Tumgik
#2 temmuz 1993
bulutluluk · 1 year
Text
bin kez budadılar körpe dallarımızı
bin kez kırdılar.
yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz
bin kez korkuya boğdular zamanı
bin kez ölümlediler
yine doğumdayız işte,  yine sevinçteyiz.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Adnan Yücel
Tumblr media
50 notes · View notes
yurekbali · 2 years
Video
undefined
tumblr
Şiirler öğretti ve tarih: “İnsan yanan bir maddedir.” “Kalbin varsa türkü yakarsın, kalbin yoksa insan.” 2 Temmuz 1993, Sivas Katliamı. Tarihimize kara bir leke olarak sürülen ve Madımak Otelinin gerici, yobaz, İslamcı ve ırkçı gruplar tarafından ateşe verilerek insanlığın diri diri yakıldığı büyük bir acının adı. Unutmuyoruz, unutmayacağız! İnsanlığı diri diri yakan yaratıkları sonsuza kadar nefretle anacağız! Katliamda hayatını kaybeden aydınlık yüzlü 35 cana sevgi ve saygıyla...
111 notes · View notes
aciya-gulmek2 · 1 month
Text
Tumblr media
kırgınım, saçılmış
bir nar gibiyim
sessiz akan bir ırmağım
geceden
git dersen giderim
kal dersen kalırım
git
dersen
kuşlar da dönmez, güz kuşları
yanıma kiraz hevenkleri alırım
ve seninle yaşadığım
o iyi günleri,
kötü
günleri bırakırım.
aynı gökyüzü aynı keder
değişen bir şey yok ki
gidip
yağmurlara durayım.
söylenmemiş sahipsiz
bir şarkıyım
belki
sararmış
eski resimlerde kalırım
belki esmer bir çocuğun dilinde.
bütün derinlikler sığ
sözcüklerin hepsi iğreti
değişen bir şey yok hiç
ölüm hariç.
aynı gökyüzü aynı keder.
-Behçet Aysan,Bir Eflatun Ölüm
4 notes · View notes
dilsel · 1 year
Text
Sivas katliamının üzerinden tam 30 yıl geçmesine rağmen açılan yaralar hala kapanmadı. Acıyı ve ateşi yüreğimizde hissettiğimiz, her temmuz başında olduğu gibi “Güneşin Ozanlarını” andığımız günlerdeyiz.
Oysa kim bilebilirdi ki “aydınlığın” karanlık ellerce yakılarak tutuşturulacağını?
Tumblr media
10 notes · View notes
deniz-mehtap · 1 year
Text
2 Temmuz 1993
88 notes · View notes
okuryazarlar · 1 year
Text
Tumblr media
2 Temmuz 1993...
62 notes · View notes
aynodndr · 1 year
Text
Hani bazı şarkıları türküleri gönlümüzün istediği şekilde yorarız ya.. Aşkı düşünür sevdiceğimize hisleniriz dinlerken…
Öyküsünü dinleyince de bütün duygularımız başka, başka yerlere evrilir.İşte o şarkılardan biridir ‘’Sen Benden gittin gideli’’
Mazlum Çimen bu şiiri babası Nesimi Çimen için yazmış ve bestelemiş…
Nesimi Çimen kim mi?
Nefes, türkü ve kendi yazdığı deyişleri de okuyup söyleyen. 2 Temmuz 1993 günü Sivas’ta Madımak Oteli’nde 35 kişi ile beraber yakılarak öldürülen, halk ozanı..
Hani;
Şifa İstemem
Ayrılık Hasreti Kar Etti Cana
Daha Senden Gayri Aşık Mı Yoktur
Tan Yıldızı gibi türküleri olan ozan…İşte onun oğlu Mazlum Çimen'in babası için yazdığı bu şarkıyı bir de bu hikayeyi öğrendikten sonra dinleyin…''Sizin hiç babanızı yaktılar mı? sorusunu kendinize sorarak....
Duygularınız artık nerelere evrilir bilemem..
Öyle ağırım ki kendime
Sen benden gittin gideli
Tenim küs olmuş tenime
Sen benden gittin gideli
Öyle bıkmışım ki kendimden
Kurudum düştüm dalımdan
Sanki ruhum çıktı canımdan
Sen benden gittin gideli
Bir cefam var idi bin oldu
Aktı gözüm yaşı sel oldu
Yaz baharım döndü kış oldu
Sen benden gittin gideli...
7 notes · View notes
doriangray1789 · 1 year
Text
youtube
2 Temmuz 1993...
Kanadık toprak olduk. Çekildik bayrak olduk. Döküldük yaprak olduk. Geldik bugüne.
Ekmeği bol eyledik. Acıyı bal eyledik. Sıratı yol eyledik. Seldik bugüne.
Ekilir ekin geliriz. Ezilir un geliriz. Bir gider bin geliriz... ......Hasan Hüseyin
6 notes · View notes
okan88888 · 11 months
Video
youtube
Tolga Sağ - Gerekmez [ Aleviler'e Kalan II © 2015 Kalan Müzik ]
bu eseri  dinledikçe cuma günü çok farkı o yüzden cuma ya gitmem gitmeye de karşıyım 2 temmuz 1993 cuma günü  her şeyi anlatıyor
2 notes · View notes
veganlogicdinamo · 2 years
Text
TARİKATLARI VE CEMAATLERİ AKLAMA ÇABALARI
Temel Karamollaoğlu, Halk TV’de “Sizden bir istirhamım var. Yahu AK Parti hata yaptığı zaman hemen İslami cemaatlere, tarikatlara, hocaefendilere yüklenmeyin” diyerek tarikatları aklamaya çalışırken, karşısındakilerin biri de demiyor ki Türkiye’nin anayasasında laik bir devlet olduğu yazıyor. Tekke ve zaviyeler, 1925’te Devrim Kanunu ile kapatıldı. Bir hukuk devletinde yasalar uygulanır; siz neden bu yasadışı ve laikliğe aykırı oluşumları destekliyorsunuz, anayasa ihlalini savunuyorsunuz?
Gazeteciyseniz, AKP bu kesimlere ciddi imkân aktardığı, itibar gösterdiği için FETÖ darbesi olmadı mı, şimdi sizin yaklaşımınızla desteklerini almak için diğer tarikatlara mı imkân aktarılmalı, diye sormalısınız.
Hukuk devletinden yana bir gazeteci iseniz bu soruları sormanız gerekir. Sormuyorsanız, açıkça yasalara, anayasaya aykırı tarikatları oy deposu olarak görenleri desteklemiş olursunuz.
Ayrıca tüm program boyunca Karamollaoğlu adeta “tonton bir dedeymiş” gibi bir muamele gördü. Sanki “Sivas’ta yaşananlar katliam değildi, kasıt olsa katliam olurdu. İnsanlar pencereleri açmadıkları için ölmüş” diyen o değilmiş gibi...
Sanki ısrarla 35 kişinin yakılarak can verdiği katliama “hadise” diyen o değilmiş gibi...
Sanki CHP ile ittifak kurunca bir anda ifadelerini ona uygun hale getiren o değilmiş gibi...
Gazeteciyseniz, Karamollaoğlu’na neden İsmailağa Cemaati’nin kadın ve laiklik düşmanı şeyhi Mahmut Ustaosmanoğlu’nu “ülkemizin manevi önderlerinden” diye tanımladığını da sormalısınız.
Kadınların araba kullanmasına karşı çıkan, kadınları “sokakta erkeklere gözükecek bir şey değil” diye aşağılayan, ömrünü kadınların okumamasına adayan birinin nasıl manevi önder olabileceğini yanıtlamasını istemelisiniz.
YOLUMUZ AYDINLANMA YOLU
Bunları sormazsanız; izleyicilerinizin dikkatini bunlara çekmezseniz, dinci gericiliğe bir şekilde siz de destek olursunuz.
Öyleyse yazımın sonunda ben tekrarlayayım:
2 Temmuz 1993’te 35 kişinin Sivas’ta yakılarak öldürülmesi katliamdır, yapanlar da katildir!
Tarikatlar ve cemaatler, 1925’te 677 sayılı yasa ile kapatılmıştır. Biat kültürüne dayalı gerici oluşumlar, laikliğe aykırıdır. Laik Cumhuriyetin eseri olan Aydınlanma devrimleri, 1950’de iktidara gelen sağın emperyalizm ile işbirliği halindeki ihanetiyle darbeye uğradı.
“Hocaefendi” diyerek itibar kazandırılan kadın düşmanı şeyhler, bu ülkenin manevi önderi değil utancıdır.
Bizim temel değerlerimiz, Aydınlanma yolundan, akıl ve bilimden kaynaklanır.
3 notes · View notes
Text
2 Temmuz 1993'te Sivas Madımak Otelinde, bu ülkenin aydın insanları diri diri yakıldı. 35 insan yandı. Bundan büyük ayıp olur mu? Topluma hiçbir faydası olmayan, sarıklı cübbeli müptezeller yüzünden toplum için çabalayan, sanatkâr insanlar yaşamını yitirdi.
Unutma!
4 notes · View notes
aykutiltertr · 1 month
Video
youtube
Ellerimde Çiçekler - Kenan Doğulu ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Hicaz...  ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın  👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ✩ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ ╰┈➤ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 ╰┈➤ https://youtu.be/SxHt-6rEO4c ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐ Ellerimde Çiçekler - Kenan Doğulu ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Nihavend Minör Oryantal Pop) "Ellerimde Çiçekler" (söz - müzik: İlhan Şeşen) Em                                              Am              Em         Son zamanlar yaptıklarıma bakma ne olursun                   C                   Am                       Benim aklım başımda değil                                C                                   Am                                 Sana söylediklerimi kafana takma ne olursun            C                                   B               Onlar ipe sapa gelir şeyler değil           Em                                        C Seni sevmiyorum dedim, yalandı Em                           C İstemiyorum artık palavra   B                                           Ellerimde çiçekler, kapında sırılsıklam   Am                                Em                   Görürsen birgün şaşırma                               C                            Am                     Beni böyle çaresiz,beni böyle derbeder                      C               B                   Beni böyle ortalarda bırakma Kenan Doğulu diskografisi Stüdyo albümleri 11 Derleme albümleri 1 Video albümleri 1 Single'ları 8 Türk pop müziği sanatçısı Kenan Doğulu'nun diskografisi; on bir stüdyo albümü, bir derleme albüm, beş remiks albümü, bir video ve sekiz single'dan oluşur.[1] Albümleri Stüdyo albümleri Albüm listesi, satış grafiği ve sertifikalar Albüm Albüm bilgisi Sertifikalar Satışlar Yaparım Bilirsin Yayımlanma: 8 Temmuz 1993 (TR)[2] Şirket: Bayşu Müzik Format: kaset Sımsıkı Sıkı Sıkı Yayımlanma: 17 Aralık 1994 (TR)[3] Şirket: Bay Müzik Format: kaset III Yayımlanma: 17 Ağustos 1996 (TR)[4] Şirket: Doğulu Productions Format: kaset Ben Senin Her Şeyinim Yayımlanma: 12 Ağustos 1999 (TR)[5] Şirket: Bay Müzik Format: kaset Ex Aşkım Yayımlanma: 25 Temmuz 2001 (TR)[6] Şirket: Bay Müzik Format: CD, kaset, dijital indirme Demedi Deme Yayımlanma: 30 Haziran 2003 [7] Şirket: DMC Format: CD, kaset, dijital indirme MÜYAP: Diamond[8] Türkiye: 300.000[8] Festival Yayımlanma: 19 Haziran 2006 (TR)[9] Şirket: DMC Format: CD, kaset, dijital indirme MÜYAP: Platin[10] Türkiye: 265.500[11] Patron Yayımlanma: 4 Haziran 2009 (TR)[12] Şirket: DMC, Doğulu Productions Format: CD, dijital indirme Türkiye: 94.983[13] Aşka Türlü Şeyler Yayımlanma: 6 Temmuz 2012 (TR)[14] Şirket: Doğulu Productions Format: CD, dijital indirme Türkiye: 60.000[15] İhtimaller[16] Yayımlanma: 24 Haziran 2016 (TR) Şirket: Doğulu Productions Format: CD, dijital indirme Vay Be Yayımlanma: 20 Temmuz 2018 (TR) Şirket: Doğulu Productions Format: CD, dijital indirme Derleme albümleri Albüm listesi Albüm Albüm bilgisi The King of Turkish Pop Yayımlanma: 17 Ağustos 2009 (TR)[17] Şirket: Esen Müzik Format: CD, Dijital indirme Remix Albümleri Albüm listesi Albüm Albüm bilgisi 3,5 Yayımlanma: 26 Nisan 1997 (TR)[18] Şirket: Doğulu Productions Format: CD, Dijital indirme 5,5 Yayımlanma: 8 Ekim 2002 (TR)[19] Şirket: DMC Format: CD, Dijital indirme 6,5 Yayımlanma: 14 Temmuz 2004 (TR)[20] Şirket: DMC Format: CD, Dijital indirme 7,5 Yayımlanma: 22 Ağustos 2007 (TR)[21] Şirket: DMC Format: CD, Dijital indirme Festival 2009 (Ceza), (Pinhâni ile) Yayımlanma: 26 Haziran 2009 (TR)[22] Şirket: Pasaj Müzik Format: CD, dijital indirme Video Albüm listesi Albüm Albüm bilgisi Kenan Doğulu Yayımlanma: 18 Aralık 2007 (TR)[23] Şirket: Doğulu Productions Format: DVD Single'ları Albüm listesi Albüm Albüm bilgisi Gençlik Marşı Yayımlanma: 15 Mart 1999 (TR)[24] Şirket: Bay Müzik Format: CD, dijital indirme Hayal Kahramanım Yayımlanma: 1 Nisan 2008 (TR)[25] Şirket: Doğulu Productions Format: CD, dijital indirme Şans Meleğim Yayımlanma: 28 Haziran 2011 (TR)[26] Şirket: DMC Format: CD, dijital indirme Kız Sana Hayran (feat. Ozan Doğulu) Yayımlanma: 30 Temmuz 2013 (TR)[27] Şirket: DMC, Doğulu Productions Format: CD, dijital indirme Aşk İle Yap Yayımlanma: 30 Temmuz 2013 (TR)[28] Şirket: DMC, Doğulu Productions Format: CD, dijital indirme Bizimdir Yayımlanma: 17 Nisan 2020 (TR)[29] Şirket: DMC, Doğulu Productions Format: Dijital indirme Bumaya Yayımlanma: 20 Ağustos 2021 (TR)[30] Şirket: Doğulu Ses Format: Dijital indirme Hezarfen (feat. Erdem Kınay) Yayımlanma: 27 Aralık 2021 (TR) Şirket: DMC
0 notes
hetesiya · 9 months
Text
Sivas Katliamı Davası: Kaybettiğini doğru yerde aramak
İlk olarak Madımak bir katliam değil bir pogromdur. Cumhuriyete karşı ayaklanma değil bizzat cumhuriyetin bastırma pratiklerindendir. Ve bu bir cezasızlık politikası değil bir ceza politikasıdır.
Tumblr media
Orhan Gazi Ertekin*
Madımak katliamı ve davası o kadar uzadı ki artık eski zaman hikaye anlatıcılarının diliyle söze aktarılabilir hale geldi: Bir zamanlar emekle ve ısrarla takip edilen bir “Sivas Katliamı Davası” varmış. Bir süre sonra failleri yakalamayan, tebligat yapmayan, sanıkları kırmızı bülten ile aramayan ve dahi iade talep etmeyen devlet kurumları tarafından davanın “yumurtlaması” sağlanarak “Sivas Katliamı Davaları” haline dönüştürülmüş. Böylece 1994 yılındaki ilk mahkeme kararından 2030’lardaki ceza zamanaşımına kadar uzanacak bir Madımak Katliamı davalar labirenti önümüze konulmuş oldu. Davanın başından beri takipçileri olan avukatlar bile yön bulamaz hale geldiler. Nihayetinde dünkü mahkeme kararı ile bu maratonun bir evresini daha kapatmış olduk. Görevli mahkeme düşme kararıyla birlikte Sivas dosyalarının zamanaşımı ile ilgili bir aşamasını daha tamamladı. Davalar maratonu bazı sanıklar için ceza zamanaşımı süresinin 2030’larda dolmasıyla birlikte tamamlanmış olacak ve biz bu davayı da öfkeyle paketleyip geçmiş hüsranlarımızın sırasına yerleştireceğiz… Ve yeni kuşaklara kadim bir hikaye olarak anlatacağız…
BİR HÜSRANIN KISA TARİHİ
Geçmiş davalar tarihini birazcık bilenler için Madımak davası sürecinin bu son gelişmesi hiç şaşırtıcı değil. 1978 Maraş katliamı davası da benzer biçimde ilerlemişti. 6-7 Eylül 1955 pogrom davası da… Bütün bu tecrübelerimize karşılık bizler hala kızgınlık ve öfke bir yanda, klişe boyutunda ezberletilmiş gevşek itirazlar diğer yanda bir gidip bir geliyoruz: İnsanlığa karşı suçlarda zamanaşımı olmaz deniyor. Katliamın hesabı sorulmalı deniyor. Türkiye’de cezasızlık politikası hakim deniyor. Anayasal düzene şeriatçı kalkışma deniyor. Klişelere dönüşmüş, üzerinde hiçbir çalışma yapılmamış itirazlarımız listesinin ilk sıralarında bunlar var…
KAYBETTİĞİMİZİ DOĞRU YERDE ARAMAK!
Bana öyle geliyor ki kaybettiğimizi kaybolduğu yerde aramıyoruz. Kızgınlığımız politik içeriğinden sıyrılıp şu yukarıdaki klişelerle temsil edilmeye başlandığında tüm yaratıcılığından uzaklaşıyor, uyur gezer sayıklamalarla sakinleşmeye çalışıyoruz. Daha açık söyleyeceğim: Sadece Madımak davası ve süreçleri bakımından yalnızca Türkiye’nin iktidar alanına değil adalet arayışımızın bizzat kendisine de dönüp bakmamız ve onunla da hesaplaşmamız gerekiyor artık.
Niye peki? Temel noktalara odaklanalım: İlk olarak Madımak bir katliam değil bir pogromdur. İkincisi Cumhuriyete karşı ayaklanma değil bizzat cumhuriyetin bastırma pratiklerindendir. Üçüncüsü bu bir cezasızlık politikası değil bir ceza politikasıdır. Peki başka? “İnsanlığa karşı suçlarda zamanaşımı olmaz” değil! 2005 yılı öncesi suçlarda olur! Eğer biz Şili ve Arjantin’li avukatlar gibi zamanaşımı konusunda ciddiye alınabilir içtihatlar oluşturabilecek çalışmalar yapmaz isek bal gibi olur. Yapmadık ve oldu! Daha başka? Daha çok şey var ama hepsinin özeti şu: “Sivas Katliamı sözlüğü”nü (bundan sonra Sivas Pogromu) bir bütün olarak ve yeni baştan kurmaz isek klişeleri sayıklayarak kaybettiğimizi yanlış yerde aramaya devam ederiz.
En başından bir kez daha vurguyla söyleyelim: Bu yarı uykulu adalet arayışından artık çıkılması şarttır. Gerçek sorular sorup cevaplarını bulmak da şart…
Buradan buyurun…
KATLİAM MI? POGROM MU?
Sivas 2 Temmuz 1993 bir katliam değildir. Bir pogromdur. Aradaki fark ise şiddetin “kamu”sal destek, kurumsal müdahale ve toplumsal hazırlıklarının bir arada ve birlikte yürütülmesidir. Pogromda şiddet hareketleri genellikle yasalar (örn. Irk yasaları) kurumsal destekler (resmi görevlilerin tutarlı ve sürekli dahli) ve toplumsal taleplerle (lincin meşrulaştırılması) devam ederek kalıcı ve sürdürülebilir bir “siyasal sistem”e dönüşür. Dolayısıyla katliamdan daha fazlası vardır pogromda...
En basit örnek olarak devlet görevlileri ile sokakta “karşılaşma” halini verebiliriz. Şöyle diyeyim: Hak mücadelesi için sokağa çıkmanın çok zor ve “bedel” gerektiren bir eylem olduğuna dair bilgilerimiz ile bir cinayet ve katliam için sokağa çıkmanın ne kadar kolay olduğuna dair tecrübelerimiz arasında oldukça geniş bir “siyasal ve hukuksal ders” yer alıyor Türkiye’ye dair. Bizi bu soruya en çok iten “şey”in bir pogrom; Sivas pogromu olduğunu gayet iyi biliyoruz. Bırakınız sekiz saati on beş dakika boyunca hak talebiyle sokakta yürümenin ne kadar zor olduğunu hepimiz pek iyi biliriz. Ama 8 saat boyunca devlet görevlilerinin refakatıyla kuşatılmış olmanın ne olduğu da pek iyi öğretilmiştir.  Devletin on beş dakika boyunca karşınızda olmasının sonuçları ile sekiz saat boyunca yanınızda olmasının getirdiği sonuçlar bize bu devlet, bu devletin kurumları, hukuku ve yönetim stratejileri ile toplumsal işlevleri konusunda pek çok bilgiyi bir anda sunabiliyor.
KALKIŞMA MI? BASTIRMA MI?
Devlet şiddeti ile toplumsal şiddetin içiçe geçtiği bu tür karnavalesk süreçlerin kurucu dönemlere kadar uzanan derin kökleri vardır ve bu durum Alevilere, Kürtlere ve solculara uygulanan toplumsal şiddeti resmi uygulamaların saklı parçası haline getirir. Toplumsal şiddet ile “kamu” arasındaki bu bağ fark edilmez ise çok şey birbirine karışır. Sivas pogromu “Cumhuriyete karşı bir kalkışma” olarak paketlenir. Şiddet ile hukuk arasındaki bağ görülmezse de gene her şey bulanmaya başlar. Mahkemelerin ve tüm devlet kurumlarının tavırları birer yanlışlık olarak anlatılır hale gelir. Ve bizler duruşmalarda kendi ellerimizle kendi sesimizi alenen kısmaya devam ederiz.
CEZASIZLIK POLİTİKASI MI? CEZA POLİTİKASI MI?
Ve bir başka klişe olarak bu son karar sonrası Türkiye’nin bu tür suçlardaki “cezasızlık politikası”ndan yeniden dem vurulmaya başlandı. Halbuki bu bir cezasızlık değil. Bu hukuk düzeninin bu olayda yanlış işlemesi değil. Yanlış bir uygulama değil! Suç ve ceza düzeninin temel ilkelerinin ihlali de değil. Bu suç ve ceza düzeninin ta kendisidir. Türkiye’nin kurumsal ceza politikası budur.
Peki bu kavramdan kaçınmak neden önemli?
Cezasızlık kavramı literatürümüze 1990’lardan sonra “insan hakları endüstrisi” ile birlikte geldi. “İnsan hakları müteşebbisleri”nin workshoplarda kullanmayı en sevdikleri kavramlardan birisi oldu. Sonradan akademiye ve popüler kullanıma da açıldı. Kavramın söylediği şey esas olarak şuydu: Suç ve ceza düzeni gelenek veya eğitimden veya “iktidar baskısı”ndan kaynaklı bazı eksiklik ve yanlışlıklar taşır ve bu durum belirli suçlarda bir “cezasızlık politikası” haline gelerek kangrenleşir. Sorun herkes tarafından görülebilir teknik ihlallerin üzerinde sebat ve ısrarla durularak, doğrusu gösterilerek çözülecektir. Bu eksiklikler tamamlanırsa yasalar ve kurumlar zaman içinde ait oldukları adil hedefe ulaşırlar.
Söz konusu yaklaşım ceza hukukunu tek biçim ve teknik bir yapı zanneden bir yaklaşımdır ve sorunu “yasaların uygulanmaması” olarak tercüme eder. Bu yaklaşımın bir yanında yasaların kendiliğinden konuştuğu ve kurumların da teknik bir dünyanın içinde iş gördüğü yaklaşımı vardır. Diğer yanında da hukukun ve hukukta doğrunun tek olduğu iddiası yatar. Oysa bu yaklaşım yarı eğitilmiş dünyasından çevresine ödev ve programlar yazan bir ergenin kolaycılığından başka bir şey değildir. Çünkü hukuk, yasaların uygulanması ile uygulanmaması arasındaki ilişkide kurulur. Eksik ve yanlışlık zannettiğimiz şey hukuk düzenlerinin bütünlüğü içinde tutarlı bir bütünlük olarak doğar. Yani ortada bir cezasızlık yoktur. Tam tersine o bir “ceza politikası”dır…
Bunu Sivas pogromu davalarına nasıl tercüme edebiliriz peki? Şöyle: Madımak davası Türkiye yargısının bir eksikliği değil “tamlığı”dır. Yanlışlığı değil “doğrusu”dur. Bu da bizi hem siyasal ve toplumsal politikalar hem de adli stratejiler, dava, duruşma ve dosya taktiklerinde oldukça farklı yöntemler uygulamayı, farklı söylemler ve müdahale biçimleri uygulamayı zorunlu kılar…
Sivas pogrom davası ve en son zamanaşımından düşme kararı verilmesi gerçekte Türkiye’de hak mücadelesi politikaları ile alakalıdır ve maalesef bu konuda etraflıca düşünme geleneğine sahip değiliz. Son kararın bu ihtiyaca cevap verecek sorular ve cevapları geliştirmesi dileğiyle özeti şudur ki Türkiye, bütün kurumları ve gelenekleri ile kendi rutinleri olan bir iktidar alanına sahiptir. Ve bizim bu gerçeği görüp buna uygun bir hak mücadelesi alanı açmamız zaruridir. Zamanaşımı konusunda bile tek söyleyebildiği “İnsanlık suçlarında zamanaşımı olmaz”dan öteye gitmeyen bir hak mücadelesi geleneğinin kendine dönüp kendisini yeni baştan kurması da şarttır…
Her beklenen gelişmede şaşırıp, mahkemeler zamanaşımından düşme kararı verdiğinde ani kızgınlık ve öfke patlamaları  yaşayarak hemen sonra uykuya dalmaktan vaz geçmemiz gerekli… 
*Emekli Hakim /Akademisyen Dr. 
0 notes
musispoedarsiv · 10 months
Text
2023 CEV Kadınlar Avrupa Voleybol Şampiyonası Kapanış
Giriş: https://musispoedarsiv.tumblr.com/post/725662779784232960/2023-cev-kad%C4%B1nlar-avrupa-voleybol-%C5%9Fampiyonas%C4%B1
Grup Aşaması: https://musispoedarsiv.tumblr.com/post/725671542188621824/2023-cev-kad%C4%B1nlar-avrupa-voleybol-%C5%9Fampiyonas%C4%B1-grup
Son 16 Turu: https://musispoedarsiv.tumblr.com/post/726730268629680128/2023-cev-kad%C4%B1nlar-avrupa-voleybol-%C5%9Fampiyonas%C4%B1-son
Çeyrek Final: https://musispoedarsiv.tumblr.com/post/726937023292833792/2023-cev-kad%C4%B1nlar-avrupa-voleybol-%C5%9Fampiyonas%C4%B1
Yarı Final: https://musispoedarsiv.tumblr.com/post/727118392617779200/2023-cev-kad%C4%B1nlar-avrupa-voleybol-%C5%9Fampiyonas%C4%B1-yar%C4%B1
Üçüncülük Maçı ve Final: https://musispoedarsiv.tumblr.com/post/727573853667196928/2023-cev-kad%C4%B1nlar-avrupa-voleybol-%C5%9Fampiyonas%C4%B1
--------------------------------------------------
*Finalde Sırbistan'ı 3-2 (25-27/25-21/22-25/25-22/15-13) deviren Türkiye'nin zafere ulaştığı turnuva. Yüz akımız Sultanlar önemli bir koleksiyon ilavesi yaptı böylece. Ne kadar teşekkür etsek az.
-Türkiye-
*Tarihindeki ilk Avrupa şampiyonluğu.
*Temmuz ayındaki Milletler Ligi zaferiyle birlikte uluslararası seviyedeki ikinci büyük başarısı.
*2003 ve 2019'da da final görmüş ama kaybeden tarafta olmuştu.
*2019 finalinde 3-2 kaybettiği Sırbistan'ı yine aynı skorla mağlup ederek hesabı kapattı.
*Takımın pasör çaprazı Melissa Vargas turnuvanın en iyi oyuncusu seçildi.
-Sırbistan-
*2007 ve 2021'den sonra üçüncü kez Avrupa ikinciliğini elde etti.
*2011, 2017 ve 2019 olmak üzere 3 Avrupa şampiyonluğu mevcut.
//
*İtalya'yı 3-0 (25-23/28-26/25-20) yenen Hollanda üçüncü sıraya yerleşti.
-Hollanda-
*1985'ten sonra tarihindeki ikinci Avrupa üçüncülüğüne uzandı.
*1995'te olmak üzere tek Avrupa zaferi var.
-İtalya-
*Son şampiyon olarak yer aldığı turnuvada bu kez kürsünün uzağında kaldı.
*1991, 1993 ve 2011'le birlikte toplamda 4. defa bir Avrupa şampiyonasını dördüncü basamakta bitirdi.
*Müzesinde 2007, 2009 ve 2021'de kazandığı 3 Avrupa şampiyonluğu yer alıyor.
//
*Final Sıralaması*
1.Türkiye
2.Sırbistan
3.Hollanda
4.İtalya
5.Polonya
6.Fransa
7.Bulgaristan
8.Çekya
9.Ukrayna
10.Slovakya
11.Romanya
12.Almanya
13.İspanya
14.İsviçre
15.Belçika
16.İsveç
17.Azerbaycan
18.Bosna Hersek
19.Yunanistan
20.Slovenya
21.Finlandiya
22.Hırvatistan
23.Estonya
24.Macaristan
0 notes
okuryazarlar · 2 years
Text
Tumblr media
Pir Sultan Abdal Şenlikleri'ne katılan Alevi aydınlara ve sanatçılara yönelik düzenlenen katliamın üzerinden bugün tam 29 yıl geçti.
2 Temmuz 1993 günü 'dinsiz'leri şehirden kovmak isteyen bir grup barbar, cuma namazı sonrası ellerinde benzin bidonlarıyla Madımak Oteli'ni ateşe vermiş, video görüntüleriyle de kanıtlanan Madımak Katliamında Muhlis Akarsu, Muhibe Akarsu, Gülender Akça, Metin Altıok, Mehmet Atay, Sehergül Ateşi Behçet Sefa Aysan, Erdal Ayrancı, Asım Bezirci, Belkıs Çakır, Serpil Canik, Muammer Çiçek, Nesimi Çimen, Carina Cuanna Thujis, Hasret Gültekin, Serkan Doğan, Murat Gündüz, Gülsüm Karababa, Asaf Koçak, Uğur Kaynar, Menekşe Kaya, Koray Kaya. Sait Metin, Handan Metin, Yeşim Özkan, Huriye Özkan, Ahmet Özyurt, Özlem Şahin, Nurcan Şahin, Yasemin Sivri, Asuman Sivri, İnci Türk, Edibe Sulari'nin aralarında bulunduğu 33 sanatçı ve fikir insanı hayatını kaybetmişti. Ayrıca otel çalışanlarından Ahmet Öztürk ve Kenan Yılmaz ve saldırganlar arasında bulunan Ahmet Alan ve Hakan Türkgil de yaşamını yitirdi.
O gün Madımak Oteli'ni yakmaya başladıklarında, üç şair otelin merdivenlerine oturmuş ve "Olaylar büyür de birimize bir şey olursa ne yaparız" diye birbirlerine sormuştu. İçlerinden Metin Altıok o soruyu yanıtladı; "Kalanlar, ölenler için şiir yazar..."
106 notes · View notes
seslimeram · 1 year
Text
30 Yıl Sonra...
Tumblr media
“Fırtına, dinmeyen şiddetiyle sürse de o zamana kadar bize eşlik eden dalgaların ya da köpüklerin artık görünmediğini fark ettik. Her yer korku, koyu bir kasvet ve karanlığın kara, boğucu çölüyle sarılıydı.” Edgar Allan Poe – Kuyu ve Sarkaç / Seçme Öykülerden – Can Yayınları – 2014
Kendini mütemadiyen tekrar eden, tekrardan var eden, bütünüyle yaşam ihtimallerini her nasıl bir biçimde zapturapt altına aldığını esirgemeyen / göstere gelen bir fasit döngünün tam da ortasındayız. Edgar Allan Poe’nun geçmiş zaman bir balıkçı hikayesindeki nihai, sonun başlangıcını temsilen kurduğu cümleler silsilesi, bugünün hakikatine bir aynadır. O katran karanlığının, kara ve yıkıcı korkunun, boğucu çölüyle buluşturulan, birleştirilen bir düş kırımı sahnesi payımıza düşendir. Böyle afaki bir biçimde durum / değerlendirme ya da somut hamleleri / çözümlemeleri ihtiva etmeyecek, belki gerek duyulmayacak olan ol keskin mahvetme retoriği günümüzü tanımlamaktadır. Baş efendinin yepyeni ülkesinin o dokuz günlük bayram seyran süresinin ardından var edeceği yeni günlerin, yıkıcılıktan bir adım gerisini var etmeyeceği gerçektir, gerçekliğimizdir. Hakikat eğilip bükülürken başka şeyler yerine ikame ettirilirken her yerin korkuya rehineliği sağlama alınmak istenir. Olan biten budur.
Düpedüz, bariz bir biçimde yaşamın eksik, gedik konulmasının tezahürü artık giz değildir bütünüyle var edilendir. Tutturulup gidilen yeni yolun, yeni yüzyılın, yeni ülke tiradının daim arkasından sökün edenlerle birlikte bir mahvetme retoriği de güncellenir, eş zamanlı olarak. Bitimsiz bir döngüye rehin edilmiş olagelen ülkenin, ak partiyle kurumsallaştırılan o yeni dönemeçleri birbirinden bağımsız değil tam olarak yirmi bir yılda devamlılığı kısa, kestirmeden sağlama alınmış olan yönelimi var etmek içindir. Bir katran karanlığının açık aleni istikametinde yol / yön arayan ülkenin gerçekliği işlevsel kılınır. Yazılmış olanların, verili hakların, bütünüyle demokrasiyle ilintisi olagelen her şeyin çürümeye terk edildiği, ilerleme / yenilenme / şahlanış gibi manevra sahalarının o otokrasiyi daha da kalıcı kılıp hiçbir çıkışı bırakmamak adına yinelendiği yer gerçek kılınır. Biz ve ötekiler olgusunun, tam teşekküllü bir ayrımcılık halinin süreğen kılındığı zeminde karanlık zaten ötede değil tam da hayatın merkezindedir. Aralıksız yirmi bir yıllık dönemin, yönetim katından çıkan her hamlenin ardılı bu pervasızca ilerlenen karanlığa aşinalıktır. İyi de nereye kadar sürer bu kötürüm hal, daha kaç yıkım, sınama, yeniden uçurumun kıyısına taşınma var edilecek kaç kere daha yeniden başlanacaktır, hayata!
Geçtiğimiz hafta sonu bir anmaya denk gelir. Yası dahi tutturulamamış, faillerin handiyse çoğunluğun görmezden gelindiği 1993, 2 Temmuz Madımak Katliamının. 33 insanın bile isteye hedef kılınıp, memleketin gözleri önünde yakılarak katledilmelerinin üstünden otuz koca yıl geçtikten sonra varılan eşiğin ta kendisidir mesela karanlıkta nereleri arşınlıyor şu sahne, anlatıverir kısacıktan. Bitimsiz bir ötekileştirmenin, herkesi yaftalama çabasının her nasıl bir yıkıma daha dönüştüğünün utancı Sivas’ın ortasında var edilen katran karası kırımda görünür kılınmıştı. Yeni Yaşam Gazetesinden aktaralım: “‘Faşist akıl bu şekilde devam edemez’ diyen HDK Halklar ve İnançlar Komisyonu, Madımak Katliamı’nın 30’uncu yıl dönümünde yaptığı açıklamada, ‘Madımak ateşi hala sönmedi, devlet geçmişte yaşanılan tüm katliamlarla yüzleşmeli’ çağrısında bulundu
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Halklar ve İnançlar Meclisi, Madımak Katliamı’nın 30’uncu yıldönümü dolayısıyla yazılı açıklama yaptı. Madımak’ta tutuşturulan ateşin hala sönmediği belirtilen açıklamada, devletin geçmişle yüzleşmesi çağrısı yapıldı.
‘Sanıkları koruyorlar’
Türkiye coğrafyasında yaşayan halkların, geçmişten bugüne birçok katliama tanıklık ettiği ifade edilen açıklamada, şu ifadelere yer verildi: “Bu ülkenin katliamcı geleneği ve zamanları aşan zihniyetinin hala Aleviler başta olmak üzere öteki halklara karşı yürütüldüğünün farkındayız. 2 Temmuz, Alevi halkının inancı ve kültürünün yok edilmek istendiği gün. İnsanlığa karşı işlenen suçun günü. Cezasızlıkla, zaman aşımıyla unutturma ile katilleri korumaya çalışıyorlar. Katilleri özel afla serbest bırakıp, firari sanıkları koruyorlar.
‘Tek dil, tek millet, tek din, ikinci yüzyılda da devam ediyor’
Türkiye’de ki her halk kendi kültür ve inancını yaşama hakkına sahip olmasına rağmen bu geçmişten bugüne yürütülen ulus devlet anlayışıyla ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. İktidarların dünden bugüne taraflılığını, Sivas’ta insan yakılmasına göz yumulması ve yakanların korunmasında yıllardır görmekteyiz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti yeni bir yüzyıla girerken yaşatılan tek dil, tek din, tek millet katliamlarının ikinci yüz yılda da sürdürme niyetini görüyoruz. Devletin derin milliyetçilik ve ırkçılık söylemlerinin her geçen gün arttığı, halkların birbirinden nefret ettirilmesi çabasının hız kesmediği ve bunun hem siyasi iktidar hem de muhalefet tarafından daha da yükseltilmekte olduğunun tanığıyız.
‘Faşist akıl, bu şekilde devam edemez’
Yüzleşilmeyen her katliam yeni katliamlara yol açarken, Türkiye halklarının geleceğine kötülük tohumları ekilmektedir. Bizler barışın ve yaşamın yolcuları olmaktan vazgeçmeyeceğiz. Halkların gelecek inşasının karşısında kendi iktidarını devam ettirmekte inat eden faşist akıl, bu şekilde devam edemeyeceğini bilmelidir. Tarih haksız egemenlere karşı direnenlerin mücadelesine göre sonuçlanır.”
Bir katran karanlığının ortasına demirlemiş olan ülkede, Edgar Allan Poe’nun kaleminden çıkagelen betimlemenin tam da ortasında kalakalmış yerin sureti temsili artık biraz daha ayan beyandır. Otuz küsur yıllık bir yara verme isteminin, yıkımın var edildiği ilk andan itibaren tetikçilerden, emri verenlere herkesin alenen kollandığı, yargının acizlik içerisine terk edildiği, hakkaniyetin çiğnendiği, yüzleşmenin akla dahi getirilmediği bir tahayyülün ardında hangi eşikte olunabilirdi ki, kapkaranlıktan gayrı. Bütünüyle ortaya çıkan imgenin onca can kırığıyla yaşamanın getirdiklerine rağmen bir biçimde hayata tutunmaya çalışan, mücadelesini yitirdikleri için adalet çağrılarını yinelemek olanlara reva görülen şiddet, bir bitimsiz fasit döngüdeki yok etme sistematiğinin başkaca aparat / eylem / oyuncularının elinden çıkagelenler de mi bir şeyi izah etmez, sahiden anlaşılmazdır.
Gazete Duvar’dan aktaralım: “İstanbul’un Sancaktepe ilçesine bağlı Sarıgazi Demokrasi Caddesi'nde Sivas Katliamı'nın 30’uncu yıl dönümü nedeniyle yapılmak istenen yürüyüş engellendi.
Sarıgazi Demokrasi Meydanı'ndaki anmaya katılanlar yürümek istedi. Polis daha sonra Partizan flamasında bulunan İbrahim Kaypakkaya silüetini gerekçe göstererek yürüyüşe izin vermedi ve anmaya katılanları ablukaya aldı. Bu sırada anmaya katılanlar "Sivas'ın hesabı sorulacak", "Katil polis Sarıgazi'den defol", "Faşizme karşı omuz omuza", "Bedel ödedik bedel ödeteceğiz", "Direne direne kazanacağız", "Yaşasın devrimci dayanışma", "Sivas'ın hesabı sorulacak" sloganıyla eylemi sürdürdü.
Polis yürümek isteyen katılımcılara biber gazıyla müdahale ederek çok sayıda kişiyi gözaltına aldı.
Gözaltına alınanlar arasında gazeteci Emre Orman'ın da bulunduğu öğrenildi. Gözaltına alınanlardan isimleri öğrenilenler: Diyar Sarıkuş, Metin Kaya, Deniz Ayık, Gamze Toprak ve Esra Bilici
Hanifi Zengin'den Tehdit: Var Mı Bize Laf Söyleyecek Bir Delikanlı
Protesto ve eylemlerde başta gazeteciler olmak üzere eylemcilere şiddet uygulamasıyla birçok kez gündeme gelen İstanbul Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürü Hanifi Zengin, Sarıgazi'deki tavırlarıyla yine gündem oldu. Gazeteci Zeynep Kuray'ın sosyal medya hesabından paylaştığı görüntülerde Hanifi Zengin'in "Var mı bize laf söyleyecek bir delikanlı" diyerek bölge halkını tehdit etmesi dikkat çekti.”
Bir büyük yıkımın üstünden otuz yıl geçmiş. Hesap verme mekanizması kat'a işlemiyor. Adalet derseniz çoktan izi silinmiş bir mefhum. Memleketin en büyük aidiyetlerinden birisi olan Alevilere yönelik kırım hamlelerinin sonu hiç getirilmedi. Bunca organize kötülüğe susuluyor. Yuh demeyelim de ne diyelim sevgili okur! Dokunan, sorgulayan ve hakkını arayan otuz küsur yıllık geçmişte azılı tetikçilerin, kirli devlet insanlarını, hepsi ve üstü kalabalıkların var ettiği cürmün peşi bırakılsın diye her gün başka bir tirat var ediliyor, iyi de yuh demeyelim ne diyelim? Bunca afaki bir biçimde yirmi beş milyonun üstünde bir nüfuza sahip olan, bütünüyle bu toprakların çürümesinin önündeki en büyük dur ihtarını var edebilen, gel gelelim her defasında sınanan Alevilik ile yüzleşmeden geçen her gün utanç değil midir? Karanlığın içinde debelenip durulurken sahiden bu hal, şu zeminsiz değil aralıksız var edilmiş, güncellenmiş, unutturulmaya sevk olunan yıkım halleri, kırımlar ve kıtaller arasında bir hayat mefhumu söz konusu edilebilir mi? Tüm o Madımak kırımı sonrasında, otuz yıl geçtikten sonra durakladığımız bu güncellik içinde gerçekten ihtimal var mıdır, hayat her ne haldedir, her neye rehindir? Soruyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Fırat AYGÜN – Nar Photos via Fanack.com
1 note · View note