#şiiri geldi aklıma
Explore tagged Tumblr posts
amadustuyererenkler · 5 months ago
Text
yani diyor ki; özlemek bana cefadır, gözlerin nerede*
ÇEK ŞU HAYALİNİ KURTAR BENİ DERTTEN
1 note · View note
ozgur-ce · 1 year ago
Text
ŞAİR Sezai Karakoç’un meşhur "Mona Roza" şiirinde, Türk edebiyatının en mahrem akrostişi gizlidir. (Belki bilmeyenler hala vardır.)
Şiirin her kıtasının başındaki harfleri yan yana getirdiğinizde "Muazzez Akkayam" çıkar.
Karakoç, 1950’de Mülkiye’de öğrenciyken yazmıştır bu şiiri. Ancak aşkına karşılık bulamayan Karakoç 2002 yılına kadar hiç yayınlamamıştır, ve hiç evlenmemiştir.
Bu efsane şiir, bir aşk acısının yürek burkan sesidir.
Şöyle başlar:
"Mona Roza siyah güller ak güller / Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak / Kanadı kırık kuş merhamet ister / Ah senin yüzünden kana batacak / Mona roza siyah güller ak güller."
Tumblr media Tumblr media
Muazzez Hanım’ın Mülkiye’de okurken "pingpong şampiyonu" olduğunu öğrenince...
Hemen aklıma okul arkadaşı Sezai Karakoç’un "Ping-Pong Masası" adlı başka bir şiiri geldi.
Şiiri bulup okudum...
Şu dizelere dikkat kesildim:
"Ha Sezai ha ping-pong masası / Ha ping-pong masası ha boş tüfek / Bir el işareti eyvallah ve tak tak / Gözlerin ne kadar güzel ne kadar iyi / Ne kadar güzel ne kadar sıcak / Tak tak tak tak tak."
Gözümün önüne şöyle bir görüntü geldi:
Onurlu Ergani çocuğu Sezai, uzak bir köşeden Muazzez’in pingpong oynamasını izlemektedir. Muazzez topa şımarık bir edayla vurdukça "Ha Sezai ha ping-pong masası" diye içlenmektedir.
Ne dokunaklı değil mi?
Hadi girin internete ve bu çok eski devirlere aitmiş gibi gözüken dokunaklı aşka nüfuz etmek için "Mona Roza" şiirini bulup okuyun.
Bir büyük aşkın hatırına...
Bir parça kederlenip aşka olan imanınızı tazeleyin...
139 notes · View notes
japonyamesken · 5 months ago
Text
27 Temmuz. Hollanda'da ilk polis şikayetimi yaptığım tarih oldu.
Tren istasyonundaki bisiklet parkından çıktım, birkaç dakika sonra yanımdan bir bisikletli geçti ve üstüme bir sıvı sıçradı. Bir yerden geliyor sandım önce ama baya rahatsız edici miktardaydı. Sonra onun arkasından gelen bir motorlu geçerken tekrar daha fazla miktarda fışkırtıldı. O zaman onların yaptığını anladım. Beni geçip gittiler ve ışıkta bekleyen iki yayanın üstüne daha sıktıklarını görünce emin oldum. Arkalarından bağırdım ama çoktan gitmişlerdi.
Aşırı sinirlendim. O sıvı saçıma ve şakağıma yüzüme geldi. Ve içeriği ne bilmiyoruz, idrar mı su mu başka bir şey mi??? Benim bu ülkede güvende hissetme hakkıma en ufak bir ihlalde bulunanı çıplak ellerimle boğabilirim. Şakaymış gençlermiş vs hiçbir şey kabul etmiyorum.
Eve gelince hemen polisi aradım ama acil hattan aramadığım için telefonda bekledim bir sürü. Beklerken durumu anlatan mail de yazdım.
Sonra kadın bir yetkiliyle konuştuk. Uzun uzun anlattım. Arada ben yükseldikçe beni sakinleştirdi sağolsun.
THEY ATTACKED ME WITH LIQUID, AND THE SUBSTANCE IS UNKNOWN!!! IS IT URINE, WATER OR A HARMFUL CHEMICAL?? I DONT KNOWW. I URGE YOU NOT TO ALLOW THESE PEOPLE TO TAKE AWAY MY RIGT TO FEEL SAFE IN THIS CITY diye biraz abartmış olabilirim ama olsundkdlddlld
Almanya'da sokakta video kayıtlarına ulaşmanız neredeyse imkansız, privacy privacy diye saçmalıyorlar. O yüzden buradq da polisin istasyon kayıtlarına ulaşma yetkisini sordum', yok dedi. Belediyeninmiş kayıtlar... Hayy privacy kadar başınıza taş düşsün. Privacy over security diye bir mantık nasıl kurulabilir ya?
Kadın bütün Hollandalı netliğiyle sorularıma cevap verdi, kamera kayıtlarına bakamıyoruz ve bulunmaları çok zor dedi. Adresimi falan aldı. Sonuçtan da beni haberdar etmeyeceklermişfkffklf.
Neyse duş aldım, sakinleştim ve şimdi belediyeye mail göndereceğim. En ufak bir rahatsız edilmeye dahi tahammülüm yok, evet.
Tüm bunları yaparken bi anda aklıma Engin Günçe'nin şiiri geldi, edebiyat çok tuhaf bi şey gerçekten.
"Poliste kaydım varmış hohho,
Poliste kaydı olmanın çiçeği"
Hollanda polislerinin muhteşem ingilizce becerilerine de şapka çıkartıyorum. Hiç tereddüt etmedim İngilizce konuşurken. İnsanın anlaşılmak diye bi ihtiyacının olduğunu ay başında Almanya'da feci şekilde idrak etmiştim.
Neyse... 50 dakika içinde yaşadığım duygular, öfkeyle başlayıp şimdi elimden geleni yapmış olmanın rahatlığı ve telefondaki "bi de bayıl istersen feriha" dedirtecek yükselmelerimin komikliğiyle son buldu.
44 notes · View notes
siirlendikalbimiz · 1 month ago
Text
Tumblr media
Eskiden internet, telefon, bilgisayarım yoktu okulda karşı sınıf da bi kıza platonik aşıktım. Odaya geçip vcd ye karışık doldurttuğum müzik cdsini dinlerdim ve yatarak hayaller kurardım. Sanki o kız da beni seviyomuş sanki berabermişiz gibi. Hatta bi ara o hayaller o kadar hoşuma gidiyodu ki erkenden yatardım hayaller kurmak için. Ne masumdum, ne sevecen. İçinde cinsellik olmayan en samimi duygularla bağlıydım benden haberi bile olmayan o kıza. Sonra bi eve taşındık hiç istemedim eski mahallemden arkadaşlarımdan ayrılmak, üzüldüm biraz. Ama akşam pencereden bi baktım platonik aşık olduğum kız karşı evde. Bunu kader diye düşündüm, onu benim alın yazım olarak yorumladım bu durumu. Onun için okulda birlikte denk gelelim diye nöbet günümü değiştirdim, okuldan çıkınca eve koşarak gidip binaya girmeden onunda gelmesini, binaya girerken görmeyi bekledim hrmen her okul dönüşü. Sadece baktım uzaktan hep, hiç söyleyemedim. Zaten karakter olarakta biraz havalı biriydi, kimseyi beğenmez tavırlı gibi hani. Ama sevmiştim bi kere napiyim. Sonra aradan zaman geçti başka yere taşındık ve evlendiğini duydum arkadaşlardan. Baya sonra eski mahallede bi markete gittim iki tane çocuğu vardı üstelik anne şunu al diyecek yaşta. Artık eski hislerim olmasa da görünce öyle içim ezildi. Gereksiz bi üzüntü, dert çöktü üstüme. Ben ilk şiiri onun için yazmıştım. Üstelik isminin baş harflerinden akrostiş yapmıştım. Tabiki o şiiri de veremedim. Beni bu şiir belasına sokan oydu hiç haberi olmadan. Durduk yere aklıma geldi bunları yazdım. Yazmasam ağlardım..
14 notes · View notes
kemikkadin · 6 months ago
Text
🎧 The Blaze - Breath
.
Günden geri kalanları toplamayı seviyorum. Bugün bir sokaktan aşağı indik, şehrin içinde bu kadar huzurlu bir yer bulamazdık. O kadar sessizdi ki sadece rüzgarın söylediklerini dinleyebildik. Daha güzel bir sesi olamazdı. Sonra bir telefon kulübesi çıktı karşımıza. Aklıma bir Süreya şiiri geldi, hani şu kısım: "Yataklar var konuşmak için, öpüşmek için telefon kulübeleri..." Böyle bir gündü işte.
.
#selfportrait #weekend #goodvibes #summer #self #kadikoy #photodump
instagram
7 notes · View notes
ervahi · 1 day ago
Text
Tumblr media
sevgili i, aşık olmuş. bir kızın saçlarının nasıl rüzgarda salındığını anlatıyor. yaşamı sevecek kadar çok sevdiğini söylüyor bana. gülüyorum. hani diyorum senin için yaşamak dokunaklı bir şarkı değildi? gülüyor. o gülünce gülmediği günler aklıma geliyor. sonra trakya iklimine alışamadığından bahsediyor. mont giymediği bir gün de kız tarafından çocuk gibi azarlanmış. "ve şimdi diyorum ki yaşamak en çok bize yakışır." önceleri yaşamın üstünde eğreti durduğundan dem vuran biri oluşunu, geceleri beni arayıp bak sen ismet özel'i sevmiyorsun deyip yine bir ismet özel şiiri seslendirişini hatırlıyorum. ben şiirini değil, ismet özel'i sevmiyorum diyorum o zamanlar, uzunca bir süre tartışıyoruz. konu ne zaman sosyalizme gelse uykum geldi deyip kaçıyor. şiir ve sosyalizm. acı ve özel. zaman hızlı akıyor ve her şey değişiyor. aynı kalan tek benim sanıyorum. "o beni sever mi ?" sevgi kimyasal bir reaksiyon değil oğlum, girdisine göre çıktısını söyleyemem sana diyorum. ona kadınların çok sevince annelik içgüsüyle hareket ettiğinden bahsetmiyorum. cemal sürayya okuyacak artık, ben ismet özel'den ileri gidemiyorum. "bu arada sen iyi misin?" yaşamak sana yakışıyor. "iyiyim iyi, sen kendine dikkat et." ben kendimi biliyorum. ölüyoruz, demek ki yaşıyorum.
2 notes · View notes
cikmazsokagim · 11 months ago
Text
az önce, bir arkadaşım masada çok sevdiğim bir şiiri okudu. aklıma geldi, biraz ağladım. sonra bardağımı doldursun diye ona uzattım. bana döndü dedi ki, sen zaten bu şiirden sonra ya içerdin ya da canına kıyardın. ama ben bu gece içmeyi tercih ettim. başka bir gece, sözüm olsun iki gözüm,
11 notes · View notes
keemlenyekun · 5 months ago
Text
FAKÜLTE HASTANESİ VE OTOGAR
Sevgili defter, sen bilirsin tabi, benim travmamdır aileden ayrılıp yolculuk yapmak. Bu sebeple ablamı izmire uğurlamaya bütün sülale gelmiştir üniversite okurken, ben çantamla tek başıma gitmişimdir daima. Yatılı okul travması.
Bu sebeple olsa gerek otogarlar, hava limanları, terminaller, garlar benim bekleme fantezim olan yerler. Ama kalabalıkta değil. Gecenin sakin anları olmalı.
Geçen gece fakültede tahlil sonuçlarını da sakince beklemek hoşuma gitti açıkçası. Fakülte hastanesine gelen hastalar genelde ölmek için geliyorlar. Valla öyle. Misal dedem beyin kanaması geçirmiş, normal hastane biz müdahale edemeyiz dedi hop transfer edildi. O. Amca kalp yetmezliği eşliğinde bypass olamaz dedi özel hastanedeki profesör fakülteye gönderdiler. Doktorlara kızmıyorum. Yanlış anlaşılmasın, bize hastanız ölüyor diyemiyorlar işte, ölmemek için ufacık bir dala tutunma derdinde oluyor insan.
Gece hastanede röntgen çektirecekken iki hasta gelmiş, havzada inşaattan düşen bir işçi, önce havza devlet hastanesine, sonra samsun araştırmaya sevk, boyun kırılmış, biz ameliyat yapamayız demişler haliyle, aslında samsun araştırmanın cerrahları iyidir, ama işte ölüyor hastanız diyemiyorlar işte. Çıkmadık candan umut kesilmiyor. Doktor geldi hasta yakınlarına durumu anlattı, boyun kırık, solunumu kesilebilir haberiniz olsun dedi, ağlamalar, o ölüm hüznü.
Beklemek hoşuma gidiyor. Erdem bayazıtın şiiri gibi.
"Nice akşamlar bilirim ki
Karanlığını
Bir millet hastanesinde
Dokuz kişilik kadınlar koğuşu koridorunda
Başını kalorifer borularına gömmüş
Beyaz giysilerinden uykular dökülen tabiplerden
Haber sormaya korkan
Genç kızların yüreğinden almıştır."
Bir çocuk gelmiş. 3 yaşında. Vezirköprüden sevk o da. Uyuyor. Yüzünün yarısı kanmış da temizlemişler. Düşmüş. Öyle güzel uyuyor ki.
Onu taşıyan hademe reels izliyor. Gece 3. Bu reels batağına hepimiz düşüyoruz da be güzel kardeşim, millet acısıyla hastane koridorunda, saygı hak ediyorlar.
Yine sinirlendik tabi. Eskiden mp3 çalarımızdan dinlerdik müziğimizi. Anam babam bu reels işi bizim bozuk milleti iyice bozdu.
Gece 4e kadar bekledim. Kas gevşeticimi aldım geldim. Taş gibiymişim. Tabi sgk borcumu ödemediğim için ilacı almadım evdekilerle idare ettim.
Beklemek demişken ülkenin ücra sayılacak yerlerinde bile otobüs, uçak beklediğim o günler geldi aklıma. Gece 4te osmancıkta uyuyan güvenliğin yanında otobüs bekledim, adını hatırlamadığım bir havalimanında bilmediğim bir havaş durağının karşısındaki camide uyuyakaldım, kayseride sokakta kaldım, erzincanın soğuğunda abdest alınca bu sevapla daha namaz kılmam dedim misal. Hopanın köpeklerine gece dörtte az taş atmadım. Adam yerler zira. Trabzon havalimanında bjkli taraftarlarla uyudum. Esenlerde cezaevinden çıkınca elimde çöp poşetleriyle sabaha kadar beklemiştim. Meğer oradaki camiyi kapatıyorlarmış gece millet uyuyor diye. Caminin avluda poşetin üstünde namaz kılarken arkadan tinerci yaklaşınca namazı bozup küfür edip "oğlum bak mapustan yeni çıktım benim başımı belaya sokma siktir git." Deyip namaza devam etmiştim. Dudullu kamil koçta ki sokak köpekleri. İçeri de girmezsin be.
Bekliyoruz. Seviyoruz mu bilinmez. Ama çekiyoruz. Yaşıyoruz. Allah hep mutluya gitmeyi beklemeyi nasip etsin. Yoksa nezarethanede de bekledim tek başıma. Herhalde hayatımın en kötü anlarından birisidir. Çağlayan eksi yedi. Ağustos geliyor benim anılar 8.yılda depreşiyor. İlk tutuklama. Tek başıma karanlıkta 2.5 saat. Ayakkabı bağcıklarını bu yüzden alıyorlar işte. Çocuktuk be defter. Çocuktuk. Büyüdük. Maldık. Akıllandık. Ağlıyorduk. Ağlayamaz olduk. Dur ağustosa gelmeden başlama.
Uzun oldu. Sonuç olarak bir kardiyoloji yolu gözüktü. Gideriz artık.
Ofisime geçiyorum. En önemli şeyi unuttuk ki babam hediye alıyor. Sümen takımı. Puahahahah. İsimlik. Avukat serco p... vay be. Müvekkil duasına çıkıyorum yarın.
Ya nasip.
Vesselam.
5 notes · View notes
sayebulut · 1 year ago
Text
Ölüm neydi ? Hangi çığlık taşırdı bunun yükünü hangi dağ kaldırır ağırlığını? Sahi dağlar bu emaneti yüklenmem dediğinde ölümü bilipte mi söylemişti peki Ya insan , insan nasıl ölüme rağmen bu yüke tamam demişti. Bir var bir yok. Bir kanepede 3 saat kalkmadan oturmak mıydı durum. Biri nasılsın dese bilmiyorum diyesim geliyor. 1-2 saat içinde üst üste gelen acı haberler. Cümleler kurdum. Durdum cümlemi duydum sonra bunlar kadar basit mi diye söylendim. İçimden zannederken dış sesim eşlik etmiş bu dinlemeye. Her gelen olayların yeniden anlattı. Amcam geldi yengem geldi abim geldi. Olay yeniden yeniden geldi. Annem de bizleri halama bırakmış. Sahi ölümden koruyabileceğini mi zannetti. Kübra annesine el sallamış çıkmış ablasıyla düşmüş ecelinin peşine yanlış cümle mi bu , eceli zaten yanında mıydı? Kalede fotoğraf çekinmekmiş niyeti. O saatlerde güneş batar göle gelinlik olur ne de güzel olur. O da böyle mi düşündü. En uçta ablası son anını çekti ve sonra yok. Son kez gülümsedi ekrana. Onun hayata vedasını anlatan en uzun şiiri 5 yaşındaki yeğeni anlatmış polise “Düştü,düştü ,düştü…”
Selası okunurken annesinin nidaları daha 2 gün önce zılgıtların çalındığı düğün evinin duvarlarını inletirken insan anlıyor burası yalan burası bu kadar…
Annemin hıçkırığı karıştı araya durumu çok ağırdı dedi kendi kuzeni için. Aslında evden onun için çıkmıştı yolda kübranın haberini alınca diğer hastaneye gitmişti. Hangi hastanenin kapısına gitseler ölüm haberi almışlar.Seladan insan kendi sevdiklerinin adını duyunca içi gidiyormuş. Adların ilk kez bir yere yakıştırmıyor. Telefon konuşmamız geliyor bir an hatrıma . Morgun önünde oturuyoruz , ikisinin de cenazesini sabah 8’de alıp defnedecegiz dedi annem . Birbirinden iki farklı insan. Yaşamları boyunca bir kere denk düşmediler belki ama iki dost aile şimdi o kapıda. Allah birbirlerine destek mi olmalarını istedi bilmiyorum. Aklım almıyor kalbim almıyorum. Ölüm hak biliyorum daha öğlen hocamız anlatıyordu “ölmeden önce öldürün” ölüm penceresinden bakın diye tavsiye ediyordu. Ama kübraya Erhan abiye bu pencereden bakacağım aklıma dahi gelmezdi. Babaannnem çarpıyor gözüme zayıf bir bedeni var lakin ruhu. Cahit Zarifoğlu’nun 7 güzel adam şiirinin bu dev midir mısrasını yakıştırıyorum haline. Kaç ölüm kaç acı sığdırmıştı içine . Anne ,baba,evlat ,kardeş,yeğen ,torun … Bu liste uZar. Belki en sevdiğim dediği 50’den fazla insan. İnsan dayanıyormuş. O yanlarından geçerken dağlar bi iyi ki almadık diyip neneme acıyarak mı yoksa gıpta ederek mi bakıyorlardır. Şimdi neyi görmemizi istiyor Allah. Muradı ne ?isyan cümleleri ile kirlenmeden anlasın kalbim diye dua etmek gelir içimden
12 notes · View notes
hissizyazar1 · 9 months ago
Text
Sana yazmayı bırakmayacağımı söylemiştim. Bugün biraz daha unuttum seni. Aklıma çok az geliyorsun. Gözlerin, sesin, gülüşün,ellerin hiçbiri unutulacak gibi değildi. Bense unuttum sevgilim. Sesin gitti kulaklarımdan, hani nerde gülüşün? Nerdesin sen? Yoksun. Hiç olmadığın gibi yine yoksun. Bugün yine o banka gittim oturdum. Bekledim yarım saat kadar. Sonra kalktım ayağa, bir taşa çarptım. Geri olduğum yere çöküp ağladım. Saatler geçti ben hep ağladım. Ben taşa çarpınca ağladım ama taşa çarptığım için değildi. İnsanlar geldi yanıma, sorular sordular, sen neredeydin? Her zamanki gibi yoktun.
Ben seni unutacağım sevgilim. Tamamen aklımdan gidiceksin. Bana seni hatırlatacak her şeyi sileceğim. Bana yıllar önce bir şiir okumuştun hatırlar mısın?
Sana gitme demeyeceğim
Üşüyorsan ceketimi al
Günün en güzel saatleri bunlar
Yanımda kal
Sana gitme demeyeceğim
Yine de sen bilirsin
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim
İncinirsin
Sana gitme demeyeceğim
Ama gitme Lavina
Adını gizleyeceğim
Sende bilme Lavinia
Ben unutmadım bu şiiri sende sakın unutma. İkinci mektubum buydu sana. Hoşçakal veya iyi kal demicem. Ben nasılsam sende öyle kal..
Begonvil
3 notes · View notes
amadustuyererenkler · 5 months ago
Text
öyle ferah öyle korkunç
rüyalarımda gördüğüm deniz gibi
1 note · View note
metehanaksoy · 11 months ago
Text
Ben şiirlerimi okumam, seslendirmem ve başkasına da asla okutmam. Bu yıllarca böyle gelip geçti... Arada bir yayınlarda yahut şiir gecelerinde kendi şiirlerimi seslendirdim ve de ödüllü bir yazarımız tüm kitap masrafını karşılarım, ayrıca bir projede yer almanızı istiyorum dedi daha geçen yıl fakat kendilerini reddetmeyi uygun buldum. Beni anlayamazsınız zira ben şiirlerimi içimden geldiği için ve de kendime yazıyorum. Dün gece bir şey oldu, yıllardır okumadığım kendi şiirlerimden oluşan bazı kayıt hesaplarım vardı, onlardan birisini açıp beşyüz tanesini okudum. Sonra dedim ki neden saklıyorsun bu dizeleri? Onsekiz yıl oldu hâlâ neyin gizlisi neyin bekleyişi? Birkaç ay önce Edebi Dergi ile şiir ve yazı konusunda görüşmüştüm, sabaha karşı karar aldım ve telif sorunu olmaması, büyük saygıları ve kazancın hayır işine gitmesinden dolayı bir şiirimi ilk olarak oraya iletmeyi düşündüm. Benim için şiirlerin, sözlerin, yazmanın değeri büyük. Öyle ki sınav anında yarım kalan şiirin bir kaç dizesi geldi aklıma, sınavı bırakıp sıraya onu yazmaya başladım. Üniversite de başıma geldi bu olay ve gözetmen hoca kopya çekiyorum sanıp müdahale edince dersin hocası olan hocam gözetmene hemen gelip müdahale etti ve sıraya baktılar beraber. Sonrasında dedim üzgünüm hocam ama yazmasam unutabilirdim, oda gözetmene ben biliyorum kendisi şiiri seviyor dersime çok katılır, eksiği olmaz ve sözleri hocam telefonuna çekip sınava devam et demişti. Yani o derece önemli benim için. Bazen elim aklıma yetişemiyor ve bende yazmak yerine kendime ya da varsa yanımda ailemden birisi onlara okuyorum. Duygusal birisiyim ve bir o kadar mantıksal. Yine de şiir benim için ayrı değerde. Şiir, resim, müzik dallarına aşinayım ancak şiirin bendeki yeri özel. Şiir benim için susuşların dili, kalbin ve zihnin aynasıdır. Bir farkla; herkes aynı şiiri okur ama aynı şeyi hissetmez. Tıpkı gökyüzüne bakanların aynı maviliği görüp, farklı şeyler düşünüp hissetmesi gibi. Neyse, buraya kadar artık yazıyı fazla uzatmayalım. ALLAH`a emanet olun, şiirle kalın. ~ Mthn ~
2 notes · View notes
enderinlere · 1 year ago
Text
bugün depresif havamdan bir adım öteye gidip, bir kahve alıp, deniz kenarına geldim. uzakları izlerken aklıma nazım'ın o şiiri geldi:
bugün pazar. bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar. ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak bu kadar mavi bu kadar geniş olduğuna şaşarak kımıldamadan durdum. sonra saygıyla toprağa oturdum, dayadım sırtımı duvara. bu anda ne düşmek dalgalara, bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım. toprak, güneş ve ben… bahtiyarım…
4 notes · View notes
dramatik-buluntular · 2 years ago
Text
Altılı masa beşli masa derken aklıma Edip Cansever'in şiiri geldi. Şuraya koyuyorum.
"Masa da Masaymış Ha"
Adam yaşama sevinci içinde Masaya anahtarlarını koydu Bakır kaseye çiçekleri koydu Sütünü yumurtasını koydu Pencereden gelen ışığı koydu Bisiklet sesini çıkrık sesini Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu Adam masaya Aklında olup bitenleri koydu Ne yapmak istiyordu hayatta İşte onu koydu Kimi seviyordu kimi sevmiyordu Adam masaya onları da koydu Üç kere üç dokuz ederdi Adam koydu masaya dokuzu Pencere yanındaydı gökyüzü yanında Uzandı masaya sonsuzu koydu Bir bira içmek istiyordu kaç gündür Masaya biranın dökülüşünü koydu Uykusunu koydu uyanıklığını koydu Tokluğunu açlığını koydu. Masa da masaymış ha Bana mısın demedi bu kadar yüke Bir iki sallandı durdu Adam ha babam koyuyordu.
-Edip Cansever
7 notes · View notes
hetesiya · 1 year ago
Text
Tumblr media
Hüseyin Topgider Öyle olaylar yaşanıyorlki insan bu dünya yıkılsın diyor. Sınırdışı edilen Afrikalı göçmen kadın ve kızı çölde susuzluktan öldü Aklıma F.Hüsnü’nün şiiri geldi: “Açtır binlerce yıldan beri Karıncasından bakiresine kadar Afrikayı düşünürüm Önümdeki ekmeği canım istemez”
1 note · View note
doriangray1789 · 2 years ago
Text
PARİSTE GECE YARISI FİLMİ GİBİ
Bir zaman hisarda nazım hikmet adına yapılan bir şiir dinletisinde büyük oyuncular bize şiiri ve nazım'ı yaşatırken dramatik ve kuvvetli bi ses arada nazım'ın şiirlerinin bestelenmiş halini çalıyordu kulaklarımıza....... d&r da dolaşırken önce çalan şarkılar dikkatimi çekti çünkü kendimi direkler arasında sandım böyle kanto ve tango kıvamında şarkılar ardı arkasına çalıyordu cd sini bulmuştum, baktım ki "sema" hisardaki dramatik sesli kadın...... cd yi edindim dinlerken kendimi garip hissediyorum sanki bir yüzyıl önce de yaşamışım gibi hayale dalıyorum...aklıma 4. Cannes Film Festivali'nin açılış filmi olan Woody Allen yönetmenliğinde Owen Wilson’un başrol oynadığı “Paris'te Gece Yarısı” filmi geldi bir nevi deneysel bi çalışmaymış gibi.. sema/ ekho ....... efsane hanımlar.. onların seslerinden onlara ithaf edilmiş unutulmasınlar diye yeniden özenle zevkle dillendirilmiş; ,hasret,mon bey,zehra,fikrimin ince gülü ve aklıma şimdi gelmeyen nice güzel eser dinlemesi keyifli hele sema'nın sesinden....
youtube
4 notes · View notes