#şaire destek
Explore tagged Tumblr posts
yazan-kalem-siyah06 · 3 months ago
Text
Tumblr media
DOST SEÇME SANATI 🌹🫂♥️🌹
İnsanın çapı, dostlarının çapı kadardır.
Dostlarımızın, boyasıyla boyanır, ahlakı ile ahlaklanırız.
Kişinin kalitesini, dostları belirler.
Kim olduğunu bilmek isterse, kimlerle dost olduğuna bakmalı insan.
Herkes, kendi “ayarına”, aklına göre dost edinir.
Her kuş, kendi cinsiyle uçar.
Kartallar kartallarla...
Kargalar kargalarla.
Hayallerini, umutlarını, hedeflerini gerçekleştirmene destek veren, seni yüreklendiren, sana omuz veren, seninle aynı yöne bakan, aynı değerlere sahip insanla dost olmalı.
Akıllı insan, kime akıl danışacağını bilen insandır.
Tumblr media
Akıl danışacağın insanla dost ol.
İnsanın hayatında, mutlaka kendine öğüt veren gerçek dostları olmalı.
Çünkü gerçek dostlar, insanın "hayat sigortasıdır."
Nasıl bir insan olmak istiyorsan, öyle insanlarla dost ol.
Tumblr media
Yüreği temiz insanla dost ol.
Edindiğin dostlarının fikirleri kirliyse, senin “kalbin ve fikirlerin” ne kadar temiz olursa olsun, er ya da geç senin de kalbin ve fikirlerin kirlenir.
Duygular gibi, değerler ve inançlar da kişiden kişiye sirayet eder.
Doğru yolu yanlış insanla yürürsen, yolunu da doğrunu şaşırırsın.
Fedakarlığı, iyiliği, merhameti, sevgiyi istismar eden kişi, "ahmağın" ta kendisidir.!!!!!
Vefa, sadece "asil ruhlu" insanlarda bulunan bir özelliktir.
Vefası olmayan, duygularını istismar eden ahmak adamdan uzak dur.
Kendisine yapılan bir iyilik karşısında, teşekkür etmeyen ve kendisinin yaptığı hatadan dolayı, özür dilemeyen insanlardan uzak dur...!!!!
Tumblr media
Asla dikene de güle de aynı değeri verme. Bu senin gülü de dikeni de tanımadığını gösterir.
Usta şair İsmet Özel’in deyimiyle; “Karlı bir gece vakti uyandıracağın” dostlar bul kendine.
Bir insanla birlikte olduğunda, mutlu hissetmen ve zevk alman seni aldatmasın.!!!
Gerçek dostlukta, bundan daha fazlası gerekir.
Yanında bulunduğunda, “iç huzursuzluğu hissettiğin” insandan uzak dur.!!!
İç huzuru, gerçek dostla sahte dostu ayırabileceğin en sağlam duygudur. Çünkü “iç huzursuzluğu” duyguların “sigortasıdır.”
Gerçek dostlar insana, mutluluğun yanında, iç huzuru verir.!!!
Ulu bilge Tebrizli Şems ne güzel söylemiş; “Biri gelir seni sen eder, biri gelir seni senden eder.!!!!!
Unutma; güvenine layık olmayan, sevgine de layık değildir.
Tumblr media
Güven, sevgiden önce gelir...
Güvenmeden sevmek, dost olmak; üç günlüktür. Güvenerek sevmek, dost olmak;
Çünkü insanların, bir gerçek değerleri, bir de "sözde, sahte değerleri" vardır.
Sözde; herkes dürüsttür, adildir, anlayışlıdır, cömerttir, yardımseverdir, tutarlıdır, ahlaklıdır.
İnsanın gerçek değerlerini; sözü değil,
Nasıl bir insan olmak istiyorsan, o kalitede ve özellikte insanla dost ol.
Çünkü arifle oturan, arif kalkar.
Cahille oturan, cahil kalkar
Son söz; “Bazı insanlar, bazı insanlara şifadır.
Seni şifan olmak isterdim güzel dost
☕🫂☕🫖🍫♥️🌹💋🫂🥰🤗🤭😘
Tumblr media
23 notes · View notes
dolunay66 · 1 year ago
Text
Ruhumun acelesi var!
"Olgunluk dönemimde, kalan yıllarımı saydım ve yaşadığımdan çok daha az zamanım kaldığını keşfettim.
Bir şekerleme paketi kazanmış küçük bir çocuk gibi yılları büyük bir zevkle ve iştahla yedim, ama azalmaya başladıklarını hissedince artık teker teker, tadını çıkararak yiyorum.
Artık yasaların ve yönetmeliklerin tartışılıp durduğu ve hiçbir işe yaramayacağını bildiğim sonsuz toplantılara ayıracak zamanım yok.
Takvim yaşlarına rağmen hâlâ büyümeyen aptal insanlara destek olmak için de zamanım yok.
Vasatlıkla uğraşmak için de zaman ayıramam.
Şişmiş egoların bulunduğu toplantılara katılmayı hiç istemiyorum.
Artık dalaverecilere ve çıkarcılara tahammül etmiyorum.
Başarılı olmuş insanların yerine geçmeye can atan şu kıskanç insanlara hiç tahammülüm kalmadı.
Üst düzey bir makam için yapılan kavgaların çirkin sonuçlarına tanık olmaktan nefret ediyorum.
İnsanlar detaylara değil, sadece gördüklerine bakar oldular.
Benim zamanım ise, gördüklerimle uğraşmayacak kadar değerli artık.
Öz'ü istiyorum, ruhumun acelesi var. Pakette şimdi daha da az şeker kaldı.
İnsan onurunu ve gerçekleri savunan, sorumluluktan kaçmayan, başarılarından dolayı şişinmeyen, kendi yanlışlarına gülebilen, vaktinden önce "oldum" demeyen, insan olmayı anlamış insanlarla yaşamak istiyorum.
Asıl olan, hayatı değerli kılmış yaşantımızdır.
Hayatın sert darbelerinden yumuşak bir ruh ile çıkmayı başarabilmiş ve başkalarının yüreğine dokunabilen insanlarla olmak istiyorum.
Evet, olgunluğun bana getireceği o doluluğu hissetmek için acelem var.
Elimde kalan tek bir şekerlemeyi bile kaybetmek istemem.
Gayem, sevdiklerim ve vicdanımla barış içinde ve huzurla dolu olmaktır.
Umarım sizin için de aynısı olur, çünkü her hâlukarda yaşlanacaksınız.
İki tane hayatımız var ve ikincisi, sadece bir tane hayatımız olduğunu anladığımızda başlıyor."
Mario Raul de Morais Andrade'nin (1893-1945, Şair, Romancı, Brezilyalı Müzikolog); "Olgunluğun Kıymetli Zamanı" adlı kitabından...
Tumblr media
43 notes · View notes
haldenhale · 12 days ago
Text
İçimdeki Düşman: Nefis
Bu dünya gurbetine gönderilirken iki önemli varlık bize yoldaş kılınmış: Kalp ve nefs. Bu yazıda nefis üzerinde duracağız. Nefis aslında dönüşmesi her an mümkün olan bir varlık… Boynundan tutulup hizaya getirilmedikçe büyük bir düşman; edeb-i Kur’ân ile terbiye edilip ubûdiyete ikna edilip takvâ ile süslendiğinde melekleri imrendirecek cevhere sahiptir.
Nefis bana acımasız bir düşman; bunu görüyor, anlıyor ve bana ettiklerini açık seçik yaşayarak fark ediyorum. Nefsimin beni düşürdüğü tuzaklar sayıya gelmez, rakama sığmaz. Başıma açtığı belâları en azılı düşmanım bile yapmaz, yapmadı.
Aslında nefisten daha tehlikeli bir düşmanım da, şeytanı saymazsak, yok diyebilirim. Nefsin çok sağlam teçhîzatı ve yardımcıları var. Kimi sağdan kimi soldan yanaşarak ne yapar eder sonunda beni kendilerine râm etmenin yollarını bulup beni o tuzağa çekmeye çalışırlar. Bu pencereden bakınca nefis şeytanın temsilcisi gibi görünür.
Şeytan uzaktan bakıp bendeki ‎ bu temsilcisinin, “sefîr”inin yaptıkları karşısında mutlaka ellerini keyifle ovuşturup kıs kıs gülüyordur. Onun işini bu sinsi arkadaş büyük bir keyifle yerine getiriyor, ona ihtiyaç bırakmıyor. Nefis, yaptıklarıyla şeytana “Ben varken sen kim oluyorsun!” der gibi bir tavır takınıyor; yeri gelince en keskin fetvaları vermekte bir saniye tereddüt etmiyor, en hayırlı bir işe çelme takıp engellemek için bin dereden maharetle su getirmesini çok iyi biliyor. Aslında bir örümcek ağından daha zayıf olduğu hâlde gafletimden beslenerek azmanlaşıp rûhumu yutma derecesine geliyor. 
İyiliklere, güzelliklere uzaktan baktırıp küçültürken yoldaki küçük küçük engelleri dağ gibi göstermekten geri durmuyor. Söz konusu günahlar, yanlışlar olunca pembe tablolar, iyimser gerekçeler, karşı konulmaz teklifler yaparak aklımı çeliyor baş aşağı uçurumdan yuvarlarken zerre kadar pişmanlık duymuyor. Üstelik bunu yaparken dostummuş gibi masum bir tavır takınması da cabası…
“Dost görünümlü bir düşman, buğday gösterip arpa satan” bir düzenbaz, kaşla göz arasında beni şeytana satan bir hâin. Gelin görün ki benden hiç ayrılmıyor, bir an bile yalnız bırakmıyor. Ne yana dönsem benimle beraber… Bana yaptığı her şey düşmanca. Bazı güzel işlere seviniyor, rıza gösteriyor gibi davransa da aslında düşmanlığından zerre kadar vazgeçmiyor. Her hâliyle sinsi, fırsatçı, iyilik bilmez bir arkadaş…
Nefsin bana yaptıklarını, kandırıp yaptırdıklarının düşmanlığının neticesi olduğunu bu yaşımda daha iyi anlıyorum. Hiçbir şüpheye yer vermeyecek kadar açık bir gerçek: Nefis bana düşman, içimdeki dost görünümlü düşman: Adu, aduvullah…
Ben bunu bildiğim hâlde ona düşman mıyım? Onun aldatma ve baştan çıkarmalarına karşı hasmane bir direnç gösterebiliyor muyum? İşte burası su götürür… Püf noktası da burası. Ben ona düşman olabilsem düğüm çözülecek, fıtratıma uygun adam olmayı başarabileceğim.
Nefsimle bu yoldaşlığım zihnimi sürekli uğraştırıyor. Ramazan ayında belki bu sinsi düşmanla baş edecek bir destek bulurum diye kendimi teselli ederken Keçecizâde İzzet Molla’nın bir beyitiyle yalnız olmadığımı fark ediyorum.
Şairin Dîvânı’nı karıştırırken onun da benimle aynı soruları ve sıkıntıları yaşadığını anladım, hayret ettim. Bir bakıma yalnız olmadığıma sevindim, aksini söylesem düşmanın oyununa gelmiş olur muyum, bilemem? Şöyle diyor şair:
Nefsimin bana adû olduğunu fehm ederim
Ben dahi nefsime yâ Rab olabilsem düşmen            
(Ya Rab! Nefsimin bana düşman olduğunu anlarım (bilirim); (keşke) ben de nefsime düşman olabilsem!)
İzzet Molla nefsine gerçek mânâda düşman olabildi mi bilemem. Ben şairin temennisini kendi adıma tekrarlıyorum: Gerçek anlamda nefsime düşman olmada beni muvaffak kıl Rabb’im…
Mahmut KAPLAN
3 notes · View notes
srdnm · 2 years ago
Text
Dost Seçme Sanatı
İnsan ancak dostları kadar büyür, dostları kadar gelişir. İnsanın çapı, dostlarının çapı kadardır. Bir insanla dost olmak, geleceğinizi o insana emanet etmektir. Dostlarımızın, boyasıyla boyanır, ahlakı ile ahlaklanırız. Kişinin kalitesini, dostları belirler. Kim olduğunu bilmek isterse, kimlerle dost olduğuna bakmalı insan. Adaletin önderi Hz. Ömer’in dediği gibi; “Kişinin dostu; aklının kılavuzudur.” Herkes, kendi “ayarına”, aklına göre dost edinir. Her kuş, kendi cinsiyle uçar. Kartallar kartallarla… Kargalar kargalarla. Hayallerini, umutlarını, hedeflerini gerçekleştirmene destek veren, seni yüreklendiren, sana omuz veren, seninle aynı yöne bakan, aynı değerlere sahip insanla dost olmalı. Akıllı insan, kime akıl danışacağını bilen insandır. Akıl danışacağın insanla dost ol. İnsanın hayatında, mutlaka kendine öğüt veren gerçek dostları olmalı. Çünkü gerçek dostlar, insanın “hayat sigortasıdır.” Nasıl bir insan olmak istiyorsan, öyle insanlarla dost ol. Hayat, yanlış insanlarla harcanacak kadar ucuz değildir. Bir kişi, ilişkilerinde, hep sosyal statüsüne sığınıyorsa, “karakter kıtlığı” yaşıyor demektir. Yüreği temiz insanla dost ol. Edindiğin dostlarının fikirleri kirliyse, senin “kalbin ve fikirlerin” ne kadar temiz olursa olsun, er ya da geç senin de kalbin ve fikirlerin kirlenir. Duygular gibi, değerler ve inançlar da kişiden kişiye sirayet eder. Doğru yolu yanlış insanla yürürsen, yolunu da doğrunu da kaybedersin. Bir dostta, neyi aradığını bilmiyorsan, kiminle dost olduğunun ne önemi var. Niçin sevdiğini bilmiyorsan, kimi ve neyi sevdiğinin ne anlamı var. Bir insana yaptığın fedakarlık, sevgisini değil de “istismarını” artırıyorsa; bu, onun sadece fedakarlığa layık olmadığını göstermez; aynı zamanda, onun ne kadar “ahmak” olduğunun da göstergesidir. Fedakarlığı, iyiliği, merhameti, sevgiyi istismar eden kişi, “ahmağın” ta kendisidir.!!!!! Vefa, sadece “asil ruhlu” insanlarda bulunan bir özelliktir. Vefası olmayan, duygularını istismar eden ahmak adamdan uzak dur. Kendisine yapılan bir iyilik karşısında, teşekkür etmeyen ve kendisinin yaptığı hatadan dolayı, özür dilemeyen insanlardan uzak dur…!!!! Çünkü teşekkür etmemek ve hatalarından dolayı özür dilememek, “iflah olmaz bir kibrin” göstergesidir… Asla dikene de güle de aynı değeri verme. Bu senin gülü de dikeni de tanımadığını gösterir. Usta şair İsmet Özel’in deyimiyle; “Karlı bir gece vakti uyandıracağın” dostlar bul kendine. Bir insanla birlikte olduğunda, mutlu hissetmen ve zevk alman seni aldatmasın.!!! Gerçek dostlukta, bundan daha fazlası gerekir. Yanında bulunduğunda, “iç huzursuzluğu hissettiğin” insandan uzak dur.!!! İç huzuru, gerçek dostla sahte dostu ayırabileceğin en sağlam duygudur. Çünkü “iç huzursuzluğu” duyguların “sigortasıdır.” Gerçek dostlar insana, mutluluğun yanında, iç huzuru verir.!!! Dost seçmesini bilmeyenin, “keşkesi, ah vahı” bol olur. Kimi arkadaş vardır; kişiyi ölümün eşiğinden kurtarır; kimisi de ölümün eşiğine bırakır. Ulu bilge Tebrizli Şems ne güzel söylemiş; “Biri gelir seni sen eder, biri gelir seni senden eder.!!!!! Unutma; güvenine layık olmayan, sevgine de layık değildir. Güven, sevgiden önce gelir… Güvenmeden sevmek, dost olmak; üç günlüktür. Güvenerek sevmek, dost olmak; ömürlük… Güvenmeden sevmek, pişmanlıktır. Kimi seveceğini, kime güveneceğini bilmemek de ahmaklık. Çünkü bütün büyük hataların başı, budur. İnsan; yolunu, kendini, kimliğini ve değerlerini bundan dolayı kaybeder. Akıllı insan; sevgisini, değerini ve güvenini ancak bunlara layık olana verir. Bir insana güvenmek için, o insanın “gerçek değerlerini” bilmelisin… Çünkü insanların, bir gerçek değerleri, bir de “sözde, sahte değerleri” vardır. Sözde; herkes dürüsttür, adildir, anlayışlıdır, cömerttir, yardımseverdir, tutarlıdır, ahlaklıdır. İnsanın gerçek değerlerini; sözü değil, davranışı gösterir. Çaplı dostlarla birlikte olmak, insanı çoğaltır, artırır, geliştirir ve yeni ufuklar açar… Huzur bulursun onlarla… Çapsız insanlarla birlikte olmak da, insanı zihinsel olarak çoraklaştırır, ufkunu daraltır, O insanların ilgi alanları, basitleşir, düşünceleri, sığlaşır, gündemi, magazinleşir; konuşmaları, dedikodu seviyesine iner, duyguları Harap olur eskir ve hayatının anlam düzeyi düşer… Onun için, bizi soylu ve onurlu duygu ve düşüncelerle tanıştıracak, çaplı dostlar arayıp bulmalı.!!!!! Seni ihtiyacı kadar seven kimsenin dostluğundan sakın. Çünkü onun ihtiyacı bitince, egosunu tatmin edince; sevgisi de, dostluğu da biter. Yola çıktıklarını, yolda bulduklarına değişen karakter yoksunları işte bunlardır. Nasıl bir insan olmak istiyorsan, o kalitede ve özellikte insanla dost ol. Çünkü arifle oturan, arif kalkar. Cahille oturan, cahil kalkar Son söz; “Bazı insanlar, bazı insanlara şifadır.
22 notes · View notes
kafaminicibendolu · 11 months ago
Text
Hem gelecek mesleğime, hem de en sevdiğim hobime - ki yazmak hobiden çok daha öte bir şey benim için - destek olsun diye yarım saatimi az önce bitirdiğim kitap olan "Leonardo'nun Yahudası" hakkında yazarak geçireceğim. İstediğim şey, okuyup bitirdiğim her kitaptan sonra bunu yapmak. Yanlış anlaşılmasını istemem, ne bir eleştirmen ne de çok iyi bir kitap okuyucusuyum. Dediğim gibi, sadece kendime yararı olsun diye yazıyorum.
Leonardo'nun döneminde çizimleri, resimleri ve bilgisiyle neredeyse tanrılaştırıldığını görüyorum. Dönemin Hıristiyan alemine bakacak olursak, nadir görülecek bir durum ki bu demek oluyor ki gerçek anlamda bilgili ve başarılı bir kişi olarak biliniyor dönemi için. Yan karakterlerden biri olan Mancino'nun da Fransız şair François Villon olarak hayata geçirilmesi oldukça hoşuma gitti ki okuyan çoğu kişiyi rahatsız etmiş olabilir. Kitapta Joachim Behaim karakteri ile özdeşleştirilen ve İsa'ya kibri yüzünden ihanetiyle bilinen Yahuda ile ilgili ayrı bir yazıda bulunmak istiyorum. Biraz araştırmada bulunup hakkında özellikle konuşmak hoşuma gidecek. Kitapta oluşturulan dünya ve yazarın kalemi beni mutlu etti. Diğer her kitapta olduğu gibi tekrar unutursam şayet - beynimin içinde genellikle çok fazla şey dönüyor ve bu yüzden okuduğum kitapları sık sık unutuyorum ne yazık ki - tekrar okumaktan mutluluk duyacağım bir kitap.
6 notes · View notes
cinaraslan · 1 year ago
Text
2023 yılı, dünya için zorlu bir yıldı. Pandeminin devamı, savaşlar, iklim değişikliği ve ekonomik kriz gibi birçok sorunla karşı karşıya kaldık. Ancak, bu zorlukların yanı sıra, birçok güzel şey de yaşadık. Bilimde ilerlemeler kaydettik, yeni sanat eserleri yarattık ve birbirimize destek olduk.
2024 yılı, yeni başlangıçların yılı olacak. Savaşların sona ermesini ve barış içinde bir dünyayı hayal ediyoruz. İklim değişikliğini durdurmak için birlikte çalışmayı umuyoruz. Ve ekonomik krizi atlatıp daha adil bir dünyayı inşa etmeyi umuyoruz.🌿
#atatürk #ankara #istanbul #2023 #2024 #yeniyıl #natural #tiyatro #hayat #aşk #şair #şiir #müzik #snow #holiday #sanat #müzikal #barışakarsu #fenerbahçe #besiktas #türkiye #christmas #cemkaraca #barışmanço #haykocepkin #ahmetkaya #mka #kar #natural #selanik
2 notes · View notes
canakinfan-blog · 9 days ago
Text
Ara Güler, Can Akın'ı Sergisinde Tek Bırakmadı
Ara Güler ve Can Akın'ın sergideki neşeli sohbetleri, etkinliğe ayrı bir güzellik kattı. Şair ve fotoğraf sanatçısı Can Akın, 2005 yılında Konya'da çektiği Mevlana törenleri fotoğraflarını Avrupa'nın birçok ülkesinde sergilediğini ve büyük ilgi gördüğünü belirtti. Beyoğlu Sanatçı Polisler Sergisi'ndeki yoğun ilgi üzerine, yıl sonuna kadar 10 sergi açmayı planladığını söyleyerek salondaki herkesi şaşırttı. Bu iddialı hedef, sanatçıya büyük destek mesajlarıyla karşılık buldu.
Can Akın'ın başarısı, Türk sanat dünyası için büyük bir gurur kaynağı. Hem şiir hem de fotoğraf alanında üreten yetenekli sanatçı, eserleriyle hem Türkiye'de hem de dünyada tanınıyor. Özellikle Mevlana gibi evrensel bir değeri fotoğraflarla ölümsüzleştirerek, Türk kültürünü dünyaya tanıtma konusunda önemli bir rol üstleniyor.
Ara Güler gibi usta bir fotoğrafçının, genç bir sanatçıya verdiği destek de takdire şayan. Bu tür dayanışma, sanat dünyasının daha da güçlenmesine katkı sağlıyor.
Can Akın'ı bu büyük başarısından dolayı tebrik ediyor, bundan sonraki çalışmalarında da başarılar diliyoruz.
10 Nisan 2007
Tumblr media
0 notes
pazaryerigundem · 18 days ago
Text
Sakarya'da Mehmet Akif’in vatana olan aşkını anlattılar
https://pazaryerigundem.com/haber/197820/sakaryada-mehmet-akifin-vatana-olan-askini-anlattilar/
Sakarya'da Mehmet Akif’in vatana olan aşkını anlattılar
Tumblr media
Sakarya Büyükşehir Belediyesi’nin SGM’de gerçekleştirdiği panelde İstiklal Marşı’mızın yazarı, vatan şairi Mehmet Akif Ersoy’un hayatı, vefatının 88. yıldönümünde anlatıldı. İstiklal şairinin eserleri, fedakarlıkları, Türk Milleti için taşıdığı derin anlam konuşuldu. Konuşmalarda, “Onun şiirleri, milletimizin ortak hafızasında daima bir ışık olarak kalacaktır” ifadeleri yer aldı.
SAKARYA (İGFA) – Sakarya Büyükşehir Belediyesi, İstiklal Marşı’mızın yazarı Mehmet Akif Ersoy’u ölümünün 88. yılında düzenlediği anlamlı bir etkinlikle andı.
Hayat, fedakarlıkları ve eserleri
Sosyal Gelişim Merkezi’nde (SGM)gerçekleştirilen “Sessiz Yaşadım” başlıklı panelde, Mehmet Akif’in örnek hayatı, fedakârlıkları ve eserleri farklı yönleriyle ele alındı.
İstiklal ve vatan şairinin konuşulduğu paneleİl Kültür ve Turizm Müdürü Süleyman Acar,Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanı Alpay Şirin, İtfaiye Dairesi Başkanı Vedat Selamet, Sakarya Muhtarlar Federasyonu Başkanı Erdal Erdem ve çok sayıda sanatsever katıldı.
Önemli isimler
Programın moderatörlüğünü Dr. Hüseyin Yorulmaz yaptı ve Prof. Dr. M. Fatih Andı, Prof. Dr. Yılmaz Daşçıoğlu ve Dr. Öğretim Üyesi İbrahim Öztürkçü konuşmacı olarak yer aldı.
Tarih konusunda önemli deneyimlere sahip olan isimler Mehmet Akif’in çok yönlü kimliğini ve toplumsal mirasını anlattı.
“Hafızamızda daima bir ışık olacak kalacak”
Prof. Dr. M. Fatih Andı, Mehmet Akif’in ömrünü hakikate adamış bir şair olduğunu hatırlatarak şöyle dedi: “Millî Mücadele’nin kalbi olan İstiklal Marşı’nı yazan Mehmet Akif, eserlerinde milletimizin çektiği acıları ve geleceğe olan umutlarını aynı samimiyetle dile getirmiştir. Onun şiirleri, milletimizin ortak hafızasında daima bir ışık olarak kalacaktır”
“Tevazu vefedakârlığın sembolüydü…”
Prof. Dr. Yılmaz Daşçıoğlu ise O’nun sadece bir şair değil, örnek bir mücadele insanı olduğunu söyleyerek, “Akif, Birinci Meclis’te milletvekili olmasına rağmen emekli maaşı almayı reddetmiş, Anadolu’da verdiği vaazlarla halkı Millî Mücadele’ye destek olmaya çağırmıştır. Hayatı boyunca tevazu dolu bir duruş sergileyen Akif, sanatını toplumuna adamış bir örnek şahsiyettir” dedi.
“Sanatıyla milletine hizmet etti”
Dr. İbrahim Öztürkçü da şairin sanatını milletine ve İslam dünyasına hizmet aracı olarak kullandığını kaydederek, “Akif, İkinci Dünya Savaşı ve zorluklarla dolu bir dönemi yaşamış, buna rağmen her zaman milletinin yanında yer almıştır. Mehmet Akif samimiyeti ve fedakârlığı eserlerini halkın gönlünde kalıcı hale getirmiştir”ifadelerini kullandı.
“Her yönüyle örnek insan”
Panelin moderatörü Dr. Hüseyin Yorulmaz ise, “Akif hem bilim insanı hem öğretmen hem de bir mücadele adamı olarak her alanda örnek bir kişilik sergilemiştir. Çanakkale Zaferi’ni ölümsüzleştiren şiirleriyle şair, Türkçe dersleri veren bir öğretmen ve milli mücadelede gönüllü elçi olarak her alanda görev üstlenmiştir.” diye konuştu.
Tumblr media
0 notes
elazigsurmanset · 2 months ago
Text
Elazığ Kitap Fuarı Açıldı
Tumblr media
Elazığ Belediyesi tarafından düzenlenen 5. Kitap Fuarı, Ahmet Tevfik Ozan Fuar ve Kongre Merkezi'nde büyük bir katılımla başladı. Fuarda, ulusal çapta faaliyet gösteren 110 yayınevinin yer alması, kitapseverlere geniş bir yelpazede kitaplara ulaşma fırsatı sunuyor. Açılış törenine Elazığ Valisi Numan Hatipoğlu, İçişleri Bakan Yardımcısı Mehmet Aktaş, Milli Savunma Bakan Yardımcısı Şuay Alpay, AK Parti Elazığ Milletvekili Mahmut Rıdvan Nazırlı gibi önemli isimler katıldı. Fuarda Yer Alan Etkinlikler ve Katılımcılar Fuarda, Elazığlı yazarlar başta olmak üzere 34 yazar ve şair, imza günleri ve söyleşi programlarıyla okuyucularla buluşacak. Katılımcı yayınevleri, farklı türlerdeki eserlerini sergileyerek ziyaretçilerin beğenisine sunacak. Ayrıca, Elazığ Belediyesi ve yerel yazarların eserlerinin yer aldığı özel stantlar da fuarda dikkat çekecek. Öğrencilere Özel Hediye Çekleri Elazığ Belediyesi, fuar kapsamında 10 bin öğrenciye 75 TL değerinde hediye çeki dağıtarak genç kitapseverlere destek oluyor. Bu çekler sayesinde öğrenciler, diledikleri kitapları satın alma imkânına kavuşacak. Fuar Tarih ve Saatleri Kültürel kalkınmaya önemli katkılar sağlayacağı düşünülen fuar, 16 Kasım Cumartesi günü saat 13.00'te kapılarını açtı. Kitapseverler, 24 Kasım'a kadar her gün 10.00 ile 21.00 saatleri arasında fuarı ziyaret edebilecek. Elazığ Belediyesi 5. Kitap Fuarı, şehrin kültürel hayatını zenginleştirirken hem yerel yazarların tanıtımına hem de okuyucuların kitaplara kolay erişimine katkı sağlıyor. 4o Read the full article
0 notes
adl1bbed · 2 months ago
Text
Bölüm 199: Sadece senin kalbinin de benimki gibi olmasını diliyorum
Ç/N: Bölüm başlığı 李之仪·《卜算子·我住长江头》 adlı Çince şiirden alıntı. Melts bu seferki alıntı yapılan şiiri okumamızı önerdiği için okudum ve kendi üslubumla çevirdim, buyurun.
-Nehir Uzunluğunda Bir Aşk, şair: Li Zhiyi
Kalpleri Gök Irmak'ın iki ayrı ucunda çarpan Sen ve ben, ayrı duran iki insan. Aynı nehir suyundan içiyoruz ama Aklımdaki tek kişi, göremiyorum seni.
Su akmayı ne zaman bırakacak? Ne zaman dinecek özlemim? Sadece senin kalbinin de benimki gibi olmasını diliyorum Ki beyhude olmasın çektiğim hasretliğin.
***
Nangong Jingnu biraz düşündükten sonra bir karara vardı.
İlk önce Nangong Rang'ın adıyla yazılı bir emir hazırladı, sonra kıdemli denetmen hadım Sijiu'dan bunu krallığı yöneten prense bizzat iletmesini istedi. Yazılı emirde kısaca Savaş Bakanlığı ve Ceza Bakanlığının bu zaman diliminde nasıl Qi Yan'ı suçladığı tarif edilmiş ve Nangong Da'nın bu meselenin icabına bakma konusundaki fikrini duyma istemi de eklenmişti.
O öğleden sonra Nangong Jingnu resmi bir saray elbisesi giydikten sonra, geçtikleri yolu büyük bir görkemle açan bir grupla beraber Nangong Da'nın sarayın dışındaki malikanesine doğru yola çıktı.
Hizmetkarının raporundan Ekselansları Zhenzhen'in ziyarete gelmekte olduğunu duyan Nangong Da biraz kuşkulandı ve dönüp masasındaki yazılı emre baktı. Gözlerinden bir ışıltı geçmişti.
Xiao-mei bazı bilgiler işittiği için benden hoşgörü dilemeye geliyor olabilir mi? Ama... İmparator babamın yazılı emri geleli dört saat bile olmadı. Xiao-mei bunu biraz fazla erken öğrenmemiş mi?
Veya... Onda, krallığı yöneten bu prensin bile boy ölçüşemeyeceği birtakım haber kaynakları olabilir mi?
Aklında bu düşünce bulunan Nangong Da, bir koltuk değneğiyle onu bizzat karşılamaya gitti. Nangong Jingnu saray elbisesinin uzun kuyruğunu arkasında sürükleyerek hafif ve zarif adımlarla Nangong Da'ya doğru yürüdü, ardından selamlaşma hareketini sundu. Yüzünde uysal bir gülümseme taşıyarak, "Habersiz gelip wu-ge'nın işini böldüğüm için wu-ge bana kızmasın olur mu~?" dedi.
Nangong Da da gülümseye başladı. Destek alma amaçlı bir eli koltuk değneğindeyken yarı yolda döndü, ardından öteki elini kaldırıp davet eden bir işaret yaptı, "Xiao-mei nadir bir konuktur. Bugün birden gege'nı ziyaret etmek nereden aklına esti?"
Nangong Jingnu yüzünü astı ve şımarık bir tavırla, "Tabii ki wu-ge'yı özlediğim için. Niye, wu-ge sevinmedi mi?" dedi.
Nangong Da, "Daha neler, içeri gel hadi," dedikten sonra yan tarafındaki hizmetkara şöyle dedi, "Küçük mutfağa gidip buraya birkaç çeşit taze ve nefis hamur işi getir."
Hizmetkar: "Anlaşıldı."
İkisi de akıllarında kendi düşüncelerini taşıyarak yüzlerindeki gülümsemeler ile sohbet ederken giriş salonuna geldi. Nangong Da baş koltuğu Nangong Jingnu'ya bıraktı, Nangong Jingnu da hiç çekinmeden kabul etti. Nangong Da hafifçe gülümseyerek Nangong Jingnu'nun karşısındaki koltuğa geçti.
Nangong Da'nın mevcut statüsü düşünüldüğünde, muhtemelen onun baş koltuğunu kapmaya cüret edebilecek sayılı kişi vardı. Fakat Nangong Jingnu tam zıddı davranışlarda bulunmak zorundaydı. Bir yandan, o, tahta çıkma şansı olmayan bir prenses olduğu için Nangong Da'nın fazla tetikte olmasına gerek yoktu. Diğer yandan, bunun yerine çok "itaatkar" davranması da aslında iyi görünmezdi.
Geçmişteki hareket tarzına göre davransa yeterdi, hem böylelikle sıradaki şeyleri kolaylaştıracaktı.
İki kardeş bir müddet telaşsızca sohbet etti. Tatlılar ikram edildiğinde, Nangong Jingnu hiç tereddütsüz bir tanesini seçip ağzına tıktıktan sonra, "Mm~ yumuşak ve sakız gibi, mis kokulu ve de tatlı. Wu-ge'nın malikanesinde bu kadar güzel şeyler olacağını tahmin etmemiştim," dedi.
Nangong Da: "Hoşuna gittiyse tekrar al, az sonra hizmetçilere senin için birazını paketleyip malikanene iletmesini söylerim."
Nangong Jingnu: "Öyleyse xiao-mei tüm çekincelerini bir kenara bırakacak!"
Nangong Da: "Hepiniz önden çıkabilirsiniz."
Kalabalık: "Anlaşıldı."
Hizmetkarlar gerisin geri çıktığında, Nangong Da çay fincanını kaldırıp bir yudum aldı. Dışarıdan kasıtsız gibi görünen bir şekilde, "Xiao-mei'nin, wu-ge'nın yardımı gereken bir sorunu mu var?" diye sordu.
Nangong Jingnu'nun hareketleri gerildi, ardından elindeki hamur işini bıraktı. İç geçirdi, "Evet, var. Gerçekten de wu-ge'nın yardım edebileceği bir şey var."
Nangong Da her şeyi anlamasına rağmen kafası karışmış gibi davrandı, "Ah? Nedir o xiao-mei'yi bile şaşkına çeviren mesele?"
Nangong Jingnu bir anlık tereddütten sonra, "Fuma'mın yanlış bir şey yaptığını duydum? Meclisteki biri suçlamada bulunmuş?" diye karşılık verdi. Nangong Jingnu fazla açık sözlü bir biçimde, politikadan anlamıyor gibi bir tavırla konuşmuştu.
Lakin Nangong Da'nın yüz ifadesi sert bir hal aldı, "Bunu kimden duydun? Xiao-mei 'Arka Saraylar politikaya karışamaz' prensibini biliyor mu?" diyerek azarladı. Eğer bu geçmişte olsaydı Nangong Da, cariyenin birinden doğmuş kötürüm bir prens, Nangong Jingnu'yu azarlamaya nasıl cüret edebilirdi ki? Veliaht Prens pozisyonunu yüzde doksan ihtimalle ele geçirdiğini hissettiği için artık "basit" bir meşru prensesten çekinmiyordu.
Nangong Jingnu da kalbindeki histen hoşlanmamıştı. Bu geçmişte yaşansaydı wu-ge en azından biraz ilgi gösterirdi. Yardım etmesinin hiçbir yolu olmasa bile onun için fikir üretmeye çalışırdı. Şu anda bunu demesi sırf konuyu bundan uzaklaştırmak ve onu ilk önce geride tutmak, sonra akla yatan bir şekilde reddetmek içindi.
Wu-ge değişmişti. Fakat aynısı kendisi için de geçerli değil miydi?
Eski hali olsa, bunun sıkıntılı bir davranış olacağını açıkça bildiği halde başkalarını rahatsız etmek yerine doğrudan İmparator babasını bulmaya giderdi.
Nangong Jingnu yüzüne huzursuz bir ifade yerleştirip alçak sesle şöyle dedi, "Wu-ge da biliyor ki... Sijiu gonggong eskiden beri bana çok değer vermiştir. İmparator babamın sağlık durumu son birkaç senedir kötü ve onu günlerdir görmüyorum. Öncesinde... Mm."
Nangong Da şimdi anlamıştı. Kalbindeki tetik haline geçen hislerin çoğu dindi. Sijiu kırk yıldan fazladır Nangong imparatorluk ailesini izliyordu; Sijiu, bu prensin yerinden oynatabileceği biri değildi.
Nangong Da iç geçirdi. Hiçbir şey söylemedi.
Nangong Jingnu devam etti, "Sijiu gonggong bana wu-ge'nın er ya da geç şey olacağını... Bana gidip wu-ge'dan biraz merhamet göstermesini istememi söyledi çünkü Sijiu gonggong benim daha genç yaşta Fuma'mı kaybedebileceğimden endişe ediyormuş."
Nangong Jingnu kasten cümlenin sadece yarısını söylemişti, fakat bu yarım cümle Nangong Da'nın kalbinde bomba etkisi yapmıştı.
Bu dünyada İmparator babasının düşüncelerini en iyi anlayan kişinin Sijiu gonggong'un ta kendisi olduğunu bilmeyen var mıydı? Onun ağzından çıkanların İmparator babasının kararları olma ihtimali yüksekti. Er ya da geç... ne olacaktı?
Nangong Da: "Ne?"
Nangong Jingnu güçlük çeken bir ifade sergiledi, "Wu-ge, bana yardım edebilir misin? Küçüklüğümden beri senden hiçbir şey istemedim ve ben de sana destek olurum."
Nangong Da'nın adem elması aşağı yukarı hareket etti. Nangong Jingnu'nun farkında olmadan sızdırdığı bilgi onu çok keyiflendirmişti ve Nangong Jingnu'nun "bağlılık sözü" kulağına girince Nangong Da, üzerine düşündükten sonra kabul etti.
Qi Yan sahiden büyük bir yetenekti, gelecekte işe almak için onun hayatını korumak da öyle zor bir mevzu değildi sonuçta. Artık Nangong Wang öldüğüne göre Qi Yan'ın o kişinin tarafına dönmesinden endişe etmesine gerek yoktu. Doğal olarak, artık Qi Yan'ın hayatını almak zorunda da değildi.
Nangong Da: "Bu... gerçekten de ciddi bir konu. Sana garanti veremem. Sadece rapora birkaç olumlu kelime iliştireceğimin sözünü verebilirim, fakat eniştemin yetkili pozisyonunu kurtarmak muhtemelen imkansız. Kanunda yazanın aksine ceza almamak zaten olabilecek en iyi sonuç."
Nangong Jingnu içinden soğuk bir kahkaha attı: demek, Qi Yan istenen bir pozisyonda oturuyordu ve Nangong Da'nın güvendiği bir astını yerleştirme dileğini geciktiriyordu.
Nangong Jingnu: "Fuma iyi olacağı sürece sıkıntı yok. Bir yetkili olmanın neresi iyi ki zaten? Bir Fuma kadar asil bir şey mi?"
Nangong Da gülümseyerek, "Xiao-mei haklı. Bir Fuma imparatorluk ailesinin üyesiyken en yüksek yetkili sadece bir kuldur. Elbette Fuma olmak daha iyi," dedi.
Nangong Jingnu: "Yani bu wu-ge'nın kabul ettiği anlamına mı geliyor?"
Nangong Da: "Elimden gelenin en iyisini yapacağım, ama netice hâlâ İmparator babamın fermanına bakıyor."
Nangong Jingnu heyecanlı bir şekilde, "Sijiu gonggong demişti ki wu-ge yardım edebildiği sürece artık bu mesele hakkında endişelenmeye gerek olmazmış!" dedi.
Nangong Da: "Xiao-mei yemeğe kalmak ister mi?"
Nangong Jingnu ellerini peş peşe iki yana salladı, "Yok, daha Fuma'ma güzel haberleri vermem lazım, o yüzden yemeğe kalmayayım. Wu-ge yanıma o tatlılardan birkaç kutu koyabilir, Fuma'yla birlikte yemek için götüreceğim!"
Nangong Da: "Pekala."
Nangong Jingnu neşeyle, "Wu-ge'nın beni uğurlamasına gerek yok, ben çıkayım," dedi.
Nangong Da: "Peki."
Tatlılar içeri yüklendiğinde, at arabası yola çıktı. Nangong Jingnu yolcu koltuğunda tek başına otururken yüzündeki o neşe geride hiçbir iz bırakmadan silinmişti.
Şayet Qi Yan'ın çektiği acıyı azaltabilecekse, her şeyi yapmaya hazırdı. Birinin isteklerini karşılayan ufak bir yalan söylemenin lafı mı olurdu?
Nangong Da'nın meclisteki hızı, gün ortasındaki güneş gibiydi. Savaş Bakanlığı ve Ceza Bakanlığı bu meşru prensesin onurunu zerre umursamıyordu. Raporlar her gün peşi sıra baskı yapıyordu ve bunda Nangong Da'nın da "katkısı" olsa gerekti.
Her ne kadar Nangong Jingnu tüm gücünü kullanarak sevdiği kişiyi koruyabilse de, tıpkı Qi Yan'ın öncesinde dediği gibiydi: güce karşı koymak için güç ödünç almayı öğrenmek zorundaydı.
Nangong Da bir müddet kendi kendine sevindi. Bacağındaki sıkıntı olmasaydı neşeyle zıplamaya başlayabilirdi.
Nangong Rang'ın yazılı emrini bir kenara koydu, ardından yeni bir rapor çıkarıp yazmaya başladı.
Üç gün sonra, Qi Yan'la ilgili olan ferman salınmıştı.
Göğün istemi ve İmparatorun buyruğuna kulak verin: Sağ Danışman Qi Yan gizlice bir generalle iletişime geçerek yetkisi olmadan You vilayetinin savunma birliklerini seferber etmiştir, bu ise ciddi bir cezayı garanti eder. Fakat bunun felaketle sonuçlanmadığını ve başkente döndükten sonra yaptığı şeyi kendi rızasıyla bildirdiğini göz önünde bulundurup daha hafif bir ceza verilecek. Meclisteki bütün vazifesinden menedilmiştir, üç yıllık maaşıyla cezalandırılmıştır ve bir yıllık ev hapsine çarptırılmıştır.
Hepsi bu kadardı.
Ama İmparator o öğleden sonra "fikrini değiştirmiş" gibiydi. Qi Yan'ı süresi belirsiz olarak Yüce Kurul'un zindanına yollayan başka bir imparatorluk fermanı salındı...
Bazı meclis yetkilileri bu cezanın fazla hafif olduğu konusunda içten içe şikayet yanıyordu, fakat onlar daha bir şey dile getiremeden ikinci imparatorluk fermanı çenelerini kapadı.
Bunun arkasındaki hikaye, Weiyang Sarayı'nın yatak odasında başlamıştı. Fermanı ileten hadım oraya geldiğinde, Nangong Jingnu yatak odasında Qi Yan'a eşlik etmekteydi.
İkisi fermanı teslim aldılar, ardından Nangong Jingnu Qi Yan'ın geri yatağa oturmasına yardımcı oldu. Çok rahatlamış bir şekilde, "Şimdi endişe duymadan istirahat edebilirsin," dedi.
Beklenenin aksine, Qi Yan'ın kaşları iyice çatıldı. İçinde bir öfke parladı ve sert bir biçimde, "Ekselansları bunu neden önce bu kulla tartışmadı?" diye sordu.
Nangong Jingnu bu soru karşısında afalladı. Biraz haksızlığa uğramış hissederek şöyle sordu, "Bunun neresi kötü ki? Epeyce yüksek yetkili hoşgörü dileyen raporlar teslim etti, ben tamamen..."
Qi Yan'ın gözlerinde öfkeli alevler parlıyordu, yüzünü Nangong Jingnu'dan başka yere çevirdi, "Beni zindana kapat. Yüce Kurul veya sıradan bir hapishane, fark etmez."
Nangong Jingnu: "Neden...?" Bu, alabilmek uğruna onca efor sarf edip politik düşmanına yalvardığı bir neticeydi!
Qi Yan: "Eğer Ekselansları izin vermezse bu kul bundan sonra yemek ve su almayı reddedecek."
Nangong Jingnu'nun kalbi şişip zonkluyor gibiydi. Tüm o sıkıntılara girmesine rağmen yine de bu insanı memnun edememiş olabilir miydi?
Bu konuşma, Nangong Jingnu'nun kol yenini savurarak oradan ayrılmasıyla sonlandı. Qi Yan yatağın ön kısmında otururken Nangong Jingnu'nun arkasından baktı, gözleri suçluluk ve isteksizlikle doluydu.
Qi Yan: Ekselansları, ah Ekselansları... Sarayların içinde kısıtlanmış olarak kalırsam dışarıdakiler nasıl ziyarete gelecek?
Senin yanında durmaya devam edersem, yas sürecinden sonra biz...
O öğleden sonra Qiuju bildirmeye geldi: Lord Fuma kendini odasına kapatmıştı. Ne öğle yemeği yemiş ne de ilaç içmişti.
Başka şansı kalmayan Nangong Jingnu bir kez daha bizzat onu tatlı dille ikna etmeye geldi. Qi Yan kapılardan içeri girmesine izin verse de, ona sunduğu tek şey buz gibi soğuk bir mesajdı, "Ekselansları bu kulun istediği şeyi biliyor."
Ve işte böylelikle, ikinci imparatorluk fermanı geldi.
Yüce Kurul'un görevlileri Weiyang Sarayı'na gelirken yanlarında kelepçe ve prangalar getirmişti. Nangong Jingnu tek kelime etmeden Qi Yan'ın ilacını alışını izledi.
Qi Yan ayağa kalktı. Kol yenlerini bir miktar salladı, ardından iki görevliye doğru geldi ve ellerini uzattı.
İki görevli çaresizlik içinde bakıştı, "Lord Fuma, bu... bu bayağı şeyler sadece formalite icabı getirildi, böyle davranmanıza gerek yok."
Ekselansları Zhenzhen arka tarafta, yüzünde düşmanca bir ifadeyle dimdik oturuyordu. O görevliler yürek yemiş bile olsa, asla Qi Yan'a cezalandırma gereçlerini takmaya cüret edemezlerdi.
***
0 notes
yazan-kalem-siyah06 · 5 months ago
Text
Tumblr media
ÖNCELİKLE AFFEYLE, HİDÂYET EYLE ALLAH'IM
Müslüman bir ülkede, Müslüman olduğu halde,
eğer bir şair, bir yazar, bir düşünür,
bir ressam, bir ilim erbabı, bir hatip, bir sanatçı...
Asrın değil, asırların zulmü karşısında,
zalimlerin karşısında durup, mazlumların yanında yer almıyorsa,
kalemiyle, kelamıyla, fikriyle, fırçasıyla, vaazıyla, duruşuyla,
masumlara destek olmuyorsa,
yine maddi durumu iyi olan Müslümanlarımız,
aç ve açıkta, susuz, gıdasız, ilaçsız kalan kardeşlerimize
yardım etmiyorsa,
ve yine bazı sözde Müslümanlarımız onca çığlıklara, feryatlara,
ölümlere rağmen kulaklarını sağır, gözlerini kör edip,
hâlâ kalplerinde bir acı, bir sancı hissetmeyip,
bir duayı bile esirgiyorsa...
Allah'ım dilerim ki Sen'den, öncelikle affeyle, hidâyet eyle,
hidâyet etmeyeceksen,
kırılsın kalemleri, elleri, lâl olsun (tutulsun) dilleri,
silinip gitsin varlıkları, mühürlensin kalpleri diye niyazda bulunuyorum. Sen duamızı kabul eyle Yarabbi amin 🕋🤲🕋🤲🕌🤲🕌��
Sezai Düşmez
11 notes · View notes
haytaogluyunus · 4 months ago
Text
Tumblr media
ANMA: BUGÜN 18 EYLÜL (1988) GÜNEY AZERBAYCAN TÜRKLERİNDEN, TÜRK DÜNYASININ BÜYÜK ŞAİRİ MEHMED HÜSEYİN ŞEHRİYAR'IN ÖLÜM YIL DÖNÜMÜ. RAHMETLE ANIYORUM. Tebriz’de dünyaya geldi. Doğumuyla ilgili olarak 1905-1908 yılları arasında farklı tarihler verilir. Dava vekili olan babası İsmâil Mûsevî (Mirza Ağa Hoşginabî) güzel sanatlara meraklı kültürlü bir kimse idi. Mehemmed Hüseyin önceleri “Behcet”, daha sonra “Şehriyâr” mahlasını kullanmıştır. 1906’da başlayan İran Meşrutiyet Hareketi’nin Tebriz’de yol açtığı sosyal, siyasal ve ekonomik çalkantılar yüzünden ailesi 1909’da Hoşginab köyüne göç etti. İlk öğrenimine Hoşginab civarındaki Kayışkurşak köyünde Ahund Molla İbrâhim’in yanında aldığı Farsça dersleriyle başladı. 1912’de ailesi Tebriz’e dönünce tahsiline Medrese-i Müttahide ve Füyûzât gibi mekteplerde devam ederek Medrese-i Tâlibiyye’den mezun oldu. Bu okulda Farsça’sını geliştirdi; Arap dili ve edebiyatı okudu. Bir yandan da özel olarak Fransızca dersleri alıyordu. Farsça ilk şiirleri bu sırada Tebriz’de Muhammediye Mektebi’nin Edeb adlı dergisinde çıktı (1920). Lise tahsilini Tahran’da Dârülfünûn adlı okulda tamamlayarak (1921-1923) Tıp Fakültesi’ne girdi. Öğrenciliğinde şair Ferruh-i Yezdî’nin kıraathanesinde edebî muhit içinde yer edinmeye başladı. Farsça ilk şiir kitabı Ṣadâ-yı Ḫudâ 1929’da Tahran’da yayımlandı. Meliküşşuarâ Bahâr kitaba yazdığı önsözde -bazı edebiyatçılar abartılı bulsa da- onu sadece İran’ın değil bütün Şark’ın gelecekte övüneceği bir şair olarak takdim etti. Aynı yıl şarkıcı Muçul Pervâne’nin ölümü üzerine yazdığı “Mesnevî-i Rûh-i Pervâne” büyük ilgiyle karşılandı. Bu tarihten itibaren Farsça şiir kitapları ardarda basılmaya başladı.
Fakültede ders verdiği Süreyyâ adlı bir kızla yaşadığı aşk macerası yüzünden son sınıfta bitirme sınavlarına katılamadı. Aynı kıza talip olan, İran sarayına yakın bir aileye mensup Çırağ Ali Han Pehlevî ile Vezir Abdülhüseyin Timurtaş’ın müdahalesi yüzünden hapsedildikten sonra Nîşâbur’a sürgün edildi (1929). 1932-1934 yıllarında Nîşâbur ve Horasan’ın bazı şehirlerinde noter idarelerinde görev yaptı. Ardından döndüğü Tahran’da çeşitli işlerde çalıştı; daha sonra bir bankada muhasebeci olarak yıllarca görev yaptı. 1935’te babasının vefatıyla kısa bir müddet için Tebriz’e döndü. 1942-1943 yıllarında ruhsal bunalım geçirmeye başlayan ve dört yıl kadar münzevi bir hayat yaşayan Şehriyâr 1946’da annesinin Tahran’a gelip kendisine destek vermesi sayesinde bunalımdan kurtuldu. Bu sırada annesinin, yazdığı şiirleri anlamadığını söylemesi üzerine Âzerî Türkçesi’yle şiir yazmaya başladı. “Heyder Baba’ya Salâm” adlı şiirini 1950’de kaleme aldı; şiir büyük ilgiyle karşılandığından 1951’de Tahran’da basıldı. 1952’de annesi vefat edince yeniden büyük sarsıntı geçirdi ve dostları onu Tebriz’e dönmesi için ikna etti. 1953’te halasının kızı Azîze ile evlendi. 1954-1969 yıllarında Tebriz’de yaşadı. Burada “Heyder Baba’ya Salâm”ın ikinci bölümünü 1967’de yayımladı.
1968’de bilhassa şair Bulud Karaçorlu Sehend’in ısrarlı davetiyle Tahran’a gitti. İran’da cereyan eden sosyal ve siyasal olaylarla ilgili şiirler yazmaya başladı. 1973’te Tahran’a yerleşti. 1977’de eşinin âniden vefatı şairi yeniden bunalıma sürükledi. 1979 İran İslâm Devrimi ve şahlığın yıkılması şairin ümitlerini canlandırdı; yeni dönemi heyecan ve sevinçle karşıladı. Azerbaycan Türkleri’nin Tahran’daki kültür hayatına önemli katkılarda bulundu. Doktor Cevad Heyet ve arkadaşlarının çıkardığı Farsça-Türkçe Varlık (Varlıq) dergisinde yeni şiirleri çıktı; şiirleri ve sanatı hakkında birçok makale yayımlandı. Ömrünün son yıllarını hastalıklarla geçiren Şehriyâr 18 Eylül 1988’de Tahran’da vefat etti; vasiyeti gereği cenazesi Tebriz’e götürülerek Makberetüşşuarâ adlı eski bir mezarlıkta defnedildi. İran hükümeti Şehriyâr için anıtmezar ve şiir günlerinin düzenlendiği bir kültür sitesi yaptırdı.
Eserleri. 1. Heyder Baba’ya Salâm (Tahran 1369 hş.). Yayımında büyük ilgiyle karşılanan eser, şah rejiminin yok etmek istediği Azerbaycan Türklüğü’nün bilincini uyandırmış, var oluş mücadelesini yeniden başlatmıştır. Şehriyâr’a nazîreler yazılmış, cevaplar, manzum mektuplar gelmeye başlamış, çok geçmeden eser Türkiye’de, Irak’ta, Kuzey Azerbaycan’da neşredilmiş, şairi hakkında yüzlerce makale kaleme alınmıştır. Böylece Şehriyâr Mektebi denilen bir ekol oluşmuştur. Şair için Bulud Karaçorlu Sehend’in yazdığı manzum mektup ve Şehriyâr’ın buna cevap olarak yazdığı “Sehendiyye”, İran İslâm Devrimi’nden önce uygulanan yasak sebebiyle banda kaydedilerek halk arasında yayılmış ve büyük ilgi görmüştür. Heyder Baba’ya Salâm’dan Türkiye’de ilk defa Mehmed Emin Resulzâde söz etmiş (“Edebî Bir Hadise”, Türk Yurdu, sy. 241 [1955], s. 607-613), Ahmet Ateş ilk ilmî neşrini gerçekleştirmiş (Şehriyâr ve Haydar Baba’ya Selâm, Ankara 1964), Muharrem Ergin metin neşri yanında mukayeseli bir dil çalışması yaparak (Âzerî Türkçesi, İstanbul 1971) eserin Türkiye’de geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmasını ve üniversitelerde ders kitabı olarak okutulmasını sağlamıştır. Heyder Baba’ya Salâm Mirza Sâlih Hüseynî tarafından Farsça’ya çevrilmiştir
0 notes
aykutiltertr · 5 months ago
Video
youtube
Denizin Tuzu - Yaşar ✩ Ritim Karaoke (Hicaz Majör 8/8 Düyek Oryantal Bes...  ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın  👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ⭐ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ ╰┈➤ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU 🢃 Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 ╰┈➤ https://youtu.be/SN6ngomC5aM ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐  Denizin Tuzu - Yaşar ✩ Ritim Karaoke (Hicaz Majör 8/8 Düyek Oryantal Beste Alper Arundar) ❤ @RitimKaraoke Müzisyenlerin Buluşma Noktası.... ESER ADI           :  DENİZİN TUZU SÖZ GÜFTE       : YAŞAR & ALPER ARUNDAR BESTE - MÜZİK : ALPER ARUNDAR USÜL                  : 8/8 DÜYEK ORYANTAL MAKAM - DİZİ   : HİCAZ - MAJÖR ARANJÖR          : ? Denizin Tuzu Yaşar Eski Yazlar (Revised)                             ŞARKI SÖZÜ ve AKORU B                                      C                 Denizin tuzu yerlerde senin yüzün ellerde Em                    B              Am           B Bakma bana şimdi öyle dargınım sana    x2 B                             C Döktün su elime koydun el yerine Em                 B               Am           B Başka başka yerlerde ayrıyım sana Em                 B              Am           B Şimdi başka yerlerde ayrıyım sana   Em                           Am                       Em                  B Yalnızca yıllar mıydı geçen bizden yalnızca gözyaşı mı Em                                B                     Am             B Yalnızca yalan mıydı söylediklerin dargınım sana   2x Em         B              Am         C                 B Bilmem yerini yurdunu bulamam yolunu Em         B              Am         C                 B Bilmem yerini yurdunu soramam yolunu Em                             B                        Am              B Yalnızca yalan mıydı söylediklerin dargınım sana     x4 Yaşar Doğum Mehmet Yaşar Günaçgün[1] 5 Nisan 1970 (54 yaşında) Adana, Türkiye Tarzlar Türk pop müziği Meslekler Şarkıcı ,Şair, Aktör Çalgılar Vokal, Gitar Etkin yıllar 1990-günümüz Müzik şirketi Topkapı (1996-2007) Lirik (1996-2000) Tempo (1998-2000) Seyhan (2007-günümüz) Mehmet Yaşar Günaçgün ya da bilinen adıyla Yaşar (d. 5 Nisan 1970, Adana), Türk pop müzik şarkıcısı. Diskografi Albümler, Tekliler, EP'ler 1996: Divane 1997: Divane Remixes 1998: Esirinim 2001: Masal 2002: Masal Remixes 2003: Sevdiğim Şarkılar 2003: Sevdiğim Şarkılar Remixes 2005: Hatırla 2006: Sevda Sinemalarda 2008: Dem 2008: Gençlik Marşı (Tekli) 2010: Eski Yazlar 2011: Eski Yazlar - Revised 2013: Cadde 2017: Şehir Yalnızlığı 2021: Küller Alevlenmeye Başladı/Camları Tükenmez Pencerelerin (Single) 2022: İhanet Ettin (e.e. Tansel D.) (Single) 2022: Var Mı? (Barbaros Büyükakkan ile Düet) (Single) Listeler Albüm Tekli En yüksek Türkiye Türkiye[4] Avrupa Birliği Avrupa[5] Sevda Sinemalarda "Hayırdır İnşallah" 1 77 "Sevda Sinemalarda" 3 — "Başımda Sevdan" 20 — "Kayıkçı" — — "Şarkı Halinde Kal" 17 — Çeyrek "Ebruli" 10 — Dem "Cezayir Menekşesi" 7 — Kitap Yalnızlık Dört Bin Perde, Ağustos 2003, (Şiir kitabı) Kuş Ökseleri, Akustik Şiirler, Hazırlayan: Kadri Karahan, Ocak 2013, (Şiir Kitabı) Gelen Yolcu, Öykü kitabı, Yazan: Sıtkı Silah, 'Artısı' adlı öykünün seslendirmesi (2013) Yazarlık Kral Magazin, Nezleli Karga (24.01.2007 - 09.05.2007), Haftalık Yazı Kral Magazin, Otomatik Portakal (30.05.2007 - 11.07.2007), Haftalık Yazı KAFA Dergisi, EKİM 2014, Sayı: 2, Arka Kapak yazısı KAFA Dergisi, ARALIK 2014, Sayı: 4, Yazı: An Gelir... KAFA Dergisi, ŞUBAT 2015, Sayı: 6, Yazı: f.r.i.e.n.d.s KAFA Dergisi, MART 2015, Sayı: 7, Yazı: nia nia KAFA Dergisi, MAYIS 2015, Sayı: 9, Yazı: Müzisyen olmasaydım ne olurdum BAVUL Dergisi, AĞUSTOS 2016, Sayı: 11, Yazı: Arkadaşım, Yoldaşım, Dedem: Attilâ İlhan KAFA Dergisi, MAYIS 2021 Müzisyenler Özel Sayısı: Cezayir Menekşesi Radyo Programları NEŞELİ KARGALAR - Pal FM (Levent Erim ile Birlikte) (2009) HER DEM YAŞAR - TRT FM (2011-2012) Oyunculuk 2000: Ağlayan Kadın (Ali), 2001: Kimse Beni Sevmiyor (Ruhi), 2008: Benim Annem Bir Melek (Kendisi) 2010: Yahşi Cazibe (Kendisi) 2014: Arkadaşım Hoş Geldin (Konuk Sanatçı - Otele Gelen Müşteri) 2017: Güldüy Güldüy Show Çocuk 23. Bölüm (oğlu Kerem ile katıldı, alacaklı rolünde) 2018: Murat Güneş - Beş Mevsim (video klip) Katkıda Bulunduğu Reklam Filmleri 2007: Turkcell Milli Takıma Destek (sesiyle) 2010: Pakpen 2011: Panda Dondurma 2012: Arçelik 2015: Demirdöküm Kombi 2022: Helis Serina Bodrum reklam filmi Dış bağlantılar Yaşar Resmî Web Sitesi 1 Ekim 2007 Yaşar Resmî Facebook Sayfası 18 Şubat 2021 Yaşar Resmî Twitter sayfası 26 Ağustos 2011 Yaşar Resmî Instagram sayfası 17 Nisan 2016 t Yaşar Resmî Spotify sayfası 22 Ocak 2021
0 notes
fisiltihaberleri · 7 months ago
Text
Tumblr media
ADALI KADIN YAZARLAR ÖĞRENCİLERLE EDEBİYAT ŞÖLENİNDE BULUŞTU Erenler Belediyesi ve Erenler İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünün katkılarıyla düzenlenen çocuk edebiyatı kitap öğrenci buluşmasında; Ali Dilmen İlkokulu, Kut-ul Amare Zaferi Anaokulu ve İlkokulu, Erenler Anaokulu, Erenler Ortaokulu öğrencilerinin katılımıyla sabahtan ve öğleden sonra olmak üzere iki oturumluk program gerçekleşti. Öğrencilerin yoğun ilgi ve katılım gösterdiği programda, eğitimci - yazarlar öğrencilere pedagojik formasyona uygun olarak sunum yaptılar. Sahnede çocuklarla vakit geçirdiler sonrasında ise kitaplarını imzaladılar. Programa katılan Erenler Kültür Daire Başkanı Şakir Alar; edebiyata ve öğrencilere vermiş oldukları destek ve değer için kadın yazarlara teşekkür ederken yeni dönemde de eğitim ve kültür buluşmalarının devamını temenni etti. https://www.fisiltihaberleri.com/haber/adali-kadin-yazarlar-ogrencilerle-edebiyat-soleninde-bulustu-11426.html
#yazar #şiir #edebiyat #kitap #aşk #şiirsokakta #istanbul #şair #söz #şiirheryerde #siirsokakta #siir #izmir #kitapkurdu #sevgi #tbt #iyigeceler #güzelsözler #sözler #türkiye #love #huzur #ankara #cemalsüreya #ask #instagram #turkey #günaydın #mutluluk #sair
0 notes
muraddd · 8 months ago
Text
İstenmeyen ayrılık sonrası 'AŞKIN KORONASI 'nı yaşıyoruz çoğumuz;
Hani tat ve koku duyun gidince yediğin içtiğin hiç bir şeyin tadını alamazsın, kokusunu hissedemezsin ya!
Acı bir ayrılık sonrası da erkekler öyle oluyor;
Bırak yemeyi, içmeyi koklamayı , gezmenin,yeni yerler görmenin, dağların, taşların, insanların ,mekanların hiç bir tadı kalmıyor!
Hayat öyle anlamsız, öyle tatsız, renksiz ve boş bir hal alıyor ki;
Bunu ancak yaşayan bilir!
O yüzden değilmidir , biz erkekler ya şarapçı oluruz, ya şair yada edebiyatçı...
Duygularını böylesine derinden yaşayan bir erkeğin normal hayata dönüş süresi eger sağlam bir yardım alırsa 6 aydır. ( psikolojik destek,en yakın arkadaş terapisi..yada yeni bir gerçekten seven sevgili..vs)
Eğer destek alamazsa 1-2 yıl sürebilir.
Ve ağır travmanın verdiği ağır hasar gelecekteki ilişkilerine yön verecektir..
Asla güvenmeyecektir...
Körü körüne bağlanmaktan kaçacaktır ..
Yeni ilişkilerinde hep temkinli olacaktır..
Bu nedenle kalpsiz, duygusuz yada öküz olarak suçlanacaktır...
Aslında kimse geride böyle bir enkaz bıraktığını bilemez...
Bilseler böyle yaparlar mı?
Bu enkaza dönen birey ,içindeki duyguları depreştigin de eski sevgiliyi ne zaman arasa ya onursuz olacaktır,ya bulaşık, yada takıntılı..
Hâlbuki o sevgilinin bir alo sesini duymak bile, baharı yeniden getircek o adama!
Kuşların sesini,çiçeklerin rengini, yaşamın güzelliği bir anlığına da olsa tekrar yaşayacak o seven adam..
Ama bu duygu bile ona haram edilmiştir..
Eski hataları yüzüne vurulur. Engellenir her yerden...
Her araması aşağılanma sebebidir..
Her mesaj atışı karşı dakini bıktırır..
Şiirler yazar anlami bile olmaz okuyan için..
Güzel kalpten sözler yazar. Okunmaz bile!
Yeter be..Ufff be..ler le karşılaşır..
Mecburen o karanlık, kasvetli yalnız dünyasına geri döner..
Neden karanlık ve kasvetli?
Sevgisiz bir alanda. Soğuk ve ürpertici
Çünkü kendisi hala seviyor...
Tüm dünya ya istemsizce kapanmış..
Kalbi korona olmuş artık..
Yeni kadınlara..Yeni kokulara..Yeni bakışlara duyarsız..
Elinde değil ki adamın..
Kalbi duyusal korona olmuş..
Hayattan alacak hiç bir zevki kalmamış..
Kalbi iyileşecek ama ne zaman?
O süreç o kadar acı ki!
Hiç bir kadın.. Hiç bir güzel koku..
Terkeden sevdiği kadının sesi kadar onu hayata geri getiremez!
Artık günler böyle geçecektir..
Kor ateş yüreğinde..
Dilsiz bir adam gibi..
Kimseye ağlayamazsın da kadın gibi..
İçin İçin yan sende..
Kimse elinden tutmayacak!
Yüreğin soğuduğunda..
Dış dünya..
Seni başka biri olarak karşılayacak..
Duygusuz!
Öküz!
Ruhsuz!
Kimse sana ne çektiğini..
Ne yaşadığını sormayacak!
0 notes
koftisofi · 8 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Sâhi kaç şair, kaç şiir, kaç dize anlatabilirdi seni bana...
Hz. Peygamber’in amcası Abbas’ın oğludur. Annesi Ümmü’l-Fazl Lübâbe bint Hâris el-Hilâliyye, Hz. Hatice’den sonra müslüman olan ilk kadın olup Resûl-i Ekrem’in hanımlarından Meymûne’nin kız kardeşidir. Resûlullah kendisine benzetilen Kusem’i arkadaşlarıyla oynarken görmüş ve bineğinin arkasına bindirmişti. Kusem Hz. Peygamber’in cenazesi yıkanırken hazır bulunmuş, cesedi sağa sola çevirmiş, Resûlullah’ı kabrine yerleştirmiş ve kabirden en son o çıkmıştı. Bu sebeple Resûl-i Ekrem’e en son dokunan kişi olarak tanınır. Hz. Hüseyin’in sütkardeşiydi. Hz. Peygamber’den ve babasından, ayrıca kardeşi Fazl ve Talha b. Ubeydullah’tan hadis rivayet etmiş, kendisinden Hânî b. Hânî, Abdülmelik b. Muhammed b. Amr ve Ebû İshak es-Sebîî rivayette bulunmuştur.
Hz. Ali’nin hilâfeti döneminde Mekke valiliğine tayin edilen Kusem onun ölümüne kadar bu görevini sürdürdü. Kusem’in Medine valiliği yaptığı da söylenmiştir. Mekke’deki idarî görevleri yanında hac emirliği yaptı (38/658) ve fetvalar verdi. Muâviye’nin 39 (659) yılında Yezîd b. Şecre er-Ruhâvî’yi hac emîri olarak tayin etmesine karşı çıktı. Bunun üzerine Yezîd b. Muâviye kumandasında 3000 kişilik bir ordu Mekke’ye doğru hareket etti. Kusem, ordunun Mekke’ye girmesini engellemek için halka çağrıda bulunduysa da gerekli destek ve yardımı sağlayamadı. Yezîd herhangi bir mukavemetle karşılaşmadan Mekke’ye girdi. Kusem, hac emirliğine Yezîd b. Şecre er-Ruhâvî dışında birinin getirilmesi isteğini tekrarladı. Ebû Saîd el-Hudrî’nin görüşü doğrultusunda hac idaresine Şeybe b. Osman getirildi.
Kusem Muâviye döneminde Horasan Valisi Saîd b. Osman b. Affân’ın kumandasında Horasan civarındaki fetihlere katıldı. Savaşta gösterdiği kahramanlık karşılığında ganimetten bin hisse ayrılması teklif edildiyse de ganimetlerin beşe taksim edilip diğer kişilerin hakları verildikten sonra kendisine pay ayrılması gerektiğini belirtti. Fazilet ve takvâ sahibi olan Kusem, Saîd b. Osman’la birlikte Semerkant seferine katıldı (56/675) ve Semerkant’ta şehid oldu. Merv’de vefat ettiği de belirtilmiştir. Mezarı zamanla ziyaretgâh haline gelmiş, etrafına cami ve medrese yapılmıştır. Kusem’in Semerkantlılar arasında “Şâh-ı Zinde” (yaşayan sultan) diye anılan mezarına Bâbür devrinde Mezarşah adı verilmiştir.
1 note · View note