#şairden
Explore tagged Tumblr posts
Text
İkinci Yeni şiirinin son temsilcilerinden, şiirleri 18 dile çevrilen şair ve yazar Süreyya Berfe, 81 yaşında yaşamını yitirdi.
Son yıllarını Urla'da bir bakımevinde geçiren Berfe, bir süredir sağlık sorunları yaşıyordu.
Şair ve yazar Süreyya Berfe 27 Ocak 1943 tarihinde İstanbul'da doğdu. İki yıl İstanbul Üniversitesi Fakültesinde, dört yıl da Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünde okudu. Yayınevleri ve reklam şirketlerinde çalıştı. Emekli olduktan sonra Foça’ya (İzmir) yerleşti. Şiirleri ilkin Düzlem (1963), sonra Zeren, Türk Dili, Yeni Dergi, Oluşum, Milliyet Sanat, Varlık, Gösteri gibi dergi ve gazetelerinde yayımlandı. 1969 yılında, İkinci Yeni şiir hareketine karşı çıkan ve toplumcu şiiri savunan bir manifesto yayımlayan dört şairden oldu. Şiirlerinin yanında şairler ve şiir sanatı üzerine yazılar da yazdı.
Şiir yayımlamaya Süreyya Kanıpak imzasıyla başlamıştı. 1965'e kadar gerçek adı olan Süreyya Kanıpak'ı kullandı. Daha sonra soyadını değiştirmeye karar verdi ve Cemal Süreya'nın önerisiyle Berfe kelimesini aldı. Süreyya Berfe adını kullanmaya başladı. İlk döneminde yurt insanının sorunlarından yola çıkan toplumcu-gerçekçi şiirler yazdı. Sonraki döneminde ise insanın ve doğanın türlü durumları üstüne çok katmanlı anlam derinlikleri olan bir şiire yöneldi. Düzyazının sınırlarında gezinen, yalın, arı gereçlerden oluşmuş humoru önceleyen bir şiir diline ulaştı. Türk şiirinde kendisine oldukça özgün bir yer edindi.
Usta şaire Allah'tan rahmet, ailesine ve tüm sevenlerine baş sağlığı diliyoruz.
46 notes
·
View notes
Text
“Kimse yoktur şairden başka kendinden bunca uzağa giden”
21 notes
·
View notes
Note
"Tozlu zamanlarda yaşayan bir şairden reenkarne olmuş bir şair" bu sözün senin için anlamını sorabilir miyim?
Tabii.. Bir sıralar çok hoş sohbet ettiğimiz birisiyle tanışmıştım. Yazdığım şiirleri ve yazıları yorumlamayı, eleştirmeyi, bir şeylere benzetmeyi çok severdi. Uzun uzadıya muhabbetlerimiz olurdu. O kişinin bana uygun olduğunu düşündüğü bir tanım..
#ask me questions#ask me things#ask me stuff#ask me anything#ask#answered#anonymous#answered asks#anon ask#send asks
3 notes
·
View notes
Text
Lidya bugün sana moskovadaki kaktüsten söz etmek istiyorum. Nefes alırken kendi hoşgörüsünü kendine batıran bir insandan.
Lidya bugün sana kar kürelerinden söz etmek istiyorum.
Güzel hissiyatlarıyla koskoca bir yalnızlık yaşayan heykellerden,
Yaşadığı sokaklarda artık gezgin sayılan eksiklerden,
Lidya bugün sana gelemeyeceğimden söz etmek istiyorum.
Çok yorulmuş olacak genç ihtiyardan,
Beklenilmeyeceğini bile bile koşarak giden umutlardan,
Lidya bugün sana başka sevgilerden söz etmek istiyorum.
Bir masal dinliyormuş gibi uyuyup inanacağın sevgilerden,
Öyle sahte öyle çıkarcı öyle soluk ki yaşam isteğinin kalmayacağı sevgilerden.
Lidya bugün sana ölümden söz etmek istiyorum üstelik yaşamın bu kadar içindeyken,
Mendilinde kan sesleri olan bir şairden,
Kahkahaları insanları ürkütecek kadar yaşamı seven bir kadından,
Sevgi savurganlığını yaşayan, teni bu kadar yaşam kokarken ölüme sarılan zengin ve pişkin insanlardan.
Lidya bugün sana benden ve bizden söz etmek istiyorum,
Ulaşılmaz olandan, bir ağustos sabahı cansız uyananlardan,
Güven duvarını kumdan yapıp prensesi kurtarmaya çalışandan,
ve bu tehlikeli oyunları küçük bir çocuk gibi oynayanlardan.
Lidya bugün sana veda edemediğim için özür diliyorum, toprağımı koklayıp sana kavuşacağım günü bekliyorum.
2 notes
·
View notes
Text
8. Mehmet H. Doğan Ödülü'nün sahibi Hasan Turgut oldu
https://pazaryerigundem.com/haber/189299/8-mehmet-h-dogan-odulunun-sahibi-hasan-turgut-oldu/
8. Mehmet H. Doğan Ödülü'nün sahibi Hasan Turgut oldu
Nilüfer Belediyesi’nin bu yıl 8’incisini düzenlediği Mehmet H. Doğan Şiir Eleştirisi Ödülü’nü, “Araziyi Düzleştirmek: Gülten Akın Şiirinde Ortaklığın İnşası” eseriyle Hasan Turgut aldı.
BURSA (İGFA) – Nilüfer Belediyesi’nin Türkçe yayımlanmış şiir eleştirilerinin önemine dikkat çekmek amacıyla bu yıl 8’incisini düzenlediği Mehmet H. Doğan Şiir Eleştirisi Ödülü, sahibini buldu. Türk edebiyatının önde gelen eleştirmenlerinden Mehmet H. Doğan anısına verilen ödülün bu yılki kazananı, “Araziyi Düzleştirmek: Gülten Akın Şiirinde Ortaklığın İnşası” adlı eseriyle Hasan Turgut oldu.
Nazım Hikmet Kültürevi’nde düzenlenen ödül törenine edebiyatseverler yoğun ilgi gösterdi. Törene, Nilüfer Belediye Başkan Yardımcısı Okan Şahin ve Seçici Kurul Başkanı Metin Celâl’in yanı sıra edebiyatçılar ve şairler katıldı. Törenin açılışında konuşan Nilüfer Belediye Başkan Yardımcısı Okan Şahin, 2012 yılında açılan Nilüfer Şiir Kütüphanesi’nin Türkiye’nin ilk ve tek şiir kütüphanesi olduğunu söyledi. Kütüphanenin Türkçe şiir ve çevirilerinden antolojilere, şairlerin kişisel eşyalarına kadar geniş bir koleksiyona ev sahipliği yaptığını belirten Şahin, bu kütüphanenin Türk şiirinin tarihine ışık tuttuğunu ifade etti. Mehmet H. Doğan Şiir Eleştirisi Ödülü’nün amacının Türkiye’de yayımlanmış şiir eleştirilerine dikkat çekmek, Türk şiirine ve kent kültürüne katkı sağlamak olduğunu aktaran Okan Şahin, Seçici Kurul Başkanı Metin Celâl ve jüri üyelerine teşekkürlerini sundu.
Seçici Kurul Başkanı Metin Celâl ise yaptığı konuşmada, Türkiye’nin kitap okuma ve üretme oranı yüksek ülkelerden biri olduğunu, ancak şiir eleştirisi türünde eser sayısının yetersiz kaldığını belirtti. Celâl, bu ödülle, şiir eleştirisi alanında eser veren yazarları teşvik etmeyi amaçladıklarını dile getirdi.
HASAN TURGUT: “YENİ PENCERELER AÇMAYI HEDEFLEDİM”
Ödül töreninde konuşan Hasan Turgut, Bursa’da büyüdüğünü ve kentin kendisi için özel bir yere sahip olduğunu ifade etti. Eseriyle ilgili düşüncelerini paylaşan Turgut, “Araziyi Düzleştirmek: Gülten Akın Şiirinde Ortaklığın İnşası”nın, Mehmet H. Doğan’ın savunduğu gibi şabloncu eleştirel yaklaşımlara itibar etmeyip yeni perspektifler sunmayı amaçladığını belirtti.
Açılış konuşmalarının ardından Nilüfer Belediye Başkan Yardımcısı Okan Şahin ile Seçici Kurul Başkanı Metin Celâl, Hasan Turgut’a ödülünü verdi.
Ödül takdiminin ardından gerçekleşen söyleşide Turgut, Metin Celâl’in sorularını yanıtladı. Turgut, Gülten Akın’ın sosyalist, toplumsal gerçekçi dönemini mercek altına almak istediğini söyledi. Gülten Akın’ın 1950’lerden itibaren Türk edebiyat sahnesinde olduğunu belirten Hasan Turgut, şairin en aktif ve şiirinin kaynaklarının 1970’lerdeki toplumsal gerçekçi dönem olduğunu ifade etti.
BEŞ ŞAİRDEN ÖZEL PERFORMANS
Törenin ardından düzenlenen Sesli Şiir Antolojisi, edebiyatseverlere keyifli anlar yaşattı. Şairler; Adnan Özer, Gülce Başer, Oğulcan Kütük, Turgay Kantürk ve Zeynep Köylü, Trio Lotus grubunun müzikleri eşliğinde şiirlerini seslendirdi.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Genç Bir Şairden Genç Bir Şaire Mektuplar
Genç Bir Şairden Genç Bir Şaire Mektuplar Şiir, duyguların en saf haliyle ifade edildiği bir sanat dalıdır. Genç şairler, taze bakış açıları ve özgün anlatımlarıyla edebiyat dünyasında önemli bir yer tutar. “Genç Bir Şairden Genç Bir Şaire Mektuplar” başlığı altında, iki genç şair arasında geçen mektupların anlamı, etkisi ve yazma sürecindeki katkıları üzerine bir yolculuğa çıkacağız. Bu yazıda,…
0 notes
Text
şairliği yapan bir şair mi? şairlik bir meslek değil ki!
ben hep birden şair olunulacağına inanırım. şiir yazmak bir çıkara ve ya ilgi beklentisine dönüştüğünde; şairler şiir yazmaz, şiir yazmak için yazarlar. oturup da şiir yazanları şairden saymam ben. insanlar birşeyler düşünür, bir bakmış ki düşünceleri sayfalara dökülüvermiş. insan o sayfaları okur, bir bakmış ki okuduğu sayfalar birer şiirmiş. bir sabah kalkar yüzünü yıkamaya, aynaya bir bakar ki tam karşısında bir şair var.
0 notes
Text
Ellerin Zamanlarla Dolu – Paul Celan Kitabından
“Onca yitirilen arasında erişilebilir, yakında ve yitirilmeden kalan ise hep bir tek şey oldu: Dil.
Evet, o, yani dil, her şeye karşın yitirilmeden kaldı. Ama kendi yanıtsızlıklarıyla, korkunç bir suskunlukla, öldürücü konuşmaların binlerce karanlığıyla çarpışmak zorunluluğuyla karşılaştı. Bütün bu badirelerin içinden geçti ve olup bitenler için sözcük harcamadı; fakat bütün bunları yaşadı. Yaşadı ve ondan sonra, bütün bunlarla ‘zenginleşmiş’ olarak, yeniden gün ışığına çıkmasına izin verildi.
Ben, gerek o yıllarda, gerekse daha sonraki yıllarda işte bu dilde şiir yazmaya çalıştım: Konuşmak için, kendimi yönlendirmek için, nerede olduğumu ve nereye götürülmek istendiğimi betimleyebilmek için...”
Paul Celan- yaşamın parçalanmışlığını bir olgu olarak benimseyen şairden – birkaç şiir:
GÜRÜLTÜLER ARASINDA, tıpkı başlangıcımızda
Bana isabet ettiğin
Vadide olduğu gibi,
Yeniden kuruyorum – hani o,
Biliyorsun: görünmeyen,
Duyulmayan
Çalarkutuyu.
TANIYORUM SENİ, sen olabildiğince eğilensin,
Ben ise delik deşik, tutsağın senin.
Nerede bir sözcük, ikimiz için de yaratmış, var mı?
Sen – tümüyle, ama tümüyle gerçek. Ben – tümüyle delilik.
BİR GÜN VE BİR GÜN DAHA
Lodoslu sen. Sessizlik
Önümüzden uçmuştu, ikinci,
Daha saydam bir yaşam.
Kazandım, yitirdim, inandık
Karanlık mucizelere, sonra çabucak
Göğe yazılan bir dal taşıdı bizi, uzandı
Akan beyazlığın içinden ayın yörüngesin,
Bir yarın düne tırmandı ve artık
Toza dönüşmüş bizler, şamdanı getirdik;
Boşalttım ne varsa, hiç kimsenin eline.
GEÇ KALMIŞ YÜZÜNÜN ÖNÜNDE,
Tek başına,
Beni de değiştiren gecelerin arasında,
Bir şey gelip durdu,
Bir zamanlar, düşüncelere aldırmaksızın,
Bizde olan bir şey.
SUS!
Yüreğine batır��yorum dikeni,
Çünkü gül, evet, o gül
Aynada gölgelerle birlikte şimdi, kanamakta!
Kanıyordu zaten, daha biz Evet ile Hayırı karıştırdığımızda,
Ve yudumladığımızda,
Çınladı diye masadan fırlayan bir kadeh:
Kararması bizden de uzun süren bir gecenin habercisiydi.
Dinmeyen susuzluğumuzla içmiştik:
Tadı acı gelmişti,
Ama şarap gibi de köpüklenmişti –
Gözlerinin ışık demetlerini izlemiştim,
Ve tatlı sözlerle dolanmıştı dilimiz...
(Şimdi de, şimdi de hâlâ dolanmakta.)
Sus! Daha da derin batmakta diken yüreğine:
Onun dayanışması, güllerle.
KAPKARA,
Anıların açtığı yara gibi
Sana giden yolu kazarak açmakta gözler,
Yüreğin parlak dişleriyle ısırılmış
Ve yatağımız olarak kalan
Bu yüce topraklarda:
Tünelden gelmelisin –
Geliyorsun.
En derinlerden,
Tohumların bereketiyle donatmakta
Seni deniz, bütün zamanlar için.
Sonu yok her şeye bir ad vermenin,
Seni kaderimle örtüyorum.
CORONA
Sonbahar, avucumdan yemekte yaprağını: biz dostuz.
Badem kabuklarından soyup zamanı, ona gitmeyi
Öğretiyoruz:
Zaman, kabuğuna dönüyor.
Aynadan yansımakta pazar,
Düşlerde uyunuyor,
Ağızlar doğruyu söylemekte.
Sevenlerin kavmine iniyor gözlerim:
Birbirimize bakıyoruz,
Karanlık şeyler söylediklerimiz,
Gelincik çiçeğiyle hatıraların birbirlerini sevmeleri gibi
Seviyoruz birbirimizi,
İstiridyelere sızan şarap,
Ay ışığında yüzen deniz gibi uyuyoruz.
Birbirimize sarılmış, duruyoruz pencerede, sokaktan bizi
Seyrediyorlar:
Zamanı geldi artık bilmelerinin!
Taşların çiçeklenmesinin,
Bir yüreğin tedirgin atmasının zamanı geldi.
Zamanıdır artık zamanının gelmesinin.
Zamanı geldi.
0 notes
Text
Öyle şair ruhludur ki
Seni alır bir yere götürür
Anlamazsın neresi olduğunu
Daha önce hiç kimse götürmemiştir seni oraya
Kaybolursun
Sonra üzerinde güzel bir elbiseyle elini tutar senin o karanlık diyarda
Gezdirir sana oraları
Bak der "bu çiçek" ama sen hayatın boyunca çiçek görmemişsin
Bak der "bu kelebek" sen hayatın boyunca kelebek görmemişsin.
İyiliktir o, güzelliktir
Senin güzellikten anladığın tek şey
Senin sevgine karşı yanlış şeyler yaşatmış insanlardır.
Ancak o öyle bir kadındır ki tüm güzellikleri bir anda ayaklarının altına serer
Ve senden bir tek şunu ister
Deniz eğer ben geliyorsam senin limanına
Bil ki sen özelsin
Bil ki seni çok seviyor
Ve ekler
Beni bırakma
Ama o anlamaz onu bıraksan gidebileceğin hiç bir yer yok.
Onu bıraksan sen karanlıktasındır
Onu bıraksan seni sevebilecek her hangi bir canlı yoktur dünyada
Seni annen baban sevmiyorken tanımadığın elin kızına yazdığın bir mesaj sonucu
Seni dünyanın en mutlu insanı eder
Kadın seni sever...
~en sevdiğim şairden bir eser
0 notes
Note
Şiirle aran nasıl? Sever misin, okur musun?
Sanırım çocukken aram daha iyiydi en azından annem her gün bana farklı bir şairden şiir okurdu yani severim ve okurum tabi
0 notes
Text
Behçet Necatigil / Şiir bir yaşantıdır; bize el koymuş, içimize taş gibi oturmuş olayları, olguları biçimlere, kalıplara dökmek işidir
1979’da, 63 yaşında hayata veda eden Behçet Necatigil şiirde güncel akımların dışında kalmaya özen gösteren bağımsız bir sesti. Kimi zaman dizelerindeki suskunluğuyla ya da söylemedikleriyle okurlarının hayal dünyasını genişletti. Farklı tarihlerde yayımlanan röportajlarında dile getirdiği görüşlerden yapılan bu seçki şairin portresi niteliğinde.
Divan şiirinden yararlanmayı, ölmüş kelimeleri diriltme diye almıyorum ben. Estetikten, istiften, teknikten, disiplinden yararlanmak diye alıyorum. Halk edebiyatı bir yanıyla, birkaç ozanıyla nasıl toplumcu şiire kaynak olabiliyorsa, Divan şiiri de biraz kapalı, biraz soyut şiire öylece destek olur.
* * *
Şiir ne yana yönelirse yönelsin, geçmişten tam kopamaz. Eski motif ve imgeleri de değerlendirmek, onlarla beslenmek zorundadır. Kendimize, yani eski kültümüze gözgü olmamız, kendimize özgü olmamızı kolaylaştırır.
* * *
Şiiri az kelimeyle kurmak, şiiri korumaktır. Düzyazı uzatmayı gerektirir; düzyazı dahi, şiir yoğunluğuna, şiir özüne, kısaldıkça kavuşmuyor mu? Az sözcük ne sadeliktir ne de özetleme. Nedir? Anlam gücünü, çağrışım boyutlarını, türlü yorum olanaklarını pekiştirme, depo etme çabası. Kara kolaylıktır, ürkütür deniz beyaz; açılız. Şiir, kısıtlama ve anlatım toparlanmalarında gene de cesur bir açılma oluyor.
* * *
Bence bir şairin gerçek okuru, şairin uzağında, şairden habersiz, aynı duyarlığı bölüşen kişidir. Şair, daha çok, böyle gizli okurların düşünce ve güveniyle güçlenir. Çünkü normal olarak, şair sayısıyla eşit olsa okur sayısı, yatar şairlik. Ne güzeldir o atasözü, çok beğenirim: “Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur.” Kendisini belki göremediğimiz ama kokusunu aldığımız için ilerlemeyi göze aldığımız şifalı bitkilerdir şiir okuyucuları.
* * *
Benim şiirlerim ister Tekke ve Divan şairlerinin imge - kelime atkı ve desenleriyle dokunsun, ister kendi patentimle katıksız benim imalâtım olsun, çağdaş - gündeş bir soruna, bir duruma da yaslanır. Çağın, çağdaş insanın ağırlığını duyduğu baskılardan, acılardan birine yaslanır, ipuçları verir. Kendiliğinden öyledir.
* * *
Şiir, bilgi mı? Kuramsal bilgilerde mi yazılır şiir? Yoo, hayır, küçültür şiiri bu! Bilgiyi, bildiriyi öne alarak, standard maddelerle şiir yazanlar da olur. Ama şiir bir yaşantıdır; bize el koymuş, içimize taş gibi oturmuş olayları, olguları biçimlere, kalıplara dökmek işidir. (...) Şiir, kesin bir açıklama, bir bildiri değildir; şaşmaz doğru, doğrultu
değildir, tek yön değildir. Dilediğimiz yollara, yolculuklara açık, çeşitli yönlerdir, türlü doğrultulardır. Ben, düşündürücü yanlarını çoğaltmış, yatırım ve çabaları çokça, çokgen bir şiirden yanayım. Şiiri ağırlaştırıp, atraksiyonlara, süslere yatırıp, özü havasızlıktan boğmak değildir bu.
* * *
Şiirin eski savaşçılarından biriyim, yorulmadım, yorgun değilim. Yıllar önce “Evlerle savaşımız savaşların çetini” demiştim; şiirle savaşım da, çetinlikte evlerle savaştan geri kalmadı. (...) Uzatmalı bir nefer. Çevik, atak değilim, ama tecrübem var ve şiirle savaşa, geri karakollarda hâlâ katkım olabilir.
* * *
Şiir, ince ince soğan doğramak gibi. Çok eğilmişseniz üstüne, yaşarır gözleriniz.
* * *
Ülkemizde şiir diğer edebiyat türlerinin yanında değil, önündedir. Gönümüzdeki durumuyla da önündedir. Çünkü önce en çok o görülür, o göze batar, o tartışılır, o izlenir. Dikkatler en çok ona çevrilmiş, kulaklar en çok ona verilmiştir. Tehlikeli olabilir. Kılçıklısı, dikenlisi zor, fakat özlüdür, değerlidir. Lapa gibi, lokum gibi olanları kolaylıktır, fakat çocuk ellerinde sıvaşır, ele yüze bulaşır, el yüz kirletir.
* * *
Gizli şiir sayısı, gizli işsiz sayısından aşağı değildir. Birçok şiirler, varlıklarını duyuramaz, kendilerine bir elin uzanmayışına sessizce katlanır.
* * *
Bence şair, şiir hayatı boyunca, üç burçtan, gurbet, hasret ve hikmet burçlarından geçiyor. (...) Şiir kaleleri bir bir çöküp yıkılırken, yalnız gerçek şiirdir ki, hangi yıldız burcunda olursa olsun, çok sağlam bir kale gibi uzun süre zamana dayatıyor, hatta sonsuza kadar. Gerçek şiir, kolay kolay dişleri düşmüş, sırıtan bir sur kalıntısı olmaz.
* * *
“Okunmak” sözü de görece bir söz. Hele şiir, sanat spekülasyonlarıyla alçalıp yükselen bir para borsasıdır. Nice kalp akçenin, sanat sarraflarının pazarlama dümenleriyle, ayarı tam sikke gibi kapışıldığı çok olmuştur. Böylesine kandırmaca okunmak istemem. Osmanlı kantarlarında hilesiz tartılmak! Eşlerde, dostlarda sevildikten, düşmanlarda, hasutlarda ölüp gittikten sonra, çok ilerde, biz artık yokken, yüreklere, belleklere buruk bir tortu olacak mıyız? İnce eleyip sık dokuyan yazılara, eleklere dolgun konular olacak mıyız? Gerçek okunma, değerlendirilme budur. Meydan okur gibi mi konuştum. Yoo, hayır, beni düşünmeyin! Ben, sağlığımda istediğim ölçüde okundum, anlaşıldım. Bulup da bunamayalım! Bulunmaz Hint kumaşı değiliz hiç birimiz.
(Milliyet Sanat / Ocak 1980)
0 notes
Photo
#canon_photos #canonaustralia #streetmobs #artofvisuals #visualambassadors #fatalframes #illgrammers #nightphotography #nightshooters #theimaged #shotzdelight #instagram #şiir #şiirler #şiirdunyasi #söz #sözler #şairden #siirsokakta #siir #siirduvarda #edebiyatkulübü #edebiyatdefteri #oğuzatay #nazımhikmet #canyucel #turgutuyar #necipfazil #kitap #şiiraşk
#şiir#nightshooters#shotzdelight#nazımhikmet#fatalframes#söz#şiirdunyasi#artofvisuals#theimaged#canyucel#siirduvarda#visualambassadors#şairden#canon_photos#instagram#şiiraşk#siirsokakta#turgutuyar#nightphotography#necipfazil#edebiyatkulübü#edebiyatdefteri#şiirler#streetmobs#canonaustralia#oğuzatay#sözler#siir#illgrammers#kitap
1 note
·
View note
Text
"Bakıyorsunuz, zulmedilenlerin tek ortak özelliği var: Müslüman oluşları ve zulmedenlere bakıyorsunuz, onların da bir tek özelliği var: Kafir oluşları veya küfre hizmet edişleri."
Cahit Zarifoğlu
#postlarım#cahit zarifoğlu#suriye#yemen#filistin#libya#lübnan#ırak#müslümanlık#müslümanlar#kafirler#müslim#zulüm#zulmet#insanlık#dünya#insan#yedi güzel adam#zarif şairden
149 notes
·
View notes
Text
Üstümüzde sigara dumanı ellerimiz kül
çok çiçek ismi bilmezdik biz en sevdiğimizdi gül
ögütüldük hayatın azi dişlerinde
ve şimdi bütün iyi niyetler bir vefasızsın gülüşlerinde
ağzımızın kenarında eski bir şairden kalma eskitme bir şiir
Sen ela gözlerini memleket eyle
Sevmeyen adam değil diyordu
Eyvah be deli gönül kiralık kalbe düştün sarjörde tek mermiyle koca bir harbe düştün
ben yine sana dair kelimelerle sulamaktayim şiir bahçemi
ögrendim şimdi papatyayı kardeleni hatta nergizi
ama yine de güldür şair bahçesinin en nadide çiçeği
Kim bilir belkide bizi animsattigi içindir rengi kan gibi hani
bak dilime düştü yine o eski şairin o eskitme şiiri
Eyvah be deli gönül günahkar meske düştün kuru bir sevda ile kahpe bir aşka düştün
bir dönüştür dönüyorum zihnimde maziden kalma asortik şiirler
küfür biraz gelmişine geçmişine hayatın
biraz duman biraz sis
ve biraz kan soluk renkli ellerimize
hayat hep dert yüklemiş senelerimize
yine de gülmek güzel
gülebilmek
güzel be seni hatırlatan en kötü şiire bile
bak şiir dedim yine o eski şairin eskitme şiiri düştü göz bebeklerime
Eyvah be deli gönül yerlere düştün temiz bir sevda için sadece düştün …
142 notes
·
View notes
Text
Sanırım yaklaşık 7 yıldır burada doğru düzgün bir şeyler yazmadım. Bu süre içinde 6 yıllık bir ilişkim oldu. İlişki sırasında kendimi düşünme modundan çok koruma moduna almışım, henüz fark ediyorum. Onu koru, mental sağlığını koru, evin ekonomisini koru, kedileri koru, kariyerini koru, fedakârlıklarını koru. Şimdi en başa döndüm. 7 yıl öncesine. Koca bir yokluk. Geçen gün yıllar sonra ilk defa istifa etmeyi düşündüm. İnsan, başka bir insanı amaç edindiğinde, yaşamının temelleri derinden sarsılıyor. Beni bilirsiniz, mantıkla uzaktan yakından ilişkim yoktur. Duygusal bir pezevengim. Halen şiir, halen Edip Cansever ve Ahmet Erhan’ın yalnızca birer şairden ibaret olmadığına inanıyorum, halen bir şeyler yazıp çiziyorum ve halen en sevdiğim roman Kinyas ve Kayra. Hatta bu gönderiye uygun bir şekilde yine Kinyas ve Kayra ile kapatayım: Kendinden vazgeçmenin ne olduğunu asıl ben bilirim.*
23 notes
·
View notes
Text
Şiire sebep istenmez. Şairden bi bok olmaz ve hiçbir yara hiçbir zaman tam olarak iyileşmez.
133 notes
·
View notes