#Şeref Oğuz
Explore tagged Tumblr posts
birfinansci · 4 months ago
Text
Türkiye’nin En Gelişmiş İlçeleri Sıralamasında 21 Basamakla 49’uncu Olduk!
Hakan Güldağ ve Şeref Oğuz ile birlikte Adana Temsilcimiz Selçuk Altun tarafından düzenlenen etkinlik kapsamında Adana Genç İş İnsanları Derneği’nin (Adana GİAD) daveti üzerine şehre gittiğimizde, toplantının ardından Mersin Yenişehir Belediye Başkanı Abdullah Özyiğit ile bir araya geldik. Özyiğit ile CNR’nin organize ettiği Kitap Fuarı’nda buluşarak iş dünyası ve kültürel projeler üzerine sohbet…
0 notes
korkutkalkan · 10 months ago
Link
Emekliler için Temmuz zammı konuşulurken, enflasyondaki artışa bağlı olarak asgari ücretlilerde de bir zam beklentisi oluştu. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Işıkhan daha önce yaptığı açıklamada, asgari ücrete Temmuz ayında herhangi bir ara zammın gündemlerinde olmadığını söyledi. Işıkhan, emekliye de enflasyon ya da sözleşme farkı dışında bir zam yapılmayacağını belirtti Ankara kulislerinde asgari ücretle ilgili çalışma yapıldığını belirten Dr. Şeref Oğuz, ekonomim.com'a açıklama yaptı. Asgari ücretin Türk-İş'in dün açıkladığı açlık sınırının altına düştüğüne dikkat çeken Oğuz, 'Artış yapmak zorundalar' diyerek, şöyle konuştu: "YEREL SEÇİMLERDE HALK UYARDI" "Hükümet yerel seçimlerde halktan uyarı aldı. Varlığı sorgulanır hale geldi. İnsanlar 2028'e kadar dayanamaz erir. Hatta gözlemciler şöyle örnekler veriyor; ceylana ateş edersin, yaralı ceylan öldüğünü anlayana kadar koşarmış..." "İktidar ABD'deki benzetmeyle topal ördek durumunda. Tabanını kaybetmeyle karşı karşıya. İkinci parti konumuna düştü. Asgari ücret halktan gelecek tepkiler ve işsizlik nedeniyle zaten artırılmak durumunda..." "KARAR ŞİMŞEK'İN DEĞİL ERDOĞAN'IN" "Asgari ücrete zam yapılmayacağı yönündeki açıklamaları değerlendiren Oğuz, "Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek buna şiddetle karşı olmakla birlikte, son sözü yine Cumhurbaşkanı söyleyecek..." "Asgari ücret Mehmet Şimşek'in ve diğer bakanların kapsama alanı dışındadır. Bu iş tamamen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın uhdesindedir. Bu arada memurun kat sayısını artırmak yerine, asgari ücreti artırarak toplumu rahatlatma külfetinin maliyetini de özel sektöre yüklemiş olacaksın..." " 'Özel sektör bunu finanse etsin' görüşü hakim. Bir Silifke türküsü var, 'herkes kesesinden yiyip içsin saltanatım var benim'..." yorumunu yaptı. "ARTIŞ, BAZ ETKİSİNDEN SONRA EYLÜL AYI GİBİ OLACAK" Hükümetin masasında asgari ücretle ilgili 4-5 ayrı çalışma bulunduğuna dikkat çeken Dr. Şeref Oğuz, şöyle konuştu: "Asgari ücrette artışı üçüncü çeyrekte bekliyorum. Eylül ayına bırakabilir. Şu hesapların yapıldığı yönünde kulis bilgilerine ulaştım; baz etkisiyle birlikte enflasyon 20-22 puan düşecek ve ondan sonra asgari ücrette düzenleme yapacaklar..." "Bu işvereni de rahatlatacak, aynı zamanda da kendileri 'Bakın asgari ücrete zam yaptık' diyebilecekler. Masada 4-5 çalışma var. Cumhurbaşkanı Erdoğan'a seçenek oluşturuyorlar."
0 notes
kurtlukiraz · 1 year ago
Link
Bomboş filmi ne süre gelecek, ne süre yayınlanacak, görüş zamanı, Nerede izlenir, nerede yayınlanacak, konusu, oyuncular, fragman, izle benzer biçimdeki aramalarınıza herdembilgiler Filmin yönetmenliğini Şeref Meşhur yer alırken, senaristliğini da Şeref Meşhur kalem aldı. Filmin sanatçı kadrosunda Serkan Keskin, Settar Tanrıöğen, Hazar Ergüçlü, Hediye Oğuz, Ufuk Katırcı ve Beray Kocabyemek benzer biçimde adlar yer ediniyor. Film 8 Kasım 2023'de netflix' te gösterildi. Film IMDb'de 4,6'lık puana haiz oldu. Bomboş filmi konusu Filmin konusu, Kırklı yaşlardaki Günel, en büyük tutkusu cansız fotoğraflarını çeken bir adamdır. firma çekilişinden Kıbrıs tatili kazanan Güneş, burada geçmişin karanlık bir adam olan Şefik ile tanışır. Günel'in keyifli süregelen tatili, bolluğunu kırmasıyla yarım kalır. Bu durumun tek iyi yanı, İstanbul'daki komşusu ile adaş olan ve onun benzer biçimdeki Resmi olan Nazlı ile tanışmak olur. Villada sıkılan Günel, bakımıyi komşusu Şefik'i gözetlemekte bulur. Günel, bu süreçte bir adamın öldüğüne dair olur. Yoksa ölmüş olanların onu yanıltmış mı? Bomboş film oyuncuları ve karakterleri (oyuncular) Filmin sanatçı kadrosunda Serkan Keskin, Settar Tanrıöğen, Hazar Ergüçlü, Hediye Oğuz, Ufuk Katırcı ve Beray Kocabaş benzer biçimde adlar yer ediniyor. Serkan Keskin – GünelHazar Ergüçlü – NazlıSettar Tanrıöğen – ŞefikHediye Oğuz –Ufuk Katırcı –Beray Kocabaş – Bu ve benzeri içerikler Instagram üstünden kovuşturmak için: Bu ve benzeri içerikler Youtube üstünden kovuşturmak için:
0 notes
gundemburadadedim · 1 year ago
Link
Bomboş filmi ne süre gelecek, ne süre yayınlanacak, görüş zamanı, Nerede izlenir, nerede yayınlanacak, konusu, oyuncular, fragman, izle benzer biçimdeki aramalarınıza herdembilgiler Filmin yönetmenliğini Şeref Meşhur yer alırken, senaristliğini da Şeref Meşhur kalem aldı. Filmin sanatçı kadrosunda Serkan Keskin, Settar Tanrıöğen, Hazar Ergüçlü, Hediye Oğuz, Ufuk Katırcı ve Beray Kocabyemek benzer biçimde adlar yer ediniyor. Film 8 Kasım 2023'de netflix' te gösterildi. Film IMDb'de 4,6'lık puana haiz oldu. Bomboş filmi konusu Filmin konusu, Kırklı yaşlardaki Günel, en büyük tutkusu cansız fotoğraflarını çeken bir adamdır. firma çekilişinden Kıbrıs tatili kazanan Güneş, burada geçmişin karanlık bir adam olan Şefik ile tanışır. Günel'in keyifli süregelen tatili, bolluğunu kırmasıyla yarım kalır. Bu durumun tek iyi yanı, İstanbul'daki komşusu ile adaş olan ve onun benzer biçimdeki Resmi olan Nazlı ile tanışmak olur. Villada sıkılan Günel, bakımıyi komşusu Şefik'i gözetlemekte bulur. Günel, bu süreçte bir adamın öldüğüne dair olur. Yoksa ölmüş olanların onu yanıltmış mı? Bomboş film oyuncuları ve karakterleri (oyuncular) Filmin sanatçı kadrosunda Serkan Keskin, Settar Tanrıöğen, Hazar Ergüçlü, Hediye Oğuz, Ufuk Katırcı ve Beray Kocabaş benzer biçimde adlar yer ediniyor. Serkan Keskin – GünelHazar Ergüçlü – NazlıSettar Tanrıöğen – ŞefikHediye Oğuz –Ufuk Katırcı –Beray Kocabaş – Bu ve benzeri içerikler Instagram üstünden kovuşturmak için: Bu ve benzeri içerikler Youtube üstünden kovuşturmak için:
0 notes
Text
tarihler 2000lerin başını gösteriyor, mahalleden ve babamın siyasal tercihleri nedeniyle tanıdığım bir çocukluk arkadaşım var. partinin içindeki yıldız çocuk olarak dahi gösteriliyor, çünkü annesi bu siyasal partinin il başkanı, birçok sol yayının foncusu, destekçisi. bu yıldız çocuğumuz annesinin parayı şakkadanak bastırıp, sokak arasındaki isimsiz bir koleji uzatmalı olarak bitirirken, bir kitap dahi okumadan, sadece siyasal " gazeller" okuyup, ezberleyerek üniversite çağına geliyor. o sıralarda da zaten yollarımız ayrılıyor, çünkü komedinin doruklarına varan eylemlerde bulunmaya başlanılıyor, burnuma pis kokular geliyor, ki o pis kokular bugün kendini zaten lağımın üstüne çıkmış bok gibi belli etti kendini, bir madde halini alarak... keza, ben de terk ediyorum bu hareketi. eylem örneklerinden iki tanesi bu adamı anlatmak için yeterli, birincisi polisin hiçbir müdahalede bulunmadı bir a.b.d konsolosluğu önündeki basın açıklamasında, sırf gözaltına alınabilmek için, / çünkü sol cenahta gözaltı bir şeref madalyasıdır.../bir polis memuruna yumruk atıyor, hakkında davalar açılıyor vesaire. ikincisinde ise, tarihler 2009u gösteriyor, yine oldukça sancısız bir toplantı ortamında, bilgi üniversitesinde,  sadece bilgi üniversitesi öğrencilerine açık bir IMF  paneli gerçekleşiyor ki konuk IMF başkanı. neticesinde, bilgi üniversitesi özel bir kurumdur ve kapitalist ilişkiler kurması ve oradaki öğrencilerin bunu kanıksaması kadar da doğalı yoktur, artı olarak devlet üniversitesinde okuyan bir öğrenci de kapitalizmi savunabilir. gelelim olayın trajikomik eylem kısmına. o sıralarda bir kuzey ıraklı gazeteci george w. bush"a ayakkabısını fırlatıyor protesto olarak. tabii bizim parlak, zıpır, muazzam devrimci gencimiz durur mu, bunu copy+paste edip uygulamaya geçiriyor, yalnız bazı gözün göz bebeğinin içine giren cinsten nüanslarla... IMF başkanını ve kapitalizmi ayağından çıkardığı orijinal nike ayakkabıyla yapıyor, bu da yetmiyor, başkan yerine kendi halinde soru soran bir öğrenciye fırlatıyor, yetmiyor, gözaltına alınacağı anlarda da ayakkabının peşine düşüyor... haberlerde, manşetlerde kocaman puntolarla bu adamın adı geçiyor. allah allah, ne yapmış bu ayrı kaldığımız dönemde diye bir göz atıyorum kendisine. açık öğretim iki yıllık dış ticaret bölümünü terk etmiş, askere gitmemek adına çürük raporu almış ve ta-da... annesinin fonladığı gazetenin haber editörü olmuş... vaov, kariyere gel....perhizle lahana turşusu gibi bir ikili.
aradan seneler geçiyor, varlığını bile unutuyorum adamın. bu sırada edebiyat okuyorum, yüksek lisans yapıyorum, öğretmenlikle/ sözleşmesiz olanından/ kıt kanaat, kendimi yırtarak, en iyisini yapmayı deneyerek, bazen de yalan yok oldukça sıkılarak mesleğimi ve kendimi idame etmeyi deniyorum. aşık oluyorum, sıkıntılar çekiyorum, bir şeyler yaşıyorum işte.. kaleme döküyorum bunları sık sık. bazen gaza da gelip şu üçüncü nesil kahvecilerin, bohem tesettürlü tayfanın, oğuz atayı sadece kitap adından bilip, oğuz atay baskılı çanta takan kızıl saçlı kızların ve leş gibi sigarayla demli çayın şarap kırmızısının karışımından dişleri morarmış "fularlı" gençlerin okuduğu dergilere ara ara yolluyorum yazılarımı.
mail kutuma bir mesaj düşmüş, yer migros market... çocuklara kuru mama almalı, eh kendime de bir şişe şarap yakıştırıyorum yine.. önümde bir çift, kadın simsiyah etek ama boyu göt lobunda, ten rengi çorap, yanında kel ve ceketinde cumhurbaşkanlığı rozeti olan bir adam. bu tipleri rozetleri olmasa da tanırsın zaten, dillerini sana gösterdiklerinde kahverengi kırıntılar bulursun ucunda... laps, laps, laps yüzlerce liralık ürünler geçiriyor bu çift kasadan, aralarında chivas regal litrelik viskiler de var, sigaralar da, kısacası siyasal islamın karşı olduğu her şeyi geçiriyorlar kasadan. hani şu devamlı mağdur olan türbanlı bacıları, ağzından kuran düşmeyip, içkiyi lanetleyen kesimin kısa bir fragmanı önümde oynuyor. içimden siktir et, bu ülkenin de gerçeği bu derken, mail kutuma düşen mesajı okumaya karar veriyorum. isim çok tanıdık,  hatta direkt tanıdık... sözlerine,
"değerli dostum... seninle bu şekilde karşılaşmak oldukça hoş, senin  yazın denemeleri yaptığını görmekten hoşnut oldum, ancak yazılarının yayınlaması için daha sıkı çalışmalı ve yayınlanmayı hak edecek konularda denemelerde bulunmalısın. arkadaşlığımız başka, yayın dünyası başka....sevgiyle..."
ah tabii ki mesaj böyle değil,  ben redakte ettim yazıma konu ederken bu arkadaşın mesajını, pardon, bu harika edebiyat dergisinin genel yayın müdürünün.... ah nepotizm sen nelere kadirsin... sağında da solunda da, salyalar akan, köpekleri tenzih etmekten bile utandığım, aç köpeklerin kemiklere saldırdığı, liyakatsizliğin tablosu.
ha diyeceksinizdir belki, noktalama işaretleri, imla hataların yok mu senin de diye. inan, parantez tuşum da, noktalı virgülüm de, ünlemim de basmıyor. benim dahi olmayan bir bilgisayarı kullanmaya " mahkum " bir ekonomi de ve kimseyi tanımamaksızlık içindeyim. yoksa ben bilmez miyim, aç ulan parantez deyip, içine asla kapanmayan bir parantezin seyirci olacağı küfürler döşemeyi.
süpermarketten çıktım, dergi reyonlarına baktım, öylesine çakma duruyordu ki artık hepsi gözümde, bundan seneler önce atılan orijinal nike ayakkabının konu olduğu çakma kapitalizm eleştirisi gibi sallanıp duruyordu orada rafında hepsi. süpermarketin otoparkında siyah-beyaz favori kedime bir minder konmuş, sevgimi ve mamasını verdim. gün biter mi, bitmez elbette, elinde adını bilmediğim cins bir köpekle gezen adamın teki geldi geldi, leş gibi bir ifadeyle bana bakıyor. "ne oldu şimdi ona su verdin mama verdin" diye alakasızlığın en moron sorusu karşıma çıkıyor. karnı doydu diye yanıt veriyorum, çok seviyorsan evine alsana, diyor. kediyi de hiç sevmem, diye ekliyor. ben de seni sevmiyorum " dayı" ama seni de sokaktan toplamıyorlar işte, haydi işine bak, sen buradan gidene dek de bu kedinin başında bekliyorum, diye yanıtlıyorum. bu sırada dilenciler kapıda durmakta, abi ne olur kahvaltılık bir şeyler alır mısın, abla ne olur yemeklik bir şey alır mısın tacizlerini hız kesmeden sürdürüyorlar. tam artık olay mahallinden ayrılacakken, biri dilenciye eh siktir ya diyor, dilenciden okkalı küfür geliyor, allah belanı versin orospu sıçmığı...
oh dilenci teşekkürler, tüm bu " nepotizm" denen şeye etmek istediğim küfrü tek nefeste ettin...
0 notes
malumatfurusorg · 3 years ago
Text
Tolstoy'un Bir Tren Garında Donarak Öldüğü İddiası
Tolstoy’un Bir Tren Garında Donarak Öldüğü İddiası
Lev Nikolayeviç Tolstoy’un Bir Tren Garında Donarak Öldüğü İddiası Doğru Değil   Ünlü Rus yazar Lev Nikolayeviç Tolstoy’un (1828-1910) “bir tren garında donarak ölmesinden önce çekilen son fotoğrafı” olduğu iddiasıyla paylaşılan görselin 1886 yılında Tolstoy’un Moskova’dan Yasnaya Polyana’ya doğru yürüyüşü esnasında kaydedildiğine daha önce değinmiştik. Bugünkü konumuz, Tolstoy’un vefat süreci…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
historyontheorientexpress · 7 years ago
Photo
Tumblr media
Mustafa Kemal Atatürk Ahlatlıbel’de kazıda, resim Şeref Akdik. 5 Mayıs 1933. Türk Tarih Kurumu tarafından yürütülen kazıda Atatürk ile birlikte Ankara Valisi, Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip, Prof. Dr. Afet İnan, Prof. Dr. Remzi Oğuz ve uzmanlar eşlik ediyor. 
45 notes · View notes
malatyapenceregazetesi · 2 years ago
Text
TKYD Anadolu Panelleri’nin Yedincisi Malatya’da Yapıldı
Tumblr media
SAKA: “İŞLETMENİN DEVAMLILIĞI SADECE SAHİBİ İÇİN DEĞİL, ÜLKE İÇİN DE HAYATİ ÖNEMDEDİR”
Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği’nin (TKYD) Dünya Gazetesi iş birliği ile hayata geçirdiği, Anadolu’daki şirketlere kurumsal yönetimin öneminin anlatıldığı “Anadolu Panelleri” serisinin bir yenisi Malatya Ticaret ve Sanayi Odası’nın ev sahipliğinde yapıldı. Panelin açılışında konuşan TKYD Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Tamer Saka, “TKYD olarak son 20 yıldır edindiğimiz bilgi birikimiyle Anadolu’yu şehir şehir geziyoruz. kurumsal yönetim ilkelerinin benimsenmesine katkı sağlamak için çalışıyoruz. Değişimi yalnızca kendi şirketimiz için değil ülkemizin, toplumumuzun refahı için de gerçekleştirmeliyiz” mesajını verdi.
Tumblr media
Kurumsal yönetim anlayışının ülkede tanınması, gelişmesi ve en iyi uygulamalarıyla hayata geçirilmesi amacıyla 2003 yılından beri faaliyetlerini yürüten Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği’nin (TKYD), Dünya Gazetesi iş birliği ile gerçekleştirdiği “Anadolu Panelleri Serisi”nin yedincisi  Malatya Ticaret ve Sanayi Odası’nın ev sahipliğinde gerçekleştirildi. Panele Malatya’da faaliyet gösteren firmaların temsilcileri de katıldı. Malatya Ticaret ve Sanayi Odası’nda yapılan “Neden Kurumsal Yönetim?” konulu panelin moderatörlüğünü Dünya Gazetesi Yayın Kurulu Başkanı Şeref Oğuz yaptı. Panelde, TKYD Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Tamer Saka, Malatya Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Oğuzhan Ata Sadıkoğlu ile Türkiye Raporu Direktörü ve TKYD Ekonomi Danışmanı Can Selçuki yer aldı. Panelin açılışında konuşan TKYD Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Tamer Saka, TKYD olarak ‘Kurumsal Yönetim’ anlayışının ülkede tanınması, gelişmesi ve en iyi uygulamalarıyla hayata geçirilmesi amacıyla çalıştıklarını söyledi. Saka, “Adillik, şeffaflık, hesap verebilirlik ve sorumluluk ilkeleri üzerine inşa edilen kurumsal yönetim anlayışının, etki ettiği tüm alanlarda yol gösterici olma misyonuyla hareket ediyoruz” dedi. Saka, şöyle konuştu: “Bugün burada eski çağlardan beri Anadolu ve Orta Doğu’nun önemli geçiş noktalarından biri olan kayısı diyarı güzel şehrimiz Malatya’da, dostlarımızla yüz yüze bir araya gelebildiğimiz için çok mutluyum.Tarihi ve kültürü ile kendine hayran bırakan, Doğu Anadolu Bölgesi’nin ekonomik anlamda en gelişmiş ili olan Malatya kayısı üretiminde Türkiye ve Dünya’nın bir numaralı üreticisi olmuştur. Dünyanın kayısı ihracatının yüzde 80’i Malatya ilimizden karşılanmaktadır. Bir çok kayısı fabrikasının yanı sıra tekstil fabrikalarıyla da istihdam sağlanmaktadır. Malatya ilinin ekonomisi tarıma ve tarım kaynaklı sanayiye dayanır. Bu nedenle bu işletmelerin devamlılığının sağlanması, sadece, sahipleri açısından değil, şehir, bölge ve ülke için de hayati öneme işaret etmektedir.” Gelinen noktada ülkenin her şehrinde olduğu gibi Malatya için de teknoloji, yeşil ekonomi, inovasyon, çağın gerekleri ile donanmış insan kaynağı ve veri üzerine inşa edilmiş yeni, yaratıcı, uygulanabilir stratejilere ve büyüme modellerine ihtiyaç olduğunu söyleyen Dr. Tamer Saka, “Dünyada ve ülkemizde yaşanan son gelişmeler kurumsal yönetim kavramının ülkelerin ve kurumların rekabetçiliğini devam ettirebilmeleri için ne derece önemli bir araç olduğunu açık bir şekilde ortaya koymuştur.” Saka, sözlerini şöyle tamamladı: “Dünya muazzam bir değişim sürecinin içerisinden geçmektedir. Karşı karşıya olduğumuz problemler hiç olmadığı kadar karmaşık riskler içermektedir. Dünya kapsamlı bir şekilde yeni bir ekonomik ve siyasal dengeye evrilmektedir. Bu değişim sürecini alışagelmiş olduğumuz büyüme modelleri ile geçiştirebilmemiz mümkün olmayacaktır.“ Panelin açılışında konuşan Malatya Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Oğuzhan Ata Sadıkoğlu da, Doğu Anadolu Bölgesi’nden yapılan ihracatın yaklaşık ’ını tek başına Malatya’nın gerçekleştirdiğini belirterek, şöyle konuştu: “Dünya yeni bir düzene giriyor. Bu hızlı değişimde firmalarımız da hızlı bir değişim sürecine girmesi gerekiyor. Yeşil dönüşüm ve dijitalleşme ile başlayan süreç, Covid-19, maliyet ve hammadde sorunları, Ukrayna-Rusya savaşı ve ardından gelen küresel ölçekte yaşanan çeşitli tedarik zinciri sorunları ve enerji krizi, sürdürülebilirlik ve kurumsallığın önemini bir kez daha gösterdi. Firmalarımız bu yeni dünya düzenine uyum sağlayabilmeleri ve küresel sorunlarla başa çıkabilmeleri için, yönetim anlayışlarını ve iş yapma kültürlerini değiştirmesi gerekiyor. Yeni düzende rekabet edebilmek için artık sadece üretime dayanan katma değerin yeterli olmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Avrupa’da şirketlerin kurumsallaşma oranı yüzde 50’lerdeyken, bu oran ülkemizde yüzde 10’larda. Kurumsallaşma konusunda en büyük sorunu aile şirketleri yaşıyor. Türkiye’de milli gelirin büyük bölümünü aile şirketlerinin oluşturduğunun altını çizmek lazım. Bu nedenle; aile şirketlerinin kurumsallaşma kavramını fazlasıyla önemsemesi gerekiyor.” Türkiye Raporu Direktörü ve TKYD Ekonomi Danışmanı Can Selçuki ise paneldeki konuşmasında, “Kurumsallaşmanın en büyük getirisi öngörülebilirlik ve risk yönetimi olarak ortaya çıkıyor. Bu yüzden başarıya ulaşmak için sadece firmalarımız seviyesinde değil, devlet yönetiminden ticari hayatın her alanında kurumsallaşma sağlamalıyız” mesajını verdi. Read the full article
0 notes
huseyinerol3453 · 2 years ago
Photo
Tumblr media
Değerli dostlar, Hesap kitap ortada. Tarihte olduğu gibi günümüzde de hem ezeli ve azılı düşmanlarımız ile hem de onların emir ve güdümündeki içimizdeki ihanet,fitne, ve kötülük odakları ile adeta savaş halindeyiz. Bu hassas dönemde iyi niyetli ve hakkaniyetli herkesin olumlu ve yapıcı katkısına ihtiyacımız var. Değerli dostlar, Ufkumuzu açabilecek aşağıda belirttiğim hususları okumanızı tavsiye ediyorum. Bizler, her şeye rağmen Rabbimiz hepimizi islah etsin,şuur versin ve hidayet nasip etsin diyelim. Amin. En içten dileklerimle selam 👋🏼, sevgi, saygı ve dua 🤲 ile Eskiden İstanbul’un sokaklarından lağım akardı. SHP’li Belediyeler şenlik üstüne şenlik yapardı. Şimdi İzmir pis kokuyor. Vur patlasın çal oynasın. Atatürkçülük şemsiyesi altında Venizelos kafası taşımakta cabası. Dünyanın hiç bir yerinde Kendi tarihine, kendi kültürüne ve kendi imparatorluğuna düşman olan köksüz bir zümre göremezsiniz. Bu şeref CHP’li Tunç Soyer ve onun gibilere aittir. Eskiden ali okulları vardı. Bu köle ruhlular için, bir ali okulu kurup; Oğuz tarihi, Maveraünnehir tarihi, Timur tarihi, Selçuklular Tarihi,Memlükler tarihi, Altınordu ve dünyanın gelmiş geçmiş en büyük medeniyeti olan Osmanlı tarihini öğretmek lazım. Belki köksüzleri köke bağlarız . Bizim yönetici ve aydın sınıfımızın pek çoğu gavur aşığıdır. Avrupa sömürge kültürünün uzantısıdır. İngiliz kraliçesine duydukları hayranlığın milyonda birini Osmanlı padişahları için duymazlar. Çünkü bu insanlar kendi köklerinden koparılmışlar. Osmanlı’yı anlamayan kişinin İskenderiye hamalı kadar değeri yoktur”.İlber Ortaylı Sanki bugün için söylemiş. Tarih ve millet düşmanı bu güruh, Atatürk’ü sadece kimin tarafında olduklarını perdelemek için kullanıyorlar. Bana göre böyle yapmakla Yunan’ın ve emperyalistlerin ekmeğine hem yağ ,hem bal sürüyorlar. Yazıklar olsun. Bu adamların, Osmanlı devletine olan düşmanlıkları, her zaman Yunan düşmanlığından önde olmuştur. Bu kin Müslüman kini olamaz. Bu millete karşı biriktirilen nefret, emperyalistlerin , ezeli ve azılı düşmanlarımızın, Masonların ve Siyonistlerin nefretidir. Bizler yine de Rabbimiz hepimizi islah etsin, şuur versin ve hidayet nasip etsin diyelim. Amin. https://www.instagram.com/p/CiaHMxCKaI5/?igshid=NGJjMDIxMWI=
1 note · View note
hetesiya · 3 years ago
Link
0 notes
serencamname · 3 years ago
Text
8 Mart Dünya Kadınlar günü.... Başta şehit eş ve anneleri olmak üzere bütün kadınların kadınlar günü kutlu olsun. Ancak şunu da eklemek isterim ki bizler medeniyetimizin ve inançlarımızın kadın hakkındaki öğreti ve emirlerini uygularsak, Kadının değerini 8 Mart ta olmuş acı olayların vesilesiyle öğrenmenize gerek kalmayacak.
Kadın hakiki değerini Türk'ün töresinde gördü, hiçbir medeniyet, hiç bir beşeri sistem ecdadımızın kadına verdiği değeri veremedi. 8. YY. ın ortalarında Türklerin İslama girişiyle birlikte bu değer taçlandı...
Türk'ün töresinde kadın bereket kaynağıdır. Kendisine verilen bir takım haklardan dolayı hanların, hakanların, cengâverlerin önünde saygıyla eğildikleri bir şeref abidesidir. Türk destanlarında kadın erkeğin daima yanındadır. Onun güç ve ilham kaynağıdır.
Hakanın buyrukları yalnız 'Hakan buyuruyor ki' ifadesiyle başladığında geçerli kabul edilmezdi. Yabancı devletlerin elçilerinin kabulünde hatun da hakanla beraber olurdu. Tören ve şölenlerde kadın, hakanın solunda oturur siyasi ve idari konumlardaki görüşlerini beyan ederdi.
Sözgelimi büyük Hun İmparatorluğu adına Çin'le yapılan ilk barış antlaşmasını Mete Han'ın hatunu da imzalamıştır. Ebul Gazi Bahadır Han, Şecere-i Terakime'de, Oğuz ilinde, yedi kızın uzun yıllar beylik yaptığını anlatır. Kadının yuceliğinden ilhamla Altay dağlarının en yuksek tepesine "Kadınbaşı" ismi verilmesi manidardır... "Hanım" kelimesi günümüzde eşlere karşı pek kullanılmaz ama aslında "aşkım, sevgilim, hayatım" gibi hitaplardan cok daha yuce bir mana icermektedir... Cengiz Han halkına konuşma yaparken; ''Ben sizin Han'ınızım, bu da benim Han'ım diyerek eşini göstermiştir.'' Hanım kelimesi günümüze burdan gelmiştir. Ecdadımızın bu kültürü İslâm'ın kabulünden sonra tam bir kimlik kazanmıştır... İslam'ın kadına verdiği değer ve bu konudaki peygamber öğretileri sayfada bir cok defa paylaşılmıştır... İnancımız, kültürümüz ve medeniyetimizin bize mirası olan bu hususa göre bir hayat sürdüğümüz de kadının değeri sadece sekiz martta konusulmayacaktır.
1 note · View note
sakinbey · 3 years ago
Text
Şeref Oğuz der ki;
Doğru zaman diye bir şey yoktur.
Çünkü zaman; doğru veya yanlışla ilgilenmez.
Akıp geçerken farkına varmazsan, senin için yanlış zaman olur.
1 note · View note
malumatfurusorg · 3 years ago
Text
Tolstoy'un Son Fotoğrafı Sanılan Görsel
Tolstoy’un Son Fotoğrafı Sanılan Görsel
Fotoğrafın Lev Nikolayeviç Tolstoy’un Bilinen Son Fotoğrafı Olduğu İddiası Doğru Değil   Dünya edebiyatının en önemli isimlerinden Lev Nikolayeviç Tolstoy’un (9 Eylül 1828 – 20 Kasım 1910) “bir tren garında donarak ölmesinden önce çekilen son fotoğrafı” olduğu iddiasıyla aktarılan görseli ele alacağız…     Bahse konu fotoğrafı Tolstoy’un bilinen son fotoğrafı olduğu iddiasıyla aktaran sosyal…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
mehmetkali · 4 years ago
Text
“Lojistik varsa hayat vardır” https://ift.tt/3vqxprt
Kanaat Önderleriyle Gündem Özel’de ise Şeref Oğuz, Hakan Güldağ ve Vahap Munyar’ın sorularını yanıtlayan isim Netlog Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Şahap Çak oldu. “Lojistik varsa hayat vardır” diyen Çak, lojistiğin pandemide verdiği sınavı da değerlendirdi
Netlog Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Şahap Çak, “gündem özel” sohbetimizde sorularımızı yanıtlarken, sektörü için, “Eğer hayat varsa lojistik, lojistik varsa hayat vardır” iddiasını ortaya koydu. Çak, “Lojistik ‘hava’ gibidir. Önemi, yokluğunda ya da kalitesi düştüğünde anlaşılır. Havasız kalınca ölürüz. Kötü havada hasta oluruz. Lojistik de aynen böyledir. Lojistik, hayatın bizatihi kendisidir” dedi.
Netlog Yönetim Kurulu Başkanı Şahap Çak’a sorularımız ve yanıtları şöyle:
Lojistik hava gibidir
• “Lojistik sektörü” denince ne anlamak gerekiyor? Kara, deniz, raylı sistem ve havayolu taşımacılığından ibaret midir? Hammadde, ara mal tedarikinden son ürünün müşteriye teslimine kadar tüm aşamalarda rol alan, bunların yönetim sorumluluğunu üstlenen bir yapıdan mı söz ediyoruz?
Lojistik, hayatın bizatihi kendisidir. Eğer hayat varsa lojistik, lojistik varsa hayat vardır. Aynen hava gibi. Havanın olduğunu fiziken fark etmeyiz. Onunla yaşarız. Ama havasız kaldığımız anda ölür, kötü havada da hasta oluruz. Lojistik de aynen böyle. Herhangi bir ürünün hammaddeden üretime, üretimden tüketime hatta iadesine kadar geçen bütün süreçleri ve bunların alt süreçlerini lojistik olarak algılamak lazım. Lojistiği 360 derece görebilmek lazım. Şu an birçok şey için lojistik depo gibi algılanıyor ama değil. Lojistik ayın zamanda yazılım demek, aynı zamanda otomasyon demek. Sözün özü hayat eşittir lojistiktir.
Lojistik ‘hava’ gibidir. Önemini yokluğunda ya da kalitesi düştüğünde anlarsın. Devletçe değerimizin bilinmediğini, yeterince desteklenmediğimizi düşünüyoruz. Bu noktada beklentimiz parapul değil. Sadece regülasyonların AB standartlarında olduğu gibi yapılmasını bekliyoruz.
Dünya iyi sınav veremedi
• COVID-19 süreci, lojistik sektörünün önemini dünya gündemine oturttu. Sektör dünyada pandemi döneminde nasıl bir sınav verdi? Artıları mı, eksileri mi daha fazlaydı? Yaşanan başarısızlıkların arkasındaki nedenler nelerdi?
Pandemi sürecinde lojistiğin önemi çok daha net bir şekilde ortaya çıktı. İlk başlarda dünya ülkeleri bu açıdan maalesef iyi bir sınav veremedi. Avrupa ülkeleri ve ABD başta olmak üzere, gelişmiş ülkelerde boşalan raflar ve temel ihtiyaç maddelerine erişim sorunlarını endişeyle takip ettik. Bazı ürünler pazara sunulamadı. Çünkü tedarik zinciri anlamında ciddi bir yönetim zafiyeti oluştu.
Çok basit bir örnek vereyim; bundan bir ay kadar evvel San Francisco Limanı’nda konteyner gemisi boşaltma sırası bir aya çıktı. Bu tamamen limanın pandemi nedeniyle çalışmamasından kaynaklı. Azaltılmış mesai, COVID endişesi derken insanlar çalışmıyor. Gemiler gidip, bir ay orada boşaltılmayı bekliyor.
Türkiye bu süreci son derece serin kanlı bir şekilde yönetmeyi bildi. Evet, pandeminin ilk günlerinde birtakım endişeler yaşandı fakat Türk lojistik sektörü bu süreci çok iyi bir şekilde yönetti. Ne gıda, ne temel ihtiyaç maddeleri ne de hammadde lojistiği anlamında en ufak bir sorun oluşmadı. Yerli üretim anlamında tüm sektörlerimizde tıkır tıkır işleyen bir süreç yönetimi yaşandı.
Sadece uluslararası nakliyede bazı hammaddelerin yurtdışından tedariki açısından yurt dışı kaynaklı bir takım sorunlar oldu. Batı Avrupa ülkelerinin sınırlarını kapatması nedeniyle kısa süreli bir erişim sorununa tanıklık ettik, hepsi o kadar..
İşin özünde aslında bu süreç, zihinsel bir kırılmaya da vesile oldu diyebilirim. Özellikle Uzakdoğulu hammadde üreticilerinden Batı’ya hammadde ve yarı mamul üretimi ile sevkiyatı noktasında ciddi sıkıntılar yaşandı. Bu durum Türkiye için olumlu açılım sağladı. Çünkü herkes geçmişte “Çin’e gideceğiz” derken gördüler ki; tek taraflı lojistik tedarikinde sorun yaşandığı zaman sistem çöküyor. Bu süreçte çok ciddi miktarda üreticinin yönünü tekrar Türkiye’ye çevirdiğine de şahit olduk. Bu noktada Hükümetimiz de gerçekten temkinli ama işi de aksatmayan uygulamalara imza attı.
Restorandan kargoya
• Türk lojistik sektörü pandemi dönemini nasıl geçirdi, geçiriyor? Pandeminin ilk aylarına göre sektörün faaliyetlerinde, bir değişim, daha iyiye gidiş var mı? Sektör bu dönemde yurt içinde mi, yurt dışında mı daha iyi çalışabildi?
Yurt içi dağıtım ve üretimi noktasında başarılı bir süreç yönettik. Netlog olarak bizim ve diğer lojistik sektörü oyuncularının verdiği hizmet hiç durmadı. Hatta günün gereklilikleri nedeniyle gelen yeni alt taleplere de başarılı bir şekilde yetişmeyi bildik. Bu arada yıllık yüzde 3 ila yüzde 5 arasında büyüyen e-ticarette de ciddi bir patlama yaşandı. İlk başlarda hızlı artan talep karşısında birtakım yavaşlıklar görüldü fakat alınan hızlı önlemler sayesinde kargo sektöründe de işler hatasız bir şekilde işler hale geldi. Bu süreç ciddi bir ek istihdama yol açtı. Bu anlamda kapanan restoranlardan kargo sektörüne ciddi bir eleman transferi yaşandı.
Yurtiçinde işler böylesine gurur verici noktada giderken, yurtdışında tamamen hammadde tedarikinden kaynaklı olarak sorunlar ve gecikmeler yaşandı, yaşanmaya da devam ediyor. Yine bir örnek vereyim; en son biliyorsunuz Renault Fabrikası 15-20 gün üretime ara verdi. Niye kapandı biliyor musunuz? Çip yok. Bu kadar basit. Yani o çipi üreten dünyada birkaç fabrika var. Onlar da Uzakdoğu kökenli.
Dünyada ‘yük dengesi’ bozuldu
• Türkiye, “dünya lojistik ligi”nde hangi sıralarda yer alıyor? Sektörün büyüklüğü nasıl? Filo büyüklüğü ne durumda? Yıllık taşıma kapasitesi ne kadar? Sektörün toplam cirosu nedir? Taşınan yükün toplam değeri hangi düzeyde?
Türk lojistik sektörünün hakkını teslim etmek lazım. Taşımacılık noktasında hiçbir handikap yok. Yeteri kadar üretimimiz, ithalatımız ve ihracatımız var. Tüm bunların çok daha fazla kapasitesinde de TIR’ımız var. Demiryollarını biraz dışında tutarsak, denizyolu ve havayolunda da hiçbir zafiyetimiz yok. Zaten havayolu taşımacılığında Türk Hava Yolları (THY) gibi dünyanın beşinci büyük havayolu şirketine sahibiz.
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) çatısı altındaki Hizmet İhracatçıları Birliği’nde (HİB) THY Yönetim Kurulu Başkanı İlker Aycı ile çok yakın teşriki mesai içindeyiz. THY, bu pandemi sürecinde inanılmaz destek gösterdi.
Normalde ticari kargo taşımacılığında yüklerin yüzde 60’ı yolcu uçaklarıyla taşınırmış. Yolcu uçaklarının seferleri iptal olunca kargo ortada kaldı. THY, bazı yolcu uçaklarını kargoya yönlendirerek kapasitesini de artırdı. Bu sayede Türk ithalatçısı ve ihracatçısının tüm ihtiyacı karşılandığı gibi bölgedeki ülkelerin de ihracat ve ithalatçısı haline geldik.
Deniz trafiğinde taşımacılık ağırlıklı konteynerle yapılır. Burada maalesef dünyadaki yük dengesi bozuldu. Yani bir mal konteynerle gidecek, boşaltılacak, yine konteynerle geri gelecek. Giden malın yerine yenisi gelmeyince bir yerde konteyner birikmesi yaşanıyor. Öteki tarafta ise konteyner sıkıntısı başlıyor. İki yıl evvel Çin’den 40 TEU’luk bir konteynerin navlun fiyatı 800-1200 dolar civarında değişirdi. Şimdi bu fiyat 7-8 bin dolar civarına çıktı. Niye? Çünkü konteyner yok.
3-4 aydır ihracatta ciddi bir konteyner sıkıntımız var. Çünkü konteynerler bir yerde boş boş duruyor. Mesela San Firancisco Limanı’nda yüz binlerce konteyner gemilerde bekliyor. Bu dengesizliğin önümüzdeki birkaç ay içerisinde düzene gireceğini tahmin ediyorum.
Demiryolu ise en büyük problem. ABD haricinde; Avrupa ve Türkiye’de, Rusya’da hatta Balkanlarda hâlâ komünizmin hayatta olduğu tek yer demiryollarıdır. Tüm ülkeler dahil buna… Demiryolları ihtiyaçlara ve yeni gelişmelere maalesef cevap veremedi. Teknik yönden cevap veremedi çünkü alt yapı yok. Zihinsel olarak cevap veremedi çünkü böyle bir kültürü yok.
Dijital dönüşümde bizim sektör önde
• Teknolojik ve dijital gelişmeler lojistik sektörüne nasıl yansıdı, yansıyor? Dijitalleşme, lojistik sektöründeki operasyonları yönetiminde ne kadar etkili olabildi? Operasyonlarda yapay zeka devreye girebildi mi?
Teknolojik ve dijital gelişme olmasaydı lojistik sektörünün bu kadar gelişmesi mümkün olmazdı. Bizim Türkiye’de realtime birebir entegre çalışan 2 teknoloji üssümüz var. Tüm operasyonumuz 7/24 kesintisiz şekilde oradan yönetilir. Eğer dijital dünya olmasa bunu biz yapamazdık. Dijital dönüşümün en hızlı, başarılı ve güçlü uygulandığı sektörlerden birinin lojistik olduğunu söylemek yanlış olmaz. Şimdi işin içine robotlar girmeye başladı. Avrupa’da bazı depolarımızda robotları kullanmaya başladık. Ancak Türkiye’de robot kullanmak o kadar verimli olmuyor. Biz her şeyi robotlarla yapıp insandan feragat etmenin doğru olmadığına inanıyoruz. Türkiye’de robotlaşmaya kalksak yurt içinde çalışan 8 bin elemanımızın yarısını çıkarmamız lazım. Bunu da sosyal açıdan doğru bulmuyoruz. Aksine, istihdam yaratmamız lazım…
Türkiye, pırlanta gibi parlıyor
• Pandemi döneminde lojistik sektörüne yeni oyuncuların katılması söz konusu oldu mu? Ülkemizdeki lojistik sektörüne yabancı sermaye ilgisi nasıl? Son dönemlerde şirket birleşmeleri, satın almalar da gündeme geldi mi? Bundan sonra gündeme gelir mi?
Sıklıkla yurt içi lojistiği yapmaya çalışanlar oldu ama lojistik ciddi yatırım ister, kolay bir iş değil. İşler, “Burada böyle bir şey var, hadi lojistik yapalım” diyerek yürümüyor. Bunun bir devamlılığı da olmuyor açıkçası. Dolayısıyla yeni katılanlar var fakat ben bunların kalıcı olacağını tahmin etmiyorum. Lojistik sektörüne yabancı sermaye ilgisi hep vardır. Netice itibarıyla bu bölgede, 83 milyon nüfusu olan, belli ölçülerde tüketime sahip ve bir ölçüde de üretim gücü yüksek başka ülke yok diyebilirim. Yabancılar, bu sektöre gerek Türkiye’nin kendi iç tüketim ve üretim özellikleri, gerekse Türkiye’nin transmisyonu olması sebebiyle ilgi duyuyorlar. Ancak yabancı büyük şirketlerin ilgilenebileceği büyüklükte lojistik şirket sayısı da çok fazla değil.
Küçük şirketleri alıp da organize etmek de istemiyorlar. Biz Netlog olarak, 2017’de bir miktar hisse satışı gerçekleştirmiştik. O tarihten bu yana da sektörde doğru dürüst hisse satışı olmadı. Sadece bir şirket gemilerini sattı ama pek lojistik değil. Bundan sonraki süreçte pekala mümkün. Hem dünyaya hem de bölgemize bakacak olursak; üretim ve tüketim özelinde Türkiye, mücevher dükkanının pırlantası gibi parlıyor. Muhakkak olacaktır. Hatta biz dahil Türkiye’de bazı firmalar, satmak için değil almak için bakıyoruz, konuşuyoruz.
Karayolu varken kimse denizden gitmek istemez
• Yurt içi taşımalarda denizyolu yeterince kullanılabiliyor mu? Kullanılamıyorsa bu durum nereden kaynaklanıyor? Bazı bölgelerde liman kapasitesi yetersizliği mi söz konusu?
Denizyolu taşımacılığı, yurt içinde yolcu taşımacılığı hariç hiç kullanılmıyor. Bunun iki nedeni var. İlki şu; yazılı olmayan uluslararası bir kural vardır: Karayolunun gittiği yere deniz yoluyla kimse gitmez.
İkincisi ise Türkiye’deki liman tröstü diyebilirim. Limanlar özelleştirildi evet ama özelleştirilirken mevcut fiyatlarda özelleştirildi. Bir Ro-Ro gemisinin ya da konteyner gemisinin Haydarpaşa veya İzmir Limanı’na yanaşmasının maliyeti 8-9 bin dolar. Bu 8-9 bin dolar o taşımanın üzerine biniyor, konteynerin üzerine biniyor. Dolayısıyla yurt içinde denizyolu taşımacılığı açısından ciddi bir maliyet söz konusu. Dünyada da durum farklı değil.. New York ve Boston arasında konteyner trafiği olmaz ki. TIR olur. Tren bile olmaz.
Avrupa’nın en büyük moda lojistiği bizde
•Türk lojistik şirketleri, oyun alanlarını yurt dışına ne kadar genişletebildi? Yani, yurt dışında şirket kurup, başka ülkelerde lojistik hizmeti verebilen kaç Türk şirketi var? ��nümüzdeki dönemde var olanlara yenileri eklenebilir mi?
Açıkçası bu anlamda pek fazla şirket yok. Biz Netlog olarak yakın süreçte, Hollanda merkezli Blackman şirketini satın almıştık. 3-4 yıl içinde şirketin cirosunu 3’e katladık. Bugün, Belçika, Hollanda, İngiltere ve ABD’de kendisinin birebir opere ettiği 32 tane deposu olan, 6 bin personeli bulunan bir şirketten söz ediyoruz. Blackman şirketimiz hali hazırda moda ve yaşam tarzı açısından Avrupa’nın en büyük lojistik şirketi konumunda.
Bulgaristan anlaşmaya yanaşırsa Kapıkule çözülür
• Türkiye’nin ihracat temposu yükselmeye başlayınca Kapıkule’de TIR kuyrukları uzuyor, beklemeler bir-iki haftayı bulabiliyor. Bu sorunun çözümü konusunda ne düşünüyorsunuz? Neler yapılırsa sorun çözülür?
Kapıkule, Türk lojistik sektörü olarak bizim en önemli sorunlarımızdan birisi. Türkiye’nin ihracatının yaklaşık yüzde 50’sini yaptığı Avrupa’ya, Batı Avrupa’ya çıkış kapımız. Türkiye tarafı büyük ölçüde altyapısını tamamladı. Bizim taraftan günde 1200 civarında araç çıkıyor. Altyapımız bunu 1400-1500’e çıkarmaya müsait. Ancak, Bulgaristan tarafında ciddi bir şişme yaşanıyor. Bulgaristan, bu altyapıyı yapmadı, yapamadı veya özellikle yapmıyor. Bulgaristan karşılıklı bir anlaşmayla bu soruna eğilmezse Kapıkule’de bu sorun devam edecektir. İhracatın genel yapısı gereği, çıkışlar ağırlıklı olarak perşembe ve cumadır. Çünkü pazartesi üretim başlar, sipariş gelir, onlar da perşembe, cuma günü çıkar. Perşembe ve cuma çıkacak araç sayısı 1500-2000 arası değişmeli ki, kapıda kuyruk olmasın. Bizim bugün için yapabileceğimiz 1500… Bunu biz yapsak Bulgaristan tarafı yapamıyor zaten.
Benim UND’de ikinci başkanlık yaptığım 1996-1997 yıllarında; Bulgaristan’la gümrüklerimizi karşılıklı okuyan bir sistem yaratma aşamasına gelmiştik ve bu kabul de görmüştü. Şöyle ki, Türkiye’de gümrük yapılan bir aracımızdaki tüm kayıtları, boşaltmaya kadar anında görecekler. Biz araç mühürlendiği zaman Bulgar tarafı hiçbir operasyon yapmayacak, sadece mührü kontrol edecek gerekli belgeleri kontrol edecek ve direkt ‘geç’ yapacaktı. Biz de onlardan gelen araçlara aynısını uygulayacaktık ama bu yürümedi. Bu yapılmazsa, TIR kuyruğu sorununun çözülmesi neredeyse imkansız. Bulgaristan AB’nin girişi ya, Bulgaristan orada mührü bastığı zaman, bir daha Almanya’ya kadar açılmıyor. Biz de diyoruz ki, bizimkini de kabul edin, biz de Gümrük Birliği üyesiyiz. Ticaret Bakanlığımız da samimi olarak bu konunun üzerinde çalışıyor.
Netice itibarıyla dünyada her cephede bir ticaret savaşı yaşanıyor. Bizim cephemizde, diğerlerinin yanında bir de böyle bir şey var. Bizim araçlarımızın normal şartlarda 3 günde Almanya’ya girmesi çok doğalken, bu şartlarda 5-6 güne çıkıyor. Bu da müşteriler üzerinde negatif etki yaratıyor.
Konteyner göründüğü kadar basit bir iş değil
• Son dönemlerde dünyada da, ülkemizde de konteyner sıkıntısı yaşanıyor. Konteyner için sıra bekleniyor, fiyatları da oldukça yüksek seyrediyor. Bu sıkıntının aşılması için neler yapmak gerekiyor? Türkiye, konteyner üretimine yüklenmeli mi? Konteyner üretiminde Çin’in karşısında dayanmak mümkün olur mu? Konteyner üretmek sorunu çözer mi?
Konteyner dediğimizde dışarıdan çok basit gibi görünüyor ama içerisinde çok ciddi kuralları ve kalite standartları olan bir ürün var. Üzerine 24-25 ton mal koyacaksın, o malı vinç kaldıracak, sallayacak geminin bir yerine ‘pat’ diye koyacak. Daha sonra o konteynerin üzerinde 8 sıra daha 24’er tonluk konteynerler sıralanacak ve o kırılmayacak. Türkiye’de geçmişte iki tane konteyner üreten firma vardı… İkisi de kapandı. Çünkü, Çin ile mücadele edemediler. Çinliler günde 1000 adet konteyner yapıyorlar. Şu anda bildiğim kadarıyla Türkiye’de konteyner üretimi yok. Yapılabilir mi, yapılabilir ama yapılsa ne fark eder ki. Bir tane konteyneri buradan yükle gitsin ama Çin’de kalacak. Bu, dünyada büyük bir havuz ve bu havuzun dönmesi lazım. Bu tıkanıklığın geçmesi için dünya ticaretinin regüle olması lazım. Konteyner, dünyanın sorunu. Dünyadaki ticaret dengesi yeniden eski seviyesine gelmediği sürece bu sıkıntı devam edecektir.
Çatısında güneş paneli depoda elektrikli araç var
• “Yeşil Mutabakat” yakın gelecekte ülkelerin dış ticaretini önemli ölçüde etkileyecek ve değiştirecek. Avrupa ülkeleri, örneğin Türkiye’den aldıkları ürünlerin karbon ayak izini sorgulayacak. Aynı durum lojistik sektörünü de etkileyecek. Aslında lojistik sektöründe bu konu daha önceden gündeme geldi değil mi?
Yakın gelecekte özellikle gelişmiş Batı ülkelerini önemli ölçüde etkileyeceği kesin. Şu anda Netlog’un yurt içindeki depolarının hepsine güneş panelleri yerleştirmeye başladık. Bugün itibarıyla 5 megavatlık kapasiteye ulaştık. Kullandığımız enerjinin yüzde 30’unu güneşten sağlamaya başladık. Daha çevreci ve daha verimli olması açısından sadece kendi müşterilerimize ve kendi kullanımımıza yönelik elektrikli araba yaptık. Bunların seri imalat ruhsatlarını aldık, teknik belgelerini aldık. Hatta Belçika ve Hollanda’da kendi şirketimiz olan Blackman’in kontrolünde test dağıtımlarına başladık. Türkiye’de de büyük market zincirlerinde iki aydır testlerine devam ediyoruz. “Yeşil Mutabakat” konusunu çok önemsiyoruz. Fakat burada bir “Yeşil Mutabakat”tan ziyade mutabakatsızlık var. Kanada gibi bir ülke bile Kyoto’dan çıktı. Bu konuda daha ne söylenir? Yeşilleriyle tanınan (dünyanın içme suyu kaynakları en zengin olan) ülkesi bile Kyoto’dan çıkıyorsa, dünyanın bir mutabakatsızlığı var demektir. Avrupa tarafına gelecek olursak; Avrupa dediğiniz coğrafyanın yarı ekonomisi Almanya. Bu kadar uğraşmasına rağmen demir yolunun toplam kapasitesini yüzde 8’in üzerine çıkaramadı.
Yabancı ülkeler Türkiye’den alınacak ürünlerdeki karbon ayak izini, işlerine gelirse sorgular, gelmezse sorgulamaz. Malı ucuza alacaksa umurunda olmaz. Ama Türkiye’ye bariyer koymak istiyorlarsa, Türk ürünlerine yönelik işleri zorlaştırmak istiyorlarsa bu tür koşulları koyarlar ve buna ayak uyduranlar daha pahalıya mâl eder, uyduramayanlar da satamaz. Türk lojistik sektörü, süreçten ileride etkilenir. Nasıl ki Londra’nın merkezine fosil yakıtlı arabalarla girmek yasak ise yarın Almanya’nın “Topraklarımda şu bölgelere fosil yakıtlı arabalar girmesi yasak” dediği anda etkilenir. Kamyon motorlarının bildiğiniz gibi çevreci olacak şekilde; emisyonu 6’ya çıktı. Şu anda o da ayrı bir bariyerdir. Elektrikli kamyonlar konusu ise bugünkü pil teknolojisi ve maliyetlere bakıldığında çok olacak gibi görünmüyor. İleride başka bir teknolojiye mutlaka evrilecektir ama bugünün şartlarında çok mümkün değil.
KAYNAK: DÜNYA GAZETESİ
LOJİPORT
from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/30HcYZh via IFTTT
0 notes
muhalifses · 4 years ago
Photo
Tumblr media
Ünlü ekonomist Şeref Oğuz canlı yayında açıkladı. Meyve- sebze fiyatlarının ardındaki yiyici ortaya çıktı
0 notes
onderkaracay · 5 years ago
Photo
Tumblr media
OĞUZ KAĞAN'ın Yakarışı
Tanrım, Namussuz bir tek Türk yaratacağına hiç Türk yaratma daha iyi. Ne kadar hırsız, hain, korkak ve uşak Türk varsa onları helâk et! Türk'ü uyanık kıl ki, hayatı iyi gözlemlesin, karşılaştırsın, deneyimleyip değerlendirsin! Atalarını, tarihini ve özdilini iyi tanısın, hep ders alsın! Akla, mantığa ve ilime uygun eylesin, başka kılavuz aramasın! Sabırlı, dayanıklı ve azimli olsun! Eylemeye geç de kalmasın! Sakın ola dönek bir Türk yaratma! Ve hiçbir Türk'ü maymun iştahlı yapma! Eline, beline ve diline hakim olsun! Genç cengaverlerini iyi eğitsin, onlara hep güvensin, ordusunu her daim hazır ve kuvvetli tutsun! Doğasına kıymet versin, Kurda kuşa, akarsuya ve denizine sahip çıksın, hep korusun! Kadınını sevsin ve baştacı etsin ki yanında hep başı dik dursun! Türk daima ihtiyatla adım atsın! Hele Kağan, Hakan, Baş yapacaklarında MUTLAKA AR (NAMUS) VE ONUR (ŞEREF-HAYSİYET) ARASIN! Kağanlar da bilge ve alim olanlara danışsın, öyle karar alsın. Hırsız, hain ve kaypakları zinhar başa getirmesin! Yoldaş diye seçtiklerinin tatlı diline kanıp aldanmasın, aldatılmasın! Çalışmak, zekadan daha üstün bir kıymet olduğundan, Türk'ü çalışkan karakterli kıl! Çağdaş ve gönençli bir ulus olana dek dirlik ve düzen içinde çalışsın! Baharında Toy toylasın, boy boylasın. Ona daima çalışma aşkı ver! “Ne mutlu ki Türküm” diyenler el birliğiyle çalışmayı da gelenek edinsin! Tembel Türk'ü ya hemen öldür ya da Türkeli'nden sür gitsin! Türk'e diğer milletlerden üstün bir zeka ver! En çok da içindeki hainlere dikkat etsin, bilsin ki onlar sinsice düzeni yıpratmaya, Türk yurdunu bölmeye, ayrılık yaratmaya ve yoketmeye kadar gidebilirler. Kavimlerden biri, kardeşine ok-mızrak atmasın, düşmanca bakmasın. Er yitirmeden, dirlik-düzen içinde bir çözüm bulunsun. Zekasını çalışmayla birleştiren ve birlik-düzen içinde olan Türk'ün önünde kimse duramaz! Türk'ün yolu açık ve kutlu, kavim her daim mutlu ve umutlu olsun. OĞUZ KAĞAN
#oğuzkağan #türk https://www.instagram.com/p/B-fe2lfg_JI/?igshid=kmncy9xiyigf
0 notes