#ödü patlamak
Explore tagged Tumblr posts
cemrelinko · 16 days ago
Text
İçindeki ödlek ile tanışma meselesi
Kelimeleri severim. Onları bir araya getirip birkaç kelam söylemeyi, böylece anlaşılmayı, hele bir de doğru anlaşılmayı, bazen de yanlış anlaşılmayı, çatışmayı, üstüne düşünmeyi, yeniden denemeyi... Hep sevdim. Çünkü kelimeler mevzu bahis olduğunda hassasiyet ayarı benim elimdeydi.
Tumblr media
Thomas Jefferson'ın Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi Taslağı
Kompozisyon yazılan o dersleri hatırlar mısınız? Favori derslerimdi. Yazıp yazıp karalamak, kelimelerin arasından oklar çıkarmak, şiir yarışmaları, mahlaslar, lacivert pilot kalemler, Cansev'le Piraye kafede frambuazlı cheesecake sipariş edip birbirimize yazdıklarımızı okumak... Üff tarifsiz coşkular bunlar.
Bugün nişan aldığım kelime ödlek. Kendimi tanımlamak için kullandığım kelimelerden biri bu. Gurur duymadığım ama utancımdan da yerin dibine girmediğim bir kelime. Ödü kolay sıdan, yani patlayan anlamına geliyor. Burada öd-den kasıt safra kesesi. Psikolojik sorunlarla doğrudan ilişkisi olduğu düşünülmüş safranın. Melankoli kelimesi de Yunanca kara safra anlamına gelen Melaina Chole kelimesinden türemiş.
Tumblr media
Bugüne dek saframla ilgili bir sorun yaşamasam da ödlekliğin ciddi bir temsilcisi olmaktan geri durmadım. Hep temkinli, hep canı tatlı, hep güvenli bölgede. Hatırladığım en eski korkum bir yerimi kesmek, sakatlanmak ve yanmaktı. Yaralara bakamazdım. Bakarsam da sanki yaralanan benmişim gibi bir can havliyle, o noktayı kendi vücudumda bulup sıkarak tıslardım. Çıkan sesleri hayal gücünüze bırakıyorum.
Hiç unutmam ortaokuldaydık. Cansev'in parmağı kapıya sıkışmıştı da, ben kendi parmağımı sıkıp tıslamaktan kıza yardım edememiştim. Bir seferinde de babamla izlediğimiz filmde adamın kolu kopuyordu. Ben de gözlerimi kapatıp tıslayarak kendi kolumu sıkıyordum. Babam "Yanlış kolunu tutuyorsun, adamın sağ kolu koptu" diyerek hemen oracıkta bir yanlışı düzeltmişti.
Tumblr media
Faydasız fiziki empatilerin yanı sıra, bazı kaza senaryolarını gereksiz yere kafamda canlandırma huyum da vardı. Kesme tahtasının önünde sebze doğrarken bıçağın elimden fırlayıp gözüme girdiği, matkapla duvarı delerken elimin parçalandığı, motosikletle seyir halindeyken sağ taraftan gelen kamyonun bizi asfalta halı yaptığı, fırında pişen yemeği kontrol etmek için eğildiğimde ocakta kaynayan sütün kafamdan aşağı döküldüğü deli deli VTRler oynadı beynimde.
Belki bu size de oluyordur ama söylemiyorsunuzdur. Normal olmadığını düşünüyorsunuzdur. Ama belki de normal olan budur. Atalarımız böyle paranoyak düşünceler sayesinde yırtıcı hayvan saldırılarından kurtulmuş ve genlerini sonraki nesillere aktarmışlardır da o genleri ben de taşıyorumdur mesela. Ödleklik genlerini.
Tumblr media
Çok yaygın olmamakla birlikte "korkan korkmaz" diye bir söz var. Yani gerçek bir korkak gereken bütün önlemleri alır ve artık korkmasını gerektirecek bir durum kalmaz demek istiyor. No. Yıllarca kendimi korumak için epeyce efor sarfettim. İşe de yaradı. Hiçbir yerimi kırmadım, muhtemelen normal bir insana kıyasla çok daha az fiziki yara aldım. Fakat korkum geçmedi. Belki de pek bilgece bir söz değildir.
Ödlek olan bendim ama ödü patlayan Emek oldu. Onun safra kesesi cortladı. Onun parmağı koptu. Onun bir yerleri kırıldı, kesildi, dikildi, ona epeyce pansuman gerekti. Belki de ödlek olmayanlara daha çok pansuman gerekiyordur. Belki de "korkmayan korkmaz" sözü daha bilgece bir sözdür. Belki de bu yüzden yalnızca cesurların problemidir safra kesesi ağrısı.
Durum böyle olunca ben ödlekliği bir süreliğine rafa kaldırdım. Emek'in yaralarına bakabilmeye karar verdim. Bastım batikonu yaraya oh mis! Ölsün mikroplar. Tıslamadım. Onun yerine "bu yara hızlı iyileşiyor şampiyon" falan dedim. Sonra sardım. Yaralar her iyileştiğinde raftan aldım ödleği her zamanki yerine taktım. Her seferinde biraz hafifliyor küçülüyordu. Ama hala yerine oturuyordu.
Tumblr media
Delphi Apollon Tapınağı'nın girişindeki Gnothi seauton (Yunanca "kendini bil") yazısına ithafen, Madrid Ulusal Antropoloji Müzesinin alınlığında yazan Nosce te ipsum (Latince "kendini bil")
Yine de şunu anlama fırsatı buldum. Korkunç görünen bir şeyden, henüz o gerçekleşmeden korkmak kolay. Gerçekleştiği zaman korkmaya fırsatınız olmuyor. Önce gerekeni yapmak mecburiyetinde kalıyorsunuz. Kanamayı azaltmak için yaraya kompres yapmak bir aptalın da aklına geliyor. Adrenalin enteresan bir hormon. Kaygı, esas her şey yoluna girdiğinde gelip karnınızın üzerindeki koltuğa oturuyor.
Bu ödleklik belki daha ciddi bir durum sonrası ya da zamanla kendiliğinden azalarak yok olur. Belki onun azalma hızı benim yaşama hızıma yetişemez. Belki de bir gün ödleği karşıma alır, veda konuşması yaparım. "Sana güle güle, ben bungee jumping yapacağım" derim. Düşük bir ihtimal olsa da mümkün. Bilemiyorum Altan.
Tumblr media
Hepimiz bir şeyiz işte hayatta. Değişken hızlarda başka bir şeylere dönüşmekte olan bir şeyleriz. Buna güveniyorum. Daha iyi bir versiyonuma ulaşmak anlamında söylemiyorum bunu. Her şeyin geçici olduğu bir yerde herkes bir gün kafasına tam uyan bir şapka bulacak diye düşünüyorum sadece.
Belki yıllarca taktıktan sonra bir gün o şapka rüzgarda uçup kaybolacak ama sen onu taktığın günlerin tadını çıkarmayı bildiğin için o kadar da kahrolmayacaksın. Hatta "Üf be! hey gidi ne taktım seni be! Hadi eyvallah" diyip el sallayacaksın arkasından. Belki. Olamaz mı? Olabilir.
Tumblr media
10.11.2024
0 notes
ibrahimmses · 3 years ago
Link
Kitap Kulübü Atasözü ve Deyim Öyküleri - 3 Kitap Kulübü Atasözü ve Deyim Öyküleri - 3  İÇİNDEKİLER: Alet İşler El Övünür Boynuz Kulağı Geçer Bugünün İşini Yarına Bırakma Ummadığın Taş Baş Yarar Gülme Komşuna Gelir Başına Göz Ucuyla Bakma Ödü Patlamak Düm
0 notes
aysimaozgekorkusuz-blog · 8 years ago
Text
Mavi Taş Boncuklu Kız
Bir kız çocuğu 5-6 yaşlarında kolları taş mavi boncuklarla sarılı... bir cümbüş tüm ahali düğünde, bir gelin bir de damat etrafında dönüyor o an hayat. Bir gölge yakalıyor çocuğu belinden. O sesin içinden o cümbüşün ortasından geçip kız çocuğunu kaçırıyor... Kimse görmüyor çünkü renkler boyamış gözleri kimse duymuyor çünkü sesler tıkamış kulakları... Evinin avlusundan bir odaya giriyor gölge, odadan bir odaya daha, bir odaya daha bir odaya daha. Girdikçe karanlık basıyor, çocuğun çığlıkları sessizleşiyor. Düğün bitiyor bir hayat doğuyor ancak bir hayat kaybolurken... anne gözü yaşlı kızını arıyor baba çaresiz içine içine ağlıyor kızını arıyor. Arkadaşları arıyor anneler arıyor babalar arıyor tüm ahali kolları taş mavi boncuklu kızı arıyor. Gölge adam Atının arkasına aldığı gibi kız çocuğunu yazılara* doğru sürüyor hızla. Bir çoban görüyor mavi boncukları gecede ancak o an ama oluyor gören gözler, gölge adam gaddar. Mil çekiyor çobanın maviliklerine. Yazıya bir kazık çakıyor adam, maviliklerinden bağlıyor çocuğu. Seslere sağır, duygulara hissiz 'gölge adam'! Biniyor atına bir tek an bile arkasına dönmeden kız çocuğunu gömüyor zifire. Ne kadar sonra çocuk bulunuyor, bir çoban tesadüfen bulmuş koyunlarını otlatırken. Aynı ahali kazığın çevresinde toplanıyor. Boncuk boncuk donmuş yanaklarında mavi taş boncuklar. Tırnakların içini toprak kaplamış, o tırnaklar bir şey çabalamış tırmık tırmık... cenin haline bürünüp sıtan ödüne* bir mezar aramış. yıllar önce o mavi taş boncukları kız çocuğunun annesine aşağıda ki Çeşme'de takarken gölgeye dönüşen adam maviye boyanmış yeniden... ***son*** *ödü sıtmak: ödü sıdmak, ödü patlamak, aşırı korkudan ölmek. *yazı: düzlük yer, toprak parçası.
2 notes · View notes
kahveliharfler · 7 years ago
Text
...
Nefesini tutmak kadar zor. Yazmamak için direnmek, bilmediğin topraklarda adımlar atıp kör bir kurşun yemek. Zor, ne bildiğini ve ne bilmediğini  kestirememek.  Ne bileyim, üstelemeyeyim, boğmayayım aklına gelmeyi bekleyeyim derken; beklediğin yerde kök salmaktan ve ağaç olmaktan korkmakla birlikte bu gerçek o güzel ve küçük adımların ile gelip dallarıma bir başkası için çaputlar bağlarsın diye ödü patlamak gerçekten çok zor. Bir daha hiç konuşmamak üzere ağzına dikişler atılacak sanmak. 
Tuhaf.
 Yani kelimenin tam anlamını bilmiyorum fakat sanırım direniyorum. Elim ne zaman telefona gitse, karalayıp geri siliyorum. Telefonu bırakır bırakmaz seni yanımda hayal edip tebessüm ediyorum. Öyle odamda, yanı başımda değil. Hayat yolu boyunca yanımda yürürcesine.  Bak bunu yazmayayım diye kendi kendimi tembihlemiştim. Hatta sana yazmak bile yasaktı. Aslına bakarsan son günlerim bi hayli garip. Kendi kendime kurallar koyup çiğniyor ve daha sonra ağzıma terlikle vuruyorum. Tuhaf olan ise, canım acıyor fakat yinede vazgeçmiyorum.
 Haylaz bir çocuk oldum.
 Cümlelerden düşüp sık sık kolumu bacağımı kırıyorum. Disiplin delisi bir ruhum var tıpkı hiç olmayan babam gibi, kırık koluma rağmen beni dövüyor her yaramazlığımda. Birde tuhaf olan ne var biliyor musun? Kafamı gün içinde senli yerlere koyup, sonra unutuyorum. Aklımı koyduğum yerde bulamayınca çok korkuyorum. Korkunca hemen ağlıyor ve ağladığım için bir terlik dolusu daha dayak yiyorum. Ben kendi kendimi zaten dövebiliyormuşum. Bunun ışığında sana daha çok ihtiyacım olduğunu anladım.
 Sahi terliklerime gelsem sana, ağzımı burnumu kırar mısın? 
Tahmin ediyorum, pek çok şey gibi şiddeti de sevmiyorsun. Sevmediğin şeyleri önüne sürüp durduğum için dudaklarımda izmaritler söndürecek şu deli aklım. Dedim ya, yaramaz bir çocuk oldum. Kendimi kendimi oturtup, adam akıllı konuşmanın zamanı geldi diye düşündüm az evvel. Nitekim konuştuk, havadan sudan geçmişten, gelecekten, olmuştan ve olmasından korktuklarımızdan.  Konu sana geldi, birden sustuk. Tam bir asır dolusu sustuk ve içinde senle dolu gözlerimle gözlerime baktım. Sonrada niye susuyorsun ulan diye kendi kendime giriştim. Çok gürültülü bir kavgaydı. Hala patlak dudağından kan süzülüyor kendimin.
Dedim ya yaramaz bir çocuk oldum diye. Hiç iyi değilim. Kendi kendime sorular sorup, ben bene cevap veriyorum ama cümleler hep senli. Sensizlik kadar sızlamasada, dudağımda bir hayli sızlıyordu. Dudağıma buz tutmak için mutfağa gittiğimde domatesler ile konuşurken buldum kendimi. Sen onları sevmiyorsun ya hani, onlarda seni sevmiyormuş. Çokta şey değil hani dediler senden için. Çok kızdım, oturup hepsini kestim ama yemedim. Beni yarım bırakan yarım kalmalı diyede ağır sözler söylerdim ama sen kötü söz söylemezsin. Dolabın kapağının arkasından çıkarsın da kötü sözlerimi duyarsın diye korktum.
Çocuğum daha, dedim ya daha demin, korkuyorum. Her kapının arkasından sen çıkacaksın sanıyorum. Bu kadar saçmalamayı nasıl başardın diye kafamda oklava kırmandan daha çok korkuyorum. Yinede çocuğum, bu kadar şiddete nasıl dayanırım bilmiyorum.
Demiştim, sana yazmak yasaktı. Yinede yazdım. Fakat ruhum burayı kirlettim diye beni yine üzecek. Her gün biraz daha şiddetli şiddet görüyorum.  
Saçmaladım, belki. Belkide içimi döktüm.  Öylesine işte, dönüp tekrar okumaya bile korkuyorum. Yazıldığı gibi giden bir yazının ertesinden iyi akşamlar diliyorum. Geldiğim gibi gitmekten, çok korkuyorum.  Derya Deniz Yazılardan, Küçük Bir Damla [29.05.2018 22:30]
0 notes