#çok güzel hareketler
Explore tagged Tumblr posts
Note
"Bu sevdalar boşuna le bu sevdalar boşunaaa" aslında çok derin bir sözdür.
Doğru, şu anda bile tüylerim diken diken oldu... Bu bana beni parçalayan yerden yere vuran başka bi parçayı hatırlattı
4 notes
·
View notes
Text
Rabbim diğer tarafta görse benim boyle kulum yok der ya BAHDHSNSZB
#çok güzel hareketler bunlar#kesfet#keşfet#alıntı#komik#mizah#mizahsen#mizahdesen#mizahtürkiye#mizahi#mecnun1cinar
18 notes
·
View notes
Text
Turp gibisin... Toprağın altında olman lazım hdjsiskxkckkckfkfkd
24 notes
·
View notes
Text
#kitap siparişlerim geldi#ruhsal olarak çok fena bir şekilde çökmüştüm davlumbaz ışığında makarna yaptım ve spor#künefe yemeye çıktık ama doluydu biz de alıp parkta yedij#dergiden koparttığım sayfanın altındaki yazı :'))#ilk defa bir sürü kitap kargosu açtım#deniz kabuklarımı düzenledim çok güzel oldu bebeklerim#sınav haftamdı yorucuydu#spora başladım yeniden hareketler tam oturmadı ama yapıyorum yine de#günlük#haftalık#10 nisan-16 nisan 2023
3 notes
·
View notes
Text
Tatlı Komşum! (5) (Furkan 31 Y., Manisa)
Ertesi gün öğlen yemeğinden sonra havuza doğru yürürken, sanırım Rus, iri yarı bir adamın gülümseyerek Ebru'ya selam verdiğini gördüm. Belki yanlış görmüşümdür dedim. Bir saat kadar havuzda yüzerken adamın ve yanında süpermodel bir kadının karşıdaki şezlonglara oturduğunu gördüm. Kadın direkt bikini (pardon ipkini) üstünü çıkarıp Toppless güneşlenmeye geçti. Kadın sanki, Buranın en güzeli benim, var mı meydan okuyan? der gibiydi. 5 yaşlarında bir kız çocuğu vardı yanlarında, animatörler aldı.
Havuzdan çıkıp, Ebru, karım ve ben şeklinde sıralandığımız şezlonglara uzanıp güneş gözlüğümü taktım etrafı kesmeye başladım. Adam sürekli Ebru'ya bakıyor, Ebru da kaçamak olarak adama karşılık veriyordu. Bu beni kızdırmaktan çok tahrik etti, çünkü ben de onun karısının göğüslerinden gözlerimi alamıyordum. Göğüs uçları resmen başkaldırmış yukarı doğru bakıyor, göğsü uca doğru yukarı kıvrılıyordu, hani füze gibi denir ya...
O ara karım hareketlendi. "Ne oluyor?" dedim. "Sanırım regl oluyorum, dünden beri az bir ağrım vardı, ben odaya gidip geleyim!" dedi. Eyvah yandık, eşimin regl ilk 2 gün fena sancılı oluyor ve en az 6-7 gün sürüyordu. Tatil burnumuzdan gelecek diye düşündüm. Karım gidince, Ebruya, "Ne o kız, herif seni gözleriyle sikiyor?" dedim. "Sorma hayatım, akşam hani animasyon esnasında bira almaya gittim ya, bu herif bardaydı, bana sırasını verdi, gülümseyip teşekkür ettim. Birşeyler söyledi. Barmen de tercüme etti. Ne mutlu, sıra beklerken manzaram sizsiniz mi ne demiş. Gülümseyip teşekkür ettim. O saatten beri adam heryerde, sabah kahvaltıda tam karşımda çaprazda, sonra havuz da karşımda, öğlen yemeğinde karşımda, yemek alırken ensemde, sabah kahve makinasının orda dayayacak kadar yaklaştı nerdeyse!" dedi.
"Ne o, zevk mi aldın?" dedim. "Baştan korktum, ama şimdi cayır cayır yanıyor amım! Karısı süper güzel, adam bana niye bakar ki?" dedi. "Sen de en az karısı kadar güzelsin yavrum! Eeee, ne olacak şimdi? Adam bir hafta peşinden ayrılmaz, ya bir kuytuda bastırırsa, baksana ilk sabah sıkıştıracakmış!" dedim. "Bilmiyorum, sen ne dersen onu yapacağız. İstersen denize gidelim bugün, hem uzaklaşmış oluruz?" dedi. "Bakalım! Ama tahrik olduysan devam et biraz istersen, hem tatil renklenir!" dedim. "Ciddi misin?" dedi yüzüme bakıp. "Çok ileri gitmeden!" dedim gülerek. "Tamam!" dedi.
Havuza girip biraz yüzdük, tabii şakalaşarak. "Söndü mü biraz ateşin?" dedim amını işaret edip. "Nerdeee! Ancak sokarsan alırsın ateşimi, sikmen lazım!" dedi. "Kim alevlendirdiyse o söndürsün!" dedim gülerek. "Söndürtürsem görürsün!" dedi, güldü. İkimiz de şaka yapıyorduk güya, ama alttan alta da merak, tahrik herşey vardı. Tam o sırada kadın kalkıp sıcak tarzı bir hareketler yaptı kocasına ve havuza atladı. Kadın senkronize yüzmeciydi kesin, suyun içinde kuğu gibiydi. Ağzımız açık ona bakıyorduk. Herhalde dalmışız. Sonra kendime gelip, şezlongta bira yudumlayan adama kaydı gözüm. Adam gülümsüyor, bir karısına, bir Ebru'ya bakıyordu. Ama eli ile şortunu düzeltir gibi bir hareket yaptı. Ebru herhalde havuzu ısıtmıştı ateşiyle.
Havuz Bar'ın arkasında alt kata inen merdivenler vardı. Alt katta kadın ve erkek tuvaletleri ve geniş bir alanda ilave şezlong ve sandalyelerin üstüste yığıldığı depolama alanı vardı. Ebru'ya, "Bar'ın ordaki tuvaletlere git bakalım, gelecek mi adam, hem gelirken de bize bira al bardan!" dedim. "Başımıza iş açacağız bak!" dedi. "Birşey olmaz!" dedim.
Ebru çıktı havuzdan, biraz kurulanıp tuvaletlere doğru gitti. 30 saniye sonra adam da peşinden. Bu arada ben de kadını izliyordum, aval aval havuzun ortasında dikilip kalmıştım. Kadın tek damla su sıçratmadan yanımdan geçerken, bana bakıp gülümsedi ve kırık bir Türkçeyle, "Pardon, birşey mi oldu?" dedi. Bir an gülümsedim, "Yok, sanki olimpiyatlarda senkronize yüzme seyrediyorum, yüzmüyor adeta suda dans ediyorsunuz!" dedim. "Teşekkür ederim, gençliğimde yapmıştım o sporu, ordan kalma!" dedi. "Yani halen sporun içindesiniz, çünkü daha çok gençsiniz!" dedim. "Oooo, kadınlarla konuşmayı biliyorsunuz!" dedi.
Ben de, "Aslında suda olmasak elimin ayağımın titrediğini görürdünüz!" dedim. "Neden ki?" dedi. "Hayranlıktan!" dedim. "Ay teşekkür ederim, ben Olga!" dedi suda elini uzatıp. "Ben de Furkan!" dedim. "Sizin de yanınızda hayran olunacak kadar güzel bayanlar var, kim onlar?" dedi. "Karım ve baldızım!" dedim. "Baldız baldan tatlı mı, siz Türkler öyle diyorsunuz ya! Havuzdaki hareketlerden onu anladım da!" dedi gülerek. Gülümsedim cevapsız.
Olga, "Türkçeyi nerde öğrendin diyeceksiniz, klasik soru. Kocam Boris Ankara'da resmi görevli 4 yıldır!" dedi. "Ya siz?" dedim. "Ben de çevirmenlik, tercüme, kendimce birşeyler yapıyorum vakit geçsin diye!" dedi. "Ne kadar buradasınız?" derken elinde biralarla önce Ebru geldi, ardından da Boris. Olga, "Tanıştıralım, hem daha çok sohbet etme şansımız olur, böyle güzel konuşan bir adamla daha çok sohbet isterim. (muzipçe gülümseyip) Yarım saat sonra olur mu?" dedi. "Karıma bakayım, odaya gitmişti, sonra birşeyler içeriz hep beraber!" dedim. "Peki!" dedi. Ben havuzdan çıktım, Ebru, "Yürü odaya gidelim!" dedi. Biradan bir fırt aldım. Herşeyi bırakıp villalara doğru yürümeye başladık. Tam o sırada Boris'e baktım, bıyık altından gülümsüyor derler, ya tam da öyleydi bakışları.
Yolda Ebru anlattı. "Tuvalete girdim çıktım, biri elimi tuttu çekti beni, ben sen sandım bir an, sonra bu adammış! O sandalyelerin olduğu yer var ya, labirent gibi, arasına yürüttü, ne diyeceğimi bilemedim, direk dudaklarıma yapıştı, bana Türkçe çok güzelsin dedi. O kadar seri hareket ediyordu ki, dili dilimi resmen sikti, elini bacaklarıma attı ve bikinimin içinden kalçalarımı sıkmaya yoğurmaya başladı. Elim otomatikman şortuna gitti. Önce şortun üstünden okşadım, sonra da elime aldım. O an parmakları içime girdi. Bir sesler oldu, yakalanacağız diye elinden kurtulup Bar'a geldim. Biraları almış gelirken iki adım arkamdan gelip, Tadın damağımda dedi. İçimden bir ses cevap ver dedi. Benim de dedim adama!" dedi.
Ebru, "Yanıyorum, sikilmek istiyorum Furkan!" dedi. "Sen geç villana, ben iki dakika benimkine bakıp garantiye alayım!" dedim. Villaya girdim, karım perdeleri kapamış yatıyordu. "Nasıl oldun?" dedim. "Kötü!" dedi. "Ağrı kesici al!" dedim. "O da adeti düzensizleştiriyor biliyorsun, sonra 20 gün parça parça 2 gün çekecğim! Aşkım sen git eğlenmene bak, uyumak istiyorum!" dedi. Çıktım, Ebru'nun villasına gittim. Ebru yatağa yatmış çırılçıplak, bir eli amında, diğer eli göğüslerini sıkıyor, gözler kısık, "Gel ne olur, gel sok artık!" dedi...
Derin bir, "Ohhhh!" çekti daha kafası girince. Birkaç kez gidip geldim, "Oh oh oh oh!" diye klasik Ebru orgazmı başladı. "Çok doldum, yürürken yolda sokacaktım elimi amıma, ohhhh sik aşkım, sikkk!" diyor, kalçalarını ittirip beni kendine çekiyordu. "Şimdi seni Boris sikse daha iyi olurdu sanırım!" dedim. "Boris mi, adını nerden öğrendin?" dedi. "Karısı da Olga!" dedim. "Ohhhhh, sikişecek miyiz Olga ve Boris'le?" dedi. "Sikişelim mi?" dedim. "Eveeeet!" diye tekrar tekrar orgazm olmaya başladı. Halen azgındı ama...
"Olga bizi tanıştırmaya ve birşeyler içmeye çağırdı!" dedim. "Bekletmeyelim o zaman! Hadi aşkım boşalt döllerini heryerime, sonra da gidip daha çok tahrik olalım, ohhhhhh, sik amcığımı, ağzıma yüzüme boşalt, aşkımmm ohhhh, hadi Boris beklemesin!" dedi. "Verecek misin mi yavrum Boris'e?" dedim. "Vereceğimmm!" dedi. "Ohhhh, ben de Olga'yı sikeceğim!" dedim. "Sik aşkım, hem de ben sikilirken yanımda sikkkk, ohhhh, aşkımmmm, çok istiyorum o kabuklu yarağı yemek, elime alınca kimse gelmese domalıp siktirecektim orada!" dedi. "Ohhhh, geliyorum!" dediğimde, kalkıp oturdu önüme, yarağımı ağzına alıp somura somura boşalttı yarağımı...
Havuz başına gittik, Olga hepimizi tanıştırdı. Sikişten dolayı kıpkırmızıydık sanırım, Boris de Olga da sırıtıyorlardı. Havuza girdik biraz vücut ısımız düşsün diye. Ebru biraz daha cüretkar bir bikini giymişti. Gözler birbirine kilitlenmişti, Olga ile ben, Boris ile Ebru. Boris hareket yaptı, bira içelim mi diye. Kafa salladık. Çıkıp kurulanıp peşlerinden Bar'a gittik. Barmen imalı imalı bakıyordu biraları alırken. Olga, "Çabuk geldiniz?" dedi. Ben de, "Ebru'yu Boris hazırlamış zaten!" dedim. Gülüştük sırf. Ebru utanıp gözlerini kaçırdı Boris'ten...
Boris, "Ne yapalım, bizim odaya geçelim mi?" dedi. "Yok, tüm gün ortadan kaybolmak doğru olmaz, çocuklar falan arar, ortalık karışmasın, akşam daha müsait!" dedim. Boris ve Ebru'nun hevesi kırılsa da, Olga lafa girdi, "Furkan doğru söylüyor, Svetlana da var hem, arar odaya gelir falan, mantıklı olalım!" dedi kocasına. Ben de Ebru'ya, "Siz gidip ateşi biraz daha harlayın!" dedim. Boris anlamamıştı sanırım, "Harlamak?" dedi. Ebru, "Gel!" dedi Boris'e, tuvaletlere doğru yürüdü, Boris de 5 metre arkasından. Olga bana bakıp gülümsüyor, "Biz ne zaman harlayacağız?" diyordu. "Gel o zaman!" dedim. Biz de lavabolara yürüdük...
Usulca sandalyelerin arasına girdik. Boris iki parmağını ebrunun amcığına sokmuş, diğer elinin orta parmağı göt deliğinde, Ebru Boris'in yarağını avuçlamış, deliler gibi öpüşüyorlar. Ebru'nun hareketlerinden anladığım kadarıyla Boris'in parmaklarıyla orgazm oluyordu. Sesimizi duyunca göz ucuyla bakıp devam ettiler, tüm otel gelse o an duracak durumda değillerdi zaten. Birkaç metre ötelerine labirentin köşesine doğru geçip, Olga'nın dudaklara yumuldum. Bir elimle göğüslerini sıkarken, diğeriyle götünü avuçlamış okşuyordum. O da elini yarağıma atıp okşamaya başladı.
Bir dakia geçmeden sandalye yığınına Olga'nın ellerini dayayıp, kalçasını geri doğru alıp, arkasında yere çöktüm, amını ve göt deliğini yalamaya başladım. "Uhhhh, buna dayanamam işte, aklımı mı okudun?" dedi fısıltıyla. Sol tarafımızda birkaç metre ötede Ebru diz çökmüş Boris'in yarağını koparırcasına emiyor, Boris de hafif bükülmüş halde Ebru'nun göğüslerini okşuyordu. Sağ tarafımda bir hareket sezinledim, kafamı çevirmeden göz ucuyla baktım, ama Olga'yı yalamaya devam ediyordum. Olga, "Offf, offff, ohhhh!" diye inlerken, 10 metre ötemizde sandalye yığınının arkasında bir gölge gördüm. Ayağa kalkıp yarağımı Olga'nın amına sapladım. Derin bir, "Ohhhhh!" çıktı ikimizden de. Olga, "Dayanamadın mı?" dedi fısıltıyla. "Dayanılır mı bu güzelliğe?" dedim. "Sik o zaman!" dedi...
Hafif kafamı çevirdim, yine göz ucuyla baktım. Temizlikçilerden biriydi, zenci bir kadın. Farkettiğim, aşağısı görünmese de eli hareket ediyordu, bizi seyredip kendine dokunuyordu. Bu arada Boris boşalmış, Ebru yalanıyordu. Şimdi solda 2 seyirci, sağda bir seyirci varken, yarım saat önce tanıştığım Rus karısının amına pompalıyordum. Olga titriyor, orgazm oluyor, kasılıp tekrar salıyordu kendini. Boşalacağımı hissettiğimde yarağımı aniden amından çekip göt deliğine bastırdım. "Ahh!" diye küçük bir çığlık atsa da, flop sesiyle götüne daldım. "Bu muhteşem!"deyip parmaklarını amına atıp tekrar titreyip kasılmaya başladı. İşte o an ılık ılık aktım götünün içine...
Kafamı çevirdim aleni, zenci temizlikçi kadınla gözgöze geldik. Kadın fırlayıp kaçtı. Hepimiz toparlanıp teker teker çıktık labirentten. Ben Ebru'yla bar'a doğru giderken, "Aşkım, Boris yarağını sokmadan parmaklarıyla 3 kez orgazm etti beni!" dedi ve yanağımdan öpüp, "Sen de iyi siktin karıyı!" dedi göz kırparak. Biraları alıp bizim şezlonglara gittik. Boris, "Başlangıcı böyleyse gece çok güzel olacak!" dedi. Gülüşüp sohbet ettik...
Akşam yemeği için hazırlanmaya gittik. Karım uyanmış, ama darmadağın halde yatakta oturuyordu. "Ağrıdan uyuyamadım!" dedi. Duş alıp hazırlanırken oğlumuz geldi, onu da duşa sokup, sonra da giyinmesi için birşeyler çıkardım. "Gelebilecek durumda mısın?" dedim. "Yok!" dedi karım. Restorana gidip yiyecek birşeyler aldım. "Şu ağrı kesiciyi iç!" dedim. "Yok, bu gece dinlenirsem sabaha geçer umarım!" dedi. "Ama aklım sende kalıyor!" dedim. "Yok aşkım, sen git tatili zehir etme, bak ben de üzülürüm!" dedi. Oğlan fırlayıp gitti zaten, ben de çıkıp Ebru'nun kapıyı çaldım.
Onun oğlanlar da gitmiş. Siyah kısa fırfırlı eteği olan boyundan bağlamalı sırtı açık bir elbise giymiş, ayağında rugan topuklu ayakkabıları, sütyensiz göğüsleri. Küçük salınışlarda eteği kaldırıp baktım, siyah bir tanga. Azıcık makyaj yapmış. "Ufff yavrum, Boris'e mi süslendin böyle?" dedim. "İstersen gitmeyelim onların yanına, tüm gece sik beni aşkım!" dedi ama yarım ağızla. "Siktir ordan, amcığın şimdiden suları salmış Boris diye!" dedim götünü avuçlayıp. "Doğru valla!" dedi kırıtıp gülerek. Sonra çantasına uzanıp, "Şunu iç!" dedi. "Ne bu?" dedim. "Zerzevatın ilaçlarından, doktor vermişti, bu gece sana lazım olacak!" dedi. "İhtiyacım yok!" dedim artistçe. "Bence iç, Olga seni mahvedecek!" dedi. Aldım içtim.
Yemek salonuna girince Olga el kaldırdı oturdukları yerden. Yanlarına gidince ikisi de ayağa kalktı. Sanki Ebru ile sözleşmişler, Ebru'nun kıyafetinin sarısı vardı Olga'da da. Ebru gülümseyip bir marka söyledi, Olga da, "Evet, aynı marka!" dedi. Erkekler olarak kalkıp tabak hazırladık. Sonra içecekler geldi. Hepimiz rakı söyledik. Herkes sessiz ama seri biçimde birşeyler atıştırdı, ama sadece birkaç lokma. Rakı bitince kalktık...
Odaları bizim villalarının çaprazındaydı. Villalar tarafına geçip, yürüyüş yoluna girince, Boris Ebru'yu çekip öpmeye, götünü avuçlayıp, sarılarak yürümeye başladı. Bense Olga'nın elini tuttum. Olga diğer eliyle pazumu tutup, başını omzuma koydu ve "Çok incesin!" dedi kulağıma. Odalarına girince birer shot tekila doldurdu Boris, şerefe deyip fondipledik. Boris Ebru'yu kucağına oturttu koltuğa oturup. Olga da beni koltuğa oturtup önümde diz çöktü, fermuarımı açtı ve "Bugün beni tek sikişte defalarca orgazm eden şu yarağı yalamak istiyorum!" dedi. Yarağımı avuçlayıp, "Hımmm!" dedi ve kafasını yalamaya başladı. Diliyle yarağımın ucunda daireler çiziyor, resmen içimi çekiyordu.
Bizimkilere baktım, Boris çoktan, elbisesini bile çıkarmadan koltuğa domalttığı Ebru'nun tangasını kenara çekip, amına köklemişti. Gün içinde iki kez sevişmiş boşalmış ama sikişememişlerdi, sabırları kalmadı diye düşündüm.
Olga'nın yalaması biraz daha sürse ağzına boşalacaktım Olga'nın. Elbisesini çıkardım, sadece ayakkabıları kaldı. Koltuğa sırtımı dayayıp oturdum ve kucağıma aldım. Bacaklarını kırıp oturdu ve eliyle düzeltip yarağımı hizalayıp içine aldı. O kadar yavaş oturup kalkıyor, kalçalarını oynatarak yarağımı kafasına kadar getirip tekrar amına gömüyordu. Ben de dudaklarını, boynunu, göğüslerini öpüyor yalıyordum. Ama öylesine yavaştı ki, sanki ağır çekimdeydik. "Bugün amımdan çıkıp hemen götüme soktun ya yarağını, ben hayatımda öyle bir şeyi ilk kez yaşadım, sanki hem götümden hem amımdan orgazm oldum, harikasın!" deyip boynuma sarılmış, yüzümü öpüyordu...
Ebru da, "Sik, sik hadi, daha çok sok, dünden beri amımın suları kesilmedi, gözünle siktin, şimdi de yarağınla sik, ohhhh!" diye bağıra bağıra inliyordu. Boris amını sikerken orta parmağını da götüne sokmuş, parmağıyla götünü sikiyordu Ebru'nun. Onlar ne kadar erotizmdeyse, biz de o kadar romantizmdeydik. Ebru'nun sesi kaplıyordu odayı, "Oh oh oh oh!" diye. Boris de dayanamayıp boşaldı. Bense, Ebru'nun verdiği haptan mı, ortamdan mı, ben daha yeni başlıyorum gibi hissediyordum...
Olga bana birden, "Şimdi!" deyip kalktı, amından çıkan yarağımı tutarak götüne soktu ve "Bak yine oluyor!" diyerek, bu kez çok daha hızlı oturup kalkıyor, "Offff, Furkannn, offf!" diyordu. Kafamı çevirdim, Ebru ile Boris koltuğa yıkılmış halde bize bakıp, Olga'nın delirmesini seyrediyorlardı. İki elimle kalçalarını tokatlarken, Olga götündeki yarağımla dansöz gibi kıvırıyor, iki eliyle çektiği kafamı göğüslerine bastırıyordu.
Sanki kısacık gibi gelse de, bir saatten fazla olmuştu odaya gireli. Daha dayanırdım da, iyice yavaşlayan Olga'nın hareketlerinden sonra ben de bıraktım kendimi ve götünün içine boşaldım.
[Furkan]
94 notes
·
View notes
Text
Bir insan babası ölsün diye dua eder mi? Bence eder çünkü ben çok ettim. "Bitsin" dedim "Ölsün" "O da bizde rahayatlayalım" istedim ama ölmedi. Her gün bize, bana daha çok çektirdi.
İnsana "Şu hayatta en değerli neyiniz var?" diye sorsalar ne der? Aile değil mi? Bende aile derim ama o aileye 'onu' eklemem. Benim ailem benim gözümde annem ve kardeşimden oluşuyor çünkü aile 'güven' demekti. Korku,endişe,üzüzntü değil; mutluluk,neşe, gülümseme demekti. Ben hep annnemle ya da kardeşimle güldüm. Onlarla bir şey yaparken daha çok eğlendim. Kardeşimle hiç mi tartışmıyoruz,tabii tartışıyoruz. Hatta bazen keedi-köpek gibi biirbirimizi yiyoruz ama yine de biliyoruz. Birimize bir şey olsa diğerinin canı bin yanar. Üzülmeyelim diye saçma salak hareketler yapar yapar yine de moralimizi düzeltiriz ancak bu,onda olmaz.
Ben kendimi bildim bileli bir kere bile onunla doğru düzgün anlaşamadım. İki inatçı keçi. Bir yanda "Elalem ne der,kız çocuğunun hava karadıktan sonra ne işi varmış,şu saate kalkıcaksın,şu saate yatacaksın." diyen 'baba' faktöründe bir adam;diğer yanda bbu adam tarafından gençliğinin en güzel yıllarını kavga gürültü,bağırış içinde yaşayan,en saçma anda bile tonlarca laf yiyip duygularını anlatmaya kalktığı anda da yine o bağırışlarla susturulan genç bir kız.
O adam beni öldürmeden öldürdü. Benim ruhumu,hayat enerjimi,sağlam psikolojimi,gençliğimi öldürdü. Evet belki beni b!çaklamadı ya da fiziksel şiddete maruz bırakmadı ama bence bu da bir şiddet. Psikolojik şiddet ve ben bu hayatta o kadar saçma sapan sebeplerle bu şiddeti yaşadım ki size anlatamam.
Şimdi siz "Karşı gel,susma,anlat derdini." diyeceksiniz. İnanaın onu da yaptım. Sesimi duyurmayı ve bir kerelik olsun ona karşı gelmeyi denedim ve o gün beni bir çöp gibi sokağa atmaya kalktı. Annem olmasaydı atacaktı da belki, bilinmez.
O olaydan sonra yine saçma sapan bağırışlar,kavgalar,gürültüler...
Bir gün dayanamadım. Hem ondan hem de o zamanki yakın arkadaşlarımdan yediğim darbe ile kendimi telefonla beraber lavaboya kitledim. Bir yandan bana atılan dost kazığını bir yandan da onun bana yaptıkları ağır geldi. Dayanamadım. Kurtulmak istedim ve j!let yardımıyla bileklerimi ç!zdim. Belki dedim, kurtulurum ama bırak kurtulmayı damarıma bile gelmemişti. Ben o gün o çiziğin acısını hissediyorum sanarken benim ağlama seslerime annem daha da endişelince kapıyı açtım. Onunla göz göze geldim ve bana ne sordu biliyor musunuz? "Neden ağlıyorsun?" değil, "Neden tuvalete telefonla girdin?" dedi ve yine bağırmaya başladı. Ne o, ne de annem bileğimdekileri fark etmedi ve o yaralar onlar fark etmeden iyileşti.
Daha sonrasında yine çok istedim denemeyi ama bu sefer yapamadım. O günde yapmamalıydım ama yaşamak için değil, tam tersi yaşatmak için. Kardeşimi de bu kaosta tek başına bırakmamak için. Saçma sapan şeylere sinirlenip, beni büyüttüğü şekilde kardeşimi de büyütmesin diye vazgeçtim ve hâlâ kardeşim için mücadele ediyorum.
Siz şimdi dersiniz bunu niye bize anlattın?
Çünkü ben yazarak rahatlıyorum. Bunlar uzun süre benimle ve bir yere dökmezsem ilerde onun gibi olup önüme gelene patlamaktan korkuyorum. Eğer bunlar sizi rahatsız ettiyse özürlerimi sunarım.
İyi akşamlar dilerim
8 notes
·
View notes
Text
DİŞİ ASLAN
Hayvanlar bir gün, " Kim daha çok çocuk doğurabilir ? " diye çekişmeye başlarlar. Hep birlikte dişi aslana gidip danışırlar..
" Sen kaç çocuk doğurabiliyorsun ? " diye sorarlar aslana. " Bir " diye yanıtlar dişi aslan. " Fakat ben aslan doğururum. "
Nitelik, nicelikten önemlidir.
---
YENGEÇ İLE ANNESİ
" Neden böyle yan yan yürüyorsun yavrum ? " diye sorar anne yengeç çocuğuna. " Düzgün yürüsene ! " der.
- " Pekala anne " der çocuk.
- " Sen önümden düzgün yürü, ben seni takip ederim. "
Hareketler sözlerden önde gelir.
---
ASLAN, KOYUN, KURT VE TİLKİ
Aslanın biri, bir koyunu yanına çağırır ve nefesinin kokup kokmadığını sorar.
"Evet " diye yanıtlar koyun. Aslan bu yanıta kızar ve koyunu oracıkta parçalar.
Daha sonra kurda seslenip yanına çağırır, ona da aynı soruyu sorar.
" Hayır " diye yanıtlar kurt korkudan. Ancak o da yağcılık yaptığı için aslanın öfkesinden kurtulamaz.
Sıra tilkiye gelmiştir. Aynı soruyu tilkiye de sorar. Tilkinin yanıtı şöyle olur;
- Üzgünüm, üşütmüşüm biraz, o yüzden burnum koku almıyor ...
Akıllı kişi tehlikeli durumlarda konuşmaz !!!
---
KAZLAR VE TURNALAR
Kazlar ve turnalar, bir gün aynı tarlada yiyecek ararlarken birden yanlarına yaklaşmaya çalışan avcıyı fark ederler. Turnalar daha çevik ve hafif oldukları için hemen uçarlar. Oysa kazlar ağır hareket ettikleri için avcıdan kurtulamazlar.
Yakalananlar her zaman suçlu olanlar değildir.
---
HASTA GEYİK
Yaşlı bir geyik hasta düşer ve daha rahat otlayabilmek için güzel otlarla dolu bir çalılıkta yaşamaya başlar. Her hayvanla iyi geçindiği için pek çok hayvan sık sık geyiğin ziyaretine gelir.
Zamanla her gelen hayvan bu güzel otlardan tatmaya başlayınca, kısa süre sonra tüm otlar biter. Geyik hastalıktan kurtulur ama yiyecek hiçbir şey kalmadığı için bir süre sonra açlıktan ölür.
Bazen iyi şeyler de paylaştıkça bitebilir. Elimizdekinin değerini bilelim.
---
FARELERİN TOPLANTISI
Bir gün fareler bir araya gelirler ve başlarına musallat olan bir kediden kurtulma planları yaparlar. Pek çok fikir öne sürülür. Hiç biri kabul görmez.
En sonunda genç bir fare kedinin boynuna bir çan asmayı önerir. Böylece kedi kendilerine yaklaşırken, farkına varacak ve kaçabileceklerdir. Bu öneri fareler tarafından alkışlarla onaylanır.
Bu arada, bir köşede sessizce onları dinlemekte olan yaşlı bir fare ayağa kalkar ve bu önerinin çok zekice olduğunu, başarılı olacağından hiç kuşkusu olmadığını belirtir. " Fakat " der. " Kafamı bir soru kurcalıyor. Aramızdan kim kedinin boynuna çan asacak ? "
İyi bir plan yapmak ayrı, o planı gerçekleştirmek ayrıdır.
---
İnsanlar FELSEFE yi;
* Çocukken MASAL'lardan,
* Büyüyünce KİTAP'lardan,
* İhtiyarlayınca da arkalarında kalan Yaşam'larından öğrenirler...
4 notes
·
View notes
Text
___/// 2024 Paris Olimpiyatları Voleybol Elemeleri B Grup 2. Maçı;
Filenin Sultanları Kızlar Çok Güzel Hareketler Bunlar.🙏🏻🇹🇷🏅 Gururumuzsunuz..
Türkiye 3
Bulgaristan 0
Güle güle kazandık. Terlemedik bile🙃
GURURUMUZ 🇹🇷
Ebrar Karakurt
Melissa Vargas
20 notes
·
View notes
Text
el-Munkız Mine'd-Dalal (GAZALİ)
KELAM İLMİ AMACI NETİCESİ
Önce işe Kelam ilminden başlayarak giriştim.
Bu ilmi öğrenmeye ve üzerinde düşünmeye çalıştım. Bu nedenle bu alanda konunun uzmanı kişilerin yazmış oldukları kitapları okuyup inceledim ve aynı zamanda bu alanda yazılmasını istediğim eserleri de yazdım.
Çalışmam sırasında gördüm ki bu ilim, kendi alanında hedefine ulaşmış olmakla birlikte, benim arayışlarıma cevap verecek bir konumda değildir.
Bunu anladım.
Bunun bir tek amacı vardı;
Ehli Sünnet akidesine sahip çıkmak ve onu bid'at ehlinin çarpıtmalarından, yanlışlarından korumaktı.
Esasen Allah Teâlâ, Resulü'nün diliyle kullarının kalbine bu inancın
Hak olduğunu yerleştirmiştir.
Bunda onların hem dinlerinin ve hem de dünyalarının salahı ve kurtuluşu vardır.
Zaten Kur'an-ı Kerim ve haberler/ hadisler de bunu dile getiriyorlar.
İşin sonrasında ise
şeytan, bid'atçıların vesveselerini, Sünnete aykırı bir şekilde kulların kafasına sokmaya başladı.
SAYFA 74
Halk da şeytanın bu vesveselerini dillerine dolamak suretiyle neredeyse Hak ehlinin akidelerini, şüpheye düşürür hale getirdiler.
İşte bunun üzerine yüce Allah, Kelamcılar adıyla bir gurubu ortaya çıkarmıştır.
Kelamcılar, ortaya koymuş oldukları düzenli bir uygulama yoluyla, bidatçilerin Sünnet aleyhine oluşturdukları iftira kampanyasını yine sünnet yoluyla teyit etmek suretiyle önlemeye çalışmışlardır.
İşte Kelam ilmi ve kelamcılar da bu şekilde ortaya çıkmış oldu.
Bunlardan bir kısmı, yüce Allah'ın kendilerine göstermiş olduğu yolda, en güzel bir şekilde sünneti savunma yolunu sürdürmüşlerdir.
Nübüvvet yoluyla kazanılan inancı savunarak, onu değiştirmek isteyen bid'at ehlinin karşısına dikilmişlerdir.
Ancak kelamcılar, bu alanda yaptıkları savunmalarını, hasım diye kabul ettikleri kesimin metot ve uygulamaları ile cevaplamaya kalkışmışlardır.
Bu durum onları, hasımlarına ya taklit yoluyla veya İcma-i ümmet yoluyla yahut da mücerret Kur'an'dan ve hadislerden hareketle onlara teslim olmak zorunluluğunu doğurmuştur.
Kelamcılar daha çok, hasım (düşman) olarak gördükleri tarafın çelişkilerini bulup ortaya çıkarmaya gayret göstermişler ve bu açıdan da onları kınarlarken, hesaba çekerken, hasımlarının esas aldıkları gerekçelerle, onları yenmeye çaba göstermişlerdir.
Bu yol, pek de yararlı bir uygulama değildir.
Çünkü sadece zaruriyattan olan zorunlu şeyleri esas almanın dışında, bir
başka seçenek aramıyorlardı. İş bu noktaya gelip dayandığında, kelam ilmi de benim için yeterli gelmedi.
Derdime bir çare olmadığı gibi hakkında şüpheye düştüğüm konuda da bana şifa olmadı.
Evet, Kelamcıların sayısı arttıkça bu konuya dalanların sayıları çoğaldıkça süre uzadıkça uzamaya başladı. Çünkü kelamcılar, sünneti savunacakları yerde, bunu bırakıp bunun yerine eşyanın hakikatini araştırmaya koyuldular.
İşi o denli ileri götürdüler ki cevheri/özü, mayayı ve arazı, özle ilgisi olmayan şeyleri, bunlara ait hükümleri görüşüp konuşmaya, bunlara kafa yormaya kalkıştılar.
Oysaki onların seçtikleri bu ilmin amacı bu değildi.
Onların kelamı;
bu alanda asıl amaçlanan hedeften saptı, hedefini şaşırdı, varmak istediği yere ulaşamadı.
Böylesi bir gayret, halk arasında meydana gelen anlaşmazlıklar sebebiyle ortaya çıkan karanlıkları da silmeye yetmedi.
Gerçi bu ilim benim dışımdakiler için bir yarar sağlamayacağı manasına gelmez.
Başkalarının bundan yararlanabilme ihtimalini uzak bir ihtimal olarak görmüyorum.
SAYFA 75
Aksine ben, bunun bazıları için gerçekleşmiş olabileceğinden de hiçbir zaman kuşku duymuyorum.
Fakat bu, öyle bir yararlanma ve bilgilenmedir ki, hiçbir zaman öncül bilgilerden hareketle kazanılan değil, taklitle karışık bir bilgi olmuştur.
Şu anda asıl amaç, benim kendi durumumdur.
Yoksa ben, kelam ilmiyle yetinip onda derdinin şifasını
bulmuş olanlara bir şey diyecek değilim.
Öte taraftan
şifa veren ilaçlar da, hastalıklara göre değişiklik gösterir.
Nice ilaçlar var ki, ondan bir hasta yararlanmış olabilir ve fakat bir diğeri ise aynı ilaçtan rahatsızlanmış olabilir.
#EL-#MUNKIZU #MİNE'D-#DALAL
#GERÇEĞİN #PEŞİNDEN #KOŞANLARIN #KISIMLARI
#KELAM #İLMİ #AMACI #VE #NETİCESİ
#İMAM-I #GAZÂLÎ
2 notes
·
View notes
Text
NASIL BAŞLADI 1
Takipçi mizden gelen devamı olan bir hikaye
Ben 19, sevgilim 17 yaşındaydı, yaklaşık 1 yıla yakındır sevgiliydik, rahat buluşacağımız ortamlar pek olmuyordu, geceleri parklarda veya piknik yerlerinde tenhalarda sevişiyorduk, bakire değildi, ben de sormamıştım nasıl oldu diye, o konuda sorun yoktu ama yer sorunu vardı.
Bir akşam bir mekânda bira içerken bizden en az 10 yaş kadar büyük birisi sevgilim Derya'ya selam verdi, kısaca hatır sordu, o arada samimi bir şekilde bana da selam verdi, izin isteyip uzaklaştı. Derya'nın bir ara kısa süre sevgilisiymiş, aynı zamanda dershaneden de öğretmeni, çok hoşsohbet kültürlü iyi birisi olduğunu söyledi Derya, ben de "adama ayıp oldu davet etseydin masaya keşke" dedim. Derya "Biz gidelim masasına istersen, çok misafirperverdir" deyince biralarımızı alıp masasına gittik, ayağa kalktı “hoş geldiniz ne iyi ettiniz dedi, gerçekten hoşsohbetmiş devamlı ilginç şeyler anlattı, sorular sordu. Güzel bir sohbet oldu, derken zamanın nasıl geçtiğini anlamadık, o arada kaç bira içtiğimizi sayamadık, Derya'nın da benim de kafalarımız çok iyi olmuştu, masada otururken hafif sallanmaya başlamıştık.
“Çocuklar isterseniz benim eve gidelim, hemen iki sokak arkada evim, orada devam ederiz, isterseniz size kahve konyak ikram ederim, burası az sonra kapanacak” dedi
Derya “aa hocam taşındınız mı? eski evin dekoru çok güzeldi ama dedi,
Hoca Timur Bey, "Buranın dekoru daha da güzel, hadi kalkın" deyince kalktık, bu arada Derya'nın eski eve gittiğini de öğrenmiş oldum, daha o zamanlar, küçük yaşta hocasının evine gidiyormuş yani.
Biz hafif sallanarak iki sokak arkada Timur hocanın evine gittik, ev küçük ama çok iyi, modern dekore edilmiş bir evdi, evin içi ayna doluydu, konyaklarımızı içerken Hoca müzik açtı, ben iyice kafayı bulmuştum bu arada, gözlerim yarı açık durumdaydı. Hoca birden ayağa kalktı Derya'nın elinden tuttu, bana dönüp, "dans için izin var mı" diye sordu, ben ağzımı zor açıp yarım yamalak "aa tabii ne demek buyurun hocam" diye geveledim, konuşacak halim kalmamıştı.Birbirlerine sarılıp dans etmeye başladılar, dans ilerledikçe birbirlerine daha sıkı sarıldılar, Derya’nın kolları hocanın boynuna dolanmıştı, hocanın elleri önce Derya’nın beline dolanmıştı, sonra hocanın elleri Derya’nın kalçalarında doğru kaydı mı? Yoksa ben sarhoşum diye bana mı öyle geliyordu derken, dikkatli bakınca hocanın Derya’nın etekliğini kalçalarını okşayarak yukarı doğru yavaşça sıyırdığını fark ettim. Derya'nın arkası bana dönüktü, etek iyice yukarı sıyrılmış, kalçalarının arasına giren siyah tangası ve yuvarlak iri kalçaları ortaya çıkmıştı.
O kadar sarhoştum ki sadece seyrediyordum, o arada bu manzarayı görünce çok sarhoş olmama rağmen aletimin sertleştiğini fark ettim, hem bir şey diyemeyecek kadar sarhoştum hem de tahrik olduğum için ses etmemiştim.
Benim ses etmeden izlediğimi görünce sanırım cesaret aldılar, ben kalçalara bakarken o arada öpüştüklerini fark ettim, dans ederek yavaş yavaş dönüyorlardı. Derya’nın dudakları hocanın ağzının içindeydi, sarmaş dolaştılar. Nasıl oldu tam fark edemedim, Derya’nın tanga külotu iri kalçalarından aşağı sıyrıldı, Derya bacaklarını hareket ettirerek külotunu ayaklarına kadar indirdi, ayak bileğini sallayarak külotu önce tek ayağından çıkarttı sonra diğer ayağından fırlatıp attı.
Artık bu dans değil, seks şov haline gelmişti ve ben de bu şovu ağzımın suyu akarak izliyordum, onlar da bana aldırış etmeden devam ediyorlardı.
Karşımdaki kanepeye geçtiler hoca oturup pantolonunu aşağı sıyırdı, ne zaman kemerini açmıştı fark etmemiştim, Derya etekliğinin fermuarını çözüp aşağı yere bırakıp tekmeledi etekliğini, sonra yüzün bana dönüp ama beni görmezden gelerek bacaklarını açtı, Derya’nın bacaklarının arasından hocanın kocaman sikini gördüm, dimdik kazık gibi duruyordu
Derya hocanın kucağına ata biner gibi otururken ustaca bir hareketle hocanın sikini amının dudaklarının arasına yerleştirdi, sanırım çoktan sırılsıklam olmuş amını gömdü sikin üzerine yavaşça oturarak. Üzerindeki tişörtü çabucak çıkarttı attı memelerini de sutyenin dışına çıkartıp avuçlayıp uçlarını sıkmaya başladı, bir yandan da sikin üzerine hafif hafif oturup kalkıyordu
Ben ise gelmek üzereydim, sevgilimi canlı porno film gibi izliyordum. Gözleri kısık bir şekilde bana doğru bakıyordu ama sanırım içkiden ve zevkten beni fark etmiyordu bile, beni fark edemeyecek kadar kendisini kaptırmıştı, belki de fark ediyor, aldırış etmiyordu.
İkisi de inlemeye başlamıştı, hocanın eski öğrencisini sevgilisine izlettirerek sikmesi ikisine de çok zevk veriyor olmalıydı. O anda ben de kendimi tutamadım, elim sikimdeydi ve boşaldım, gelmem uzun sürdü. Giyiniktim, pantolonumun altında külotuma boşaldım tabii.
Boşaldıktan sonra bir rehavet çöktü, gözlerim kapandı, sızarken her ikisinin de inleyerek “geliyorum geliyorum, ben de geliyorum” seslerini duyduğumu hatırlıyorum.
Sabah uyandığımda kalkıp baktım, hoca mutfakta kahvaltı hazırlıyordu eve şöyle bir baktım, Derya hocanın yatağında çırılçıplak uyuyordu ben kanepede sızdığım yerde uyumuşum.
Sabah uyandığımda ilk işim tuvaleti girmek oldu, elimi yüzümü yıkayıp kendime gelmeye çalıştım, o arada Derya uyanıp giyinmişti, hiç bir şey olmamış gibi hocanın hazırladığı kahvaltı çok az konuşarak yaptık ve çıktık, Derya dışarı çıkınca anlattı Hoca 14 yaşından beri ara sıra evine atıp sikiyormuş Derya’yı, kızlığını da hoca bozmuş, sevişirken parmaklayarak bozmuş, hafif bir kan sızmış, sonra da “pardon kaza oldu kasıt yok, parmağım kaydı” filan demiş, biraz teselli edip Derya sakinleşince de devam etmişler sevişmeye. o olaydan birkaç ay sonra da ayrıldık” diye kısaca anlatmıştı. O olaydan hiç bahsetmedik, taa ki Derya bir ay sonra kadar “Timur Hoca’nın takıldığı mekâna gidelim mi?” sorana kadar, önceden böyle bir şey soracağını bilseydim büyük ihtimalle yok derdim ama o anda nasıl oldu bilmiyorum ağzımdan “olabilir” çıkıverdi.
159 notes
·
View notes
Text
: uzun zamandır görüşmüyorduk, birbirimizle konuşmaya ihtiyacımız vardı ve buluştuk. canım Chaimaa ile arkadaşlığımız çok komik başladı ve güzelliklerle devam ediyor alhamdulillah.
: aslen kazablankalı ve çalışmak için buraya geldi. yaşına göre öyle olgun şeyler söylüyor, doğru tespitler yapıp, güzel dualar ediyor ki hep şaşırıyorum. Rabbim korusun seni baby 🤍
: konuşma sırasında mikrofon denemeleri de yaptık biraz. hemen adapte olup konuşmaya başladı hahah yiyicem bu kızı <3
: tabii benim istediğim biraz daha profesyonel bir cihaz ama başlangıç için iyi geldi + podcast platformlarına yüklemeden önce enhance recording ayarlarını yapmak gerekiyor gibi
: şimdilik her buluşmada yanımda taşıyıp arkadaşlarıma sorular sorup konuşturuyorum onları hahah ilk başta garipsiyorlar sonra senlik hareketler bunlar dedikten sonra başlıyoruz
: kullandıkça ek bir mikrofon inceleme yazısı yazarım - eksikleri var baya
: bu arada kitap bitti inşallah onun içinde bir yazı yazarım, amin
: beraber fas’tan post atma ve ses kayıt alma duasıyla diyelim 💛
4 notes
·
View notes
Text
Güzel anılar kötü anılardandan daha çok acıtır,bazı güzel rüyalar kabuslardan daha çok üzer. Yapılan güzel hareketler kötülerinden daha çok duvara baktırır bazen. Bazı güzeller daha cok acıtır kötülerden. Çünkü bir daha yaşanmayacağını bilirsin. Kötülerin her ihtimali var oysa.
#books#books & libraries#şiirler#edebiyat#kitaplayasamak#kitaplar#kalp acısı#picture#tumblr fyp#kesfet#anılar#memories#güzel sözler#rüya#tatlı rüyalar#kabus#hafıza#uykusuz geceler#uyuyamıyorum#fypシ#fypツ#fyp#fypart#fypppppppppppppppppppppppppppppppppppppppppppppppppppppppppppppppppppppp#fypage#fyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyy#kesfettt#kesfettengelenler#kesfetteyiz#kitaplık
6 notes
·
View notes
Note
En sevdiğin dizi?
Pek dizi izlemem ama kuruluş osmanın eski sezonları olabilir.
Çok güzel hareketler olabilir.
Film olarakta The Nun çok iyi bir korku filmi.
#sokak nöbetçileri#3391kilometre#karantina#kimse gerçek değil#emare#hayat#spotify#yaralasar#gelmemeyegidenadam#oğuz atay#film#olric#dostoyevski#leo tolstoy#stefan zweig#bir kadının yaşamından 24 saat#bilinmeyen bir kadının mektubu#başa sar#satranç
3 notes
·
View notes
Text
İnsanın kendini korumak istemesi, düşüncelerini ve kararlarını bir şeylere dayandırmak istemesi üzerine batıl inançlar ortaya çıkıyor. Batıl inançlar hep bana çok garip gelmiştir. Çünkü bir din değil ama ortak inanılan şeyler var, bölgesel değişse de çoğunun asıl inancı aynı. Ama dikkatimi çeken başka bir şey daha var. O da çoğunun kediler üzerine olması.
Şuan kedilerin uğursuz olarak sayılması M.Ö. 1900’ler Antik Mısır’da hiç de öyle değil. Aksine onları tanrılarının ilahi yönlerinin temsilleri olarak görüyorlardı. Hatta çoğu tanrı ve tanrıçanın resimleri hep kedi kafasıyla aktarılıyor. Peki kediler tanrıdan ‘hayvanlığa’ nasıl evrildi?
Kedileri öncelikle insana 2 açıdan çok benzetiyorlar. İlki korumacı sadık oluşlarıyken diğeri aynı zamanda hırçın olabilmeleri. Bir de yüksekten düşseler bile yara almamaları onları çok etkiliyor. Ki zaten kediler 9 canlıdır inancı da böylelikle çıkıyor. Resmen kediye hayran oluyorlar. Hatta o zamanlarda aileler kız çocuklarına kedi çağırma sesi olan ‘mit’ ya da ‘muit’ olarak isimler vermişler. Evinde kedi bulunan aileler her zaman daha soylu ve daha üst mertebelerdeki insanlar olurlarmış. Evdeki en değerli mücevherler kendileri yerine kedilere takılır ve onlar üzerinde sergilerlermiş. Kediler öldüğünde mumyalanır (ki burda kuyruklarının konumları da önemli) ve tekrar birleşeceklerine inanırlar. Yas belirtisi olarak da kedi sahipleri kaşlarını tıraş eder ve kaşları tekrar çıkana kadar yas tutmaya devam ederlermiş. Bu çook uzun yıllar boyu böyle devam etmiş. Tabii bazı şeyler değişmiş. Yüz yılda bile neler değişirken binlerce yıl bir şeylerin aynı kalmasını bekleyemeyiz
Orta Çağ’a gelindiğinde tüm dikkat cadılar ve onların yaptığı hareketler üzerinde. Bu cadılar nelerle bir iletişime geçerse onların da kötü ruhlu olduğuna inanıyorlar. Sokak kedilerini besleyen cadılar kara büyücülükle suçlanıyor. Bu yüzden de o dönemlerde kedilerden uzak durulmaya başlanıyor. Hatta bazı olaylar var (tabii ki doğruluğu kesin olmasa da) kediyi cadılarla direkt bağdaştırıyor. Gece geç saatlerde yürüyüş yapan bir baba ve oğul önlerinden geçen siyah bir kedi görüyor ve taş atmaya başlıyorlar. Kedi arka patisinden yaralanıp kaçmaya başlıyor ve yakındaki bir eve giriyor. Evin sahibi de cadı olduğundan şüphelenilen bir kadın. Ertesi sabah şehir merkezinde o kadını görünce fark ediyorlar ki kadın topallıyor ve her yerinde morluklar var. Bu söyleni yayılıp cadıların geceleri kara kediye dönüştüğüne dair bir inanış ortaya çıkıyor. Etkisi o kadar büyük olmuş ki günümüzde bile hala kötü batıl inançların çoğu kedilerle özellikle de kara kedilerle ilgili.
Kedi en sevdiğim hayvanlarda ilk 3’e girdiği için bunlar beni çok etkiledi. Sanırım kedi sahiplerinin gerçekten kedilerine neden taptıklarını biraz da olsa anlayabiliriz artık :) Bu batıl inanç konusu çok geniş çünkü yeni oluşan bir şey değil. Batıl inançlarda kadın algısı adında çok güzel bir metin vardı hem o hem de 13 sayısına ilişkin de bir şeyler anlatmak istiyorum. Ama yakın bir zamanda olmaz aynı konu üzerine art arda yazı paylaşmak istemiyorum. <3
4 notes
·
View notes