#çekim hatası
Explore tagged Tumblr posts
Text
Bahar Dizisinde Çekim Hatası Dikkat Çekti
Bahar’ın Yeni Bölümünde Çekim Hatası Dikkat Çekti Son dönemin popüler dizisi Bahar, Demet Evgar, Buğra Gülsoy, Mehmet Yılmaz Ak, Ecem Özkaya, Hatice Aslan ve Füsun Demirel gibi başarılı isimleri barındırıyor. Ancak, dizinin yeni bölümünde izleyicilerin gözünden kaçmayan bir çekim hatası ortaya çıktı. Bahar’ın son bölümünde, Seren’in babası hastaneden çıkış yaptığı sahnede, arka planda bir…
0 notes
Text
Şu güzel filmlerin genişleştilmiş versiyonunu 3 5 saat genişletin de izleyelim kardeşim 20 30 dakika nedir? Kamera arkası, kamera önü, çekim hatası ne varsa koyun biz sizden razıyız
0 notes
Text
0 notes
Text
Kendi Düşen Ağlamaz'daki çekim hatası dikkatlerden kaçmadı! Enes Koçak ve Eylül Tumbar'ın o sahnesi gündem oldu! Sadece saniyeler var...
TRT1’in sevilen dizisi Kendi Düsen Ağlamaz her bölümüyle sosyal medyada gündem oluyor. Heyecan verici ve komik sahnelerin yer aldığı dizi ilgiyle takip ediliyor. Romantik komedi dizisinde Enes Koçak ve Eylül Tumbar’ın sahneleri oldukça ilgi görüyor. Ancak dizinin son bölümünde öyle bir çekim hatası yaşandı ki izleyicilerin dikkatinden kaçmadı. Dizide Enes Koçak’ın canlandırdığı Serkan ve Eylül…
View On WordPress
0 notes
Photo
Çekim Hatası http://bit.ly/2JqOUmU
0 notes
Text
ERDOĞAN, PEKERİ NEDEN GÖZDE ÇIKARDI...
RECEP TAYYİP ERDOĞAN-SEDAT PEKER ÇATIŞMASI ÜZERİNE NOTLAR...
Yazının başlığını böyle koymam, yaşanan olaylarla ilgili bir paradoks gibi görünebilir. Ancak altaki satırların tümü okununca haklı olduğum görünecektir. Peker sadece kullanılan bir figür olduğu bilinmeli...
Hiç bir mafya ve suç örgütü devleten güçlü değildir. Devleti, kırminal hadislerden bağımsız düşünmeyin. Peker’in sürgününe ve derin devlet içindeki rolüne büyük anlamlar yürkleyerek bir tartışma rasyonel ve mantıklı görünmüyor. Devlet-mafya ilişkilerinde, DEVET boynuuzun kulağı geçmesine müsaade etmez...
Kirli ve kara paraya ihtiyaç duyan Erdoğan, suç örgütlerine alan açtığı ve onları kullandığı bir sır değil. Derin devlet içinde ki hesaplaşmanı içinde yaşanan problemler düşündüğümüzden çok daha fazladır. Ancak Peker’i bir mit gibi sunmak bana doğru gelmiyor. Peker’le-Mit kavramı uyuşmuyor. Bir mafya figürünü erişilmez ve anlaşılmaz bir güç değildir...
İçişler bakanı Süleyman Soylu sadece Erdoğan tarafında kullanılan kirli bir figürdır... Erdoğan kimi nerede ve nasıl kullanacağını çok iyi biliyor. Yakında Soylu Erdoğan’ın önünde bir tehlike olarak görünürse, Erdoğan , Soylu’yu harcamaktan asla çekinmez. Soylu’yu papuçlamak uzak değil bence. Peker’in konuşmalarıyla, Soylu’un bir karşılığı kalmadı. Sadece MHP içinde küçük bir azınlık Soylu’yu destekliyor. Erdoğan 20 yıllık politik hayatında her gün hain diyeceğimiz suçlara işledi. İşlediği suçları kamufle etmek için baş vurduğu yöntem ise, işbirliği yaptığı güçlere hain diye saldırıya geçmesidir...
Derin devletin kara kutusu, Pekerin videoları ile delindi. İlk günden itibaren büyük bir ilgi odağı olan videoları, mesajlarla destekleyen Sadet Peker, ciddi bir çekim merkeze dönüştü. . Bu ilgi son derece doğaldı, çünkü, derin devletin mutfağından yer almış bir aktorün konuşmaya, nispete çözülmeye başlamış olduğnu görüyoruz. Derin devletin içindeki çatışma hayırlara vesile olduğu kesin. Çünkü , Peker ne anlatıyorsa, neyi deşrife ediyorsa belgeleriyle yapıyor. Dolaysıyla derin devletin sözcüleri kendilerini savunamayacak kadar zavalı duruma düşüyor. İşin içinde ses kayıtları ve belgeler olunca, dut yemiş bülbüle dönüşen saray sözcüleri ve Erdoğan, olaylarla ilgili konuşacaklarına, bir suç örgütün liderinin söylediklerine,mi inanacaksınız diye, bir tür basit demagojilere baş vurmak zorunda kalıyorlar…
Devlet örgütlenmesi tam anlaşılmadan, Peker’in söylediklerini bilince çıkaramayız. Devlet denen burjuva sınıfın örgütlü kurumu, bir tarafı hep mafya türü yasal olmayan suç örgütlerine dayanır. Mafya ve suç örgütleri devletin desteğini alarak yolların devam ederler. Devletler, mafya ve suç örgütlerin suç ortağıdır. Devletin örgütlediği şiddet ve terör en büyük ve en azımasız olanıdır. Devlet denen kurum, bir tarafı mutlaka yasal değilmiş gibi görünen, ama devlet içinde yasal olan mafyatik ve çete türü suç örgütleriyle bir ilişkisi vardır. Devletler, mafya ve çete örgülerinin üstüne gitmekten kaçınmaya çalışırlar. Çünkü devlet; bu kirli ve suç odakların yarattığı imkanlardan faydalanır, kendi payına düşeni alır. Devlet çete türü suç orgütlerini ihtiyaçlarına göre kullanır. Bakın Erdoğan’ın pratiğine. Çete ve mafya türü suçlu örgütleriyle toplumda korku atmosferi yaratmak için zaman zaman onlara bilinçli olarak alan yaratmıştır...
Sarayın gönülü militanı gibi çalışan, başta muhalefeti, aydın çevreleri, gazeteciler ve toplumun tüm kesimlerini tehdit eden, ‘cuhmur ittifakın’ kazanması için mitingler örganize eden, oluk-oluk kan akıtacağını açık-açık söyleyen, her gittiği şehirde, ilçede ‘reis’ olarak karşılanan, hayır sever iş adamı olarak ödülendirilen, devletin kirli işlerini sorumluluğunu yüklenen, altına kırmız halı döşenen, devlet içinde ilgi odağı olan, ‘sevilen ve sayılan’ Sadet Peker, neden derin devlet içinde dıştalandı, neden yalnız bıraklıdı, neden okların hedefine kondu. Bu sorulara yanıt aradığımızda bazı gerçekleri görmüş olacağız. Daha bilinmeyen bir çok karanlık olayın anlamaya çalışacağız…
Derin devletin önemli bir aktörü olarak çalıştırılan Peker, derin devletin hangi prensibine ters davrandı, Peker neden bir tehlike olarak göründü. Bu soru hala tam olarak aydınlanmış görünmüyor ?
Benim kişisel görüşüm, PEKER’in, ‘reis’ olarak toplumda nüfus kazanması ve derin devletin karanlık sokaklarında yaşananlara şahit olması ve fiili olarak yer almasıdır. Erdoğan yılan büyümeden kafasını ezmeli felsefesiyle haraket eden biri. Bunu için Soylu (soysuz) kullanılmak için en iddial kişiydi Erdoğan için. Böylece Erdoğan hem Peker’den, hemde Soylu denen dalkavuktan kurtulmuş olacaktı. Peker’in kendisini korumak için kimi belgeleri önceden hazırladığı gerçeği öngürülmemiş olmasıdır. Peker’in defteri, yada pandorası daha tam açılmadı. Erdoğan’a bazı sırlar vardırki insanla mezarlığa gider söylemi, aslında daha fazla üstüme gelmeyin diyen bir uyarı yapıyor. Aslında Peker ölümde kaçıyor ve korkuyor. Pekerin durumu “yaralı yılan daha saldırgan olur” diye bir söylemi bize hatırlatıyor...
Peker’in evine yapılan baskının yöntemini savunacak mantıklı bir insan yoktur. Soylu’da Peker’den kurtulmak için bir çabanın içinde olduğunu görüyoruz. Çünkü Soylu denen içişler bakan artık kırminal işlerin içinde görülüyor. Kendine bir Pazar yaratmak savaşı vermiş. Peker’i de kullandığı ortaya çıkıyor. Soylu’nun hesap hatası yaptığı ortaya çıkmış görünüyor. Peker’den Türkiye’yi terketmesini isteyen İçişler bakanı, Peker’den kurtulmak istediği açığa çıktı. Peker her ne kadar İçişler bakanını hedef göstermesine rağmen, olayları anlatıkça ve deştikçe, derin devletin karanlık delizlerinde çok daha vahim olaylar ortaya çıkıyor. Devlet eliyle erion ticareti yapıldığı ve organize edildiği görülüyor…
Peker’in her kaldırdığı taş, yeni isimleri ve kirli olayların deşrife olmasına neden oluyor. Derin devletin yolsuzlukları, kendi içindeki hesaplaşmaları ve çıkar çatışmalarının kirli boyutlaları ortaya çıktıkça, PEKER’in gelecek videosu merakla beklenilir oluyor. Peker her ne kadar silahı İçişler bakanına çevrisede, ama mermiyi saraya doğru gönderiyor. Pekerin dili daha tam çözülmedi.Bütün bildiklerini anlatmıyor. Bir anlamda sakladığı sırlarla kendsini korumaya çalışıyor. Erdoğan’la yaşadıkları kimi olayları, birliket mezara taşayacağını söylüyor. Bu söylemi bir mesaj olarak düşünmek lazım…
Derin devlet demek, kirli ve suçlu insanların birliği demektir. Devrin devletin aktorleri olduğu söylenen kimi isimler, Türkiye tarihin en karanlık kişiler olduğu gibi, büyük bir kısmının elleri ve kimlikler kanlı olduğu biliniyor. Derin devlet söylemi, sistemin yürümesi için yürütülen provakasyonlardır, kumpaslardır ve diğer karanlı örgütlenmelerdir…
Daha önce karanlık ve mafya türü olaylarda çok sabıkası olan, bir suç örgütün başı olarak ün yapmış, santajlara, gasplara, tehditlere, öldürme olaylarına ismi karışan, sabıklaılı olarak bilinen, ömrünün büyük bir kısmının hapishanelerde yaşamış birinin, ‘cumhur ittifakı’ desteklemeksi için hangi güç PEKER’i kullanmaya karar verdi. Bu kararı veren tek kişi ‘büyük lider’ denen zatın kendisidir. Yani Erdoğan’dır. Erdoğan’ın iktidarını sürdürme stratejisi yolu, karanlık odaklar çıkıyor. Erdoğan’ın politik doğuşuna küresel karanlık güçler karar verdi. Bu iddiamızı doğrulamak için, biraz Erdoğan’ın, 20 yıllık politik hikayesine yeniden hafızlardan canlandıralım…
Erdoğan ilke olarak aldığı ve prensip haline getirdiği tek şey, iktidar mücadelsinde her yolunun mübah olduğu mandepsi anlayışıdır. Erdoğan makyavelci politik dünyası, doğal olarak etik ne kadar değer varsa yadsır. Dolaysıyla Erdoğan ilk günden itibaren tezgahını kirli ilişkiler üzerinde kurdu ve kurmaya devam edecek. Aldatma, arkadan vurma, iftira, olmayan şeyleri, olmuş gibi gösterme, yalan, santaj Erdoğan’ın vaz geçmeyeceği değerleridir. Bu nedende dolayı birlikte yola çıktığı yol arkadaşlarının ezic çoğunluğunu harcadı. Toplumda ne kadar tutarsız, ilkesiz ve korkak insan varsa onları bir yolun bulup satın aldı. Şimdi onların bir kısmından kurtulmak istiyor. İşte Süleyman Soylu bunlardan bir tanesi…
Zamanı 2002 yıllarına götürelim. Erdoğan’ın kendis küresel barbarların bir proje olarak doğdu. Bu gerçek mister bir durum değildir. Özgürlük, demokrasi, yoksulluk, işsizlik, kardeşlik ve barış gibi halkın temel özlemlerin slogan olarak kullandı. Yukarıdaki tek kelimeye inanmayan Erdoğan, geleceğinin ilk adımını kirli bir tezgah üzerinde inşa etmeye başladı. İnanmadığı toplumsal değerlere inanıyormuş gibi görünerek bir manipülasyonlar tarih gelşitirmeye başladı. Dini argümanları kullanara halkın halis duygularını istismar etmeyi önemli bir seçenek olarak aldı…
Devlet içinde ne ideolojik, neden politik bir ağırlığığı olmayan Erdoğan, küresel güçlerin desteğiyle sistem içinde gemisini yürütmeye çalıştı. Erdoğan ve Gülen Cemaatın aktif işbirliği bir ABD projesi olduğu her halde bilmeyenimiz kalmadı. Erdoğan kendi geleceği içn ‘ en zehirli yılanla bile aynı torbaya girdiği’ binlerce örneği olduğunu söylersek bir abartı yapmış olmayız. Erdoğan uzun yıllar Gülen Cemaatını kullandı. Cemaata bütün imkanları tanıdı. Erdoğan ve çevresinin Gülen cemaatı ile ilişkiler biliniyor. Pratik olarak Gülen cemaatın sözcülüğünü yapan Erdoğan ve AKP, Gülen’e ‘gel bu hasret bitisin’ diye çağrı yapıyordu. Gülen Cemaatı bir dizi suçlara karışmış bir örgüt kimliği olduğu biliniyor. Cemaat, Erdoğan’ın geleceği için bir dizi santajı ve kuması örgütledi. Erdoğan-peker ilişkisidr, Erdoğan-Gülen ilişkisine benziyor. Erdoğan, Peker’i kullanmak istiyor. Bunun içinde Peker’e alanlar yaratıyor. Peker gittiği her yerde devletin ona sağladığı imkanlara çalışmaya başlıyor. Bir süre sonra Peker, Erdoğan’ın fazla işine yaramayınca, biraz da Peker gizli sistem içinde nüfus almaya başalyıınca, harcanması için düğmeye basıldığı görülüyor. Derin devletin işini yaptıracağı başka karanlık ve güveneceği aktorlerin devreye alındığı kesin görünüyor...
Erdoğan’ın parele örgütlenmesiyle, Cemaatın paralel örgütlenmesi, devlet içinde bir iktidar savaşına dönüşünce, Gülen Cemaatı tasfiye edilmek istendi. Zurnanın tam da zırt dediği yerde Erdoğan ve Gülen arasındaki çatışma, intikam almaya dönüştü. Daha sonra yaşanalara hepimiz şahidiz. Ama kazanan Erdoğan oldu. Bana göre Erdoğan, daha sonra FETÖ olan Gülen Cemaatını kullandı. İkisinin günaları af etmek ve unutmak mümkün değil. Türkiye de büyük ve onarması zor olan bir taribat bıraktılar…
Erdoğan için tek çözüm iktidarını sürdürmeketir. Bunun içn bulaşmayacağı kirli iş yoktur. Çünkü, Erdoğan iktidara gelir gelmez, kirli senaryoları seçenek olarak benimsedi. Orta-Doğuda ne kadar İslamcı teröe örgütleri varsa Erdoğan ilişkiye geçti. Zengin olmak ve lüks içinde yaşamak vaazgeçilmezi haline gelince, Erdoğan’ın devlet eliyle bulaşmak ve organize etmek zorunda kaldığı mafyatik işler ve terör olayları hızla artı...
Erdoğan aferist kişilik sahibi kirli biri. Çıkarları ne gerektiriyorsa ona uygun pratik adımlar atar. Dünü yoktur Erdoğan’ın. Yalan söylemeyi politik mücadelede bir ilke ve yaşam tarzı haline getirmiş durumda. Kin ve nefret söylemlerinden asla vaaz geçmez. Karanlık bir dizi kanlı olayların altında imzası vardır...
Erdoğan’la- Peker arasında ki hesaplamada, Peker’e farklı misyonlar yüklemek doğru değil. Derin devletin kendi içindeki çatışmada, bir aktor harcamaya çalışıyor. Peker, dışlanmasının nedeni hala açıklamış değil.
Terörü ve şiddeti artık başka bir mantalite içinde düşünmek zorundayız. Spesifik kimi olaylar öne çıkarak, spekülatif yorumlarla bir bireyi öne çıkarmak, bir ağacı orman gibi göreme yanlışına düşeriz. Peker hadisesinde, Pekere önemli bir röler yüklemek ne kadar doğru bir yönelimdir. Derin devlet PEKER’İ mandepsi bir yöntemle harcama yolunu seçmiş görünüyor. Şiddeti sistemde soyutlamak ve ekonomik değerlerden bağımsız düşünmek bir yanılgıdır. Peker’in para bulmasını, yada zengin olmasını efsaneleştirilerek anlatmak yanlıştır.
Mit denince Peker gibi bireyler akla gelmemeli. Çünkü: Mit kuşaktan –kuşağa yayılan, toplumun fantastik değerleriyle zaman içinde toplumda anlam kazanan, halkın öyüküleri üzerinde bir efsaneye dönüşen nisbeten “mistik değerlerdir...
“Yoksulluk, şiddetin en kötü şeklidir”.
Gandi...
Şiddeti sosyo-ekonomik ilişkilerden bağımsız bir olgu değildir. Şiddetin beslendiği alanda yaşanan eşitsizlik aşılmadan, şiddetin engelleme şansımız yok. Şiddeti bir sistem sorunudur. En büyük ve en tehlikeli şiddet, devletin şidddeti olduğu gerçeğini görmek zorundayız. Şiddeti bir çete örgüt lideri üzerinde açıklamak, buna sosyolojik değerler içinde anlamlandırarak iza etmek bir yanılgıdır.
“Yoksulluk, şiddetin en kötü şeklidir”, diyen Gandi bizlere çok konuşulacak alan bırakılmamış. Şiddetin elbete başka sosyolojik nedenleri vardır. Müslüman dünyasında dinci fanatizm, şiddete besleyen bir başka olgudur. Erkek egemen toplumda, şiddete eğilim güçlü bir olgudur. Kısacası, şiddeti bugünük kapitalist toplumun yarattığı eşitsizlik değerlerinde ve çelişkilerinde bağımsız düşünemeyiz. Toplumu terörize eden sisttemin kendisidir. Devletin şiddeti, çete örgütlemelerin şiddetiyle mükayese etmek rasyonel ve mantıklı değildir. Çete türü mafyatik örgütlenmelerin etkileyici gücü her zaman sınırlıdır...
"Konfüçyüs öğrencileriyle Thai dağında gezinirken ağlayan bir kadına raslar. Kadının neden ağladığını sorar. Kadın "bu çevrede bir kaplan var. "Bütün ailemi öldürdü der" Konfüçyüse. Konfüçyüs "öyleyse niçin başka yere gitmiyorsun diye sorar. Kadının cevabı, "çünkü burada insanlara baskı yapan bir devlet yok" der. Demek ki devlet tarihin her aşamasında bir baskı ve şiddet uyguluyor insana...Ve yırtıcı bir kaplandan daha tehlikeli oluyor. Sistem tam anlaşılmadan, kapitalist sistemde devlet ve toplumsal çelişkiler anlaşılmadan şiddeti anlamaktan zorlanırız.
Dikkatleri mafya türü suç örgütlerin lideri üzerine çekmek, terör ve şiddet bu insanların yaşam koşllarına, özel olarakta psikolojisine bağlamak ve burada kimi teorik sonuçlara ulaşmak bir doğru yöntem değildir. Bugün ki şiddet sonrunu, bir sistem ve devlet sorunudur. Şiddet sorunu bugünün en temel problemidir ve temeli ekonomiktir....
Robert Peköz
9 notes
·
View notes
Text
Canon’da Video Kaydı Otomatik Olarak Durduruldu Hatası
Canon 70D'yi ilk aldığımda ilk olarak, bi kaç saatlik bir görüntüyü çekmeye çalıştığımda 3 tür kesintiyle karşılaşmıştım.
Öncelikle uzun süreli video kaydı yapılırken yarım saat sınırını hatırda tutmakta fayda var. Video kaydı yarım saati geçince otomatik olarak kesilir! Bunun sebebi sanırım makinanın ait olduğu sınıfla ilgili bir sınırlama. Yarım saatten daha fazla video kaydedince makina video kaydedici cihaz sınıfına giriyor ancak yarım saatten daha az olunca hala bir fotoğraf makinası sınıfında kalabiliyor. Bunun vergi ve bi takım yükümlülükler açısından avantajı var üretici firmaya. Bu nedenle özellikle konulmuş bir sınırlama ve bundan kurtuluş yok.
Karşılaştığım diğer bir kesinti ise sensörün aşırı ısınması nedeniyle makinanın kendini kapatmasıydı. Bu ne zaman olur, makinaya ne kadar zarar verir pek belli değil. Ancak böyle bir durumda çok ısrarcı olmamak en iyisi çünkü sensör ölürse makina komple elden çıkar ve böyle bir durumda makinanın kolay kolay garanti kapsamında değerlendirileceğini sanmıyorum. Kapatıp soğumasını beklemek tek çare.
Bir diğer kesinti ise bu yazının asıl konusu olan ve kolayca çözülebilecekiken çözülmeyip beni aylarca mağdur eden kesinti: "Video kaydı otomatik olarak durduruldu" uyarısı ile birlikte kaydın durması. Bu sorunun çzöümü için internet alemini alt üst etmeme rağmen maalesef dişe dokunur bir çözüm bulamamıştım. Üstte saydığım diğer tür kesintilerin kastedildiğini sananlar oluyordu ki yukarıda da açıkladığım gibi bunların birbirinden tamamen farklı türde kesintiler olduğu hemen anlaşılıyor. Hafıza kartının en az Class 10 olması gerektiğini söyleyenler oluyordu ki fotoğrafta da görülebileceği gibi aldığım tüm hafıza kartları Class 10 du zaten. Hasılı bu konuda makina ayarları üzerinden geliştirilebilecek bir çözüm umudum kesilinci bir diğer tavsiye olan daha yüksek kayıt hızlı bir hafıza kartı kullanmayı denedim. Fotoğraftaki iki hafıza kartı da Class 10 olmasına rağmen Sansidk'in kayıt hızı 30 mb/sn, Lexar'ın kayıt hızı 95 mb/sn. Yüksek kayıt hızlı kartı kullanmaya başlayınca "Video Kaydı Otomatik Olarak Durduruldu" uyarılı video kesintileri sona erdi.
Yakın zamanda öğrendiğim ve pahalı bir yüksek hızlı kart almayı gerektirmeyen bir diğer çözüm ise Makinanın fotoğraf çekim hızını ve şeklini belirlemeyi sağlayan Drive düğmesini kullanıp açılan menüden "Yüksek Hızlı Seri Çekim"i seçip makinanın videoda da hafıza kartına hızlı kayıt yapmasını "uman" bir çözüm. Bunu henüz kısmen denedim. Bi kaç tane 4-5 dakikalık video kaydında denedim ve sorun çıkmadı. Ama daha uzun video kayıtlarında ve makina, hafıza kartı biraz daha ısınmışken nasıl sonuç verir henüz bilmiyorum. Yine de o sıkıntıyı çeken bilir, 4-5 dakikalık çekim bile benim gibi kısa film, belgesel işleriyle uğraşanlar için oldukça rahatlatıcı aslında. Tabii düğün videoları çekmeye çalışmıyorsanız :)
Umarım son çözüm herkeste işe yarar. Eğer sıradışı bir durumla karşılaşırsanız veya çözümün işe yaramadığı bir durum olursa bizi de haberdar edin lütfen. Böylece çözümümüzün sınırlarını öğrenmiş olalım.
Fatih Özdemir
#Fotoğraf#Teknik Tavsiye#70D#Canon#Class10#Hafıza Kartı#Kısa Film#Belgesel#Lexar#Sandisk#Video#Video Kaydı Otomatik Durduruldu#Yüksek Hızlı Seri Çekim#Fatih Özdemir#Fotoğraf Makinası#DSLR#Sensör Isınması
2 notes
·
View notes
Text
Yılların eskittiği yüzündeki çizgilerin her biri başka bir şey anlatıyordu. Bir hayat saklıydı yüzünde ve o sakladığı hayatı tek bir kurşun ile sonlandırmaya ikna olmuştu. Çok keskin bir bakış yerleşti gözlerinde. Yüzü net, kararlı ve karanlıktı. Elinde sımsıkı tuttuğu silahın emniyetini açtığında, bütün sakinliği yüzündeydi. Tetiğe yerleştirdiği parmağı gerildi. Ufak bir saniye düşündü. Gözlerinden anlık bir parıltı geçti ama hiç tereddüt etmedi. Tetiği çekti.
Sonrası uzun bir sessizlik tabii ki. Yatağında gülümseyerek ölmüş bir kadın ve az önce kararlı olan masmavi gözlerinden yaşlar süzülen yaşlı adam. Halbuki her şey bu kadar basit olmamalıydı. Aslında en büyük hatası kadının onun yerine karar vermesine izin vermesiydi. Ama bu izni ona vermeseydi bedenlerle beraber duygular da ölecekti. Kabul etti ve bakışlarını kapıya çevirdi. Sanki birini bekliyordu.
Saatlerce ölen kadının başında bekleyen adamın, elinde silah, gözlerinde donuk bir bakış, dudaklarında kelimelerin çıkamayacağı bir aralık vardı… Sanki bir şeyler söylemek istermişçesine bir tutam nefes kalmıştı boğazında. Hani söyleyemediği son bir cümle gibi. Seni seviyorum demek gibi. Bazı hikayelerin mutsuz bitmek için yazılması gerekirdi. Bu da onlardan biriydi. Ne kadar çabalasalar da mutlu olmayacak bir düş’ün mutsuz olmasından garip haz alıyorlardı.
Günlerden cumaydı ve güneş henüz bakmaktaydı. Adamın saatlerce bakmakta olduğu kapıda genç bir adam belirdiğinde hava kararmıştı. Ondan sonrasında yavaşlatılmıştı görüntüler. Ağır çekim bir hayatın ağır yaralı nefesleri verilmekteydi… Genç adamın elindekileri fırlatarak odanın içine doğru koşuşu, yaşlı adamın elinden silahı alışı, ağlayıp yakarışı, ağzından tükürükler saçarak bağırışı… Her şey ama her şey yavaşlamıştı. Sesler derinleşmiş, duygular dondurulmuştu. Adam beklediği kişinin gelmesinin vermiş olduğu rahatlama ile yere yığıldı.
Tekrar gözlerini açtığında eve gelen polis, doktor ve meraklı insanlar oksijen bırakmaksızın konuşuyorlardı. Polis sorular soruyor, doktorlar ölen kadını ceset torbasına yerleştiriyordu. Yaşlı adam yasını tutmaya başlamıştı sessizce. Ve her şey yabancılaştı tuttuğu yasın gölgesinde. İsmi neydi? Kimdi? Neler oluyordu? İnsan beyni böyle zamanlarda ruhun acısını görmezden gelebilir miydi gerçekten? Unutmak, bir savunma mekanizmasıydı, hatırlamak ise en büyük ceza. İnsan ne yaptıklarının bedelini ödemeden, ne de ruhunu savunmadan yaşayabilirdi. İşte tam da bu noktada beyin reset atıyordu. Sonucundaysa hangi bilgilerin sağlam kaldığını zaman gösteriyordu.
Silahı elinde tutan genç adam sorulan sorulara agresif bir şekilde cevap verirken, yaşlı adam ise, kim olduğunu sanki biliyordu da bir türlü çıkaramıyordu. ’Doğruyu söyle onlara’ diye bağırdı genç olan çaresizce. Oysa polis çoktan kelepçeleri takmış iterek odadan dışarı çıkarıyordu. Doğru neydi? Bir şey mi unutmuştu? Ne kadar zorlarsa zorlasın bir türlü bulamıyordu kafasındaki boşluğun neye ait olduğunu. Beyaz önlüklü bir kadın koluna girmişti ve nazikçe ona eşlik ediyordu. Merdivenlerden aşağı indiler, mutfaktan gelmekte olan çilek kokusu adamı bir an duraksattı; ‘ocağın altını açık mı unutmuşum, bakabilir misiniz lütfen?’ dedi.
…
Bütün kargaşa bir saat içinde bitti. Genç adamı karakola, yaşlı adamı hastaneye, kadını ise morga götürdü hayat. Bu hikayenin bir başlangıca ihtiyacı yoktu. Çilek kokusunun gerçekten var olup olmadığı bir acıydı aslında doldurulmaya çalışılan. Bir şeyleri unutmanın vermiş olduğu tedirginlikti. Masum birinin kendini savunma çabasıydı kelepçelenen. Ve ona doğrultulmuş bir silah varken gülümseyerek ölebilen bir kadındı hayat.
2012
1 note
·
View note
Text
Televizyon Dizilerini İzlerken Hepimizin Gözünden Kaçan Basit Ama Önemli Çekim Hataları
Televizyon Dizilerini İzlerken Hepimizin Gözünden Kaçan Basit Ama Önemli Çekim Hataları
Dizi ya da film izlediğimiz anda bazı hataları fark edemiyoruz fakat daha sonra aklımıza gelmeyecek, ‘Ben bunu nasıl göremedim?’ diyeceğiniz birçok çekim hatası ortaya çıkıyor. Biz de televizyon dizilerindeki bazı hataları sizler için toparladık. 1. “Fatmagül’ün Suçu Ne?” dizisinde aynı sahnede gömlekler değişiyor. 2. Araba çarpma anında ilk görseldeki gibiyken daha sonra pert olmuş…
View On WordPress
0 notes
Text
Montaj Çekim Hatası İddiaları
Montaj Çekim Hatası İddiaları
Montajla Oluşturulan Asılsız Film Hatası İddiaları Büyük çaplı prodüksiyonlarda dahi, gözden kaçan (ufak) hatalara rastlayabiliyoruz. Ancak, haber sitelerinde ya da sosyal medyada paylaşılan bazı “film hatası” iddiaları gerçeği yansıtmıyor. Gladyatör’ü ele alalım… Gladyatör adlı filmde Maximus Decimus Meridius’un arenada tepki gösterdiği sahnede arka planda geçen uçağın da kadraja girdiği,…
View On WordPress
0 notes
Text
Kel Diva'nın Avrupa Turnesi ve Zeki Demirkubuz'un Hata Kabulü
Kel Diva’nın Avrupa Turnesi Hakkında Düzeltme Dikkatli bir dostum, “Kel Diva”nın Paris’te başlayan Avrupa turnesiyle ilgili son yazımdaki ciddi bir hatayı, dostça yüzüme vuruverdi: “Bu kadar da olmaz! Absürt tiyatrodan, Ionesco’dan falan söz ediyorum diye, üstelik daha ilk paragrafta, absürt ötesi kocaman bir yanlış bilgi vermek de neyin nesi? Oyunun Avrupa turnesi, İstanbul prömiyerinden önce…
#Ödüller#çekim hatası#İstanbul prömiyeri#absürt tiyatro#Avrupa turnesi#Hayat filmi#Kel Diva#sanat dünyası#Tiyatro#Zeki Demirkubuz
0 notes
Text
0 notes
Text
380ml USB Rechargeable Portable Blender Mixer 6 Blades Juicer Juice Citrus Lemon Vegetable Fruit Smoothie Squeezers Dropshipping
Açıklama: ürün Adı: Taşınabilir Sıkacağı Fincan ürün malzeme: ABS ve Paslanmaz çelik ve pp ürün renk: mor ve pembe ve mavi ve yeşil ürün boyutu: 8 cm x 8 cm x 23.5 cm ürün ağırlığı: 600g pil kapasitesi: 2000 mAh küçük motor 3.7 v özellikleri: 1.100% brand new ve yüksek kalite. Küçük boyutlu ve taşınabilir ve temizlenmesi kolaydır. 2. ortak suyu fincan ve suyu blender olarak kullanılabilir. 3.Farklı çeşit meyve ve sebzeleri karıştırın. 4. yüksek hızda 1 dakika içinde bir bardak meyve suyu yapın. Yeni ve toksik olmayan PP / PC malzemesinden sağlıklı ve çevre dostu. 5. tamamen şarj olduğunda yeniden kullanılabilir ve pil bittiğinde şarj etmek kolay. Güç anahtarındaki çift güvenlik koruması nedeniyle yeterince güvenli. 6. güzel görünüm. Güzel ve zarif tasarım, seçim için dört renk. Paket içeriği: 1x Taşınabilir Sıkacağı Kupası 1x USB Şarj Kablosu 6x blade Sadece yukarıdaki paket içeriği, diğer ürünler dahil değildir. Not: Hafif çekim ve farklı ekranlar, resimdeki öğenin renginin gerçek olandan biraz farklı olmasına neden olabilir. İzin verilen ölçüm hatası +/- 1-3 cm'dir.
Read the full article
0 notes
Text
Mercek: Manchester By The Sea
Manchester By The Sea
2017 yılında izlediğim en güzel film. Kenneth Lonergan hem senaryosunu yazmış hem de filmi yönetmiş. Casey Affleck ise başrolde.
Çok net ve yalın bir dram hikayesi Manchester By The Sea. Abisinin ölüm haberini alarak memlekete dönüyor Lee. Yeğenine bakmak zorunda kalıyor.
Bu filmde beni en çok etkileyen şey şüphesiz Casey Affleck’in oyunculuğu. Filmin ilk sahnelerinde soğuk, fazlasıyla kendi kendine yeten bir duruşla çıkıyor karşımıza.Düşünceli bir adam. Az konuşuyor. Apartman görevlisi ve yarı bodrum katında ufacık bir dairede yaşıyor.Apartman sakinlerinin evine tamir vb durumlar için gittiği sahnelerde karakterini ufak ufak anlamaya başlıyoruz. Oldukça net ve insanlarla iyi geçinme, politik olma vb kaygıları taşımıyor. Sadece işini yapıyor.Gereksiz ilişkiler kurmadığı gibi işgüzar tipleri de terslemesini biliyor. Belli ki sabahtan akşama kadar çalışarak birşeylerden kaçıyor ve unutmak istiyor.
Lee’yi gördüğümüz ilk sahneler son derece sıradan, doğal mizansenler içeriyor.Zaman geçişleri ya da diyaloglar uzun uzun sağılarak göze sokulmaya çalışılmamış. Yoğun bir dram hikayesi geliyorum demiyor her filmdeki gibi. Aksine tam olarak hayattaki gibi geliyor dram bütün ağırlığıyla. Sıradan bir günde, sıradan bir saatte, sıradan bir ruh halindeyken Lee o telefon çalıyor ve abisinin öldüğünü öğreniyor.
Lee memlekete gelip hastaneye girdiği zaman klasik duygu sömürüleri yaşamıyoruz izlerken. Ölüm acısını Lee’nin gözünden anlatmıyor sanki yönetmen. Yaşamdan gerçek bir kesitmişçesine kamerayı sessizce koymuş koridora.Tarafsız. Duyguları sömürme kaygısı yok. Muazzam bir ön çalışması olduğu kesin fakat biz izlerken yorulmuyoruz. Ölüm gerçek, herkes sakin. O hastanede yoğun bir trafik gelip geçmiyor kadrajda sürekli. Ben zaten boş kadrajları, perspektifin doldurmasını daha çok severim hep. Şuursuzca yürütülen yardımcı oyuncular duyguyu bölmüyor.
Lee’nin hastanede yaşadıklarına gelelim. Ölümü karşılayışı oldukça sakince. Elbette üzgün fakat dışavurumu haykırışlarla ya da gözyaşlarıyla değil. Hem Lee’nin ailesiyle yaşadığı travmanın hem de karakterinin etkisiyle Lee abisinin ölümünü de buz gibi karşılıyor. Evrak imzalama, özel eşyaları teslim alma vb prosedürleri to do list gibi yapıyor.
Filmin kurgusu gereği arada flashbackler ile geçmişte olan biteni öğreniyoruz. Gerçekten hayattan sıradan bir kesit kadar gerçekçi oluşunun ve insanı içine yormadan çekişinin sebebi bu olsa gerek. Flashbackler geldiğini belli etmiyor. Alıştığımız gibi oyuncunun maziye dalacağına dair bir uydurma mizansen çakılıp yakın plan düşünen surat üzerine dandik bir müzik ve efektle gitmiyoruz geçmişe. Çat diye Lee’nin aklına geliyor aynı hayatta bize olduğu gibi. ve biz de Lee ile beraber çat diye giriyoruz flashbackin içine.
Flashbacklerde Lee’yi zaman zaman yeğeni ile görüyoruz. o muhteşem kıçlı tekne. Kapalı hava, lodos, grilerin içinde çok mutlu bir amca Lee. Yeğeniyle ilgili, sevgi dolu bir amca. O teknede kim mutlu olmaz ki diyoruz. Klasikleşmiş görsel kodlamaların aksine gri, puslu hava bana kendimi iyi hissettiriyor.
Müzikler durağan ve klasik. Oldukça klas bir fon yaratıyor. Renkler genellikle pastel tonlarda. Çekim ölçekleri rahatsız edici close up larla gözünüze girmiyor. Akıyor film ve akışa kapılmanıza izin veriyor.Bakın önemli birşey söylecek başrol o yüzden kelle plan çekelim vb çiğlikler yok.
Gelelim esas hikayeye. Lee bir gece şöminenin güvenlik aletini yerleştirmeden evden çıkıyor markete gitmek üzre. Hani hepimiz ocakta yemek varken iki dakka komşuya çıkar geliriz ya. Aynı onun gibi sıradan bir durum. Yine tekrarlamak istiyorum dramatik yapı ille de çok çetrefilli herkesin birbirinin arkasından gizli işler çevirdiği, yakın çevredeki herkesin aslında birbirine aşık olduğu bir dünyada kurulmuyor. Bu yüzden Manchester By The Sea ‘’gerçek’’ bir dram filmi. Çok basit bir hata sonucu adam eve geri döndüğünde heryeri alevler sarmış buluyor. Hava aydınlanan kadar itfaiye söndürme çalışmaları yapsa da yangından sadece karısı Randy kurtuluyor. Çocukların hepsi yanarak ölmüş. Hayatınızda yaşayabileceğiniz abartısız en kötü şey; çok basit bir hata, tesadüf ve şans sonucu sizi buluyor. O dakkadan itibaren hiçbirşeyin anlamı kalmıyor. İşte bu sahne ile birlikte biz de Lee kadar duygusuz, soğuk, tepkisiz oluyoruz. Tıkanan su borusunu hangi yöntemle tamir etmek üzerine düşünmeyi anlamsız buluyoruz. Konuşmuyoruz.Mümkünse sadece cevap veriyoruz.Çok sorarlarsa darlanıyoruz.
Randy, yani Blue Valentine’dan da hafif gıcık olarak tanıdığımız yetenekli oyuncu Michelle Williams yine Blue Valentine’dakine benzer bir duruşa sahip rolle çıkıyor karşımıza. Sedyeyle ambulansa bindirilirken sağlık görevlileri sedyeyi yerleştirmekte zorlanıyor ve pat küt sesler eşliğinde birkaç kez itiyorlar. Hemen aklıma Türk dizilerindeki kusursuzluk geldi. Merak ettim acaba yönetmen bunu oyun olarak mı verdi, ya da doğal olarak gerçekten itemediler ve yönetmen bunu kesmedi mi ? Benim hoşuma gitti bu sahne. Çünkü gerçekten böyle anlar var hayatta.En dramatik anın ortasında dikkati dağıtan bir unsur her zaman yerleştirilmeli mizansene.Gerçeğe benzetmek böyle bir şey çünkü.Bizde olsa bunun için tekrar alınırdı. Hayati fonksiyona sahip oyunlara bakış açısı na kadar farklı :) Sedye ambulansa yerleşiyor ve Randy’yi son kez orda görüyoruz uzun bir süre geçene kadar.
Polis karakolundaki ifade verme sahnesi bence filmin climax noktası. Lee anlatıyor. Kendi hatası olduğunu söylüyor.Evet biraz alkollüydü.Bu tam olarak 3. sayfa haberi mesela. Minnacık birşeyi unuttu ya da ihmal etti ne olacak ki dedi ve adamın ailesi yandı. Yine bunu çok basit ve gösterişsiz bir mizansenle izliyoruz. İfade alınıyor.Yorumlarda bulunuluyor.Lee’ye senin suçun yok, cinnet geçirip aileni 38 yerinden bıçaklamadın rahat ol hapse girmezsin gibi normal bilgi niteliğinde bir şey söyleniyor. Bu sırada biz bence ilk defa Lee’nin gözünden duyguya giriyoruz. Peki benim vicdan azabım ? O ne olacak diyoruz. Suçluluk ille de yasaların yazdıklarını çiğnemekle, yasakları delmekle hatta kötü niyetle olmuyor çünkü. Evet siz Lee’yi serbest bırakıyorsunuz.Sizin için herhangi bir başka vaka dosyaya işleniyor.O anda mesainizden yarım saat daha azalıyor. Ama Lee tam olarak o anda kendi hapsine giriyor. Özgür ama hapis.Masum ama suçlu. Haklı ama haksız.Ve sandalyeden kalkıp koridora çıktığında ilk önüne çıkan polis memurunun belinden silahı kapıp kafasına dayıyor.Gerim gerim gerilip o koca yumruyu hissediyorsunuz göğsünüzde.Buyrun size babalar gibi dramatik yapı.
Casey Affleck iyi oynamamış sadece. Adeta rolü yutmuş. Filmin en sıradan sahnesinde, ayakkabı bağlarken bile oyunda ve anda.Hikaye onsuz aynı duyguyu vermezdi. Çocuklarının ölümüne sebep olan ihmalinden sonra karısı da onu terk ediyor. Adam yaşadığı yere sığamaz hale geliyor. Ve terk ediyor orayı. Yeğeniyle çok iyi anlaşmasına rağmen kabul etmiyor onun sorumluluğunu. Çünkü kendi kendini cezalandırıyor.Yarı bodrum az ışık alan tek göz bir dairede yaşayarak, mümkün olduğunca az iletişim kurabilip kendini ön planda tutmadan çalışabileceği bir iş yaparak, şüphesiz canı kadar sevdiği yeğenini başkalarına emanet ederek yaşamanın kendi kendini mahkum etmekten başka ne sebebi olabilir ki ? Lee’nin hükmü kendi vicdanının ta kendisi. Lee neredeyse yaşayan bir ölü.
Bu muhteşem film için Kenneth Lonergan’ın dehasına, Casey Affleck’in yeteneğine teşekkürlerimi ve acizane yorumlarımı sunarım.
Gelecek İstasyon: The Hunt ( Jagten, 2012)
1 note
·
View note
Text
Bilim dünyasını heyecanlandıran keşif! Beşinci güç bulunmuş olabilir
Macar bilim insanlarının, fiziğin temelini oluşturan ve güneşteki ısı oluşumundan dizüstü bilgisayarların çalışmasına, evrendeki her etkileşimi yöneten dört doğa gücüne ek olarak beşinci bir gücü bulmuş olabilecekleri belirtiliyor.
CNN’in haberine göre Macar Bilimler Akademisi’ne bağlı Nükleer Araştırmalar Enstitüsü’nde (Atomki) görevli fizikçi Attila Krasznahorkay’ın başkanlığındaki ekip, “X17 parçacığı” adlı gizemli bir parçacığın varlığına işaret edebilecek bulgulara ulaştıklarını açıkladı.
Ekip bu bulguya, uyarılmış bir helyum atomunun, bozulurken nasıl ışık yaydığını araştırırken ulaştı. Parçacıkların, sıra dışı bir şekilde, 115 derecelik bir açıyla parçalanması bilinen fizik kurallarıyla açıklanamıyordu.
CNN’e konuşan Krasznahorkay, “X17, gözle görünür dünyamızı karanlık maddeye bağlayan parçacık olabilir” dedi.
Macar bilim adamı, X17 adının, parçacığın kütlesinin 17 megaelektronvolt olarak hesaplanmasından kaynaklandığını da söyledi.
Fizikte bilinen temel kuvvetler, çekim gücü, elektromanyetik güç, güçlü atom gücü ve zayıf atom gücü olarak tanımlanıyor ve bunlar dört doğa gücü olarak anılıyor.
BBC Türkçe’nin haberine göre; bunların hepsinin kendi güç taşıyıcı parçacıkları var.
DEVRİM NİTELİĞİNDE
California Üniversitesi’nden fizik ve astronomi uzmanı Prof. Jonathan Feng, Krasznahorkay’ın çalışmalarını yıllardır takip ettiğini belirterek araştırmanın yeni bir dönüm noktası olabileceğini söyledi.
CNN’e konuşan Prof. Feng, “Sonuçlar tekrarlanabilirse Nobel Ödülü’nün yeni sahibini bulmak çok kolay olacak” dedi.
Macar bilim insanları, üç yıl önce ‘Pyhsical Review Letters’ adlı bilim dergisinde konu ile ilgili ilk makaleyi yayımlamışlardı.
Krasznahorkay’a göre ekibi o dönem Berilyum 8 izotopunun bozunumu üzerinde çalışıyordu.
Deneyleri sırasında elektron ve pozitronların sıra dışı bir şekilde; yaklaşık 140 dereceyle ayrıldıklarını gördüklerini belirten Krasznahorkay, “Yepyeni, daha önce kimsenin görmediği, parçacık fiziğinin Standart Modeli ile açıklanamayacak bir parçacıktan söz ediyorduk. Bu yüzden de parçacık mercek altına alındı” dedi.
2016’da Krasznahorkay’ın ekibin ulaştığı bulgular başlangıçta fazla dikkat çekmedi ve şüphe ile karşılandı.
Ancak Prof. Feng, fiziğin kurallarını değiştirebilecek bir buluş ya da basit bir laboratuvar hatası olabilecek bu bulguları temel alarak bir teori geliştirmeye çalıştı.
Feng, “O zaman bazıları, Macar uzmanların çuvalladığını iddia ediyordu. Dünya genelinde nükleer fizikçiler Macarların yanlışını bulmaya çalışıyordu. Ama devrim niteliğinde olabilecek bu sonuçların bir kenara atılmasını kabul edemezdik” dedi.
“KARANLIKTAN KORKAN GÜÇ’
Prof Feng’in ekibi Krasznahorkay’ın çalışmasıyla, fizik tarihinde şimdiye kadar bu alanda yapılan tüm çalışmaları kıyasladı ve “karanlıktan korkan güç” olarak tanımladıkları X17’nin şimdiye kadar bulunamayan “beşinci güç” olabileceği sonucuna vardı.
Feng, 2016’daki çalışmalarını 2019’daki deneyleriyle tekrarlamayı başaran Macar ekibin elde ettiği sonuçların kaynağının beşinci güç olmama ihtimalinin “trilyonda bir” olduğunu söyledi.
CNN’in haberinde şöyle deniyor:
* Şimdi deneysel araştırma grupları Krasznahorkay’ın bulgularına odaklandı. Beşinci gücün yeni tezahürleri, bunun işleyişini daha iyi anlamayı ve bu güçten yararlanmamızı sağlayacak uygulamalar geliştirilmesinin kapılarını açabilir.
* Bu çalışmalar, bizi Albert Einstein’ın hep peşinde koştuğu ama bulamadığı fiziğin Kutsal Kâse’sine biraz daha yakınlaştırıyor. Fizikçiler, şimdi galaksilerin oluşumundan parçacıkların davranışlarına tüm kozmik güçleri açıklayabilecek ‘birleşik alan teorisi’ yaratmayı umuyor. Ama evren, sırlarını kolay vermiyor. Feng, ‘Beşinci güç son güç olmayacak. Altıncı, yedinci, sekizinci güç de olabilir’ diyor.
https://www.sozcu.com.tr/2019/dunya/son-dakika-bilim-dunyasini-heyecanlandiran-kesif-besinci-guc-bulunmus-olabilir-5469322/?utm_referrer=https%3A%2F%2Fzen.yandex.com
0 notes
Link
sen anlat karadeniz çekim hatası https://videomp3indir.wordpress.com/2019/05/10/sen-anlat-karadeniz-cekim-hatalari-9/
0 notes