#Önder Deniz Çavuşlar
Explore tagged Tumblr posts
okuryazarlar · 4 months ago
Text
Tumblr media
77 notes · View notes
onderdenizcavuslar · 1 year ago
Text
Tumblr media
Yaşamdan haz aldığın anlar vardır. Güzel bir yaz akşamı sesiyle büyüleyen sevdiğin şarkıcının konseri veya kalabalık bir mekanda sahne performansına en önde tanık olduktan sonra duyduğun heyecan. Soğuk ve yağmurlu kış geceleri battaniyeye sarılıp loş ışıkta sevdiğin yazarın kitabını okuyorken ah işte tam da beni anlatmış dediğin o an satırları çizmek için duyduğun telaş. Serin sonbahar vakitlerinde beklediğin diziyi izlemek için akşamı zor ettiğin o sıkıcı mesai gününün gecesinde uykun gelse de merakından bir bölüm daha izlemeye kendini ikna etmen. Uzun yolculuklara çıktığın o ılık yaz geceleri zifiri karanlıkta saatlerce araba sürsen de, gitgide şehir ışıkları küçük noktalara dönüşse de ve sık sık kahve molaları vererek yolu uzatsan da sonunda kavuşacağın o nefis deniz manzaralı yere kavuşma ümidi. Tüm bu heyecanların hepsi sigara içerken, balkondan bakarken, benim sana ulaşmam için yaşamam gereken dünya sancılarıymış meğer. Seni her düşündüğümde aklına gelen ilk kelime sevdiğim oluyorsa, diğerlerinin pek ehemmiyeti yoktu. Dişime takılmış ve anlamını kaybetmiş bir kelime gibi hafızam durmadan seni yoklayıp duruyordu çoğu zaman. Yaşça büyük biri demişti, zamanın birinde; "Unutma evlat, doğru trene binersen bir gün o çok istediğin denize kenarı olan uzaklara gideceksin." Uzun zaman, doğru trenin hangisi olduğunu bilmediğim peronlarda kayboldum. Ah be beybaba, doğru tren nerede? Şehrin sıkıştırılmış insanlar yığını hayatlarında, otobüslerden, vapurlara, metrolardan, dur kalk yapan otomobillerine her çözümü denedim. "Beni istediğim yere ulaştırın."
Haykırmakla susmak arasında bir yerdeydim çoğu zaman. Zihnimin puslu belirsizliklerine berrak bir gelecek hayali gerekirken, ben hep geçmişe takılı kalıp duruyordum. Ben sanırım hep düne ait bir yerde kaldım. Hikayenin bütününü yaşama ihtimalini merak ediyordum; mutlu bir yaz akşamında karşılaşacağımıza, sarılacağımıza fonda denizin dalga sesleri kıyıya vuruyordu, yakında bir meyhaneden eski bir plaktan cızırtılı bir şarkı çalıyordu. Çokça kafamda kurdum bu sahneyi. Hep güzel kafamdan...
Bir yerlerde sen vardın. Olmadığın her yere dayanabilmemin tek mümkünü buydu. Çocukluğumda üstümü şefkatle örten annem artık çok uzakta bir düştü. Benim için dünyanın en iyi adamı olan babam hiç gidilemeyecek olan ülkemdi.
Bir tek kedim var benim gözlerimin içine bakan...
Sana gelmenin cesaretini şarkılarda buluyor, filmlerde inanıyor, kitapların sayfalarında rastlıyor gibiydim. Eski bir hatırayı canlandırmanın yollarını arıyordum ama sen, gözlerimi kapattığım an yanımda olmamayı başarıyordun, bir hayalden ötesi misali.
Sokaklarında kaybolabildiğin bir şehir, güvenle bakabildiğin insan, uzaklardan gelen eski bir dost, uzun ve sakin bir tren yolculuğu. Tek istek!
Ne kurduğum kelimelerin içine ne de anılara sığabiliyordum. Edip Cansever'in "ben her şeyin bir bir yok olmasına o kadar çok alıştım ki." dizeleri aklımdaydı. Oysa sana uzunca çocukluğumdan bahsetmek istiyordum. Aklımda uzun uzun canlanan bir anıdan. Korktuğumda masa altına saklanan o çocuğun büyülü dünyasından, kulağına hiç fısıldanmayan masallardan.
Ben seninle denize bakıp bu gece yarasında uzun uzun sessiz kalmak istiyordum çünkü. Sonra yine bir kitabın satır aralarında rastladım sana: "Sadece seni görmek istiyordum güneş batarken, bu kadar basit. güneş batarken seni görmek istiyorum, başkaca bir şey yok."
38 notes · View notes
cansucoksey · 4 years ago
Photo
Tumblr media
Hayat; tam da güzeL şeyLer düşünmeye başLadığınızda meşguLe aLır sizi ve fısıLdar usuLca: “Aradığınız hayaLe, şu anda uLaşıLamıyor. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.”
7 notes · View notes
kafama-goree · 5 years ago
Text
Tumblr media
"Ruhlarımızı avutacak kadar çok gece var mı yeryüzünde?"
-Önder Deniz Çavuşlar
14 notes · View notes
askimehnaz · 6 years ago
Photo
Tumblr media
Şimdi depresif yağmurlar mevsimindeyiz. Mukaddes yalanlara inanmaktan yorgun ruhumuz belki de bu hayatta neyi çok istediysek, geri çevrildiği içindir bütün kırgınlığımız… Önder Deniz Çavuşlar
110 notes · View notes
ada-mavi · 7 years ago
Photo
Tumblr media
Bir daha hiç hatırlanmamak üzere unutulmuştum. Sonrası, buraya çok yağmurlar yağdı...
Önder Deniz Çavuşlar
38 notes · View notes
dilgudaz · 8 years ago
Quote
Gözlerimin içine baktı ve “seni seviyorum,” dedi. Nisan'ın biriydi!
She looked me in the eyes and said: “I love you.” It was the first of April!
Önder Deniz Çavuşlar
114 notes · View notes
ayvadisi74 · 2 years ago
Text
“Şimdi depresif yağmurlar mevsimindeyiz.
Mukaddes yalanlara inanmaktan yorgun ruhumuz .
Belki de bu hayatta neyi çok istediysek,
geri çevrildiği içindir bütün kırgınlığımız.”
Önder Deniz Çavuşlar
Tumblr media
5 notes · View notes
tzpmb · 4 years ago
Text
"İnsan doğar, büyür, değişir, dönüşür ve sonunda ölür. Yıldızlar çok uzaktadır; baharlar kısa sürer, yazlar avucundan kayıp gider. Yeryüzünde kalbe dokunmayan her şey biraz eksik kalır."Önder Deniz Çavuşlar
6 notes · View notes
aynurant · 4 years ago
Text
Tumblr media
Kime tutunacağız ki bundan sonra, söylesenize tutunacak dalımız mı kaldı?
Müzeyyen Senar gittiği günden bu yana bir daha; “Aşık gibi sevmezsen, kardeş gibi sev beni” diye sevebilecek çıkar mı? “Benzemez kim sana” derken içimizi kim cız ettirecek ki?
Ya Zeki Müren gibisi gelir mi bundan sonra? Kim, “Gözümden öpme ayrılıktır derdin. Öpmedim, ayrılmadık mı” diye soracak? Peki ya kim gitme sana muhtacım diyecek? Kim sevdiğini gözlerin doğuyor gecelerime deyip özleyecek? Akşam olup gizli gizli kim ağlayacak? Kim dertli gönüllere girecek?
Ya simsiyah gecelerin koynunda Barış Manço'nun “Uzaklarda bir yerde güneşler doğuyor” sözleri ve bizi o çok uzak yerlere savuruşu? Ne sözler yetiyor, düğümlenen kelimelere, ne de susuşlar.
Ferdi Özbeğen'siz zamanlardayız hem, kim soracak şimdi; gülmek için yaratılmış gözlerdeki yaşın hesabını?
Kayahan gibi; “Bizimkisi bir aşk hikayesi, siyah beyaz filim gibi biraz” diye bizi geçmişimize savuracak var mı bu devirde? Usta; “Sen iskambil kağıtlarından fal bakardın, istediğin çıkmadığında kağıtları bir daha karardın” derken nasıl da vurmuş dibine anlamların!
Peki ya kim kıyıda köşede kaybolan gülüşleri hatırlayacak? Tanju Okan da yok artık, kadınım yorumundan sonra geriye ayrılığa dair söylenecek pek bir şarkı kalmamıştı zaten.
“Ya bir menekşe kokusunda seni aramak var ya” derken ciğerimizi Ahmet Kaya’dan başka kim böyle derinden sızlatacak ki?
“Acı çekmek özgürlükse, özgürüz ikimiz de.” derken kim fırtınalar estirecek ruhumuzda. “Dün gece gördüm düşümde, seni özledim anne diye anaya vuslatı kim böyle içten söyleyecek. Kim son pişmanlığı "Seninle bir bütün olabilirdik.” diyerek itiraf edecek?
Hem son pişmanlık neye yarar? Zaten “Kaç kadeh kırıldı sarhoş gönlümüzde!” Müslüm Baba bile öldü be, şimdi kim, “Hangimiz düşmedik kara sevdaya, hangimiz sevmedik çılgınlar gibi” diye haykırarak içimizi titretecek?
Söylesenize kim?
Önder Deniz Çavuşlar
7 notes · View notes
vazgecmelerustasi · 4 years ago
Text
Tumblr media
Seninle başka bir rüyada uyanmak ümidiyle...  
...düşlerimde kal!
ÖNDER DENİZ ÇAVUŞLAR 
https://youtu.be/Ng4P6FWVdcE 🎵🎶 Be Still My Beating Heart ‘Hala Çarpan Kalbim Ol’ 
İyi ki doğdun Sting :)  🎂
6 notes · View notes
okuryazarlar · 8 months ago
Text
Tumblr media
Genel Yayın Yönetmenimiz Önder Deniz Çavuşlar'ın annesini kaybedişine dair yazısı...
Henüz ellili yaşların ortasındaydı. Altmış bile değil. Soğuk ve fırtınalı beş ocak sabahına karşı, yağmurlara karışan ve hanımeli kokusu eşliğinde “beni unutma yavrum” deyip gözlerini sonsuza değin yuman annem...
Beş yaşındaydım.
İstanbul'da tarihin en yoğun kar yağışı yaşanmıştı. Yaşıtlarım sokaktaydı. Ben de çıkmak istiyordum. Ama “Yavrum üşürsün, olmaz bugün” demiştin. Pencereden arkadaşlarımı izlemiş, dışarı çıkamamış, sana küsmüştüm. O gün canını dişine takıp kalın mavi renkli kardan adam figürlü kazak ile eldivenler diktin. Ertesi gün doyasıya kartopu savaşı yapmıştım. Hem sıcacık kazağım ve eldivenlerim vardı. Çok mutlu etmiştin.
Yedi yaşındaydım. Okula başlayacaktım, korkuyor ve çekiniyordum insanların arasına karışmaktan! Ortama adapte olamayacağımı anladın. Annelik içgüdüsü! Öğretmenimden izin alarak benimle aynı sırada oturdun.
İlk işime girdiğim dönem, maddi sıkıntılar nedeniyle, çamaşırları elinde yıkadığın günlere dek gelmişti.İlk aylığımı aldığımda beyaz eşya satıcısı Asım Abi'nin mağazasından çamaşır makinesi alıp bir sürü senete imza atmıştım, makine eve geldiğindeki tebessümün hala hafızamda...
Bir gün rahatsızlandın. Hastanede tetkikler, kanser dediler. Durum ciddiydi. Ameliyat dediler, oldun. İyileşecek dedi doktorlar, iyileşemedin. Bütün müdahaleleri yapmışlar ve eve göndermişlerdi artık. Bir sabah fenalaştın. Ambulans geldiğinde, bakışlarını unutamam. Son kez baktın hayatının geçtiği, bizi büyüttüğün evimize sanki hiç dönmeyecekmiş gibi. Dönemedin...
Medicana Hastanesi. Bir gece önce acile kaldırdığımızda beklemeyin yoğun bakımda, bir gelişme olursa haber veririz dendi. Dayanamadım. Akşam sekiz gibi geldim sana. Rahatsız oldum yalnız bıraktım diye. Saat dört kere dört. Gecenin körü. Dışarıdayım, yağmurda sigara içmiyor yiyorum. Danışmadan çocuk kapıya çıktı. "Abi, yoğun bakımdan çağırdılar seni" dedi. Koridora koştum. Kat dört, kapı açıldı. "Üzgünüm, başınız sağ olsun" dedi doktor...
Ahh yosun gözlü annem...
Kalbimi yırtan sızım...
Şairin dediği gibi:
"Ben zaten o ilk acıyla ölmediğimde çok gücenmiştim hayata."
Önder Deniz Çavuşlar
57 notes · View notes
onderdenizcavuslar · 1 year ago
Text
Tumblr media
YARAMIZDA KALSIN
Uçsuz bucaksız bir sahilde yosun kokusunun burnumuzun direğini sızlatan bir anlamı var. O his, özgürlük. Hayal kırıklığına uğramak kadar sahici duygulardan geçmiş biri iyi anlar. Unutmuş gibi yapıyoruz. Yetişmesi gereken işler, görülmesi gereken insanlar, görmesi elzem ama imkansız şehirler, onca hengamede nefes almaya çalışmak. İnsan sayısız telaş yumağı. Acı aklından uçacak kadar dağınık bir organizma. Herkesin konuştuğu kimsenin dişe dokunur bir şey anlatamadığı zamanlarda, unutan değil yaşayan ve hatırlamayan olmaya çabası bu yüzden.
El ele şehirler, kıyılar dolaşıp istediği yaşam tarzıyla hür zamanlar düşlemek ve bu anları teneffüs etmek doğası gereği. İçindeki vitrin devrilse de ayağının altından bütün yollar çekilse de, olanları hatırlamasa da kendine yapılanı unutmuyor insan.
Unutuluşun zamandan haberi yok.
Kim hatırlar Çanakkale feribotundan boş vodka şişelerini güverteden denize niçin attığımı? Küçükkuyu'da sabah vakti ziyaret ettiğim köy insanının misafirperverlikle masayı donatmasını! Masada rakı, peynir ve kavun varken sabahken üstelik. Kazdağları tepelerinde villaların olduğu yere çıkarken yolda durup yol ortasındaki kaplumbağayı kenara bırakmanın vicdanı hükmü peki? Bozcaada'da şarap şişelerini günbatarken uçurumun kıyısından aşağı yuvarlamam peki? Bodrum'da pırıl pırıl sulara girerken anlayabilirdiniz derinliğinde kaybolmanın bu hayatın.
Deniz beyaz evlerin tam karşısından daha güzel görünür. Neden diye soran var, neden Ege, neden Bodrum?
Dünya hepimizi ardında bırakarak ilerlese de, rüzgarın üfürdüğü perdeleri aralayınca var olan her şeyin kıyısında durmanın ağırlığını taşımanın ne zor olduğunu anlıyorsun.
Belki insanın başka bir hayatta yaşadığı bütün hayaller benliğine işliyor ve bu evrene sirayet etmekten geçiyor yaşamın sırrı. Yaşanacaktır ölünecek anıların en güzeli.
Yaramızı kimseye göstermemeli tembihiyle büyüyen kuşağın temsilcilerindeniz. Annemiz, babamız, yakınlarımız söyledi. Yaranı belli edersen dediler. Üzülürsün. Ama aramızda kalsın, dikişe muhtaç yaram var kanıyor diye avaz avaz atmalıyız kendimizi insanların içine.
Bilmem bana bu duygular neden gelir?
Yaza gelirken ılık bir Mayıs sonu gecesi. Uzayın boşluğuna fırlatıyorum düşüncelerimdeki belirsizlikleri.
Var olan her şeyin yokluğunun kıyısında biri için normal olmalı. Gülseren Budayıcıoĝlu ne derdi kim bilir bu gelgitlere?
Anılardan öteye gidilmiyor. Bir yanım hayata dönükken bir yanım hep başka diyarlar. Bu garip duygular neden benim aklım, beynim ve hafızamda? Bilmiyorum cevabının dayanılmaz hafifliği bu gece uyutacak belki. Duyulmak ve yaşadığını hatırlamak yaşamın bir kıyağı olurdu. Düzelmeyecek senin rutinini bükecek her şeyi yıkmalı. Yıkar ve yeniden yaparsın ama belki de yapamazsın.
Şimdi bir kadeh rakı koyup bardağın icinde dans eden buzlar kadar umarsızca söylemek gerek. Yaşadın ve ölüyorsun. Sen hayal kırıklığı ile öleceksin belki ama seni bunu düşündüren onu kalbinde nereye koyacağını bilmemendi. Sen bilemediğin için boşuna sevmiş gibisin. Unutmamalı, hayatın boşu boşuna olacak hiçbir şeye zamanı yok.
Üstelik yitirmek her zaman yeniden başlangıç artık hiç var olmayacak birinin yokluğuna alışmaya çalışmak ölümmüş…
Bak, bu yaramızda kalsın.
Çünkü hafızanın kötü anları sildiği ve iyi anıları öncelik aldığını duymuştum bir yerde. Kendini dahi unutuyor insan. Eşin dostların, yakınların, eski sevgililerin, arkadaşların, çalıştığın işlerden tanıdıklar, işvereninden mahalle esnafına her yüz unutuluyor zihninin en ücra köşelerinde. Bu hayatın aklınla sana meydan okuması. Alış diyor, alışacaksın.
Yeryüzünün en acımasız alışkanlıklarından sıyrılıp bu yaşamın yaşayanı olmak elinde insanın, izleyicisi değil. Yüksek sesle şarkı söyleyecek başka dünyalar var, ardında bırakıp seni, ilerleyen dünyaya inat.
Dolunayda yürüdüğün, güneşi iliklerine dek hissettiğin, denize karışan kulaçların, kumsalda ayağını yakan kum taneleri, yağmurlarda sokak sokak dolaştığın zamanlar veya gülüşünü mıh gibi tarihe damgalayan bir foto��raf. Senin kanıtın, mutlu olduğun ve gerçekten yaşadığını hatırlatan yegâne anlar.
Var olan her şey bir simülasyon değilse hayat bir çağrışımlar hatıralar merkezi. Şimdide olmak hissi ruhuna verilmiş bir armağan. Yoksa neden geçmişine dönmek isteyesin? Anılar. Hep düne ait olmak düşüncesinin ağırlığını bilir misiniz?
Mutluluk iki kişi acıda tek başına. Özlem, bir nehrin sonuna vardığında bitecek.
Ve yolu yarıladık…
3 notes · View notes
kafama-goree · 5 years ago
Text
Tumblr media
@okuryazarlar
3 notes · View notes
gmzerdn · 5 years ago
Text
Kime tutunacağız ki bundan sonra, söylesenize tutunacak dalımız mı kaldı?
Müzeyyen Senar gittiği günden bu yana bir daha; "Aşık gibi sevmezsen, kardeş gibi sev beni" diye sevebilecek çıkar mı? "Benzemez kim sana" derken içimizi kim cız ettirecek ki?
Ya Zeki Müren gibisi gelir mi bundan sonra? Kim, "Gözümden öpme ayrılıktır derdin. Öpmedim, ayrılmadık mı" diye soracak? Peki ya kim gitme sana muhtacım diyecek? Kim sevdiğini gözlerin doğuyor gecelerime deyip özleyecek? Akşam olup gizli gizli kim ağlayacak? Kim dertli gönüllere girecek?
Ya simsiyah gecelerin koynunda Barış Manço'nun "Uzaklarda bir yerde güneşler doğuyor" sözleri ve bizi o çok uzak yerlere savuruşu? Ne sözler yetiyor, düğümlenen kelimelere, ne de susuşlar.
Ferdi Özbeğen'siz zamanlardayız hem, kim soracak şimdi; gülmek için yaratılmış gözlerdeki yaşın hesabını?
Kayahan gibi; "Bizimkisi bir aşk hikayesi, siyah beyaz filim gibi biraz" diye bizi geçmişimize savuracak var mı bu devirde? Usta; "Sen iskambil kağıtlarından fal bakardın, istediğin çıkmadığında kağıtları bir daha karardın" derken nasıl da vurmuş dibine anlamların!
Peki ya kim kıyıda köşede kaybolan gülüşleri hatırlayacak? Tanju Okan da yok artık, kadınım yorumundan sonra geriye ayrılığa dair söylenecek pek bir şarkı kalmamıştı zaten.
"Ya bir menekşe kokusunda seni aramak var ya" derken ciğerimizi Ahmet Kaya’dan başka kim böyle derinden sızlatacak ki?
"Acı çekmek özgürlükse, özgürüz ikimiz de." derken kim fırtınalar estirecek ruhumuzda. "Dün gece gördüm düşümde, seni özledim anne diye anaya vuslatı kim böyle içten söyleyecek. Kim son pişmanlığı "Seninle bir bütün olabilirdik." diyerek itiraf edecek?
Hem son pişmanlık neye yarar? Zaten "Kaç kadeh kırıldı sarhoş gönlümüzde!" Müslüm Baba bile öldü be, şimdi kim, "Hangimiz düşmedik kara sevdaya, hangimiz sevmedik çılgınlar gibi" diye haykırarak içimizi titretecek?  
Söylesenize kim?
Önder Deniz Çavuşlar
1 note · View note
zrso-blog · 7 years ago
Text
....
Önder Deniz Çavuşlar yazdı: “SABAHATTİN ALİ ÖLMEDİ” Düzelteyim en başta; Sabahattin Ali ölmedi, başına sopa vurarak öldürdüler. Orhan Veli belediyenin kazdığı bir çukura düştü ve akabinde beyin kanaması geçirip öldü.
Nazım Hikmet şiirleri ve yazıları yüzünden birçok kere yargılandı sürgünde, vatan hasretiyle gözlerini yumdu.
Ahmet Hamdi Tanpınar ölmeden evvel yazdığı pusulada; “İçimde her şey alt üst. Bittabi hastalığımdan ziyade parasızlıkla meşgulüm. Cebimde yalnız bir lira var. Parasızlığım büyük hastalıklar gibi hemen hemen hiçten başladı, büyüdü, çoğaldı beni altına aldı. Etrafım alacaklı ile dolu. Cebimde borç senetleri var.” diye not düştü tarihe çaresizliği.
Mehmet Akif Ersoy durumuna üzülüp, yiyecek ve ev eşyası getirmesinler diye oturduğu adresini değiştirdi nihayetinde yoksulluk içinde yaşamını yitirdi. Peyami Safa'nın akibeti de hazindi. Safa, ev kirasını ödeyebilmek için telefonunu satılığa çıkardı ve son günlerinde hayatının özetini; “Yarım asır süren uzun bir mahrumluk, hastalık ve işkenceden başka bir şey olmamıştır.” diye izah etmeye çalıştı.
Onat Kutlar bombalı saldırıda katledildi. Ümit Kaftancıoğlu “solcu olduğu için” silahla tarandı. Musa Anter hain bir pusuya kurban gitti. Metin Altıok ve Behçet Aysan'ı diri diri yaktılar. Uğur Mumcu arabasının altına konan bomba sonucu faili meşhur bir suikaste kurban gitti.
Unutmadan; Can Yücel'in mezarını da balyozla parçaladılar.
Söyleyeceklerim bu kadar…
#önder deniz çavuşlar
#Sabahattin Ali
#Ahmet Hamdi Tanpınar
#nazım hikmet
#orhan veli
#peyami safa
#mehmet akif ersoy
#onat kutlar
#ümit kaftancıoğlu
#musa anter
#metin altıok
#behçet aysan
#Uğur Mumcu
#can yücel
#edebiyat
#yazar
#şair
#türkiye
1 note · View note