#Çocuk Öykü
Explore tagged Tumblr posts
aylakmadammmm · 4 months ago
Text
Tumblr media
9 notes · View notes
thedreamoftheforestsblog · 1 year ago
Text
İnsanlar , çocuklarını prens ve prensesler olarak yetiştirmekte bir sorun görmediler ancak dünya, masal vakitlerini çoktan tamamlamıştı.
9 notes · View notes
sebperest · 1 day ago
Text
0 notes
belkidebirharfimben · 3 months ago
Text
Allah razı olsun. Kemal Benek abinin de şevklendirmesiyle Risale Haber'de yeni birşeye daha başladık. Bu köşede Mesnevî-i Nuriye'den bazı bölümleri çocukların anlayabileceği bir dille anlatmaya gayret edeceğiz. Ne kadar becerebilirsek. Tevfik Allah'tan. Hüda razı olacağı şekilde dilimizi döndürsün. Doğrusu Risaleleri çocukların diline indirebilmeyi çok önemsiyorum. En çok ilgilendiğim alanlardan birisi budur. Bir yayıneviyle beraber yapabilirim birgün belki diyordum ama ömür geçiyor. Şahsî teşebbüs zamanıdır. İşte ilk öykümüz.
1 note · View note
savasbitti · 1 month ago
Text
Tumblr media
her sene olduğu gibi bu sene de kitap okuma hedefimde 54 kitap vardı ama hedefimin yarısına bile gelemedim. goodreads'da girdiğim kayıtlara göre sadece 19 kitap okuyabilmişim. bunun birçok nedeni var. doktora tezine yoğunlaşmam, iş, taşınma gibi sebepler öne çıkanlar. elbette bunlar bahane değil boşa geçirdiğim her dakika ve saatte bunu gerçekleştirebilirdim. bu sene yeni yazarlarla tanıştım, büyülü gerçekçilik alanında ilerledim. gabriel garcìa márquez ve latife tekin'in kitaplarına geç kaldığımı fark ettim. elias cannetti'nin körleşme kitabındaki karakterle kimi yerlerde kendimi özdeşleştirdim. şule gürbüz'ün iki ciltten oluşan kıyamet emeklisi de bu sene beni tatmin eden eserlerden oldu.
büyülü gerçekliği kendi yazınımda da ilerlettim. ilk kitabım servis dışı'nda yer alan bir öykünün devamını yazarak yeni öyküler yazdım ve bu öykü ilerleyerek kafdağı'nın ardı adındaki yeni kitabımı yani küçük bir dünyayı oluşturdu. ülkece yaşadığımız bütün sıkıntılar arasında kitaplara vakit ayıranlar, okuyanlar, yorumlayanlar, düşünenler elbette pek kıymetli. bu sonraki senelerde de devam etsin. martin eden'ın içindeki okuma tutkusu bizim içimizde de yer alsın ve asla sönmesin. :)
gelelim senenin son okuduğum kitabına, hayvan çiftliği uzun zamandır okumak istediğim bir eserdi. daha önce 1984 kitabını okumuştum. bu sene orwell'ın bununla birlikte iki kitabını okumuş oldum. diğeri ise daha önceki gönderilerimde paylaştığım "kitaplar ve sigaralar" eseri olmuştu. hayvan çiftliği, gücün ve iktidarın, özgürlük vaatleriyle nasıl yozlaşabileceğini anlatan bir masal. orwell, hayvanların çiftlik sahibi jones’a başkaldırıp kendi düzenlerini kurmalarını anlatırken aslında bir devrimin nasıl kendi kendini yediğini gösteriyor. başta herkes eşitken domuzlar yavaş yavaş kuralları kendilerine göre esnetiyor ve eski efendilerinden farksız hâle geliyor. aslında orwell burada stalin'i açık bir şekilde eleştirmiş. her devrimin kendi faşistliğini oluşturduğuna dair güzel bir tez ortaya koyuyor orwell. halkçı bir tutumla başa gelen domuzlar daha sonrasında faşistçe bir yönetim kurarak tüm hayvanlara baskı uyguluyorlar.
hikâye boyunca idealizmin yerini korku ve baskı alıyor, en sonunda domuzlarla insanlar arasındaki fark kayboluyor.
bu masal, bir devrim hikâyesinden çok, insan doğasının karanlık yüzüne tutulmuş bir aynadır.
bu yorumla birlikte herkese güzel bir yıl diliyorum. umarım önümüzdeki sene adaletin daha çok yerini bulduğu bir sene olur. kadın ve çocuk ölümleri ortadan kalkar. yeni yılınız kutlu olsun.
26 notes · View notes
yasamsallik · 7 months ago
Text
Tumblr media
Srebrenitsa Katliamı
11 Tem 1995 – 22 Tem 1995
Srebrenitsa Soykırımı, 1995 yılında Bosna-Hersek'te, Avrupa'nın İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana tanık olduğu en büyük vahşetlerden biri olarak tarihe geçmiştir. Bu insanlık dışı olayda, 8.000'den fazla Boşnak sivil, sistematik biçimde katledilmiştir.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, 1995’te Bosna-Hersek’in Srebrenitsa kentinde katledilen Boşnakların anısına 11 Temmuz’u, “Soykırımı Düşünme ve Anma Günü” ilan etti.
*
Ölmek istiyordum, masum insanları koruma sözü verdiğimiz halde bize sığınan insanları koruyamadığımız için kendimi affetmiyorum”
Bosna’daki İnsanları Korumakla Görevlendirilmiş Hollandalı Bir Asker
***
“Soykırımın iki yüzü vardır. Birincisi soykırımı uygulamak diğeri
de soy kırım yapıldığını unutturmaktır...
BOSNA savaşını yaşamış BİJELJINALI BOŞNAK Yazar JUSUF TRBİÇ.
***
Ve unutmayacağız ...
11.Temmuz 1995
Unutma...
unutturma...
***
Kelebek...
Zarafet, narinlik. Özgürlük sembolü.
Mavi...
Denizin, gökyüzünün, sonsuzluğun rengi. Özgürlük sembolü.
Peki ya ikisi birleşince?
Kocaman bir acı "mavi kelebek"...
Mavi kelebekler Avrupa'nın orta yerinde, Bosna Hersek'te yaşanan bir katliamın simgesi...
"Bastığın yeri toprak deyip geçme" sözü bizlere tanıdık.
Durum Bosna'da da benzer.
Attığın her adımda bir toplu mezara rastlamak mümkün.
Bosna Savaşı'nda 312 bin kişi öldü.
35 bini küçücük çocuklardı.
Binlerce çocuk annesiz, babasız kaldı. Tarif edilemez acılar yaşadı.
50 bin kadın tecavüze uğradı.
Ruhunda tamir edilemez yaralar açıldı..
Ölenler toplu mezarlara gömüldü.
Sadece bugüne kadar 500'ün üzerinde toplu mezar ortaya çıkarıldı.
Bunların 300'ü mavi kelebeklerin yardımıyla oldu.
İşte bu yüzden de mavi kelebeklerin hikayesi bugüne kadar duyduğum en yürek yaralayıcı öykü...
Bosna Hersek'te bulunan toplu mezarların üzerinde mavi kelebeklerin uçtuğu farkedilmiş.
Bir, iki derken bunun tesadüf olmadığı anlaşılmış.
Durum biraz incelenince toplu mezarların olduğu yerlerde toprağın yapısının değiştiği, mezarların üzerinde farklı bitkiler oluştuğu belirlenmiş.
Bu koku da mavi kelebekleri çekiyormuş.
Birçok kişi için kocaman bir acı olan bu hikaye, Bosnalılar içinse bir umuttu.
Sevdiklerinin kemiklerini bulmak, sadece onlardan bir ize rastlamak isteyen binlerce kişi günlerce mavi kelebekleri izlemeye, onların peşinden gitmeye başladı.
Nice ömür mavi kelebeğin peşinde geçti...
Bugün işte bu acıların en büyüklerinden birinin yıldönümü.
(Damla Doğan)
Anılarına saygıyla...
Derleme: Semihat Karadağlı
27 notes · View notes
cemrelinko · 2 months ago
Text
Mutluluk Meselesi
İtiraf edin. Onu diğer duygularınızdan ayırdınız. En tepeye kayırdınız. Eğer her şeyi doğru yaparsanız zamanla ulaşacaktınız. Sonra gökten 3 elma düşecekti ve sonsuza kadar sürecekti. Bir şekilde inandınız. Uğruna savaştınız. Ama umduğunuz kadar da kuvvetli olmadı. Hayatın sıradanlığından çıkış biletinizdi. Hep çıkmak istediniz ama başkalarının trenine bindiniz.
Tumblr media
The Bacchanal of the Andrians by Titian, 1526
Burada sadece olumlu duygular için yaşıyoruz. Evrenin işleyişinde de bu var. Her şey olduğundan daha iyi hale gelmeye çalışıyor. Haftalarca yanan ormanlarda bitkiler zamanla filizleniyor, yaralar iyileşiyor, yaslar zamanla diniyor. İyi hissetmeye, uzun süreli bir mutluluk haline kavuşup bunu bir daha hiç kaybetmeyecek bir istikrara oturmaya uğraşıyoruz.
Firuze kaşlarını mutlu olmak için alıyor. Hikmet bench press'te 100 kilo basıyor. Neslihan spotify’da 90’lar pop listesi hazırlıyor. Osman steam’de yıl sonu indirimlerini bekliyor. Zeliha doktora tezini yetiştirebilmek için aylardır doğru düzgün uyku uyumadı. Selim’in bir gözü hep borsadaki kağıtlarında. Veli kimse ona bakmazken burnunu karıştırıyor. Öykü o elim hadisenin hemen akabinde kafa dağıtmak için tatile çıktı. Hepsi bir parça mutluluk bulmak için. O geçici an için.
Tumblr media
The Happy Family by Jan Steen, 1668
Peki mutluluğun en iyi duygu olduğuna kim karar verdi? Hangi kitapta yazıyor? Kitab-ı mukaddes? Türlerin Kökeni? Kapital?
Tüm hücrelerin en güvenli ve istikrarlı haline ulaşmaya çalışmasını anlıyorum. Mutlu olmak istememiz doğal bir yönelim olabilir. Ama bir şey sırf doğamızda var diye bu onun doğru ve ahlaklı olduğu anlamına gelmez. Üstelik geçici bir duyguyu zorunluluk gibi pazarlayan dünya ahlaksız olabilir.
Tumblr media
In the Time of Harmony by Paul Signac, 1895
Sosyal biri olursan, herkes seni severse, bir sevgilin olursa, fikirlerin toplumun değer yargılarıyla çelişmezse, tanrının buyruklarını yerine getirirsen, fazla mesai için gönüllü olursan, hiç hasta olmazsan, reformer pilates yaparsan, güzel, bakımlı ve zayıf olursan, ailenin öğrettiği ahlak kurallarını itiraz etmeden uygularsan, çok çalışırsan, -şimdi tam zamanı- bir de çocuk doğurursan mutlu olursun.
Peki neden mutluluğu aradığını, onu nerede bulacağını, diğerlerinin adımlarını takip etmeden kendi yolundan nasıl gideceğini kaç kişi etraflıca düşünüyor? Nihai hedefimize mutluymuş gibi yapan ya da mutluluk kisvesi altında sürekli birtakım hazların peşinde koşan topluma ayak uydurarak mı ulaşacağız?
Tumblr media
Dancing Nymphs by Paul Émile Chabas, 1899
Mutluluk ışıl ışıl bir bandrolle raflarda parlarken; başarısızlık, yalnızlık, öfke, hüsran ve hüzün gibi duygular negatif koduyla etiketlediği için, acı veren bir hadisenin hemen akabinde, daha iyi hissetmek için, mutsuz görünmemek için, toplumun çıbanı olmamak için soytarılık yapmaya zorlanıyoruz. Böylece ne mutluluğun ne de mutsuzluğun altını dolduramıyoruz. Duygu skalası daralıyor. Onları ifade edecek fazla kelimeye gerek kalmıyor. Sonuçta melankolizm sanatçılar dışında kimsenin işine yaramaz değil mi?
Yok öyle bir dünya arkadaşlar, çok mutsuz olacağız. Karnımızda bir yumrukla, dilimiz damağımız kupkuru, zorlu konular konuşacağız. Çok sevdiğimiz insanlarla yollarımız ayrılacak. Ağlamaktan helak olduğumuz cenazeler kalkacak. Malımız mülkümüz yerle yeksan olacak. Anamızdan emdiğimiz süt burnumuzdan gelecek. Perişan olacağız.
Tumblr media
La Joie de vivre (The joy of living) by Henri Matisse, 1906
Sonra toparlanacağız ama tekrar dağılmak üzere. Bu kez ikisinin de mümkün olduğunu bilerek. Güleceğiz, tekrar ağlamak üzere ve sonra tekrar güleceğiz. Böylece yaşamımızın bir değeri olacak. Birbirimize üzerinde gerçeklerin yazdığı pankartlar göstererek, hayatı bütün verdikleriyle taşıyacağız.
Avrupa orta çağ karanlığını yaşamasaydı bugün aydınlık olamazdı. Fransız ihtilalinde dökülen kanlar, sınıflar arası keskin çizgileri dağıttı. Amerikan iç savaşı yaşanmasaydı belki de kölelik yok olmayacaktı. Hiroşima’nın acılarına göğüs germiş bir Japonya’yı şimdi ne yıkabilir?
Tumblr media
Joie De Vivire by Pablo Picasso, 1946 (Açıkça Henri Matisse'in eserinin bir parodisidir.)
Bedeli ödenmemiş her şey insanın üzerine bol geliyor. Dürüstçe geçilmemiş sınav, hakkıyla oturulmamış makam, sevilmemiş sevgili, çatışmadan barışmak, aksini bilmediğimiz mutluluk. Mutsuzluğunu gönlünce yaşayamayan biri mutluluğunun değerini anlayabilir mi? İnsanın bir şeyi sevmesi için anlaması gerekmiyor belki. Ama anladığında taşıyabiliyor onu, savunabiliyor, sakınabiliyor.
Bütün bu tantana canımız yanmadan mutluluğu hak etmediğimiz anlamına gelmiyor. Onu reddedelim, ondan kaçalım demeye çalışmıyorum. Yakalayınca misafir edin tabi. Bir kahve için, sohbet edin. Ama hayat uzun ve kusurlu, mutluluk geldiği gibi gidebilir. Tamamlanmış hissetmek, halinden memnun olmak bir kabiliyettir ve günlük hazların onunla bir ilgisi yoktur. Bunu bilin.
Tumblr media
The joy of life by Francois Douglas Girard, 2020
Yani olumlu duyguları aramakta bir sıkıntı görmüyorum. Ama sahte bir mutluluk maskesi yerine dürüst bir öfkeyi taşımayı yeğlerim. Kimse kusura bakmasın. Üzülürsem yüzüm düşer. Başarısız olmuşsam başarısız olmuşumdur. Sinirlenince sinirlenirim. Yalnızlık tek başınadır. Bir hayal kırıklığı, bir hayal kırıklığıdır. İrili ufaklı binlerce ıstırap var hayatta. Aynı zamanda binlerce saadet de var. Buna karşın hepsini yaşayan 8 milyar insanız. Bütün cephelerde kaybedemeyiz. Bütün cephelerde kazanamayız.
Şimdi gökten 3 elmanın düştüğü ana geldik. Biri bana. Biri size. Biri de nasıl yaşayacağımıza karar vermek için toplantılar yapıp düzenekler kuranlara. Onlar elmanın genetiğiyle oynayıp hiç kurtlanmayan pasparlak hediye paketlerine dönüştürmeden önce siz kendi organik elmanızı yiyin. Çürütmeyin. Aman diyim.
Tumblr media
Home Sweet Home by Dianne Dengel
Nazım Hikmet “Saman Sarısı” şiirinde dostu Abidin Dino’ya “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?" diye sorar. Abidin Dino’nun bu soruya karşılık yukarıdaki eseri boyadığı, isminin de “Mutluluğun resmi” olduğu iddia edilir. Maalesef Abidin Dino mutluluğun resmini hiç çizmemiştir. Şair Bahattin Gemici, bu olaydan yıllar sonra "Abidin Dino’nun Nazım’a bir yanıtı olmalı" diye düşünür ve “Mutluluğun Resmi” şiirini yazar.
Meraklısına: Mutluluğun resmi 11.12.24
2 notes · View notes
emekler · 7 months ago
Text
MASALABİ - PLATİN
Tumblr media
Masallar, çocukluğumuzun en değerli anılarına dokunan, hayal gücümüzü besleyen ve dünyayı anlamamıza yardımcı olan büyülü hikayelerdir. Kültürel mirasımızın önemli bir parçası olan masallar, sadece eğlenceli birer öykü değil, aynı zamanda dersler, değerler ve hayata dair önemli mesajlar taşır. Bu blog yazısında, masal okuma alışkanlığının yararlarından hikaye okuma deneyiminin önemine kadar zengin bir içerik sunacağız.
Masal
Masal, geçmişten günümüze iletilen ve genellikle çocuklara yönelik olarak yaratılan hayali hikayelerdir. Bu masallar, yalnızca eğlenceli bir hikaye sunmakla kalmaz, aynı zamanda dersler ve hayat bilgileri de içerir. Masalların içsel yapısı, zengin bir hayal gücü ve karakterler barındırır. Bu karakterler sıklıkla iyiliğe, cesarete ve adalete ulaşmaya çalışan kahramanlar, kötü niyetli yaratıklar ya da bilge kişiler olabilir.
İlk masallar, sözlü kültürün bir parçası olarak nesilden nesile aktarılmıştır. Zamanla bu masallar yazılı hale getirilmiş ve birçok farklı kültürde kendine yer bulmuştur. Örneğin, ünlü masal yazarlarından olan Grimm Kardeşler, Almanya'dan derlediği masallarla bu alana önemli katkılarda bulunmuştur.
Masal okumanın çocuklar üzerindeki etkisi büyüktür. Bu hikayeler, hayal gücünü geliştirirken, aynı zamanda ahlaki değerler ile de çocuklara yol gösterir. Küçük yaşlardan itibaren masal dinleyen çocuklar, merak duyguları gelişir ve empati kurma yetenekleri artar. Böylece, sadece eğlenmekle kalmaz, aynı zamanda hayata dair önemli bilgileri de öğrenmiş olurlar.
Sonuç olarak, masallar, hem eski hem de yeni nesiller için önemli bir kültürel miras olarak değerlendirilmektedir. Bu hazineleri korumak ve gelecek nesillere aktarmak, hepimizin ortak görevidir.
Masal Oku
Her bireyin hayatında önemli bir yere masallar sahiptir. Masallar, sadece çocukları eğlendirmekle kalmaz, aynı zamanda onlara hayatı, değerleri ve hayal gücünü öğretir. Masal oku, çocukların zihinsel gelişimine katkıda bulunur ve hayal dünyalarını genişletir.
Hikaye Oku
Günümüzde hikaye oku geleneği, çocukların hayal güçlerini geliştirmek ve onları eğitmek için oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Her bir hikaye, bir dünya açar ve okurları bambaşka serüvenlere götürür. Özellikle çocuk hikayeleri, çocukların empati kurmalarına, hayal güçlerini genişletmelerine ve dil becerilerini geliştirmelerine yardımcı olur.
Hikaye oku kültürü, sadece çocuklar için değil, aynı zamanda yetişkinler için de geçerlidir. Yetişkinler de bazen bir molaya ihtiyaç duyar ve bir hikaye okuyarak stresten uzaklaşabilirler. Farklı konulardaki hikayeler, insanlara farklı bakış açıları kazandırır ve hayatın anlamına dair önemli dersler verir.
Çocuklara erken yaşta masallar ve hikaye oku seçenekleri, onların dil gelişimlerini desteklerken aynı zamanda sosyal becerilerini de arttırır. Bir hikaye, karakterlerin yaşadığı olaylar ve bu olaylara verdikleri tepkiler üzerinden çocuklara değerleri öğretmek için harika bir yol sunar. Örneğin, cesaret, dostluk, sevgi ve paylaşma gibi değerler, hikayelerle daha anlaşılır ve çekici hale gelir.
Bazı anneler ve babalar, çocuklarına yatmadan önce masal okuma geleneğini benimsemekte ve bu vakti nitelikli bir şekilde değerlendirmektedirler. Bu şekilde, çocuklar hem keyifli zaman geçirir hem de uyku öncesi rahatlama yaşarlar. Bu aile bağlarını güçlendirirken çocukların evrensel hikaye anlayışını genişletir.
Sonuç olarak, hikaye oku alışkanlığı, hem çocuklar hem de yetişkinler için önemli bir kültürel değerdir. Okunacak her yeni hikaye, yeni bir deneyim ve öğrenme fırsatı sunar. Siz de ailenizle birlikte hikayeler okuyarak bu güzel geleneği yaşatabilirsiniz.
Hikayeler
Hikayeler, küçük yaştaki çocuklardan yetişkinlere kadar herkesin ilgisini çeken önemli bir edebi türdür. Hikaye anlatımı, tarih boyunca dinletilen veya okunan öyküler şeklinde varlık göstermiştir. Her kültür, kendine özgü hikayeler üreterek toplumsal değerlerini ve geleneklerini yaşatmıştır.
Hikayeler, sadece eğlenceli birer anlatım değil, aynı zamanda dersler ve öğretici öğeler barındıran yapılar olarak da karşımıza çıkar. Birçok hikaye, çocuklara hayatta önemli dersler vermenizi sağlayabilecek unsurlar taşır. Örneğin, Aesop Masalları gibi klasik eserler, her biri bir ders içeren farklı karakterler ve olaylar etrafında şekillenir.
Çocuklar için yazılan hikayeler ise, onların hayal gücünü geliştirir, dil becerilerini artırır ve sosyal değerleri öğrenmelerine yardımcı olur. Özellikle masalların, çocuk gelişimi üzerine büyük bir etkisi bulunmaktadır. Onlar, çocukların yapılarını ve bakış açılarını şekillendirmek için mükemmel bir araçtır.
Bazı hikayeler ise belirli bir dönemle sınırlı kalmaz, yüzyıllar boyunca anlatılagelmiştir. Bu da, onları nesilden nesile aktarılabilir kılarak kültürel bir miras oluşturur. Ayrıca, hikaye okuma alışkanlığı bir çocukta empati duygusunu geliştirmeye yardımcı olur; karakterlerle bağ kurmayı ve başkalarının duygularını anlamayı teşvik eder.
Netice olarak, hikayeler hayatımızın vazgeçilmez parçalarından biridir. İster çocuk masalları olsun, ister yetişkinlere yönelik anlatılar, her biri bizi farklı dünyalara götürür ve hayal gücümüzü serbest bırakmamızı sağlar. Bu nedenle, düzenli olarak hikaye okumak ve dinlemek, hem kendimiz hem de çocuklarımız için son derece faydalıdır.
Çocuk Masalları
Çocukların hayal dünyasını zenginleştiren masallar, her nesilde önemli bir yer tutar. Küçük yaşlardan itibaren dinledikleri veya okudukları hikayeler, onların hayal gücünü geliştirirken aynı zamanda değerler kazandırır. Özellikle çocuk masalları, eğlenceli anlatımları ve öğretici içerikleriyle little ones için vazgeçilmezdir.
Çocuk masalları, çeşitli karakterler ve olaylarla doludur. Genellikle sabırlı bir kahraman, sürekli mücadele eden bir canavar ya da bilge bir hayvan gibi zıt karakterler üzerinden oluşturulan öyküler, çocukları düşündürürken eğlendirir. Bu masallar, sadece eğlence değil, aynı zamanda çocukların yaşam becerilerini geliştirmelerine de yardımcı olur.
Birçok çocuk masalları, evrensel temalar barındırır; cesaret, dostluk, sevgi ve adalet gibi. Bu temalar üzerinden çocuklarına hayat dersleri verilmekte ve onların karakter gelişimlerine katkı sağlanmaktadır. Örneğin, Kırmızı Başlıklı Kız masalı, çocuklara güvenlik ve yabancılara dikkat etme konusunda önemli mesajlar verir.
Bunun yanı sıra, masal oku gibi aktiviteler, çocukların dinleme becerilerini geliştirmek için harika bir yoldur. Ebeveynler, çocuklarına hikaye okurken onlarla etkileşimde bulunarak, sorular sorarak ve olayların gidişatını tartışarak, onların düşünme becerilerini de destekleyebilirler.
Sonuç olarak, çocuk masalları yalnızca okuyup dinlemek için değil, aynı zamanda aile ile geçirilen kaliteli zamanın bir parçası olmalıdır. Ailelerin çocuklarına masal okuma alışkanlığı kazandırmaları, hem çocukların eğitimine hem de aile bağlarına katkı sağlar. Unutmayın ki, her masal yeni bir dünya kapısıdır!
1K notes · View notes
venusunruhu · 2 years ago
Text
Lilith’in ilk izi 5000 yıl önceki Sümer Mitolojisine kadar uzanmaktadır. Gılgamış destanı, Kabala, Talmud, Tevrat gibi dini ve mitolojik metinlerde Lilith hakkında oldukça fazla efsane ve öykü bulunmaktadır. Musevi inanışına göre Lilith, Âdem’in ilk karısıdır ve Âdem’le birlikte çamurdan yaratıldığından onunla eşit olduğu görüşündedir. Âdem’e tabi olmaya karşı çıkınca cennetten kovulur. Karanlıklara karışan Lilith şeytanla birleşerek günde yüz çocuk doğurur ve hızla yeryüzünde kötülüklerin yayılmasını sağlar. Cennette tek başına kalan Âdem çok sıkılır ve eşini geri vermesi için tanrıya yalvarır. Tanrı sürgündeki Lilith’e üç melek göndererek geri dön çağrısı yapar. Lilith bu çağrıyı kabul etmeyince elçi melekler “günde yüz çocuğunu öldürürüz” tehdidini gerçekleştirirler. Lilith duyduğu derin acı nedeniyle bundan böyle âdemoğullarından doğacak her çocuğu öldürmeye yemin eder. Hamile ve Loğusa kadınlara dadanır, bebeklerin baş düşmanı kesilir. Sadece yakınında üç meleğin ismi ya da sureti bulunan çocuklara zarar veremez. Günümüzde bebeklere nazarlık ve muska takılmasının tarihçesi de Lilith kültüne bağlanır. Musevi dininde erkek çocukların doğduktan sekiz gün sonra sünnet edilmesinde de gene bu kültün izi vardır. Zira Lilith her doğan erkek çocuğun ilk sekiz gün içinde, kız çocuğun ise yirmi gün içinde canını alacağına yemin eder. Ayrıca yalnız yatan erkekleri erotik düşlerle baştan çıkarıp güçten düşürür, aynalara fazla düşkün olan kadınları da kötülüğün safına çeker. Kısacası insanoğlunun başına gelen tüm felaketlerin sorumlusu olarak görülen Lilith adeta bir “günah keçisi” ilan edilerek lanetlenir. Bu arada Tanrı Âdem’in yalnızlığını gidermek için kaburga kemiğinden Havva’yı yaratır. Erkeğin kaburga kemiğinden doğan Havva, Âdem’e tabii olur.
17 notes · View notes
pisagorun-torunu · 1 year ago
Text
ALINTI
‘İnsan düş kurarken bir tanrı, düşünürken ise bir dilencidir.’
-Hölderlin
Pencereden bakıyorum. Yağmur, tane tane vuruyor camlarıma. Bunu, hayli sıradan bir cümle olarak kurabilirim, ama bugün bunu başaramıyorum. Sıradan bir doğa olayının sıra dışı bir tabloya dönüştüğü noktadayım. Günlerdir kıçı kırık bir dergiye öykü yetiştirmek meşguliyetindeyim. Sağdan soldan hikayeler topluyorum kafamda. Bazen el ele yürüyen basit bir yaşlı çifte bakıyorum, bazen sevişen iki sokak kedisine. Bazen parkta oynayan çocuklara ve bazen de o çocukları izleyen bankta yalnız oturan adama. Hiçbir şey ilham vermiyor. Çünkü aşık oldum ve henüz on dokuz yaşımda.
Sanki aşık olursam hayatımın sonu gelecekmiş gibi köşe bucak kaçtım bu duygudan. Lisede tek bir erkeğin bile benimle samimi olmasına, bana yakınlık göstermesine müsade vermedim. İnanmazdım da zaten aşka. Ama üniversiteye geçince daha doğrusu onu görünce işler biraz değişti. Kendimi bir anda derin bir çukura düşmüş buldum. Hayatım boyunca sağdan soldan topladığım hikayeler üzerine düşler kurarak daha güvenli bir ortamda -aklımın içinde- aşk ve sevgi gibi basit düzey insan ihtiyaçlarımı karşılayabileceğimi sanıyordum. Ama sonraki kelimenin kaderi kimin elinde öğrendim. Yaşamak gibi düşlemek de boyun eğmekmiş. O halde düştüğünü hatırlamakla yetinecekmiş insan. Çünkü çukur bizi hep unuturmuş.
Hatırlıyorum işte. En zoru da bu ya. Mesela seninle Hisarüstü’nde yürüdüğümüz o geceyi hatırlıyorum. Yerde gördüğün çocuk atkısını üstüne basmasınlar diye kaldırıp bir bankın üstüne koydun. Belki sahibi olan ‘çocuk’ döner alır diye. ‘Çocuk atkısı olmasa almazdım’ dedin. O anlarda bu dünyada ‘sevmek’ denen eylemi en iyi yapan kişi olduğunu düşündüm. Yine o anlarda sevmek denen eylemin en güzel de sana yakışacağını düşündüm. Basit çocuksu hallerin, kaldırım kenarında yürürken ‘dikkat et düşeceksin’ derkenki endişeli sesin, bana yalanlar söylerken suratının aldığı o masum ifade… Hepsini hatırlıyorum işte.
Sana aşık olmak fikrinin başından beri yanlış olduğunu da biliyordum. Söylediğin her şeyin koca bir yalandan ibaret olduğunu öğrendiğimde bu düşüncem yerini buldu fakat ben bu şekilde vazgeçmek istemedim ki senden. Ben, beni sevmeyeceğinin bilincinde, bu aşkın karşılık bulamayacağını kabul ederek yavaş yavaş vazgeçecektim senden. Beni bir yalanda yaşattığını nereden bilebilirdim.
Babam anneme yalanlar söylemeye başladığından beri inanmadım hiçbir erkeğe. Başından beri lafı dolandırsam da asıl sebebi bu sürekli aşktan kaçmamın. Gözümü açtığımda gördüğüm ilk erkeğin yalan kavramını bana öğretmesi, kalan yaşamıma güven problemleriyle devam etmemi sağladı. Annemin de göz göre o yalanlara inanmasına içten içe sinirlendim ve asla hiçbir erkeğe inanıp kalbimi kırmasına izin vermeyeceğime dair kendime söz verdim. Sonra tuttum inanmak için seni seçtim. İyi de bir bok yedim.
Kaç kere yazdım. Önce inanmak terk ediyor bizi, sonra sevmek. Koruyoruz, çatırdıyoruz. Ne görmüş geçirmiş bir yaprak gibi romantik düşmemiz, ne kesilen bir ağaç gibi heybetli. Öyle uyuzlaşarak, kaşınarak, kendi seçimlerimizin yükünde ezilerek, pişmanlık gibi yani telafisi mümkün olmadan düşüyoruz. Düşmek ve üşümek ömrün nehirleri oluyor. Geri kalan her şeyi üstünde taşıyoruz. Bıraksam yükünü çocukluğumun ben de kuş gibi uçabilirdim. Kim bilir. Ya da belki de bundan daha derininde durmuş bir toprak olup biri üstüme bassın diye Allah’a dua ederdim.
Acının büyüğü yaşandığı anda acıtmayanından çıkıyor, biliyorum. Sana aşık olmadan önce ve yine eğer sana aşık olmasaydım senden sonra da kendime böyle güzel acılar bulurdum sağdan soldan. Onları yazardım şehvetle, anlatırdım, inanırdım, inandırırdım. Bu kadar korkmasaydım, tekrar aşık olmaktan. Diriltirdim geçen zamanları, mutluyu mutsuz, şanslıyı şanssız yapardım. Gelecek tanrınınsa geçmiş insanınmış, anlardım. Hiç değilse bir yanını tutmak mümkün olsa zamanın, böyle elimde bilet dünyanın kapısında kalmazdım.
Haddinden fazla duygusal görünmeyi her ne kadar kabul etmesem de, beni böyle biri olarak görmeni göze alarak sana defalarca aşktan bahsettim. Çünkü birine, kendi benliğinin dip sularını karıştıracak kadar sevgi duymak insanın algılarını açıyor. Dinamitlenen bir mağara duvarının yıkılışı gibi açılan kocaman oyuklara yeryüzü ve gökyüzü doluyor. On dokuz yaşında biri için, dinamitlenmek hem korku hem de umut getiriyor insana. Ya da yirmi dokuz, otuz dokuz, kırk dokuz… Fark etmez. Yetişkinsindir artık, artık dünya hallerinden haberin vardır. Orhan Veli’nin deyimiyle büyümüş, işsiz kalmış, aç kalmış, para kazanman gerekmiştir ve insanların içine girip, insanları görmüşsündür. Karşı binanın bacasında dikilen martıya bakınca, kuş türlerinin serüveni düşer aklına. Bilgin vardır gelene, gidene ve gelmeyecek olanlara dair hayatta… Kalbininin, seni durmadan kandırmaya çalışan bir soytarıdan ibaret olduğunu bilirsin. En büyük kararlarda ona güvenmemen gerektiğini ve seni huzursuz eden bıçakların ne olduğunu ona sormanın hata olacağını bilirsin. Bu yaşa kadar kirler ve kodlamalarla dolu olan kalbin, sadece kendi mevcut halini korumaya çalışan ve elinden gelse seni kuru kuru yaşatıp gebertecek kadar bencildir. Bunu bilirsin.
Bir rüzgara baktığında zihnin, bunun küçücük ve klişe bir doğa olayı olduğunu söyler. Oysa on dokuz yaşında ve aşıksan, rüzgar duştan çıkmış sıcacık bedenlerle ısınan, sonra da balkona asılan bir çift havluyu üşütmektedir. Odanın penceresinden izlediğin bu birkaç saniyenin sana bunları hissettirmesi için bedel ödemek zorundasın. Tıpkı benim gibi. Ama şiddetle tavsiye ederim.Yoksa hayatın dedikodulardan, anlattığın yalanlardan, fiş ve faturalardan, her gün yeniden başlayıp gün sonunda mutsuzluk içinde kaybedeceğin yarışlardan ibaret olur. Hayata karşı aşk duymazsan, hayatın sana dair bir şey olmaktan çıkar. Rüzgar sadece rüzgara dönüşür.
Bir çizgi film karakteri olan Cedric her bölüm şöyle der; ‘’sekiz yaşındaysanız ve aşıksanız hayat çok güzel.’’ Hölderlin ise şu cümleyi yazmıştır; ‘’Çocuk, barış durumundadır. Kendi karşısına kendi düşmanı olarak çıkmamıştır daha.’’ 19 yaşındaysan ve aşk duyabiliyorsan, hem Cedric’i anlarsın hem de Hölderlin’i…
6 notes · View notes
hasanakbal19 · 12 days ago
Text
Eğitimci Yazar İnci Yılmaz Şimşek'in Kaleminden Uzay'ın Mektubu
Eğitimci Yazar İnci Yılmaz Şimşek’in kaleminden yeni çocuk kitabı: Uzay’ın Mektubu Ödüllü yazar İnci YILMAZ ŞİMŞEK roman, şiir, öykü, çocuk kitabı çalışmalarından sonra eserlerine bir yenisini daha ekledi. Ödüllü öykü yazarı İnci YILMAZ ŞİMŞEK’in kaleminden çocuklar için eğitici ve öğretici bir eser daha. Katıldığı yarışmalarda öyküleri çeşitli ödüller alan İnci YILMAZ ŞİMŞEK çocuk edebiyatına…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
kunyekultursanat · 12 days ago
Text
Eğitimci Yazar İnci Yılmaz Şimşek'in Kaleminden Uzay'ın Mektubu
Eğitimci Yazar İnci Yılmaz Şimşek’in kaleminden yeni çocuk kitabı: Uzay’ın Mektubu Ödüllü yazar İnci YILMAZ ŞİMŞEK roman, şiir, öykü, çocuk kitabı çalışmalarından sonra eserlerine bir yenisini daha ekledi. Ödüllü öykü yazarı İnci YILMAZ ŞİMŞEK’in kaleminden çocuklar için eğitici ve öğretici bir eser daha. Katıldığı yarışmalarda öyküleri çeşitli ödüller alan İnci YILMAZ ŞİMŞEK çocuk edebiyatına…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
gundemarsivi · 1 month ago
Text
Tumblr media
Kilitbahir
✍🏻 Hayrettin Geçkin
Tarih bilgisi, tarih bilinci; bu bilgi ve bilinci yapılır ve yaşanır gelecekle ilişkilendirebilmek daha çok duyumsama işi. Bilginizin, bilincinizin üstünden şekillenecek bir duyumsama işi…
Dünya başkentlerinden İstanbul’un ve Kurtuluş Savaşı’na önsöz teşkil eden Çanakkale’nin tarihi derinliklerine uzanan ve oralardan dalgıç edasıyla duyarlılık taşıyan Suat Karataş’ın Kilitbahir adlı kitabını okuyup incelediğimde bu gerçekliğe ulaştım.
Bazen bir kitap sizi öylesine sarar ki çoktandır onun gibisini okumadığınızı düşünürsünüz. Oysa öyle değil, oysa ne çok okudunuz! Onlarca, yüzlerce; dergileri de eklerseniz binlerle, on binlerle ifade edilecek kadar hatta… Ama onların içinden birkaçı, bazıları bu etkiyi yapabilmişse sizde, şanslısınız demek ki…
Benzer etkiyi dinlediğiniz bir müzikte, seyrettiğinizi bir tiyatroda ya da bir sinemada da yaşarsınız. Yakaladığınız estetik duyguyu ölçün bakalım neyle ölçeceksiniz! Karşılaştırın bakalım, neyle karşılaştıracaksınız! İnsanın olmaklığına, olmuşluğuna, oluşumuna katkı yapan yapıtlar iyi ki var.
Kendi adıma bu özellikte olduğunu düşündüğüm çok sayıda öykü, şiir, deneme okuduğumu; sinema, tiyatro seyrettiğimi; müzik dinlediğimi, bana bu tadı yaşatan çok sayıda kitaplar olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Yoksa nasıl katlanabilirdim dünyada onca yaşanan kötülüklere? Savaşlara, çocuk ölümlerine, kadına şiddete, doğa kırımlarına… Ve nasıl karşı çıkardım öyle ya bütün bunlara!
Vaktiyle Afşar Timuçin’in edebiyat dergilerinden birinde yayınlanan Tarih Bilinci (İnsancıl’da mıydı, başlığı yanlış mı anımsıyorum) başlıklı yazısını okuduğumda, o güne kadar tarihle ilgili ne okudumsa, ne öğrendimse yalan yanlış bilgiler olduğuna karar vermiştim. Bir felsefeci ve bir şairin tarih üzerine beni büyüleyen o yazısından sonra da tarih üzerine yazılmış kitaplara mesafe koyarak baktım. Hatta televizyonlarda şişinip duran bir çok tarihçiye de fazla itibar etmedim açıkçası. Yalan tarihinden de resmi tarihten de yolumu ayırdım böylelikle.
Tarihle ilgili okumalarım o günden sonra büyük ölçüde yön değiştirdi. O yazı beni başka okumalara götürdü, onlar da başka başka okumalara… Romanlardan, öykülerden, tiyatrolardan, sinemalardan hatta şiirlerden öğrenilen tarihin, tarih üzerine yazılmış kitaplardan daha sahici olduğunu düşünmeye başladım. Örneğin, Orhan Pamuk’un Veba Geceleri adlı romanı Osmanlı’nın son dönemlerine ilişkin yazılmış en sahici tarih kitabıdır bana göre.
Suat Karataş’ın Kilitbahir adlı kitabında da benzer duygular yaşadım. Yazarın önceki iki kitabına yeniden göz atıp, altını çizdiğim yerleri, aldığım notları inceledikten sonra Kilitbahir’i okumaya sıra geldi. Üç kitap adeta bir seri. Tarih nehri bir bakıma. Kilitbahir; bir roman, bir öykü, bir deneme, bir şiir… Bunların hiçbiri! Ve bunların hepsi…Bunlardan daha fazlası belki de! Yeni bir form! Adına ne diyelim? En iyisi onu yazara sormalı.
Kitaptaki önsöz Suat Karataş’a ait. Yazar tarih bilinci üzerine duygu ve düşüncelerini daha doğrusu bu alandaki birikimini yoğunlaştırılmış ve damıtılmış biçimde almış önsöze. Önsöze takılıp kaldım, geçemedim bir türlü. Dön dön oku, dön dön Afşar Timuçin’in Tarih Bilinci Üzerine adlı yazısını düşün. İki yazı arasında bağlantılar kur. Müthiş bir sevinçti benim için. Bazen okumak tek başına bile büyük bir maceradır.
Bu sevincimin üzerine geldi kitabın içeriği. Çünkü anlatılanlar bu bilinç üzerine inşa edilmiş. “Gözlerinizi geçmişe daldırmadan geleceği göremezsiniz” yaklaşımıyla, estetik biçimde inşa edilmiş hem de… Destansı bir havada İstanbul’un ve Çanakkale’nin tarihi derinliklerinde keyifle dolaşmak, oralardaki duygu derinliklerine, bilinç kazılarına katılmak dünyayı anlama ve anlamlandırma sürecinde düşler kurmak nasıl da keyifli bir şey.
Paul Celan’ın; “Uyuyoruz şarap gibi midye kabuğunda / bir deniz gibi ayın kanlı ışığında” dizeleriyle giriş yapılan 7.Bölüm şöyle başlıyor:
“Biz Savaşı bin yıl önce kaybettik
Polimizi tanrıya emanet ettik
Oysa Tanrı kurmadı bu şehri
Bu şehir
İnsan aklının ve alın terinin eseri
Tanrı kapatmadı kubbesini *Hagia Sophia’nın
Bin hesabı var o kubbede
İsidora’nın Anthemios’un.
Oysa biz
Aklımıza ihanet ettik
Terimiz akmasın
Bileğimiz yorulmasın diye
Her işi tanrıya havale ettik….” ( S:77)
*Ayasofya
Kitaptan tadımlık bu bölüm şöyle dursun. Siz en iyisi, kitabı şu sözlerle başlayan önsözü enine boyuna kavrayıp içselleştirdikten sonra okuyun. Büyülendiğiniz yerlerde aşktan, düşten ve şiirden yardım istemeyi de unutmayın:
“Tarihi sadece geçmişin bilimi olarak okuduğumuzda; raflarda ciltlerce yer kaplayan, kalın ansiklopedilerin binlerce sayfasına sarınmış yapraklar mezarlığı gibi görünür gözlerinize.
Yeryüzünü kolonize ettiğimiz günden bugüne birbirimizle savaşın, acının ve yıkımın kronolojik mezarlığı.
Oysa tarih, inanç, değer, kültür ekseninde bizi var eden insanlık serüveninin kesintisiz devam eden defilesidir…”
(Suat Karataş, Kilitbahir, Puslu Yayıncılık, 1.Baskı Eylül 2024, 18 Bölüm, 216 sayfa)
Hayrettin Geçkin
0 notes
sebperest · 2 months ago
Text
0 notes
erolcelik · 2 months ago
Text
Hançerlioğlu. Çok Kısa Tuhaf Öyküler. Sesli Kitap. Gerilim Öyküsü. 24. Öykü
youtube
Yeni pazar gecesi öyküsü.
Daha Önce Hiçbir Yerde Yayınlanmamış 
Çok Kısa Tuhaf Öyküler.
Öykünün Adı: Hançerlioğlu.
Sesli Öykü. 
Gerilim - Drama Öyküsü.
     Zaten yeterince yaşamamış mıydı; dört çocuk, on bir torun sahibi olmak yetmemiş miydi, camide yatıp camide kalkmamış mıydı, dünyadaki tüm görevlerini yerine getirmemiş miydi? Şimdi neden ölemiyordu ki?
Çok Kısa Tuha Öyküler serisinde 24. öyküye geldik. Bu Sesli kitaplar serisi bana yeniden yazma şevki verdi. Distopik, karanlık ve gerilim öyküleri yazmaya devam ediyorum. 
Hançerlioğlu öyküsü bir anadolu öyküsü. Bazı inanışların gün yüzüne çıktığı, karanlıkta anlatılan öykülerden biri. Ruhunu teslim edemeyen bir adamın öyküsü. Şaşırtıcı bir sonu var. 
     Kul sıkışmayınca Hızır yetişmezmiş… Bir gece, gecenin körü, körün en dibi bir vakit, kapı çalındı. Dışarıdaki tipi, insanı taşa çevirmek için uğraşıyordu adeta. Köpekler bile burunlarını dışarı çıkaramıyordu. 
     Büyük oğul kalktı. Bu saatte dışarıda kimin olduğunu, hırlı mı hırsız mı olduğunu düşünmeden, kapısına geleni, bir tanrı misafiri gibi karşılamak için kapıyı açtı. Babasının öksürükleri tüm evi inletiyor, dışardaki fırtınanın uğultusuna kafa tutuyordu. 
     Kapı, içeriye hücum eden kar tanelerinin tuhaf acelesine isyan ediyormuş gibi gacırdadı. Karakışlarda köylere musallat olan ecinnilerin çığlıklarını andırıyordu. Bir tek babası bilirdi o kapının gacırtısını yok etmenin yolunu, hangi hayvanın neresindeki yağı kullanmasını bir tek o bilirdi. 
Çok Kısa Tuhaf Öyküler, daha önce hiçbir yerde yayınlanmamış, yepyeni öykülerin anlatıldığı bir sesli kitap serisidir. Daha doğrusu sesli öyküler serisi. Çünkü kısa ve tuhaflar. 
Türk öyküleri. Türk romanları. Türkçe sesli öykü dinle. Türk hikayeleri. Türk öyküleri dinle. Türk Gerilim öyküleri. Türk bilimkurgu öyküsü. 
#sesliöykü #seslikitap #kitap #DistopikÖyküler #PostapokaliptikHikayeler #KısaÖyküler #BilimKurgu #ücretsizkitap #Gerilim #seslikitapdinle #TürkçeHikayeler #seslikitaplar #Seslendirme #kitapyurdu #kitapoku #hikaye #hikayeler #seslikütüphane #roman #seslendirme #dublaj #romanlar #osmanlı #gerilimöyküsü #podcast #Korku #YaratıcıYazarlık #asmr
0 notes
aktuelhaber · 2 months ago
Text
Kürtçe Kitapların Çeşitliliği
Kürtçe kitaplar, her yaştan ve her ilgi alanından okuyucunun ihtiyaçlarına hitap eden geniş bir içerik yelpazesi sunar:
Roman ve Öykü: Kürt halkının yaşadığı zorluklar, sevinçler ve umutlar; modern ve klasik romanlarda hayat bulur.
Şiir: Kürtçe şiirler, dilin melodik yapısını ve duygusal derinliğini en güzel şekilde ifade eder.
Akademik Eserler: Kürt tarihine, diline ve kültürüne dair araştırmalar yapan akademisyenler için vazgeçilmez kaynaklar sunar.
Çocuk Kitapları: Küçük yaşta Kürtçe öğrenmek ve kültürel bilinci geliştirmek isteyen çocuklar için eğlenceli ve öğretici kitaplar.
Makpirtuk.de: Kürtçe Kitapların Evi
Günümüzde Kürtçe kitaplara erişim artık daha kolay. Makpirtuk.de, Kürtçe kitap arayanlar için güvenilir bir adres olarak hizmet vermektedir. Geniş ürün yelpazesi ve kullanıcı dostu tasarımıyla öne çıkan Makpirtuk.de, her türden okuyucuya hitap eden bir platformdur.
Makpirtuk.de’yi neden tercih etmelisiniz?
Zengin kitap koleksiyonu sayesinde her zevke uygun içerik bulunabilir.
Hızlı ve güvenilir kargo hizmeti sunar.
Dünyanın her yerinden Kürtçe kitaplara ulaşma imkanı sağlar.
0 notes