#Çölde Tarım
Explore tagged Tumblr posts
Text
Kumdan Yeşil: Arabistan'da Çölde Tarım Mucize
Kumdan Yeşil: Arabistan’da Çölde Tarım Mucize Arabistan Yarımadası, kurak toprakları ve zorlu iklimiyle tanınır. Yağış miktarı minimum seviyede (yılda ortalama 100 mm), sıcaklıklar yüksek (ortalama 30°C) ve su kaynakları kısıtlıdır. Bu çetin koşullar altında tarım yapmak oldukça zor görünse de, son yıllarda Arabistan çölünde tarım konusunda önemli bir başarı elde etmiştir. 2018 FAO verilerine…
View On WordPress
#Arabistan#Çölde Tarım#Ekonomik Kalkınma#su kıtlığı#Tarımsal Üretim#Tuzdan Arındırma Tesisleri#Yenilikçi Çözümler#Yeşil Devrim
0 notes
Text
Ülkemiz yemyeşil ormanlara, muhteşem sahillere, benzersiz doğal oluşumlara ev sahipliği yapıyor. Bununla birlikte Türkiye'de son derece nadir hatta eşi benzeri olmayan doğal yapılar da var. Her ne kadar fazla bilinmese de onlardan en ünlü ve en şaşırtıcı olanı Konya il sınırları içerisinde yer alan Karapınar Çölü.
🔸Karapınar Çölü, şehir merkezine yaklaşık 100 kilometre uzaklıktaki Karapınar ilçesinde bulunuyor. Konya Havzası’ndaki en kurak yerlerden biri olan Karapınar aynı zamanda ülkemizin en az yağış alan noktası konumunda. Türkiye’nin tek çölü ��nvanına sahip olan Karapınar, yüzyıllar süren volkanik faaliyetlerin bulunduğu bir coğrafya üzerinde yer alıyor.
🔸Karapınar Çölü’nü oluşturan temel şey, uzun zaman önce bölgede yer alan buzul gölleri. Eski bir göl tabanı olan Karapınar bölgesindeki topraklar, yıllar süren kuraklık ve rüzgar erozyonu nedeniyle çöl haline gelmiş durumda. Çölleşmeden yaklaşık 103 bin hektarlık bir alan etkileniyor.
🔸Karapınar aynı zamanda rüzgâr erozyonuna karşı etkin bir mücadelenin yürütüldüğü bir alan. 1950’lı yılların sonunda, Karapınar’ın çölleşmesini önlemek adına rüzgâr erozyonuna karşı başlatılan mücadele, bugün çölde yeşil arazilerin ve kullanılabilir tarım alanlarının ortaya çıkmasına katkı sağladı. Öyle ki Karapınar yeryüzündeki en yeşil çöllerden biri olarak kabul ediliyor
Kaynak: Instagram/@listelist
.......
Türkiye 🇹🇷
Our country is home to lush forests, magnificent beaches and unique natural formations. However, there are also extremely rare and even unique natural structures in Turkey. Although it is not well known, the most famous and surprising one is the Karapınar Desert, located within the borders of Konya province.
🔸Karapınar Desert is located in Karapınar district, approximately 100 kilometers away from the city center. Karapınar, one of the driest places in the Konya Basin, is also the point with the least rainfall in our country. Karapınar, which has the title of Turkey's only desert, is located on a geography where volcanic activities lasted for centuries.
🔸The main thing that makes up the Karapınar Desert is the glacial lakes that were in the region a long time ago. The lands in the Karapınar region, an ancient lake bottom, have become desert due to years of drought and wind erosion. An area of approximately 103 thousand hectares is affected by desertification.
🔸Karapınar is also an area where an effective fight against wind erosion is carried out. The fight against wind erosion launched at the end of the 1950s in order to prevent the desertification of Karapınar contributed to the emergence of green lands and usable agricultural areas in the desert today. So much so that Karapınar is considered one of the greenest deserts on earth.
Kaynak: Instagram/@listelist
#desert#çöl#Karapınar çölü#konya#türkiye#doğa#travel photography#travel destinations#travel#manzara#view#natural#europe#africa
34 notes
·
View notes
Text
Bugün vadiye doğru yürüyüşe çıktık. Yarım saattlik yol boyunca birkaç gelincik ve birkaç sarı çiçek dışında çiçek yoktu. Hemde hiç. Oysa küçüklüğümde her tarafta papatyalar, sarı çiçekler, gelincikler... Bir sürü çiçek vardı. Rengarenkti her taraf bu mevsimde.
Bu tarım ilaçları yüzünden çölde çiçek kalmadı. Açgözlü insanoğlu sırf biraz daha pamuk, biraz daha arpa, biraz daha buğday biçecek diye ortamı bu hale getirdi. Zarar gören, belkide yok olan börtü böceği saymıyorum bile.
Gerçekten insanoğlu bu tabiattaki en zararlı varlık...
#gökyüzünüvemaviyiçoksevdiğimdoğrudur#mavi#gökyüzü#kitap#papatya#tebessüm#çay#İlaç#Tarım ilacı#Bitkiler#Papatya#gelincik#Sarı çiçek#Çiçekler zarar görüyor
4 notes
·
View notes
Text
Tarımsal üretim yeni adreslerine taşınıyor
Tarımsal üretim yeni adreslerine taşınıyor
Deniz, çöl ve uzay gibi sıra dışı alanlarda tarım yapmak artık hayal değil! tarlasera tarımsal üretimin yeni adreslerini inceliyor. İklim değişikliği ve gıda kıtlığı tehlikesine karşı tarım sektörü dört koldan yeni çözümler geliştirmeye başladı. Bu arayışların bir yönü de bugüne kadar tarıma elverişli olmayan alanlarda bitkisel üretimi mümkün kılmak. Çöllerde, su yüzeyinde ve su altında, hatta…
View On WordPress
0 notes
Text
TURFANDA/ TURFAN/ VAHA/ SAHA/ SAKA/SAYA/ YASA VE GÖKLERDEN GELEN 'SAYHA'
Dilimizde meyve ya da sebzenin dogal kosullarda yetisemedigi mevsimlerde yetistirilme tarzina 'TURFANDA' üretim denir , nedense tüm yazili kaynaklara 'mevsiminden önce yetismis meyve / sebze' şeklinde eksik bilgiyle aktarılmiş.
Yüzeyde TÖREli ilerlemeyi zorlastıran DİRİ dokuların oluşturdugu PÜRUZÜ TÖRPÜyle törpuleyip zemin gerilimine DİRenen bir dokusu oldugundan TIP degil TIRP sesi veren, gorüşü / yörüyüşü / tRrakTÖR geçişi icin acilmasi gereken araziyi kapatan karşı DİRenç gösteren dokuyu kökten hilal seklinde kavrayip temizleyen TARım aletine nasıl TIRPAN demişsek; güreşte eşit koşullarda iki rakibin birbirini içerden ve dısardan cektiği TIRPAN hareketiyle TolpRak'tan TOLPRağın kendi icinde DOLdurup BIRAKtiklarından PIRTlayanları Ütmüş, TOLPRağın ANA dilini öğrendikten sonra PIRTKilerin kendi karerlerine nüfus edip doğasını yonlendirmek, evcilleştirmek İnsan olan için zor olmamıştır. Dogadaki Sebze ve Meyvelerin de diger tum canlı Türleri gibi Yabanken Evcilleşme, Eğim kazanma süreci vardir. Ancak TOPRAKLA / DOĞAYla işbirligi icindeki doganin ilkelerini kavramış bir aklın yürütebileceği emek isteyen bir sürectir üretim/ Fayda saglama faaliyetleri. Dokunun icerden olgunlaşma sürecini / karakterini iyi bilmeniz gerekir ki DOĞASına Yön verebilin. Doğasını TANımadığinız kavramları YÖNetemez, sadece TIRPAN darbesiyle YENemezsiniz.
TURFAN da edebilmeniz gerekir. Nasıl Küçuk taş gibi DİRİ cisimleri içine koyduğumuz borudan düzeneklere TÜFFF sesiyle üfleyerek tasarlamışsak ilk TÜFEKleri, doğada kullanimi kendi parmaklarimızda ellerimizde olmayan bizim çok ustümuzde bir TUFFlama mekanizmasının olduğunu ve TARlalari Arazileri dümdüz edecek gucte bir TUFANla emegimizi yok ederek bizi cezalandıracağını hesap etmeye aklımiz erer. TURFanda sebze meyve üretimi doğanın kimyasina / simyasına/ ilkesine aykirı bir TÖRPüleme hareketinden ziyade TOPRAKla işbirligi halinde elde etmeye hak kazandığimız besinleri olumsuz TUFAN gibi koşullarda Tüffleyen rüzgara karşı Durup dirençli olabileceği koşullara yükseltmek, kendi güvenliğimizi ,besinimizi, emegimizi, tedbirimizi garafula/ KORUMAya almaktır.
Çin Halk Cumhuriyeti'nde, başkenti urumçi olan sincan (xinjiang) yöresinde, "Turfan" adında bir vaha vardır. Bu vaha, Lut gölü'nden sonra dünyanın ikinci büyük çukur yeridir.
Çince'de buranın adı tulupan'dır, öztürkçe adı ise Turpan'dır ama anlamı kendi ANAdilini bilmedigi anlaşılan Türksüler tarafından 'kutsal yer, çölde bir vaha' olarak cevrilmiş, yetmemiş , dilimizdeki TURFANDA üretim sözcüğunu de ticaret ilişkileri suresince mevsimsiz aldıgımiz sebze meyveyi aldığimiz yerin adi olarak oradan aldığimiz iddia edilmiştir.
İsmini, bulunduğu vahadan aldığı iddia edilen TURFAN şehri, ipek yolu'nun geçtiği noktalardan olmakla birlikte sahip olduğu eğimli araziyle cevredeki olumsuz hava kosullarindan etkilenmeyen kendine özgü bir ekosistem saglamistir. Bolge hemen hic yagis almamakla birlikte öyle kuraktir ki gökyuzunden damlayan su daha yere ulaşmadan buharlaşmaktadir. Buna karşın bolge çölleşmemiş, topragin nem ihtiyaci tanri Daglarindan eriyen Kar sulariyla temin edildiginden üretim mevsim koşullarindan etkilenmemiştir. Bolge tam olarak Firtina / TUFAN Bulutlarindan yalıtilmış , doganın ezer gecer kanununa karsi DUrup puskürtme direncine sahip Dogal bir ekosisteme sahip TURFANda uretime ilham verecek çorak şartlara aykirı verim sağlayan bir Duruşa sahiptir gercekten fakat kelimenin Ana dilimizdeki sebze ve meyvelerle ilgili kullaniminin sehrin 'colde vaha' 'kutsal yer' olmasiyla ilgisi yoktur. 'KORUNMUŞ' olmasıyla ilgisi vardır.
** Hunlar’ın ardından Kuzey Çin’de kurulan Hun devletçikleriyle ilgili olaylarda sık sık Turfan bölgesinin adı geçer. 439-460 yılları arasında P’ing-liang Hunları’ndan Chü-ch’ü Meng-hsün bölgede hâkim iken Tabgaç Hükümdarı T’ai-wu tarafından yenilgiye uğratıldı. Hunlar’dan sonra Orta Asya’nın büyük kısmını kaplayan Kao-ch’e (yüksek arabalı / Kanklı) boylarının önemli bir kısmı Turfan civarında yaşıyordu. 460’larda Kanklı kabilelerinin Beşbalık şehrinde bir siyasî birlik kurdukları anlaşılmaktadır. Aynı yıllarda Moğolistan’daki Juan-juan Devleti, Turfan’ı egemenliği altına aldı. 485-492 yıllarında Turfan’a tamamen hâkim olan Kanklılar daha sonra kaynaklarda Töles adıyla anılmaya başlandı.
Göktürkler’in menşeiyle ilgili rivayetlerin birinde Kao-ch’ang adı açıkça geçer ve bölgenin kuzeyi Göktürkler’in çıktığı ilk yer diye gösterilir. Bu bilgi Turfan’ın Türk tarihindeki önemli rolünü ortaya koyar.
*** Şehrin ismi "Kutsal' anlamina geldiği icin TURFAN degildir; ÇÖLLEŞEN, toprağın verimini yitirdiği coğrafyaların kadim donemlerden beri üzerinde yasayan toplumların cürüm'e'lerinden dolayı Yaratıcının gazabına ugramış bölgeler olduğuna inanılır. Antik MISIR'da yazılmış Orduya dair en eski şiirde bile 'çöl insanlarıyla doğanın işleyişine zarar veren geleneklerini değiştirecek dogrultuda savaşmak' kutsal kabul edilmiştir. Hangi cografyada olursa olsun Doganın işleyisine zarar veren geleneklerin sonuçlarının eninde sonunda insanlığın bütüñüne zarar vereceği kabul edilir. TURFAN bölgesi; doğa felaketleriyle Yaratıcının gazabına uğramış bir bölgede yer almasına rağmen 'verimini KORUYAN toprağıyla' üzerinde daha önce yaşayan toplumun Yaratıcı katinda olumlu amellerinden dolayı Yaratıcı tarafından KORUNMUŞ bir bölge olduğuna inanildığı için kutsal kabul edilmiştir. Bölge sırf Türkler tarafından Kutsal kabul edildigi için tarih boyunca bölgeyi kendi dini egemenliğine sokmaya calişan toplumların savaşlarına sahne olmuştur.
Bugün Saha/Saxha/Sayha/ Türklerinin yasadigi bolge Sibirya özellikle Saha, buz ya da donmuş toprakta KORUNMUŞ olan Pleistosen Çağ döneminden kalan tarih öncesi canlıların kalıntılarını içerdiği için paleontolojik öneme sahiptir. Antik Mısir KIPti idlinde 'Çölde sulak alan' anlaminda OAHE terimi kullanılmiş Avrupada OASis, Arapcaya VAHA şeklinde yansiyan bu kok de cok büyuk ihtimalle 'KORUNMUŞ/ SAK'ınılmış' yer anlaminda SAHA / SAXHA/ SAYHA kelimelerinden türemiştir. SAKA / SAHA/ SAYA/ İSKİT/ ingilizce TIRPAN anlamina gelen SCYHTIANS olarak da telaffuz edilen SAHA Turklerinin isim okkleri Avrupada çok uzun süre araştirmalara konu olmuştur.
Heredot'un İskit-Amyurgiy olarak nitelediği etnosa, Stra- 19 bon (M.Ö. 1.asir) ve Plinius (M.Ö. 1. asır) Turregetai veya sadece Turke demişlerdir. Turke'lerin yaşadığı yer, Çinlilerin eski Türk soyu olarak adlandırdığı *say, se, so, sa, sü ile aynıdır. Avrupa bilginlerinin çoğu da bu iki terimi, *sak (İskit-Amyurgi) ve Yunan bilginlerinin Turregetai de dikleri sa, so ile aynileştirirler. (Grigorev, V. V., O Skifs Kom. s.2-3.,) SA, so’nun anlam içeriği kayıtlara göre net olmasa da, Saka hükümdar ve ecdat adlarında, kurgan kültüründe boğa inancının sistemli olduğu bir gerçektir.
**Dogada kontrol edemedigimiz seyleri kontrol edilebilir hale getirmek icin once tanımlar olustururuz.
Mühendislik kelimesindeki En Diz kokleri nasil geminin en kesit grafiklerinden olusuyorsa ; hesap tutmadan once yuzeyin en kesitinin yanı sıra yuzey alanina da olculebilir/ SAYılar/ adlar vermek gerekiyor. Düz zemine YASSI deriz mesela. Sırtımızı YASSI alana yaslarız. YASUN eski Turkcede Tabiat, Doga anlamina gelmiş. YASA kelimesinin de YASSInın da YASLANMAnın da, YASUNun yani doğanın da kökü olan zemin işte bu YAS kökü ve tersten okunuşu SAYı kökünü oluşturan SAYmaktan geliyor.
Yani doğadaki ilk yasaları belirleyenler öncelikle yaslandıkları zemine bir ad vermişler ve tanımlanabilir birimleri bu kökler SAYılar üzerinden oluşturmuşlar.
Bir zeminin en kesiti aşağı yönde / görünür olmayan nicelikleri tanımlarken yüzey alandaki boşluklara düşen objeler de türune göre SINıflandırılmış. SIğıNırlar belirlenmiş.
Kontrol edilecek, tanimlanacak Saha'yı bir tür sayaçlandırma sistemiyle nitelik kazandırılacak SAYA gibi düşünelim. İşte bu yüzey katmanı yani üzerinde dengede durabildiğimiz YASSI/ Düz Yüzeyin birim aralıkları dogada ilk SAYiları, SAYMA eylemini oluşturuyor ve sayabildigimiz için olçebildiğimiz zeminlere hakim olmuş oluyoruz.
SAYmak, TANImak için indiğimiz her birim aralığındaki katmanı da SIYırmış oluyoruz bu yüzden. Yüzeyde görünmeyen kısmı ( SIyRılan/ SIR olan kısmi ) kelimelerle baska insanlara tanımlamak görünen kısmı tanımlamaktan dahada zorlaşacağı icin sistematiği seslere yansıtıyoruz.
** Saha Mitolojisinde Yaşlı Bilge Arketipi de bu sayma sistemi icin hakim olunan düzlemi temsil eden SAYA kelimesinin ters okunuşu AYAS ATA karakteri olmuştur.
Dilin kökenlerindeki SAYA'ya / SAYma sistemlerine / YASaya hakim olan kişi aynı zamanda bölgenin hakimi olan SAKınan / SAKlayan / bütün olasilikları hesaplayıp SAVunmasızları koruyacak akıl düzeyindeki kişidir. ŞEYH DE, ŞAH da bundan gelir.
TURFan ; üzerine TUFFFF ladigimizda, TUFAN gönderdiğimizde yıkılmayan TURan, DAĞyaniklı, kendi dengesini KORUMA hunerine sahip objeler icin kullanilan bir terimdir. Çift Kulplu olduğu için dengede Duran, dengeli bicimde tutabildigimiz su kaplarına da bu yuzden TURFAN adı vermisiz. TURFAN icindeki SU, yüksek bir mekanizmal dengeyle KORUNMUŞ, muhafaza altina alınmiş SÜ'dur.
SAHA, yeralti derinligi, cevresel koşullara dair her turlü olumsuz ficktör hesaplanmış, tedbirler kurularak DENGE sağlanmış olan yüksek bir mekanizmal TENGEyle ölcülmüş, KORUNMUŞ, muhafaza altına alınmış ALandır. Çöl şartlarında 'yalıtılmış; yeşil alan' anlamına gelen VAHA'nın, OASİS'in köku de budur.
SAYA kelimesi ayni zamanda Türk ve Altay halk kültüründe toprağın Bereketinin kutlandığı Törenin ismidir. Hayvancılıkla uğraşan toplumların bereketi artırmak için düzenledikleri bir törendir. Bu bayramın koruyucu ruhu olan Saya Han adı anılır. O da SAY kökünden türemiştir. Saymak, hesaplamak, SAYgınlık anlamları vardır. Haber içeriğine de sahiptir
SAYHA kelimesi çöl insanlarının ülkesinde 'şiddetli ses, gürültü' anlamına da gelmiştir. Osmanlı edebiyatında Yaratıcının bir gazabı olarak görüldüğü şu Xatırlarda gorülur :
Nihâyet gökten bir sayha geldi, cümlesi helâk oldu .( Cevdet Paşa)
** Göklerden gelen o ses ne diyormuş duydunuz mu ? ;)
TURan bir cisme TUFFurdüğümüzde yıkılmayan DURan; KORunmuş, SAKınılmış SAKlanmış olan SAHA, TURFAN oluyormuş demek ki. Kendi gazabından SAKındığını, önünde DURanı gerektiğinde TIRPANlayan akıl SURa üfürdüğünde neler olur aklınız eriyorsa hesap edin.
19 Mart 2021 / Işıl TUFAN Salihoglu
0 notes
Text
Kutupta da çölde de tarım yapılabilecek
Kutupta da çölde de tarım yapılabilecek
Küresel iklim değişikliğinin yaşandığı, orman yangınları ve sel baskınlarının yaşandığı günümüzde İnşaat, gayrimenkul, tarım teknolojileri ve enerji üretimi gibi birçok alanda faaliyet gösteren CY Grup,…
View On WordPress
0 notes
Photo
Çölün ortasında bir vaha: Ovacık Dersim’in Ovacık İlçesi’ni dört yıldır bir komünist yönetiyor. Demokratik Haklar Federasyonu (DHF) ile Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) yaptığı ittifakla 30 Mart 2014’de gerçekleştirilen yerel seçimi kazanan Fatih Mehmet Maçoğlu amacının, insanların, hayvanların ve bitkilerin birlikte, uyum içinde yaşayabileceği bir hayat, bir düzen kurmak olduğunu söylediğinde Ovacık Türkiye’nin gündemine çoktan oturmuştu. Baskı ve yolsuzlukla kavrulan 80 milyonluk koca bir ülkenin 3 bin nüfusluk küçük bir ilçesinden kulağımıza çalınan bu sözler; kamu yararının ne demek olduğunu unutmuş insanlar için çölde vaha gibi bir etki yarattı. Munzur Dağı’nı ortadan ikiye yarıp arasından gemi geçirmek gibi çılgın projeleri yoktuysa da, bundan daha çılgın bir şeyin peşine düşecekti. Şeffaf olmak! • • • Komünist Başkan her yıl yaptığı gibi bu yıl da, belediyenin gelir-gider ve borç tablosunu 7 metre uzunluğunda 3 metre genişliğinde afişe bastırıp belediye binasının girişine astı. Harcanan her kuruşun hesabını halka vermek şeffaf belediyeciliğin bir gereğiydi; çünkü halka hizmet için var olan bir kurumun haktan saklayacağı bir şey yoktu, olamazdı da... Maçoğlu, başkan seçildiğinde belediyenin 1.2 milyon lira borcu, 600 bin lira da alacağı vardı. Son tabloya göre belediyenin 2017 yılına ait geliri 3 milyon 452 bin 707 lira, giderleri ise 3 milyon 182 bin 482 lira. Kurum kasasında da 901 bin 982 lira olduğu açıklandı. Özetle karşımızda kâra geçen bir belediye var. Peki bu nasıl oldu? • • • İlçenin tek geliri İller Bankası’ndan gelen aylık 70 bin liradan ibaretti. Hem geliri artıracak, hem de halka katkı sağlayacak projelere ihtiyaç vardı ve komünist başkana göre bu ancak dayanışma göstererek başarılabilirdi. Ranta dayalı belediyeciliğe alıştırılan Türkiye’de Maçoğlu, belediye kaynaklarını halka açmaktan bahsediyordu. Öğrencilere burs vermek, ulaşımı, suyu ücretsiz ya da sembolik bir ücret karşılığında Ovacık halkına sunmak istiyordu. Bu daha önce Dikili’de denenmiş ve cezasız bırakılmamıştı. Siyasi hayatına 80 sonrası başlayan ve uzun yıllar Dikili Belediye Başkanlığı görevini sürdüren Osman Özgüven, “bir ihtiyaçtan öte haktır”, diyerek 10 tona kadar kullanılan suyu ücretsiz yaptı. Aynı şekilde ulaşım hizmetini bedelsiz sundu ve belediyeye ait sağlık merkezinde insanların 1 lira gibi sembolik bir para karşılığında muayene olmasını sağladı. Halka ücretsiz su verdiği için Sayıştay denetçisi Özgüven hakkında ‘görevi kötüye kullanmak’ gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu. Belediyelerin ticaret için değil, hizmet için var olduğunu savunmayı sürdürdüğü için de baskıların önü ardı kesilmedi. • • • Maçoğlu da Özgüven gibi başka bir dünyanın mümkün olduğuna inanan ve bunun için çalışan bir başkan. Söylediği gibi yaşıyor, halk için çalışıyor. Makam aracı kullanmıyor. Yürüyor ya da ihtiyaç olduğunda kendi özel aracını kullanmayı tercih ediyor. Maaşının bir kısmını öğrencilere burs olarak veriyor. Belediye binası içinde 10 bin kitaplık kütüphane açtı. Bir saat kitap okuyan çocuklara bir saat bisiklet turu hediye ediyor. Ziraat Mühendisleri Odası’nın verdiği bilgilere göre son 15 yılda Belçika yüz ölçümü kadar tarım arazini ekmekten vazgeçen, nohutu Kanada’dan, mercimeği Arjantin’den alan Türkiye’de o, hazineye ait 650 dönümlük araziyi tarıma açtı. Ekilen baklagilleri hem yoksullara dağıttı hem de ülkenin dört bir yanına satarak öğrenciler için burs sağladı. Toplu taşımayı ücretsiz yaptı. Yasalar izin vermediği için bedava yapamadığı suyun metreküpünü elli kuruşa düşürdü. Geçen yıl anlaştığı elliye yakın arıcı ile bal satışına başladı. Hedefinde süt ve süt ürünleri üretimi var. Halka halkın parasıyla, halk için ve halkla beraber hizmet verirken belediyeyi de kâra geçirdi. Ovacık’ı kalkındırdı, insanlığın en büyük utancı olan yoksulluğa karşı dayanışmayı örgütledi. Ve tabi ki İsviçre’de gizli hesabı yok. Not: Ürünlere www.ovacikdogal.com web adresinden ulaşabilirsiniz. Gözde Bedeloğlu (BirGün Gazetesi)
31 notes
·
View notes
Photo
COĞRAFYA KADER DEĞİLDİR... Beceriksiz yöneticiler kendi beceriksizliklerini örtmek için bugün bizi Kader'e İNANDIRMAYA çalışıyorlar.. Atalarımız bundan 2500 yıl önce YERİN 100 metre ALTINDA 60 km SU KANALI inşa ederek tanrı dağlarının eteklerinden topladıkları SULARI tarım yaptıkları TURFAN bölgesine getirerek topraktan daha fazla ürün almayı başarmışlardır. ****. *** **** Karız Kanalları, Orta Asya’da, Turfan bölgesinde yapılmış yeraltı su şebekesi sistemidir. Dünya uygarlık tarihinin en önemli buluntularından biridir. Orta Asya’daki büyük uygarlık birikimini gözler önüne seren Karız Kanalları, Tanrı Dağlarından topladığı suyu 60 km çölün altından geçirerek Turfan’daki yerleşim birimlerine götürüyor. Aralıklarla açılan kuyular yardımıyla tarım alanları sulanıyor. Tanrı Dağları ile turfan arasındaki bölge çöl olduğundan, suyun aşırı sıcaktan buharlamaması için Karız Su Kanalları yeraltında inşa ediliyor. Bu kanalları yaklaşık 100 metre yerin altında konumlandırmanın amacı, güzergâhın geçtiği çölde +40 derece sıcaklık düşünülerek buharlaşmayı engelleyerek su kaybını önlemektir. Kanalın derinliği 110 metreden başlıyor. Kanallar çölün altından ağ gibi örülmüş. Yer altı su kanallarının toplam boyu 5000 km. Bu kanal ağında belli aralıklarla kuyular açılmış. Kuyular 90,80, 70,60 en son turfanda 10 metrenin altıda. Sistem tamamıyla yer çekimi kuvveti ile çalışıyor. turfan-su-sistemleri Çinliler bu kanalları ülkelerindeki üç harikadan biri olarak gösteriyorlar. Bu kanallar bundan 2500 yıl önce M.Ö 500 ‘lerde Uygur Türkleri tarafından yapılmış. Eğim, açı, suyun akışının sağlanması, doğru yolda gidilip gidilmemesi; bunların yapılabilmesi için bilim gerekli... Cihangir Ungurlu #türkmucizesi #tanrıdağı #sukanalları #turfan #susistemleri #karızsukanalları https://www.instagram.com/p/CGLAjXagzsd/?igshid=1qfz57bun0gjh
0 notes
Text
İnternettin her mejrasında 'Kudus' ile ilgili paylaşımları görüyorum. Bazen hiç tahmin etmediğim insanlar bile paylaşımda bulunuyor. Eskiden bende böyle çok paylaşım yapar ve yapmayanlara içinde yine üzülürdüm. Anneler günü, kadınlar günü, öğretmenler günü paylaşıyorsun buna gelince sus pus. Birde çocuğun doğum gününü, evlilik yıl dömünü, yada yanı başında kişiye sevgini faceden dile getir ama ortak bir tepki konuşacağı zaman sus pus ol. İçimden kızardım. Yine kızıyorum da neyse.
Kudüsü, İsrail işgalin ilk gününden zaten belli idi...
Müslümanların ne yapacağı belli mi? Hayır.
1.5 milyar müslüman var diyorlar. Nerede ben göremiyorum. Hepsi kendi meseplerini islamın yerine koymuş. Din diye ona inanıyor.
Bu 1.5 milyarın içinde en gözü karaları İŞİD idi.. Ama oda israilin yada ABD kurduğu terör örgütü.
Diğerleri bangadeş, arakan, Hindistan, Pakistan da kendi dertleri ile uğraşıyor.
Neyse başka ülkeleri bırakalım kendimize bakalım. Kendi ülkemizi ayağa kaldıramadık... Almanyanın, Japon yanın, korenin yaptığını yapamadık.
Gözüken o ki... Bu böyle devam edecek...
Uyumaya devam edecez... Bebeklikten çocukları yetiştirmedimiz sürece böyle olacak.
Her gün saatlerde dizi izleyen bir toplumdan ne beklenir. Çocukları oyalama aracı cep telefonu, tablet ve birde çizgi film.... Tamam...
Kendi sorunlarımızı sözmeden, Ahlaklı, bir nesil yetişmeden böyle devam edecek...
israil çölde bile tarım yaparken ülkemde verimli toprakları yapılaşmaya açacak kadar bile çapsız , çıkarcı, menfaatçi yöneticiler olduğu sürece.
Kısacası
1, 5 milyardan bahsedilen müslümanlar...
Ne ahiret işin doğru düzgün bir şey yaptı..
Nede dünya hayatı için... Halbuki bu ikisini birbirinden bağımsız değildi.
http://www.youtube.com/playlist?list=PLZbx_QbwbaC-qnMV_84SsWrn7Zjc_4mk1
Bu belgeseli izleyin demek istediğimi belki anlaşılır.
1 note
·
View note
Text
GELDİK GÖRDÜK KORUYACAĞIZ
-İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzmir'de yaşanan en büyük yangınlarından birinin yaralarını sarmak için kampanya başlattı. -İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in daveti üzerine hem felaketi yerinde görmek, hem de gerekli kararları birlikte almak için Menderes Efemçukuru’nda yanan alanda düzenlenen İzmir Buluşması’na binlerce İzmirli akın etti.
İzmirliler, 18 Ağustos Pazar günü Karabağlar’da başlayan daha sonra Menderes ve Seferihisar bölgesine yayılan ve 5 bin hektarlık bir orman alanını etkilediği belirlenen yangının yaralarını birlikte sarmak için bir araya geldi. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in hem felaketi yerinde görmek, hem de alınacak kararlara halkın katılımını sağlamak için “Gel, gör, koru” diyerek tüm İzmirlileri davet ettiği İzmir Buluşmaları’nın dördüncüsü Menderes Efemçukuru Devedüzü Mevkii’nde “Ormanİzmir” başlığı ile gerçekleşti. İzmir küllerinden doğacak Başkan Soyer’in davetine sessiz kalmayan binlerce İzmirli, “İzmir küllerinden doğacak”, "Kül olan ormanlarımızda yeniden fidanlar yeşerecek", "Geldik, gördük, koruyacağız" diyerek yanan alanda yapılan etkinliğe akın etti. CHP Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca, İzmir milletvekilleri, belediye başkanları, İzmir Barosu Başkanı, muhtarlar, meslek odaları, sivil toplum kuruluşları ve vatandaşların yoğun ilgi gösterdiği İzmir Buluşması'na Gezi Parkı protestoları sırasında yaşamını yitiren Ali İsmail Korkmaz'ın annesi Emel ve babası Şahap Korkmaz, Deniz Gezmiş'in ağabeyi Bora Gezmiş de katıldı. "Çocuklar inanın" şarkısını söyleyerek alana giren Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası temsilcileri ise, "Küllerimizden doğacağız, yeni bir hikaye yazacağız" yazılı pankartı açtı.
Atalarımızın aziz hatırasına sahip çıkıyoruz "Ormanİzmir" buluşmasının açılış konuşmasını yapan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, seferberliğe katılan tüm İzmirlilere teşekkür ederek, "'Gel, gör, koru' demiştik. Geldiniz, gördünüz, koruyacağımıza dair inancımız pekişti. Bugün 30 Ağustos. Atalarımız bu bereketli, güzel topraklarda huzur içinde yaşayalım diye gözlerini kırpmadan can verdiler ve tarihe unutulmaz bir zafer olarak bugünü kaydettirdiler. Onların aziz hatırasına sahip çıktığınız, bugün bu toprakları korumak için bir araya geldiğiniz için sizleri sevgiyle selamlıyorum. Bugün İzmir için Türkiye için çok anlamlı bir başlangıç yapacağız" diye konuştu. Vicdanımızı rahatlatmak için bir araya gelmedik Yangınla birlikte büyük bir felaket yaşadıklarının altını çizen Başkan Soyer, "Yanan alan için 500 hektar deniyor ama biz biliyoruz ki 5 bin hektardan fazla bir alan yandı. Bu alanın korunması için elimizden geleni yapacağız. Bir metrekaresini bile asla imara açtırmayacağız. Karşılarında bir çelik zırh gibi duracağız. Vatandaşlarımızın bütün önerilerini, fikirlerini burada gerçekleştireceğimiz İzmir Büyükşehir Belediyesi meclis toplantısında karara bağlayacağız. İzmir Büyükşehir Belediyesi meclisi İzmir'in en yetkili seçilmiş karar organıdır. Başlattığımız seferberlik bir heves değil. 'Bir ağaç dikelim vicdanımız rahatlasın' diye bir araya gelmedik. Biz burada İzmir ormanlarını nasıl koruyacağımızı, yanan alanlara nasıl sahip çıkacağımızı, böyle felaketler yaşamamak için neler yapacağımızı karar altına alacağız. Bizim vicdanlarımız bir fidan dikerek değil elbirliği ile güçbirliği ile bu toprakların bir tek yeşil otuna sahip çıkınca rahatlayacak. Çünkü ancak bu şekilde çocuklarımıza, torunlarımıza iftihar edeceğimiz bir gelecek bırakabiliriz" şeklinde konuştu.
Ormanın siyaseti olmaz Ağacın, fidanın ve ormanın siyaseti olmadığını sözlerine eklerine Başkan Soyer, konuşmasına şöyle devam etti: "Ormanlarımız hepimizin ortak değeri. Orman Bakanlığımızla, Valiliğimizle, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile birlikte çalışarak İzmir'in ormanlarını koruyarak İzmir'den tüm Türkiye'ye güzel bir ders vereceğiz. El ele vererek bu topraklara hep birlikte sahip çıkacağız. İzmirli olmaktan gurur duyuyorum. İzmir küllerinden doğmasını bilir". Doğa Haklarından Sorumlu CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca kısa bir konuşma yaparak, "Doğamızın hakları için İzmir'de bu özveriyi görmek hepimiz için umut oldu. İzmir küllerinden doğarken sizler de Türkiye'ye hep birlikte umut olacaksınız" dedi. İzmir Baro Başkanı Özkan Yücel ise alanları kasten veya ihmalle yakanlar için hesap sorulması gerekiyorsa iki elleri yakalarında olacaklarını söyledi. Uzmanlar konuştu Başkan Soyer'in konuşmasının ardından konuyla ilgili uzmanlar vatandaşları bilgilendirici sunum yaptı. Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Tevfik Türk, yangından ekosistemin ciddi anlamda zarar gördüğünü, fidan dikmek yerine bu alanların maden ocaklarından, farklı arazi kullanımlarından korunması için kontrol edilmesi gerektiğini hatırlattı. İzmir Orman Mühendisleri Odası Başkanı Sabahattin Bilge, Şubat ayı sonuna kadar yanan ağaçlardan yangın alanının temizlenmesi gerektiğini söyledi. İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Doğanay Tolunay ise yanan orman alanlarının Anayasa'nın 169. maddesi gereği yeniden ormana dönüştürmesinin zorunlu olduğunu hatırlatarak, "En kısa sürede yanmış kurumuş ağaçların alandan temizlenmesi lazım. Büyükşehir Belediyesi de gerekli ekipman ve araçla bu çalışmaları desteklerse süreç hızlanır. Yeniden ağaç dikmeye, burada ağaçlandırma kampanyası yapmaya gerek yok. Yaşlı ağaçların tohumlarını kullanırsak burada kendiliğinden bir orman oluşur. Doğayı kendi haline bırakmamız en güzel çözüm. Bizim yapmamız gereken yangının çıkmasını önlemek. Belediyemiz halkı bilinçlendirici çalışmalar yapabilir. Helikopter ve uçak ilk yangın çıktığında önemli ama yangını söndürmek için asıl önemli olan yerden müdahaledir. Belediye ve bakanlık bu konuda işbirliği yapabilir" dedi. Başkan Soyer, kampanyanın detaylarını paylaştı İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, uzmanların konuşmaların ardından söz alan vatandaşları ve çocukları tek tek dinledi. Bazı vatandaşlar duygularını göz yaşları içinde anlatırken, İZELMAN anaokulu öğrencisi Doğa isimli bir kız çocuğu da her çocuk için Başkan Soyer'den fidan dikilmesini istedi. Vatandaşların konuşmalarının İzmir'de gerçekleştirecekleri kampanya ile ilgili bilgi veren Büyükşehir Belediye Başkanı Soyer, şunları söyledi: "Kentimizde ağaçlandırabileceğimiz 3 bin 800 hektar alan tespit ettik. Buraları ormana dönüştürmek için ilgili kurumlardan talep yapacağız. 2020 yılında Avrupa yeşil başkenti olmaya adayız. Yapacağımız çalışmaları stratejik plana dahil edeceğiz. İzmir'de yapılmak istenen güzel çalışmaları koordine ederek çölde kum tanesine dönüşmesine engel olacağız. 9 Eylül'de düzenleyeceğimiz bir konserle bir bağış kampanyası başlatıyoruz. Sanatçılarımız bu konserden gelir elde etmeyecekler. İzmirliler 10 lira bağışlayarak konseri izleyebilecek. Meclisimizde bağış kampanyası düzenlemek için karar alacağız. Karar aldıktan sonra Valilik onayına göndereceğiz. 9 Eylül günü konser yapılacak alanda ağaçlandırma yapacağımız arazilerin haritasını koyacağız. Kim nereye ağaç dikmek istiyorsa bağış yapabilecek. Yine yapılan bağışlarla ormanların içinde helikopterlerin su alacağı su havuzları yapacağız. Köylerimize yangın istasyonu kuracağız. Çocuklarımızı yangın yerine getirip görmelerini sağlayacak, yangından etkilenen bir alanı açık hava müzesi haline getireceğiz. Orman okulu kurup, orman gönüllüğü eğitimi vereceğiz. Yangından tarım arazisi etkilenen 278 üreticimize 9 Eylül günü yapılacak meclis toplantısında karar alarak zararlarını karşılayacağız. Her doğan çocuk için bir fidan dikeceğiz. İzmirliler ağaçlarıyla birlikte büyüyecek". İzmir Buluşması’nın ardından dünyaca ünlü piyanist Gülsin Onay, kısa bir konser verdi. Konser’in ardından İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi, olağanüstü gündemle toplandı. “Ormanİzmir Buluşması”nda gündeme getirilen bazı öneri ve düşünceler: "Oluşturulan fon yangın öncesi eğitim çalışmaları için kullanılsın. Belediyede orman mühendisliğinin geliştirilmesi için bir birim oluşturulsun". "Yanan alanlar mutlak koruma bölgesi olsun. Bölgede madencilik meclis kararıyla yasaklansın". "Orman alanlarında yağmur suyu havzası kurulsun". "Kent içinde kent bahçeleri kurularak yeşillendirme çalışması yapılsın". "Yangına hassas bölgelerde yerel itfaiye birimleri kurulsun". "Nisan ayında İzmir Orman Haftası yapılsın". "Yangın alanında gönüllü olarak çalışmak isteyenler için yer yapılsın, gönüllü organizasyonu oluşturulsun". "Yanan ağaçlar üzerinde ressamlar resim yapsın, satılarak bağış kampanyasına destek sağlansın". "Yanan orman alanında kalan canlıların hızla üremesi için beslenme desteği verilsin". Karşıyaka ilçesi büyüklüğünde bir orman alanı yandı TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi’nin, yangın sonrasında alandan elde edilen uydu verilerini esas alarak yaptığı hesaplamalara göre üç gün süren yangında 5 bin hektarlık bir orman alanının etkilendi. 5 bin hektarlık alanın 3 bin 500’ü ağır yanık sınıfında. Kalan yaklaşık 1500 hektarlık alanda ise ikinci dereceden yanma söz konusu. Yangın hattının kuzeyden güneye uzunluğu ise 15 kilometre olarak hesaplanıyor. Bu hesaplama, yaklaşık olarak İzmir’in Karşıyaka ilçesi kadar (5 bin 110 hektar) büyük bir alanın yandığı anlamına geliyor. Yanan orman alanının büyüklüğünü anlamak için ilçelerle yapılan bir kıyaslama, orman kaybının Balçova (2 bin 125 hektar), Bayraklı (3 bin 426 hektar) ve Narlıdere (4 bin 461 hektar) gibi ilçelerin yüzölçümlerinden daha fazla olduğunu gözler önüne serdi. Yaşanan felaket sonucunda yaklaşık iki Balçova ilçesi veya Karşıyaka büyüklüğünde bir orman alanın yandığı ortaya çıktı. 9 Eylül’de dayanışma konseri İzmir’de 9 Eylül’de ormanların korunması için dayanışma konseri gerçekleştirilecek. Orman konserine Haluk Levent, Halil Sezai, Gripin, Niyazi Koyuncu, Hayko Cepkin, Oğuzhan Uğur, Anıl Piyancı, Serap Yağız ve Gazapizm katılacak. Kültürpark’ta saat 18.30’da başlayacak konserin giriş ücretlerinden elde edilen gelir İzmir ormanlarının korunması için kullanılacak. Tekerlekli sandalyesi ile geldi Etkinliğe tekerlekli sandalyesi ile katılan 67 yaşındaki Gündüz Koçak, İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin gerçekleştirdiği bu kampanyayı çok olumlu bulduğunu belirterek, "Buraya gelirken her yer kül olmuştu. Kül kokusunu hala alıyoruz. Ama İzmir küllerinden yeniden doğacak. Kül olan ormanlarımız dikeceğimiz fidanlarla yemyeşil olacak" dedi. İşçilik yapmaya hazırız Perşembe Akşamı Bisikletçileri ise Efemçukuru Devedüzü Mevkii'ne bisikletleriyle geldi. Menderes'ten zorlu bir parkurla kampanya destek olmak için geldiklerini söyleyen Billur Dulkadir, "Biz yangından önce bu parkuru kullanıyor, yemyeşil doğayı seyrederek bu alana geliyorduk. O kadar üzgünüzüm ki yanan ağaçları görünce ağladım. Ama pes etmiyoruz. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımızın çağrısı ile birlikte tekrar buraya geldik. Gerekirse yanan alanlarda bir işçi gibi çalışarak belki bizim çocuklarımız göremez ama onların çocukları için yanan ormanlarımızı yeşertmeye hazırız. Bunu gerçekleştirmek bizim görevimiz" dedi. Ölen canlılar için karanfil ve gül bıraktılar Seferihisar Hayvan Dostları Derneği ise yanan ağaçlar ve canlılar için alana karanfil ve gül bıraktı. Dernek Başkanı Fevziye Özkan, "Yanan ağaçlar ve ölen canlılarımızla birlikte bizim de ciğerimiz yandı. Elimizden geleni yaparak bu güzel ormanlarımızı korumak için çalışacağız" diye konuştu. Read the full article
#1eylüldünyabarışgünü#bucahaber#doğayıkoru#efemçukuru#gündembuca#izmir#izmirhaberleri#izmirormanyangını#tunçsoyer
0 notes
Text
TARIMSAL ÜRETİM YENİ ADRESLERİNE TAŞINIYOR http://ift.tt/2om6TM8
İklim olaylarına ve toprak yapısına bağlı tarım anlayışı tedavülden kalkmak üzere. Tarımın zaman tünelindeki son gelişmelerle birlikte uzay boşluğu, su altı veya çöl gibi sıra dışı alanlarda minimum kaynakla üretim yapabilmek artık hayal değil! Aylık Tarım ve Kültür Dergisi tarlasera Nisan sayısında sizi tarımın yeni adreslerine konuk ediyor.
Tarımsal üretimde en yeni trend; tarımın yönünün daha önce ürün yetiştirmenin imkansız olarak görüldüğü alanlara çevrilmesi. Tarıma elverişli olmayan alanlar olarak tabir edilen uzay, çöller, su altı ve yüzeyi artık tarım profesyonellerinin yakın merceğinde. Aylık Tarım ve Kültür Dergisi tarlasera Nisan sayısında tarımın yeni adreslerini mercek altına aldı.
Tarımın uzay macerası
Tarımın en yeni adreslerinden birini bilim kurgu filmlerinin değişmez teması olan uzay oluşturuyor. Tarımsal açıdan hiçbir koşulun yerine getirilemediği bu yeni dünyada doğal olarak bitkileri yetiştirmek için farklı yöntemlere ihtiyaç duyuluyor. Bu yüzden mühendislik, tıp, uzay biyolojisi ve tarımsal teknolojiler “Uzayda tarım nasıl yapılır?” sorusunun cevabını birlikte arıyor. Çalışmalar 1960’lı yıllardan bu yana devam ediyor olsa da, asıl sıçrama noktasını 2000 yılından beri alçak dünya yörüngesinde hizmet veren Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki (UUİ) deneyler oluşturuyor. Dünya’nın yaklaşık 400 km yukarısında yörünge izleyen bu istasyonun tarımsal alandaki hedefi, bitkileri yapay ışık altında ve kapalı mekanlar içerisinde yetiştirebilmek. Bu amaca yönelik olarak özel bitki yetiştirme ortamları geliştirilmiş ve uzay koşulları ile yer testleri tamamlanmış durumda. Bunun yanında bitkiler üzerinde yer çekimsizliğin neden olduğu olumsuz etkilerin de bazı hormonlar ile azaltılabileceği tespit edildi. Yani yakın gelecekte uzaydan gelen yiyecekler sofralarda yerini alabilir.
Toprak yoksa deniz var
Tarımın yeni ikametgahlarından bir diğeri ise su altı! En sıra dışı alternatiflerden biri olan su altı tarımı; bitkiler için sulamaya gerek duyulmayan, don, dolu ve sıcaklık farkları gibi iklimsel olaylardan etkilenmeyen bir ortam sağlıyor. İtalyan’da hayata geçirilen “Nemo’nun Bahçesi” projesi bu anlamda büyük öneme sahip. Kendi kendine yetebilen bir ekosistemin oluşturduğu bu seralarda, tarım ürünleri herhangi bir bitki besleme ya da koruma ürünü almadan hidroponik sistemle yetiştiriliyor. Toprağın kullanılmadığı bu yeni tarım deneyiminde zararlı böcekler ya da yabancı otlarla da karşılaşılmıyor. Bugüne dek fesleğen, kabak, çilek, fasulye ve marul gibi 30’u aşkın bitkinin başarıyla yetiştirildiği su altı tarlalarının en ilgi çeken yanlarından biri de enerji ihtiyacının yalnızca güneş panelleri ve rüzgar türbinleriyle karşılanması.
Suyun altı olduğu kadar yüzeyi de tarım ürünleri için uygun lokasyonlardan. Yüzen tarlalar ya da yüzen seralar olarak adlandırılan yeni sistemler, tarım alanları sınırlı olan tüm ülkelerin gündeminde. Yüzen tarlaların tasarımında öne çıkan trendler ise yatay ve dikey olmak üzere ikiye ayrılıyor. Dikey tarlalar için oluşturulan tasarımda; alandan tasarruf edebilen ve en fazla güneş ışığı yakalayabilen dikey tarlalar, üzerlerindeki sensörler vasıtasıyla da bitki gelişimi için gerekli olan unsurları doğru bir şekilde belirleyip verimi arttırabiliyor. Okyanus üzerinde yüzen ve güneş panelleri ile enerji ihtiyacını karşılayan yatay tarlalar ise, yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanarak ekonomik açıdan düşük giderlerle gıda ihtiyacını karşılamayı vadediyor. Topraksız tarımla çevre dostu bir üretimin gerçekleştirileceği yüzen tarlaların alt katında ise balık çiftliklerinin oluşturulması hedefleniyor.
Teknoloji çöle taşındı
Teknolojinin imkansızı mümkün kıldığı alanlardan biri de çöller. Çölde tarımın önemli örneklerinden birinin görüldüğü Kuzey Etiyopya’da kurulan yeni nesil seralar, gün içerisinde havadaki nem ve çiğleri topluyor ve suya çeviriyor. Ayrıca seraların üst bölgesine sıcak hava depolanıyor. Gece olduğunda ise soğuyan hava ile birlikte seranın bacası açılıyor ve soğuk havanın bacadan içeri nem vermesi sağlanıyor. Böylece yapının altına ekilen ürünler kolayca sulanabiliyor.
Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin ışığında ne değişen hava şartları ne de toprak kayıpları tarım için engel teşkil ediyor. Uzaydan su altına, denizlerden çöllere kadar birçok alan artık tarım için elverişli koşullara sahip. Görünen o ki teknolojinin tarımla dansı geleceğe umut veriyor.
from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri http://ift.tt/2ppopnv via IFTTT
0 notes
Text
A Word Cevapları 1721 – 1730
Geldik a Word cevaplarının güncel ve heyecanlı bölümüne… Giderek zorlaşan bir bölüm ile daha karşınızdayız. Son zamanlarda çok farklı konu başlıkları ön plana çıkıyor olmasına rağmen a Word bu cevapları ile ön plana çıkan farklı bir oyun olarak dikkatleri üzerinde topluyor. Cevaplara geçebiliriz.
A Word 1721
… ağzımdan aldın: Lafı
Suyu alınmış yiyecek artığı: Posa
İçinde inci olan deniz ürünü: İstiridye
Sarı çizmeli … ağa: Mehmet
Şişle öldüren süper kahraman: Şişman
A Word 1722
Uçakta kara kutunun rengi: Turuncu
Korner: Köşe
İnce bulgur: Düğürcük
Ses: Seda
Yan odayı dinleyen: Bardak
A Word 1723
4 Bölgede de sınırı olan ilimiz: Bilecik
Evcil: Vahşi
Bağırarak konuşmak: Carlamak
Büyük iş merkezi: Plaza
Sevimsiz ve çirkin: Gudubet
A Word 1724
Online: Çevrimiçi
Yeni yapılmış resim: Nevresim
Ayran: Yayık
Daha … kesecektik: Karpuz
A Word 1725
Gezmeyi çok seven: Gezenti
Hemen, anında: Şişpak
Arsız: Utangaç
Çölde tarım bölgesi: Vaha
Hatasız … olmaz: Kul
A Word 1726
Mübalağa: Abartı
Alabalıkların hepsi toplanınca: Kalabalık
Çorba: Kelle paça
Duvar boyası seçerken: Kartela
A Word 1727
Bir … çok sevdim: Kulunu
Kılıksız, sümsük: Sünepe
Kürk hayvanı: Samur
Asparagas: Uydurma
Uzun, sarı ve yumuşak saç: Lepiska
A Word 1728
Endişe: Tasa
Tomi’ nin annesi: Anatomi
Kalp kalbe … derler: Karşı
Külot: Don
Başkasından geçinen kimse: Otlakçı
A Word 1729
En büyük okyanus: Pasifik
Tekrar yaşanmışlık hissi: Dejavu
Patik giymeyi sevmeyen: Antipatik
Bas gaza … bas gaza: Aşkım
A Word 1730
Buğday: Çavdar
Eksper: Bilirkişi
Yatcaz kalkcaz hoop …: Ordayım
Sünnet masraflarını üstlenen: Kirve
Tüm oyun cevaplarına ulaşmak için a Word cevapları bölümüne göz atabilirsiniz. Sizin için cevapları bir arada sunacağız. Bizi takip etmeye devam edin…
https://www.jeyyu.com/2018/12/a-word-cevaplari-1721-1730.html
0 notes
Text
İki Rothschild & İsrail Devletinin Kuruluşu Kitabı pdf indir pdf indir
İki Rothschild & İsrail Devletinin Kuruluşu Yahudi devletinin gelişimde baba oğul, Edmond ve James de Rothschild’in rollerini derinlemesine ele alan Schama’nın kitabı, baba Edmond’un Filistin’de yaşayabilir bir Yahudi topluluğu kurabilmek için 1882’deki ilk girişimlerinden başlayarak PICA’nın (Filistin Yahudi Kolonizasyon Birliği) 1957’de dağılmasına kadar Rothschild ailesinin olağanüstü katkılarının izini sürüyor. Rothschildlerin yerleşimlerinde yetmiş beş yıl boyunca bataklıklar kurutuldu, kayalıklar ve çorak araziler bereketli tarım alanlarına dönüştürüldü ve günümüz İsrail’inin tarım ve sanayi temelleri atıldı. Şehirde yaşamaya alışkın bir halkın taşlık çölde çiftçilik yapmayı öğrenmesi gerekti. Schama, PICA’nın geniş arşivinden yararlandığı ayrıntılı ve anlaşılır çalışmasıyla bir devletin kökenlerine ışık tutarken, aynı zamanda günümüzü ve geleceği anlamak için geçmişe bakmanın önemini bir kez daha gösteriyor.
İki Rothschild & İsrail Devletinin Kuruluşu Kitabı pdf indir pdf indir oku
#İki Rothschild & İsrail Devletinin Kuruluşu kitabı pdf indir#İki Rothschild & İsrail Devletinin Kuruluşu pdf oku#İki Rothschild & İsrail Devletinin Kuruluşu ücretsiz indir#İki Rothschild & İsrail Devletinin Kuruluşu ücretsiz pdf indir#Dünya
0 notes
Text
Kutupta da çölde de tarım yapılabilecek
Kutupta da çölde de tarım yapılabilecek
Küresel iklim değişikliğinin yaşandığı, orman yangınları ve sel baskınlarının yaşandığı günümüzde İnşaat, gayrimenkul, tarım teknolojileri ve enerji üretimi gibi birçok alanda faaliyet gösteren CY Grup,…
View On WordPress
0 notes
Text
BATI ANADOLU’DA VE YUNANİSTAN’DA KURULAN ŞEHİR DEVLETLERİNİN İLK İŞİ, YAŞAM ALANLARINA SUYU GETİRMEKTİ. SUYUN MÜHENDİSLİK ZİRVESİNE ÇIKTIĞI YER İSE ANT DAĞLARININ DORUKLARINA KURULAN MACHU PİCCHU OLDU. BİZDE BU YAZIMIZ DA ANADOLU’DAN BİR KAÇ ÖRNEK İLE YOLA ÇIKARAK SUYUN MACERASINI ANLATMAYA ÇALIŞTIK…
Medeniyet için altyapı olmazsa olmaz şarttır. Evlerde suyun olmadığı, kanalizasyon şebekesinin sağlıklı işlemediği kentlerde toplu yaşam sürdürülebilir değildir. Zira su kanallarını takip ettiğinizde yolun sonu medeniyete çıkacaktır. Bu öylesine söylenmiş bir söz değil, dünya üzerindeki en eski su kanalları en gelişmiş medeniyetlerin kurulduğu yerlerde yapılmıştır. Çünkü suyun şehre ve hatta evlerin içine taşınması bir şehircilik faaliyetidir ve kentli olmanın ilk adımlarından biridir.
İNDUS VADİSİNDEKİ SU…
Bugün dünyanın birçok yerinde evlerde su yok, hatta su şebekesi olmayan şehirler bile var. Oysa insanoğlunun su ve kanalizasyon geçmişi teknolojinin bugününden daha da eski ve hatta M.Ö. 6500’lü yıllara kadar dayanıyor. Bugün İsrail sınırları içinde yer alan Jezreel (Yizreel) Vadisi’nde yapılan kazılarda dünyanın en eski su kuyularına rastlanmış. İlk şehir şebeke sistemlerinin kalıntılarına ise 3300 yılları dolaylarında İndus Vadisi uygarlığında bulunmuş. Daha şehir devletlerinin yeni yeni oluşmaya başladığı yıllarda bile İndus’ta yaşayan topluluklar evlerine su getirmişler. İlk modern şehir su sisteminin ise Girit adasında yer alan Knossos içerisinde bulunmuş. M.Ö. 3000 ve 2000 yılları arasında Knossos Sarayı’nın altında tuğla kaplama kanallar ve terakkotta (kil ve toprak karışımı) borulara rastlanmış. Bu sistem içme suyunun saraya taşınmasının yanı sıra yağmur ve atık suların tahliyesinde de kullanılmış.Yunan ve Batı Ege’de tarım ve ticaretle zenginleşen topluluklar antik çağda şehirlerine ve evlerine su getiren şebekeler inşa etmişler. Bugün bunlardan en belirgin olanı Denizli’de bulunan M.Ö. 1. Yüzyılda kurulan Laodikeia Antik şehridir. Leodikeia Antik Kenti’nde yapılan sondaj çalışmasında kentin güneybatı köşesinde sokak su dağıtım terminallerinin bulunduğu anlaşılmış. Sokak su dağıtım sistemi 7. Yüzyılın ilk çeyreğinde meydana gelen büyük depreme kadar kullanılmış.
PETRA VE SU
Su demek yaşam demek, bu nedenle dünyanın bütün önemli medeniyetleri suyun kenarına kurulmuştur. Ama özellikle güvenlik ve su baskınlarına karşı yüksek yerlere kurulan şehirlere su taşımak hep bir sorun teşkil etmiştir. İşte bu sorunun çözüm çalışmaları da ademoğlunun mühendislikte gelişmesini sağlamıştır. Suyun yüksek yerlere mühendislik harikaları ile taşındığı kentlerin en önemlilerinden bir tanesi bugün Ürdün sınırları içinde yer alan antik Petra şehridir. M.Ö. 400 ile M.S. 106 yıllarında Nebati’lerin kurduğu şehir, bugün bile hayranlık uyandıran sofistike su taşıma sitemine sahiptir. İyi bir korunma alanına kurulan zengin Petra şehrine su getirmek zor işti. Bunun için Nebatiler kayaların içerisinden 4,8 m. genişlik, 8 m yükseklikteki 30 metre uzunluğunda tüneller ve karmaşık bir bent sitemi yaparak şehri sel sularından koruyorlardı. Ayrıca 20’den fazla sarnıç yaparak da uzaklarda bulunan su kaynaklarını uzun yollardan şehre ulaştırıyorlardı. Çölde suyun buharlaşmaması ve kumtaşı kayalıklarının suyu emmemesi için seramikle kanalları kaplayarak, sıcaklığın 50 dereceyi bulduğu çöl ortamında suyu Petra’ya ulaştırmayı başarmışlar.
MACHU PİCCHU’YA SU GETİRMEK
Dünyanın en karmaşık su sistemi ise dünyanın yedi harikasından bir tanesi olan Peru’daki Machu Picchu’ya kurulmuş. And Dağlarının zirvesinde, keskin bir sırtta dengelenmiş, 2450 metre yüksekliğinde olan Machu Picchu hemen yanı başında bulunan Urubamba nehrinden de 450 metre daha yukarıda. Dört tarafı keskin uçurumlardan oluşan bu şehre günlük ihtiyaçlar için her gün inip çıkmak neredeyse imkansız. Dağların zirvesinde bir şehir yapıyorsanız, bütün ihtiyaçlarınızı da bulunduğunuz zirvede karşılayabilmelisiniz. Ve bunu da su olmadan yapamazsınız. Peki en yakın mesafeden neredeyse 90 derecelik bir açıyla 450 metre yükseklikteki dağ zirvesine suyu nasıl taşırsınız?
NEDEN KESKİN YAMAÇLAR?
Macchu Pichu’nun su sistemini bu kadar ilginç kılan temel neden ise şehrin inşa edildiği zirve. Suyu sorgulamadan önce insanın aklına ilk gelen soru suyu buraya getirmek yerine neden suyun kenarına şehri yapmadıkları? Dik yamaçların tepesine, etrafı uçurum olan ve bugünün teknolojisi ile bile inşası zor olan bu yere neden şehir inşa edilmişti? İnkalıları bulutların üzerine kent inşa etmeye iten sebep neydi?
Machu Pucchi, 1438 yılında İnka imparatorluğu yok olmaya yüz tutmuşken halkını yeniden toplayıp ülkesini büyük bir imparatorluğa çeviren Pachacuti tarafından kurulmuştur. Güney Amerika’nın İskender’i olarak da anılan Pachacuti Komobimya’dan Şili’ye uzanan bir imparatorluk kurmuştu. Zamanla şanına yakışan ve tanrılara yakın olmak istediği bir şehir inşa ettirmeye karar verdi. Ama bu inşaat için belirlenen yer, gökyüzünün zirvesiydi, Ama tanrı kral olmanın verdiği özgüvenle dağların tepesine bir şehir inşa ettirmeye karar verdi. Yani burasının gökyüzüne inşa edilmesinin sebebi korunma, değil tamamen mistik amaçlıydı. Uçurumların kenarlarına inşaat çok tehlikeli idi ve her an işçilerden bazıları veya inşaat malzemeleri uçurumdan yuvarlanabilirdi. En zor olanı ise bu zirveye devasa taşları çırkatmak ve onları tutmaktı. Bu noktaya taş bir şehir inşa etmek yüksek bir mühendislik dehası gerektiriyordu. Pachacuti’nin mühendisleri şehri taşlarla inşa etmeye başladıklarında kısa sürede bir felaket yaşadılar. Şehrin inşa edilebilmesi için örülmüş set duvarlar amazon yağmurları sonrası heyelanla birlikte yerle bir oldu.
TOPRAĞI KURU TUTAN KANALLAR
İnkalı mühendisler yağışlar olduğu sürece benzer felaketlerin yaşanacağını varsayarak toprak zemini kuru tutmak gerektiğini farkettiler. Mimaride bir devrime imza atarak bundan 500 yıl önce boşaltma kanallarının inşasına başladılar. Yapılan kanallar suyu yönlendirecek, bir noktada yağmur sularını toplayarak Amazon ormanlarının içine akıtacaktı. Böylelikle zemin hep kuru kalacak ve toprak yağmura doymadığı için heyelan riski ortadan kaldırılmış olacaktı. Toplamda 130 çıkışı olan boşaltım kanalları ve oluklar inşa ettiler. Bu kanallar şiddetli yağmurlarda suyu aşağıdaki yağmur ormanına güvenli bir şeklide boşaltan büyük bir fırtına kanalizasyonuna çevirdi. Machu Picchu’da bugün bile ne kadar yağmur yağarsa yağsın asla büyük bir su birikintisi göremezsiniz.
Su kanalları- Petra
Machu Picchu
Machu Picchu tarım alanları
Machu Picchu
Petra
YER ÇEKİMİ İLE SAVAŞ
Nefes alan, yaşayan bir şehir için sağlıklı bir zemin yeterli değil. Yerleştikten sonra 1000’den fazla insanın barınmasını sağlayacak suyun da temin edilmesi gerekiyor. Banyo alanları, havuzlar, evler için su… Tehlikeli bir dağ yamacına yerleşmiş Machu Picchu’nun mühendisleri sürekli yer çekimi ile mücadele etmek zorundaydılar ve bu suyun da yer çekimine meydan okuyarak şehir merkezine getirilmesi gerekiyordu. Dik bir dağ yamacına kurulan Machu Picchu’ya en yakın su kaynağı, uçurumun dip noktasından kıvrılarak akan Urubamba nehriydi.
FAY HATLARINDAN GELEN SU
İnka mühendisleri doğa ile mücadele etmek yerine ondan faydalanmanın yolunu bulmuşlardı. Machu Picchu’nun yerleşim alanı iki fay hattının kırılması ile oluşmuştu. Bu kırılmanın yaşandığı duvarlardan bir tanesi çatlamış granitten oluşuyordu ve bu bölge sürekli bulutların arasındaydı. Bulutların sağladığı nemden, granitten süzülen su zeminde bir noktada toplanarak amazona ulaşmaktaydı. İnkalar suyu yakalamak için 14,5 metre uzunluğunda bir duvar inşa ettiler. Duvarın taşlarını seyrek bırakarak suyun duvarın arkasında toplanmasını ve geniş bir havzaya kontrollü bir şekilde akmasını sağlamışlardı.
SU VE KAYA SENFONİSİ
Mühendisler Havzadan 749 metre uzaklıkta inşaat alanına doğru kesilmiş taştan öyle kesin ölçülerle bir su kanalı yapmışlardı ki su sürekli aynı hızda ve çok az kayıpla tapınağa ulaşıyordu. Bulunduğu düzlüğün üzerinde yükselen sular dakikada 150 litre hızla akarak tarım alanları ve depoların olduğu noktalardan geçiyorlardı. Bu sayede İnkalar bu yamaçta tarım yaptılar ve suyu stoklayabildiler. Suyun biriktiği sunaklarda ayinler yapılıyor ve insanlar su ihtiyaçlarını temin edip banyo yapabiliyorlardı. Tasarımda her şeye dikkat edilmişti. Duvarlarda elle yapılmış süslemeler vardı, boşaltma kanalları bile düşünülmüştü. Bir su ve kaya senfonisi gibiydi her şey ve hiç bir detay atlanmamıştı. Suyun debisi öyle bir ayarlanmıştı ki İnka Aryballos’larına (testi) su doldurmak için kanallar suyu ileri atıyordu.
Suyun daha alçak bir noktadan dikey bir debi ile şehre gelmesi için küçük havuzlar yapılmış ve çok hafif yükseltilerle suyun ittirme gücünden faydalanılmış, diranaj sistemleri kullanılmıştı.
KENDİ İHTİYAÇLARINI KARŞILAYAN GÖKYÜZÜ ŞEHRİ
Machu Picchu’da inşa, zemin çalışmalarında ve iç mimaride zamanının mühendislik zirvesindeydi. Sahip oldukları ileri akıl sayesinde bir dağın zirvesinde yerleşim alanı kurup, şehre su getirip, tarım yaparak kendi yiyeceklerini yetiştirip medeniyete ihtiyaç duymadıkları bir gök yüzü kenti oluşturabildiler.Su İnkalar için kutsaldı ve medeniyet demekti. Anadolu’dan Peru’ya kadar medeniyetin nişanesi su oldu. Ticaret ve tarımla zenginleşen toplumlar daha iyi bir yaşam için önce kentlerin merkezlerine su getirip daha sonra evlere dağıttılar. Kısacası su kanallarının ucu hep medeniyete çıktı… NOTLAR:
Romalılar ve Su
Su kanalları ve şehirler deyince ilk akla gelenlerden bir tanesi de Roma medeniyetidir. Romalılar ele geçirdikleri bütün şehirleri sarnıç inşası ile su sistemini de getirmişlerdir. Ayrıca Romalılar kullanılan suyun şehir dışına aktarılmasında da ilerlemişlerdi. Cloaca Maxima olarak adlandırılan kanalizasyon sistemi, inşaatından 2500 yıl sonra, bugünkü Roma’da halen kullanılmaktadır. Almanya’nın Köln şehrinde de halen Romalılar zamanında yapılmış kanalizasyon sistemi mevcuttur ve bu yeraltı kanallarının içinde hala yürünebilmektedir.
Frigya Vadisi ve Yağmur Kanalları
Machu Picchu’daki su kanalları kadar kompleks olmasa da bugün Anadolu’da birçok antik kentte de benzer bir yağmur suyu toplama sistemi mevcuttur. Bunlardan bir tanesi de Eskişehir ve Afyon arasında bulunan Frig Vadisi’dir.
Petra Antik Kenti
Petra; bazı bölümleri kayalara oyularak yapılmış M.Ö. 1. Yüzyıla uzanan bir antik kenttir. Su kanalları dışında şehrin önemli yapıları arasında 4 bin kişilik amfiteatr, mezar sarayı, El Deir Manastırı bulunmaktadır.
Notlar:
Machu Picchu Quechua dilinde eski dağ anlamına gelmektedir.
Hemen altında ise Wayna Picchu, yani yeni zirve bulunmaktadır.
Şehir dağ yamacına 200 den fazla merdivenin bir birine bağlanması ile kurulmuştur.
Machu Picchu Cusco şehrinin 120 km kuzeybatısında bulunur.
Cusco İnka medeniyetine uzun yıllar başkentlik yapmış enfes bir şehirdir.
Yazı ve fotoğraf: İlyas Yıldız
ANADOLU’DAN MACHU PİCCHU’YA SUYUN İZİNDE BATI ANADOLU'DA VE YUNANİSTAN'DA KURULAN ŞEHİR DEVLETLERİNİN İLK İŞİ, YAŞAM ALANLARINA SUYU GETİRMEKTİ. SUYUN MÜHENDİSLİK ZİRVESİNE ÇIKTIĞI YER İSE ANT DAĞLARININ DORUKLARINA KURULAN MACHU PİCCHU OLDU.
0 notes