#:kayma tes:
Explore tagged Tumblr posts
teknolojihaber · 5 months ago
Text
Büyük Patlama'dan sadece 290 milyon yıl sonra var olan galaksi
James Webb Uzay Teleskobu, uzay anlayışımızı bir kez daha değiştirdi ve şimdiye kadar gözlemlenen en uzak ve en eski galaksiyi ortaya çıkardı. JADES-GS-z14 − 0 adı verilen bu galaksi, Büyük Patlama'dan sadece 290 milyon yıl sonra vardı. Büyük Patlama'dan yaklaşık 50 milyon ila bir milyar yıl süren «kozmik şafak » döneminde, ilk yıldızların, kara deliklerin ve galaksilerin oluşumu gerçekleşti. Kızılötesi yeteneklerini kullanarak, «Webb » bu erken döneme baktı ve daha önce tespit edemediği gizlenmiş eski galaksileri keşfetti. JADES-GS-z14 − 0 ilk olarak Ekim 2023'te 14'lük bir kırmızıya kayma ile görüldü ve muazzam uzaklığını gösterdi. Ocak ayındaki sonraki gözlemler, 2022'de − Webb «tarafından keşfedilen önceki kayıt JADES-GS-z13 » 0'ın yerini alarak kayıt durumunu doğruladı. Bu keşfi daha da ilgi çekici kılan şey beklenmedik parlaklığıdır. Galaksinin büyüklüğü ve parlaklığı, Güneşimizin kütlesinden yüz milyonlarca kat daha büyük bir kütleyi gösteriyor, bu da böyle bir erken nesnesi için çok garip bir durum. Read the full article
0 notes
mckaytriarchy-1 · 8 years ago
Quote
These were the children who were forced to eat acorns and lily roots rather than sweets, they were fed by wild birds and had to be satisfied with liberty tea, made from loosestrife, or Hyperion tea made from raspberry leaves. They had to make do with what they had.
Alice Hoffman, The Probable Future
6 notes · View notes
startrekroleplay · 5 years ago
Text
Directory Updated - August 9, 2019
View the full directory here. To be added to the directory, view the post linked here.
This directory is large and likely to contain errors. Please notify us of any mistakes, either in this update post or in the directory itself, and we will do our best to correct them.
* denotes a multimuse blog ^ denotes a canon divergent muse ~ denotes a genderbent muse
ADDITIONS - CANON CHARACTERS
Next Generation:
Jean-Luc Picard - @exastrae*
Will Riker - @tendersores*^
ADDITIONS - ORIGINAL CHARACTERS
@fiddlingonthetympanic - Kayma Tes
@tendersores - Julian Petrov*
CHANGES
exhumani & humanliike have moved to @exastrae*
REMOVALS
@jojomccoy - 3+ months of inactivity
@lightxart - 3+ months of inactivity
@nvigatcr - 3+ months of inactivity
@vulku - 3+ months of inactivity
1 note · View note
odainsan · 6 years ago
Text
Mut var mı, yok mu?
Tumblr media
Gülseren Südor 
“Kemale ermenin saadeti dediğim bu mutluluk, insanın bir an durup şunu düşünebilmesine bağlıdır: Hayat nedir aslında? Esas olarak kutupsallıklarla geçmez mi hayat, yapabilmek ve yapamamak gibi, başarı ve başarısızlık gibi, sevinç ve hiddet gibi, cesaret ve korku gibi, haz ve acı gibi, sağlık ve hastalık gibi, hoşnutluk ve hoşnutsuzluk gibi, neşe ve keder gibi karşıtlık ve çelişkiler arasında? Modern dünya ve insan imgesi, bir zaman gelip her şeyin sadece pozitif olacağından hareket ediyordu ama yine de hala ortadan kalkmayan negatif şeyler var.” Mutsuz Olmak: Bir Yüreklendirme - Wilhelm Schmid
Yaşamın güzelliği içindeki ikilikte saklı: gece-gündüz, eril-dişi, artı-eksi. Yin yang prensibinde olduğu gibi bütünü yaratan karşıtlığın ta kendisi. Günün, gece ve gündüzden oluşması gibi. Öyleyse yaşamımızda neden sadece bir şeye (olumlu ya da olumsuza) odaklanıyoruz?
Wilhelm Schmid, Mutsuz Olmak: Bir Yüreklendirme kitabında kendi tabiriyle “yaşama sanatında”  esas mücadelenin mutsuz olmakla baş etmek olduğunu ve mutluluğa bu denli kıymet verilmesinin onun yokluğunu sündürmekten başka bir işe yaramayacağını söylüyor.
Tolstoy demiş ya: “Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir.” Yani bir şeyler değişir, denge bozulur, sözüm ona Matrix’te bir kayma olursa talih sizi ıskalamaz. Mut kelimesi bir ağırlık biriminden ibaret. Mut(lu) ya da mut(suz) olmaksa aslında şansla ilişkilendiriliyor. Yaşamın muazzamlığı da bazen var olanın -daha doğrusu alışılagelmişin- sapmasından doğar. 
Deneyimlerinizi değerli kılan her zaman başarılarınız değildir; yaptığınız yanlışlardır. Bazen denersiniz ve olmaz. Yüzlerce kez denersiniz yine olmaz. Bundan çıkarılacak sonuç hüsran da olabilir ileride işinize çok yaracak bir kazanım da. Şans zaten özünde “bir olayın olabilirliği” demek; bırakın olacaklar olabilsin. Yaşamak tam da bu değil mi?
Yaşam sanatı ve mutsuzluk diyorsak eğer anmadan geçmeyelim:
kim istemez mutlu olmayı  ama mutsuzluğa da var mısın?*
Yaşamın ikiliğinde dengede kalabilmek dileğiyle.
Sevgiyle kalın.
*Cemal Süreya – (mut)suz
5 notes · View notes
skrain400babiesdukat · 8 years ago
Note
“My name is unimportant – you, tyrant, will die today by my blade.” [Doesn't need to a be a thread. I'm just tossing random memes at people!]
Ja’Gul Dukat snarled as he drew his own sword at his side, the blade was Cardassian steel with a Jevonite handle, it was one easily the finest blade in the land. A gift from his father before he left to take his place as master of the fortress of Terok Nor.
Next he draw his dagger. It was his preferred style. Sword and dagger. He had studied this type of fighting all of his life. And has his eyes took in the Bajoran slave who dared to challenge him, a grin smile spread across his face.
“Aren’t you a bold thing.” His words were dark, unfastening the cape from his shoulders and letting the thick, warm fabric fall to the ground. “Bold, but oh, so unwise.”
2 notes · View notes
f1turkiye · 3 years ago
Text
‎Yoğun savaşların ardından Amerika'da Mercedes P2 ve P6‎
Tumblr media
COTA'daki kavurucu sıcaklıklar, güneşli gökyüzü ve dolu tribünler, eşit derecede heyecan verici bir 56 turluk yarış için muhteşem bir atmosfer yarattı, Lewis zaferi kıl payı kaçırdı ve Valtteri dokuzuncudan altıncılığa yükseldi.
- ‎Fırtınalı bir başlangıç Lewis'i yarışın liderliğine taşıdı ve max'in alttan kesmeyi tamamladığı ilk durakta liderliği kaybetmeden önce pole-sitter Max Verstappen'in içine dalarak ilk sırayı aldı.‎ - ‎Lewis, şampiyonadaki rakibinin ikinci tur duraklarına yaklaşması ile farkı kapatmaya başladı ve takım Lewis ile uzun gitmeyi ve sekiz turluk bir lastik ofset yaratmayı tercih etti ve bizi yoğun bir finişe ayarladı.‎ - ‎Max'in 8.7 saniye gerisinde ortaya çıktı, ancak kısa süre sonra boşlukta parçalandı ve Red Bull'un gözüne girdi ve sadece bir avuç tur kaldı.‎ - ‎Geç hücuma rağmen yeterli olmadı ve Lewis P2'de çizgiyi 1.3 saniye geride geçti. Ancak, en hızlı turu attığı için fazladan bir puan aldı.‎ - ‎Valtteri ayrıca bir ofset stratejisi kullanarak, hem birinci hem de ikinci stintlerinde daha uzun süre sahayı yukarı taşıdı ve Carlos Sainz'ı sondan bir önceki turda geçerek P6'yı aldı.‎ - ‎Max Verstappen (287.5 puan), P3'te Valtteri (185 puan) ile Lewis'ten (275.5 puan) 12 puan farkla Sürücüler Şampiyonası'nda lider.‎ - ‎Mercedes-AMG Petronas F1 Takımı (460.5 puan), Yapıcılar Şampiyonası'nda Red Bull'un (437.5 puan) 23 puan önünde lider.‎
Tumblr media
Lewis Hamilton
‎Öncelikle, Max'i tebrik ettiğini, bugün harika bir iş çıkardığını söyleyen Lewis. Ve ayrıca, tüm hafta sonu Austin'de sahip olduğumuz muhteşem kalabalığa büyük bir teşekkür ederim diyerek başladı yarışı değerlendiren açıklamalarına, Gerçekten bir an için kazanabileceğimizi düşündüm, kesinlikle her şeyi verdim. Çok zor bir yarıştı ama maalesef dönüştüremedik. Red Bull'un üstünlüğü vardı ve onlarla eşleşemedik. Arabalarında daha az kayma olan daha iyi ve daha istikrarlı bir arka uçları vardı gibi görünüyordu. Start açıkçası harikaydı ve farkı sona doğru kapattım, ancak kirli havaya girdim ve lastikler son birkaç turda aşırı ısındı. İnanılmaz pit stoplar ve hafta sonu boyunca çok sıkı çalışma için ekibe teşekkür ederiz. Bu sefer tam olarak anlamadım, ama bir sonrakine geçeceğiz.‎
Tumblr media
Valtteri Bottas
‎Benim için oldukça olaysız bir yarıştı, elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalıştık, ancak sahada savaşmak kolay değildi. İlerlemek zordu ve buradaki sıcaklıklar ve pistin özellikleri nedeniyle olacağını biliyorduk. İlk etapta Alfa Tauri'nin arkasında sıkışıp kaldım ve bu bana çok zaman kaybetti. Daha yavaş arabaların arkasına geçtiğimde, tempo farkı kolayca geçiş yapacak kadar büyük değildi. En iyi şekilde kullanmamız için herhangi bir Güvenlik Arabası veya başka bir durum yoktu, ancak grid cezası ve nereden başladığımızla, daha fazla ne yapabilirdik emin değilim. Bizim için en güçlü hafta sonu değil, ancak havada araba iyi hissettirdi ve takım olarak ileriye götürebileceğimiz birçok öğrenme var.‎
Tumblr media
Toto Wolff
‎Bu gerçekten ilginç stratejik oyunların ve harika savaşların bir yarışıydı. Lewis'le olan zaferi kokladığımızı düşündük ve son turlarda harika bir hücum yaptı, ancak sonunda yeterli olmadı. İlk stint'te, araç Medium'da yeterince hızlı değildi ve daha sonra Red Bull, ikinci kez kaplamadan önce süper agresif bir ilk durağa gitti. Daha uzun süre devam eden ofset stratejimizin sonunda onları elde etmek için yeterli olacağını düşündük, ancak öndeki arabaya dokunma mesafesine geldiğiniz anda, bir hamle yapmayı çok zorlaştırıyor. Sonunda, yakındık, ama yeterince yakın değildik, bu yüzden Red Bull bugün kazanmayı hak etti. Valtteri için, aynı zamanda sollama ve sahada hareket etme konusunda da zorlandı, ancak bazı yerleri telafi etmek için daha uzun stintleri kullandık ve altıncı olmak için sondan bir önceki turda Sainz'a güçlü bir hamle yaptı. Umduğumuz hafta sonu değil, ama hala gelecek birçok fırsat olduğunu biliyoruz. Tam oradayız, savaştayız ve savaşın tadını çıkarıyoruz. Bakalım bir sonraki ne getirecek.‎
Tumblr media
Andrew Shovlin
‎Sinir bozucu bir gün ama burada yeterince güçlü olamadık ve galibiyet ulaşamayacağımız kilometrelerce uzakta olmasa da, Cumartesi günü sıralama turlarında yeterince iyi değildik ve ilk stint'te Orta lastikte yeterince iyi değildik. Buna ek olarak, Valtteri'nin grid cezası, cephedeki mücadelede olmadığı anlamına geliyordu ve stratejik olarak hayatımızı daha da zorlaştırdı. Burada bize biraz hıza mal olan birkaç konuyu anlıyoruz, ancak henüz temeline inmediğimiz başkaları da var, bu yüzden kalan yarışlar öncesinde ilerleme sağlamamız gereken bir şey. Her iki Şampiyonada da bir miktar puan kaybettiğimizde hayal kırıklığına uğramaktan başka bir şey olamayız, ancak daha gidilecek uzun bir yol var ve Şampiyona'nın başlarında daha kötü bir konumdaydık ve geri çektik. Üçlü başlıktan önce toparlanmak ve önümüzdeki yarışlara hazırlanmak için biraz zamanımız var; Önümüzdeki beş pistte araçtan en iyi şekilde çıkmak, başlıkları korumak için anahtar olacak, bu yüzden önümüzdeki birkaç gün içinde bunu yapmak için çok çalışacağız.‎ Read the full article
0 notes
beyazyastikcom · 3 years ago
Photo
Tumblr media
Yeni Konu https://www.beyazyastik.com/ranzali-cocuk-odalarinin-modern-ic-mekanlari/
Ranzalı çocuk odalarının modern iç mekanları
Tumblr media
Çocuk odasının içindeki ranzalar sadece uyuyacak bir yerin işlevlerini yerine getirmekle kalmaz, aynı zamanda bir çalışma masası ve bir gardırop ve bir bilgisayarda çalışma düzenlemek için bölmelerle de donatılabilir. Böyle bir modül, çocuk ödevlerini yaparken çocuğa oyun ve mahremiyet alanı sağlayacaktır.
Tumblr media
Mobilya mağazalarında, her türlü model dahil geniş bir yelpazede. ve ranza çift kişilik yataklar. Satışa sunulan yatak seçeneklerine, özelliklerine ve seçim kurallarına daha yakından bakalım.
Fidanlık çeşitleri
Klasik model
Boyutları 1 ila 1,5 metre arasında değişen iki kat yataktan oluşur. İki çocuk için bu tür yataklar, çekmeceler, gardıroplar veya masalar gibi ek özelliklerle donatılmamıştır. Bu model, yalnızca korkuluksuz basit bir merdivenle donatılmıştır. Bu türden bir ranza, küçük boyutlu odalarda satın alınması tavsiye edilmez, çünkü bu model yalnızca yeterince geniş bir alan kaplayan ve minimum düzeyde işlevsel olan bir uyuma yeridir.
Yerleşik boşluklu model
Çekmeceler için yerleşik alana ve yan bölücülere sahip bir merdivene sahip model, üç yaşına kadar aynı cinsiyetten iki çocuk için uygun bir seçenektir. Üst katın yüksek yan duvarları çocuğun uyurken güvenliğini sağlayacak ve merdivenlerin yan korkulukları ani düşmelerden koruyacaktır.
Tumblr media
Ek alan kaplamayan şeyleri ve oyuncakları saklamak için kutular, iç mekanda kullanımdaki rasyonellikleriyle ebeveynleri büyülüyor.
İlave saklama kapları olan bir ranzalı kreş tasarımı, şık bir oda tasarımı için yer bırakıyor.
Yan ranza
Yatağın kayması nedeniyle, ortaya çıkan boş alana genellikle bir masa veya bir gardırop yerleştirilir. Ek özellikler olmadan tasarımlar da mevcuttur, bu versiyondaki boş alanı iç çıkartmalarla doldurabilir, küçük bir çocuk oyun köşesi düzenleyebilir veya sizin için uygun ve iç tasarıma uygun başka herhangi bir şekilde yapabilirsiniz.
Dikey veya Çapraz Model
Sadece birkaç yıl önce ranza modelleri arasında ortaya çıkan kızlar için konforlu bir ranza.
Bu tür transformatörler, yatak çarşaflarını kompakt bir şekilde saklamanıza izin verir ve yatağın altındaki boş bir alanda hem bir gardırop hem de bir oyun köşesi düzenleyebilirsiniz.
Kanepeli ranza
Kanepeli ranzalar, yetişkin bir çocuğun bir çocukla aynı odada olduğu küçük bir daire için oldukça uygun bir seçenektir. Bu tür tasarımlarda birinci kademe bir çekyattan, ikinci kademe ise çocuğun uykusu için bir yataktan oluşur.
Çocuğunuzun güvenliğini sağlamak için üst kattaki tamponlara çok dikkat etmeniz önerilir.
Üst katta tek kişilik yatak
Alt kademe, depolama alanı ve çalışma gereçleri ile donatılmıştır. Çerçeveye tutturulmuş veya tutturulmuş merdiven yan çıtalarla çevrilmiştir. Genellikle bu modeller bir spor köşesi ile birlikte gelir.
Çocuk odası tasarımında yatağın ilginç tasarımı
İki yataklı klasik iki katmanlı versiyon bile özelleştirilebilir. Standart iki yatak katmanı paraleldir, ancak alt katman ileriye doğru bir kayma ile yerleştirilir. İkinci kata çıkan merdiven, birinci kata bastırılarak sıkıca sabitlenirken, boş alan çocukların eşyalarını ve oyuncaklarını saklamak için kaplarla doldurulabilir.
Bu tip ranzalı bir çocuk odasının tasarımı, parlak renklerle dekore edilebilir ve uyku yerini cazibe merkezi haline getirir.
Kızlar için bir ranza, bir masal kalesi şeklinde dekore edilebilir. Uyku alanı üstte, gardıroplar altta. Orta kısım tam boy bir ayna ile dekore edilmiştir.
Tumblr media
Seçim kuralları
İç kısımdaki kızlar için açık, sıcak renkleri tercih etmeniz önerilir. Erkekler için ranza, nötr renkte veya gri, soğuk gölgede seçilir. Farklı cinsiyetteki çocuklar için iç kısımda nötr renkler seçilmiştir.
Tumblr media
1. Malzeme
Yatağın yapıldığı malzemeyi seçerken, sunta çerçevenin zararlı formaldehit içerdiğini dikkate almak önemlidir. Bu durumda, bu maddenin izin verilebilir içeriğinin düşük seviyesini belirten sertifikalar gerektirdiğinizden emin olun.
2. Boyutları
Yatağın en uygun boyutu: 190 cm x 90 cm Böyle bir yatak satın aldıktan sonra, çocuğun bir yıl içinde boyunun dışına çıkacağından endişelenmenize gerek yok. Tabii ki, beden seçimi kreşin karesine bağlıdır, bir yatak ve daha küçük bir tane satın alabilirsiniz. Çocuk mobilyaları için temel gereksinimler her zaman malzemenin çevre dostu olması, yapının sağlamlığı ve güvenliğidir.
Tumblr media
3. Güç
Bir ranza sağlam ve sağlam olmalıdır. Yatak seçerken vücudu sallamaya çalışın, yapı sallanmamalıdır. Üst kademe, yeterince geniş bir çubuktan veya büyük metal plakalardan yapılmalıdır.
Tumblr media
4. Güvenlik
Mobilya mağazalarında, yatağın alt katmanının rahatlığını kişisel olarak kontrol edebilir, üst katın yan çıtalarının yüksekliğine dikkat edebilirsiniz – yükseklikleri en az 25 cm olmalıdır, bu, yan duvarların en uygun boyutudur. çocuğu uyku sırasında düşmekten koruyun.
Tumblr media
Nazik basamaklı, ayaklar için geniş çıtalı bir merdiven seçmek daha iyidir, basamakların yüzeyi kaymamalıdır. En güvenli seçenek, merdivenlerin veya yan duvarların her iki yanındaki korkuluklardır.
Tumblr media
6 yaşın altındaki çocukların yatağın üst katında uyuduğunu da unutmamak önemlidir; daha büyük çocukların aşağıdan yatırılması önerilir.
Tumblr media
Ranzalı çocuk odalarının modern iç mekanları konusu ilk beyazyastik.com üzerinde yayınlandı.
Çocuk odasının içindeki ranzalar sadece uyuyacak bir yerin işlevlerini yerine getirmekle kalmaz, aynı zamanda bir çalışma masası ve bir gardırop ve bir bilgisayarda çalışma düzenlemek için bölmelerle de donatılabilir. Böyle bir modül, çocuk ödevlerini yaparken çocuğa oyun ve mahremiyet alanı sağlayacaktır. Mobilya mağazalarında, her türlü model dahil geniş bir yelpazede. ve ranza çift kişilik yataklar. …
0 notes
e-pifiz · 7 years ago
Text
Büyük Patlama (Big-Bang) Teorisi
Tumblr media
20. yüzyılın ortalarına kadar, bir çok bilim insanı evrenin sonsuz mekan ve zamana sahip olduğunu söylüyordu. Christian Andreas Doppler’ın ileri sürdüğü “Doppler etkisi” yıldızlarda gözlenene kadar her şey bu güzellikte devam ediyordu.
Doppler etkisi, kısaca dalga özelliği gösteren herhangi bir fiziksel varlığın frekans ve dalga boyu'nun hareketli (yakınlaşan veya uzaklaşan) bir gözlemci tarafından farklı zaman veya konumlarda farklı algılanması olayıdır. Sesin uzaklaştıkça “pes”leşmesi, yakınlaştıkça “tiz”leşmesi gibi.
Tumblr media
Peki bunu yıldızlarda nasıl gözledik?
Bir ışık kaynağı, yakınlaştıkça “ışığın dalga yapısı” sıkışacağı için rengi maviye doğru kayar. Aynı biçimde uzaklaşırken dalga boyu genişler ve rengi kırmızıya doğru evrilir.  Uzak galaksi kümelerinden gelen ışığın “kırmızıya kayma”sının sebebi Doppler etkisi nedeniyle olduğu düşünülmüştür ve bu hiçte yanlış değildir.
Tumblr media
( Hubble Uzay Teleskobu tarafından görüntülenmiş olan ve çok yüksek kırmızıya kayma gösteren galaksiler.)
Buradan yola çıkılarak; “uzak galaksi kümelerinin ışıkları hafifçe kırmızıya doğru kayıyorsa bizden uzaklaşıyor olmalılar. Eğer gökyüzünün her yanındaki galaksi kümeleri bizden uzaklaşıyorsa, aslında evrenin genişliyor olmalı” diye düşünerek  “Evren sürekli genişliyorsa, çok çok eskilerden tüm evren tek bir noktada yoğunlaşmış olmalı”  diye de eklemişler. Ve karşınızda Büyük Patlama’nın ilk adımları :)
Edwin Hubble 1929’da yaptığı gözlemler sonucunda, istisnasız her yöndeki uzak gök cisimlerinin Dünya’dan uzaklaştığını ve Dünya’ya olan mesafe arttıkça uzaklaşma hızının arttığını göstermesi, Einstein’in kütle çekimi anlamamıza yardımcı olması ve  1964’te kozmik arka plan ışımasının keşfi ile Big Bang bilim camiasında kabul gören bir teori halini aldı.
Peki  Büyük Patlama nasıl oluştu ?
Tumblr media
Öncelikle Büyük Patlama’da, adında geçtiğinin aksine bir patlama söz konusu değildir. Büyük Patlama, uzayın her yanda bir anda genişlemesidir.
Evren başlangıçta inanılmaz derecede küçüktü, yaklaşık 10–33  saniyede evren bir futbol topu büyüklüğüne geldi ve hızla genişlemeye devam etti (Inflation). Evren bir şeyin üzerinde veya bir şeyin içerisinde genişlemedi. Sadece uzay, etrafına doğru genişledi. Evrenin sınırları olmadığı için genişleyebileceği bir dışarısı olamaz. Bu cevap insanlara yeterli ve sezgilere uygun gelmez çünkü günlük hayatta da alıştığımız üzere bir şeyin genişlemesi o şeyin genişlemesi için bir alan, dolayısıyla evren olmasını gerektirir ancak evrenin kendisi için böyle bir şey geçerli değildir. Çünkü tanımı gereği evrenin dışı yoktur, sadece evrenin kendisi vardır.
Patlamadan sonra  10–12 ile 10–6 saniye  arasında genişleme hızı yavaşlayan evrenimiz, sıcak ve yoğun bir yapıya büründü. Gluonlardan kuark çiftleri oluştu ve bu kuark çiftleri daha çok gluon oluşturduktan sonra birbirlerini yok ettiler ve bunu tekrarlayarak çok kısa anlarda beliren ve yok olan parçacıkların döngüsünde enerjide kendini bize göstermeye başladı (Quark era). Madde ve enerjiyi bu durumdan dolayı birbirinden ayrı tutmak olanaksız bir şey.
Büyük patlama ile oluşan madde ve anti-maddelerin savaşı da bu dönemde sonra erdi. Madde, anti-maddeyi mağlup etti ve bu sayede, bulunduğumuz madde ağırlıklı evrenin temelleri atıldı.
Patlamadan yaklaşık 10–9 saniye sonra evrende farklı kurallara göre işleyen kuvvetler meydana geldi. Ve bu zamanda evren, bir milyar kilometre çapına ulaştı. Genişleme sebebiyle evrenin ısısı düşmeye başladı. Beliren ve yok olan ve sonrasında enerjiye dönüşen kuarklar döngüsü durma noktasına geldi. Bu döngünün durmasıyla elde kalan kuraklar, protonlar ve nötronlar yeni hadron parçaları meydana getirmeye başladı (Hadron & Lepton Era 10–6), oluşan bu değişik kombinasyonda ki hadronların çok az bir kısmı kararlı halde kalabildi.
Ve sonunda büyük patlama olalı 1 saniye oldu. Ne kadar çabuk değil mi? :)
Evren  100 000 000 000 (yüz milyar) kilometre genişliğinde artık.
Evrenin uygun sıcaklığa düşmesi ile (10 000 000 000 oC ) bir çok nötron protona dönüştü ve ilk hidrojen atomuna merhaba deyin (Nücleosynthesis era, Büyük patlamadan sonra 3 dakika ile 20 dakika arasında ).
Tumblr media
Bir kaç dakika sonra evren daha da soğudu ve daha kararlı bir hale geldi. Hadron ve elektronlardan oluşan atomlar evreni, elektrik yükü daha nötr bir hale getirdi. Yıldızlar oluşmadığı ve hidrojen gazının görülebilir ışığın geçmesine izin vermediği için bu döneme, “Karanlık Dönem” denir.
Milyonlarca yıl sonunda hidrojen atomları bir araya geldi ve kütle çekimleri üzerilerine müthiş bir basınç oluşturdu, bunun sonucunda birinci nesil yıldızlar ve galaksiler oluşmaya başladı. Yıldızların ve galaksilerin yaptığı ışıma, hidrojen gazını plazmaya dönüştürdü. Hidrojen, hala evreni kaplamakta ve ışığın geçmesine izin vermemektedir.
Evrenin küçük bir noktadan itibaren gelişimini anlattım. İyi de en başlangıcında neler oldu?
Bunu bilemiyoruz. Fizik yasaları, temel kuvvetler, zaman hepsi bu noktada anlamsız bir hal alıyor, çünkü daha oluşmamışlardı. En başı anlamamız için önce nasıl ve neye göre düşünmemiz gerektiğini kavramamız gerek. Bunu kavramamıza yardımcı olacak teoriyi ise bilim camiası hala üretmeye çabalıyor. Evet bir çok sorunun cevabını henüz bilmiyoruz ancak evrenin Büyük Patlamadan sonra başladığını gayet iyi biliyoruz :)
Kaynak ve İleri Okuma:
-Kozmik Anafor
- Büyük Patlama Kronolojisi
50 notes · View notes
ruyameselesi · 5 years ago
Text
Gece 3′te uyanıp hayretle rüyamı düşündüm, düşündükçe hatırladıklarım kaybolmaya başladı. Sabaha bir şey kalmaz diye oturdum yazdım. Biraz uzun olmuş, biraz da anlaşılmaz gibi. Düzenleyemeyeceğim..
---
Bir otobüsten indik, yürüyoruz. Topraklı yollar, gri akşamüstü. B, İ, E ve ben. Ben de benden ayrı, yanımızda yürüyor, İ’ye bir şeyler anlatıyor. Keşke sussa. B sordu, ne oldu ya? Anlatmayacağım dedim. E güldü. Alaycı biraz. Bu arada yürüdüğümüz yol engebelendi.
Burada mola vereyim, öncesinden bir şey hatırladım. Karanlık, gece gibi. Bahçedeyim. Ali’den istemişim, ödevlerim için çıktı alıp getirmiş. Ama bendeki kağıtları katlamışım, çıktı alınanlarda da eksikler var. Yeniden alabilir mi, alsa neyi değiştirmeli? Yanlarına işaretler ekleyerek anlattım. Bütün bunlarda şimdi hatırlayıp ayırt edemediğim bir karanlık var. Katmanlı bir şey. Üst katmanda bunlar olurken altlarda bir ekran, insanlar, arabalar görüyorum aynı anda. Onların hikayesi şu an kayıp. Katman derken işte bu photoshoptaki layer gibi. Üç boyutlusu. Üst üste ama ayrı, bilincimiz de hepsini aynı anda ayrı ayrı idrak edecek kapasitede. Bazen görüntü de üst üste bazen ayrılıyor. Hisler öyle. Ama hepsi aynı anda idrake konu.
Öncekine devam. Kızlarla engebelenen yolumuzda yürümeye devam ettik. Konuşarak. Bir meselemiz var, ama o da hatırlanmayanlardan. Yürüdük, bir yerde ayrılabilirdim, bir vedamsı an, ama onları takip ettim. Yerde büyük taşlar var, üzerine basarak yürümek gerekiyor, yüzeyleri eğimli ve kum kaplı. O sırada Merve aramıza dahil oldu. İnce topuklu ayakkabıları var, beyaz. Buradan sonra bir yere daha gidecekmiş. Zorlanıyor ama şikayet etmiyor, böyle olması gerekiyor diye bakıyor. Dar bir yere geldik. Merve arkamda. Geçiyoruz. Bu sırada kayalık bir dönemeçten dönüp tırmanarak ilerlemeye başladık. Ayaklarımda bir şeyler hissettim. Biri görünmez bir kırbaçla ayaklarımıza vuruyor gibi. Bu ne? Mervelerin okul müdürü yapıyormuş. Sinirlendim, merve yine normal karşıladı. İlerlemeye devam ettik. Ama ben çok tuhaf hissediyorum. “Bedenim benden ayrıymış gibi” dedim çevremdeki kalabalığa, bir sorun var yardım edin çığlığı gibi biraz. Ama kimse anlamadı hissettiğim şeyi. Açıkladım bir yandan, bir yandan hissediyorum çok canım yanıyor ama bu can yanması benim değil. Benim sırtım hiç böyle ağrımaz, bu omurgasında ciddi rahatsızlık olanın çekeceği bir acı. Çok gerçek bir his ama çok yabancı. Ben şu an başkasının acısını hissediyorum neden böyle oluyor. Beden benim, üzerindeki baş benim, onu hissediyorum, ama bir kayma gibi bir şey var orada, görüntüye de yansıyor. Orada bulunduğum, yürüdüğüm bir katman var, bir de ona tam uymayan, yine orada ama yarım, taşarak ve kayarak orada olan, ama başka bir yerden gelen acıyı yaşayan bir katman daha. Nitekim uzun bir boruda sıkışarak ilerlemiş gibi, sonunda geniş bir alana atıldık. Orada o anda büyük bir fark ediş yüklendi. Bir katman ses “haklıymışsın” dedi konuşmaya devam etti, bir katmanı başka bir yerin görüntülerini yansıtıyor ve olanı biteni anlatıyor, bizi bir yere hapsetmişler, işkence ediyorlar, hissettiğimiz şu ana bu mekana ve bize ait olmayan acı oradan, üstelik hamileymişiz. Ve nihayet esas bir katmanda biz orada bir şeyin üzerine atılarak saldırıyoruz, yerde siyah geniş bir kütle, insan değil, insandan dönüşmüş gibi bir şey. Onu döveceğiz ve buna bir son vereceğiz. 
Hamileymişiz ve bu ütopyada hamile olanların bir yere çekilip orada devam etmeleri beklenirmiş. Çocuk doğunca da, çocukla orada kalırlarmış. Herkes ve her çocuk için değil, bunlar istenmeyen çocuklar. Neden istenmeyen? Ütopyanın şartlarına uymuyor, her nedense artık. Zaten çok azı uyarmış. Onlar da özel yetiştirilirmiş. O zorunlu inzivaya zorlanırmış hamileler. Kabul etmesi, rızasıyla gitmesi için işkence görürmüş. Ama nihayetinde kabul etmezse de öldürülmezmiş, uğraşmazlarmış öyle, tutulduğu yerde yaşamaya bırakırlarmış. Razı olmazsa olmasın, ama isyan da etmesin. Karşılıklı bir anlaşma. O da anlaşmaya gelirmiş nihayet, özgür bırakılmasın ama işkence de etmesinler. Rızanın yokluğu idare edilirmiş karşılıklı.
Bütün bu bilgiler ikinci katmanda verilirken, aynı anda üçüncü katman da devam ediyor. Yuvarlak göbeklerimizle ince tüplerden geçip çıktığımız küçük alanda ortada duran o kütleye saldırıyor, dövüyoruz. O sırada diğer bir katman açılıyor, esir alınan yanımız görünüyor, biri Ayna grubunun saçsız adamı. Beyaz takım elbiseli. Gözünde güneş gözlüğü. Mağaramsı bir yerde, bir piyanonun başında oturmuş, yukarı bakıyor. Yüzüne ışık vuruyor. Yüzünde sessiz ama haklı bir isyanın vakur duruşu. Halkını temsil eden ve onlar için de vakurluğunu koruyan. Halkı, yani biz. Biz diğer katmanda o kütleyi dövmeye devam ediyoruz.
Öncesinde yine üst üste binen katmanlarla yine karanlık temalı bir şey daha vardı. Korku ve kötülüğün acısı hissediliyor, bir ürperti. Ama onu hiç hatırlayamıyorum. Sadece bir yol var. Lacivert bir gece rengi. Geride, ak saçlı ve kıyafetli yaşlı bir adamın ve yanında bir çocuğun varlığını biliyorum.
Bir yerde de sabah olmuş, babamlar işe gitmiş, beni uyandırmamışlar. Sen dinlen diye diyorlar. Olur mu öyle şey. İş bu.
---
sabah
Çok güzel bir müzik, müzik ehli insanlar... Zeynep’e söyledim, olanlardan rahatsız olduğumu ve dışarıda kalmak istediğimi. Tabii seninki de kötü bir durum dedi. Teselli gibi hakaret. 
0 notes
barkoturktv · 5 years ago
Text
Başkanlık sistemine sert eleştiri
Tumblr media
Yeni parti kuracağı iddiaları ile gündemde olan Ahmet Davutoğlu, Elazığ Gönül Dostları Buluşması'nda konuşma yaptı. Davutoğlu, "Tabanda büyük kitleler kopmaya başladıysa insanları neyle tehdit ederseniz edin o çözülüşü durduramazsınız" ifadelerini kullanarak AKP iktidarını hedef alan açıklamalarda bulundu. Davutoğlu, "Yeni meydan okumalarla ilgili akademisyenlerle, siyasilerle ve derneklerle çalışma yürütüyoruz" diyerek, konuşmasının devamında AKP'nin temel değerlerinin değiştiğini öne sürdü. Davutoğlu'nun konuşmasından satır başları şöyle: "HİÇBİR MEVKİ BEKLENTİMİZ OLAMAZ" Ciddi savrulmalar yaşadık, cesaretle önümüzdeki meseleleri tartışmalıyız. Kimse bizi o kitlelerin ruhundan ahlakından soyutlayamaz ve ayıramaz.  Hiçbir mevki beklentimiz olamaz. İstanbul seçimlerinde 800 bin oyla tekrar kaybetmişse, bunun sorumlusu eylemde söylemde ahlakta siyasi ayakta ciddi savrulmalara sebep olanlardır. "ASIL TEHLİKE TABANDAKİ KAYMALARDIR" Hiçbir niyetimi ve düşüncemi saklamadım. Bakınız partiler ve siyasi hareketler tavanda bölünmez. Tavanda bölünmüşse ciddi bir sıkıntı değildir. Bizim hareketimizde de 2 kez bölünme oldu ama eğer tabanda bir kayma varsa işte tehlikeli olan odur. Yüzde 15'lik kitle bir başka yere doğru gitmişse kimse bunu engelleyemez. 1 Kasım 2015'te biz Türkiye'de yüzde 49,5 oy aldık. Şimdi Cumhur İttifakı olarak yüzde 44 oy aldılar. Yüzde 8 ile 10 oy oranında MHP'ninse AKP'nin oy oranı yüzde 34'lere çekilmiştir. Sorulması gereken soru ne yanlışlar yaptık ki parti bu banda geriledi ve bir kopuş yaşandı? "BUGÜN SUSMA VAKTİ DEĞİLDİR" Bugün susma vakti değildir. Kapılar kapılar ardında konuştuğumuz kapı önlerinde gerçekleri susma vakti değildir. Ne yanlışlar yaptık ki bugün bu noktadayız? Yoksa şu veya bu kişinin bir partiden ayrılmasıyla o parti bölünmez. Tabanda büyük kitleler kopmaya başladıysa insanları neyle tehdit ederseniz edin o çözülüşü durduramazsınız." "YALVARIYORUM GELİN KONUŞALIM" Gelin muhasebe yapalım. Bizim meselemiz parti isminden bağımsız olarak, çağdaş bir ülkede yaşamak. Yalvarıyorum gelin konuşalım. Vicdan açığı varsa bunu kapatmak mümkün değildir. Eğer 13 bin oyla kaybedilmiş bir seçimden sonra ülkede büyük ölçüde siyasi ve ekonomik tablo değişmemişse bunun sebebi milletin vicdanından kopuştur. Bizi eleştirenler düşünmek zorunda. "YENİ BİR SİYASET ANLAYIŞINA İHTİYAÇ VAR" Bir seçimde beka kaygısından bahsedip bu şekilde düşünmeyen herkesi terörist olarak itham ettikten sonra diğer seçimde İmralı'ya başvurmak milletin vicdanından kopuştur. Bu kopuşu çözmedikçe herhangi bir toparlanma olamaz. Yeni bir siyaset anlayışına ihtiyaç var. "ORTAK TAVIR ALMA VAKTİ GELDİ" Adalet öylesine örselendi ki insanların hukuk sistemine güvenini sarsıyorlar. Adalet terazisi ölçer, ölçülmez. Adalet duygumuzu sarsacak her şey için ortak tavır alma vakti geldi. "EKONOMİK KRİZ VURGUSU" Ülkemiz çok yoğun bir ekonomik krizin içinde ciddi bir mücadele veriyor. Ekonomik sıkıntılarla karşılaşıyoruz 2008'de olduğu gibi. Ekonominin başında ekonomiden anlayan insanlar vardı; vizyon vardı.  "ÇARPIK CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİ" -Bizim AK partiye zarar vermeye çalıştığımızı söyleyenler, Siz bu hareketin içinde yokken biz bu davayı omuzlanmıştık. Devlet mimarisi kişilere siyasi parti görüşlerine göre inşa edilmez. Çarpık parlamenter sistemden çarpık bir sisteme Cumhurbaşkanlığı sistemi adı altında geçildi. Kardeşi kardeşe düşüren, en yakın dava arkadaşlarını birbirine düşüren 12 Eylül Anayasası ile; Ecevit'le Erbakan'ı karşı karşıya getiren; Bazı çıkar çevreleri üzerinden bizleri karşı karşıya getiren bir anayasa yanlış. "DÜŞÜNCELERİMİ 5 KEZ İLETTİM" -Cumhurbaşkanına düşüncelerimi 5 kez ilettim; bizim hesabımız doğru olanı söylemek. Neyi yanlış görüyorsam söyleyeceğim. Bizim hesabımız bir şekilde kendimizi ortaya koymak değil, doğru olanı söylemek. Sade bir vatandaş olarak size söz veriyorum neyi yanlış görüyorsam söyleyeceğim. Cumhurbaşkanlığı makamı ile genel başkanlık makamının birleştirilmesi hem cumhurbaşkanlığına hem de AK Parti'nin kurumsallaşmasına zarar vermiştir. Devlet işleriyle aile yapısı kesinlikle ayrılmalıdır. Birinci dereceden akraba olmamalıdır. "ŞEFFAFLIK SİYASET YASASI" -Şeffaflık siyaset yasası derhal çıkarılmalıdır. Görev değişikliği değil bir hal değişimi lazım Read the full article
0 notes
mckaytriarchy-1 · 8 years ago
Text
I saw your star trek post and....
Tumblr media
it’s not perfect but i just wanted to try and help. It’s okay if you don’t like it’s totally okay.
Anyways have a good day/evening!
[Holy shit, @lilxlionxman , you are an angel. It’s wonderful! Honestly, I’m touched that you’d spend your free time to do something like that for me. It’s going on the bio as soon as I wrap up what I’m doing! Also, I’ve been intending to hit you up for RP, but am holding off until I’m caught up on some stuff. 
Again, thank you so much! I love it.]
5 notes · View notes
never-identifiable · 7 years ago
Text
DEMOKRASİ YORGUNLUĞU ARJUN APPADURAI
Günümüzün en önemli sorusu, liberal demokrasinin dünya çapında reddedilip, yerine bir çeşit popülist otoriter yönetimin konup konmadığı. Bu trende işaret eden güçlü gösterileri Trump ABD'sinde , Putin Rusya 'sında , Modi Hindistan'ında ve Erdoğan Türkiye'sinde bulmak mümkün. Buna ek olarak halihazırda otoriter olan birçok hükümet (Macaristan' da Orban , Polonya da Duda ) mevcut ve Fransa Avusturya ve başka Avrupa Birliği ülkelerinde, otoriter sağ bir yönetim arzulayanlar bulunmakta. Bütün bu ülkelerin toplam nüfusu Dünya nüfusunun neredeyse üçte birini oluşturuyor. Dünya çapındaki sağa kayma konusunda gitgide artan bir endişe olsa da bu trende getirilen kapsamlı açıklamalar görece az. Bu makalede ben duruma bir açıklama getirmeye ve Avrupa'nın inşa edebileceği bir alternatif bulmaya çalışacağım.
LİDER VE TAKİPÇİLER
Etrafımızdaki yeni popülizmlere de lider ile takipçileri arasında kurulan ilişkinin yeniden düşünmemiz gerekiyor. Geleneksel analiz alışkanlıklarımız nedeniyle, siyasal alandaki başlıca sosyal trendlerin, hepsi de liderler ile takipçileri arasında güçlü bir bağ olduğunu farz eden karizma, propaganda, ideoloji, gibi faktörlerle alakalı olduğunu düşünme eğilimi gösteriyoruz. Bugün, liderler ve takipçileri tabii ki birbirine bağlı, ancak bu bağ liderlerin hırs, vizyon ve stratejilerinin, takipçilerinin korku, yara ve öfkeleri ile tesadüfen ve ancak kısmi olarak yetişmesine dayanıyor. Yeni popülist hareketlerde yükselen liderler genel olarak yabancı düşmanı Ataerkil ve otoriter tarzları ile öne çıkıyor. Takipçilerine bu eylemlerden bazılarını gösterebiliyor, ancak aynı zamanda içinde bulundukları toplumun onlara ve onlar için yaptıklarına karşı korku, kızgınlık ve hınç duyuyorlar. Bu profiller Tabii ki bir araya geliyor, özellikle de (ne kadar hileli ya da güdümlü olsalar da) seçimler sırasında. Ancak bu buluşma noktasını anlamak kolay değil. Neden Hindistan'da ve ABD deki bazı Müslümanlar Modi ve Tramp'a oy veriyor? Neden ABD deki bazı kadınlar Tramp'a bayılıyor? Neden Eski Doğu Almanya'daki siyasi gruplara mensup olan insanlar Bugün sağcı politikacılara oy veriyor? Bu bilmeceyi çözebilmek için, yeni popülizmlerdeki lider ile takipçilerini birbirinden bir nebze bağımsız olarak düşünmemiz gerekiyor.
  YUKARIDAN GELEN MESAJ
Yeni popülist liderler, ulusal egemenliğin krizde olduğu bir dönemde ulusal liderlik İstediklerinin farkındalar. Bu egemenlik krizinin en önemli belirtisi, hiçbir modern ulus devletin kendi ulusal ekonomisi denebilecek bir şeyi yönetemiyor olması.Bu, en zengin ülkenin de, en fakir ülkenin de ortak sorunu. ABD ekonomisinin azımsanamayacak bir kısmı Çin'in elinde, Çin için Afrika, Latin Amerika ve diğer Asya ülkelerinden gelen hammaddeler elzem, herkes bir ölçüde Ortadoğu petrolüne ihtiyaç duyuyor ve tüm modern ulus devletler küçük bir sayı oluşturan zengin ülkelerden gelişmiş silah ve mühimmat satın alma mecbur. Ulusal egemenliğin temeli olarak ekonomik egemenlik, zaten her zaman şüphe duyulacak bir şeydi. Bugün ise, gitgide geçerliliğini yitiriyor.
   Modern devletlerinin koruyup geliştirme iddiasında olacağı bir ulusal ekonominin yokluğundan, devletler ve yönetime talip popülist hareketlerin, ulusal egemenliğe icra etmek için kültürel çoğunlukçu,etnik milliyetçilik, ve içerideki entelektüel ve kültürel muhalefeti bastırma yolunda gitmesini şaşırtıcı değil. Başka bir deyişle, ekonomik egemenliğin her yerde çöküşü, kültürel egemenliğin uygulanmasına sebep oluyor. Ulusal Egemenlik sahası olarak kültüre bu dönüş, kendini bir çok farklı biçimde gösteriyor.
  Putin'in Rusya'sını ele alalım. Aralık 2014 'te Putin " rusya Avrupa değildir " ilkesine dayalı bir kültürel devlet politikası oluşturmak üzere bir kararname imzaladı. Putin'in cinsel imalarla dolu iki sıfatla, "iğdiş edilmiş ve kısır" olarak tanımladığı Batı kültürüne ve Avrupa çok kültürlülüğüne açık ve düşmanlık sergileyen Bu politika, Rus maskülenliğini siyasi bir güç olarak tanımlıyor. Geleneksel Rus değerlerine Dönüş için açık bir çağrı yapar bu söylem, tarihsel olarak derin köklere sahip bir Slavcılık hissi ile rusçu kültürel politikalara dayanıyor. Karar, ukrayna'nın geleceğine dair çatışma bağlamında alınmıştı ve Kremlin karşıtı Rus rock şarkıcısı Andrey Makarevich'in  konserlerinin iptali ve Pussy Riot grubunun uzun süredir maruz kaldığı tacizlerle de örtüşüyordu. Bursa'nın tamamında " birleşmiş Bir kültürel ortam " çağrısında bulunan bur yaklaşım, rusya'nın kültürel eşsizliği ve bütünlüğünün, içerideki kültürel azınlıklar ve dışarıdaki siyasi düşmanlara karşı elzem silahlar olduğunun altını çiziyor.
  Recep Tayyip Erdoğan yönetimindeki türkiye'de kültürü bir egemenlik tiyatrosuna çevirdi. Erdoğan'ın stratejisini ama aracı, osmanlı gelenekleri, dil yapısın ve emperyal ihtişamına geri dönüşü savunmak (muhaliflerin bunu " yeni Osmanlıcılık " olarak adlandırıyor). Bu Türkiye vizyonu, aynı zamanda küresel hırsları, orta doğuya yapılan Rus müdahalelerine karşı direnişi ve ülkenin Avrupa Birliği'ne katılma isteğine karşı duran bir gücü de Açıklıyor. Bu yeni Osmanlıca duruş, aynı zamanda erdoğan'ın, modern Türkiye'nin ikonu olan Kemal Atatürk'ün layık milliyetçiliğini güçsüzleştirip daha Dindar ve emperyal bir yönetim biçimi ile değiştirme çabasının önemli bir parçası.
Ülke aynı zamanda Sanat ve Kültür kurumlarının ciddi biçimde sansüre uğramasına ve 2013'teki gezi direnişi gibi siyasi halk ayaklanmalarının doğrudan bastırılmasına da şahit oldu.
 Yeni otoriter liderlerin popülist stratejilerini nasıl oluşturduğu ve sürdürdüğünüz en iyi örneği, pek çok bakımdan, şu an Hindistan başbakanı koltuğunda oturan sağcı ideolog Narendra Modi. Modi'nin, ülkesindeki Hindu Sağında parti çalışanı ve aktivist olarak uzun bir geçmişi var. 2001-14 yılları arasında Gujarat Eyaleti başkanı olan Modi'nin, bir takım Müslümanların Hindu hacılar taşıyan bir trene saldırması sonrasında, 2002 de bütün eyalette gerçekleşen Müslüman soykırıma da adı karıştı. Bugün Hindistan'daki pek çok ilerici, Modi'nin soykırımı bizzat yönettiği ne inanıyor hala; ancak Modi birçok hukuki ve sivil yargılamanın üstesinden gelip 2014'te hindistan'ın başbakanı olmayı becerdi. Modi, hindistan'ın Yönetim ideolojisi olarak açık bir Hindutva (Hindu milliyetçiliği) savunucusu, ve dünyanın geri kalanında ki otoriter popülistlerin çoğu gibi, aşırı bir kültürel milliyetçiliği, bariz neo-liberal politikalar ve projelerle birleştiriyor. Üç yıla yaklaşan yönetimi altında, Jawaharlal Nehru'nun seküler ve Sosyalist mirasının ve M. Gandhi 'nin şiddet karşıtı vizyonunun sistematik bir biçimde içini boşaltmanın bir parçası olarak, hindistan'da cinsel, dinsel, kültürel ve sanatsal özgürlüklere daha önce görülmemiş bir şekilde saldırdı. Modi yönetiminde, heran Pakistanla savaş çıkma tehlikesi var, hindistan'daki Müslümanlar giderek artan bir korkuyla yaşıyor ve Dalitler (dokunulamaz denen en alt kasttakiler) her gün pişkin saldırılarla küçük düşürülüyor. Modi etnik saflık söylemeni temizlik ve hijyen ile birleştirdi.  Bugün Hindistan egemenliğinin köşe taşları, ülkenin dijital modernliği ile Hindu otantikliğini birleştiren dışarıdaki kültürel İmajı ve içerideki Hindu hakimiyeti.
 Ve son kabusumuz Donald Trump' ın 8 kasım 2016 yılında gerçekleşen ABD başkanlık seçimlerinde Galip gelmesi. Bu olay hala çok yeni, dolayısıyla geriye dönüp bakmak noktasında bile gelmiş değiliz. Ancak Trump, zaferin ertesi gününden itibaren kampanyası sırasında verdiği vaatleri, kabine atamaları ve uygulanacak politikalara dair açıklamalarıyla gerçekleştirmeye başladı. Bu zaferin onun tarzını yumuşatmasını bekleyemeyiz. Trump' ın tarihte yakın dönemlerde görülmemiş ölçüde kadın düşmanlığı ırkçılık yabancı düşmanlığı ve megalomani içeren mesajı, biri açıkça dile getirilen, diğeri ise gizli olan iki aşırı mesajdan oluşuyor. Açık olan mesajı kendisinin - "Amerika'yı yeniden büyük bir ülke" yapma isteği- bunun için de ABD'nin yurtdışı askeri operasyonlarını destekliyor, amerikan zenginlik ve prestijini azalttığını inandığı uluslararası anlaşmaları tekrar masaya yatıyor. Amerikan şirketlerini vergi ve çevreye duyarlı olma sorumluluklarından kurtarıyor, en önemlisi de, ABD deki tüm müslümanları " kayıt altına alma ", yasadışı göçmenleri sınır dışı etme, sınırlardaki korumayı sıkılaştırma ve göçmen kontrollerini dev boyutlarda arttırma sözlerini tutmak için hamleler yapıyor. Gizli olan mesaj ise ırkçılık ve ırksal : Amerikan siyaseti ve ekonomisinde, sahip olduklarını düşündükleri hakimiyeti siyahlara, hispaniklere ve her türlü göçmeni farklılıklarına inanan beyaz amerikalılara hitap ediyor. Trump' ın en büyük belagat başarısı " amerika"nın büyüklüğü konusundaki her mesajına - truva atına gizlenen yunanlar gibi- çaktırmadan " beyazlık " sıkıştırması; ne yapıyorsun Öyle ki Amerika'yı büyük bir ülkeye Yapacağız derken, kamu önünde abd deki beyazları tekrar güçlendireceğini vaat etmiş oluyor. ABD'nin dünyadaki gücü üzerine bir mesaj, böylece ilk defa beyazları yeniden ABD'nin hakim sınıfına dönüştürmek için kullanmış oluyor. En başta ABD ekonomisini Kurtarmak ile ilgili olan mesaj, kampanya ilerledikçe beyaz rkı kurtarma mesajına dönüşmüş durumda.
 Yeni otoriter popülist liderlerin ortak noktası da bu; hepsi de yabancı yatırımcıların, küresel anlaşmaların, uluslararası Finansın, işçi hareketliliğinin ve sermayenin esiri olmuş ulusal ekonomilerini tam olarak kontrol edemeyeceklerinin farkında. Bunun yerine, ülkelerinin kültürel arınma yoluyla küresel anlamda siyasi bir güce dönüşeceğini vaat ediyorlar. Neo liberal kapitalizme ve bu sistemin kendi ülkelerine - hindistan Türkiye ABD ya da Rusya'ya- en uygun biçimine gayet dostça bakıyorlar. Hepsi, yumuşak gücü sert güce çevirme çabasında. Ve hiçbiri, azınlıklar ve muhalifler üzerinde baskı kurmaktan, ifade özgürlüğünün sınırlandırmaktan ya da fıkra oku rakiplerine zulmetmek için kullanmaktan çekinmiyor.Dünya da bu paketi Avrupa' da theresa May İngiltere'sinde,, Vicor Orban Macaristan'ında , Andrzej Dua Polonya'sında ve neredeyse tüm diğer ülkelerde gitgide sesini yükselten ve "ana akım" hale gelen sağ partilerde görüyoruz. Avrupa da bu akımın alevlenme anları, son göçmen dalgası karışısında duyulan korku,büyük şehirlerde gerçekleşen terör saldırılarıyla orta çıkan öfke ve şok, ve tabi ki , Brexit referandumu sonucunda duyulan büyük şaşkınlıktı. Sonuç olarak,popülist otoriter liderler ve demagoglar eski kıtanın her tarafında ortaya çıkıyor ve bu makale boyunca irdelenen temel modellerle aynı karışımla hareket ediyor; neoliberalizm, kültürel şovenizm, göçmen düşmanlığı ve çoğunlukçu öfke.
Anlattıklarım, yeni otoriter popülizmlerin liderlerine ve bu kişilerin yarattı çekime bakmak için bir yöntem önerisi. Peki ya takipçileri?
 VOX POPULİ (Halkın Sesi)
Yazının başında da belirttiğim gibi, popülist otoriter liderlerin tüm dünya da başarılı olmasını açlamaa çalışırken, onlara hayranlık duyduğu anlaşılan takipçilerinin basitçe bu liderlerin görüşlerini desteklediği ya da taklit ettiğini varsaymamalıyız. Tabii ki, popülist liderlerin kınadığı veya vaat ettiği şeylerle takipçilerinin inandığı veya korktuğu şeyler bir ölçüde örtüşüyor. Ancak kısmi bir örtüşme bu; nitekim Modi, Putin, Erdoğan, ve Trump'ın yanı sıra Avrupa ' da May, Orban ve Duda' nın güç sahibi olmasının ve bunu südürebilmesini sağlayan halk kesimlerinin kendi inanç, duygu ve motivasyon dünyaları var. Bu dünyaların neye benzediğini anlayabilmek için, siyasal iktisatçı ve filozof Albert O. Hirschman'ın harika kitabı Exit, Voice and Loyalty (terk etmek, sesini yükseltmek ve sadakat) öne sürdüğü ünlü fikrine geri dönmeliyiz. Hirschman, insanların üretim, kurumlar ve devletlerdeki zayıflamaya ya onlara sadık kalarak ya onları terk ederek ya da onlarla kalmalarına rağmen, düzeltme veya reform ümidiyle muhalefet ederek, direnerek, şikayet ederek, yani " ses yükselterek" tepki verdiklerine dair etkili bir analiz sunar. Hirschman' ın analizinin orjinalliği, tüketici davranışını kurumlarla ilgi ve siyasi davranışla bağlantılandırmış olmasındaydı. Yaklaşımı sıradan insanların mal ve hizmetlerden hayal kırıklığı duyduklarında marka, üyelik ya da ülke değiştirmeden önce toleranslarını ne kadar ve hangi koşullar altında sürdürdüklerini anlamakta önemli bir adım oluşturmuştu. 1970'te basılan kitap, küreselleşmenin ulusal ekonomileri, yerel toplulukları, insanların bulundukları yere bağlı geliştirdikleri kimlikleri bozmaya başlamasından önce, modern kapitalist demokrasilerin nasıl işlediğini çok iyi açıklıyordu. Ancak internet ve sosyal medyanın yükselişinden önce yazıldığı için, yirmi birinci yüzyılda ulaşılacak hayal kırıklığı ve protestonun yapısını öngöremezdi. Yine de, Hirschman' ın fikirleri bize, Brexit'in her şeyden önce bir terk ediş olduğunu, terk edişin de her zaman sadakat ve ses yükseltmekle bir bağlantı olduğunu hatırlatıyor. Hirschman' ın bu terimleri kullanma şekli, bize bugün nasıl yardımcı olabilir? Trump, erdoğan, Modi, ve diğer yerleşik yada yükselişte olan popülist otoriter figürlerinin kitlesel destekçileri açısından, bugün haddinden fazla insan tarafından desteklenen " terk etme " seçeneğinin bir ses yükseltme anlamına geldiğini öne sürüyorum, bir alternatif üretmiyor. Daha Somut bir açıklama getirecek olursak, Hirschman, seçimlerin vatandaşlar için ses çıkarmak ve liderleri ile ilgili memnuniyet ve hayal kırıklıklarını ne getirmek için en önemli araç olduğu konusunda haklıydı. Ancak günümüzdeki seçimler, ki yakın zamanda gerçekleşen ABD seçimleri bunu mükemmel bir örneği, demokrasiyi terk etmenin bir yolu olmuş durumda; demokrasiyi onarmanın yada demokratik siyasi tartışmalar yapmanın yolunu açmıyor. Trump'a oy veren takriben 62 milyon Amerikalı , aynı zamanda demokrasiye karşı oy da verdi. Bu açıdan oyları bir “terk etme”yi simgeliyor. Modi’nin seçilmesi , Erdoğan’ın seçilmesi, Putin’in (sözde) seçilmesi de aynı şekilde.  Bütün bu vakalarda ve Avrupa ‘nın popülist kesimlerinde, demokrasinin kendisinden yorulmuş bir kitle var ve bu yorgunluk, ülkelerindeki demokrasilerin liberal, müzakereci ve içerici politikalarını lağvetmeye söz vermiş liderlerin başarısının temelini oluşturuyor. Gerçi Stalin, Hitler , Peron gibilerine, aslında yirminci yüzyılın ilk yarısındaki bir çok örneğe bakarak, bütün popülist liderlerin kendi ülke ve çağlarında demokrasinin yarattığı hüsranı sömürerek güç kazandığı savunulabilir. Bu durumda günümüzün demokrasi yorgunluğunu özel kılan nedir ?  Bugün demokrasiye karışı geniş kesimlerce paylaşılan bıkkınlığın, kendine özgü mantığı ve bağlamı üç yoldan ilerliyor. İlk olarak internet ve sosyal medyanın toplumun bir çok kesimine yayılması ve internet üzerinden kolaylıkla diğerlerini harekete geçirebilme, propaganda yapabilme, kimlik oluşturma ve yandaş arama imkanlarına erişim sağlanması, son derece tehlikeli bir algı yarattı: ne olursak olalım ve ne istersek isteyelim kendimize müttefik, arkadaş, ortak, görevdaş ya da inancını değiştirebileceğimiz insanlar bulmamız mümkündür algısı. İkincisi olarak, istisnasız bütün ulus devletler ekonomik bağımsızlıklarını koruma konusunda giderek alan kaybetmiş durumda. Üçüncü olarak ise, insan hakları ideolojisinin tüm dünyaya yayılması yabancılar ve göçmenlere, gittikleri yerlerde hoş karşılanmasalar ve zor koşullara maruz kalsalar da, her yerde geçeli olan küçük bir nüfuz verdi. Bu üç koşulun bir araya gelmesi, demokrasinin her zaman ihtiyaç duyduğu hukuka uygunluk, müzakereci akıl yürütme ve siyasi sabra olan küresel tahammülsüzlüğü derinleştirdi. Bulara küresel ölçekte artan ekonomik eşitsizlik, sosyal güvencenin her yerde zayıflaması ve hepimizin ekonomik felaket tehlikesi altında olduğumuz fikrini kışkırtmaktan beslenen finansal endüstrilerin her yere sızması eklenince, demokrasinin yavaş zamansallığına olan tahammülsüzlüğe bir de mütemadiyen panik halinde olan bir ekonomik ortam eklendi. Herkese refah sözü veren popülist liderler, sık sık kasıtlı olarak bu paniği kendileri üretiyor. Narendra Modi’ nin “kara para”yı (vergilendirilmemiş nakit) bitirmek için Hindistan ekonomisinden 500 ve 1000 Rupilik banknotlarını çekmesi, ekonomik endişe ve finansal paniği kışkırtmanın mükemmel bir örneği. Bugün Hindistan’da, bu banknotlar alt ve orta sınıf işçilerin, tüketicilerin ve küçük esnafın günlük hayatında büyük önem arz ediyor, zira sadece 7 ve 14 Avro değerindeler.  Dolayısıyla, dünya otoriter popülizmler tarihinde yeni bir sayfa açılıyor, liderlerin vazz ve hırslarıyla takipçilerin zihniyetinin kısmen örtüşmesine dayanan bir sayfa. Bu liderler demokrasiden nefret diyor; çünkü demokrasi, onların saplantılı bir şekilde iktidar peşinde koşmalarına engel olan bir yapı. Takipçiler, seçim siyasetini demokrasiden bir çıkış yolu olarak kullanmak isteyen, demokrasiden yorulmuş insanlar. Bu nefret ve bıkkınlık hali, doğal ortak zemini, hınç dolu çoğunluklar için ırkın zaferi, ulusun etnik saflığı ve yumuşak gücün vaatleri sayesinde dünya çapında yeniden güçlenme senaryoları ile icra edilen kültürel egemenlik alanında buluyor. Söz konusu ortak kültürel zemin, kaçınılmaz olarak, bu otoriter liderlerin çoğunun neoliberal ekonomik politikaları ve belgelenmiş kapitalizm dostlukları ile takipçileri olan kitlenin hakiki ekonomik sıkıntıları ve endişeleri arasındaki derin çelişkileri de örtmeye yarıyor. Kültürel egemenlik aynı zamanda, göçmenler ve/ veya ülkedeki etnik azınlıkları hedef alan yeni bir dışlayıcı siyasetin de alanı. İş imkanları, emekli maaşları ve gelir azalmaya devam ettikçe ve sol liberalden gelir eşitsizliğini düzeltme, refahı ve kamu kaynaklarını yeniden yapılandırmaya dair ikna edici bir siyasi mesaj gelmedikçe, göçmenler ve azınlıklar en bariz günah keçileri olmaya devam edecek. Gerçekçi olmak gerekirse, bu kısa sürede başarılabilecek bir proje değil, ancak orta vadede birincil öncelik taşıması gerekiyor. Avrupa bu konuda başı çekmek durumunda, bu yüzden makaleyi tamamlerken tekrar yaşlı Kıta’ya dönmeliyiz. AVRUPA NEREYE GİDİYOR?  Brexit referandum sonuçları hala olusu aşamasında. Ancak sonucundan çıkan karar, Avrupa’da da küresel ölçekte güç kazanan sağ trendin etkilerini hissettiriyor ve birçok üye ülkenin AB ‘yi sorgulamasına sebep oluyor. Birleşik krallık politikasının ayrıntılarını bir yana bırakarak, bazı genel gözlemler yapabiliriz.  Bunlardan ilki, Brexit’ in esasen Avrupa’yla ilgili ve Avrupa’ nın anlamını sorgulayan, tekrar tekrar ortaya çıkan eski bir tanışmanın yakın dönemde gerçekleşen bir parçası olduğu. Bu tartışma Avrupa fikrinin kendisi kadar eski. Avrupa’nın sınırları, kimliği ve misyonu asla tam olarak tanımlanmadı: Avrupa Batı Hristiyanlığı’nın bir projesi mi ? Roma hukuku ve imparatorluğunun mirasçısı mı? Ya da Yunan akılsallığı ve demokratik değerlerinin? Yoksa Rönesans hümanizmi ve sekülarizminin mi mirasçısı? Ya da Aydınlanma evrenselliği ve kozmopolitliğinin? Bu alternatif görüşler yüzyıllar boyu birbiriyle savaştı ve halen de derin fikir ayrılıklarına yol açıyorlar. Faka sınıflar , bölgeler, devletler ve entelektüeller tarafından, farklı zamanlarda oluşturuldular ve hiçbiri tek başına bir hegemonya kuramadı. Aynı şekilde, hiçbiri de tamamen elenmedi. Kanlı iç savaşlar, dev dinsel bölünmeler ve azınlıkları, yabancıları, zındıkları ve politik muhalifleri bertaraf etme yolundaki vahşi çabalar süresince var olmaya devam etiler. Bu etkilerin bileşimi, bugünde etkili olmaya devam ediyor.  Fransa, Hollanda ve Almanya gibi AB’ nin çekirdeğini oluşturan ülkelerde son dönemlerde yükselen AB karşıtı argümanların kaynağının, büyük ölçüde yeni göçmenlerden (ve önceden gelmiş olan göçmen nüfuslardan) duyulan korku olduğunu görmek zor değil; aynı şekilde, Brüksel’deki AB liderliğinin, yeni gelenlerin etkileriyle ilk karşılaşacak olan ülkelere sığınmacılarla ve diğer göçmenlerle ilgili kotalar, kriterler ve hukuki kategoriler dayatma çabasına hınç duyan Polonya. Macaristan ve Slovenya gibi ülkelerde de bu korku AB karşıtlığını körüklüyor. AB ‘nin göçmen politikalarına duyulan hınç, AB üyeliğinin çoğu ülkenin ekonomik refahına düşüşe yol açtığı duygusuyla da destekleniyor. Bu tip terk ediş hamleleri, günümüz küreselleşme şartlarında artık geri getirilmesi mümkün olmayan bir ekonomi bağımsızlık problemlerinin kültürel egemenliğe evrilmesinin çok iyi bir örneği; daha önce tartıştığım gibi, dünya çapında bir sağ popülizmlerin artışının bağrında yer alan bir evrimle ve yer değiştirme bu.   Avrupa’ da, AB ‘ yi şu yada bu şekilde “terk etme” yi savunan çeşitli hareketler, aynı zamanda ABD, Hindistan, Rusya ve Türkiye örneklerinde bahsettiğim tarzda, seçim ve sistemlerini kullanarak demokrasiyi terk etmeye çalışıyor. Demokrasi yorgunluğunun Avrupa’ daki örneklerinin dikkatimizi en çok çeken özelliği, buradaki birçok politik grup ve hareketin, küreselleşmenin nimetlerinden demokrasi yükünü bir kenara atarak yararlanmak istemesi; İngiltere ‘de ise AB üyeliği içerideki liberal ideolojiye eşanlamlı haşa gelmiş durumda.  Dolayısıyla Theresa May’in bu yakınlarda Narendra Modi’yle görüşmek için Hindistan’ a yaptığı ziyareti, demokrasinin yükü altında ezilmeyen bir dünya da küresel neoliberalizmin alacağı biçime işaret ediyor. İki lider, sınırötesi terörizm (yani Pakistan) ve Hindistan altyapınsa yapılacak İngiliz mali yatırımları üzerinde anlaşmaya vardılar, ancak ingilterenin Hintli öğrencilerine uyguladığı öğrenci vizesi kotaları ve vize süresi aştıktan sonra İngitere’ de devam eden Hintliler konusunda birbirlerine sert sözler söylediler. Yani Brexit’ le iktidara gelmiş muhafazakar lider ile sağcı popülist, otoriterlik yanlısı Hintli mevkidaşı, uluslar arası sermayenin özgürce dolaşımını sağlamak üzere anlaşmaya varırken, vizeler ve göçmenlerle ilgili sert pazarlıklar yapmaya devam ediyorlar. Dünyanın yeni otoriter liderlerinin, ülkelerinde demokrasinin sorumluluklarından kurtulduklarında ve demokrasinin sorumluluklarından kurtulduklarında  ve demokrasi yorgunluğundan muzdarip halk tarafından iktidara getirdiklerinde nasıl iş yapacaklarının sinyallerini veriyor bu. Trump ve Putin halihazırda samimiler ve Trump’ın Hint asıllı seçmenleriyle Modi’nin seçmenleri ittifak halinde.   Avrupa liberal demokrasisi tehlikeli bir krizin eşiğinde, Demokrasi yorgunluğu kıtaya vardı, ve İsveç’ten İtalya’ ya , Macaristan’ dan Fransa’ ya birçok yerde kendini gösteriyor. Avrupa’ da da, seçimler liberal demokrasiye “hayır” deme görevine soyunmaya başlıyor. Bu senaryoda, Almanya büyük ve riskli bir yol ayrımında. Olağanüstü zenginliğini, ekonomik istikrarını ve tarihsel farkındalığını kullanarak AB ideallerini savunabilir, Afrika ve Ortadoğu’ dan mültecilere kapısını açabilir, küresel siyasi krizlere barışçıl çözümler sunabilir ve sınırları içinde de, Avrupa genelinde de Avro’nun gücünü kullanarak eşitliği arttırabilir. Veya o da terk edip çıkabilir, sınırları kapatabilir, zenginliğini istifleyip, Avrupa’nın (ve dünya’nın geri kalanın) sorunlarını kendi kendilerine çözmesini bekleyebilir. İkinci seçenek, Alman Sağı’ndan gelecek bir mesaj olabilir. Ancak bu, mantıksız bir seçim olur. Küresel karşılıklı bağımlılığın değişeceği yok ve Almanya’ nın zenginliği de, herkesinki gibi, küresel ekonomiye bağlı. “Terk etme” Almanya için iyi bir hamle olmaz. Almanya’nın daha demokratik bir Avrupa dünya yaratmaya çalışmak dışında bir seçeneği yok ve daha demokratik bir Avrupa dünya çapında otoriter popülizmle mücadele çok önemli bir kanyak.  Ancak bu Almanya senaryosunun gerçekleşebilmesi için, Almanya’nın AB’deki diğer üyeleri, özellikle Güney ve Doğu Avrupa ya empoze edilen kemer sıkma ve finansal disiplinin savunucusu olamayacağına ikna etmesi gerekiyor. Diğer bir deyişle, içeride kültürel tolerans ve göçmenlere yönelik yumuşak politika ile Avrupa iç borcuna verilen sert cevap ve Yunanistan, İspanya ve İtalya’ nın ekonomik bağımsızlına vurulan büyük darbe, bir çelişki yaratıyor. Bu problemi çözmek zor, çünkü Almanya’nın refahı da Avro’nun güçlü olmasına dayanıyor. Ve refah olmadan Almanya liberalizminin hayatta kalması zor. Buradaki zorlu görev,Almanya’nın gitgide sağa kaymakta olan diğer Avrupa ülkelerindeki liberal demokrat güçleri destelemesi ve bunu (bir kez daha) Avrupa üzerinde üstünlük kurmadan başarabilmesi. Bu ikilemi çözmek zor,ancak onunla yüzleşmemiz gerekiyor Alman liberal demokrasisi Avrupa otoriter popülizmleriyle çevrelenmiş bir şekilde hayatta kalamaz. Eninde sonunda, bu durumdan kurtulmak için tek bir çaremiz var ve bu da Avrupa’ nın liberal kesimlerinin (işçiler, entelektüeller, aktivistler, politika geliştirenler) Avrupa’ da ekonomik ve siyasal liberalizmi ülke sınırı gözetmeden savunması. Liberal bir çokluğa ihtiyacımız var. Ancak bu şekilde Avrupa ve ötesinde yükselişte olan gerici çokluğa karşı durabiliriz.
4 notes · View notes
kaymaperez · 6 years ago
Link
0 notes
faeshiftersmore-archive · 7 years ago
Text
"Real faeries aren't like Tinkerbell.
Continued from Here: @mckaytriarchy
Kayma Tes was no academic by nature; she was a child of the Occupation, raised on hunger and spite. Peace left her feeling like any free time was the equivalent of sitting around with her thumbs jammed up her ass–or a very guilty pleasure. (Those two things were, thank the Prophets, mutually exclusive in her case.) Still, when the opportunity arose, she played; she read and she gobbled down all the experiences she’d never had under Cardassian rule. In her own way, she taught herself.
While she made Tes a tad uneasy, ‘Ms. Gold’ was full of information. She studied her fellow shopkeeper across the rim of her cup, breathing in the scent of strong Klingon coffee. “I don’t even know what that is.” The Bajoran blew away curls of steam before taking a large gulp raktajino and burning her mouth all to hell in the process. ‘Extra hot is too damn hot.’ With an exaggerated grimace punctuated by her eyebrows practically disappearing into her hairline, she set the mug aside. “Mistake. Big mistake,” she managed, flapping her hand in front of her mouth.
Scraping her burned tongue along the top row of her teeth, Tes eased back in her seat, regarding the treacherous bastard that was her morning coffee. “Anyway.” Her attention returned to Gold a moment later, brown eyes steady on the other woman’s face. Without glancing down, she gave the mug in front of her a warning poke. “It sounds like a toy for human children.”
Being on a relatively small station like DS9 it would hardly do to never socialize with anyone, and besides that would grow rather boring in its time. Still Ms. Gold was by nature as well as upbringing a touch selective, but that didn't mean she was entirely solitary. Something about the spinning ball of metal seemed to attract rather interesting people be it a Cardassian tailor, various humans, a trill, and of course Bajorans. After how she had passed the last few years truth be told the Fae woman had a touch of a soft spot for Bajorans and so she found herself sharing a morning drink with another shopkeeper.
Her own drink was a very sweet tea, incidentally not at all too hot but in fact heated perfectly. “Tinkerbell is...” Tilting her head her dark eyes seemed contemplative for a moment as the golden motes swirled through them. “A story, fictional to the best of my knowledge. Rather more she is a character in a fictional story, to be precise. Typically no longer then at most the palm of your hand yet shaped like a human woman with wings. A pleasant character, or so most felt, in a light hearted story for children. Many people started to associate what she was portrayed as with the Fae, with faeries.” Taking a sip of her tea a rather amused smile came to her. “Amusing really how over time Humans lost the warnings, the Fear, the magic in their stories.”
Ears twitching for a moment her eyes narrowed as she clicked her tongue. “Stories have a reason, a purpose behind them. Just as all knowledge does. Changing those stories comes at a Price, as does all things.” Blinking once or twice she waved her hand with a soft laugh dismissing her comment. “Still though, stories are simply stories most would say. Perhaps it is a danger of being an antiques dealer hmm? I take too much interest in certain things. At any rate I should not monopolize the conversation. A bad habit of mine, how is your shop going? Still well I do hope.”
1 note · View note
icteolan · 8 years ago
Text
Hastalığa İsyan Yerine Şükran
Gece saat 3 te verilen randevuma tam saatinde alınıyorum.
“Üzerinizdeki metalleri çıkartın. Sırt üstü uzanın. Omzunuzu buraya, kafanızı şuraya koyun. Dik durun ve hiç kıpırdamayın. Ellerinizi de hareket ettirmeyin. Çeşitli sesler duyacaksınız. Korkmayın, ben sizi izliyor olacağım” diyor görevli. 
O dışarıya çıktığında ben uzandığım raylı sistem üzerinde kademe kademe yukarı doğru ilerlemeye başlıyorum ve böylece tüpün içine giriyorum. Gözlerim açık mı olmalıydı kapalı mı işte bunu sormayı unutmuştum. Tedbiren kapattım. Tahminimin ötesinde gürültüler başladı. Ta ta taaa  taaa. Sanki taş kırıcı çalışıyor. Hemen peşinden sesler değişiyor. Gurrr gur gur guur. Dum tıss dumm tısss. Duinggg duingg duinggg.  Allahım bu nasıl bir gürültü. Derin nefes alıp vererek kendimi rahatlatıyorum. Güzel şeyler düşünüp bir an evvel bitsin istiyorum. 15-20 dakika kadar sürüyor. Artık nasıl gerildiysem çıkınca epey bir rahatlama hissediyorum.
Sonuçlar 2 gün sonra dr un bilgisayarından bakılacak. Doktorun yanına çıkıyorum. Ekrana bakıyor. Ekranı bana çeviriyor, ben de omurgama bakıyorum. Boyun sırt bel bütün omurları tek tek inceliyor. “Boyun ve sırtta bir şey yok. L4 omurunda bel fıtığı başlangıcı var” diyor. Fıtık adayı kısmı gösteriyor. “Bak bu bozulmuş disk, şu normal disk. Bu disk şöyle baskı yapıyor. İşte şurası sıkışmış kısım” Sevinsem mi üzülsem mi bilemiyorum. Başlangıç olduğuna göre geri döndürülebilir bir şey mi diye düşünüyorum. İğne mi ilaç mı tercih edeceğimi soruyor. Hap tercihim diyorum. Antienflamatuar ve ağrı kesici ilaç yazıyor. Bir de merhem. “Fizik tedavi önerir misiniz” diye soruyorum. “Şimdilik gerekli değil” diyor. Spora engel bir durum var mı soruyorum. Tersine bel kaslarının güçlenmesi için ağır ve zorlayıcı olmamak kaydı ile ağrılarım geçtikten sonra sporu, yürümeyi ve özellikle sırt üstü yüzmeyi öneriyor. Dilersem internetten çeşitli egzersizler bulup yapabileceğimi söylüyor. Evde istirahat edip ilaçları kullanmaya başladıktan 2 gün sonra italik şekilde yürümem normalleşiyor. İş çıkışları havuzun yolunu tutuyorum.
Önceki yıllarda düzenli olarak yüzmeye gidiyordum. Haftada 2-3 kere 1 saat boyunca yüzüyordum. Bu vesile ile  yüzmeye tekrar başladım. Artık kullandığım ilaçlar mı yoksa yüzme mi bilemiyorum ama belime iyi geldiğini hissettiğimi söyleyebilirim. Zaten yüzme doktorlar tarafından da genç-yaşlı herkese tavsiye edilen bir spor. Fakat bir ay kadar devam ettikten sonra tadilat nedeni ile şahane havuzum yaz sezonuna kadar kapatılıyor.
Tumblr media
İşte böyle bir dönemde bir yandan da internetten ve çevremden bel fıtığının ilaçsız veya operasyonsuz kalıcı çözümü var mı bunları araştırıp durdum. Çünkü geçti diye düşünerek üzerine rutin yaşamıma devam ederek hasarlı bir organı daha hasarlı hale getirmek istemiyorum. Prevention is better than cure mantığı. Bu esnada şunu gördüm ki ya beli ya boynu ağrımayan hemen hemen hiç kimse yok. Aslında bedeni dengede olan neredeyse hiç kimse yok. Acı, ağrı arttığında çare aramaya başlıyoruz. İlaçlarsa tedaviden ziyade ağrıyı kesme yolu ile semptomları kapatmaya yönelik. Özellikle sağlık konusunda hem meraklı hem de şüpheci bir insanım. Kafama takılan bir şeyi etraflıca araştırmadan, mekanizmasını tamamen anlamadan içim rahat etmiyor. Bu konuda aile hekimi olarak görev yapan bir arkadaşıma danıştım. Kayropraktik adı verilen alternatif bir tedavi yönteminden bahsetti. Eklem ve omurilikle ilgili ağrıların tedavisinde kullanılan elle tedavi metodu olduğunu öğrendiğim bu yöntem aslında epey yaygınmış. Türkiye’de yeni olmasına rağmen Amerika’da yüz yıldır uygulanan bir metotmuş. Klinik ortamında eğitimli uzmanlar tarafından yapılıyormuş. Sanki modern tıbbın alternatif tıp ve geleneksel bilgilerle kollektif bir çalışması gibi. Fakat yine de omurgaların sağa sola oynatılması biraz korkutmadı değil. Bu bilgiyi belki daha sonra raftan indirmek üzere şimdilik rafa kaldırıyorum. Bu yöntem hakkında detay merak edenler uzman tv deki şu videoları inceleyebilir.
Şimdi buraya kadar okumuş değerli okuyucu, aslında bu kadar uzun bir girizgah ile varmak istediğim nokta elime geçen faydalı bir kitaptan edindiğim bilgileri, kendime aldığım notları bu konuya ilgi duyanlar, benim gibi alternatif yöntemler arayanlar ile paylaşmak. Kitabın adı “Bel ve Boyun Ağrılarından Kurtulma Yolları - Dorn Metodu İle Öğren” yazarı ise Çağla Yüksel   👇
Tumblr media
Burada kitaptan aktaracaklarım sadece unutmamak için kendimce aldığım notlar. Tedavi tavsiyesi değil. O nedenle anlatmaya başlamadan önce bu kısmı özellikle not düşmek isterim.
Çağla Yüksel 1970 doğumlu. Marmara Üniversitesi İşletme Bölümü mezunu. Hikayesi kısaca şöyle: Henüz 16 yaşındayken bel problemleri başlamış. Bel problemi nedeni ile kendini bildi bileli çok acı ve ağrı çektiğinden bahsediyor. 36 yaşında altı haftayı yatarak geçirmek zorunda kaldığı için ameliyat olmak üzere hastaneye yatmasının ardından ön tetkiklerde kalbinin delik olduğu tespit edilince bel ameliyatı ertelenerek kalp ameliyatına alınmış. Kalp ameliyatı sonrası sağ kolunda, akciğerlerinde problem yaşıyor ve yine bir hafta sonrasına planlanmış olan bel ameliyatını olamıyor. Bunun üzerine bir yakınının tavsiyesi ile Hollanda’dan davet ettiği ve evinde ağırladığı bir terapist yardımı ile dorn metodu adı verilen yöntem uygulanılarak tedavi olmuş ve omurga sağlığına kavuşmuş. Bunun üzerine pazarlama müdürü olarak çalıştığı şirketten ayrılarak hem yurt içinde hem yurt dışında insan anotomisi, fizyolojisi, dorn metodu, psikolojik, psişik, enerjetik vb birbirinin devamı niteliğinde eğitimler almış. Nihayetinde onaylı bir dorn metodu uygulayıcısı ve eğitmeni olmuş. Edindiği bilgileri ve tecrübelerini de bu kitabında toplamış.
Normal şartlar altında yazarın bir doktor olmadığını öğrendiğim anda kitabı okumaya devam etmeyebilirdim fakat deneyim, açıklanabilirliğin üzerindedir. Buna inanırım. Bu inançla okumaya devam ettim.
İyi ki de etmişim. Çünkü başta omurgamı ve üzerindeki omurlarımı daha iyi tanımama vesile oldu. Çünkü mr sonrası doktor bana L4 dediğinde bu ifade o kadar da anlamlı değildi. Oysa şimdi boyundan kuyruk sokumuna kadar bütün omurlar hakkında daha detaylı bilgim oldu.
Tumblr media
Peki nedir bu Dorn metodu derseniz,
Dorn metodu yaşam süresince çeşitli dış etkenler ile (kaza, travma, düşme, kayma, yanlış hareket, yanlış oturma, hareketsizlik vb) hizası bozulmuş olan iskelet sistemimizin kişinin dinamik hareketleri ile olması gereken orijinal pozisyonuna hizalanması tekniğidir. Hizalanma ile birlikte kan dolaşımı doğrulanır ve dolaşan oksijen miktarı artar. Terapiste bağımlı kalınmasına gerek yoktur. Tekniğini öğrenerek kişi kendi kendisine de yapabilir. Yani bu metotta hasta pasif değil aktiftir. İşte benim aradığım da tam olarak böyle bir şeydi. İnsan vücuduna yapılan rot-balans ayarı gibi düşünebilirsiniz 😉
Bu metoda göre vücudun dengede olup olmadığını anlamak için önce bacak boyunun eşit olup olmadığına bakılıyor. Bacak boyunun eşitsizliği kulağa tuhaf gelse de çok sık rastlanan bir durummuş. Kiminde yarım cm olabileceği gibi bazı insanlarda 4 cm kadar eşitsizlik söz konusu olabiliyor. Bunu pantolonun bir paçasının daha fazla eskimesinden ya da sürekli giydiğiniz ayakkabınızın bir topuğunun diğerinden daha fazla aşınmış olmasından anlayabilirmişiz. Çok eskiyen taraf üzerine daha fazla yük bindiği için kısa olan bacağımız oluyor. Ya da ayakta durduğunuzda hep bir tarafınıza duruyorsanız o taraf kısadır diyor yazar. Bacak boyunun kontrolünün nasıl yapıldığını şu videodan inceleyebilirsiniz. Yazarın belirttiğine göre fizik bedenimizde bacak boyu farklılığından kaynaklı kalçada olan hizasızlık yürüye yürüye kafatasına kadar gelebilir ve asimetrisini yüz eklemlerinde tamamlar. Kalçanızda olan ne dengesizlik varsa tam tersi yüzünüzde şekil alır. Tecrübeli gözle sadece yüze bakarak da dengesizlik tespit edilebilmekte imiş.
Bu metot bedeninde platin vb metal bulunan operasyon geçirmiş kişilere, kanser hastalarına, hamilelere uygulanmıyor.
Yazar bu metodun hasta kendi sorumluluğunu alırsa kalıcı bir çözüm olduğunu belirtiyor. Çünkü hem egzersizleri düzenli olarak yapmak gerekiyor hem de beslenmeye dikkat etmek gerekiyor. Fiziksel, ruhsal ve zihinsel farkındalıklı bir hayat sürmenin gerekliliğini pek çok alt başlıkta anlatmış.
Dorn metodu ile vücut hizalandıktan sonra diğer hastalıkların da iyileşme sağlayacağını belirtmiş. Fizik bedende denge yoksa omurga olması gereken pozisyonda olmayacak, merkezi sinir sisteminin yer aldığı omurganın içerisinden geçen sinir ağında ilgili iç ve dış organlara giden hatta elektrik kesintisi olacaktır. Dengelendiğinde elektrik akışı başlayacaktır. Mesela sacrum kaymış olan bir insanda , bel ya da siyatik ağrısı olmasına ilave olarak sık idrar, diz gibi problemler ya da C1 hizasız olduğunda baş ağrısı görülmesi bundandır.
Ülkemizde en sık rastlanan durum L4 ve L5 omurlarındaki hizasızlık sonucu bel ağrısı ve bel fıtığıymış.
Günlük Hayatta Dikkat Edilmesi Gerekenler
Otururken eşit oturmak. İki kalça kemiğinin üzerine oturmalı, bacak bacak üstüne atılmamalı. Dizden aşağıda kalan kısımlarda bacakların birbirine çaprazlanmasında problem yok. Bir kişi otururken bacak bacak üstüne atma ihtiyacı hissediyorsa kesinlikle fiziksel dengesizlik mevcuttur diyor Çağla Yüksel. 
Geceleri yatarken sırtüstü yatılmalı. Çünkü omurgaya en az yük binen yatış pozisyonu sırtüstüdür. Daha rahat bir uyku için dizlerin altına ince bir yastık konularak bel çukurunun azaltılması da sağlanabilir.Ya da sağa sola dönüşü engellemek için yanlara da yastık konulabilir.
Otururken, yürürken, konuşurken kafatası her zaman karşıya bakar pozisyonda olmalı. Boyun ile çene arasında 90 derecelik bir açı olmalı. Bilgisayar kullanırken, cep telefonu kullanırken, kitap okurken bu kurala çok dikkat etmek lazım
Pantolonlarınızın arka cebinde bir şey taşımayın. Özellikle taşınan cüzdanlar kalçanın dengesini bozuyor.
Bedeni dengeli kullanmak alışkanlık haline getirilmeli. Örneğin, akşam yemeğinde masada su servisi yaparken, sürahiyi dökmek için bir taraftan öbür tarafa uzanmayın. İki adım daha atarak diğer tarafa geçin ve bedeninizi tek taraflı uzatmadan işinizi görün. Ya da mutfakta üst raftan bir şey alırken dengesizce uzanmak yerine, ayağın altına sağlam bir tabure alınmalı ve alınacak şeye iki kolla birlikte uzanmalı. Elektrik süpürgesi veya paspas kullanırken sadece bel ve kol değil, tüm beden yaylanarak kullanılmalı. Ayakkabı giyinip çıkarılırken oturulmalı. Abdest almak vb eylemler için bacaklar kalça boyundan yukarıya çıkarılmamalı. Yani özetle her hareket öncesi iki saniyecik düşünmek alışkanlık haline gelmeli.
Ellerinizi içten dışarıya sanki forkliftmiş gibi kullanın. Alışverişe gittiğinizde, sepetinizi iterken elleriniz üstten değil alttan tutuyor olsun. El ayamız gözükecek. Sanki dua eder pozisyonu. Bu şekilde omuz başları geride kalacak ve sepeti sadece kol gücü ile değil tüm bedeninizle itiyor ve ağırlığı dağıtıyor olacaksınız. Benzer şekilde elde poşet taşınırken poşetin sapının üstünden değil altından tutmak daha doğru imiş.
Her fırsat bulduğunuzda , boş zamanlarınızda ellerinizin ayası yukarıda kalacak şekilde durmamızı öneriyor. Bu şekilde omurga ve kürek kemiklerini bağlayan kasları doğru kullanıyor oluyoruz. Enerji akışı için faydalı bir duruş hali.
 Dorn Metoduna Göre Kendi Kendine Yardım Egzersizleri
Eh malum  çaba yoksa iyileşme de yok. Hadi bakalım eğer onu dinlemeyi bilirseniz bedenimiz bize birçok şey söyler. 
1)Bacak Boyu Eşitleme
Her sabah kalkınca ve akşam yatmadan önce her bir bacak için en az beşer defa yapılması öneriliyor. Hareket için bir adet el havlusuna ihtiyaç var.
Hareket her bir bacakta sırayla yapılacak. Bunun için önce sırt üstü uzanılır. Bir adet el havlusu sanki suyunu sıkarmış gibi kıvrılarak hazırlanır. Bacak dizden bükülerek 90 derece açıda olacak şekilde kaldırılır. Kalçaya yakın olmak kaydıyla bacak arasından kıvrılmış olan  havlu geçirilir. Havlu her iki ucundan iki elle birlikte sabit bir şekilde tutulur. Eller ile havlu uçlarından sıkı bir şekilde tutulurken bacak yavaş bir hareketle yatağa doğru indirilir ve yatağa değdirilir. Bu esnada bacağın inişini zorlaştırmak için iki elin sabit tutulmasına dikkat edilir.  Bacağın her indirilişinde karın nefesi vermek gerekir. Bu hareket uyluk kemiğinin kalçanın içerisindeki yuvasına yerleşmesini  ve diz kapaklarında da var olan herhangi bir dengesizliğin eşitlenmesini sağlıyormuş. Videosunu izlerseniz ne kadar basit olduğunu göreceksiniz. 
2)Kalça Dengeleme
Kalçamızda 2 leğen kemiğimiz arasında sacrum vardır. O nedenle önce leğen kemiklerinin dengelenmesi ardından da sacrumun dengelenmesi yapılıyor.
Pelvis bölgesinin dengesini sağlamak : İlk iş leğen kemiklerimizi dengelemek. Bunun için tek el yumruk yapılarak leğen kemiğinin üzerine yerleştirilir. El yerleşik vaziyette iken mümkün olduğunca kas kullanmadan aynı hizadaki bacak kalçadan ileri geri hareket ettirilir. Bacağın her geri hareketinde yumrukla kalça üzerine baskı uygulanır ve aynı esnada nefes verilir. 10 kere tekrarlanır ve aynı işlem diğer bacak için de eşit miktarda uygulanır. Bu şekilde leğen kemiği üzerinden baskı yapılarak bacağın ileri geri sallanma hareketi ile kalçada olası yukarı ya da aşağı olan dengesizliği eşitliyor olacaksınız. Videosu için  👆
Sacrumun dengelenmesi:  Bu işlem için tezgah köşesi, sehpa ya da masa köşesi gibi sivri köşeli bir yer gerekiyor. Bunda amaç sacrumun üçgensel yapısı ile masa köşesini örtüştürmek ve eşitlemeyi kolaylaştırmak. Ayaklar yerde olacak şekilde masa köşesine sacrum denk gelecek şekilde oturulur. Eller ile masanın kenarları tutulur. Gövde hafif geri verilerek bacaklar havaya kaldırılır. Ardından sanki bir pompa yapıyormuş gibi her iki bacak birden yukarı aşağı hareket ettirilir. Bir bacak yukarı diğeri aşağı şeklinde sakince acele etmeden hareket yapılır. Bacağın her bir aşağı pompalama hareketinde de  nefes verilir. Hareket 10-15 kere tekrar edilir. Bu egzersiz ile masanın köşesi ile üçgen kemik olan sakrum üst üste gelir ve sanki öpüşürler. Leğen kemikleriniz boşta kalır. Bacağınızın havaya kaldırıp yaptığınız her yukarı aşağı hareketi ile sakroiliak eklem tam yerine oturur ve sanki su terazisi gibi kalçanın dengelenmesi sağlanır. Videosu için 👆
Pelvik taban egzersizi: Pelvik taban kaslarını kuvvetlendirmek için yapılması faydalıdır. Oturduğunuz yerde pelvisinizi öne doğru ivmeleyerek kaslarınızı sıkıp-bırakarak yapılır. Bu esnada nefes alışverişi normal devam etmelidir.Sabah akşam yapabildiğimiz kadar çok yapmak faydalıdır. Kegel egzersizi olarak da bilinir. Video için  👆
Masaj egzersizi: Bir yandan yürürken ya da yürür gibi yaparken yani olduğunuz yerde sayarken diğer yandan kalçada leğen kemiklerinin kenarlarına arkadan öne doğru masaj, kaba etin kendisine masaj sakrumun kenarından çatalınıza kadar masaj ya da pıt pıt diye hafif yumrukla vurmalar  enerji akış kanalları üzerinde etkili olacağından elektrik akımının artmasına ve kas hafızasının değişmesine yardım eder.
Hem yürüyüp hem masaj yapacağınız için bu hareket esnasında bedenin duruşu çok önemli. Kafa yere değil karşıya bakar vaziyette olmalıdır.
3)Omurga Dengeleme
Bel Dengeleme: Kollarınızı arkaya doğru aldığınızda elleriniz normal şartlar altında göğüs hizasına kadar çıkabilir. Bir yandan karşıya bakarak yürüyün ya da yerinizde saydırın ve elinizin uzanabildiği belirlediğiniz hizadan itibaren omurganın hemen iki yanından (kesinlikle üzerinden değil) baş parmaklarınızla baskı uygulayarak ellerinizi kuyruk sokumuna varıncaya kadar yukarıdan aşağıya doğru masaj hareketi ile indirin.Parmaklar yorulursa eller yumruk yapılarak da kaydırmaya devam edilebilir. Yürüme hareketi esnasında omurganızın elinizin altındaki hareketini hissedeceksiniz. Bu hareket ile omurlar hizalanmaya başlayacaktır. 2-3 dakika kadar yapılabilir. Ardından yürüme hareketine devam edilirken leğen kemikleri etrafına ve kalça üzerine masaj yapılır. Video için 👆
Sırt Dengeleme: Duvar köşesi ya da kapı pervazı gibi bir yere sırt omurgamızın tek tarafını dayıyoruz. Sanki duvarın köşesi sırtıma baskı uyguluyormuşçasına ağırlığımızı ona doğru veriyoruz ve aynı anda her iki kolumuzu da ileri geri sallıyoruz. Mümkün olduğunca üst sırtımızdan başlayıp, bedenimizi öne doğru kavislendirerek alt sırt omurlarımıza kadar duvarın köşesini omurgamızın kenarında hissediyoruz. Daha sonra aynı hareketi omurgamızın diğer tarafı için de yapıyoruz.
Ya da ev halkındaki en uygun kişiden yardım istenerek de yapılabilir. Sırt çıplak olarak bir tabureye oturulur. Kafa sağa sola çevrilirken kollar da ileri geri sallanır. Biz hareket yaparken diğer kişi boynun bitişinden başlayarak omurganın iki yanından (kesinlikle omurga üzerinden değil) yukarından aşağıya doğru baskı ile masaj yapar.
Boyun Omurlarının Dengelenmesi: Başımızı sağa ve sola doğru minik minik sakince hareket ettiriyoruz.Bu esnada boynumuza masaj yapacağız. Bunun için işaret, orta ve yüzük parmaklarımızı bir arada tutarak ellerimizi boynumuzun iki yanına alıyoruz.Kafatasımızın tam altındaki çukur yerin hizasından başlamak üzere iki yandan aşağıya doğru baskı ile masaj yaparcasına kaydırıyoruz. Omurların üzerinden yapılmayacak.Sadece kaslar üzerinden yapılarak kas hafızası temizliği ve enerji akışı sağlanacak . / tekrar yapılması uygundur. Video için 👆
Otonom Sistemin Çalıştırılması: Boyun masajının ardından kollarınızı geriye doğru alın. Elleriniz kalçanız üzerinde birleşebilir. Omuzlar sabit ve naturel formunda kalsın. Namazdaki selam hareketi gibi kafanızı sağa çevirin, gözleriniz omuz başına baksın ve nefes verin. Sakin ve yumuşak hareketler ile aynısını sol taraf için de yapın. Her bir taraf için 7 kere yapın. Başa biraz açı verilerek de uygulanabilir. Video için 👆
4)Omuz Dengeleme-Göğsün Açılması
Göğüs ve köprücük kemiklerinin etrafı bizim vesvese, sıkıntı ve kuruntu bölgemizdir. Onun için panik atak, nefes darlığı, astım, alerji, uyku problemi, reflü ve baş dönmesi ile migren gibi hastalık sahiplerinde göğsün açık olması çok önemlidir. 
Bunun için sandalyeye oturun veya yatakta dik bir şekilde uzanın . Her iki elinizin parmaklarını köprücük kemiğinizin altından göğüs kafeslerinizin üzerine koyup nefes alın. Nefes verirken sanki kemiğinizi sıyırıyormuş gibi omzunuza kadar parmaklarınızı çekin. Aynı hareket göğüs altındaki kaburgalara da yapılır. Video için  👆
Bunun ardından da köprücük kemiklerinin dengelenmesi sağlanır. İki parmak köprücük kemiği üzerine konulur. Omuz yukarı aşağı hareket ettirilirken yine köprücük kemiği üzerinden parmakla kayılarak masaj yapılır.
Sempatik ve parasempatik sistemi dengelenmesi:  Kollarınızı yana serbest bırakıp omuzlarınızı kaldırın. Kafanızı sağa ve sola çevirerek aynı anda omuzlarınızı kaldırın ve indirin. Her bırakma hareketi sırasında nefes verin. 
🎥 Böyle uzun uzun okumak istemiyorum, izlesem kafi derseniz de Dorn metodu ile ilgili videoları şurada toparladım. 
Ben burada kitapta etraflıca anlatılan Dorn metodundan bahsettim. Ama kitap bundan daha fazlası, bütüncül bir kitap. İçerisinde kan grubuna göre beslenme, hastalıkların duygusal sebepleri, kan temizliği, hacamat, insan bedeni üzerindeki enerji akış kanalları, masaj, cibriş vb alternatif tedavi yöntemleri ile ilgili bölümler de içeriyor. Bunlara kısa bir şekilde değinmiş. Fakat meraklı okuyucu bu başlıklardan yola çıkarak araştırmasını derinleştirebilir. Satır aralarında çok faydalı detay bilgiler de gizlenmiş. Hastalıklar ve duygusal sebepleri ile ilgili sayfalar dolusu tablo ilave etmiş kitabına.
Ayrıca bu kadar uzun bir post hazırlarken boynum, belim her yerim inanılmaz ağrıdı. Bunların değerli bilgiler olduğuna inanıyorum ve paylaşmaktan mutluluk duyuyorum. Çağla Yüksel hanıma da pek çok insanı şifalandırdığı ve bunu yaymak için harcadığı çabaya minnet duymamak mümkün değil. Ayrıca kitabının satıştan elde edeceği geliri Çocuk Esirgeme Kurumuna bağışladığını da öğrendim. Kitabını okuyunca ve videolarını izledikçe karşımda hastalığına isyan etmeyip hamd eden, şükran duyan bir insan gördüm.
Bu rahatsızlığım esnasında sahip olduklarımın önemini, değerini ve kırılganlığını bir kere daha hatırladım. Kendinize -kelime anlamıyla- iyi bakın ve bedeninize iyi bakın. Şu hayatta gerçekten sahip olduğumuz tek şey bedenimiz. Musibetler olmasa hatırlayacağımız da yok maalesef. Ne diyordu Thomas Fuller hastalık hissedilir de, sağlık hissedilmez.
Esen kalın   🎶🎶
21 notes · View notes
startrekroleplay · 8 years ago
Text
Directory Updated - March 7, 2017
View the full directory here. To be added to the directory, reblog this post.
This directory is large and likely to contain errors. Please notify me of any mistakes, either in this update post or in the directory itself, and I will do my best to correct them.
*denotes a multimuse blog
CANON MUSES
Reboot Only:
James Kirk - @perfecthaired (divergent)
Jaylah - @jaylahofussfranklin
Amanda Grayson - @amandagraysonsarek
Khan Noonien Sign - @returnedtohavemyvengeance
Deep Space Nine:
Tora Naprem - @professortora
Enterprise:
T’Pol - @cxmmandertpxl
ORIGINAL CHARACTERS
@greycaitian - M’Triss
@engineer-myfanwy-ifans - Myfanwy Ifans
@mckaytriarchy - Kayma Tes
2 notes · View notes