snncr-blog

[snncr-blog]

In 2080, I'll surely be dead !

saykodelik pop dinledik mi gençler daha önce? dinlemediysek hemen abileri açıyor ve dinliyoruz. grubun adı yeasayer! tanrı inançsızlığı onları dünya üzerindeki bir çok inancın müziğini ayrım yapmadan inceleme fırsatı vermiş. şarkıları dinledikçe ruhani ezgilerin nasıl da populer ezgilerle harmanlanıp sunulduğunu keşfedeceksiniz. bana göre albüm kayıtlarından ziyade canlı performanslar daha şukela olmuş vaziyettedir. ve thaks god youtube da çokçana bulunmaktadır. o.n.e, ambling alp, wait for the summer, madder red gibi şarkılarıyla başlamanızı tavsiye ederim. benim favorim her ne kadar grubu la blogotetheque kaydı olan 2080 ile sevmiş olsam da wait for the summerdır, uzun bir süre loopta kalmıştır. 

[snncr-blog]

Yaşamak Denen Şu Zahmetli İş!

dile kolay 30 yıl... aynı dört duvar arasında her gün aynı teraneler üzerinden tartışan leviva ve yona. evliliklerin kara kışında sadakati tartışmadan geçirilen tek geceleri bile yok. zavallı yona 50lerini yaşarken bile kaçıp gitmek istiyordu ve sahip olduklarını değil sahip olamadıklarını istiyordu. fakat leviva'nın duygulu bir şekilde acı gerçekleri yüzüne vurması onu frenliyordu. ne yonayı ne de levivayı dışarıda bekleyen yeni heyecanlar olmadığı kabak gibi ortadaydı. evlilik içindeki adanmışlık ve monotonluk üzerinden yaşamı sorgulayan bu oyun, yalnızlığın sefaletini de kısa bir bölümle 3. karakter olan günkel üzerinden anlatmaktadır.

[snncr-blog]

Son Sürgün

dragan babic'in bu kitabı yeraltı edebiyatının olmazsa olmazı olan beyaz zenciler'in eşdeğeri niteliğinde sayılabilir. roman üç arkadaş ve çevrelerindeki hatunlar etrafında dönmektedir. hayattan çok da beklentisi olmayan bu kaybedenlerin tek eğlencesi seks ve kullandıkları maddelerdir. sizin de tahmin edeceğiniz gibi kitap ilk basımı sırasında ülkemizde yasaklanmış ve 4 yıl gecikmeli satışa sunulabilmiştir. -ahlak anlayışımızın değişmesi sandığınız gibi çok zaman gerektirmiyor demek ki. kitap içindeki diğer aksiyon bölümleri ise bir hırsızlık ve öç alma girişimlerinden oluşmaktadır. öç alma girişimleri bizlere ulu unabomber'ı yani theodore kaczynski hatırlatacaktır. yaşama karşı ciddi sorgulamalar ve cesur eylemler gerçekleştiren babic'in bu kitabı bizlere kendi hayatına dair de ipuçları verecektir.

*dragan babic'in gezgin hayatında en ilgi çeken nokta 68'de eğitimini sürdürdüğü sorbonne'da siyasal bilimler fakültesini basan bir avuç anarşistten biri olmasıdır.  

[snncr-blog]

"tamam hadi bugün de full faça albüm paylaşımı yapıyoruz" diyerek giriş yapmıştım bir ara. devamı da gelmişti tam da bu şekilde: "fakat dikkat başrollerde canavar banavar ve afrodisman salihins yok alex turner ve miles kane var. müzik zımbırtıları da simian mobile disco'dan bilindik elemandan geliyor. ingiliz asaletini ciğerlerinde barındıran bu gençler gırtlaktaki tellerini muhteşem bir ahenk ile titreştirdikten sonra çıkan seslere ağızlarında birçoğumuzun hayran olduğu aksanlarını yansıtıyorlar. sonuç olarak şarkıları sizi baştan çıkarabiliyor ve sekste dahi yakalamakta zorlandığınız hazzı veriyor. evet mi desem maalesef mi desem bilemiyorum ama bu gençler bunu yapıyor. hadi bir sonraki seansta görüşmek üzere. sağlıcakla kalın!"

[snncr-blog]

Bizi Neden Terk Ettin Sayın Başkan

o zaman bu gecenin de bir kitabı olsun diye girişmiştim iki satır karalamaya. Bizi neden terk ettin sayın başkan? ayrıntı yayınlarının basmış olduğu bu kitap yeraltı edebiyatının bir çok özelliğini taşımaktadır. bir dişlisi olduğumuz kapitalizm çarkında ağlanacak halimize zaman zaman acı acı güldürebilmektedir. barındırmış olduğu simgesel ögelerle ironinin allahını yapabildiği gibi, sistem içinde oynamakta olduğumuz rol için de halimizden iğrendirebiliyor. tek sorunu okurken yağ gibi akmıyor, o kadarcık oluversin be anam.

[snncr-blog]

Teneke Trampet

4 şubat gecesinin filmi oldu. kitabını yollarda okurum diye evden çıkarken yanımda almıştım. spontane bir şekilde gelişen iş çıkışı sonrası gidilen meyhanede kurulan rakı masasında unuttuğum günter grass'ın kitabı da filmin esin kaynağıydı, 'die blecchtrommel'. suçluluk hissi ile bu filmi acilen izlemek zorunda hissetim. büyümek istemeyen oskar mevzunun biyolojik olmadığını hayatındaki acı deneyimler sonucu fark eder ve sonunda büyümeye karar verir. gel gör ki her şey için geç kalmıştır. "you fucking deutschland" nidaları attırabilecek dönemi anlatan 79 yapımı oscar ödüllü film. tesadüfler dünyası işte. ne polonya ne almanya diyemeyen halkın dramıdır aynı zamanda. bana göre filmin en iyi afişi de ispanyollar tarafından yapılmış gibi, haklarını yemeyelim dedik efendim.