Siz dünyanın ayakta alkışlayacağı insansınız, o halde bana yarın bir kokomilk getiriniz!
Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
youtube
Bir arkadaşım vardı. Her şeyi anlatabildiğim, beni yargılamayan. İnsanların beni başta ilginç bulup 2-3 yıla sıkıldığı gibi bir fikrim var, daha da kısa olabilir.
Bu hafta ‘evet sıkıyorsun insanları. Ben öyle kimsenin yanında rahatsız hisseden biri değilimdir. Ben bile tedirgin hissediyorum. yanında’ Benim mükemmel arkadaş beklentim, istediğim olmayınca, istediğim gibi ilgi merkezi olamayınca saldırıya uğramış hissetmem.. patlayıcı davranışlarım, yıkıcı davranışlarım varmış. Sonra da insanlar ben odaya girdiğimde geriliyormuş. Yani iş yerinde yaşadığım sorunlarda şu zamana kadar beni hep desteklemişken, 'anlıyorum o insanların ne hissettiğini, bana da aynısını yapıyorsun.' demeye başladı.
Geçenlerde nöbetim vardı. Çalıştığım serviste herkesle tartışmışımdır. Tartışma dediğim haklı olduğumu düşündüğüm olaylarda ölçülü tepki vermeye çalıştım. Ama olmuyor herhalde, bir noktada sinirlenip yıkıyorum mu?
İnsanları sıktığıma dair yorumlardan sonra acayip yalnız hissettim. İlişkilerimi öfkemle sikmişim, şimdi herkes birlikte, ben dışarıda kalmışım gibi. Normalde isyancı ruhumla, yanlış bir şey gördüğümde dışlanma pahasına tepki vermekten gurur duyarım, herkes öğle arasında arkadaşlarıyla takılırken, öğle arası yalnız başıma parkta sandviç yiyip isyankar duman şarkıları / punk şarkıları dinler etrafı seyrederim, perfect days filmine özenip. Ama o hafta sonu hiç de öyle biri gibi görünmedim kendime, yediği bokları bir anda fark eden biri gibi, suçlu, yalnız ve terk edilmiş, wild robot diye bi animasyon filmi izleyip ağladım. Herkes serviste arkadaşça aile gibi çalışırken kimseye tahammül edemediğim için kendimi polikliniğe sürdürmüştüm.
Normalde öfkelenir, ihanete uğramış hisseder, suçlardım bence karşımdakini. Ama arkadaşıma bir şey demedim. Benden sıkıldığı, tahammül edemediği için öfkelenmek yerine, şu ana kadar bana verdiklerine minnettar olduğumu söyledim. benden sıkılıp sıkılmadığını sorduğumda, ‘sıkıldığımı söylesem rahatlayacaksın, ilk kez sana gerçek bir şey söylemişim gibi, çünkü şu ana kadar senden herkes sıkıldı, bıktı ve burada sana ait bir yer olmasına tahammül edemiyorsun.’ demişti. Öyle oldu yani, insanların benden sıkılması aslında gerçekliğimin bir parçası, alıştığım bir şey gibi artık. Daha iyisini yapabilmek tabi ki isterdim ama katlanamadığım bir durum da değil artık en azından.
5 notes
·
View notes
Text
Geçen gün piliç çevirme lokantası kedisi gördüm.
Tavukçu kedisi olmak iyi, dükkanın girişine oturmuştu keyfi yerinde gibiydi.
Kediler takılacakları mekanları seçerken, yemeği iyi değil ama oturacak güzel yerler var, çalışanlar iyi çocuklar, bu tarz kararlar veriyor mudurlar acaba .
Böyle düşününce kafe kedisi olmak saçma mı? Güzel yemek yok. Ama kafede çalışanlarla arkadaşsındır, ya da soğukta girer oturursun.
Metroda uzananlar var sonra. Gittiğim kütüphanenin girişinde her uğradığımda orada bulduğum, girişte uzanan bir kedi var. Tam uzanıp sevebileceğiniz yüksekliğe bilerek kendisini sevdirmek için mi oturuyor?
Bu kedinin buralarda uzandığı bin tane foto vardır telefonumda.
Bizim semtin Migrosun’da Osman var. Çok pis, bakımsız bir kedi. Bütün müşteriler ve kasiyerler adıyla hitap ediyor. Zengin teyzeler mama alıp duruyorlar kendisine, iyi bakılıyor yani. Olmayacak yerlere uzanıyor, kirli tüyleriyle satılık battaniyenin üstüne ya da gıdaların oraya falan. Geçen kollarından tutmuş güvenlik dışarı atıyordu adamı tırnak manyağı yaptı.
Burada Osman marketin yanındaki spor salonuna vespa park edilmiş onunla karizma yapıyor.
Onun gibi bir de Silk and cashmere isimli lüks mağazanın kedisi var. Milyarlık kaşmir kazakların üstüne uzanıp mundar ediyor.
Bence en vizyonsuzu BİM kedisi olmak.
Çok içeri girince öfkeleniyorlar mı ki girişin oraya tünemişler öyle. BİM kasiyeri Migros kasiyerinden kötü kazanıyordur gibi geliyor. Arkadaşı çalışan vardır güzel yemekler veriyordur da diyemiyorsun. Dandik BİM salamı anca.
9 notes
·
View notes
Text
Taksiciler üniversite mezunu olduklarını söylemeyi çok seviyorlar
Bu gün taksiye bindim eşini arıyor. Kızımız kahvaltıyı kantinden yiyor 3 gündür. Bu kız kahvaltıda yumurta yemiyor mu diye. Karısı da tersledi. Tamam tamam kapat peki dedi kapadı. İlgili baba gibi ayak yapıyordu herhalde. Bı kere bunu bir yerden aramışlar taksi icin. Tam orada kadın cezaevi de varmış. Bu yanlış müşteriyi almış. Müşteri kadın şöyle bicakladim böyle paramı tahsil ettim falan diye yanındakine bişi anlatıyormus. Bu da demiski içinden allah allah bu beni arayan kibar hanımefendiye hiç benzemiyor. Sormuş sonra işte kadın cezaevinden çıktım demiş yanlış musterigi aldiginu öyle anlamış. Kemal Sunal filminde öyle bı sahne varmış. Fatmagule yan bakanı şöyle bicakladim falan diyormuş Kemal Sunal soğuk terler döküyormuş
Cimere canı sıkılınca mesaj atıyormuş onu anlatmaya basladi. Bu toplumun düzelmesi için eğitimde empatinin öğretilmesi lazım diye uzun mesajlar yazıyormuş. Oradan siyasete girdi. ABD bizim empati ve ahlakimizi bozup kültürümüzü dejenere edecekmis Ortadoğu'yu ele geçirmek için.
Bunu da şöyle çözmüş. Bı gün ABD büyük elçisi taksisine binmiş. Taksicidir cahildir anlamaz diyip rahat rahat bütün planları konuşmuş ingilizce. Ama kendisi Ukraynada üniversite okuduğu için hepsini anlamış. İngilizce ve ukraynaca ana dili gibi bilirmiş. O gün dinlediklerini ve kendi okuduklarını sentezleyerek ABD'nin planlarını anlamış.
8 notes
·
View notes
Text
Hastanede doktor rolü biraz sadistik. Mesela acil nöbetinde panik atakla gelip duruyorlar. Şu an bana çok acil müdahele edilmesi lazım! çok kötüyüm! Alaycı bir ifadeyle bakıyorsun oyalama beni yok bişiyin diyip yolluyorsun. Yani tabi ki tıbben acil bir durum olmayabilir ama, belki bişilerle başa çıkamadığını düşünen bir insan için, yardım arayışı, önemsenme ihtiyacı acildir o an. İlla ilgi göstereyim diye demiyorum da hasta yükü altında insanları umursamaz sadist bir devlet memuru haline gelme oluyor!
Yani olağan kırılganlıklarımızı, çaresizliklerimizi, dışarıdan birinin ilgisine olan muhtaçlığı, bu kadar kirli, hor görülesi, reddedilesi bir şey olarak deneyimleten orospu çocuklarından biri olmak istemem. Aciliyet dediği, işte sevgilimle kavga ettim bana Obama’yı bağlayın!! O an iyi hissettirebilir Obama gelse, konuya çok hakim olmasa bile bir iki gülümser el sıkar gider. l
Poliklinikte de yoğunluktan insanlara konuşmak için pek süre veremiyorum. Ama geçen gün çok kibar bir hastanın yatışı için zaman ayırdım ve hiç de gocunmadım. O an onun anlattıklarını saygılı bir şekilde dinlemek önemliymiş gibi geldi.
Sürekli özür dileyen mahçup bir hastaydı. Her an tersleyecekmişim gibi çekingen bir hali vardı. Anlatmaya 2019daki bir olaydan başladı. Ankara’ya sevgilisiyle konuşmaya gitmiş. Sevgilisiyle tartışma çıkınca kendisini sokaklara vurmuş. İki gün sokakta yatmış. İkinci gün amaçsızca dolaşırken:
“Yolumu kaybettim. Kendimi TBMM’nin önünde buldum.. O sırada erkek arkadaşımdan ayrılmıştım. Hüzünlüydüm. TBMM’nin bahçesine bakarken, o anki psikolojimle gidip cumhurbaşkanı ile görüşme talep etme fikri geldi aklıma. Kendisine kızdığım şeyler vardı. Demirlerin üzerinden atlayıp bahçede oturdum. Gelen güvenliklere böyle bir görüşme yapmak istediğimi söyledim. Yasakmış o bahçeye izinsiz girmek. Tabi ki böyle bir görüşmeyi kabul etmediler. Ben bunu kendime bir hakaret olarak görüp çırpınmaya, üstümü başımı yırtmaya başladım. Karakola götürüldüm. Ablam bebeğiyle gelip beni nezaretten aldı. Sonra da bu hastaneye yatırıldım.”
Yaşlı anne babasıyla yaşıyor. Bu aralar her sabah evden çıkıp iş aramaya belediyeye gidiyormuş.
“Dün belediyeye giderken benzer bir akıl bulanıklığı anında yolumu kaybedip kendimi otogarda buldum. Bir Ankara otobüsüne atlayıp Cumhurbaşkanı ile görüşmek gibi bir fikir geldi yine aklıma.”
“Kuran-ı Kerim, nutuk ve mesnevi. Bu 3 kitabı uzun süre inceleyerek bazı bilgiler edindim. Fetullah Gülen’in cinler aracılığıyla Cumhurbaşkanını yönettiği gibi. Bu konuda bir mücadele yürütmek isterdim. Son günlerde tekrar cinlerin seslerini duyuyorum. Benimle uğraştıklarını hissediyorum. Bu yüzden gelip hastane yatışı talep etmek istedim.”
Bir yandan cinlerle ilgili düşüncelerinin doğruluğundan şüphe duymazken, diğer yandan sebebini tam açıklayamasa da tedaviye ihtiyacı olduğunu hissetmiş. Hastalandığını sezip tedavi olmaya gelmiş.
10 notes
·
View notes
Text
Zenginlerin yaşadığı bir semtte oturuyorum. Genel olarak, uyum sağlayamadığın, giydiğin, yaptığın her şeyin bir şekilde yanlış olduğu hissi veren, zengin okulunda burslu öğrenci olmak gibi bişi.
Ayak bileğimi burktum. üzerine basamıyorum. Hava almak için koltuk değnekleriyle güç bela arka sokaktaki parka gittik. Hareket edemediğimden uzun bir süre yaşlı gibi etrafı izledik boş boş. Bütün çocuklar asyalı, zenci, melez falan. Sarışın uzun saçlı kız çocukları koşturuyor. Şık erişkin kıyafetlerinin küçültülmüş haliyle değil de, böyle bizim alıştığımız, kafasına göre kumaşlardan, rastgele kesilme pembe renkli çocuk kıyafetleriyle şapşal şapşal gezen normal çocuk görünce inanılmaz bir samimiyet hissediyorsunuz.
Ayağım sakat diye hastaneye uberle gitmek zorundayım her gün. Uber biraz bilmediğim sokaklardan geçti. Daha böyle mahalle arası gibi, normalde çok dandik çok salaş bir dönerci diyeceğiniz, izbe binanın zemin katında açılmış minik restoranlar var. Ama Hepsinin ismi de fresh and zen salads, bilmemne sushis, soul food salad falan.. Gerçekten de yemeksepetini açıp oo uzak doğu mutfağı oo bowl falan diye söylediğiniz her şey merdiven altı. Lüks semtin yakınında merdiven altı bowlcu açıp yemeksepetinden millete dayamak çok mantıklı bir iş planıymış. Geçen hep söylediğim bowl bilmemen diye havalı isimli bir yerin önünden geçtim şans eseri, o bowlları baya bıyıklı dayılar hazırlıyor. Bütün büyüsü kaçtı.
Bu gün de ju jusen chian Jong falan bir yerden noodle söyledim, ismi jujutsu kayzen isimli anime gibi bir şeydi. Anime sitelerini açıyorum, hepsinin ismi geçmiş hayatımda kötü adamdım ama bu hayatımda portaldan geçerek orospunun teki oldum ve rusça konuşuyorum.. falan gibi, bütün konuyu özetleyen uzun şeyler, belki yemek söylediğim lokantanın da öyle bir anlamı vardır, önceki hayatımda kalbi çok kırılmış bir anime kızıydım ama bu hayatımda uzakdoğu yemekleri hazırlayan doğulu bir türk aşçıyım! Falan
7 notes
·
View notes
Text
Üzerimde bir küskünlük var. Hayal kırıklığı, beklentisi. Başta biraz ilginç biri gibi gelsem de uzun vadede insan ilişkilerimin boka sardığına, insanların benden sıkıldığına, bana değer verilmeyeceğine inanıyorum sanırım.
Bir yandan da benden sıkıldığını gördüğüm insanların yanında hep konuşasım, canlı canlı bir şeyler anlatasım geliyor, reddedileceğimi bildiğim ortamda daha çok konuşuyorum. Kendimi benden haz etmediği çok belli insanlara ısrarla sevdirmeye çalışırken buluyorum. Yalaka gibi hissettiriyor.
Mesajlaştığım liseden yakın arkadaşım var. O da mesela mesajlarıma dönmez, adam gibi cevap vermez. ona çok güldüğüm, hoşuma giden espriler yaptığımı fark ediyorum arada. Babası kanser olmuş. Destek olmak için yazdım. Babası torunlarla vakit geçirmek için yanına gelmiş. Normalde olduğundan 5 kat daha huysuz, eleştirel bir adama dönüşmüş.
bu gün pole gelen bi hastayı anlattım. Kadın birkaç ay önce ellerinde güçsüzlük diye hastaneye gidip ALS isminde ölümcül bir hastalığa yakalandığını öğrenmiş. Hep bu lanet kocadan boşanmadim hayat boşa gitti falan diye şikayetçiydi. Benim hayatım gitti bitti, o yine yaşayacak narsist herif. Yaşlanınca ya da ciddi hastalık durumlarında, yanlış mı yaptım, hayatı boşa mı harcadım diye seçimlerini sorguluyorsun herhalde. O kadına da ailesiyle olmak iyi geliyordu. Kızıyla torunuyla vakit geçirmekten bahsetmeye başlayınca yüzü güldü. Onu dedim, en azından beraber olmanız iyi.
5 notes
·
View notes
Text
EMLAK PARANOYASI!
Serviste takip ettiğim paranoid şizofren bir hastam var. Bu gün sigara için verdiği paralarla kendisine yeterince sigara alınmadığıyla ilgili hemşire bir çocuğa takmıştı, onla ilgili öfkeliydi. Öğleden sonra görüşmemizde aslında çok şeylerden anladığını, insanlarla bunları paylaşmak istediğini söyledi. Mesela Gilbert hastası olmasına bağlı bilirubini artışı, bilirubin antioksidan bir madde olduğu için beynini falan temizleyen muhteşem bir şeymiş. Sonra Mussolini, Hitler, İsa bunlar hep içe kapanma ve arayışa girme ile karakterize Şizofren kimselermiş(dini olarak özel misiniz sorusuna cevabı.). Nasıl yani siz de mi şizofrensiniz o zaman sorusuna ise insanların siyah ve sarı(bilirubini) olarak ikiye ayrıldığını, bunun aslında evren ve canlılarla ilgili pek çok şey açıkladığını, hatta hepsinin altında cinsellikle ilgili bişiyler olduğunu söyleyerek cevap verdi. Tabi bu konulardaki özel bilgilerini insanlara açmaya çalıştığında bazı siyasi çevreler onunla uğraşıyordu.
Annemle ev almaya çalışıyoruz. Pek anlamıyoruz. Kadıköy’de latte içip emlakçılarla buluşmaya gidip çok hızlı ikna oluyoruz. Mesela geçen Koşuyolunda ev bakmaya gittik kadın anneme kaz dağlarında ev satıyordu az kalsın, anne evi alacaksan git bi gör dedim de, kaz dağlarına gitmek zor geldi öyle vaz geçti. Bunu duyan ananem sadece solcu demokratların yaşadığı çanakkalede bir adada varımızı yoğumuzu satıp villa almamızı önerdi.
Her neyse ben paranoid hastamı görmeye çalışırken koşuyolundaki emlakçı kadın aradı. 5,5 yıllık asistanlığın verdiği yorgunlukla hiç profesyonel olmayan bir şey yaptım, hastanın yanında telefonu açtım. Kadın 10 dakika boyunca bana koşuyolundaki emlakları övdü falan, haftaya yine buluşalım dedi. Telefonu kapadığımda hastam “Bu kadın fazla ısrarcı bende pek güven uyandırmadı.” Dedi. Babam da paranoid ananemden faydalanmamı söylemiş, “O kadının şüpheciliği emlak almak gibi kimseye güvenmemek gereken bir senaryo için ideal!” Demişti. Ama bilmiyorum sigara paramla sigara almadınız diye bile paranoyaya giren bu beye ne kadar güvenebilirdim.
sonradan gelen ek: gerçekten de emlakçı kadın kötü niyetli çıkıp işlerimizi bozdu o dönem
10 notes
·
View notes
Text
Ayrılık anksiyetesi!
Terapistim tatile çıkıyordu çok büyük kavga çıkardım alakasız bir sebepten, sonra değiştiriyorum seni diye de tehdit ettim. Gidip İranlı olduğunu ve blues grubunda gitar çaldığını öğrendiğim bir başkasını buldum. YouTube’da çok yumuşak başlı konuşuyordu. Tamam dedim. Adama yapay zeka kullanarak mektup yazdım bana dönmedi. O sırada sinirim geçmişti terapistimle devam ettik.
Aynı sırada kız arkadaşımla da ayrılcam diye kavga edip duruyorum. Ona da beni ihmal etmesi sebebiyle, 2 ay beni görmezden geldi falan, ayrılıyorum ulan diyorum ayrılmıyor. Bişiy de düzeltmiyor.
Haftada bir gördüğüm hastam var. O da aynı şeyleri anlatıyor, sevgilim beni ihmal ediyor. artık onun beni boşvermesi, yalnız kala kala aramızda o kadar mesafeler açtı ki, o yaptı ama bunu.. hislerim de eskisi gibi değil. Dedi. Aynı ben. yabancı etmiş kendini.
Bir de temizlikçi abla sanki özensiz temizliyor. Onu da değiştirdim. bu hafta yeni bir ablayı denedim yani.. Sevgiliden ayrılıp yenisini bulmak, terapisti değiştirmek, temizlikçiyi değiştirmek.. Hepsi iç içe. Giden temizlikçinin arkasından aşk acısı.. Zaten sevgilimden ayrılamıyorum, suçluluk psikolojisi olabilir, başkasına pek bi yönelimim yok. yeni temizlikçiyi çağırdım. Kaba saba konuşan Sivaslı bir abla geldi. Okuma yazma bilmediği için duraktan alıp eve ben getirdim. Normalde navigasyondan falan buluyorlar.
Pilotlara işe gittiğinden, pilotların doktorlardan fazla kazandığından benim evimin ne kadar eski olduğundan pilotların çılgın sitelerde yaşadıklarından falan bahsetti durdu. Benim eski ablayı özledim, onun çok daha tatlı bir insan olduğuyla ilgili, sevgili değiştirmek gibi bişi aslında. Seni kıran ihmal eden işini eksik yapan temizlikçi. Sonra muhabbet ederken de aslında hiç aşılamayacak kopuklukları aşmaya awkward sessizlikleri ne bileyim bir espriyle bir yorumla ekonomiden falan bahsederek aşmaya çalışıyorsun. Bir insanı evine almak zor ya temizlik için bile olsa.. Neyse yani gelen gideni aratır gibi sivaslı ablayla da aramızda aşamayacağımız pilotları övme huyu var. Benim abla en azından böyle mal mülk düğün muhabbeti yapıp duran materyalist bir insan değildi. Ama çok iyi temizledi, eski ablayı kötüleyerek.
Sonra akşam geri bırakmam gerekti beraber yürüdük. Sana da iş oldu dedi, ben de olsun bana yürüyüş oldu dedim. Aaa sen haftasonları çıkmıyor musun ya dedi? Belki biraz merhamet beslemiştir ama sonra pilotların bedava uçak biletiyle ne kadar gezdiğini anlattı.
Kıyamam teyzenin okuma yazması olmadığı için eve dönüş yolu gerildi, yolunu bulamama ihtimaline karşı panik oldu. Durağa Vardık beraber otobüs bekliyoz. Meğer bizim hesapladığımız otobüs biraz önce çıkmış. Tramvayı denk getirebileceği başka bir otobüs gördük. Aynı otobüse bine çok beyaz türk bi kadına sordum hanımefendi bu tramvayın ordan geçiyor mu diye. Sivaslı abla o anki çaresizliğin getirdiği girişkenlikle, yine bana konuştuğu gibi kaba saba kadına Şurdan geçiyor mu burdan geçiyor mu sen nereye gidiyon diye sordu, peki bundan insem tramvaya çok yürür müyüm dedi, yürümekten değil de bulamamaktan çekiniyordu muhtemelen. Kadına sen nerede iniyon bana gösterir misin ineceğim yeri falan dedi. Kadın kabul edince abla çok mutlu oldu. Ben de böyle ablaya karşı sevecen hisler besleyerek akşamüstü tek başıma hiçbir sosyal planım olmayan haftasonuma geri döndüm .
21 notes
·
View notes
Text
Bu hafta bize bir hasta yattı. Ne varsa içmiş. Kokain, metamfetamin bonzai, idrarında hepsi çıktı. Bunun bir ara bilinci kapandı durup dururken. Endişelenip yoğun bakıma yatırdık. Ama bir şey yokmuş. Uyuşturucuların etki süresi geçince tamamen normale döndü, toparladı. Geri yolladılar. Vizite çıktı, hoca korkutmaya uğraşıyor ‘bak yoğun bakımlık oldun içme bu kadar’ falan diye. Bu da ‘Yoğun bakım diyorsun öyle mi?’ ‘Kolay kolay yoğun bakıma giren kimse çıkamaz di mi?’ ‘Çok mu fena olmuşum?’ şeklinde hocayı yokluyor. Adam da ciddiye alsın diye ciddi ciddi başını sallıyor ‘evet şakası olmaz tabi yoğun bakım çok kötü’ falan diye onaylıyor. Hastanın ortamlarda anlatacağı hikayeleri düşünemiyorum.
16 notes
·
View notes
Text
Babam ziyarete geldi. İşyerimi görmeye götürdüm. İş yerimi görmesi ondan onay almış, kabul görmüş gibi hissettirdi. Belki ortalama bir insanın özgüvenine yaklaştım biraz, işe giden, işe yarayan genç bir adam gibi hissettim. Normalde yaptığını bilmeyen adam yerine konmayan çocuk gibi hissediyorum. Sonra bu olumlu duyguya fazla tutunmaya çalışınca anlamını yitirdi.
Hastalar ve hemşirelerle voleybol oynadım. Göbekli ve terli bir adam, zıplıyorum götüm göbeğim açılıyor falan, gaza gelip zavallı sekretere blok falan koydum, file olmasına rağmen arada, rakip takımdaki hastanın üzerine çarpıyor gibi oldum bir kere de.
Babam canlı bir insan kendi ülkesinde kadınlar buna bakmıyor diye afrikaya seyahate gitti evlendi. Sonra karısıyla anlaşamıyorlar diye bu aralar da kübaya gidiyor. Kübada da sevgili yapmış. Kübalı gibi ya da kübaya giden pis turist adam gibi kısa kollu gömlek fedora şapka falan takıyor. Sinanpaşa’da dandik çantacıdan insülini için mini çanta sinanpaşadaki genç kıyafetçisinden çocuklarına BArcelona forması falan aldık. Sonra bir içmeye oturduk garsona çiğköfte söyletirdi. Mesela maskülen olamamakla ilgili sorunlarım var. Hiç maça gitmemişimdir ya da beşiktaşta okudum o kadar hiç Kazan’a da gitmedim. Babamla bira ucuz diye gittik. Maskülenlik sorunlarımı bu çözecek gibiydi ama yandaki bira içen dayılara kendi de alkolik olduğu için sıcak duygular besledi. Kalktı sallana sallana gidiyor sigara falan istedi flörtöz şekilde ateşlerini falan aldı. Sonra adamlar masadan kalktıklarında gereğinden fazla nazik bizle vedalaştılar sigara paketlerini falan bıraktılar.
Böyle 90larda türkiyede takılmış olmasından kalan bi sosyalleşme tarzı var babamda. O zamanlar genç bir erkekmiş ve kokoreç çiğköfte yiyip bira içip işte kemancıda falan, almanlığını kullanmış geçinmiş gitmiş sanırım. İnsanlarla tanışmış falan. Ama şimdi yaşlı pis bir herif tabi, olsun.. yeni açılmış ama henüz çalışmaya başlamamış bir bara gittik mesela balkonuna oturduk. Bunlar önce oturmamıza izin verdi sonra bira getirmeye karar verdiler sonra garson bize çiköfte almaya gitti. Babam biraya çok sevinip bozuk türkçesiyle balkondan aşağıdaki mekan sahibine seslendi sevinçle, ‘’Bana bira geliyür’ diye.
Sonra keyfi yerine geldi bana tavsiyeler falan veriyor. Bir dönem pazarlama departmanlarında falan çalışmıştı, bir anda tuhaf gömleği sakalları falan merkezi yönetimimde bu tipsiz adam marketing departmanımın başına geçti. ‘Böyle olmaz sana ne olacak ezik gibi omzun çökmüş duruyorsun tırnaklarını yiyorsun böyle beden dili mi olur?’ Bayadır da depresifim mesela, sürekli gülümsemem kendimi pazarlamam gerektiğini falan söyledi.. Yani birahanede yan masadan sigara istemen mi senin büyük pazarlama başarın diye eleştirmek istedim aslında ama bir taraftan da gayet güzel götürdü bence iletişimleri..Sonra babam gitti hayatımdan o girişimcilik bir anda çıktı zaten. Yine parkta kütüphanede oturmaya döndü. Gülümse, arkadaş edin, kambur durma tavsiyelerinden bir bok olmadı.
12 notes
·
View notes
Photo
Sinir-stresimi atabilmek için Maçka Parkı’nda yürüyüşe başladım. İş yerinde sürekli efendi gibi durmak zorunda olmak, gerçekte ne düşündüğümü gizlemek bir de sürekli sevilmiyorum dışlanıyorum hisleri baya öfkeli yapıyor beni, ancak böyle atabiliyorum eve geldikten sonra üzerimden. Yürüdükten sonra parkın sonuna doğru eğimli yokuşumsu çimenlerde oturmayı seviyorum en çok. Buraya insanlar arkadaşıyla köpeğiyle falan geliyor bana çok huzurlu geliyor. Işığın açısından mı falan bilmiyorum, karşımdaki ağacın küçük dalları çok uzaktaki büyük ağaçlar gibi gözüküyordu. Tam o ağacın hizasından ama uzaktan geçen martılar da ağaç yakında olduğu için sanki çok yakınımda böcek büyüklüğünde ufak kuşçuklar olarak görünüyorlardı(fotoğrafta belli olmuyor.). Bir de herhalde yokuş aşağı eğimli uzandığım için kuşların yakınlaşıp uzaklaşması tuhaf efektlere yol açıyordu bir anda yakın olup bir anda çok uzakta olmak gibi.
10 notes
·
View notes
Text
Biri beni dışlarsa ya da aşağılarsa aşırı üzülüp çaresiz hissediyorum.
Ne bileyim ‘naber ulan sikik?’ deseniz psycho filmindeki adamın bodrumdaki annesinin aşağılayan seslerini duyması, Seven filmindeki katil adamın nivyork kütüphanesinde araştırıp bulduktan sonra defterine çiziktirdiği cehennem/cezalandırma tasvirleri, Joker filmindeki joqaim phoenixi iş yerinde ezdiklerinde evde kahkaha krizlerine girip çıplak üzülmesi gibi bir etkisi oluyor üzerimde.
Üzgünken dışarıyı kendi ruh halim üzerinden algılıyorum. İnsanları kendi fantezilerimden ayrı, bağımsız değerlendiremiyorum. Son dönemde kötü şeyler üstüste geldi. Kilo aldım, bel fıtığı çıktı, dedem vefat etti falan. Bu yüzden seçimde çok dağıldım.
Mesela fantezilerine denk gelen sevgili yapıyorsun. Beef dizisindeki silahla mastürbasyon yapan kadın gibi partnerini beğenmeyen bir sevgilim var. Drive my cardaki hanımıyla sevişilmiş japon abi gibi üzülüyorum. Everything Everywhere All at Once’daki naif asyalı abi gibi beni örseliyorlar. Çocuk gibisin, büyü artık, beni güzel tatillere çıkaramadın, güzel rezervasyon lokantaya yapmadın, yaptığın seks sert değil vanilla falan, taken care of hissetmek istiyorum, çocuk yapsak senden baba olmaz falan diyor.. ehliyetin yok beceriksizsin..
Olamadığım 2. Bir erkeğe işaret ediyor. Genelde yaa aldatılsam şaşırmam dediğin ilişkilerde aldatılmış çıkıyorsun zaten.
O maskülen, yemeklere çıkartan sahiplenilmiş hissettiren adam gerçekte yoksa bile ilişkimizde hayali bir kişi olarak barınıyor. Benim de ilişkiye getirdiğim bir kadın var. bişiler talep edip durmak didişmek yerine işiyle gücüyle ilgilenen, artan zamanlarda huzurla yanyana birbirimizi germeden zaman geçirebildiğimiz biri. Yaralarımı aşağılayıcı laflarla, terk edişlerle deşmeyen, yetersizliklerimle sevilebildiğimi hissettiren. zor zamanlarda yanında olan.
Bu aralar kendimi hafif toparlıyor gibi hissediyorum. Bu gün yüzdükten ve parkta yürüdükten sonra bi iyi hissettim. İşte iç-dış ayrımındaki dengesizlik yüzünden İçimde bir umut ve mutluluk artışı değil de dış dünyayı daha bir parıltılı görme olarak yansıdı bu. Temizlikçi abla daha bir dost canlısı geldi, ya siz bu gün bir mutlusunuz sanki dedim. Parktaki köpek gezdiren insanlar arkadaşça bakıyorlar gibiydi. Üstümdeki kıyafetler sanki bir yakışıklı gösteriyorlardı, kilo almadan önce hissettirdikleri gibi. Biri gelip ‘naber ulan sikik’ dese dostluk, samimiyet olarak anlardım!
Seçim posterindeki kılıçdar da spora başlamış, kilo vermiş, motive olmuş gibiydi. Beraber uyku düzenimize dikkat etsek, günü gününe seçime çalışıp mutsuz günlerde kanepede çürümek yerine yürüyüşe çıksak.. içinde bulunduğumuz umutsuzluk ve her şeyin boktan gitmesi batağından çıkmanın bir yolunu buluruz gibi geldi. Niye kazanmasın ya seçimi dedim. Orada kılıçdarla aramdaki sınır biraz kayboldu.
12 notes
·
View notes
Text
13 Haziran 2020
Beni koridorda gördüğünde yanıma koşturup ben seni tanıyorum biz seninle börek yedik sen benim komşumsun diyen Şaban isimli hastam var. Taburcu olmak talebiyle çok üstüme gelirse azarlıyorum ya gülüyor ya da koridorun sonuna gidip hüngür hüngür ağlıyor ben size ne yaptım salın artık beni yeter..
Vizite çıktığında bir sinirlendi. bana burada imalar yapıyorlar biliyorsunuz siz onları cinsel minsel… Sonra vizitten çıktığı gibi, hastalığına bağlı yıkıldığı için 80 yaşında gösteren ama 50 yaşında olan, kambur duran, durduğu yerde küfürler geveleyen bir hasta var ona yumruğu patlattı hasta ekmek yerken. Yumruğu yiyen elinde ve ağzında ekmeğiyle viziti bastı ya siz benden ne istiyorsunuz ben burada her gün dayak yiyorum bırakın gideyim diye hüngür hüngür ağladı. Sonra baktım şaban bunu gel sarılcam barışalım diye zorluyor. Yıkık adam da yok istemiyorum vuruyorsun bana.. derken birden dünyanın en düzgün telaffuzuyla bak sen hastasın ben hastayım böyle yapmayalım dedi. Sonra bunlar sarmaş dolaş yanıma geldiler biz barıştık diye haber vermeye.
11 notes
·
View notes
Text
Terapistim de terapistim Tuz biber standup diye bir kulübün instagram vidyoları var. Genellikle amerikan mizahını uyarlama gibi, uyarlamadan ziyade gerekli anahtar kelimelere dokunuyorlar. Mesela etnik mizahsa ben kürtüm ben mardinliyim diyor, siz espriyi bekliyorsunuz bir şeyler daha anlatıyor ama espri mardinli olması.. Bir de terapiste gittiklerine dair espriler var, çünkü amerika mizahında terapiste gidiliyor. Orada da terapistim diyor, siz acaba terapistiyle ilgili ne espri yapacak diye düşünürken komik olan terapisti olmasıymış. Burada mesele tabii benim bu insanlara haset etmem, ulan youtubeda ben de dinledim o amerikan stand upçılarını ben neden sahnelere çıkmıyorum puştlar! esas amerikan mizahını ben yaparım orospu çocukları.. şeklinde düşünüyorum muhtemelen.. Bu vesileyle ben de terapimden bahsetmek isterim ama çok standuplık olmayabilir. Genellikle benim iş yerinde kimseyle geçinemememi konuşuyoruz. Gerçekten geçen iş yerindekilerle yemek düzenlendi baktım herkesle bir alıp veremediğim var, şununla iyi geçiniyorum dediğim yok :( Bazen bana hak veriyor. Vay puştlar nasıl öyle derler sen de ona şöyle deseydin! falan diyor. ya da diyor ki ne demek kimseyle anlaşamıyorum onlar sanki herkesle çok mu anlaşıyor onlar da anlaşamıyordur!! Bazen de kişilik bozukluğu muamelesi görüyorum. Kafanda kuruyorsun dercesine 'acaba şöyle yorumlamış olabilir misiniz? insanların onayını almaya fazla hassas olabilir misiniz? bilmemneye hassas olabilir misiniz? ' Rüya yorumları falan da yapıyor. Kız arkadaşım rüyamda beni dövüyorsa aslında o seni döven sendin diyor. Bir r��yam da şöyle oldu, öncesini de anlatayım. Çorbacıda bi kadından dayak yiyince, beraber dayak yediğimiz kankam rumetle boks kursuna gittik, galaksinin gardiyanlarındaki draxa benzeyen bir hoca bulduk, fakat berberin tırt müşterinin saçlarıni çiraga kestirmesi gibi, meğer dersi bize muhammed isimli öğrencisi verecekmiş! boks çok iyiydi ama birkaç derse belim çok kötü tutuldu. belim kitlendi diye annem bana masaj aldı. O gün masaja işten geldiğim için, tüm gün işyerinde gezelemekten götümün terli olmasından korkup çok suçlu hissettim masaj sırasında. bir de annem sonrasında nasıldı kız diye sordu, bu ne seksli masaj mı bu, ne bu annem beni karıya yollamış gibi mi soruyor, bütün bu duygular birbirine girince boklu göt annemin cinsel imaları vb rüyamda klinik şefim suratımın dibine girip boklu donumu suratıma tutarak "Daha götünü temizleyemiyorsun git buradan!" diye çok kötü bağırdı hastaneden kovdu. İs dönüşü metroda servisten bir kıza hoca bana ne kötü bağırdı ya dedim kiz hmm evet dedi ama içten içe aşagilar gibi baktı(hala ruyamdayiz). Terapistim bu rüyayla ilgili dedi ki o kendine bağıran sendin aslında. Vay dedim benim öfkem bağırmam ne kötüymüş kendime ne biçim bağırıyormuşum.
Dün geceki rüyamda, iş yerinde bana çok kötü davranan tesettürlü kız, önce beni AKP'ye şikayet etti, çok korktum, sonra yakınıma gelip beni öpmeye çalıştı. İşte o seni öpmeye çalışan sendin aslında, sen de insanlara hem yakın olmaya çalışıyorsun hem çok öfkelisin dedi!
1 note
·
View note
Text
(1)
Anksiyeteli kız kardeşler odaya beraber girdi. İkisinin de randevusu varmış beraber muayene olmak istediler.
‘O kadar anksiyeteliyim ki’ anlamına gelen, kalp krizi geçirmiş de o aceleyle getirmişler gibi üstünde pijaması var.
Önce kötü olan anlatıyor ayılıyor bayılıyor Ötekinin üzerine yatıyor.
Diğerine sıra gelince performansı bitmiş bir sonraki break dansçıyı saygıyla izler gibi ciddi ciddi dinliyor. Bir şeyi kalmamış.
Hatta ötekiyle dalga geçiyor bu manyak sinir krizi geçiriyor sağa sola vurdu etrafı kırdı keh keh diyor.
Yahu demin çok fenaydın noldu dedim keh keh güldük
(2)
Anksiyeteli başka bir teyzeye ise espriler şakalar yapıyorum. Sanırsın Johnny Carson Şov!
Kaynanası Alzaymırmış kendi de olmaktan korkuyor.
Kafana takmayacaksın yaaa, olduysan da yapacak bir şey yok!
Samimiyetsiz samimiyetsiz güldüm sonra.
Hasta çıkınca gülme bir anda kayboldu kokainman sunucu gibi burnumu çektiğimi fark ettim griptim sanırım.
Kuliste programa gelen teyzelerin arkasından hakaretler edip asistanına sakso çektiren Mehmet Ali Erbil gibi biri!
Haftasonu ben yapamıyorum bana ne olacak diye anksiyete krizleri, diğer doktorların yanında ben beceremiyorum hisleri, dışlanıyorum küçük görülüyorum korkuları acil nöbetlerinde,
Ama sahne ışıklar kamera pazartesi pole bir geliyorum hop Coni Karson şov!
9 notes
·
View notes
Text
Will Smith'in albüm satmak için küfretmeye ihtiyacı yok ama benim var!
Çalışma hayatı ömrümü ve yaşam enerjimi yedi. Poliklinikte herkes kaynanası tarafından uğradığı haksızlıkları ve aile apartmanında yaşamanın zorluklarını anlatıyor.
Google çalışanları gibi uzun öğle araları vermek isterdim. Yıllık iznimde gördüm ki happy hour saatlerinde beşiktaş çarşıda puro içen beyaz yakalılar ucuza bira içiyor. Dil kursunda müdür falan mı bu adamlar?
Kaynanasından şikayet ediyor diye bıktım ve yoruldum. Düşününce, iş yerinde kimseyle geçinemiyorum ben de. Hasta gelip iş yerinde mobbinge uğruyorum dese umursarım. Aile apartmanı da kötü bir iş ortamı değil mi ki bir yerde? İş yerinde herkes bana kötü davranıyor ama bunu hepsi birden yaptığı için ben kendimi akıl hastası gibi hisseden taraf oluyorum, biraz aile apartmanı da benzer bir çaresizlik değil mi?
Tahammülüm kalmaması açısından, kendimi herkese bilgisayarı açıp kapamayı denediniz mi diye soran IT crowddaki adam gibi göbekli ve yorgun hissediyorum!
Ve sonra poliklinik sekreteri türk kahvesi yapıp beni çağırdığında, kapıdan çıksam kapıda sinirli poliklinik kalabalığının beklediğini bildiğim için kapıyı kitleyip camdan çıkıyorum. Kapıda şuursuzca kapıyı yumruklayan poliklinik kalabalığını bırakarak(zemin kattayım.)
Bunun da clerks filminde adamın kapıyı kilitleyip çatıda hokey oynamasıyla aynı olduğunu fark ettim! demek ki benim de yaşam enerjimin para kazanma çaba sırasında tükenmesini bir Kevin Smith edasıyla dışa vurmam gerekiyor ve belki de bir podcast ünlüsü olmak! Diyerek yine tumblra yazdım.
12 notes
·
View notes
Text
Spotify keşfette çıkan şarkının bu kısmı komik geldi
15 notes
·
View notes