Tumgik
selfdisinfection · 5 years
Text
Günce...
Günlük tutmak kelime anlamıyla her günü ölümsüzleştirmek için o günü kayıt altına almak demek ya, ben onu yapamıyorum mesela. Benim hayatımı kayıt altına alışım belirli dönemlerde, farklı not defterlerinde veya dijital platformlarda, iç boşaltma ve özet geçme gibi oluyor hep.
Neyse, belki bir gün bir yerlerde birileri tuttuğum notları tozlu defterlerden çıkartır ve okur, veya buraya anonim kimliklerle yazdıklarım birilerinin ruh halini yansıtır ve okuduğunda kendini yalnız hissetmez, bu da güzel bir fayda.
Uzatmayayım. Evllilk arefesinde olan birisi olarak, her evlenenin bahsettiği sürece ilişkin zorlukları yaşıyoruz. Fark ettim ki, benim ruh halim etrafımdakileri düşündüğümden çok daha fazla etkiliyor. 
Ben bir konuya çözüm arıyorsam, annem babam, eşim dostum benim çözümü bulabilmem için destekçi oluyorlar ama çözecek olanın ben olduğumu da biliyorlar. Ben karamsar isem, onlar da karamsar oluyor. Dalga dalga yayılıyor bu durum. Dolayısı ile özüme dönmem, sakinliğimi korumam ve akılcı yaklaşmam gerekiyor. Nişanımızı yaptık ve nişan sonrası travması yaşıyoruz. Artçıları geçmek bilmedi. Nişan yapmayı planlamıyorken, kız tarafından gelen talep ve dernek üzerinden yapılacak olan duyuru ile beklentilerim artmıştı ve cebimize birkaç bin TL para girer ve düğünü de böylece çıkartırız diye düşünmüştüm.
Nişandan gelen nakit paraya ilişkin bir hesap yok sadece tahminler 40.000 TL’ye yakın belki de fazla para geldiği ve tamamının mekan, yemek, alkol, sanatçı, fotoğrafçı vb. kişilere verilerek harcandığı yönünde. Meblağın böyle yüksek olması, gelen ve giden paranın bilinmemesi, beklentilerin kaf dağında kalması ve hesapların alt üst olması, düğün hazırlıkları sürecinde ister istemez strese soktu.
Üstüne çalıştığım iş yerindeki taşınma, yeni müşteriler, fuarlar, ofis yönetiminin sorumluluğunu almış olmak, genel koordinasyon vb. konular ile kendi markamın büyüme sürecindeki altyapı hazırlıklarının uzaması, bu süreçte yaşadığım ekonomik ve sosyal problemler, arkadaşlarla olan sosyalleşmede düşüş, yaşadığım evi değiştirme fikri ve yeniden taşınma stresi, tüm bunların yanında eşimin annesinin takip edilen rahatızlıkları, gözardı ettiğim ama annemin de takip ettiği diyet programı, babamın ve kardeşlerimin hayatlarından ve yaşadıklarından uzaklaşmış olmam ve bu anlamda kontrolü biraz bırakmış olmam ister istemez içerdeki şempanzeyi strese soktu. Ha unutmadan, kurtulmaya çalıştığım kuaför işine hiç yoktan harcadığım fazladan 2000 TL’ye yakın para, oradan gelen senet ödemelerinden cebime hiç para girmemesi, bir kaç kez söylemiş olmama rağmen o işteki ortağın tabilerle, tamamlarla geçiştirmesi ve ses çıkartmaması, genel borç durumları ve benzeri durumlar da bu stresi katladı.
Başa sarıp, sakin, akıllıca ve emin adımlar atan, yavaş ve sağlam ileri doğru düşünen adam haline dönme vaktidir. Son dönemde tüm bunları en ciddi tetikleyen konu olan işyerindeki stres halini toparlamakla başlamam gerekiyor, veya çalışamayacağım daha fazla bu kişilerle. Sonra yukarda saydıklarımı sıra sıra ele alıp toparlamak zorundayım, birden olacak şeyler değil, zaman alacak ama hem çok kısa sürede çok şey öğretti bu süreç bana, hem zarar verdi hem de konuları bir bir kapatana kadar öğretmeye devam edecek.
En güzel his ise, bu kadar stresli işler içinde sevdiğimin yanağına bir buse kondurup boynuna uzandığımda sakinleşmem ve gün içinde olanı biteni unutmam..
Hayat bu kadar şeyle uğraşmak ve mücadele etmek için belki kısa ama buradan öğreneceklerimi öğrenip artık ikinci faza geçmem lazım. Bu öğrendiklerime ekleyeceğim siyasi tecrübeler olduğunu düşünüyorum. 
Neyse macbook’un şarjı bitiyor, bu günce böyle bitmiş olsun.
Bir sonrakinde kim bilir nerede görüşmek üzere.
0 notes
selfdisinfection · 6 years
Text
Life - Satisfaction & Happiness
How do you define yourself? What do you do in your life? Are you happy with your job? Or salary? Heck, is money really important for you? What do you want to do? Are you an artist? Engineer?  
There are many questions like those and you have to find answers to your questions. Your life would be a life of awareness if you know what do to. Think about your situation and find your questions!
0 notes
selfdisinfection · 8 years
Text
Gamsızlık ve Bencillik
Konu başlığına baktığım zaman bayağı saçma göründüğünü söylersem yalan olmaz sanırım. Çok uzun zamandır, çeşitli ajanda ve defterlere kondurduğum günlük tadında içerikler de dahil olmak üzere, herhangi bir ortamda bir konu hakkında içimi dökmediğimi fark ettim.  Gelişen teknoloji, sosyal medya ve benzeri konular, toplumsal hayata öyle etki ediyor ki, her gün/hafta/ay, psikolojimiz de sosyolojimiz de değişiyor. İçimi dökemeyişimin sebebi biraz da bu. Yetişemiyorum!  İyi veya kötü, pozitif veya negatif etki bırakan, o kadar çok şey yaşıyorum ve toplumsal olarak yaşıyoruz ki, artık kanıksandı bir çoğu ve durup, geriye dönüp bakınca ancak anlayabiliyor insan başından geçenleri, o da eğer hatırlarsa! Bugün neden yazmaya karar verdiğime gelirsek.. Kendimi tanıma ve tanımlama çabamda hala sonuca ulaşamadım ve bu da beni zaman zaman daha derine dalmaya zorluyor. Geçmişten ve günümüzden bir dizi olayı ve bu olaylara verdiğim tepkileri anlatarak daha derine dalma konusunda ve kendini tanıma konusunda bir adım daha ileriye gideceğimi düşünüyorum bu yazıda. En yakın arkadaşımın annesi dün (19.10.2016 - Çarşamba) ameliyat oldu. Ameliyat’tan neredeyse 1 ay önce haberim vardı ve risk konusunu, herhangi bir ihtiyaç olup olmadığını sormuş ve bilgi almıştım. Zaten kendisi de doktor olduğu için, tıp literatürüne hakim olmayan herhangi bir insanın anlayacağı türden ve ikna edici bir şekilde risk içermediğini ama gerekli bir operasyon olduğunu anlatmıştı. Operasyonun gerçekleştiği gün, para kazanmak için yapmam gereken toplantılar yüzünden özellikle öğleden sonram oldukça yoğun geçti ve eve geldiğimde saat akşam 9.00′u bulmuştu. Operasyonu bile tamamen aklımdan çıkarmışım ki bir başkası söylediği zaman hatırlayıp o herkesin yaşadığı meşhur “Ahh be! Nasıl unuturum!?” (elini alnına sertçe vurarak) anı yaşayıp hemen arkadaşıma mesaj attım. “Neden aramadın?” diyebilirsin. Buna iki farklı alt psikoloji ile yanıt vereceğim, ki ikisi de samimi ve geçerli; 1) Arayıp unuttuğumu söyleyecek kadar cesaretim yoktu. Karşı tarafın neden aramadığıma dair bir hesap sorma ihtimalinden değil, o kırgın ve buruk “neyse, boşver” cevabını almaktan korktuğum için arayamadım. 2) Ameliyat’ın olduğu gün, arkadaşım hastanede aynı zamanda nöbetçiydi. Hem saatin geç olması sebebiyle, rahatsızlık vermek istememem hem de yoğun bir nöbet geçiyorsa, araya çıkıntılık yapmak istememem sebebiyle aramadım, mesaj attım. Gelen cevap zaten kırgınlığı anlatır nitelikteydi; “İyiyim, annem de iyi işte” Şimdi bu noktada geçmişe döneceğim ama kaldığımız yeri unutmayın, çünkü o günün sabahında telefon ettim. Ameliyat, operasyon gibi konular açıldığı zaman aklıma ilk gelen anı üniversitede iken babamın geçirdiği kasık fıtığı operasyonu olmuştur hep. Hazırlık sınıfında iken, babamın da ameliyat olacağını bildiğim halde, okul çıkışı hastaneye gitmek yerine sınıf arkadaşımla bir Playstation Cafe’ye gidip saatlerce PES attıktan sonra, akşam hastaneye gittiğim ve babamın odada kendine çoktan gelmiş olduğunu görmem, her şeyin bıraktığım gibi normal akışında devam ettiğinin kanıtıydı ve bu görüntü ile karşılaşmış olmak rahatlatıcı olmaktan çok, olağan hissettirmişti. O zaman da, ameliyatın risksiz bir ameliyat olduğunu önceden öğrenmiştim ve bilinçli bir şekilde hastaneye gitmemiştim. “Zaten normal bir operasyon” demiştim içimden ama gitmek ve görmek istemeyişimin sebebi biraz da babamın o yarı baygın halini ve her ne kadar risk olmasa da her ameliyatın ciddiye alınması gerektiği gerçeğinin annemin yüzünde oluşturduğu endişeyi görmek istemeyişimden gidemedim. Onlar da çok kırıldı, ben bu anı hatırlıyorsam babam da annem de hatırlıyordur eminim. Babam narkoz öncesinde anneme benim nerede olduğumu, kaç dakikaya geleceğimi sormuş üstelik.  Şimdi, bunu bir kıyas maksadı ile söylemedim. Benim de içimde yer etmiş belli ki, unutamıyorum. Bu olaydan sonra, bu bahsettiğim arkadaşım biz ev arkadaşlığımızı sonlandırdıktan bir kaç ay sonra, nefes alıp vermesini güçleştirdiği için burnundan bir operasyon geçirdi. O operasyonda da, hastaneye yanına gitmedim. Risk olmadığını yine önceden sordum, öğrendim. Operasyon sonrasında, bir telefon beklemiş ve ben yine unuttum (bilinçli mi bilinçsiz mi bu kısmını bilmiyorum) ve ertesi gün aradığımda, özür dileyerek nasıl olduğunu öğrendim. Bu olaydan biraz sonra, aynı senenin yaz aylarında, annemler tatilden dönerken, annem yolda aşırı rahatsızlanmış, İstanbul’a zor yetiştirdiler hemen hastaneye yatırdılar, kan değerlerine baktılar, yanına ben hiç kalmadım. Ya babam ya kız kardeşim kaldı ama her gün kalktım gittim. Hastaneye ilk yattığı gün, arkadaşımla konuşurken durumdan bahsettim. Bir gün veya iki gün sonra tam hatırlamıyorum, meyve suyu alıp ziyarete gelmişti. Ben ise biraz ruh gibiydim, kavrayamamıştım hastalık, hastaneye yatmak nasıl bir şey, nasıl bir ciddi durum. Belli ki hala kavrayabilmiş değilim. Bu geçmiş olayları anlattım, çünkü bu olaylar bana hatırlatıldı! Karşı taraftan ilgi görmem (ki hastaneye yatmak bu ilgiyi gerektirir, toplum ve bireyin algısında bu beklenti vardır ve olacaktır) ama karşılığında hiç ilgi göstermemem hatırlatıldı.. Geri dönüyorum konumuza, ertesi sabah (bugün yani) arkadaşımın annesini aradım hemen, kızı açtı telefonu, taburcu etmişler eve geçiyorlarmış ve her şey yolundaymış. Bu bilgiyi aldıktan sonra, önceki günümün yoğun geçtiğini ve bu yüzden arayamadığımı belirtip telefonu selamlar ile kapattım. En azından aradım, sordum, içim rahattı. Derken, arkadaşımın yolladığı destan niteliğinde o sitem dolu mesajla karşılaştım. Bana tüm bunları hatırlattı ve buradan konuyu birbirini tanımayan arkadaş olmaz gibi bir noktaya getirdi, ki asıl canımı sıkan o oldu! Yazının sonuna doğru geldikçe ve yazdıkça fark ediyorum ki, suçlamak veya üste çıkmak için söylemiyorum, ama iki insanın birbirini tanıması için eşit çaba gerekir. Ben arkadaşımı iyi tanıdığımı düşünüyorum ve tanıdığım hali ile sıfat niteliğinde cümleler ile özetleyeyim; - aşırı duygusal / duygularını tetikleyen kişi ve olaylar konu olduğunda, dışa yansıttığı tepkiler ise Sinir, Ağlama ve Susma olur. - analitik / ilgisini çeken konularda, muhtemelen aldığı tıp formasyonunun da etkisi ile, önce araştırma (detaylı) yapar daha sonra bir fikir geliştirip bu fikri etraflıca düşünerek sağlamlaştırır. - kibirli / içten içe hissettiği her şeyi bilme halini dış görünüşü ile birleştirip (çoğu zaman saçları ve giyimi ile) etrafındakileri gerek sözleri ve bilmişliği ile, gerekse bakışı ve duruşu ile yok sayabilir. kendisi için önemli olmayan bir konuda, sizin için önemli olsa bile, umursamadan konuyu değiştirir. - hayalperest (pozitif anlamda) / çoğu insana gerçeği geçtim hayal bile gelmeyen şeylerin, gerçekliğini sindirmiştir ve benzeri hedefler koyarak hayallerini gerçekleştirmek ister - tembel / mecbur bırakılmadıkça(!) en gerçeğe yakın hayalini bile gerçekleştirmek için çalışmaz. (son zamanlarda bu huyu biraz değişiyor gibi, görücez) doktorluğu bile mecburiyetten (para kazanma, zorunlu hizmet vs) öğrendiğinin farkında değildir. - geveze / hayalleri, gerçekleri, geçmişi, geleceği, otu, boku, püsürü kendince önemli olduğunu düşündüğü konularda susmadan, durmadan konuşur ve sizin de bu konuşmalarda aktif olmanızı bekler. ilginizi çekmese bile konuşmaya devam eder, ta ki ilginizi çekene kadar. (çoğu zaman konu değişir) - yardımsever / çok iyi bir wingman’dir. ama kendisinin de ilgisini çeken bir kız varsa size bırakmayı tercih etmez, gerekirse yarışır sizinle ve bunu kızın önünde yapmaktan da gocunmaz. ama yardımına ihtiyacınız olduğunu söylediğiniz zaman tereddüt etmeden, elinden gelen her konuda, yardım eder. - samimi / bu niteliği eski arkadaşlıklarında geçerli daha çok. yeni arkadaş edindiğini çok uzun zamandır görmedim. ama eski arkadaşları ile samimiyetini kaybetmiş değil, en yakın arkadaş grubu ile en azından.
- yıkıcı / yeni tanıştığı kişilerle olan iletişiminde yapıcı veya kucaklayan bir tavrı yoktur. bunun yerine nispeten alaycı ve yıpratıcı bir tarzda ilişki kurar, bu sayede çok kız götürmüşlüğü vardır. (bkz. kızların efendi adam yerine piç tercihi)
- tarz / giyim konusunda, yemek konusunda, içki konusunda, kısaca tarz kelimesi ile tanımlanabilecek konuların hemen hepsinde karakteristik özellikleri vardır ve zevklidir. ….. Böyle gidiyor, düşünsem bir kaç tane daha eklerim muhakkak buraya. Bunları yazdım, çünkü yazabiliyorum. Ama merak ediyorum, bu gibi bir sıfat ve açıklama ile o beni tanımlamaya kalksa ne kadar sayabilir. Buradaki konu da şu ki; kişi ben merkezli (belki bencil) oldukça, karşısındakini tanıyamıyor ve itiyor. Bahsettiğim kişi ile aramızda romantik bi ilişki var gibi olmuş yazıya şöyle bir baştan aşağı göz atınca ama "brocode" diyelim biz ona. seviyorum keratayı, kardeşim kadar seviyorum. ama böyle pireye kızıp evi yakmak kadar delici tavırlar ile karşılaşınca da ne yapacağımı bilmiyorum.  Sanırım bu ve bu gibi konularda, karşıdaki kişiye yekten söylemek gerekiyor ne hissettiğini insanın. aman üzmeyeyim, kırmayayım dedikçe başka türlü anlaşılıyor ve bu sefer hem siz hem karşı taraf üzülmüş oluyorsunuz.  Sözün özü; ben, benim duygularımı ve ruh halimi değiştirebilecek kadar sert darbeler (fiziksel veya duygusal) aldığımda bencilleşmek zorundayım!  Diğer türlü, içime atıp büyütüp bu kez etrafımdaki başka insanlara bambaşka şekilde yansıtıyorum bunları. Belki bu yazıyı bahsettiğim arkadaşıma da okuturum, ki normalde yazılı olmayan toplum kabullerine göre kimse kendisi için yazdığı şeyi (günlük, anı defteri vs.) başkasına okutmaz.  Bakalım. Her şeyde bir hayır vardır elbet! Sevgiyle..
0 notes
selfdisinfection · 12 years
Text
Being Responsible of Your Behaviours
Being brave.. This is the beginning of the game, of acting, of living.. The key to become a good actor of your life too. 2 days ago, a master actress came to give some tips and tricks about acting. She was just an observer. When I walked to the stage, she just said everything that I was trying to hide both in my life and because of that in school too. When she started to say that: "I can't embrace my feelings, I am too scared to feel those. I live my life for others, including my family, but not for myself. Because of those depressed feelings, my effort looks disingenuous not real." When I heard the reality of me from a stranger and her suggestions, I felt naked but relaxed as well. So for my life, for my aims and to achieve my goals I will start to take responsibility of anything I do to anybody. Even if it is my father or my friend. Anything I do, for the last 1 year is to improve my capabilities of acting. So if you want to become a great actor, you have to be brave, you have to take responsibility and you have to discover your own secrets and limits. Push yourself to exceed your limits. Robert Browning - "Andrea del Sarto" "Ah, but a man's reach should exceed his grasp, or what's a heaven for?"
0 notes
selfdisinfection · 12 years
Text
Alışkanlıklar vs. Savunma Mekanizması
Bugün bana beni anlatan bir e-posta aldım. Kamera önü oyunculuk eğitmeni ve aynı zamanda yönetmen olan hocamız 2aylık başlangıç kuru sürecinde sınıftakilerle ilgili izlenimlerini ve önerilerini yazmış ve göndermiş. Benimle ilgili en önemli kısım şuydu:
“…Önce alışmak için zaman harcıyorsun. Hemen açılmıyorsun sonra da kendini olabildiğince açıyorsun. Bu çok iyi bir şey. Çünkü ne kadar açık olursan ifade gücün o kadar yüksek olur…”
Savunma Mekanizması da işte burda aklımı kurcalıyor. Niye alışma çabası? Niye ortamı tartma veya insanları tanıma çabası? Oyuncu sadece tanıdığı komünite içerisinde mi oyunculuk yapabiliyor? Hayır! Tanımadığın onlarca kişinin yanında da kendini korkusuzca açabilmek mesele. O rahatlığa erişince herşey olası ve herşey değişken. Bu da yine aynı noktaya geliyor: DÜŞÜNMEMEK!
Çok fazla düşündüğümü fark ettim. Normalden kat kat fazla düşünüyorum, hesap ediyorum sonra hamlemi yapıyorum. O kadar düşünüyorum ki işler kötü gitse ne olacağına dair bile hamlelerim var. Dolayısıyla her adımda kendimi garantiye almayı hedefliyorum içgüdüsel olarak.
Artık düşünmemeyi öğrenmem lazım. Düşünmekten vazgeçip etkiye karşı oluşacak tepkiyi serbest bırakmam lazım. Yavaş adımlarla gidiyorum, gelişimim çok yavaş. Ama mental gelişim pat diye olan birsey değil. Ben, tanıdığım en sabırsız insan, bile sabretmek zorundayım.
O yüzden:
1- Stop Thinking 2- Start Feeling 3- Be Patient
Şimdilik öpüyorum seni canısı.
PS: (hala PS açılımını bilmiyorum) Canısı ne ya?!!
1 note · View note
selfdisinfection · 12 years
Text
Oynamak değil Yaşamak!
Oyunculuk, Stanislavski tanımı temel alınarak, Stella Adler, Lee Strasberg, Eric Morris gibi birçok ustanın da belirttiği gibi yaşamak ve hissetmektir. Dinlemek, hayal etmek, hayal ettiğin durumu iliklerine kadar hissetmek ya da hatırlamak ve hatırladıklarının seni ele geçirmesine müsaade etmek, replikleri refleksif tepkiler gibi kullanmak, gibi değil direkt öyle hatta. Tanımını yapmak, uygulamasından çok çok daha kolay. Bugüne kadar böyle düşünmüyordum. Doğal halimle, yaşadığım anlardaki gibi davranırsam iyi oyuncu olurum diyordum. Öyle değilmiş. Çünkü siz ne kadar isteseniz de sahnede, kamera önünde doğal duramıyorsunuz. Estetik kaygıların başı çektiği bir dolu kaygınız var içeride. Ezberi unutma kaygısı var. Fazla rahat olunca yani hiç kaygı olmayınca bu kez de terazi 'hissetme'ye değil 'oynama'ya kayıyor. Aradaki dengeyi iyi sağlamak lazım. Kaygılardan arınmalı ama hiç kaygısız da olmamanız lazım. Bu hayale sarılmaya daha yeni yeni başladığım sıralarda, ki o zamanlar "method acting", "Stanislavski" hiç bilmiyorum, isteyen herkesin oyuncu olabileceğini düşünürdüm. Belki kendimi cesaretlendirmek, yapabileceğim konusunda kendimi motive etmek için söylüyordum bunları, bilemiyorum. Ama teknik, bilgi ve az çok öğrendiklerimle şimdi daha net konuşuyorum: İsteyen, ama yürekten isteyen herkes oyuncu olabilir. Cesaret edemiyorsanız, sizi cesaretlendirecek itici bir korku bulun. Çünkü gerçekten korku insanı en hızlı harekete geçiren duygu. Başka hayalleriniz de olabilir, o hayalinizi gerçekleştirmezseniz ne olacağını düşünün ve izin verin olabilecekler sizi korkutsun. The Dark Knight Rises'ta doktorun dediği gibi; "-You have to climb without rope. Then fear will find you."
1 note · View note
selfdisinfection · 12 years
Text
Başlangıç
                   Bitişi Anlatarak Başlamak
....
......
Niye noktalarla başladığım konusunda hiçbir fikrim yok. Herhalde "Ben çok doluyum!" havası vermeye çalışıyorum. Bilemedim. Yazmaya başlamaya karar verme süreci.! Bir süredir içinde bulunduğum süreç buydu. Oyunculuk kursunda, içsel denemeler tadında bir şeyler yazmamız istenmişti, yaklaşık 4 ay öncesinden bahsediyorum. O yazdıklarım daha çok ödev kafasında olmasına rağmen, rahatlatmıştı beni. İyi gelmişti ama kafamda yazmaya karşı nasıl bir duvar varsa artık, "Ne yazıcam yaa ?!" minvalinde kendi kendine mikro isyankar tavırlara bürünmekteydim.
                        Şimdi ne oldu ? Bir sözlükte, şu anki ruh halime yakın bir kaç başlık altına içimden geçenleri yazdığımda, kendimi rahatlamış hissettim. Muhtemelen tumblr'da tarih/saat kaydı vardır ama yazı içinde belirtmek isteği var içimde, bugün 03.08.2012 saat 03.11. Ramazan ayı içerisindeyiz, 15. günü Kadıköy'de kendi evimde değilim, ailemle birlikteyim. Bu saatte bu tarz bir başlangıç yazdığımdan da anlaşılacağı üzere uyumadım. Sahur yapacağım, uyuyunca uyanmak zor geliyor uyanınca da bir şeyler yemek zor geliyor. Annem kalktı biraz önce, sofra hazırlıyor sesini duyuyorum. Neyse, anlık bilgi kaydı şimdilik son bulsun. Konuya geri döneyim, evet sözlükte bu şekilde yazınca rahatladığımı hissettim, sonra sözlük içerisinde "yazmak" başlığını incelemeye başladım. Bir kullanıcının psikolog olan bir arkadaşının dediğine göre yazmak; "self-therapy" imiş.  O zaman yazma vakti gelmiştir dedim. "Kağıt-kalem alıp eski usul deftere mi yazmaya başlasam ? Yok ya herkesin blogu var, bazısı şiir yazıyor bazısı günlük tutuyor, bazısı moda kafasında bazısı da benim gibi içini döküp kendini rahatlatıyor. Ben de blogger olcam banane, banane !!" 
Banane fazla oldu evet. 26 yaşında absürd oluyor. Şu notebook klavyelerini de bir türlü sevemedim arkadaş. Home butonu Numpad'e entegre halde, NumLock'u deaktif etmeden Home kullanılamıyor, aktif etmeden de sayıları kullanamıyor insan. Saçmalık!
                                       Neyse, bugünkü konum tamamen eski sevgili üzerineydi. Daha doğrusu bu geceki melankolik halim. Gün içerisinde de çok enerjik değildim evet, çeşitli olaylar can sıkıcı olabiliyor. İlerleyen günlerde bahsetmek adına özetleyeyim; Özgürlük-Para seçimi, bu seçimin neticeleri olarak aile ilişkileri, baba'dan alınan maddi desteğin altında ezilmek, moral bozukluğu, aile bireylerinin iş bulamadığımı düşünüp üzülmesi ve onları görüp kötü olan moralin daha da düşmesi falan filan. Eminim benzer durumda olan çok genç vardır benim gibi. Anlatırım, konuşuruz. Bu gece dediğim gibi, olay eski sevgili ve aşk. Bahsettiğim sözlükte de yazdığım gibi, aşk'a olan inancımı kaybettim. Gerçi inanıyor muydum ki ? Bilmiyorum. Belki heyecanı aşk sandım, belki kaybetme korkusunu aşka yordum, belki arzulamayı aşk zannettim. O da net değil ya, neyse. 
                             Eski sevgili, bir alışkanlıktır hanımlar beyler. Evet, resmen bir illet. Kurtulmak da hiç öyle sandığınız kadar kolay değil. Tabi, karşısındakini sevgili olarak görenler için konuşuyorum. Et parçası (ağır oldu biraz biliyorum ama gerçek), eğlencelik, vakit geçirmelik, banka, para babası vb. ihtiyaçlara göre karşısındakiyle ilişkisi olanların bu yazı ile hiçbir ilgisi yok. Onların dışındakiler için, yani benim gibiler için eski sevgili gerçekten çok zor kurtulabileceğiniz bir alışkanlık.
                       2009-2012, ay hesabı yapmazsak 3 yıl süren bir ilişkiden çıktım. Bir ilişkide yaşanabilecek hemen her şeyi yaşadım, mutlu oldum, heyecan duydum, özledim, sevdim, sevildim, sevindim, arzuladım ve daha birçok tarif edilemeyen his. Yine aynı benzetmeyi yapacağım. Sizin aşk diye tanımladığınız o duygu halini ben kendi içinde her an değişebilen 4 duygu halinin yaşanması olarak tanımlıyorum. Anlaşılmamış olabilir şöyle ki; heyecan-arzulama-mutluluk-tatmin olma bu 4 duyguyu birden size yaşatan kişiye aşık olduğunuzu söylüyorsunuz. Bu 4 duygu da değişkenlik gösterebilir o da şöyle; atıyorum içinden mutluluk duygusunu aldınız yerine endişe duygusunu koydunuz, ya da arzulama ve heyecan duygusunu çıkartıp korku ve özlem duygusunu koydunuz, yine o 4 duyguyu size yaşatan kişiye aşık olduğunuzu söylersiniz. Kombinasyon, Matematik yani. Dolayısıyla, düşünün ki 3 sene boyunca her gün hatta her an birisi sizi bu denli zorluyor, her an değişik duygu kombinasyonları yaşatıyor. Sonra gün geliyor, bu 4'lü dizilimde sıkıntılar baş gösteriyor, öyle ki kombine olamama durumu baş gösterdiği anda zaten çatlaklar başlıyor, ki bunu da hissetmemek mümkün değil. Yine benzer yolu kullanıyorum; 
H- Heyecan, A- Arzulama, M- Mutluluk, T- Tatmin Olma
HATM dizilimi var elinizde, ve gün geliyor bu dizilim içinden H'yi çıkartıyorsunuz. Ki belirtelim H, aşk tanımlamasında aslan payına sahip bir duygu halidir. H olmasa ve geri kalan duygular %100 verimle işlev görse bile o ilişki için aşk kelimesi kullanılmaz, bu yüzden herkes ilişkisinde yeni H'ler arıyor, yaratmaya çalışıyor. Neyse, bu bakladan tek bir duyguyu çekip çıkarttığınız an aşk tanımınız sekteye uğrayacak, "bize ne oldu Şükrü ?" tarzı sorgulamalar yaşanacak  ve dahası o bakladan çıkan duygunun açığını da ya yamalarla kapatmaya çalışacaksınız, ya da %25'lik kaybı geri kalan 3'lüye eşit veya değil dağıtmaya çalışacaksınız. İşte bu noktada, yapmayın!!
                                    Köprü'den  önceki son çıkış noktasını görüyorsunuz artık, o çıkışı kaçırmayın! Çünkü 4 kişinin görevini 3 kişiye yaptırmaya çalışmak ya da verim %100'den %75'e düşse bile devam edilebilir deyip devam etmeye çalışmak o son çıkışı kaçırmak demek oluyor, ve ondan sonra her şey daha da zorlaşıyor. Bu birinci söylemek istediğimdi.
----------------                                                          -------------------                
Gelelim devamına, evet diyelim kullandınız köprüden önceki son çıkışı, benim gibi. Çıktınız Matrix'ten. Ne olacak şimdi ? Size zaten Matrix'e nasıl gireceğiniz öğretilmemişti, siz bir anda kendinizi Matrix'te buldunuz ve o dünya başınızı döndürdü, mükemmeldi. Sonra, beyaz tavşanı takip etmeyi seçtiniz ve çıktınız. Geri girmek istiyorsunuz, değil mi ? İsteyeceksiniz, çünkü yıllardır oradaydınız. Mavi hap'ı yutmak istiyorsunuz, oraya geri dönmek istiyorsunuz. Yıllardır mavi hapı alıyorsunuz ve mavi hap sizde alışkanlık yaptı. Şimdi ise kırmızı hapı aldınız. Ne olacak ?
           Anlatayım, nefessiz kalacaksınız, vücudunuzda belki yara yerleri oluşacak, hastalanabilir, kusabilirsiniz. Yaraların iyileşmesi için zamana ihtiyacınız var, bir iki deneme yapıp mavi hapla devam etmek istiyorsunuz ama o denemeler mavi hap sayesinde olmadığı için başarısız oluyorsunuz. Yavaş yavaş olayların farkına varacaksınız, özleyeceksiniz, özleyeceksiniz, çok özleyeceksiniz, çok daha fazla özleyeceksiniz. Ataklar olacak, keşke diyeceksiniz, ataklar artacak, elinizden birşey gelmeyecek. Siz kırmızı hapı alıp çıktınız ama bilin ki Matrix'te hayat devam ediyor ve edecek.
                  Şimdi şu noktadayız; Siz mavi hap almaya alışmıştınız. Sonra mavi hapınızı elinizden aldılar. Şimdi mavi hapınızın olmadığı bir dünyaya alışmak zorundasınız, mecbursunuz. Buna alıştıktan sonra, bulunduğunuz dünya kırmızı hapın dünyası. Burada da başka bir hap bulabilirsiniz, ve bu kez de o hapa alışabilirsiniz. Sonra belki o hapı da elinizden alırlar. Hasılı, aynı döngüdesiniz ve hayatınızdaki diğer herşey gibi bu da bir alışkanlık. Alışkanlıklarını değiştirmeye cesaret edebilenlerden ve iradesi güçlü olanlardansanız, o gün gelecek. O gün gelecek ve artık sistem sizi hırpalayamayacak, Neo olabileceksiniz.
O mavi hapa duyulan özlemin son atak evresi var ya, en sert vuran dönem hani. İşte ben şu an oradayım, terk edilmedim merak edilebilir. Hatta ayrılmak isteyen taraf bendim. Şimdi o son evredeyim ve yana yakıla mavi hap arıyorum, her ne kadar artık mavi hap olmadığını bilsem de...
0 notes