s360blog
S360Blog
499 posts
Don't wanna be here? Send us removal request.
s360blog · 7 years ago
Text
5 Maddede Paylaşım Ekonomisi
2017 yılına dönüp bakıldığında, iki trilyon dolara fırlayan değeriyle paylaşım ekonomisinin tüm zamanların en büyük iş trendi olma yolunda ilerlediği görülüyor.
Günümüzde yapay zekanın ana akımda kullanımı, artan canlı etkileşim, canlı yayın video içeriği, sosyal öğrenme, sıfır emisyon araçlarda atılım hatta blok zinciri teknolojisinin büyük oyuncular tarafından giderek benimsenmesi gibi ciddi değişimleri öngörenler var.
Bununla beraber, tüm bu öngörülerin ardındaki ortak özellik olarak daha büyük bir kavram göze çarpıyor: “Paylaşım Ekonomisi”. Çoğunlukla Airbnb veya Uber gibi büyük markalarla ilişkilendirilip yanlış anlaşılabilen bu kavram aslında farklı çeşitlerde paylaşım tiplerini kapsayan, çok daha büyük bir konsepti ifade ediyor. Paylaşım ekonomisi, insanları yaratmaya, alıp satmaya, değiş tokuş etmeye, erişim sağlamaya ve birbirleriyle ürün, servis veya kaynak paylaşmaya teşvik ediyor. Gerçek bir paylaşım ekonomisinde her şeye değer ve fiyat biçilebileceği söylenilebilir.
Tumblr media
2018 yılına dair paylaşım ekonomisi hakkında beş içgörü şu şekilde sıralanabilir:    1. Çalışmanın Geleceği: 2020’ye kadar yaklaşık %40’ımızın yarı zamanlı iş temelli bir ekonomide serbest (freelance) çalışacağı tahmin ediliyor. Dolayısıyla, 2018 yılında freelance çalışmanın yaygınlaşmaya devam etmesi bekleniyor. Bu tarz işlerin, geleneksel işlerde yerini edinememiş kişiler için ne gibi fırsatlar ifade ettiği zamanla daha iyi anlaşılacak. “Paylaşım ekonomisi çalışanı” gibi yeni bir sınıflandırma belirecek ve bu tip çalışanların sömürülmesini engelleyen gerekli korumaya erişmesinin yanında esnek çalışma koşullarından fayda sağlayacağı daha iyi destek sistemleri ortaya çıkacak. Müşterek mülkiyet nedeniyle paylaşım ekonomisi çalışanları fayda sağlarken platform kooperatiflerinin yükselişi sürecek.
2. Sağlığın Geleceği: Sadece Apple Store’da sağlık üzerine 175.000 uygulama mevcut. 2018’de sağlık sisteminin dönüşümüne devam etmesi bekleniyor. Sağlık sistemi, hastalarla doktorların ve diğer hastaların doğrudan bağlantısı sağlanarak, teknoloji ile kaynaşıp “hasta bakıcı” bir sistemden, özünde hepimizin sağlığına katkıda bulunabilecek bir sisteme dönüşerek, paylaşım ekonomisi yaklaşımını benimseyecek.
3. İş Dünyasının Geleceği: Dünyada 170 milyon sosyal girişim ya da amaç odaklı işletmenin olduğu tahmin ediliyor. Sosyal girişimler, sadece kâra odaklanmayıp aynı zamanda topluma fayda sağlayarak kendilerini geleceğe dayanıklı hale getirdiklerini anlayan kuruluşlar olarak tanımlanabilir. Müşterilerin daha fazla değer yaratmaya verdiği önemin anlaşılmasıyla birlikte, 2018’de sosyal girişimler ya da amaç odaklı işletmeler ana akımda yerini sağlamlaştırabilir. Bilinçli tüketicilerin yükselişi sürecek ve iş yaratma, büyüme ve başarıya ulaşmada bu kitlenin rolü artacak. Geleneksel işletmelerin de paylaşım ekonomisinde paylarını almak için iş modellerini dönüştürmeleri bekleniyor.
4. Kaynakların Geleceği: Artan küresel nüfus 2030 yılına kadar %35 daha çok gıda, %40 daha çok su ve %50 daha çok enerji talebi anlamına gelebilir. 2018’de kaynakların verimli paylaşılması daha büyük önem kazanacak. Dünyada değeri 3,5 trilyon poundu aşan kullanılmayan kaynak bulunuyor ve 10.000’den fazla paylaşım ekonomisi inisiyatifi, kullanılmayan bu kaynaklara erişimi sağlıyor. 2018’de paylaşım inisiyatiflerinin sayısının ikiye katlanması bekleniyor.
5. Topluluğun Geleceği: Dünyanın %50’sinden fazlası cep telefonu kullanıyor ve %50’sinin internete erişimi bulunuyor. 2,8 milyar kişi günümüzde sosyal medya kullanıcısı. Teknik olarak hiç olmadığımız kadar birbirimize bağlıyız. İnternetin gerçek hayat etkileşimlerini güçlendirip önünü açan ve kişi-topluluk bağlarını besleyen yeni bir faza girmesiyle birlikte, 2018’de çevrimiçi bağlantıdan çevrimdışı bağlantıya doğru bir geçiş görülebilir. Topluluklar, paylaşılan kaynaklara ve kitlesel kaynak yaratmaya artan erişimden fayda sağlayabilir.
Tüm bunlarla birlikte, günlük yaşam ve iş hayatı arasındaki çizginin belirsizleşmesiyle 2018’de yaşam kalitesi ve iyi olma halinin daha fazla önem kazanacağı söylenilebilir. Paylaşım ekonomisi yeni yılda yaşamlarımızı ve geleceği dönüştürürken, şirketlerin bize ve diğer insanlara kattığı değer, bağlı toplulukların bir parçası olmanın getirdiği fayda ve istediğimiz hayatı yaşamak için kendi tutkularımızı takip etme yeteneğine katkıda bulunabilir.
0 notes
s360blog · 7 years ago
Text
New York fosil yakıt yatırımlarını geri çekecek; petrol şirketlerine davalar yolda
New York şehri yetkilileri, değeri 189 milyar dolar olan emeklilik fonlarının fosil yakıt şirketlerinde bulunan yatırımlarını 5 yıl içinde geri çekmeyi hedeflediklerini açıkladı. Şu anda New York’un beş emeklilik fonunun, petrol şirketlerinde toplamda 5 milyar dolar yatırımı bulunuyor.
New York Belediye Başkanı Bill de Blasio, emeklilik fonlarını fosil yakıtlardan çeken ilk büyük ABD şehri olarak gelecek nesilleri desteklediklerini belirtiyor. De Blasio, bunun yanında iklim değişikliğinin yarattığı etkileri bilmelerine rağmen kârlarını korumak için halkı kandıran fosil yakıt şirketlerini dava ettiklerini; hırslarıyla günümüzdeki duruma gelinmesine sebep olan bu şirketlerin, New York’u daha güvenli ve dayanıklı yapmanın maliyetini de üstlenmeleri gerektiğini söyledi.
Tumblr media
De Blasio’nun bahsettiği beş büyük fosil yakıt şirketi BP, Exxon Mobile, Chevron, ConocoPhillips ve Shell. Mahkemeye sunulan belgelere göre New York iklim değişikliği nedeniyle sel ve erozyona maruz kaldı ve iklim kaynaklı artan riskler nedeniyle, “şehrin varoluşu bile tehdit altında”.
Mahkeme dosyasının iddia ettiği üzere, yalnızca 100 fosil yakıt şirketi, Sanayi Devrimi’nden bugüne kadar yapılan sera gazı salımının üçte ikisini gerçekleştirdi ve hedefteki beş şirket de bu konuda en büyük paya sahip olanlar.
Davada aynı zamanda Exxon’un iklim değişikliğinin etkilerini on yıllardır bildiğine ancak bunu halk önünde önemsiz gösterdiğine ve reddettiğine dikkat çekiliyor. New York Başsavcısı Eric Schneiderman, bu iddia üzerine Exxon’ı soruşturmaya başladı.
2012 yılında New York’u vuran Sandy Kasırgası şehri ciddi anlamda sarsmıştı. Şehir yönetimi, Aşağı Manhattan ve JFK Havaalanı’nın çevresi gibi deniz seviyesinde bulunan alanların, yükselen deniz seviyesi ve atmosferdeki ısınma ile kamçılanan ciddi kasırgaların yol açacağı su baskınlarına karşı korunması için on milyarlarca dolara çıkan bir maliyet ile karşı karşıya. De Blasio’nun ofisinden yapılan açıklamaya göre iklim değişikliği, New York’un günümüze kadar karşısına çıkan belki de en büyük zorluk.
New York’taki dava, kıtanın diğer yakasında da yankı buldu. California’dan iki ilçe ve bir şehir bilerek tehlikeli seviyede sera gazı salımına yol açtıkları gerekçesiyle 37 petrol şirketini dava ediyor.
Fonların geri çekilmesi ve hukuki yollara başvurulması, New York ve Trump yönetimleri arasında iklim değişikliği üzerine en büyük farklılıkları gösteriyor. Trump yönetimi altındaki federal hükümet, ABD’yi Paris Anlaşması’ndan çekmek, Obama’nın iklim politikalarını çöpe atmak ve ABD kara ve sularındaki dev koruma alanlarını kömür, petrol ve doğal gaz şirketlerine açma çabası içinde ilerliyor.
Konu hakkında, eski BM İklim Şefi ve Paris Anlaşması’nın mimarlarından Christiana Figueres, fosil yakıtsız bir ekonomiye doğru katlanarak hızlanan dönüşümün durdurulamaz olduğunu ve bunda yerel yönetimlerin rolünün kritik olduğunu belirtti. Figueres, şehirleri ve bir yatırımcı olarak hak sahiplerini iklim riskinden korumak için New York’un harekete geçtiğini görmenin oldukça cesaret verici olduğunu ekledi.
New York, fosil yakıt yatırımlarını geri çekerek, Washington DC ile Cape Town gibi şehirler ve California’daki Stanford ile Birleşik Krallık’taki Oxford üniversitelerin yanında yerini aldı.
0 notes
s360blog · 7 years ago
Text
“Management Top 250” raporu yayımladı
ABD’li şirketlerin kurumsal etkinliklerini Drucker Enstitüsü kriterlerine göre kıyaslayan ve değerlendiren rapor, Wall Street Journal tarafından 5 Aralık 2017 tarihinde yayımlandı. Rapor, ABD’li şirketlerin günümüzün karmaşık iş ortamında ne kadar etkili olduklarını, çalışanlarına, müşterilerine ve hissedarlarına nasıl hizmetler sunduklarını inceleyen kapsamlı bir rehber niteliğinde. Raporda kurumsal performans beş alanda değerlendiriliyor: müşteri memnuniyeti, çalışan katılımı ve gelişimi, inovasyon, sosyal sorumluluk ve finansal güçlülük. Drucker Enstitüsü tarafından yapılan analiz aynı zamanda şirketlerin, profesör, yazar ve danışman olan Peter Drucker’in temel yönetim ilkelerini ne kadar iyi takip ettiklerinin de bir değerlendirmesi.
Tumblr media
Raporda ilk ona giren şirketlerin sıralaması şu şekilde:
1.Amazon.com Inc.
2.Apple Inc.
3.Alphabet, Inc.
4. Johnson & Johnson
5. International Business Machines
6.Microsoft Corp.
6. Procter & Gamble Co. [Microsoft ile eşit]
8. 3M Co.
9. Cisco Systems Inc.
10. Nvidia Corp.
Amazon, International Business Machines, Alphabet ve Apple, inovasyon alanında öne çıkan şirketler olarak karşımıza çıkarken, Johnson & Johnson, Microsoft ve Cisco Systems sosyal sorumluluk alanında en iyi üç şirketi temsil ediyor. Çalışan katılımı ve gelişimi alanında en iyi şirket Alphabet olurken, bunu Microsoft ve Johnson & Johnson takip ediyor. Müşteri memnuniyeti alanında Cisco Systems, International Business Machines ve Nvidia Corporation en başarılı üç şirket olarak yer alıyor. Finansal güçlülük alanında en başarılı şirket olan Apple’ı Procter & Gamble ve Nvidia takip ediyor.
Claremont Üniversitesi’nin lisansüstü birimi olan Drucker Enstitüsü, kurucusu Peter F. Drucker'ın esaslarına dayanan ve bütünsel bir yaklaşımla hazırlanan şirket sıralamasını çok sayıda kurumlardan gelen verilere dayandırıyor. ABD’deki şirketlerin belli kriterler baz alınarak sıralandığı listenin tamamına linkten ulaşabilirsiniz.
0 notes
s360blog · 7 years ago
Text
Londra’da alarm: hava kirliliği Pekin ile aynı seviyeye ulaştı
İçtiğiniz suyun tadının biraz acı, yakından baktığınızda ise suyun bulanık olduğunu ve hemen ardından radyoda içme suyuna zehirleyici toksinlerin karıştığına dair bir haber duyduğunuzu düşünün. Bu yasal güvenlik sınırlarının çoktan aşıldığı, akciğerlerinizin, kalbinizin ve beyninizin zarar gördüğü ve ülkede ciddi bir sağlık krizinin ortaya çıktığı anlamına geliyor. Londra’da son zamanlarda artan hava kirliliği ile ilgili bir haberde yer alan bu kurgu aslında gerçeklerden çok da uzak olmayabilir.
Ocak ayında, Londra’daki hava kirliliği Pekin’deki kirlilik seviyesinin üzerine çıkarak ilk defa “çok yüksek” düzeyine ulaştı. Okul müdürleri, Belediye Başkanı Sadiq Khan’a sözünü tutması ve havanın temizlenmesi konusunda harekete geçmesine yönelik çağrıda bulundular. 2016 Kasım ayında mahkemeler, hükümetin hava kirliliği planının kötü olduğuna ve yasaları ihlal ettiğine ikinci kez karar vermişti.
Tumblr media
Yapılan son hesaplamalara göre, güney Londra’daki Brixton Road’ta 2017 Ocak ayının sadece ilk on beş gününde, yıllık yasal azot dioksit sınırının üzerine çıkıldı. 2016 yılında ise yedi günden kısa bir süre içinde Putney High Street’te sınır aşılmıştı. Yasal sınırların hızlı bir şekilde üzerine çıkılması, Birleşik Krallık’ta en çok kentsel alanları etkileyen hava kirliliğinin somut bir göstergesi ve bu durum 2018’in ilk aylarında hükümetin üçüncü kez dava edileceğine işaret ediyor.
Yüksek azot dioksit seviyesinin yaklaşık 23.500 kişinin erken ölümüne neden olduğu tahmin ediliyor ve kanunlar saatlik 200 µg/m3’lük zehirli azot dioksit sınırının bir yıl içerisinde 18’den fazla aşılmaması gerektiğini belirtiyor. Ancak bu sınır Putney High Street’te 2016 yılı içerisinde 1.200 kez a��ıldı. Londra Belediye Başkanı Sadiq Khan, 2017 yılında havayı daha çok kirleten petrollü ve dizel araçlar kullanan sürücülerin günlük 10 Pound ödemesini gerektiren T-charge adında bir sistemi ve Oxford Street, Putney High Street ve Brixton Road gibi yoğun hava kirliliğine sahip bölgelerde temiz otobüslerin kullanımını devreye sokmuştu.
Dünya Ekonomi Forumu’nun (World Economic Forum) haberine göre, hava kirliliği yılda 3,3 milyon kişinin ölümünden sorumlu. Dünyadaki en temiz havaya sahip ülkelerin, şehirlerin hava kirliliği alt sınırları baz alınarak listelendiği haberde, İsveç ve Brunei dörder şehirle sekizinci sırada, İspanya 11 şehirle altıncı, Japonya 18 şehirle üçüncü,  Kanada 115 şehirle ikinci, ABD ise 274 şehirle birinci sırada yer alıyor. California, Arizona ve Washington ABD’deki en temiz şehirlerin yer aldığı eyaletler arasında bulunuyor.
Tumblr media
Dünyada en yoğun hava kirliliğine sahip şehirlerin ilk sırasında İran’ın Zabol şehri yer alırken, bunu Hindistan’ın Gwalior şehri ve Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad izliyor. Dünyadaki hava kirliliğine dair paylaşılan çarpıcı çalışmalardan bir tanesi ise Avrupa’daki hava kirliliği en yoğun on şehir sıralaması olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye bu listenin dışında tutulduğunda Avrupa’daki en kirli şehir Makedonya’daki Tetovo, ikinci şehir Bosna Hersek’teki Tuzla olarak yer alırken, listede Polonya, Karadağ ve Bulgaristan’dan da şehirler bulunuyor. Çarpıcı gerçek ise, Avrupa’nın en yoğun hava kirliliğine sahip şehirleri listesine Türkiye dahil edildiğinde ortaya çıkıyor. Bu durumda listede ilk onda yer alan şehirlerden sekiz tanesi Türkiye’de bulunuyor.
Tumblr media Tumblr media
Kentsel dönüşüm sonucu ortaya çıkan inşaat atıklarından yayılan tozlar, kalitesiz kömür kullanımı, trafik yoğunluğu, termik santraller, petrol ile ilgili aktiviteler ve sanayileşme hava kirliliğinin arkasındaki nedenler olarak gösteriliyor.
0 notes
s360blog · 7 years ago
Text
Açık Dosya Haberi:  İklim Bazlı Risklerin Açıklanmasına İlişkin Öneriler – İklimle İlişkili Finansal Beyanlar Görev Grubu
Paris Anlaşması’nın 2. yıl dönümünde, Michael Bloomberg ve Finansal İstikrar Kurumu (FSB) Başkanı Mark Carney, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un ev sahipliği yaptığı Tek Gezegen Zirvesi”nde (One Planet Summit), İklimle İlişkili Finansal Beyanlar Görev Grubu’na (TCFD) artan desteğe ilişkin açıklamalarda bulundular.
Tumblr media
Toplam piyasa değeri 6,3 trilyon USD olan 237 şirket, İklim Bazlı Risklerin Açıklanmasına İlişkin Öneriler konusunda Görev Grubu’na olan desteğini kamuya açıkladı. Bunlara, 81,7 trilyon USD’ı aşan varlıktan sorumlu 150 finans kuruluşunun dahil olduğu belirtildi. Görev Grubu Başkanı Michael Bloomberg, iklim değişikliği kaynaklı risk ve fırsatların doğduğunu, ancak şirketlerin risk ve fırsatları ölçmelerini sağlayacak yeterli verinin olmadığını belirtiyor. FSB Başkanı Mark Carney ise düşük karbonlu ekonomiye geçiş sürecinde, piyasaların fırsatları yakalamak ve riskleri azaltmak amacıyla doğru bilgiye ihtiyaç duymasına dikkat çekti Görev Grubu, önerileri uygulama konusunda rehber olacak web tabanlı bir platform kurulacağını açıkladı. “Bilgi merkezi”ne (TCFD Knowledge Hub), 2018’in ilk çeyreğinde www.tcfdhub.org üzerinden erişilebilecek.
0 notes
s360blog · 7 years ago
Text
225 büyük yatırımcıdan, en çok sera gazı salımı yapan 100 şirkete çağrı
Yönettikleri varlıkların toplamı 26,3 trilyon USD’ı bulan dünyadaki en etkili 225 kurumsal yatırımcı, sera gazı salımlarında en yüksek sıralarda olan dünya devi şirketleri, iklim eylemlerini güçlendirmeye çağırmak amacıyla “İklim Eylemi 100+ İnisiyatifi” (Climate Action 100+) altında bir araya geldi. Yatırımcılar tarafından geliştirilen ve beş partner kuruluş tarafından koordine edilen inisiyatif, Paris Anlaşması’nın ikinci yıldönümünde kamuoyuna duyuruldu.
Tumblr media
İnisiyatifte imzası bulunan yatırımcılar ilk olarak atmosfere en çok sera gazı salımı yapan ilk 100 şirketten oluşan listeye odaklanacak. Ağırlıklı olarak petrol, gaz, elektrik enerjisi, taşımacılık gibi sektörlerde faaliyet gösteren şirketlerden oluşan bu liste, ürettikleri ürünler ile ilişkili salımlar da dahil olmak üzere şirketlerin doğrudan ve dolaylı (Kapsam 1, 2 ve 3) salımlarını gösteren CDP verileri kullanılarak oluşturuldu.
CalPERS Sürdürülebilirlik Yatırım Direktörü Anne Simpson’a göre dünyada en çok sera gazı salımı yapan şirketleri Paris Anlaşması hedeflerine çekmeye çalışmak dikkate değer bir “dalga etkisi” yaratacak, ortaklaşa çaba ile şirketler iklim risklerine karşı savunmasız olup geride bırakılmaktan kaçınacak ve bu sayede tüm sektörlere yayılan bir etki sağlanacak.
Yatırımcıların, söz konusu şirketlerden özel olarak beklentileri şu şekilde:
·         Yönetim kurulunun, iklim riskine dair hataların açıkça belirtildiği, hesap verebilir, güçlü bir yönetim çerçevesi uygulaması
·         Paris Anlaşması hedefleriyle uyumlu olarak, küresel ortalama sıcaklık artışını 2 derecenin oldukça altında sınırlayacak şekilde, değer zincirinin her adımında sera gazı salımını azaltmak için harekete geçilmesi
·         Yatırımcıların, söz konusu şirketlerin iş planlarının çeşitli iklim senaryoları karşısındaki sağlamlığını değerlendirebilmeleri adına, İklimle İlişkili Finansal Beyanlar Görev Grubu’nun (TCFD) son tavsiyeleri ve uygulanabilir ise Küresel Yatırımcı Koalisyonu İklim Değişikliği Üzerine Yatırımcı Beklentileri (GIC Investor Expectations on Climate Change) ile paralel olacak şekilde güçlendirilmiş kurumsal beyanların yapılması
HSBC Küresel Varlık Yönetimi Sorumlu Yatırım Direktörü Stephanie Maier, iklim değişikliğinin sistematik bir risk olduğunu ve bunu göz ardı etmenin maliyetini hiçbir uzun vadeli yatırımcının karşılayamayacağını belirtiyor.
Ircantec Başkanı Jean-Pierre Costes’in Sorumlu Yatırım Danışmanı Laetitia Tankwe ise iki yıl önce birçok uzun vadeli yatırımcının salımlarını frenleyen, iklim değişikliğinden doğan risklerini tebliğ eden ve fırsatları çoğaltan şirketlerle çalışacaklarını açıkça ilan ettiklerini belirterek, yatırımcıların bu yolda küresel bir stratejiyi devreye sokarak taahhütlerini gerçekleştirdiklerini ekliyor.
İklim Eylemi 100+, Paris Anlaşması’nın kabul edilmesine giden aylarda İklim Değişikliği Hakkında Küresel Yatırımcı Bildirgesi’nde (Global Investor Statement on Climate Change) düzenlenen yatırımcı taahhütlerini uygulamak için tasarlandı. İnisiyatife katılım için yatırımcılardan koordine eden partner kuruluşlardan en az birine üye olmaları, İklim Eylemi 100+ Katılım Bildirgesi’ni imzalamaları ve her yıl odak listedeki en az bir şirketle en az bir taahhüdü sürdürmeleri bekleniyor. Eylül 2017’de yapılan ilk çağrının ardından 26,3 trilyon dolar değerinde varlık yöneten 225 yatırımcı inisiyatife katıldı.
İklim Eylemi 100+, listede bulunan şirketlerin bu ortak yükümlülüklere nasıl yanıt verdiklerine ve yatırımcıların önceliklerini nasıl belirlediğine dair her yıl yeni bir rapor yayımlayacak. İnisiyatifin hedefleri doğrultusunda yeterli gelişim gösteremeyen şirketler listeden çıkarılacak. Yatırımcılar tarafından iklimle ilişkili finansal risk potansiyeli bulunduğu düşünülen şirketlerden oluşan ek bir liste ise önümüzdeki yıl odak listeye eklenecek.
0 notes
s360blog · 7 years ago
Text
Finans Merkezlerinin “Yeşillik” Kıyaslaması
Finans merkezleri, özel sektörde yer alan çoğu aktör ile bankacılık kuruluşları arasındaki bağı sağlamaları sebebiyle küresel ölçekte daha “yeşil” bir ekonomiye geçiş konusunda önemli bir rol oynayabilir. Bu fikirden yola çıkarak ilk kez hazırlanan “Finans Merkezlerinin Yeşillik Kıyaslaması” (Benchmarking the greenness of financial centres) adlı raporda G7 ülkelerinin finans merkezlerinin (Frankfurt, Londra, Milano, New York, Paris, Tokyo ve Toronto) çevresel performansları karşılaştırılıyor.
Climate-KIC Knowledge and Innovation Communities (Climate-KIC), I4CE (I4CE – Institute for Climate Economics) ve PwC‘nin ortaklığında hazırlanan raporda, sponsorluk Climate-KIC, metodolojinin hazırlanması I4CE, veri toplama, analiz ve rapor yazım süreçleri ise PwC tarafından gerçekleştirildi.
Tumblr media
Henüz kısmi verilere dayalı gerçekleştirilen kıyaslamanın, finans merkezlerinin genel çevresel performanslarını ölçmek için bir araç olmaktan ziyade, gelişmekte olan yeşil finansman konusu açısından bu finans merkezlerinin güçlü yönlerini öne çıkarmak amacıyla yapıldığı belirtiliyor.
Raporda odaklanılan alanlar genel hatlarıyla şu şekilde:
·         Finans ve çevre ile ilgili verilerde şeffaflık
·         Yeşil sermayeye erişilebilirlik
·         Yeşil tahviller ve “yeşil borç verme”
·         Özel sermaye yatırımları
·         Tahvil piyasalarındaki “yeşil yoğunluk”
·         Finansal ürün arzında yeşil yoğunluk boyutları ve aktörler
·         Yatırımcılar arasında gelişmekte olan portföylerin iklim risklerine ilişkin yönetimi
·         Özel sektörde gelişen karbon politikaları
·         Yeşil finans merkezlerinde görülen dinamikler
Raporun geçici versiyonuna bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
0 notes
s360blog · 7 years ago
Text
Bitcoin’in enerji tüketimi: 2020’de tüm dünya tüketimini geçiyor
Dünya Bitcoin’in maliyetini karşılayabilir mi? Kripto para birimi Bitcoin, birçok yatırımcı tarafından yeni bir yatırım aracı olarak görülmesinin ve sistemin tartışılmasının ardından son zamanlardaki düşüşü sayılmazsa yaşadığı değer artışının keyfini sürüyor. 
Ancak Bitcoin üretmek oldukça büyük miktarlarda enerji gerektiren bir iş. Bir Bitcoin transfer işleminde kullanılan enerji bir evin aylık elektrik kullanımına denk geliyor. Bir rapora göre dünya genelinde gerçekleşen Bitcoin madenciliği (Bitcoin üretme süreci) 33 TWh ile şu anda Danimarka’nın yıllık elektrik tüketimine eşdeğer durumda.
Bir başka rapor da küresel Bitcoin madenciliğinin İrlanda, Sırbistan ve Bahreyn büyüklüğündeki ülkelerin enerji tüketimini geçtiğini söylüyor. Bitcoin madenciliğinin toplam enerji tüketimi her ay yüzde 25 oranında artıyor ve bu hızla gidilirse 2019’da ABD’nin ve 2020’ye gelindiğindeyse tüm dünyanın kullandığı elektrik tüketimi ile aynı seviyeye gelecek. Çalışmalardan bir diğeriyse Bitcoin madencilerinin gelirlerinin yüzde 60’ını elektrik faturası gibi operasyonel giderler için harcayacağını öngörüyor.
Tumblr media
Bitcoin madenciliğinden daha az enerji kullanan ülkelerin haritası
Bitcoin ve diğer kripto paraların zamanla hükümet kararıyla piyasa sürülen paraların yerini alıp alamayacağı hakkında tartışmalar sürerken önemli bir konu göz ardı ediliyor. Bitcoin üretmek için harcanan kaynak düşünüldüğünde, dünya bu çevresel maliyeti karşılamada yeterli olabilecek mi?
Bitcoin madenciliği neden bu kadar pahalı?
Bitcoin kazanmak için blok işlemler zinciri oluşturmak, işlemlerin doğru olduğunu doğrulamak ve matematiksel problemleri çözmek gerekiyor. Bütün sistem dolandırıcılık ve hırsızlığın önüne geçmek için açık elektronik ortamda kayıt altında tutuluyor. Ancak buna rağmen büyük miktarlarda Bitcoin kayıplarının yaşandığına dair iddialar da mevcut.
Yaklaşık her 10 dakikada yeni bir zincir oluşturuluyor. Business Insider’da yer alan bir yazıya göre karmaşık ve enerji-yoğun algoritmaların kullanımı belirli bir derecede korumayı garanti etmek için kasten yapılmış. Yazıda bitcoin ticaretinin çok fazla elektrik gerektiriyor oluşunun ticaretin doğrulanmasını oldukça pahalı hale getirdiği, haliyle dolandırıcıların hileli işlemlerinin pahalı oluşu sebebiyle caydığı iddia ediliyor. Aynı yazıda ING Ekonomisti Teunis Brosens’ten yapılan alıntıya yer veriliyor. Buna göre tek bir Bitcoin işleminin kullandığı enerjinin 200 kWh olduğu belirtilmiş. Brosens’e göre söz konusu miktar ortalama bir hanenin aylık kullandığı elektrikten daha fazla. Sadece 27 Kasım 2017’de 380,000 Bitcoin işlemi için tüketilen elektrik 76 milyon kWh buldu. Diğer ödeme sistemleriyle karşılaştırıldığında Bitcoin için çok fazla enerji sarf edildiğini görüyoruz. Örneğin tipik bir Visa kart ödemesi 0.01 kWh enerji gerektirirken diğer bir kripto para birimi olan Ethereum 37 kWh enerji gerektiriyor. Bu durum Bitcoin’e dair sadece kullanıcıları için değil gezegenin geri kalanı için de önemli soruları beraberinde getiriyor.
Tumblr media
Dünyada elektrik üretimi hala büyük ölçüde kömür, gaz ve petrole dayalı olduğundan enerji gerektiren bilgisayarların kullanımı dolayısıyla Bitcoin işlemi gerçekleştirmek için aslında yine çoğunlukla fosil yakıt kullanıyoruz. Bitcoin fosil yakıta dayalı savurganlığımıza dair en kötü örneklerden biri olsa da bu alanda yalnız değil. Bütün bir dijital dünya ve modern ekonominin kalbinde bulunan veri merkezlerinin çalışması için yüksek miktarda enerji tüketimi gerekiyor. 2013 yılında Google’nin veri merkezi 200.000 hanenin sürekli tüketeceği elektriğe denk gelen elektrik sarf etti. Sürücüsüz araç benzeri diğer yüksek veri kullanan teknolojilere geçildikçe küresel enerji talebi artmaya devam edecek. Görünen o ki iş dünyası dijitalleşmenin giderek artacağı bir dünya in��a ederken beraberinde getirdiği yeniliklerin dünyaya olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi için yoğun çaba sarf etmesi gerekecek.Bunu başarmak için bir an önce çalışmaların ve çözüm yollarının tartışılmaya başlanması gerekiyor.
0 notes
s360blog · 7 years ago
Text
2017’den Sürdürülebilirlik Notları
2018 yılına girerken geçtiğimiz yıl Newsletter’imiz aracılığıyla sizlere nelerden bahsettiğimizi ve öne çıkanları kısaca derlemek istedik. Bildiğiniz gibi sürdürülebilirlik, en basit tanımıyla  var olan ekosistemlerin korunarak insanın iyi halinin devamlılığı olarak tanımlansa da, günümüz koşullarında ortak hedefler ve değerler ortaya koyan bir eylem planı ve politik bir süreç olarak da anılıyor. Bunun da ötesinde, sürdürülebilirlik şu an ve gelecekte tüm türlerin bir arada hayatta kalabileceği ideal koşulları sağlamak için ekolojik direnç, ekonomik refah, siyasi adalet ve kültürel canlılık arasında olumsuz etkiyi en aza indirgeyen ve dengeyi sağlayan sorumlu karar verme ve yenilik anlamına da geliyor.
Ünlü ekoloji ekonomisti Herman Daly, “Orman olmadan kereste fabrikası ne işe yarar?” şeklindeki sade sözüyle çevresel sürdürülebilirliğin iş dünyası için önemini ortaya koyuyor. Daly’ye göre, insanlık yeryüzüne, ekonomi de insanlığa bağlı birer sistem ve bu sistemlerden bir tanesindeki kazanç diğeri için kayıpla sonuçlanabilir. Bu nedenle sürdürülebilirlik perspektifi, bu sistemlerin sağlıklı bir şekilde var olmasının, birbiri içerisine geçmiş ekonomi, sosyal ve çevresel kümelerin birbirini destekleyerek ilerlediği bir modelde mümkün kıldığını savunuyor.
Tumblr media
Sürdürülebilirlik bültenimizde 2017 yılı boyunca yer verdiğimiz haberlerde, Türkiye’den ve dünyadan çevresel, sosyal ve ekonomik sürdürülebilirlik konularına yer vererek yaşanabilir ve dengeli bir sistemi gelecek kuşaklara aktarmanın mümkün olduğunu vurguladık. En Sürdürülebilir 100 Şirket haberi ile, karbon sıfır ve yenilenebilir enerji perspektifini bensimseyen kuruluşlardan, belirli sektörlere karşı kırmızı çizgi çeken emeklilik ve sigorta şirketlerine iş dünyasının sorumlu aktörlerine dikkat çektik.
İş Hayatında Kadın Olmak kısamızla cinsiyet çeşitliliği yüksek olan firmaların, yetenek çeşitliliğine de sahip olduğuna ve karlılıklarını arttırdıklarına değindik. Bu haberi, cam tavan (glass-ceiling) endeksine göre, çalışan kadınlar için en kötü ve en iyi ülkelerin belirlendiği haberimiz izledi. Biyoçeşitlilik kaybının gün geçtikçe arttığı günümüzde, biyoçeşitlilik ve iş dünyası arasındaki bağı irdeleyen haberimiz Daly’nin yukarıda bahsi geçen sözlerine atıfta bulundu. İklim değişikliğinin etkilerinin tüm dünyada hissedildiği ve ekonomik, toplumsal hasar bıraktığı bir çağda yaşadığımızı daha fazla fark ettik. Ekstrem hava olaylarını 2017’de Türkiye’de de deneyimleyerek iklim değişikliği gerçeği ile karşı karşıya geldik. Harvey ve Irma kasırgaları, Muson Yağmurları haberimiz ile iklim değişikliğinin dünyadaki çevresel etkilerini vurguladık.
Tumblr media
Yılın sonlarına doğru Bonn’da gerçekleşen ve iklim sistemine yönelik insan kaynaklı müdahaleyi önlemek amacıyla toplanan COP23 İklim Konferansı’nın çıktılarına değindik. Dünyayı en çok kirleten ikinci endüstri olan  ve ardında işçi sömürüsü gibi ciddi sosyal etkiler bırakan moda sektörünün arka bahçesini yansıtmaya çalıştığımız “Fast Fashion Sürdürülebilir Olabilir mi?” kısamızla sürdürülebilir modanın mümkün olduğuna özel sektörden örneklerle dikkatleri çektik. Yılın son ayında, gelecekte açlığın insanlık için çok önemli bir sorun haline geleceğini ve toprak kaybının bu hızla devam etmesi halinde insanlığın sadece 60 yıllık hasadının kaldığını vurgulayan çarpıcı bir haber ile toprağın önemini vurguladık. Bir diğer dikkat çeken haberimizse, dünya için en iyisini yapmayı hedefleyen, topluma ve çevreye karşı sorumlu iş modelleri benimseyen şirketleri kapsayan liderlik hareketi olan B Corp’un en önemli temsilcilerinden Patagonia’nın Trump’ı dava etmesiydi. Hatırlayacağınız gibi birçok kültürel mirası barındıran “Bears Ears” anıtı Trump’ın kararıyla %85 oranında küçülmüştü. Dünya için en iyisini yapmayı hedefleyen şirketlerden birinin bu konudaki liderliği sürdürülebilir bir geleceğin inşasının mümkün olduğuna bizi daha çok inandırdı.
Tumblr media
Bugün ve gelecekte, tüm türlerin ve insanlığın ideal koşullarda bir arada yaşayabilmesi ve ekonomik sistem ile insanlığın birbirini destekleyebilmesi karşımıza çıkan her senaryonun sürdürülebilirlik perspektifiyle değerlendirilmesine ve bu eyleme yönelik adımlar atılmasıyla mümkün olabilir. Ekosistemin dengeyle işlemeye devam ettiği, insan haklarının ihlal edilmediği, çalışan haklarının insan haklarından bağımsız düşünülmediği ve kazanımlarla her daim gözetildiği, insana yaraşır iş ve koşulların herhangi bir ayrım yapılmaksızın sağlandığı bir dünya ve mutlu bir yeni yıl dileğiyle.
0 notes
s360blog · 7 years ago
Text
Sürdürülebilirlik hedeflerinin durumu
Sürdürülebilirlik konularında sistematik bir iyileştirmenin gerçekleştirilebilmesi açısından gerek kısa gerekse uzun dönemli hedeflere yönelik performans yönetimi büyük önem taşıyor. Bu nedenle, çevresel, sosyal ve yönetişim ile ilgili konularda şirketler giderek daha fazla hedef belirlemeye başladı.
Bu hedeflerin daha da yaygınlaştırılması hedefiyle, ABD’de faaliyet gösteren bir danışmanlık şirketi, “Fortune Global 500”de listelenmiş en büyük 200 şirketin sürdürülebilirlik hedeflerini bir web sitesi üzerinden paylaşıyor. Hedefler, 29 farklı konu başlığı ve değer zincirini kapsayacak şekilde sınıflandırıyor. Burada paylaşılan hedeflerin “Enerji tüketimimizi azaltmak istiyoruz” gibi niyet bildiren açıklamalar yerine, daha somut ve net bir şekilde ifade edilen hedefler olması gerekiyor.
Çalışmanın beşinci yılında geriye dönüp sürdürülebilirlik hedeflerinin nasıl evrildiğini görmek için doğru bir zaman olduğunu düşünen proje yöneticisi Andrew Winston, geçtiğimiz günlerde gerçekleşen “New Metrics ’17” etkinliğinde değişimi şu şekilde özetledi:
1. Daha çok şirket, daha çok hedef
Düzenli olarak değişen liste içerisinde kamuyla paylaşılmış sürdürülebilirlik hedefleri olan şirket sayısı son beş yılda 155’ten (%77) 188’e yükselmiş (%94). Bu da günümüzde neredeyse her büyük şirketin sürdürülebilirlik raporu ve hedefleri bulunduğu anlamına geliyor. Veri tabanındaki ileriye dönük hedeflerin sayısı beş yıl önce 1.300’ken, günümüzde 2.000’i aşmış durumda.
Tumblr media
2. Başta sosyal konular olmak üzere, yeni alanlarda daha çok hedef
Şirketlerin büyük bir çoğunluğu iklim, enerji, su ve atık gibi ayak izine dayalı temel konularda hedeflerini belirliyor ve bu kategoriler popülerliğini koruyor. Bununla beraber, bazı farklı kategorilerdeki büyüme, anlayışta bir değişim olduğunu gösteriyor. Örneğin şu an yenilenebilir enerji odaklı hedeflerin sayısında oldukça hızlı bir artış söz konusu. Onlarca şirketin yüzde 100 yenilenebilir enerji kullanma hedefi bulunuyor.
Hızlı değişim sosyal konularda da görülüyor. Topluluk (hayırseverlik, toplumsal sağlık ve iyi olma hali vb.) ya da çalışanlar (çalışan katılım ve sağlık dahil olmak üzere birçok alan) başlıkları altında yer alan spesifik hedeflerde artış göze çarpıyor. Günümüzde şirketlerin neredeyse yüzde 50’si bu konularda hedeflere sahip. Bununla birlikte kadın ve insan hakları gibi kategorilerde hedefler de belirleniyor. Bunlar şirketler için yeni çalışma alanları olmamasına rağmen kamuya açık hedef belirleme anlamında nispeten yeni alanlar olarak göze çarpıyor.
3. Daha agresif hedefler
Değişimin sadece kategoriler açısından olmadığı, şirketlerin aynı zamanda daha agresif hedefler belirlemeye başladıkları görülüyor. Basit bir yaklaşımla, nicel analiz yapılması için “sıfır”, “tüm” ve “%100” gibi terimler ile arama yapıldığında, genel olarak daha “agresif” çevresel ve etik eşiklere ulaşıldığı belirtiliyor. 2012’de 126 hedef bu “keskin” kelimeleri içerirken 2017’de bu sayı 350’yi buldu. Yine “çeşitlilik” / “dahil etme” ve “kadın” sözcüklerinden 2012’de neredeyse hiç söz edilmez iken bu sayılar 2017’de “çeşitlilik” / “dahil etme” için 19, “kadın” için 55 oldu.
4. Daha çok bilim temelli hedef
Şirketlerin belirledikleri sürdürülebilirlik hedeflerinin, bilimsel çalışmalarla uyumunu görmek adına, bilimsel çıktılarla karşılaştırmalara ihtiyaç duyuluyor. Örneğin ortalama sıcaklık artışının 2°C’de tutulması amacıyla ihtiyaç duyulan karbonsuzlaştırma hızına dair somut tahminler bulunuyor. Küresel bir danışmanlık şirketi tarafından yapılan bir araştırma, karbon yoğunluğunun her yıl yaklaşık %6 azaltılması gerektiğini belirtiyor. Buna uyumlu hedefler tanımlandığında da hedefler bilimsel temelli olarak kabul ediliyor. Çalışmada net olmayan ve tarih belirtilmeyen çok büyük ve iddialı hedeflere şüphe ile yaklaşılıyor. Bununla birlikte, bilim temelli hedeflerin oranının beş yıl önce %20 iken günümüzde %33 olduğu belirtiliyor. Hiçbir zaman yüzde 100 bilimsel temelli hedef oranını göremeyecek olsak da büyük çoğunluk hedeflerin bilimsel olarak temellendirilmesinin minimum bir standart olması gerektiğine inanılıyor.
0 notes
s360blog · 7 years ago
Text
Çin, Emisyon Ticaret Sistemi’ni hayata geçirdi
Dünyanın en büyük sera gazı salımı yapan ülkesi Çin, dünyanın en büyük karbon salımı azaltma mekanizması olan “Ulusal Emisyon Ticaret Sistemi’ni başlattı. İlk etapta, Çin'deki en kirletici olarak tanımlanan enerji santralleri, bu yeni uygulamayla yaptıkları salımların karşılığında ücret ödemek zorunda kalacaklar.
Çin’in en çok salım yapan elektrik santrallerinin ardından, ikinci etapta ekonomide çok daha geniş bir alanı kapsayacak bir emisyon ticaret sistemine geçiş yapılacak. ABD merkezli bir çevre grubu olan Çevre Savunma Fonu (Environmental Defense Fund) başkan yardımcısı Nathaniel Keohane, bu gelişmenin “oyunun kurallarını değiştirecek nitelikte” olduğunu ve Çin hükümetinin iklim konusunda küresel ölçekte liderlik gösterdiğini belirtiyor.
Çin’deki enerji sektörünün yılda yaklaşık 3,3 milyar ton karbon emisyonundan sorumlu olduğu düşünülünce, kararın önemi daha iyi anlaşılıyor. Çin Ulusal Emisyon Ticaret Sistemi tam olarak faaliyete geçtiğinde enerji, demir-çelik, demir haricinde metal endüstrisi, kimyasal, petrokimyasal, kâğıt, inşaat malzemeleri ve sivil havacılık sektörlerini kapsayacak.
Tumblr media
Emisyon ticareti, 1997 yılında Kyoto Protokolü’nde temelleri atılmış bir konsept ve sera gazı emisyonlarını azaltmak amacıyla ülkeler ve/veya şirketler için bazı limitler belirliyor. Bu doğrultuda, ülkeler veya şirketler emisyonlarını azaltmak veya diğerlerinin düşürmesi için mali destek sağlama taahhüdünde bulunuyor. Sistem dahilinde gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelerde yenilenebilir enerji projelerini fonlayabiliyor; büyük bir şirket, daha temiz olan diğer şirketlerden emisyon salma hakları satın alabiliyor.
Emisyon ticaret sistemleri geçmişte çeşitli zorluklarla karşılaşmıştı. Bu konuda en iyi örnek olarak Avrupa Birliği Emisyon Ticaret Sistemi’nin 2009 mali krizinden önce birkaç çöküş noktasına gelmesi gösterilebilir. Yine de dünyanın en büyük sera gazı salımları yapan ülkesinin böyle bir karar alması, iklim değişikliği adına atılan küresel adımlar adına umut verici.
0 notes
s360blog · 7 years ago
Text
Küçük işletmeler, not alın
Yakın geçmişe dek sürdürülebilirlik çalışmalarının, özel sektörün kâr edinmeye yönelik faaliyetleriyle çatıştığına yönelik yanlış bir kanı mevcuttu. Büyük şirketler artık sürdürülebilirliğin, mal sahiplerine veya hissedarlara olumsuz bir etkisinin olmadığının, aksine, kendileri ve tedarik zincirleri için artı değer sağladığının farkındalar. Dünyanın en büyük ve en kârlı şirketleri, tüm çalışmalarına sürdürülebilirliği entegre etmeye devam ediyor. Büyük şirketler bu doğrultuda, küçük işletmeler için model oluşturabilir ve bu modelleri takip eden küçük işletmeler, sürdürülebilirliği hızla kendi faaliyetlerine dahil edebilirler.
Tumblr media
1. Ortak değerleri paylaşan tedarikçiler bulmak Starbucks geçtiğimiz yıl kahve çekirdeklerini etik değerlere uygun üretim yapan tedarikçilerden temin ederek rekor kâr��na katkıda bulundu. Kahve devi, kahve çekirdeklerini üretmek için sadece etik vizyona sahip tedarikçilerle birlikte çalışacağını taahhüt ediyor; böylelikle bu sorumluluğu tedarik zincirinde yayarken risklerini azaltırken gelirlerini daha üst düzeye taşıyor.
2. Araştırma ortaklıklarının geliştirilmesi 2014 yılında sürdürülebilirlik hedeflerini belirleyen McDonald’s, ABD’de sığır eti tedarik zincirini daha sürdürülebilir kılmak amacıyla, et üretiminden kaynaklanan sera gazı salımlarına odaklanıyor. McDonald’s, bu salımlara karşılık “karbon yakalayabilen” yeni otlatma uygulamaları geliştirilmesi için 4,5 milyon USD’lık bir iş birliği geliştirdiklerini duyurdu.
3. Çalışanlara sürdürülebilirliğin aşılanması “Şirket kültürü” ile ünlü Disney, sürdürülebilirlik taahhüdünü köklerine, yani çalışanlarına da aşılıyor. Şirket, çalışanlarını yakıt, elektrik, su, kâğıt ve diğer kaynakları verimli bir şekilde kullanmaya teşvik ederken, aynı zamanda çalışanlarının çevresel konulardaki göze çarpan kazanımlarını “Dünya Ayı” adını verdiği etkinlikle kutluyor.
4. Kararlı olun GAP, ilk sera gazı emisyonu azaltım hedefini 2008 yılında belirlemiş ve 2015’e kadar emisyonlarını %20 oranında azaltma taahhüdünde bulunmuştu. Bu süre zarfında, hedefini neredeyse ikiye katlayarak emisyonlarını %37 oranında azalttı. Şirketin CEO’su Art Peck ise, 2016 yılında, çeşitli toplumsal ve çevresel sorunun ortasında giyim endüstrisinin, GAP dahil olmak üzere, bulunduğu noktadan hiç memnun olmadığını belirten bir yazı kaleme aldı.
5. Bir yerden başlamak zorunda olduğunuzu kabul edin Walmart CEO’su Lee Scott, şirketin sürdürülebilirlik hedeflerini duyurduğunda, kamuoyundan aldıkları tepkilerin de etkisiyle, yeterince sıkı hedefler koymadıklarını fark etti. Şirket bunun ardından %100 yenilenebilir enerji tedariki, sıfır atık üretilmesi, sürdürülebilir ürünler satılması gibi konularda daha ciddi taahhütlerde bulundu. Bu taahhütlerin üzerine eğilen Walmart, 2010 yılında, küresel tedarik zincirinde 20 milyon ton sera gazı emisyonu azaltımını hedefledi ve 2015 yılında 28,2 milyon ton azaltım gerçekleştirdi. Buna göre şirket, hedefin doğrultusunda yaptığı çalışmalarla, beş yıl içerisinde 1 milyar USD tasarruf sağladı.
0 notes
s360blog · 7 years ago
Text
B Corp Patagonia, Trump’ı dava ediyor
Amerika Birleşik Devletleri’nde son günlerde iki önemli Amerikan ulusal anıtı “Bears Ears ve Grand Staircase-Escalante” konusunda önemli tartışmalar yaşanıyor. Obama yönetimi döneminde yaklaşık 550 hektar büyüklüğünde bir alana kurulan ve üzerinde bulunan 100.000’den fazla kültürel mirası artan hırsızlıklara ve vandalizme karşı korunması istenen Bears Ears, Utah eyaletinde bulunan anıt, tarihi, kültürel ve doğal kaynakların bulunduğu oldukça geniş, dokunulmamış bir kamusal alanı kapsıyordu. Anıtın alanı, Donald Trump’ın isteğiyle 4 Aralık 2017’de yaklaşık 81 hektara düşürüldü. Trump’ın talebi üzerine anıtın %85 oranında küçülmesi, Amerikan tarihindeki en büyük koruma kaldırma kararı olarak nitelendiriliyor.
Tumblr media
Dünya için en iyisini yapmayı hedefleyen, topluma ve çevreye karşı sorumlu iş modelleri benimseyen şirketleri kapsayan liderlik hareketi olan B Corp’un en önemli temsilcilerinden Patagonia ise tüm bu gelişmelere sessiz kalamadı ve geçtiğimiz hafta Donald Trump’ı yetkilerini aştığını belirterek dava etti.
Patagonia’nın avukatı Robert Tadlock davayla ilgili yaptığı açıklamada “inandığımız şeylerin peşinden gitmekten çekinmiyoruz ve geri çekileceğimizi sanmıyoruz” diyerek 40 yıldır kamusal alanlarla ilgili konularda istikrarlı bir duruş sergilediklerini belirtti.
Tumblr media
Diğer taraftan, Bears Ears anıtına karşı çıkan Utah’lıların görüşleri çelişiyor. Örneğin, anıtla birlikte turizmde hareketlenme olacağı ve bu durumun çevresel bir etkiyi de beraberinde getireceği görüşünün yanında, enerji ve sondaj çıkarları için sit alanına erişim hakkını savunanlar da yer alıyor.
Yıllık yaklaşık 800 milyon USD’lık karlılıkla faaliyet gösteren Patagonia’nın CEO’su Rose Marcario açıklamasında, politikalara ve politikacılara fazla güvenmediğini ve kamusal alanların her bir karışını korumak gerektiğini söylüyor ve bu konuda iş dünyasının önemine dikkat çekiyor. Marcario, iş dünyasının iklim değişikliği ile mücadeledeki önemini tekrar hatırlatarak, gelecek kuşaklara sürdürülebilir bir dünya bırakmanın önemine vurgu yapıyor.
İlerleyen günlerde konuşulmaya devam edilecek bu davanın en önemli tarafı olan Patagonia’dan bahsederek yazımızı tamamlıyoruz. İş dünyasının gücünü iyi bir dünya için kullanmayı hedefleyen B Corp’lardan olan Patagonia, çevreci ve kaya tırmanıcısı Yvon Chouinard tarafından1973 yılında kuruldu. 1988 yılında motorlu taşıtlar nedeniyle zarar gören Yosemite Vadisi’nin restorasyonu için kampanya yürüten şirket, 2011 yılında, en kirletici endüstrilerden bir tanesi olan moda sektörüne dikkat çekmek için “Bu cekete ihtiyacın yoksa onu alma” sloganı ile hızlı moda ve tüketim alışkanlıklarına dikkat çekmişti.
0 notes
s360blog · 7 years ago
Text
Açlık insanlığın kaderi mi?
Geçtiğimiz günlerde the Guardian’da yayımlanan bir yazı çok da uzak olmayan bir gelecekte açlığın nasıl en önemli sorunumuz haline geleceğini gözler önüne seriyor. İçinde bulunduğumuz yüzyılın ortalarında dünya nüfusunun 2-3 milyar civarında artış göstermesi bekleniyor. Birleşmiş Milletler’in (BM) şu anki toprak kaybının bu hızla devam etmesi durumunda dünyanın sadece 60 yıllık hasadının kaldığını öne süren öngörüsü yeni bulgularla destekleniyor. Topraktaki bozunmanın kısmi sonucu olarak, ekim alanlarındaki verim %20 oranında düşüyor. Buna ek olarak su kaybı da gıda güvenliğini tehdit eden diğer konular arasında. Kuzey Çin Ovası, ABD’nin orta kısımları ile Kaliforniya ve kuzey-batı Hindistan gibi dünyanın önemli tarım alanlarında ekinleri sulamak için kullanılan yer altı suları kritik derecede azalıyor. Örneğin, Ganj Nehri’nin üst bölümünde bulunan aküferdeki* su, girdi hızının 50 katı hızla boşalıyor. Ancak, Güney Asya’daki çiftçiler, gıda talebini karşılamak için 2050 yılı sonunda %80 ile %200 oranında daha fazla su kullanmayı bekliyorlar.
Tumblr media
İklim değişikliği ile birlikte artan hava sıcaklıkları da gıdanın geleceğini tehdit ediyor. Bir çalışmaya göre, her bir selsiyus sıcaklık artışıyla birlikte pirinç üretimi veriminin %3 oranında düşeceği belirtilirken, bunu %6 ile buğday, %7 ile mısır takip edecek. Agricultural & Environmental Letters adlı dergide yayımlanan bir çalışma ise daha kötümser bir şekilde, ABD’de mısır yetiştirme kuşağında 4°C’lik bir sıcaklık artışının mısır üretimindeki verimi %84 ile %100 oranında düşürebileceğini öngörüyor. Sıcaklık artışı ile tarımdaki verim arasındaki ilişkinin ardındaki kritik neden ise geceleri görülen yüksek sıcaklıkların polinasyon** sürecini etkilemesi.
Dünyadaki balık stokları ve balıkçılığın durumu ise birçok nedenle karamsar bir tablo çiziyor. Balık populasyonlarının küçülmesiyle avlanma miktarı her sene %1 oranında azalıyor. Küresel toprak talanının yansımasını denizlerde küresel deniz talanı olarak görebiliyoruz. Küçük ölçekli balıkçıların yerini büyük şirketlerin alması ve balığın sadece parasını verene ihraç edilen ticari bir meta olarak görülerek aşırı avlanılması balık populasyonlarındaki azalmanın arkasındaki en büyük neden. Öte yandan Dünya nüfusunun 3 milyonu hayatlarını devam ettirebilmek için büyük ölçüde balık ve kabuklu proteinine bağımlı durumda.
Tumblr media
Tahıl ve bakliyat olarak yetiştirilen kalorinin %36’sı ve proteinin %53’ü çiftlik hayvanlarını beslemek için kullanılıyor. Yani bu gıdanın üçte ikisi, gıda üretim sürecinde bitkiden hayvana dönüşürken kayboluyor. Verilerde, fasulye ve bezelyeden bir gram protein üretmek için ortalama olarak 0,01 metrekare araziye, bir gram proteini sığır veya koyundan üretmek için ise 100 kat farkla 1 metrekare araziye ihtiyaç duyulduğu gösteriliyor. Bu durumda, beslenme alışkanlıklarımızı sorgulamak, açlık sorununa karşı bireysel olarak etkili yapabileceklerimizin başında geliyor.
 *Aküfer: Yer altı suyunu depolayan ve/veya taşıyan geçirgen özellikteki jeolojik yapı
**Polinasyon: Bitkilerin üreme sürecinde, erkek ve dişi organlarındaki polenlerin araçlar/polinatörler ile transfer edilmesi.
0 notes
s360blog · 7 years ago
Text
“Gezegeni yeniden harika yapalım!”
One Planet Summit (Tek Gezegen Zirvesi), iklim değişikliği ile mücadelede bir kilometre taşı olarak görülen Paris Anlaşması’nın ikinci yıl dönümünde Paris’te toplandı. Salı günü gerçekleşen Zirve’deki en önemli gelişmelerden biri, Avrupa Komisyonu’nun, Paris Anlaşması hedeflerine ulaşılması amacıyla 9 milyar Euro değerinde yeni bir fon yaratıldığını açıklamasıydı. Fon, AB Dış Yatırım Planı’nın bir parçası olarak sürdürülebilir şehirler, temiz enerji ve sürdürülebilir tarım konularına odaklanacak. 
Tumblr media
Zirve’de konuşan AB İklim Değişikliği ve Enerji delegesi Cañete’ye göre, bu plan Afrika ve AB’ye komşu bölgelerde ihtiyaç duyulan yatırımı arttırıp yeni iş alanları yaratacak. Böylece, yoksulluğun azaltılmasında, sağlık koşullarının iyileşmesinde ve teknolojiye erişimin arttırılmasında zincirleme bir etki görülecek. AB “Uluslararası İş Birliği ve Kalkınma” delegesi Mimica ise hedefin küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin dijitalleşmesini de kapsadığını belirtti. Geçtiğimiz yıl, gelişmekte olan ülkelere sağlanan 20 milyar Euro ile AB dünyanın en büyük iklim finansmanı sağlayıcısı olmuştu.
ING Bank ve AXA gibi büyük şirketlerin fosil yakıt yatırımlarını kısmi olarak çekecekleri yönündeki kararları, Zirve’nin diğer önemli çıktıları arasında yer aldı. Dünya Bankası ise daha önce iklimle ilgili verdiği taahhütlerini genişleterek, 2019’a kadar petrol ve gaz finansmanının aşamalı olarak devre dışı bırakılacağını ve iklim değişikliği yatırımlarının yarattığı etkiler hakkında daha çok veri paylaşacağını söyledi.
Zirvenin dikkat çeken noktalarından biri Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un, ABD Başkanı Donald Trump’a yaptığı göndermeler oldu. Emmanuel Macron, Trump’ın seçim kampanyası boyunca kullandığı “Make America Great Again” (Amerikayı Yeniden Harika Yapalım) sloganına atıfta bulunarak tüm dünyaya “Make our Planet Great Again” (Gezegenimizi Yeniden Harika Yapalım) mesajını iletti.  Zirve öncesinde, Paris Anlaşması’ndan çekileceğini açıklayan ABD başkanı Trump’ın bu kararından bir an önce geri dönmesi gerektiğini, Fransa için anlaşma koşullarını yeniden müzakere etmek gibi bir seçenek olmadığını söylemişti. Macron ayrıca, ABD’de iklim üzerine çalışan akademisyenlerin çalışmalarına Fransa’da devam etmelerini destekleyeceklerini belirtmişti. Zirve’de, Fransa’nın, 13’ü ABD’li olan 18 iklim araştırmacısına kaynak sağlayacağını duyurdu.
Tüm bu gelişmelerle beraber, Zirve’ye yönelik bazı eleştiriler de söz konusu. Uluslararası yardım kuruluşu ActionAid’in ABD Politika Direktörü Brandon Wu, Zirve’nin iklim değişikliği etkilerine karşı en savunmasız gruplar adına pek bir şey vaat etmediğini düşünüyor. Wu, yoksul ülkelerde yaşayan insanların iklim değişikliği yüzünden giderek ciddileşen fırtınalar, seller ve diğer felaketler ile baş etmeye çabaladığını ve asıl ihtiyaç duydukları taahhüdün daha fazla kaynak olduğunu belirtti.
0 notes
s360blog · 7 years ago
Text
imece, toplumsal cinsiyet eşitliğine sosyal girişimcilik yoluyla çözümler arıyor.
Birleşmiş Milletler’in 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi’ni(SDG)  ele alan temalar ile yola çıkan imece, ATÖLYE ve Zorlu Holding kurucu ortaklığı ve S360 stratejik partnerliğinde hayata geçirilen bir sosyal inovasyon platformu. imece, toplumsal sorunların çözümüne katkı sağlayacak proje ve girişim fikirleri olan birey ve kurumları bir araya getirerek geliştirdiği Destek Programı altında katılımcılara eğitim, mentorluk, çalışma alanı, ekosisteme erişim ve kurumsal işbirliği gibi alanlarda destek sağlıyor. imece’nin ilk Destek Programı nitelikli eğitim üzerineyken, ikinci Destek Programı toplumsal cinsiyet eşitliği hedefini ele alarak kadın ve kız çocuklarının güçlenmesi konusuna odaklanıyor. Destek Programı’na katılarak yenilikçi fikirlerini sürdürülebilir çözümlere dönüştürmek ve sosyal sorunların çözümüne katkı sağlamak isteyenler 120.000 TL hibe alma şansına erişebiliyor. Son başvuru tarihi ise 28 Aralık!
Tumblr media
imece’nin ikinci Destek Programı’nın odaklanacağı mesele alanlarını belirlemek ve katılımcıları konu hakkında bilgilendirmek için hazırlanan bir dizi raporda toplumsal cinsiyet eşitliği farklı açılardan ele alınıyor. Sorunlar Araştırması adı altında hazırlanan raporlarda, Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda kadın ve kız çocuklarının önündeki temel engelleri anlayabilmek için bu alanda yayınlanan küresel, ulusal ve yerel veri, endeks, rapor ve araştırmalar incelenerek, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini etkileyen değişkenlerle birlikte toplumsal cinsiyet eşitsizliği sonucu oluşan çok yönlü problemler irdeleniyor.
Gerçekleştirilen bu araştırma, toplumsal cinsiyet eşitliği başlığı altında girişimcilik yaklaşımıyla çözülebilecek meseleleri üç başlık altında topluyor: Kadının ekonomik hayata katılımı, kadın ve kız çocuklarının eğitime erişimi ile erişilen eğitimin niteliği, ve kadınların ve kız çocuklarının bedensel ve ruhsal anlamda sağlıklı ve iyi olma hali. Her bir başlık için hazırlanan raporların öne çıkan noktalarını aşağıdaki gibi özetlemek mümkün.
Küresel endeskler ve ulusal raporlar, Türkiye’de kadınların iş gücüne katılım oranının oldukça düşük olduğunu gösteriyor. Kadınların iş hayatına katılımında üç temel evre öne çıkıyor: İşe girebilme, işte kalabilme ve işte yükselebilme. Kadınlar farklı sektörler ve pozisyonlarda yer alsalar da bu üç evrede ortak sorunlarla karşılaşıyorlar. Ücretsiz kadın emeği, okul öncesi eğitim ve bakım hizmetlerinin yetersizliği, toplumsal cinsiyete dayalı ücret farklılıkları, cam tavan ve başarılı kadın rol model eksikliği, cinsiyetçi tutum ve davranışlar ile ön yargılardan kaynaklanan motivasyon ve özgüven eksikliği olarak karşımıza çıkan bu sorunlar Kadınların Ekonomik Hayata Eşit Katılımı adlı raporda inceleniyor.
Her ne kadar küresel endeksler ve ulusal raporlarda Türkiye, kız çocuklarının ilköğretime erişimi konusunda gelişim gösterse de, ortaöğretime erişimde ve yüksek öğretime devam etmede cinsiyetler arası farklılık devam ediyor. Kadınların ve Kız Çocuklarının Eğitime Erişimi ve Erişilen Eğitimin Niteliği adlı rapor, bu farkın kapatılması, kadın ve kız çocuklarının eğitime erişimi ve sonrasında istihdama katılmasının önemine vurgu yapıyor. Ayrıca raporda, eğitime erişmenin ötesinde, insanların hayatları boyunca dahil olduğu formel ve enformel eğitim süreçlerinin toplumsal cinsiyet normlarının oluşmasında çok önemli bir yere sahip olduğunun da alt çiziliyor.
Kadınların ve Kız Çocuklarının Sağlıklı ve İyi Olması adlı rapor ise, Türkiye’de kadınların yaşam süresinin uzun olmasına rağmen, yaşam kalitelerinin erkeklere kıyasla oldukça düşük olduğunu belirtiyor. Kadınlarda fiziksel ve duygusal sağlık sorunları daha yaygın bir şekilde görülürken, cinsel sağlık hizmetlerinin sadece üreme sağlığı olarak görülmesi kadınlarda bilgi eksikliğine neden olarak kadınların cinsel sağlık hizmetlerine erişimini güçleştiriyor. Kadınların birbirlerine danışarak ve teknolojinin sağladığı araçlarla daha güçlü hale gelmesi mümkün olabilir.
Raporlarda incelenen bu başlıklara ek olarak hazırlanan başka bir araştımada ise, sosyal girişimcilik alanında dünyada önem kazanan ve imece’nin bu mesele sürecine entegre etmeyi hedeflediği toplumsal cinsiyet lensinden yatırımcılık (gender lens investing) yaklaşımını incelenerek imece kapsamında ortaya çıkacak girişimler için bir rehber geliştirilmiş. Toplumsal Cinsiyet Lensinden Yatırımcılık isimli bu rapor, toplumsal cinsiyet eşitliği odak alınarak hayata geçirilen yatırımların yaratabileceği ekonomik ve sosyal etki üzerine bir derleme sunuyor.
0 notes
s360blog · 7 years ago
Text
2017’de yeşil tahvil ihracında yeni rekor
Moody’s Yatırımcı Hizmetleri (Moody's Investors Service) tarafından hazırlanan yeni bir rapora göre, küresel yeşil tahvil ihraç hacmi 2016 yılının ilk altı aylık bölümü ile 2017 yılında aynı dönemde benzer bir seviyede gerçekleşti. 2017 yılının üçüncü çeyreğinde gerçekleşen büyük yükseliş ile 2017 yılındaki toplam küresel yeşil tahvil ihracı, 2016’da gerçekleşen bir önceki rekoru geride bıraktı.
Moody’s analistlerinden Matthew Kuchtyak, on yılını tamamlayan yeşil tahvil piyasasının hacminin, 2016 yılının ikinci çeyreğinde 32,2 milyar dolar seviyesinde olduğunu, 2017 yılında aynı dönemde ise bu değerin 32,7 milyar dolara ulaştığını belirtti. 2017’nin ilk dokuz ayında toplam yeşil tahvil hacmi, 2016 yılının ilk dokuz ayındaki 63,2 milyar doların %49 üzerine çıkarak 94,5 milyar dolara ulaştı. 
Tumblr media
Kuchtyak, toplam yeşil tahvil piyasasının küçük bir bölümünü oluşturmasına rağmen spekülatif olarak derecelendirilen tahvillerde marjinal artışlar gözlemlemeye devam ettiklerini, ilk çeyrekteki %5 oranında ve ikinci çeyrekteki %6,4 oranında vergiye tabi ihracı takiben, spekülatif derecedeki yeşil tahvillerin üçüncü çeyrekte %7,2’lik oranı temsil ettiğini söyledi.
2017 yılının başından bu yana gerçekleşen %6,1 oranındaki yeşil tahvil ihracına kıyasla, 2016 yılının tamamında gerçekleşen yeşil tahvil ihracının %1,4’ü spekülatif derecedeydi. Bu eğilimin devam etmesi, daha geniş aralıkta kredi kalitesine sahip ihraççıların piyasaya girmesiyle küresel yeşil tahvil piyasasının daha da olgunlaşacağına işaret ediyor.
Olgunlaşmanın bir diğeri işareti, piyasadaki yeşil tahvil ihracı sayısının artması olarak gösteriliyor. Piyasanın bu bileşeni, yılın ilk dokuz ayında yeni işlemlerde yavaşlama gösterse de yeni işlemler yükselişi işaret etmeye devam ediyor. Bununla birlikte, yeşil tahvil piyasasındaki büyüme oranının Moody’s’in geçen seneki tahminlerinden daha yavaş olduğu belirtiliyor.
0 notes