nonestviveresedvalerevitaest

[nonestviveresedvalerevitaest]

Keşke yalnızca biz bize olsaydık, zamanın akışına karışmadan, tüm dünyadan uzak, bir başka evrende, birbirimizin gözlerinde kaybolarak... Birlikte geçen her an, sonsuzluğun en güzel anı olsa, her anı bir ömre bedel kılabilsek.

[nonestviveresedvalerevitaest]

the simplest moments hold the deepest reflections, like a lone cup left behind, whispering stories only the rain can hear/ 03.12.34

[nonestviveresedvalerevitaest]

Bir insanı fikrini almadan bu dünyaya getirmek, ardından onun en çaresiz ve savunmasız anlarında – daha yeni doğmuşken yemeyi bilmeyen, adım atamayan, harfleri dahi tanımayan o minik varlık hâlindeyken – yardım elini uzatmak, sonra da tüm bir ömür boyu "Üzerinde hakkım var" diyerek bu iyiliğin gölgesinde yaşamayı ebeveynlik diye adlandırmak, büyük bir haksızlık.

Ebeveynlik, karşılıksız sevgiyle, bireyin hayatına değer katmakla, ona kendi kanatlarıyla uçmayı öğretmekle ölçülür. Oysa her yapılan iyiliğin hesabını tutmak, verilen emeği bir bağ gibi boynuna asmak, başka bir adı hak eder. Bu, sevgiden değil, bambaşka bir duygudan doğar, belki sahip olma arzusundan, belki de kendi varlığını onun üzerinde daim kılma çabasından… Ama adı ne olursa olsun, gerçek ebeveynlik bundan çok daha yüce bir şeydir.

[nonestviveresedvalerevitaest]

Belki de seni bu kadar derinden sevmenin acısı, seni her an yanında tutamadığım bu gerçekliğin içindeki en büyük sınavımdır.

[nonestviveresedvalerevitaest]

Dünya, ruhunun izlerini taşıyan bir haritadır, davranışların bu haritanın yollarını çizen, dağlarını yükselten, vadilerini derinleştiren kalemdir. Her adımın, zihninin gölgelerinden ve kalbinin fısıltılarından beslenir, dışarıda gördüğün her manzara, iç dünyandan bir parça taşır. Etrafındaki kargaşa, içindeki fırtınaların yankısıdır, huzur dolu bir gökyüzü ise ruhunda dinen bir sessizliğin tezahürüdür. İnsan, dünyayı yalnızca seyreden bir yolcu değil, aynı zamanda onu dokuyan bir dokumacıdır.

Eğer yolunu kaybetmiş hissediyorsan, yönünü değiştirmek için dışarıya değil, içine dönmelisin. Çünkü bu harita, ne ellerinde tuttuğun pusulaya ne de yıldızlara bakar, onun yollarını, senin kalbindeki rüzgârlar belirler. Dünya, ona ne fısıldarsan sana onu haykırır. Her değişim, bir düşünceyle başlar, bir hisle büyür ve dünyayı sarmalayan yeni bir güzellik yaratır.

[nonestviveresedvalerevitaest]

my lover

[nonestviveresedvalerevitaest]

Rüzgarın dokunuşu, eski bir hatırayı uyandırır, toprak, yılların yorgunluğuna rağmen, her anı içinde saklar ve düşlerim, bir nehir gibi akar, seni arar, seni bulur. Zaman ne kadar değişse de, her anın içinde senin izlerini hissederim. Ve ben, nehrin akışında kaybolurken, hep senin adını duyarım.

[nonestviveresedvalerevitaest]

Keşke yalnızca biz bize olsaydık, zamanın akışına karışmadan, tüm dünyadan uzak, bir başka evrende, birbirimizin gözlerinde kaybolarak... Birlikte geçen her an, sonsuzluğun en güzel anı olsa, her anı bir ömre bedel kılabilsek.

[nonestviveresedvalerevitaest]

Her bir dokunuşumla sana ait olmanın ne demek olduğunu hatırlatmak istiyorum.

[nonestviveresedvalerevitaest]

Ne sıklıkla burada olmanı, hayatın maceralarını seninle paylaşmayı arzuladım, hayallerimizi ve isteklerimizi birlikte dokuyarak her deneyimi yaşamak için can attım

[nonestviveresedvalerevitaest]

sensiz, dünya parçalanmış bir bulmacaya benziyor, en önemli parçası eksik

[nonestviveresedvalerevitaest]

Sensiz içimde bir ev özlemi var

[nonestviveresedvalerevitaest]

Everyone has your face, everyone has your hair...The air has stolen your perfume, as people have stolen your walk. But no one is you.

[nonestviveresedvalerevitaest]

Every time I think of you, it feels like losing you all over again.

[nonestviveresedvalerevitaest]

"I want to feel your skin on mine, the heat of your body pressed against me, and the taste of your lips as we lose ourselves in each other."

[nonestviveresedvalerevitaest]

"Her fingers slid over my skin, leaving a trail of fire in their wake, and I knew I would never get enough of his touch"