Photo
İlk fotoğraf acı biber yediğimizde akan gözyaşımız yani reflex gözyaşı diğeri ise duygusal gözyaşımız,oya gibi işlenmiş olan.
http://www.nationalgeographic.nl/galerij/de-ware-schoonheid-van-de-traan/reflex-traan
16 notes
·
View notes
Text
sevdi gönlüm seni sandı ki bana yâr olasın ne bilürdi varasın hem-dem-i ağyâr olasın
37 notes
·
View notes
Photo
0 notes
Quote
Zor zamanlar geçiriyorsanız, sabredin! Belki bir duanızın cevabına kavuşmuşsunuzdur, hiç tahmin edemeyeceğiniz şekilde.
(via bildiginmerve)
138 notes
·
View notes
Photo
Vincent Van Gogh Kitaplar 1887 'Onu kitaplarda bulmadım Ve ''bilge'' kişilerden, ah, çok az şey öğrendim'
2 notes
·
View notes
Text
başkentte çoktan seçmeli şıkların arasından çıkabilen bir bilgenin, pusulasına iliştirdiği cümle olmayı çok istemez miydiniz bayım?
1 note
·
View note
Audio
Fransız geçidin de oturmuşum deftrime seni çiziyormuşum gibi..
2 notes
·
View notes
Quote
Dua, kulun Allah'a derdini bildirmesi değil, o derdin dermanının ancak Allah olduğunu bilmesidir.
Anonim (via bildiginmerve)
44 notes
·
View notes
Photo
yollar ve şehirler, evler, büyük binalar, tepelerden küçücük görünen insan suretleri.. dar sokaklar, kiliseler, tepeler, bakkallar, lokantalar ve sidik kokulu barlar… biraz mazi, biraz hiçlikistan, biraz şimdi.. üstelik hepsi bir adım iç’e doğru iken, nasıl oluyor da koşar adım uzaklaşmışçasına, kendine en yabancı noktadan bakabiliyordu insan ruhuna… elim kaleme, ruhum şiir’e dokunmayalı asır, ruhum renklere, parmaklarım fırçalara küseli dün gibi.. üstelik düğüm düğüm ezgi gezdiriyorum boğazımda, ilmek ilmek güfte yutkunuyor, sızım sızım türkü tütüyorum… anlatamamak mı, anlaşılamıyor olmak mı daha büyük dert bilmiyorum. bana uzanan elleri zorla bırakmakla cezalandırıyorum kendimi sonra, sesleri susturamayışımdan, kulaklarımı tıkıyor, çaresizliğime yollar çiziyor, varımı yoğumu o yollarda dağıtıyorum sonra.. eskiden ben bilinmedik şarkılar dinler, güzel kitaplar okurdum. beni üzenleri yad eder, arada bir, dünyanın gam’ına kasvetine hayıflanır, sonra tekrar barışırdım. şimdilerde köyü viran olmuş çoban gibi, çökmüş bir tepeye, dağılan sürüme ağlarcasına, kendimle bile hasbihâl den çekinir olmuşum.. photo by Dilan Top | #self ______________________ #barcelona | end of September 2016 | Eda Tanses
84 notes
·
View notes
Photo
6K notes
·
View notes
Text
14. Kendilerine ilim geldikten sonra, sadece aralarındaki kıskançlık ve azgınlık yüzünden fırkalara bölündüler. Eğer belli bir süreye kadar erteleme sözü Rabbinden gelmiş olmasaydı, aralarında iş mutlaka bitirilirdi. Onların ardından Kitap'a mirasçı olanlar da onun hakkında, işkillendiren bir kuşku içindedirler.
15. İşte bunun için sen çağrıda bulun/dua et ve emrolunduğun gibi dosdoğru yürü! Onların boş arzularına uyma ve şöyle de: “Allah'ın Kitap'tan indirdiğine inandım. Aranızda adaleti sağlamakla emrolundum. Allah'tır, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz. Bizim amellerimiz bize, sizin amellerinizin size. Bizimle sizin aranızda delil yok. Allah bizi biraraya toplayacaktır/aramızı bulacaktır. Dönüş O'nadır.” (Şûr��)
5 notes
·
View notes
Photo
13K notes
·
View notes
Audio
“saçlarını yastık yapıp yatıyorsun öyle düşünüyorum yorgan diye geceyi dört mevsim üstüne çekiyorsun yaprak düşer ay düşer yıldız düşer kar düşer kurşun düşer üstüne bomba ölüm ayrılık düşer apansız sena düşer aklıma beni ağzınla sustur göğsü isyan göğsü ateş göğsü tomur tomur sena onaltı yaşının heyacanını tarar aynada çıplacık boynu.. el-boruk dağlarında israil konvoyu kıvrılır yılan gibi.. nazi fırınlarından sarı yıldız uyanır aynada gözlerini bırakır gözleri iki yüz kilo bomba içine 504 peugeot'nun büsbütün bir kinle oturur kanatlanır avına sena mehdillah şii müslüman kız sedir ağaçları değil yanan köyleri geçer iki yanından hükmünü okur benim ülkemde filizkıran fırtınası dalların acısı gelir hücremde beni bulur konvoy patır cizze arasında durur.. sena atmaca sena nisan dalları gibisin sena sena fünye fitil ateş.. sena dur ama durma.. gövdesinin dört katı ağır bombayla patlar güzelim kız beni ağzınla sustur susturacaksan..”
güneyin gelinine, 2014 ekim, 2016
1 note
·
View note
Photo
...45 - Ey iman edenler, bir düşman topluluğu ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah'ı çokça zikredin ki, kurtuluşa eresiniz. 46 - Ayrıca Allah'a ve Resulü'ne itaat edin. Ve birbirinizle didişmeyin. Sonra içinize korku düşer ve kuvvetiniz elden gider. Sabırlı olun, çünkü Allah sabredenlerle beraberdir. 47 - Çalım atarak ve halka gösteriş yaparak yurtlarından çıkanlar ve Allah yoluna engel koyanlar gibi olmayın. Allah onların bütün yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır. 48 - Şeytan, onlara amellerini güzel gösterdiği zaman, "Bu gün insanlardan size galip gelecek yoktur, ben de size yardımcıyım." demişti. Fakat iki tarafın karşı karşıya geldiği görününce arkasını dönüp kaçtı ve şöyle dedi: "Ben sizden kesinlikle uzağım. Ben sizin göremeyeceğiniz şeyler görüyorum ve ben Allah'dan korkarım. Ayrıca Allah'ın azabı çok çetindir." 49 - O sırada münafıklar ve kalblerinde hastalık bulunanlar, (müslümanlar hakkında) "şu adamları dinleri aldattı" diyorlardı. Oysa her kim Allah'a tevekkül ederse bilsin ki, Allah galiptir, güçlüdür ve hikmet sahibidir. 50 - Melekler, o kâfirlerin yüzlerine ve sırtlarına vura vura ve "Tadın bakalım cehennem azabını!" diye diye canlarını alırken hallerini bir görmeliydin. 51 - İşte bu, sizin kendi ellerinizle meydana getirdiğiniz bir sonuçtur. Hiç şüphesiz Allah, kullarına hiçbir şekilde zalim biri değildir. 52 - Tıpkı Firavun'un izinden gidenlerle onlardan öncekilerin gidişi gibi onlar da Allah'ın âyetlerini tanımadılar, Allah da kendilerini günahları yüzünden tutuklayıverdi. Çünkü Allah çok kuvvetli ve azabı çok çetin olandır. 53 - Bu, Allah'ın bir kavme verdiği nimeti, onlar kendilerini değiştirmedikçe değiştirmemesinden dolayıdır. Gerçekten de Allah hakkiyle işiten, herşeyi bilendir. 54 - Tıpkı Firavun'un izinden gidenlerle onlardan öncekilerin gidişi gibi, Rabblerinin âyetlerini yalanladılar. Biz de onları günahları yüzünden helâk ettik. Firavun ile arkasından gidenleri suda boğduk. Hepsi de zalim idiler. 55 - Allah katında kımıldayıp debelenen canlıların en kötüsü, inkara saplanıp da bir türlü iman etmeyenlerdir... Enfal.
1 note
·
View note
Photo
0 notes
Text
“ben biraz günde beş vakit hiçbir şey yapmayan biri ben biraz üzgün baharatlara fena meyilli”
nasıl büyük yalanlar doldurmuşsunuz tarihe. biz koca bir gerçeği efsunlu rivayetlere tercih ettiğimizden beri bakın ne haldeyiz. kusurlu ve yarım hikayemiz ellerimiz bile çirkin. hiç bir şey oturmuyor yerine.
kafiyeyi bıraksak yeridir. elim ayağım nedir onu bile bilmiyorum. tutunduğum ve tutunulması gerekenin ne olduğundan hiç haberim yok inan hangi sapakta neyi nereye taşıyorum? ’ ‘nereye bu gidiş’ diye sorarız kendimize tamda böyle zamanlarda ve seni hatırlarız. unutmak diye bir şey yoktur insan unutmaz hatırlayamaz olur sadece. üstünü örter bu yalnızlığın kaldıramaz ya da silemez. hatırlamak ruhun yara almasını sağlamakla eş değer. fakat ancak ağladığımda hissediyorum ruhumun varlığını gülerken değil ağlarken inanıyorum kendime.
yine kalbimin dönüp durduğu gecelerden biriydi bir yanı ateşten daha harlı bir yanı aklı selim kalbim. hızla atıyordu bana sormadan o ezgiyi ilk duyduğum gece. önce hiç bir şey yokmuş gibi başlıyor sonra bütün doğu rüzgarlarını önüne katarak gelip ciğerlerime doluyordu. bu nasıl bir hatırlatmadır kalbim. “ahvâk” ammicede seviyorum anlamına geliyormuş. sevmek hafızayla bir bütün. hafızanın kanunu aşkın kanunudur. insan ancak sevdiğini öğrenir diyordu üstad. sevmek birazda hiç görmediklerimize duyulan hasret. sevmek kurak iklimlerde ve şiirde gezinen.
artık her şeyi onunla yazıyorum. sana bundan bahsetmek isterdim ancak 'bahis fiili bunun için yeterli dirayette değildi. ben de değilim. kalemim bu kadar büyümedi henüz. ne kadar büyüsekte geçmişi hatırlayacağımızdan ve büyüdüğümüzü farkedemeyeceğimizden yakınıyoruz biz. bu nasıl bir yılgınlık kalbim. oysa sen bir nehirde atıyordun. merhamet salacaktık okyanuslara. ne oldu yumruğunu hiç gevşetmeden yüreyecek o küçük kıza? “daha yolun başındasın” diyenleri de mi duymadın gürültüden? hatta öyle gürültüyle doldun ki önce menzilini unuttun sonra suyun çekildiğini sandın. zannın çoğundan kaçacaktın.
ben küçükken de böyleydim. yaz mevsimine yenilirdim.
sana kalbimden ve kaderden de bahsetmek isterdim ancak bahis fiili bunun için yeterli dirayette değildi. ben de değilim. bizi bu şarkılar hep yerin dibine geçirdi. ahmet kaya şarkısının en çok bu kısmını içten söylüyordu “benim sonum dünden belli” ve en acı olan kısmı “hep sonradan gelir….” aklım başımda değil. aklım kaderimin en ince dallarını dahi kolluyor/sorguluyor. her sapağın en başında bir hasret ve sonunda o yarım kalmışlık hissiyle devam ediyor yoluna. yolun sonunda daralması bir ilizyon bunun farkında. yolda çürük meyveleri bile dolduruyor heybesine bıkmadan. ne ağır bir azlık Allahım diyor sonra. bu bir yenilginin ifadesidir bak. yenilgi acele etmekten. beklemek ince ve vakarlı. ey şehir ne oldu sana ne hafif bir kalabalık bu? sana adını veren bu nehir kaç destana şahit ve dilimize türkü oldu? o akıyor bense utancımdan çıkamıyorum yokuşu. benim sonum dünden belli.
utanıyorum çünkü kalbim kırdığı her hayalden sonra geçmişten af diliyor. kurmuyor sanki artık kırıyor. yeni bir hayatın koynunda geleceği kolluyorum. ben hiç bakamadım zaten şimdiki zamanın yüzüne. kalbim ne vardı geçmişi içimde bu kadar büyütecek? bir yarımı bütünden hoş görecek ne vardı? babam “birini bir şeyi sevdiğini sanmak ham bir meyveyi dalından koparmak gibidir…. ” derdi. evet babacım öyledir. ve dalına geri takamayacığımızı bilmek ham bir meyveden daha acıdır.
sana meyvelerden bahsetmek isterdim ancak bahis fiili ham bir meyve için biraz ağır kaçıyor. Âmine oğluna babasını anlatmıştı hatırlar mısın bilmem “onu ilk gördüğümde o en tepedeki meyve gibiydi. al yanaklı yakışıklı. en olgun. sonra Allah Âmine nin duasını kabul etti. ama çok kısa süren bir vuslattı bu. rüya gibi.” bu nası hikaye anne! hiç mi aldanmadın? ben belki de hiç ulaşamayacağım meyvelerin en güzeline bilmiyorum anne. güzellik gerçekle eştir ben rüyayla sandım. zannın çoğundan kaçacaktım. ben uyanınca da devam ettim o rüyaya bilmiyorsunuz. nasıl büyük yalanlar doldurmuşlar tarihe biz nasıl inandık onlara anne?
ben küçükken de böyleydim.
bu yol hep böyle gidecek ve hiç bırakmayacak eteklerimizi bu yarım kalmışlık hissi. hayır hayır “bu benimki sevda değil” ne zaman içimde ölecek olsa bir şeyler bu mısraları söyler. sen de biliyorsun duanın ve davanın heyecanı kursağımızda kalacak öldüğümüzde ama kimse hatırlamayacak bizi. ölümse şunu hatırlatacak: güzellik gerçektedir ve tam olmaklık cennettedir. ve “hoşumuza değil boşumuza gittiği için severiz şiiri” der şair. şiir bu yüzden umudun ifadesi. öyleyse oku bana dünya lekesini de avunsun kalbim….
“ne kadar ağırıma gitse de dünyadan oluşmuş harfler yarım dalgın ve kusurla geldim ben buraya”
Ekim, 2016, Sakarya.
i
0 notes
Audio
Fransız geçidin de oturmuşum deftrime seni çiziyormuşum gibi..
2 notes
·
View notes