hzhubble
ne?
55 posts
tumblr'ı %5 verimle kullanabilmek
Don't wanna be here? Send us removal request.
hzhubble · 5 years ago
Text
Buhar-ı Vofoton Maşinaları
“Bihruz Bey, o sitem dolu mektubu yazmayı kafasına koymuştu. Geniş, ahşap masasının üzerinde taslaklarla dolu kağıt yığını arasında uşaklardan birinin masaya bıraktığı bir yığın zarfın arasında kırmızı büyük bir tanesini fark etti, elini yığına götürdüğünde. Zarf, parlak bir kağıttan üretilmiş, a la modbir şeye benziyordu. Zarfı alıp üzerindeki kabartma harflere baktı; ‘Bihruz Beyefendi…
View On WordPress
0 notes
hzhubble · 5 years ago
Text
1,000,000,000,000,000,000,000 Yıl
Voyager 1 ve 2, 1977 yılında Güneş Sistemi ile ilgili bilgi toplamak için fırlatıldı. Sadece bununla kalmayacaktı ve güneş sisteminin ötesini de gözleme ya da en azından oradan veri gönderme şansı yakalayacaktık. Aradan geçen 40 yılda bu iki insan yapımı nesne, en uzun mesafeyi alan, uzak diye bildiğimiz yerleri yakın yapan sondalara dönüştüler.
2012 yılında fırlatılış tarihi itibarı ile abi…
View On WordPress
0 notes
hzhubble · 5 years ago
Text
BİR YETTOBAYT ELVEDA
allahtan sabır istedim bilmeyerek yüreğe indiğini her edebiyat akımı gazeteye sarılmış olarak bulunur
Çağın kuantalanmış saçakları zilyon haneli köy-gökdelenleri yalayıp geçiyor önümden, yağlı kağıda sarılmış Burger elimde bir köşede oturuyorum plastik mıcırlı heybetsiz. (more…)
View On WordPress
0 notes
hzhubble · 5 years ago
Text
Randolph Carter'ın İfadesi
Randolph Carter’ın İfadesi
Beyler, size tekrarlıyorum, soruşturmanız verimsiz, isterseniz beni sonsuza dek burada tutun; adalet diye adlandırdığınız yanılsamayı yatıştırmak için bir kurban bulmanız gerekiyorsa eğer, beni hapsedin ya da idam edin; ama size daha önceden anlattıklarımın daha fazlasını söyleyemem. Hatırlayabildiğim her şeyi, bütün samimiyetimle anlattım. Hiçbir şey çarpıtılıp gizlenmedi ve karanlıkta kalan bir…
View On WordPress
0 notes
hzhubble · 5 years ago
Text
Küçük Bir Yanılgılar Atlası
Küçük Bir Yanılgılar Atlası
Aşağıdaki metin Kozan Demircan’ın çevirdiği ve 6:54 Yayınları tarafından 2000 yılında yayınlanan Lovecraft’ın “Uyku Duvarının Ötesinde” isimli kitabının girişinde yer alıyordu. Esra Avşar tarafından çevrilen yazı, o güne kadar dahi Lovecraft etrafında dolaşan “söylentileri” açığa kavuşturmak için derlenmiş. Lovecraft severleri okumaya davet ediyorum.
(more…)
View On WordPress
0 notes
hzhubble · 6 years ago
Text
siberveri: mayıs 2019, duyuru
siberveri: mayıs 2019, duyuru
“Bilim’i olmayan bir dilin, toplumun bilim-kurgusu da olmaz?” ya da “sanayileşmemiş bir toplumun bilim-kurguya ilgisi olmaz” ya da “millet aç gezerken, bilim-kurgu da neymiş?” diklenmesi? Bunların eleştiri olarak sayılabilmesi için, bu eleştiriyi getirenlerin, bir yazın türü olarak bilim-kurgu konusunda önümüze ne konduğuna bakmış olmaları gerekmez miydi? (more…)
View On WordPress
1 note · View note
hzhubble · 6 years ago
Text
Kalan
Hece’deki söyleşide [Aralık 2018 Hece Edebiyat sayısında yayınlanacak] kafama yatan ve daha sonra Son Barbar: Görsel Şiir’in içeriğini tekrar ele aldığımda iyice kanî olduğum durum şudur: Görsel Şiir, 2018 yılının sonunda ya da 2019 yılın başından itibaren bir şekilde edebiyat hayatımızın ve şiir tarihi dediğim “yanlış-bilinç-üretecinin” dışına çıkmalıdır. Son Barbar: Görsel Şiir kitabı eğer…
View On WordPress
0 notes
hzhubble · 6 years ago
Text
SİMÜLASYON VE BİLİMKURGU
SİMÜLASYON VE BİLİMKURGU ve bir ütopya haline gelmiş gerçek ile ilgili Baudrillard'dan alıntı.
Simülakrlar üç gruba ayrılır(*):
– Uyumlu, iyimser ve Tanrı’nın yarattığı ideal doğanın tıpkısını/ikizini oluşturmayı amaçlayan imgeleme, taklit ve kopyalama üstüne kurulmuş doğalcı, doğal simülakrlar, – Tüm üretim düzenini kapsayan enerji ve güç üstüne kurulmuş, makinelerle somutlaşan, üretici özelliğe sahip, üretken simülakrlar. Evrensel boyutlara insana inanmayı hedefleyen, sürekli bir yayılma…
View On WordPress
1 note · View note
hzhubble · 6 years ago
Text
Ev, Varoluş ve Dark Souls (III)
Ev, Varoluş ve Dark Souls (III)
“Bütünüyle gecenin ve Şeytanın karanlığı ile yaşamalı idik [We should live totally in the face of the night and of the Evil.]” der Heidegger. Oysa Dark Souls IIIşu cümle açılır, karakterimizin neliğini anlatırken: “Bir noktada, Kül Ahalisinden biri, ateşleri bağlamaya cüret etti. Fakat o kadar güçlü olmadığından alevlerin arasında küllere dönüştüler. [At some point in time, The Ashen One had…
View On WordPress
1 note · View note
hzhubble · 6 years ago
Text
Ev, Varoluş ve Dark Souls (II)
Ev, Varoluş ve Dark Souls (II)
Tumblr media
Heidegger, “İnşa Etmek İskân Etmek Düşünmek” isimli yazısında insanın şu kaçınılmaz özelliğine dikkat çeker: “Ölmek demek ölüm olarak ölüme muktedir olmak [ölmeyi becerebilmek] demektir. Yerin üzerinde, göğün altında, tanrısal varlıkların huzurunda kaldığı sürece, sadece insan ve aslında sürekli olarak ölür.”Dark Souls evreni içinde Miyazaki’nin bize ilettiği en can alıcı ileti budur…
View On WordPress
0 notes
hzhubble · 6 years ago
Text
Ev, Varoluş ve Dark Souls (I)
Ev, Varoluş ve Dark Souls (I)
Son zamanların hatta video oyun tarihinin en sıradışı oyun serisi (içinde Demon’s Souls ve Bloodborne da olmak üzere) From Software firmasının ve Hidetaka Miyazaki’nin eseri olan Souls serisi olmalı. Bu konuda daha önce yazdığım bir yazı mevcut, fakat Soulsevreni ve anlatı biçimi o kadar yoğun ve fraktallanmış ki bir yazı daha yazmaya elverişli görünüyor. Elbette sorulacaktır, bu kadar yoğun…
View On WordPress
0 notes
hzhubble · 6 years ago
Text
Yeni Kitap: Osmanlı Bilim Kurgusu
Yeni Kitap: Osmanlı Bilim Kurgusu
Tumblr media
İletişim Yayınları, Seda Uyanık’ın “Osmanlı Bilim Kurgusu: Fennî Edebiyat Osmanlı-Türk Anlatılarında Bilime Yönelişin Mantığı ve Gelecek Tasarıları” isimli çalışmasını yayınlamış. Türkiye’de Cumhuriyet öncesi dönemde fennî romanolarak endam eden bilim-kurgu Batılılaşma serüveni ile iç içe geçmiş bir halde anlatılıyor kitapta. Önsöz’den kısa bir bölümü aşağıya aldım. Devamı ve kitap hakkında bilgi
View On WordPress
0 notes
hzhubble · 6 years ago
Text
meziyet-i ciddiye-i fennîye
Bu site açıldığından bu yana iddiasının zayıflığından değil ama kurucusunun tembelliğinden, biraz da edebiyatın diğer türlerine olan düşkünlüğünden, biraz da o türlere olan ihanete yakınlaşan düşmanlığından akamete uğradı. Türkiye’de ve Türkçe’de bilim-kurgunun onca iyi niyete ve özenli yayına rağmen bölük pörçük kalmış halinden ötede bir araz değil olan. Fakat yine de tekrar ele alınması…
View On WordPress
0 notes
hzhubble · 6 years ago
Text
Son Yazı
Olasıdır ki şiir ile aramdaki ilişkiyi -zaten artık hiç bir zemini ve iddiası olmayan- son kez bitirme gayreti bu yazı. Yayınladığım kitapları ve şiirleri bir şekilde derleyip toplayıp, bir kitap haline getirdim. Ben, zannediyorum, Cöntürk’ün “başarı şansı görünmüyor” dediği şairlerden oldum ya da olmak yolunda büyük mesafe aldım. Bunu itiraf etmek ya da kendimi yerden yere vurmak istemiyorum. En…
View On WordPress
1 note · View note
hzhubble · 6 years ago
Text
Yeter okur sayısı
Büt’an Şiirleri‘nin yayınlanması ve dağıtıma çıkması sonrasında kendimce kritik gördüğüm şiir okurunun şiir kitaplarına erişimi veya şiir kitaplarının diğer kitle kültürü ürünleri gibi aynı dağıtım kanallarından ve sanki eşit şartlar varmış gibi o raflarda ve ekranlarda yer almaları konularına kafayı taktım. Çünkü özünde, (fireli firesiz vb.) 500 adet sınırı ile basılan şiir kitaplarının öyle…
View On WordPress
0 notes
hzhubble · 7 years ago
Text
Kaldığım yerden devam etmek gerekir ise, çağdaş vaktin bize dayattığı gösteri ve onun bir şekilde tamamen kendisinin devamını saplantı haline getiren yordamı [araçları, mecraları, gösterge seti vb.] pikselleştirilebilir ve sonra sayısallaştırılabilir hali ile şiirin ve şairin canına okuyor, okumakta.
Bana göre Türkiye’de göçün ve kentleşmenin izlenmesi, bu yeni gösterge evrenini ve onun yordamının anlaşılmasını daha görünür kılacaktır. Uzun zamandır kentin uzamını işgal eden yüksek binalar ve bunların arasında kent yaşantısının “yüreğini” elinde tutmaya çalışan gündelik hayatın eski görüntüsü, kendisinden kaçamayacağımız bir görsel arkeoloji enerjisini tüketip duruyor. Öyle ki yaşadığımız kentin gelişip, serpilmesinin bir sınırının olmadığını fark ediyoruz. Buna ek olarak [kentsel dönüşüm] mengenesi de mevcut. Sanayileşmeyi, buharı, kömürü, demir çeliği, endüstriyi böyle es geçen bir coğrafyada hem de…
Kendi adıma doğduğum, büyüdüğüm İstanbul şehri, son 20 yıl içindeki dönüşümü ile kendisini fesh etme noktasına gelmiş. Öyle veya böyle Fatih, Bakırköy, Beşiktaş, Kadıköy vb. arasında geçen yaşantımın iskan ve imar adına tarumar ediliyor olması sadece İstanbul’a özgü değil elbet. Ankara da bu uzun, sevimsiz görüntü ve biçim arazlarından, aslında bir fraktal şeklinde kendisini üreten bu “modern” halden nasibini aldı, yine rant/imar ve iskan adına.
Daha önce mısralı şiir ile “apartman” arasında bir estetik birliktelik olduğunu savunmuştum. Apartmanın ya da yüksek binanın, bu hali ile ya da her hali ile bizim açımızdan barınma veya yaşama pratiği için hiç bir hayati önemi olmaması hatta öğrendiğimiz şekli ile kültürel tarihimizin tam tersinde yer alması, bunca büyük bir coğrafyada toprak/nüfus arasındaki ilişkinin böyle dikine çözümler gerektirmemesi (burası Japonya değil örneğin) düşünüldüğünde, zeminden itibaren 3. kattan itibaren yükselen her binanın ne için yükseliğini anlamakta zorluk çekiyorum, çekmekteyim.
Bioshock okyanusun altındaki Rapture Şehri
JG Ballard, Super Kent (Super Cannes romanda geçen lokasyonlardan biri)
Bioshock Infinite: Gökyüzündeki Columbia Şehri
Pieter Bruegel Babil Kulesi
Binaların yükseliği ve onlara atfedilen “yeni yaşam” vurgusu elbette az çok kafa ütüleyici sayılır. Çünkü özellikle yeni yerleşim alanlarının çölleşmesi, kesit alındığında üretime uzak oldukça (fabrika ya da sanayi vb.) tüketime, sadece tüketime odaklı fraktal mevcudiyetleri, üst üste dikilmiş bu kalıp-yaşantıları sonunda belki de Babil Kulesi/Ahalisi, Ballard’ın Süper Kent‘i ya da Bioshock’taki Rapture ya da bulutlar üzerindeki Columbia benzeri bir toplaşmaya kadar gidecektir. Aslında birer toplu konut olan bu binaların ortaya çıkmasının tarihi apayrı bir konu olsa da, geleceğimizin üst üste bindirilmiş katlardan oluşan bir yaşama doğru evriliyor olmasının masaya yatırılması gerekiyor.
Kent yaşantısı, bir öncelikler ve zorunluluklar silsilesi olarak kişiyi “tüketim” girdabında kredi/araba/ev üçgeninde yaşamaya mahkum ediyor, etmekte. Artı mal ve ürün saldırısı karşısında savunmasızız öyle veya böyle. Dönüştürülemeyen, sahip olunamayan mülklerin tuhaf canlılarıyız. Dediğim gibi İstanbul kenti belki bu “vahim” noktaya henüz evrilmiş değil, fakat yollar ve arabalar ve bunlara eşlik eden masif binalar arasında insan pek görünmüyor, görünemiyor. Boyalı bir “brutalizm” içinde yaşadığımız açık. Ve o kocaman binalarda dışarısı ile içerisi arasındaki bağın ya da bağımsızlığın insafına kalmış şekilde yaşıyoruz. Sovyetik toplu konut rüyasını bize cilalayıp satanların elbette hiç bir suçu yok.
Bahsettiğim fraktal fikrini biraz daha açmak gerekirse, aslında Modernleşme Projemiz [eğer var ise böyle bir şey] kendi irreel ya da irrasyonelleri üzerine inşa ediliyor. Sanayileşme yokken hizmet sektörü şahlanıyor, fakat kökünde Anti-Kapitalist olmasına rağmen en vahşi hali ile finans-kapitalin insafına kalıyor. Özü gür olmasına rağmen, kendi sığlığında betondan sığınaklarla kapı alıyor yaşantısına. Göçmenliğin en yoğun yaşandığı ülkelerden biri olmasına rağmen, tarihsel olarak sanki “buralar” ona emanetmiş ve ondan sorulurmuş gibi “kimlik” inşa ediyor. Ha, evet o da inşa oluyor. İşte bu fraktal üç değişik fonksiyonun iç içe geçmiş sonsuz görüntüsünü veriyor bize: Transformasyon, Emülasyon ve Simülasyon. Sıralamadan bağımsız olarak herhangi bir söylem alanı ne olursa olsun, Batı’dan Doğu’ya gerilmiş bir alanın altında kendi toplamına erişmek için, her x, y, z ve t için serpiliyor. Ölçülemiyor ve sonlanmıyor. Operatör ne olursa olsun, bir fraktaldan diğer fraktala, kendi kırılmış aynamıza bakıyoruz. Bakışın sonsuzluğunda ölümü inşa ediyoruz. Bu anlamda iletişime geçmeyi sürekli erteliyoruz. İletişimin kendisini sadece inşa etmeye yarayan, kendisini olumlamaya yarayan yeni halinden öteye şiir, bugünün kelimeleri, boşlukları, parodisi ile yazılamaz. Bunların ötesine, negatifin, kullanımı olmayan olumsuzluğun, şiir olmayanın, kullan-at ve hazır yapıtın kayrasında inşa edilir ancak. Mısralı şiire ve Şiir Tarihine elveda diyenlere merhaba!
      Transformasyon, Emülasyon ve Simülasyon Kaldığım yerden devam etmek gerekir ise, çağdaş vaktin bize dayattığı gösteri ve onun bir şekilde tamamen kendisinin devamını saplantı haline getiren yordamı pikselleştirilebilir ve sonra sayısallaştırılabilir hali ile şiirin ve şairin canına okuyor, okumakta.
2 notes · View notes
hzhubble · 7 years ago
Text
Kuantalaşma, Fraktallanma ve Muassırlaşma
Kuantalaşma, Fraktallanma ve Muassırlaşma
Yıllar geçtikçe mısralı şiir yazma konusunda insan daha isteksiz oluyor. Özünde, gerçek-zamanlı bir mısralı şiir peşinde olduğum için bir şiiri yazmaya başladığımda, onu tamamlamam arasında Yahya Kemal türü bir “ömür” geçmiyor. Çünkü biz, onun gibi kadîm sayacağımız bir geçmişin sularında yolculuk etmiyoruz, şimdi ve buradayaşıyoruz. Bizim için -en azından kendi kuşağımdan şairler için- Tarih’in…
View On WordPress
0 notes