Text
Veee dergimizin yeni sayısının kapağı hazır. Harika içeriklerin olduğu dergimizi bayilerden mutlaka almalısınız.
1 note
·
View note
Text
Dergimizde yayınlanacak olan Müslüm Gürses portresi sizlerle keyifli okumalar.
“BABA”
Hiç baba olmadı ama herkes ona “baba” dedi. Şarkılarıyla milyonların acısına ortak olan arabesk müzik severlerin “baba” diye hitap ettikleri, şarkılarıyla insanların gönül dilinden anlayan, sessizce acı çekenlerin sesi olmuş bir sanatçıydı Müslüm Gürses.
Asıl soyadı Akbaş olan Müslüm, Şanlıurfa’nın Halfeti İlçesi’nde 7 Mayıs 1953'de dünyaya geldi. Babasının bağlama çalıp, türkü söylemesi sayesinde Müslüm’ün de küçük yaşlarda müziğe olan ilgisini arttırdı. Daha sonra ailesiyle birlikte ekonomik sebeplerden dolayı ailesiyle Adana’ya göç etmek zorunda kaldı. Bu göç Müslüm’ün daha sonraları hayatında karışılacağı pek çok dertlerin ve acıların başlangıcıydı aynı zamanda da “baba” olarak nitelendirileceği yolun başlangıcıydı.
Henüz 12 yaşında Adana’da bir çay bahçesinde şarkılar söyleyerek başladı kariyerine küçük Müslüm, aynı zamanda Halkevinde çeşitli eğitimler aldı ve o yıllarda bir gazinoda sahneye çıktı.
Eğitim durumu kendi değimiyle “ilkokulu bitirdim gerisi yoktu”. Ama Allah vergisi bir sesi vardı ve bu onun tek sermayesi oldu. Adana’da düzenlenen bir şarkı yarışmasında birinci olunca hayatı değişti Müslüm Gürses’in 1967 yılanda Çukurova Radyosunda türkü söylemeye başladı. O zamana kadar Müslüm Akbaştı fakat radyoda türkü söylemeye başlamasıyla birlikte sahne adı o tok ve pürüzsüz sesin sonuna kadar hak ettiği Gürses oldu.
1968 yılında iyice ünlenmeye başladı Gürses ve ilk plağını çıkardı. Artık Adana ona yetmiyordu ve İstanbul’un plakçılar çarşısının yolunu tuttu. 1969 yılında Sevda Yüklü Kervanlar plağını çıkardığında büyük bir çıkış yakaladı Müslüm Gürses. Bununla birlikte konserler devri başladı aynı zamanda gazinolarda da sahne aldı ve çok büyük bir hayran kitlesine ulaştı.
Müslüm Gürses 1978 yılında Tarsus’tan Adana’ya dönerken büyük bir trafik kazası geçirdi. Kazada kafatası zarar gören Gürses’in beynini koruması için alın bölgesi platin ile sabitlendi. Hasar sebebiyle koku alma yeteneğinin neredeyse tamamını ve duyma yeteneğinin bir kısmını kaybeden Gürses’in yıllardır karakteristik bir özelliği haline gelen ağır ve tutuk konuşmasının arkasında bu neden yatar.
Türkiye’nin o dönemlerde geçirdiği sıkıntılı günlerde dönemin gençliği de sıkıntı ve acılarına “baba” ile çare arıyordu. Çok büyük kalabalıklara konserler vermeye başlamıştı Müslüm Gürses.
90’ların sonuna kadar arabeskin acı çekmiş, acıklı sesi olarak iyice ünlenmişti Gürses. Fakat bu nedenle de toplumun bir kısmı tarafından da hor görülen, deyim yerindeyse “dışlanan” şarkıcısı oldu. Tabi bu durum daha sonları değişecekti. Müslüm Gürses bu duruma hiç aldırmadan sevecen ve babacan tavrıyla acı çekenlerin sesi olmaya devam etti.
Ve 2000’lerin başı kendini dışlayan, ötekileştirenleri de kendi safına çekecek işler yaptı. Pop şarkılarını kendine has tok sesiyle arabesk tarzda yorumlayarak toplumun her kesiminden dinleyiciye ulaştı.
'İtirazım Var', 'Kah Garipler' ve benzeri birçok parçaya imza atan Gürses’in müziği tez çalışmalarına konu olmuş, onun 'kente uyum sağlayamayan, ezilen varoşların sesi' olduğu sonuçlarına varılmıştı. Müslüm Baba hayranlarının kendinden geçip bedenini jiletlediği, 90'lı yılların Gülhane parkı konserlerinin yerini 2000'li yılların ortalarından itibaren açıkhava konserleri hatta rock festivalleri almıştı. Bu yıllar Müslüm Gürses’i herkesin dinlediği, sevdiği, hayran olduğu yıllar oldu.
Müslüm Gürses yaşantısı, dış görünüşü, mütevaziliği, esprili tavrı, şen kahkahaları, toplumun her kesimini kucaklayan her kesime hitap eden sevecen ve babacan biri olması. Anadolu insanının adeta vücut bulmuş hali gibiydi. Müslüm Gürses her kesimin “baba”sıydı.
Kimsesizdi, yoksuldu, hayata yenik başlamıştı ama o Müslüm Gürses oldu o “baba” oldu. Hırsından değil, zafer kazanmak için değil hayatı olduğu gibi kabullendiğinden her daim mütevazı yaşadığından Müslüm Gürses oldu.
Kasım 2012’ye kadar birçok albüm ve şarkı yapan Müslüm Gürses, geçirdiği kalp ameliyatının ardından karaciğer ve böbrek yetmezliği nedeniyle hastanede yoğun bakımda tedavi altına alınan Gürses, dört aylık yaşam mücadelesinin ardından 3 Mart 2013'te hayata gözlerini yumdu.
1 note
·
View note
Text
Sevgili Antalya'lı takipçilerimiz sizlere harika bir haberimiz var. Jennifer Lopez, 6 Ağustos'ta Antalya'nın Serik ilçesindeki Regnum Carya Otel'de konser verecek. Gitmeye imkanı olanların ve hayranlarının kesinlikle kaçırmamasını tavsiye ediyoruz.
0 notes
Text
Erken Yaşta Müzik Eğitimi Almanın Avantajları
Çocuğunuzun bir enstrüman çalmaya yönelmesi, müzik kulağının hassas olmasını sağlamanın yanında, eğitimini ve sosyal etkileşimini de etkileyecek, gerekli becerileri geliştirmesini de sağlayacaktır. Çocuğunuz enstrüman seçimi konusunda kararsız ise, ona keman ya da piyano dersleri için küçük kayıtlar dinletebilirsiniz. Belki tekrar bir “Beethoven” olmayacak hayatımızda ama sabırlı olarak pratik yöntemlerle matematiğin yanında müzik eğitimi de alarak akademik hayatındaki olumlu yansımaları kısa sürede göreceksiniz.
Kaynak: okul.com.tr
0 notes
Text
0 notes
Text
Kavrama Kapasitesini Yükseltir
Müzik ile uğraşan kişilerin, yani müzisyenlerin, kavrama konusundaki becerileri diğer insanlardan daha farklıdır.
0 notes
Text
Tarihte Bugün
17 Mayıs 1945 Esin Engin, besteci ve müzisyen doğum yıl dönümü
0 notes
Text
ABD'li müzik grubu Pink Martini, dünya turnesi kapsamında Türkiye'de ilk konserini Bursa'da verdi. Grup, Türk sevenlerine büyük bir sürpriz yaparak "Aşkım Bahardı" şarkısını hayranlarıyla birlikte seslendirdi 😌
0 notes
Text
ANTALYA Side Antik Tiyatrosu'nda bu yıl ilki düzenlenen Türk Rus Klasik Müzik Festivali, 'Piazzolla-Gala' başlıklı kapanış konseriyle sona erdi. Festivalde, dünyaca ünlü Türk piyanist Fazıl Say da sahne alırken Türk besteci Nevit Kodallı'nın eserleri de seslendirildi.
0 notes
Text
Bu yıl İstanbul Müzik Festivali, 11-30 Haziran tarihleri arasında Barok müziğin devlerinden 20. yüzyılın en çarpıcı bestecilerine, cazdan, Osmanlı klasik müzik geleneğinin zenginliklerine 150 eserle 15 farklı mekânda 22 konsere ev sahipliği yapacak. Festival, yolculuğundaki rolünü ve evrendeki ikiliklerden doğan hikayeleri Var Olmanın Aydınlığı, Var Olmanın Karanlığı temasıyla sahnelere taşıyor.
Bu eşsiz müzik festivalini, müzik severlerin kesinlikle kaçırmamasını tavsiye ediyoruz.
0 notes
Text
Müziğin insan üzerindeki bu etkilerini biliyor muydunuz?
Müzik dinlerken, beyne giden kan ve oksijen miktarında artış olduğu için, uyarıcı ve harekete geçirici etkisi var.
Kalp atışlarını ve metabolizmayı doğrudan etkiler.
İdmanlarda tempolu ve ağır müziğin etkileri farklı sonuçlar doğurmuştur.
Müzik ilham verir, duyguları harekete geçirir ve yaratıcılığı artırır.
Müzik matematikseldir, karmaşık fikirlerin kolay çözülmesini sağlar.
Etkili öğrenmenin temel unsuru olan beynin, sağ ve sol yarım kürelerinin denge içinde çalışmasını sağlar.
Belirli müzik türleri, huzur veren endorfin hormonunun salgılanmasını ve sakinliği arttırır.
Kas gerilimini azaltır, beden hareketlerini ve koordinasyonu geliştirir.
Beynin, fiziksel dünyayı algılama, zihinde canlandırma ve nesneler arasındaki farklılıkları ayırt edebilme yeteneğini geliştirir.
Müzik stresi azaltır, rahatlatır.
0 notes
Video
youtube
ARMONİCA MÜZİK MÜZİĞİN OLDUĞU HER YERDE
1 note
·
View note
Text
GEÇMİŞTEN BUGÜNE TÜRK MÜZİĞİ
Türk toplumu tarihte yer almaya başladığı andan günümüze kadar gelen dönemde hayatın her alanında etkisini göstermiştir. Medeniyet tarihimiz boyuncada sanat ve edebi dallarada verilen önem oldukça fazladır. Gelişimi boyunca bir çok çeşitliliğe yayılmıştır. Tarih boyunca ortaya çıkan edebi eserler hayatımızda yer almaktadır. Bir çok zorluk ve yasaklara rağmen sanat hiç bir toplumda olmadığı gibi bizim toplumumuzda engellenemez. Bu sanat dallarından günümüze kadar gelen en önemlilerinden biride müziktir. Müzik tarihimiz yaşanılan dönemin şartlarına göre bugüne kadar oldukça değişik evrelerden geçmiştir. Aslında müzik biz insanların içinde büyüttüğü duyguları , hatıraları , yaşadıklarını anlatabildikleri en güzel yollardan biri olmuştur. Türk müziğinin başlangıcı Orta Asya'dan kavimler göçünün etkisi ile kopuz eşliğinde söylenerek başlamıştır. Osmanlı döneminde gelindiğinde ise müzik saraydakilerin semai ve beste halk arasında ise daha çok bozlak ve türkü dinlenmesinden ötürü ikiye ayrılmıştır. Müzik aslında hangi tarzda kimler tarafından dinlenildiği farketmeksizin insanların duygularını anlatma sanatı olmuştur. Özellikle Cem Bahar'ın ''Aşk olmayınca meşk olmaz'' kitabının adındada dediği gibi Aşk olmadan meşk, meşk olmayıncada musiki olmuyor. İnsanlar kendi yaşadıklarını anlattıkları gerçek duygularını yansıttığı için bu zamana kadar gelen çok sevilen besteler oluşmuştur. Türk toplumu diğer toplumlardan farklı olarak belki iyi belki kötü bilinmez ama en çok duyguları ile hareket eden toplum diyebiliriz. Bu duygular ki musikinin etkisi ile daha belirgin hale gelebiliyordu. Bir toplum düşünün ki müzik yaptığı savaşların bile içinde yer alabilmiştir. Türk müziğinin gelişimi Aşıkların ortaya çıkması ile halkın içine dahada karışmaya başlamıştır. Karacaoğlan, Köroğlu, Erzurumlu Emrah gibi isimler halk ozanlığı terimini ortaya çıkarmıştır. Çalınan sazlar eşliğinde şiirler söylemeye başlayan insanlar ve dinleyenleri oldukça artmaya başlamıştır. Aşık geleneği günümüzde de hala geçerli olan bir gelenektir. Dönemlerin ilerlemesi herşeyde olduğu gibi müziktede değişikliklere yeniliklere yol açmıştır. Lale devri ile birlikte Barok müzik yani daha Avrupai müzikler dinlenilmeye başlamıştır.Yurt dışından getirilen keman , piyano gibi enstürmanlar getirilmiştir o dönem yabancı sanatçılar daha çok ilgi çekmiştir. Son yüz yılımıza gelicek olursak özellikle Cumhuriyet ilanından sonra müziktede çağdaşlaşma hareketi başlamıştır. Avrupai müzik tarzı ve müzik aletleri ile Türki çalgı ve müzik tarzı arasında bir uyum sağlanmıştır. İnsanların müziğe ilgisi daha çok artmaya başlamıştır. Sarayda müzik dah fazla önem arz etmeye başlamış mızıka heyeti ve klasik Türk musikisi eğitimi verilmeye başlanmıştır. 19. yüzyılda İstanbul'da sahne alan İtalyan ve Fransız operetlerin etkisiyle Türk operet geleneği başlamıştır. Oluştulan müzikli tiyatro ekipleri ile birlikte dahada yaygınlaşmıştır. Türk operet geleneği ''Arifin Hilesi'' , ''K��se Kahya'' gibi oyunlarla ilk örneklerini vermiş ''Leblebici Horhor'' oyunu ile en çok ilgiyi çektiği oyundur ve ayrıca bu oyundaki operet parçaları plak yapılmıştır. Operetin ardından bir diğer oyunsal gösteri diyebeleciğimiz kanto doğaçlama dans ve gösteri olarak adlandıracağımız bu dalın yaratıcısı ise Peruz'dur. İstanbul'un Direklerarası, Üsküdar , Kadıköy gibi tiyatroların yoğun olduğu yerlerde bulunan eğlence yerlerinde kanto, tuluat , orta oyunu gibi oyunların yanında musiki olarak ise İncesaz, Ahenk , Çalgı gibi isimlerle anılan Türk musiki dinletileri yer alırdı. İlk taş plan örneklerinin çıkmaya başladığı dönemlerde dini ve sosyal baskılardan dolayı üstünde daha az baskı olan azınlık diyebeleceğimiz insanlar çalışmaya başlamıştır. Daha çok Rum , Ermeni , Musevi sanatçılar plak çıkartabilmekteydi. Bizde ise sadece dönemin en çok bilinen Tamburi Cemil Bey , Hafız Aşir ve Şehab gibi erkek sanatçılar ve Sururi ve Aşki gibi meddahlar cesaret gösterip plak yapabiliyordu. Türk tulumbacılarının çok kullandıkları mani çeşitli müzikal yardımlarla kullanılmaya başlanmıştır. Özellikle aşık karşılaşmalarında yer alan manilerin sayısı oldukça fazladır. Zaman içinde Anadoludaki bu eğlenceli müzik tarzı ile Kasap havası, Sirto, Çiftetelli gibi dans müzikleri meydana gelmeye başlamıştır. Zeybek ve Amane gibi tarzı müzikler plaklara alınmıştır. Taş plağın baş yıldızlarından biri olan Arap Mehmet'te zurna virtüozüdür. Oyun havası , köçek havası , taksim gibi plaklar bastırmıştır. Cumhuriyet döneminde özellikle çağdaş ülke olma çabası tabii ki müzik ve sanat olmadan anlatılabilmesi mümkün değildir.Batılı tarzda musiki eserler çoğalmaya başlamış ve ayrıca ilk Türk plak şirketi kurulmuştur. Cumhuriyetin ilani ile birlikte kadın sanatçılarda plak doldurmaya başlamıştır. İlk kadın sanatçılar dönemin operet sanatçısı Fikriye Hanım, Süreyya Opereti'nin pirimadonnasıdır. Ayrıca günümüze kadar gelmiş olan Lüküs Hayat operet parçasıda bu dönemde çıkmıştır. Müzik zevklerinin değişmeye başlaması ile birlikte tango, forkstrot, çarliston gibi danslar moda olmaya başlamıştır. İlk Türk tangosu ''Mazi'' Seyyan Hanım tarafından plağa okunmuştur. Türkçe sözlü tango dönemini başlatan bu eser ardından Fehmi Ege , Necdet Koyutürk gibi isimlerle doruk noktasına ulaşmıştır. Radyo belkide yakın döneme kadar çağımızın en büyük icatlarından biri olarak görünüyordu özellikle ikinci dünya savaşı sonrası insanlar karanlık dönem içe dönük yaşamın oluşması, üretime katkınının artması insanların radyo başında olup biteni anlamaya çalışması milli duygularında gelişmesine yol açmıştır. Milli duyguların ortaya çıkması ile birlikte müziktede halk müziğinin önü açılmıştır. Ankara radyosundan ve İstanbul radyosunun çalışmaları sonucu tüm yurda yayın yapmaya çalışmaya başlanması dinleyenlere ''Yurttan Sesler'' programları ile halka türküler ulaştırılmaya başlandı. Taş plakların artmasıyla birlikte Türk Sanat Musikisi özellikle dört büyük ses olarak anılmaya başlandı. Bunlar Safiye Ayla, Müzeyyen Senar, Hamiyet Yüceses ve Perihan Altındağ Sözen'dir. Ayrıca erkek sesi olarak günden güne şöhreti artan Necmi Rıza , Abdullah Yüce ve Zeki Müren dikkat çekmeye başlamıştır. Halk Musikisi alanında ise Celal Güzelses, Malatyalı Fahri, Aşık Veysel, Zaralı Halil gibi halk sanatçıları müzik dünyasına girmişlerdir. Türkiye'de özellikle çok partili hayata geçişin ardından yapılan yurt dışı girişimleri açılımlar bir çok yeniliğinde ülkemize gelmesini sağlamıştır. Bunun müziğe yansıması ise Rock and Roll salgının ülkemize gelmesiyle başlar. Özellikle gençler bu müziğin dans ile birleşmesinden dolayı oldukça etkisi altına girmiştir. Dönemin radyoları bu akımları daha geç getirsede plaklar dönemin akımlarını takip etmekte geçikmiyordu bu yüzden müziğin etkisi daha çabuk yayılmıştır.Yeni ses kayıt aygıtların çıkmaya başlaması 45lik plaklarında sonunu hazırlamıştır bu plakların son örneklerini Zeki Müren , Müzeyyen Senar, Neşet Ertaş, Nuri Sesigüzel gibi sanatçılara aittir. Günümüz müziğinin asıl başlangıcı ise 1960'lı yıllarda Anadolu Pop müziği teriminin ortaya çıkmasıyla meydan gelmiştir. Özellikle gençlerin yönünü batı pop müziğine çevirmesinden dolayı yeni bir arayış dönemi başlamıştır. Türk kültürü ile batı kültürünün kaynaşmasıyla ortaya çıkmaya başlayan bu tür yeni bir tarz oluşturmuştur. İlk örneklerini Tülay German, Esin Afşar, Hümeyra, Fikret Kızılok, Cem Karaca, Selda Bağçan, Erol Büyükburç, Barış Manço, Ersen, Edip Akbayram gibi günümüzde bile hala herkesin severek dinlediği sanatçılardır. Bu akım ayrıca yanlızca solist değil grup müziğininde sayısının artmasına sebep olmuştur. Moğollar, Ersan ve Dadaşlar, Silüetler, Kurtalak Ekspres bu grupların en önemlilerindendir. Türk müziğinden bahsedip arabeskten bahsetmemek tabii ki de yanlış olurdu. 1970'lerde başlayan arabesk furyası Türk müziği için bir dönüm noktası olarak gösterilebilir. Özellikle gazino ve kasetlerin ortaya çıkması magazin basının etkisi ile birleşince arabesk bir dönemin tamda merkezinde yer almıştır. Orhan Gencebay, Müslüm Gürses, Emrah, Gülden Karaböcek, Ferdi Tayfur,Bergen gibi sanatçılar bu dalın önde gelen isimlerindendir. Özellikle bir dönem şarkılar filmler ile birleştirilmeye başlanmış nerdeyse bir şarkıya bir film çekiliyordu. 80 yıllarda televizyonun ortaya çıkması ile birlikte devlet koroları kurulmaya başlanmıştır. Şöhreti günümüze kadar gelen bir çok radyo ve koro sanatçısı ortaya çıkarmıştır. Emel Sayın, Nesrin Sipahi, Behiye Aksoy, Ahmet Özğan bunlara en iyi örneklerdir. Halk musikisi günümüze yaklaştıkca ilgisini hala sürdürmekte olup bağlamaya olan ilgi gün geçtikçe artmıştır. Arif Sağ önderliğinde Musa Eroğlu, Muhlis Akarsu gibi isimler topluluklar oluşturmaya başlamıştır.Onların oluşturduğu bu topluluklarda bir çok sanatçı parladı ve şöhret oldu bunların bazıları İbrahim Tatlıses, İzzet Altınmeşe gibi isimler arabeske yönelmiş, Belkıs Akkale, Selahattin Alpay gibi isimler ise halk türküsüyle ün yapmıştır. Günümüzde Popüler müzik olarak adlandırabileceğimiz yeni bir dal yer almaya başlanmıştır. Pop müzik değişen dünyanın en kolay uyum sağlama koşullarından biri olarak görülmekte ve Türk müziği pop müzik etksi altında ilerliyor günümüz pop dünyasının ise en önemli sanatçıları Tarkan, Kenan Doğulu, Ajda Pekkan, Sezen Aksu diyebiliriz.
0 notes
Text
Ceylan Ertem Söyleşisi
Hayatın İçinden Ceylan Ertem - Türk müziğinin en iyi performans sanatçılarından biri olan Ceylan Ertem Hayatın İçinden köşemizde bugün bizlerle kendisine biraz sanat hayatının dışına çıkıp özel hayatına yönelik sorularımızı cevapladı. 26 aralık 1980 tarihinde Adapazarı'nda dünyaya gelen Ceylan Ertem müzik hayatına 1992 yılında Adapazarı'nda çocuk ve gençlik korosu'na katılarak başladı. 1999'da müzik eğitimine devam etmek için İstanbul'a taşındı ve Akademi İstanbul'da müzik şarkıcılığı eğitimi aldı. 2000 yılında Müjdat Gezen Sanat Merkezine girdi ve Batı Müziği bölümünde iki yıl eğitimin ardından 2004 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi'nde Duysal Sanatlar bölümünde müzikoloji eğitimi aldı.
Nasıl bir öğrencilik hayatı geçirdiniz? Tam bir oğlak burcu olduğum için bütün orta okula kadar beş yıl boyunca sınıf başkanı oldum ama seçimle geliyordum hiç istemiyordum. Aslında tahtaya isim yazarken çok zorlanırdım kıyamazdım arkadaşlarıma... çok çalışkan bir öğrenciydim sürekli takdir teşekkür ve sınıf ikincisi olarak bitirdim. Okul hayatım boyuncada hep sosyal foklör, korolar hatta ilk okul müsameresinde perde kapanıyor ben çıkıyorum açılıyor yine ben çıkıyorum sürekli ben çıkıyorum diğer veliler izleyip orayı terk ederken babaannemler beş bucuk saat boyunca orda kalmak zorunda kalmıştı.Güzel ve sosyal bir çocukluk geçirdim Keyifsiz bir gününüzde neler yaparsınız? Ben Ferhan Şensoy'u , Cem Yılmaz'ı , Umut Sarıkaya'yı çok severim bütün mizah dergilerini ve mizahçıları tabii ki Kemal Sunal , Adile Naşit , Şener Şen gibi oyuncuların bir filmini mutlaka açarım yada onların stand up veya kitaplarını bulmaya çalışıyorum , hatta onlar ile denk geldiğimde bunları söyledim. Siz bize neşe getiriyorsunuz aslında şifacısınız diye keyifsiz bir günümde bunları yaparak keyiflenmeye çalışıyorum. Alışverişte nasıl Mutfakta nasılsınız? Alışverişte yanlız olmayı seviyorum yani çok hızlıyımdır. Hiç böyle vakit kaybetmek istemiyorum annem ile birlikte çıktığımızda böyle deliriyorum bir an önce bitsinde gidelim modundayımdır. Alışveriş merkezlerinde hiç duramıyorum fobim diyebilirim daha çok pazarlar hiç birşey almıyacaksamda semt pazarları çok zevkli ve mutfak konusunda ise iyiyimdir. Konserlerimiz başlamadan önce daha yeni bir kek yaptım damla sakızlı ve cevizli arkadaşlarım yedi ve çok beğendiler. Daha önce bir paylaşımınızda Sahne üç kişi anca ağırlar Ses sistemi için bir güzellik beklemek bir hayal kulis silinmeye bile gerek duyulmamış tam sahne önünde servis yapmaya çalışan garsonlar ve siz sahnede bir motivasyon ararken motivasyon sağlamayan dinleyici diyerek siteminiz belirtmiştiniz. Bu paylaşımınızdan yola çıkarak Türkiye' de Konser olgusu ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Doğal olarak çok geziyoruz biz. Çok fazla konser oluyor ve her tarafa gitmek istiyoruz. Çok teşekkür ediyoruz ki çağırıyorlar ama çok zor mekanlarda bir ses çıkarmaya çalışıyoruz mekanların duvarları , ses sistemleri , ordaki monitörler , hoparlörler teknik mevzuları artık bir kenara atarak o yazının devamındada aslında şöyle biz sahnede 4 - 5 kişiyiz ama grubun diğer elemanı dinleyicidir. Bizim o gece düzgün müzik çalmamızı dinleyici sağlıyor ve çok önemli onlar. Biz gerçekten çok az kişiyede çaldık eskiden ve çok alışığız bu durumada 5 kişiyede çalarız hiç problem değil gözlerimizi kapatarak zaten bir hale giriyoruz ama Türk dinleyicisi çok fazla konuşuyor. ne yazıkkı değişmiyor artık konserlerde konuşanlara mikrofon uzatmaya başladım bizim için çok zor oluyor. Yani her yerde belirtiyorum belki zor kulislerde belki çok zor mekanlarda müzik yapmaya çalışıyoruz. Birde dinleyicide bunu bizim için zorlaştırmasa ve o gerçekten çok zor şekilde ödedikleri bilet parasının karşılığını alabilsinler çünkü sadece iki saat boyunca müzik dinleyecekler bunu yapabilirler. Muhabbet ediceklersede zaten evlerinde bunu yapabilirler. Konserlere giderken genelde kara yolunu tercih ettiğinizi öğrendik. Uçağa binemiyormuşsunuz. Yükseklik korkunuzu nasıl farkettiniz veya nasıl oluştu? Benim uçağı binememe sebebim yükseklik korkusu değil aslında yükseklik korkumunda tuhaf bir olayı var hani uçakta çok yüksek düşücekmiyimden çok ben burdan kendimi atarmıyım atamazmıyım gibi bir kafaya girip böyle kendi kendimi delirtiyorum. Uçak fobiside biraz orda kalmaya mecbur olmak ile ilgili hani düşücez falan gibi bir durum değil ama evet Kıbrısa falan konsere gidemiyoruz o yüzden Dövmelerinizin bir anlamı var mı? O kadar çok dövmem var ki her birinin ayrı ayrı hikayesi var mesela çiçekleri çok sevdiğim için çiçekli bir dövmem var hemen onun altında Yıldız Tilbe'nin açılır sonsuz kere yoluna şarkı sözü yazar.Yani hepsinin ayrı ayrı hikayesi var ve burda anlatabileceğim ve anlatamayacağım hikayeler var anlatmaya kalksam kitap olur. -Soru Ceylan Ertem kendini sever mi? Ara ara böyle kendimi öperim ay ne tatlı kız falan tabi bu işin şakası yani bence herkes kendini sevmeli hani sevmeye uğraşıp başkalarından kendini dinleyip biraz bunada çok üzülmeden kendin ile ilgili çalışman gerek herhalde biraz belkide başkalarına sevgi dolu olmalısın ki kendinide sevebilesin yani iyiyiz herhalde kendim ve ben. Hayvan sevginiz sosyal medya paylaşımlarınızdanda görülüyor peki insanların cins hayvan sahiplenmesi nasıl buluyorsunuz? Hani bir sokak köpeğini değilde sibirya kurdunu tercih ediyorlar. Bu arada barınaklarda çok fazla sibirya kurdu var. Yani aslında çok fazla cins diye satın alıp sonra sokağa atılma vakası ilede karşılaşıyoruz. Bunun ile ilgili çok paylaşımdada bulunuyorum. Tabii ki onları sahiplen aslında sahiplende diyemiyorum çünkü iki kedim var şuan ve sanki onlar benim sahibimmiş gibi takılıyorlar ben onlara göre takılıyorum. Sosyal medyada sizi takip edenler Kadınım kelimesini çok kullanıyor. Bu sizin hoşunuza gidiyor mu? Bunu kullananlar hemcinsleriniz ve karşı cinsleriniz Kadın dinleyiciler ile çok iyi anlaşıyoruz ve bundan yana hiç bir derdim yok ama Ceylo dendiğinde sinir oluyorum daha çok babamın bana taktığı Cano' yu tercih ediyorum. Ceylan Abla diyenlerde çoğalmaya başladı artık biraz yaşlandığımız için.
0 notes
Text
Türk-Rus Klasik Müzik Festivali'ne antik tiyatroda muhteşem kapanış
ANTALYA Side Antik Tiyatrosu'nda bu yıl ilki düzenlenen Türk Rus Klasik Müzik Festivali, 'Piazzolla-Gala' başlıklı kapanış konseriyle sona erdi. Festivalde, dünyaca ünlü Türk piyanist Fazıl Say da sahne alırken Türk besteci Nevit Kodallı'nın eserleri de seslendirildi.
Kaynak: cnnturk.com
0 notes
Text
Tarihte Bugün
13 Mayıs 1986
Norveçli dünyacı ünlü şarkıcı Alexander Rybak dünyaya geldi.
0 notes