Text
İstemem
Spotify haftalık keşif listemi her hafta bir heyecanla dinliyorum. Böyle sanki her pazartesi hiç beklemediğim bir hediye almışcasına seviniyorum. Son iki haftanın listesinde beni hakkında hissettiklerimi betimletecek bir şarkı vardı. Bunlardan ilki Dolunay Obruk - Aşık olmak istemem. Şarkı fazlasıyla oyunbaz(playful) ve defalarca başıma gelen bir örüntüyü anlatıyordu. Aklımdan geçirdiklerim nasıl da şarkı olmuş. linki: https://youtu.be/xU_Gp_pYiLQ
1 note
·
View note
Photo
312 notes
·
View notes
Text
Zaman çok eski ,benim bile minik olduğum bir zaman, ailecek tatile çıkılmıştır. Anne-baba çocuklarına garip sorular sorup cevaplarıyla eğlenmektedir. Sıradaki soru ise ileride favorileri olacaktır.
+Evi özledin mi? -Evet +En çok neyi özledin evde? -Sarı sandalyemi
Cidden neden sarı sandalye? Çok saçmasın. Ama seviyordum işte. Sarı sandalyem her oyunumun içindeydi ve rahattı. Ayaklarımı yerden kaldırıp da sandalyenin üzerine tünediğimde uzak oluyordum her şeyden, dokulmaz oluyordum. Büyük karanlık canavar gelip beni yakalayamazdı mesela orda. Niye? Sarı sandalyedeyim, etrafımda görünmez bir kalkan oluştu ve orada güvendeyim. Yerler lav olduğunda karşı koltuğa atlayabilmem için basamaktı, kurtarıcıydı. Sarıydı bi de. Az evvel anne kişinin bu sandalyeyi taşındığımız gerekçesiyle dün gece ben uyurken çöpe attığını öğrendim. Üzüldüm, çocukluğumun büyük bölümünü kaybetmişim gibi hissediyorum. Kırgınım. Şimdi otursam sığamazdım sanırım. Balkonun köşesinde, kapının arkasında duruyordu. Hala iyi durumdaydı. Varlığını seviyordum. Geceleri sodamı alıp balkona çıktığımda başımda selam veriyordum. Basitti. Plastikti. Anılarımdı. Çocukluğumdu. Birkaç ay önce balkondaki boş saksıya güvercinin teki yumurtladığında onları çatı vazifesi görerek soğuktan koruyandı. Sarı sandalyeydi o tabii ki öyle yapacaktı. Ama artık beni koruyamayacak mıydı yani?
Artık sarı sandalyem yok. Ya çöpte hala ya da biri alıp götürdü. Eğer aldıysa biri lütfen ona iyi bak. Şimdi bir kez daha gideceğim çöplerin oraya eğer orada değilsen eve döndüğümde af dileyeceğim içimdeki çocuktan.
0 notes
Photo
20K notes
·
View notes
Text
Ellerimi dizlerimin üzerine koyduğumda tekrar hareket ettiremeyecek gibiyim. Gözlerimi kapattığımda beni sevmeyen rezil şeytanın üzerime duvarlarını yıktığını, duvarların üzerime yaptığı ağırlığı hissediyorum; onun benimle eğlendiğini duyabiliyorum. Ne istiyorsun benden? Ne yaptım ki sana? Ruhum sıkıldıkça nefeslerim sıklaşıyor. Amy'nin sebebini hatırlayamadığı ama ağladığı bölüm vardı hani Rory ölmüştü ama hatırlamıyordu hah işte onun gibi ama daha çirkini onun. Gerçek hayat farklı çünkü sümüklerimizi silmek için durmamız gerekiyor. Sebebini bilmediğim (hatırlayamadığım(?)) bir şey beni üzüyor. Bu da şeytanın işi mi dersin?
Söylemek istediklerim yarım kalmış cümleler olarak çıkıyor ağzımdan. Sahnede repliğini unutmuş bir oyuncu gibiyim bunu izleyiciye yansıtmamaya çalışıyor, endişeyle sahnenin arkasından gelmesini umduğum suflör sesine kulak kesiliyorum, soğuk bir sessizlik beni sarıyor. Önde oturan yüzü sahne ışıklarıyla belli belirsiz aydınlanan seyircilerden biriyle göz göze geliyorum, panikliyorum. Saklanmak istiyorum. İniyorum sahneden koşarak. O kadar hafifim ki şimdi ulaşıyorum hemen kapıya. Beni saklayacak sakin bir yer bulduğumda ancak sakinleşiyorum. Sanırım artık böyle mutluyum. Tekrar o insanlarla göz göze gelmek istemiyorum. İğreniyorum hepsinden. Ne suçu var onların? Bunun sebebi sen değil misin? Sözlerimi unuttuğun için kaçtın ama olmaz tekrar yapamam zor tekrar çıkamam buradan. Muhtemelen sahnedeki değersiz bir taşın kaybolması hiçbirinin dikkatini çekmeyecektir. Hem zaten ışıkları tekrar hissetmek istemiyorum omuzlarımda.
Tartışırken kendi kendime biri geliyor elinde tatlı bir ışıkla, sözleri de aynı ışığı gibi. Hoşuma gidiyor.
0 notes