Text
Hükmetmek üzerine
Ülkemizde yaklaşık 2 ay sonra (2023) Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimleri var. Sonradan baktığımızda belki çok farklı şeyler görülebileceğine dayanarak objektif olduğumu düşündüğüm bir bakış açısı ile bugünden o güne gördüklerimi yazmak istiyorum.
Öncelikle 21 yıldır Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemleriyle birlikte ülkeyi yöneten bir parti bulunuyor. Bu süre içerisinde partinin yönetimsel tabanı ise ilk dönemindeki çoğulculuğunu kaybedip yaklaşık son 5-10 yılda sert bir şekilde "tek adam" yönetimine geçtiğini görüyorum. Bunun nedeni de kimi seviyede güç zehirlenmesi, kimi seviyede ana-temel değerlere karşı çıkanların elenmesi sürecinin bir neticesi olarak görünmektedir.
Bu bakış açısı 15 hatta 20 yıl öncesinden de üç aşağı beş yukarı tahmin edilebildi fakat bu erime ile 10. veya 15. yıllar için hala devam edilebilmesinin ihtimali düşüktü. Bu yapının en büyük sorunu, yönetebilmek için normal halk için artan "baskı" ve "ekonomik ve yaşamsal özgürlük alanının küçülmesi" olarak görüyorum. Olası bir aynı yönetimin devamı sürecinde ise bu açıdan bakıldığında baskının ve radikalleşmenin artacağı olarak gördüğümü söyleyebilirim.
Bu süre zarfının tamamaında muhalefeti ise apayrı bir sorun olarak görüyorum. Yaklaşık 21 yıldır muhalefet, kendisinde doğal olarak oluşan gücünü doğru kullanamadı. Hatta ilk 10 yıldaki muhalefet hiçbir rasyonel temele dayanmayan politikalarla iktidarı daha da haklı hale getirdiğini düşünüyorum. Zaten iktidarın sonraki 10 yıldaki güç zehirlenmesi ve güçlü-kaliteli kişilerin ayrışması ile tamamen güç-denge ekseninde geçti.
Bu süreçte ülkemizle ilgili geçmiş dönem ile en büyük fark "parlamenter" sistem yerine daha hızlı hareket edilebilen "başkanlık" sistemi olarak görülebilir. Hızlı hareket etmenin avantajları olduğu gibi dezavantajları da bulunmakta. Kişisel fikrim olarak sistemsel sorun olarak başkanın denetlenme sürecindeki eksiklik olarak görülebilir. Bu kısım daha güçlü olduğunda başkanlık, hızlı aksiyon için iyi olabilir. Sistemsel olarak ikinci sorun ise 5 yıl gibi uzun sürede başkanın değişebileceği ihtimali. Bu da başkanlardaki sorumluluk duygusunu azalttığını düşünmekteyim. Daha sık ve bağımsız (meclis olabilir) denetlemeler ve daha sık değişim ihtimalleri ve hatta değişimler de hızlı ve sorumlu bir yönetim oluşturabilir. Bunlar olmadığı zaman ise ilerleyen süreçte başkanlık, ehil olmayan kişilerce sorunlara neden olabilir.
Şuan güçlü olan muhalefetin söylemi ise güçlendirilmiş bir parlementer sistem. Maddeleri incelediğimizde çok da kötü olarak görünmese de, 2023 Şubat'ındaki adaylık sorununda gözüktüğü gibi ortaklıklar, ittifaklar ve koalisyonlar ülkemizdeki süreci kötü yerlere taşıyabilir.
Dolayısıyla içeride idealde doğru şeyler bahsedilse de, bir kişiye yetki verip, detaylı ve bilimsel olarak denetlenebilmesi ve sürekli güvenoyları ile desteklenmesi en güzel seçenek olarak gördüğümü söyleyebilirim. Tabi ki bu düşüncem bu tarih itibariyle, okuduğum bilgi birikimleri ve tecrübelerle alınmıştır. Hayat insana çok değişik düşünceler katıp değiştirebiliyor. Yaşayıp göreceğiz.
0 notes
Text
Yönetici problemi
Yönetici, aslında bir işi yapan değil bir işi yöneten anlamına gelmektedir.
Dolayısıyla yöneticinin en önemli görevlerinden birisi, bir işi yapmaya çalışmak değil, işin yapılabilmesi için rahatlıkla birbirinden bağımsız parçalara bölebilmeyi sağlamaktır.
İşi yapmak ile bölmek birbirine çok benzer noktalara sahip olsa da, işi yaparken bölme işleminden sonra aksiyona geçmek vardır. Yönetmede ise aksiyona geçmek yerine ya daha önceki aksiyonlardan kalma tecrübelerden yararlanma, ya da bu tecrübelere sahip doğru kişileri bularak bu tecrübelerden yararlanma yoluna gidilmelidir.
İşte tam olarak doğru yönetici ve doğru yönetim budur.
0 notes
Text
Yeterince karmaşık problemlerin tanımı üzerine
Öncelikle yazının başlığında bulunan "yeterince karmaşık problem" kavramını açıklamak isteyeyim. Neden sadece "karmaşık problem" olmadığını da açıklayacak şekilde öncelikle "karmaşık olmayan" problemden bahsedeyim. Apaçık veya açık seçik olarak tanımlanmış olan, ve bu tanıma göre apaçık şekilde çözülebilecek problemlere karmaşık olmayan problem gözüyle bakabiliriz. Yani ortalama 10 dakikada çözülebilecek bir "havuz problemi" veya "1 milyon kağıda 1'den 1 milyon'a kadar olan sayıları sıra ile yazma problemi" karmaşık olmayan problemdir. Zor veya kolay olması, zaman alıp almaması karmaşıklıktan bağımsızdır. Bilgisayar, bir araç veya insanlardan yararlanarak paralel veya seri olarak daha hızlı veya daha kolay çözme yolları bulunabilir ve bu yazımızın konusu değil. Çünkü "yeterince karmaşık problem" kavramına değineceğiz.
Karmaşık olmayan problemi gördüğümüze göre karmaşık problem de aslında "apaçık tanımlanmamış" ve "apaçık çözülemeyecek" şekilde olmayan problem olarak adlandırılabilir. Bu iki kavramdan daha fazlasını bulamadığımı belirterek bu kapsamda geride kalan 2 ara durumu aktarmak isteyeceğim:
Apaçık tanımlanmamış ama apaçık çözülebilecek
Apaçık tanımlanmış ama apaçık çözülemeyecek
Yukarıdaki iki durumda öncelikle sorun problemin tanımında bilinmezlik olup olmaması ile ilgilidir. Problemin tanımında bilinmezlik varsa bu bilinmezlik oldukça yüksek bir ihtimalle çözümü de etkileyeceği için 2 durumdan düşük ihtimalli olan bir durumu oluşturmakta. Diğer durum ise tanımda bilinmezlik olmaması fakat çözümün apaçık olmayacağını göstermekte ve bu yazıda bahsedilecek "yeterince karmaşık problem"i anlatmaktadır.
0 notes
Text
Nereden başlayayım? sorusunun cevabı
"Nereden başlayayım?" sorusu bir çok alanda, bir çok farklı kişiye soruluyor. Bu konuda iyimser cevaplar belirli bir yön göstermekte ise de tam olarak tatminkar bir cevap oluşturmadığı için çoğu zaman eleştirilebiliyor da.
Öncelikle soruyu basit bir felsefe ile açmak istiyorum. Nereden başlayayım sorusunun ilk ve en temel cevabı, "yapabileceğin şeyler ile" olması gerekiyor. Doğru ya yapamayacağın şeyler ile başlamak, "Başlamak, bitirmenin yarısıdır!" mantığındaki daha ilk aşamayı geçememek dolayısıyla belki hiç başlayamamak ve dolayısıyla ilerleyememek ve daha da kötüsü hiç bitirememek anlamına dahi gelebilir.
Dolayısıyla ilk cevap "yapabileceğin şeyler ile" iken, ikinci soru hemen gelir: "Hiçbir şey(!) bilmiyorum ki, neler yapabilirim?". Bu soru tuzak sorudur.
Çünkü "hiçbir şey bilmemek" aslında "hiçbir bağlantı kuramıyorum" olarak düşünülebilir. İşte bu noktada bir "mentör" veya bir "kaynak" gerekmektedir. Bir derken birden fazla mentör veya birden fazla kaynak da olabileceği gibi buradaki problem mentörün veya kaynağın, soruyu soran ile ilişkisidir. Bu kısım biraz zor anlaşılır olsa da özeti aslında "sen nesin?" ve "ne yapmak istiyorsun?" ile çok paraleldir.
Bu yazıyı yazmamdaki motivasyonum Cengiz Hoca'nın videosundaki kavramlara benzer örnekler vermek istiyorum. Örneğin konu "Latince öğrenmek" ve "Latince'ye nereden başlayacağım" ise, burada sen nesin ve ne yapmak istiyorsun cevapları çok önemlidir.
Öncelikle "sen nesin?" sorusunu irdeleyelim. Yunan Dili ve Edebiyatı 1. sınıf öğrencisiyim, İnşaat Mühendisiyim veya iş arıyorum cevaplarının her biri, hem mentör için hem de kaynak belirlemede önemli bir noktadır. Detaylara girmeden bu soruya verilebilecek cevap skalası çok özet olarak "hobi olarak ilgileneceğim" veya "profesyonel olarak ilgileneceğim" noktasını bulmak için önemlidir.
İkinci soru olan "ne yapmak istiyorsun?" ise daha kilit bir sorudur. Bu sorunun cevabı, "ne olduğundan çok neye ihtiyacın olduğu" ile ilgilidir. Dolayısıyla başlıktaki sorunun cevabına en yakın olunan noktadır. Bu soruya verilecek cevap skalası da özet olarak "konu ile ilişki halinde olmak" ile "öğrenmek" arasındadır. Bu skalanın sonucu da aslında sizin bir hedefiniz olması ile tamamen orantılıdır. Yani öğrenmek, her ne kadar "bitmeyen" bir olgu olsa da, konu ile ilişki halinde olmak'a kıyasla somut bir nihai hedefi barındırmakta. Latince örneğinden gidersek, "Newton'un yazılarını orjinal dilinden okumayı istemek" de "öğrenmek" kategorisindedir. Çok uzatmazsak buradaki ayrım da tam olarak "hedef" kavramı ile eşdeğerdir.
Böl, Parçala, Yönet
Bir çok olayda olduğu gibi hedefe varmak için çeşitli yollar vardır. Bunlardan birisi deneme yanılma gibi soylu ve ölmeyen bir yöntem olmasına rağmen deneme yanılma'da belirli bir "veri" ile daha işe yarayan bir yapıdadır. Yani bir konu hakkında az da olsa bilginiz varsa, hiç bilginiz olmayan duruma göre deneme-yanılma'nın tutma olasılığı daha yüksektir.
Dolayısıyla bilmediğiniz ve hatta nereden başlayacağınızı bilmediğiniz bir konuda deneme yanılmalarla gitmek yüksek oranda başarı sağlamayacaktır. Peki ne yapmak gerekir? Yeterli büyüklükte parçalara bölmek. Bunları sıralamak ve uygulamak. Ve bunu tekrar tekrar yapmak.
Tabi en önemli olay bölmeden önce tamamını görebilmek. Yani ne yapacaksınız? Bir Newton eserini mi okumak istiyorsunuz? Bunun için neye ihtiyacınız var? Öncelikle eserin "kendisine". Eser kaç sayfa? Her gün 1 sayfa okusanız bile 1 yılda bitecek bir eser mi? 10 günlük bir eser mi? Hangi dönemde yazılmış, benzer metinler neler, Newton kaç yılda yazmış, farklı edisyonları var mı, bunlar arasında teknik farklar nelerdir, örnekler varsa ne gibi kelime veya kavramlarda var. vs vs. vs.
Bu gibi sorularla, kavram olarak "tamamını görebilme" kısmı konu hakkında motivasyon ve entelektüel bilgiyi de arttırdığı için konuyu "öğrenmek istiyorum"'dan çok çok daha ileriye getirmektedir. Ve hatta öğrenmeye başlamayı da doğurmaktadır. Karşınıza çıkacak ilk kısımda bunu nasıl aşacağınızı belki deneme-yanılma ile belki bir mentörün yönlendirmesi, kimi zaman da kendi-kendine-öğreten kitaplar-videolar gibi kaynaklarla beslenilmesini doğurarak öğrenme sürecini çok saydam bir şekilde ilerletebilmektedir.
Son nokta
Aslında bu noktadan sonra "nereden başlayacağım?" sorusunun cevabını bir yerlerden bulmuş olacaksınız ve sorunuz "nasıl devam etmeliyim" veya "nasıl x sorunumu çözebilirim" sorularına evrilmiş olması gerekmektedir. Tabi hala olmamışsa joker bir cevabımız da var. Onu yazarak bitireyim: "Nereden başlamak istersen oradan".
0 notes
Photo
LEGO, 2022 Eylül ayında duyurduğu #21335 numaralı IDEAS ürünü olan "Motorlu Deniz Feneri" içerisinde, daha önce bir çok sette kullanılan PowerUp "Işık" objesini de kullarak, fenerin etrafa ışığı daha yayvan olarak yayması için fresnel lens kullanmış. Tabi ki bunun için öncesinde 10 farklı şekilde lego sistemleriyle uyumlu olabilecek şekilde prototip geliştirmiş. Ve tabi bu da LEGO setleri içerisinde Optik alanında ilk lensin oluşmasına neden oldu. Tabi ki özellikle City ürünlerindeki cama benzer plastik bileşenler ayrı tutulması uygun olacaktır.
0 notes
Text
Evreni anlamak üzerine
İnsanların tarih boyunca merak ettiği, en çok ilgilendiği konulardan birisidir evren. Tabi ki ilk insanların bakış açısına göre çevre veya "ben" harici diğer insanlar olarak da tanımlanabilir. Öncelikle her insan evreni anlayabilme veya ona hakim olabilme potansiyeline sahiptir, bu kesin. Fakat gerek güncel hayatımızda, gerekse eski çağlarda insanlar evreni anlamada en temel kavram olan bilgiye direkt evrenden değil de, ikincil veya üçüncül kaynaklarla erişmektedir. Hatta evrenin birincil kaynaklarla incelenmesinde de başka bir yerden öğrenilen algı yöntemi kullanıldığı için bilgiye erişim yine ikincil kaynaklardan olmaktadır. Bu kaynaklar doğru, yanlış veya henüz bilinmeyen şeklinde 3 tipte özetlenebilir aslında. Doğru bilgi; daha önceden bildiğimiz ve doğruluğuna tatmin olduğumuz ve daha önceden bildiğimiz ve doğruluğuna tatmin olmadığımız bilgilerle mukayese ettiğimizde kabul ettiğimiz bilgi türüdür. yanlış dediğimiz bilgiler ise; yine daha önceden bildiğimiz ve tatmin olmadığımız bilgilere benzer veya daha önceden bildiğimiz ve tatmin olduğumuz bilgilere ters bir durum gerçekleştiğinde ortaya çıkan bilgilerdir. 3. tip bilgiler ise aslında bana kalırsa beynimizin en hassas olduğu ve hem teorik olarak hem de uygulama olarak en çok tartışmamız gereken bilgi türüdür. Daha önceki kabullerimizle açıklamak istemediğimiz, doğru veya yanlış sıfatını uygun görmediğimiz bilgilerdir. Bu bilgiler(veriler), netice itibariyle ya doğru ya da yanlış olarak belirli bir zamanda belli olabilecek ifadeler taşıyacağı kesin olmasına rağmen henüz beyin veya vicdan süzgecinden geçmemişlerdir. Bunları geçirirken beyinin nasıl çalıştığı psikoloji, davranış bilimi ve tıp dalları ile de incelenmektedir. Bu dalların yanında yine bu dallara henüz tam olarak hakim olmadığımız için ortaya çıkan bir alternatif yol vardır bu da aslında sezgi olarak kabul edilir. Çünkü sezgi için mevcut doğru veya yanlış kavramları üzerinden bir değerlendirme yapılmamaktadır. Sezgide mantıksal bir çıkarım yapılmadığı gibi bilimsel bir bağdaştırma da temel olarak yoktur. Aslında bu tarz bağdaştırmanın yok denmesinin nedeni henüz tam olarak bilinememesidir. Bazı durumlarda insanlar henüz bilimsel fenomeni oluşturmadan veya bulmadan sezgileriyle bu fenomenin olacağını tahmin ederler. Ve aslında bilimsel gelişim de tam olarak bu yöntemle ilerlemektedir. Tüm araştırmacılar veya bilim insanları öncelikle bilimsel yolla henüz bulunmayan bir bağın olduğuna inanıp, daha sonra bu konuda araştırma yapıp doğru veya yanlış idealdeki kurgularını bulmaya çalışırlar. Belki de sezginin temelinde bu vardır. Yazı biraz uzun oldu ama gazali, ibn-i rüşd ve bergson okumasından sonra bu yazıda özellikle sezgi boyutunda biraz daha ekleme yapılıp dinlerle bağlantısı kurulabilir. Ama şimdilik giriş olarak bu yazı güzel gibi gözükmekte. İyi okumalar ve paylaşmalar :)
0 notes
Link
genel olarak geçerli bir durum. sanıyorum psikolojik nedenleri vardır. hatta yalnızca insanlar değil de hayvanlar için bile bu tanım geçerli olabilir tabi. şimdi birkaç nedenini irdeleyelim. insanların salak olmasının bence en önemli nedeni her şeye “ben" açısından bakmalarıdır. bu pratik olarak...
1 note
·
View note
Link
Dün KPSS Lisans seviyesi Genel Kültür sorularında bir soru gündemde epey büyük yer tuttu. Öncelikle ÖSYM soruları paylaşmadığı için sorunun orjinalini sanırım bulamayacağız. Ama soruda 4 kişinin yorumları listelenmiş ve hangi ikisi “doğru” konuşuyor şeklinde bir soruydu.
1. konuşmacı Atatürk...
1 note
·
View note
Photo
Ukrayna'daki direniş birkaç gündür oldukça yüksek seviyede bulunmakta. Biz ancak medyanın verdiği kadarını görebilip duyabiliyoruz. Bunun yansımalarının internette ve hatta yazılım dünyasında da görülmesi ve bunun insan'lar tarafından desteklenmesi topluluk ve dünya toplumu açısından oldukça ümit verici bir gelişme olduğunu düşünüyorum. Hatta bu kadar önemli bir şey olmayabilir diyenler olabilir ama eminim ki bu tarz konular toplumdaki bilincin yükselmesini göstermektedir.
0 notes
Link
Başlık olarak biraz ilginç görülebilmesine rağmen olay aslında o kadar da ilginç değil. Gelecekte bir tarihte sizin mail adresinize gönderilmek üzere bir mail hazırlamanızı ve o maili o tarihte size iletmeyi sağlayan ilginç bir site. Gelecek planlarını şimdiden kendine iletmek isteyenlere göre bir site.
0 notes
Text
Düzenli yazı yazmak
Belirli periyotlarda düzenli yazı yazmayı düşünüp, birkaç yazı yazıp daha sonra tekrar bırakan birisiyim. Bunun için blogspot-tumblr değişimleri bile yaşadığım çok oldu ama artık bir düzene oturtmayı düşünüyorum. Kendimce bir konu belirleyip en azından her hafta pazar günleri bu konu hakkında yazı yazmayı düşünüyorum. Bu konuda erhan'ın gayreti bile kişisel olarak motivasyon sağlayabilecek bir etken olduğunu düşünmekteyim.
1 note
·
View note
Photo
Prof. Dr. Ahmet Kılıç: "Yetkililerin hiç zaman kaybetmeden, orayı korumaya alması gerek. Avcılar ve koleksiyoncular gelirse eğer orayı talan ederler."
0 notes
Text
Debian'ın yirminci yaş günü
Geçtiğimiz gün -20 Ağustos 2013- Debian'ın 20. doğum yıldönümüydü. Yaklaşık 4 yıldır kararlı sistem olarak Debian kullanıcısıyım. Daha öncesinde de Ubuntu'lu geçen yıllarda yine debian temeli sayılabilir. Farklı bir altyapılı #linux denemelerim olsa da debian rahatlığını yaşayamamdan dolayı kararlı sistem olarak kullanma durumuna gelmedim. Debian kararlılık demek, Debian rahatlık demek, Debian özgürlük demek. İşte bu yüzden debian'ı seviyorum ve doğumgününü biraz geç de olsa kutluyorum. Nice güzel yıllara Debian.
0 notes
Text
Avrupa Özgür Yazılım Vakfı'ndan Erdoğan'a açık mektup
Gezi Parkı Olayları ve sınavlar derken arada Başbakan'ın silikon vadisi gezisi pek bir ilgi uyandırmamıştı. Silikon vadisi sonrası bazı ihaleler de halka açıldı. Daha sonra güncel haberleri alırken bir de Avrupa Özgür Yazılım Vakfı'nın Başbakan'a açık mektubu oluştu. İçeriği oldukça iyi biçimde hazırlanmış ve umarım Başbakan'a ulaşabilecek bir yazı olduğunu düşünmekteyim. Ya da en azından danışmanlarına...
http://fsfe.org/news/2013/news-20130620-01.tr.html
0 notes
Text
Açık Saygı Bildirisi
Topluluğumuz çok geniştir. O, sokaklarımızın, şehirlerimizin ve ülkelerimizin ötesine yayılır. Gruplarımızdan ve projelerimizden daha geniştir. Pek çoğumuz farklı dillerde konuşup, farklı tercihlerde bulunsak da farklı şekillerde bu yazılımda, içeriğinde ve kültüründe yollarımız kesişir; fakat özgürlük, açıklık ve bu seçimin iyi olacağına dair çekirdek inancımız bizi birleştiren temel unsurlardır. Yöntemlerimiz ve görüşlerimiz birbirinden farklıdır, özgürlük ve açıklık tanımlamalarınız birbirinden farklı olsa da, bu özgürlük ve açıklık inancı daima aynı kalır. Bu yöntemler, görüşler, tanımlar ve farklar ne olursa olsun, saygı daima ortak birleşme noktamız olmalıdır. Bu etkileşimlerimizin merkezine saygıyı yerleştirdiğimiz zaman, hayatımızı daha değerli kılma, yeni düşünce yolları keşfetme ve ufkumuzu yeni fikirler ve tecrübelerle genişletme olanağına sahip olabiliriz. Saygıyı ortadan kaldırdığımız zaman sohbetlerimizde acılı bir süreç başlayacak ve bu acılı süreç toplumumuza yansıyacak olup diğer insanların özgürlük ve açıklık ile tanışmasını sağlayacak olan becerilerimizi riske atmış olacağız.
Saygı, insanları genetik ve sosyal davranışlarına göre yargılamak değil, söylemlerinin içeriğine ve niteliğine bakmak demektir.
Saygı, sadece toplumsal nezaket olmayıp, aynı zamanda diğer insanların görüşlerine katılmasanız bile yaptıkları seçimlere saygı duymak demektir.
Saygı, görüşlerin paylaşılması sonucunda karşılıklı olarak prensiplerde anlaşmak fakat diğer insanlara, kendi kararlarını verdikleri ya da özgürlük ve açıklığı farklı tanımlamalarından dolayı zulme uğrama korkusu olmadan kendi yollarında ilerlemeleri için özgürlük vermektir.
Saygı, birbirinin hatalı olduğunu kanıtlamaya çalışmak değil, birbirinin bakış açılarını zenginleştirmek amacıyla dürüst, açık ve kibarca tartışmaktır.
Saygı, diğerlerinin işlerine neden gönül verdiklerini anlamaya çalışmak ve özellikle kritik zamanlarda işleriyle aralarındaki bu hassas bağ konusunda duyarlı olmaktır.
Hepimiz aynı taraftayız, sadece bazen çizgileri oluşturma tarzımız farklılaşabilir. Saygı, bu farklılıkları anlayarak, özgürlük ve açıklık temel çekirdeği amacı etrafında birleşen bu camianın birlikte hareket etme becerisini gösterebilmesidir.
0 notes
Text
2. Fizik Mühendisliği Eğitim Çalıştayı Hakkında
Öncelikle merhabalar. Bugün Ankara Üniversitesi bünyesinde Mavi Salon'da 2. Fizik Mühendisliği Eğitim Çalıştayı düzenlendi. Bu çalıştay hakkında bir öğrenci olarak bazı yorumlarımı yazma ihtiyacı duydum.
Öncelikle bu etkinliği düzenleyen FMO'na teşekkürlerimizi sunmamız gerekir. Organizasyon düzenlenme açısından oldukça iyiydi ve acemi bir organizasyon olmadığı belli olmaktaydı. Çok önemli olmasına rağmen salon oldukça boğucuydu. 50 kişi(azalarak) 9:30'dan 18:00'e kadar aralıklarla salonda bulunmasına rağmen havalandırma veya klima sorunu vardı. Nedenini bilmiyorum ama mühendislik fakültesi açısından oldukça kötü olduğunu düşünmekteyim.
Katılımcı kitlesine baktığımızda genellikle eski jenarasyon vardı. İTÜ'den bir öğrenci(mezun) dışında akademik anlamda katılım olmayıp, Gaziantep Üniversitesinden 2, Hacettepe 2-3, Ankara Üniversitesinden de oldukça az hocamızın katılımı vardı(tam sayı veremiyorum değişken biçimdeydi). Öğrencilerin katılımı oldukça az görüldü. Ama büt dönemine denk gelmesi belki de buna bir sebepti. Ama gelenlerin verim aldığını düşünüyorum.
Seminerleri teker teker ele almak gerekirse, 10:00 civarında ilk konuşmacı olan Prof. Dr. Fitnat KAPLAN, Fizik Mühendisi olarak, Hacettepe Üniversitesi Fen Bilgisi Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı olarak bir eğitimci gözüyle mühendis yetiştirmek nasıl olmalıdır şeklinde güzel bir sunum yaptı. Hemen ardından benzer konularda ve Fizik Mühendisinin sektörde neler yapabileceğini, hangi sektörlerde boşluk olduğunu, o boşluklara nasıl hitap edilebileceğini anlatan bir sunumla Şişecam Ar-Ge Başkanı Prof. Dr. Şener OKTİK ortamı biraz daha hararetlendirdi ve aslında oldukça verimli tartışmalar yaşandı. Fakat zaman aşıldığından dolayı bazı konuşmalar en sona ertelendi.
İkinci oturumda ilk önce Hacettepe Fizik Mühendisliği mezunu Roketsan Kalite Kontrol Müdürlerinden Özlem TULUNOĞLU konuşma yaptı. Roketsan'un durumu, seçim kriterleri, şirketin beklentisi ve daha da önemli veriler olarak şirketteki Fizik Mühendisi dağılımı ve üniversitelere göre dağılımını açıkladı. Buna karşın eğitimdeki seçmeli derslerin yetersizliği konuşuldu. Hemen arkasından gelen Namık AÇAN hocamızın Optik konusunda sunduğu örnekler ve uzmanlıklar ile aslında konunun ciddiyeti, seçmeli derslerin önemi tartışıldı. Yine aynı şekilde bir çok konuşma daha sonraya ertelendi.
Öğleden sonraki oturum (yaklaşık 14:15 e sarktı) TSE'den Aynur DAVUT'un metroloji ve standartların önemlerinden bahsetmesiyle devam etti. Öğleden önceki konuşmacıların aksine temel derslerle bile fizik mühendisinin bakış açısının oldukça iyi olduğu, özellikle ölçüm ve standartlar konusunda bir çok alana göre daha iyi bakılabildiğini anlattı. Hemen arkasından Dr. Oğuzkan BÖLÜKBAŞI, standartların ve mevzuatların öneminden, bir mühendisin kendisini geliştirmesi gerektiğinden ve herhangi bir seçmeli ders almasa bile oyunu kuralına göre oynaması gerektiğinden bahsetti. Dr Aylin YALÇIN SEFERBAY ise salondaki çoğunluk için bilinmeyen bir konu olan Adli Fizik konusunda girdi. Bu alanın Adli Tıp ile arasındaki farkını, ne gibi yenilikler yapılabilineceğini, sektördeki durumu tartışmaya çalıştı ve önceki 2 sunuma nazaran biraz daha hareket kazandırdı.
4. oturumda ise Dr. Abdullah ZARARSIZ genel olarak iyonlaştırıcı radyasyon ile ilgili sektörü tanıtıp genel olarak fizik mühendisliğinden bahsetti. 1-2 seçmeli ders önerisinde bulundu. Ve son olarak Çevre Bakanlığında çalışmış olan Nurdeni DENİZ hocamız, çevre sektöründe neler yapılabileceğini, fizik mühendisleri burada neler yapabileceğini ve nelerin olduğundan bahsetti.
Elbette tüm bu oturumlar sırasında katılım sayısı düştü. Hele ki 4. oturum sonunda oldukça azaldı ve aslında belki de en önemli kısmında yani Çalıştayın Değerlendirilmesi kısmında bir çok hocamız işleri dolayısıyla ayrılmak durumunda kaldı. Özellikle Gaziantep Üniversitesi FZM Bölüm Başkanı Prof. Dr. Necmettin YAZICI hocamız oldukça güzel eleştiriler sunmasına rağmen ulaşım nedeniyle erken ayrılmak durumunda kaldı. Öğleden önceki oturumda daha sonra tartışılmak üzere ertelenen söz almak isteyen katılımcılar da aynı şekilde son oturumda bulunmayınca aslında diğer konuşmacılar da kalıplaşmış sözler ile çalıştaya noktayı koydular.
Açıkçası o kadar sektörün temsilcilerinin önerilerinden sonra kısa bir özet geçilmesini isterdim. Bir yanda Hacettepe Üniversitesi için 60 bin'den alan bir bölümün 190bin'e nasıl geldiği konuşulurken bir yanda "herşey iyi gidiyor" denmesi açıkçası benim moralimi bozdu. Yine öğleden önceki tartışmalardaki Ankara Üniversitesi Fizik Bölümü'nün kapanması konusundaki gibi yarın bir gün Fizik Mühendisliği Bölümü de kapatılırken acaba "her şey iyi gidiyor" denilebilecek mi? Yoksa bu kadar köklü bir bölümü kurtarmak adına, bu ekoldan yeni bir fidan yükselebilecek mi? Bekleyip göreceğiz.
0 notes
Link
Tumblr’ın genç dimağları olarak, bir sabah Bayan Mayer’in insancıl duyurusuna tanık olduk. Yahoo!’nun Google’dan çıkma patronu, şirketi gençlere yaklaştırmaya meraklı.
Aslında yıllar önce Flickr’ı aldığında da Yahoo! için ümitliydik. İyi şeyler olacaktı belki. Ne oldu? Yahoo! Geocities’i nasıl…
2 notes
·
View notes