Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
#erkekleryerinibilsin #kadınaşiddetehayır #sevgi #kadın #ırkçılığahayır
Sevgi üzerine - 1
Bir bebek doğdu. Şimdi ve şuanda.. Ben bu yazıyı yazarken, siz bu yazıyı okurken, belki de trafikte yavaş yavaş giderken.. Her an binlerce bebek doğuyor. O minik gözlerini açıyor dünyaya sağlıkla. Duyduğu sesleri anlamaya çalışıyor. İlk defa duyduğu sesleri.. Göremediği anlamaya çalıştığı o bulanık görüntülerde bilmediği tanımadığı siluetler hareket ediyor. Nereye geldiğini bile bilmezken ne olduğunu daha anlayamamışken birileri elini tutuyor, öpüyor, kucağına alıyor. Bebek hiçbirini anlamıyor. Sesin şiddetinden korkuyor kimi zaman. Tanıdık sesler duyuyor aradan.. Babasının, annesinin seslerini.. Beslenme, barınma, korunma gibi temel ihtiyaçları var sadece. Zaten temel ihtiyaclarının dışındaki şeyleri de bilmiyor ki, büyüdükçe biz öğretiyoruz. Doğruyu, yanlışı- kötüyü, iyiyi.. Anne babası da değil sadece..bütün bi dünya öğretiyoruz. Hayatımıza bakış açımızda büyümemizde en temel doğruları öğrenmemizde anne ve babalarımızın katkısının herkesten fazla olduğunu kabul etmek gerek. Ama ailemizin bize öğrettikleri nelerle karşılaşacağımızı bilmediğimiz bi yolda bize yardımcı olacak pusula görevini görüyor. Takıldığımızda o pusulanın gösterdiği yöne gitmek için tüm uğraşımız. Ancak bizi hayata asıl hazırlayan pusula değil. Çıktığımız yolda karşılaştığımız zorluklar, fırtınalar ve tabiki kişiler. Kişi dediğimi öyle yıllarımızı paylaştığımız kişiler akrabalar arkadaşlarla kısıtlamayalım. Anlık olarak bize bir anımızı hatırlatan, yanlış / doğru herhangi bi hareketle dikkatimizi çeken biri de olabilir. Gün içinde kaç kişiyle yüz yüze geliyoruz kim bilir? İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirlerde yaşıyorsanız bi de toplu taşıma kullanıyorsanız yüz binlerce insanla yüz yüze geliyorsunuz farkında olmadan. Hepsinin, karşılaştığınız o insanların hepsinin bize bi öğretisi var aslında. Biz görmemeye o kadar alışmışız ki bunun farkında bile değiliz.
Neyse biz yeni doğan bebeğimize dönelim. Hatırladınız değil mi o minik elli, en ufak gülümsemesi ile insanı mutlu eden meleğimizi ? Bu bebek temel ihtiyaçları arasında bir şey daha ister çevresindekilerden. Tek bi ihtiyacı daha vardır ki beslenmek gibi vazgeçemeyeceği, bir ömür hep arayışında olacağı bir duygu... Evet duygu. Sevgi ister bu bebek. Hem içinde olan hem de görmek istediği bi duygudur sevgi. Sevgi öğrenilmez. Sevgi hep içimizde olan bi duygudur. Bizler sevmek için geliriz dünyaya. Köpeği, kediyi, çiçeği, insanları severiz. Sevginin kötü hiçbir yansıması doğuştan yoktur içimizde. Sevgi o kadar içimizdedir ki yeni dünyaya gelmiş olan bebek tatlı bi ses duyduğunda hemen dikkat kesilir, yumuşak bir dokunuşla rahatlar. Ona duyulan sevgiyi hissettiği için rahatlar. Sevmek öğrenilmez de sevgiyi nasıl gösterdiğimizi işte hayat yolculuğumuzda öğreniriz. Hatta ailemizin verdiği pusulanın sevgiyi göstermeyenleri bile mevcut ne yazık ki.
Peki sevgiyi göstermeyi bilmeyince ne oluyor? Yada sevgiyi yanlış göstermeyi öğrendiğimizde? Bugün verdiğimiz o mücadelelerin hepsini vermek zorunda kalıyoruz. Şiddet çıkıyor ortaya. Sevginin naifliğini bilmeyen o insanlar içlerindeki o güzel duyguyu da unutuyorlar. Sevgiyi çıkar ilişkisinin bi sonucu, hizmet ettiren, kendisine boyun eğdiren ve susturan bir şey olduğunu düşünüp ona itiraz edene şiddet gösterme hakkı olduğunu düşündürtüyor. İtiraz etmesine bile gerek yok hatta onun istediği gibi olmadı mı karşısındakinin hizmeti, hemen başvuruyor şiddete. Öğrendiklerinin sevgiyle ilgisi olmayan ama gözleri kör, en vahşi duygulara esir olmuş bu benlik, namus adı altında öldürüyor sözde sevdiğini (!).
Sadece şiddet mi sevginin yanlış gösterimi? Peki ya ayrımcılık? Sonradan öğrenilen o millet, ırk, renk, din, hatta siyaset kavramlarının sevgiyi yok edici güçlerini ne zaman farkedeceğiz? Bir kişinin diğerinden sırf farklı milletten diye nefret etmesi, farklı bir renkte diye ona uygulanan şiddeti uygun görmesi, farklı bir düşünceye - inanışa sahip diye dışlanması ve dahası.. Sevgi ile ilgisi var mı sizce de tüm bunların ? Gerçekten seven bi insanın bunları yapabileceğine inanıyor musunuz? Açıkçası ben inanmıyorum. Hiçbir farklılık ayrıma sebep olamaz ve ayrımın olduğu yerde de sevgi barınamaz.
İşte dünyaya yeni gelen bir bebek sevgiyi hissedebiliyorken bu kavramların hiçbirini tanımıyor. Kıskançlığı, intikamı, yalanı öğrettiğimiz gibi şiddeti, ayrımı, nefreti de öğreten biziz. En saf ve doğal hali ile mükemmelliğe en yakın noktada yer alan duyguyu unutturacak kadar kötülüğü yayıyoruz dünyaya. Neden yapıyoruz bunu?
Hayat yolculuğuna çıkarken ailemizin verdiği pusula yanlış olabilir. Bu yanlışlığın onlarla da ilgisi olmayabilir. Ama biz insanız. Biz düşünen - öğrenen- fark eden bir varlığız. Yanlışı, yanlış olarak devam ettirmek zorunda değiliz. Sevgi bitmez. Sevgisizliğin gözlerinizi kapatmasına kulaklarınızı tıkamasına izin vermeyin. Sadece sevgiyi istediğimizde tekrar hissedebileceğimize inanmamız gerek . Eğer sevgiyi duymak isterseniz kalbinizi dinlemekten korkmayın. Yeni doğmuş bir bebek düşünün. Onun gibi dünyadaki hiçbir şeyi göremediğinizi hayal edin. Sadece sezgilerinizle hareket etmelisiniz. Çok zor değil mi? İçinizde hemen yükselen beni bırakma diyen korkular, güvensizlikten doğan kaygılar rahatsız etti sizi.. İşte o bırakmak istemediğiniz sizi rahatsız eden duyguların hepsi kötü tecrübelerinizden kaynaklı ve siz o kötülüklere bağlı kaldıkça kötülük devam edecek. Şiddet haberleri, kadın cinayetleri, savaşlar, ayrımcılık, protestolar, iç savaşlar... Hepsi daha da devam edecek. Çocuklarımız daha kötü insanlarla görüşecek. Daha bencil, daha bireysel ama olaylara daha yabancı, daha duygusuz, daha umursamaz bir topluluk haline geleceğiz.
Böyle bir dünyaya çocuğunuzu bırakmak ister misiniz?
Sizce de artık iyi bir dünyayı haketmedik mi?
1 note
·
View note
Text
Her gece olduğu gibi sokak ışıklarının gecenin karanlığını aydınlattığı bir gece saat 2 suları..Şehrin yeni yeni ama hızlı canlanan bir semtinde bi apartman dairesinin camından bakıyordu kız.. Gecenin karanlığında dışarıyı izleyen bi kız.. Zaman durmuşçasına etrafına bakıyordu.. Ne kadar da çok insan vardı aslında gecenin bu saatinde uyumayan.. Yollar doluydu arabalarla.. Birbirleri ile yarış edenler de gecenin sessizliğini paylaşırcasına hissettirmeden yavaşça gidenler de sokaktaydı..Bisikletle yada yürüyerek sokakta turlayanlar bile vardı..
Hani gece herkes yatağında uyurdu?
Peki şu balkonda uzun uzun keyifle sohbet eden çift? Peki ya şu çocukları kucaklarında arabalarına doğru yol alan aile? Belki misafirlikten dönüyorlardır belki de başka bi eve gitmek için çıkmışlardır kim bilir? Ama aceleci bi tavırları yoktu neyse ki. Demek ki önemli bi durum yok her şey yolunda sayılabilir diyerek hafifçe gülümsedi kız.
Gece.. Ne ilginç bi zaman aralığı.. Günün geçen bi vaktinden daha derin bi anlamı var.. Karanlık sessiz ama bi o kadar da hareketli.. Herkesin diğerleri için uyuduğunu düşündüğü ama kendi masallarını gerçekten yaşadıkları tek an gece..
Gece.. Yapılan her şeyi örten ve saklayan bi yorgan misali.. Herkesin parmak ucunda yürüdüğü duyulmamak için titizlikle çalıştığı anlar.. İnsanların rollerinden sıyrılıp maskelerinden kurtulup kendileri oldukları masallarını yazdıkları zamanların adı gece..
Evlerinde odalarında belki sokakta- kimsesiz sokaklarda- yataklarında yada kendilerini buldukları herhangi bir yerde..saatin yerin anlamını yitirdiği bi zamanda tüm yüzleşmelerin yaşandığı, vicdana hesap verildiği en özgür olunan hikayelerin başlığıdır gece..
Varla yok arasında duyulan, gürültüyle göz ardı edilen, umursanmayan olaylara bi acaba bile demeden sırtların dönüldüğü, içselleştiğimiz bu zamanda hayal kurdu işte o kız.. Belki başka bi şehirde belki bir sokak ötesinde kendi gibi yalnız olan insanlar gibi yalnızdı.
Bilincinde geceye bu kadar anlam yüklerken hayali iki kişilikti.. Birinin omzuna başını yaslamış korkularını anlatıyordu sevdiğine.. Belki ruhu duyuyordur kalbi hissediyordur sevdiğinin.. Gece bu.. Ayrı bi dünya ayrı bi zaman..
İşte o an.. Hayalinden uyandığında sorguladı kız geceyi ve yalnızlığı.. Yalnızlık bedensel yalnızlık değil ki sadece.. Belki kaç yüz bin kişi hayal kurarak yatıyordu yatağında? Kaç kişi birbirini hayal ederek uyuyordu? Kaç kişi yan yana yatmasına rağmen birbirinden çook uzaktaydı.
Yalnızlık.. Ruhun yalnızlığı her an olabilirdi evet... Hayallerinden kopanların kendilerine bile yabancılaşanların yalnızlığının yanında o bedensel olarak yalnız olsa ne olurdu ki? Ruhu tek değildi.. Sevdiği ile birlikteydi.. Bedenleri de yan yana gelecekti bir gün. İnanıyordu. İnanmaktan da öte hissediyordu kalbinde. Gün gelecek tüm mutluluklarını hüzünlerini anlatıp birbirlerine yeni güne huzurla uyanacaklardı. Hayaldi şimdilik hepsi.. Şimdilik hayal de olsa bir gün gerçekleşmeyeceğini kim söyleyebilirdi? Ruhunun bu paylaşımıyla hayalinin sıcaklığıyla gülümsedi kız.. Seviyor ve seviliyordu.. Ve şimdi gecenin koynundaki sessizlik korosuna katılma zamanı gelmişti. Sevdiği yanındaymış gibi huzurla uyuyacaktı bu gece.
1 note
·
View note
Text
Hayatına birisini almak.. Ne garip bir his.. Ne büyük ihtiyaç.. Ne büyük lüks aslında..
Yepyeni birisini tanıyorsun, adını görünüşünü nereli olduğunu belki, belki sadece işini mesleğini ya da hiçbiri.. Sadece sana iyi gelişi sebebiyle anlık bi muhabbet ediyorsun. Zamanını ayırıyorsun o insana. Hayatının küçük bi anını ona ayırıyorsun. O çok kıymetli vaktini onunla paylaşıyorsun. Eğer şanslıysanız ikiniz de bu anın devamını getirebilirsiniz tabi. Daha çok daha uzun vakitlerinizi gönüllü olarak paylaşabilirsiniz birbirinizle. Daha ayrıntılı bilgiler edinirsiniz bu sefer. Kültürünü kökenini soy ağacına kadar sorarsınız anlatırsınız karşınızdaki o insana. Duygularınızı yavaş yavaş etkilemeye başlamış bu insanla ilgili edindiğiniz bilgiler yetmemeye başlar. Bu sefer de onu yaşamak istersiniz. Daha çok vakit ayırsın size daha çok şey paylaşın istersiniz . Her şey çok güzel giderken birden susar karşınızdaki. Nedensizce kapanır içine. O güzel anları paylaştığınız kişi değildir sanki. Ne sorsanız cevap vermez. Sizinle tartışmadığında sizi terslemediğinde şanslı hissedersiniz kendinizi. Akıl almaz bu değişimin sebebini merak eder insanoğlu bu sefer..
Neden böyle değişti?
Ben mi bir şey yaptım yoksa?
Hayatında bir şeyler oluyor ama bilmiyorum
Neden benimle paylaşmıyor?
Ve daha birçok soru, cümle, kurgu geçer aklınızdan. Evet kurgu. Hepsi birer senaryo. Kendi egonuzu tatmin etmek için sorup öğrendiğiniz o kişi sizin istediğiniz ilgiyi size vermediği için yine size odaklı birçok soru geçer aklınızdan.. Tamam tamam haksızlık etmeyelim bir kısmınız karşınızdaki kişiyi de merak eder. Ya bir şey olduysa diye düşünüp korkanlar da vardır aranızda. Ama bi düşünelim. Bi insanı neden bu kadar sorgularız? Neden bu kadar çok şeyini öğrenmek için çaba veririz? Adını öğrenmek ve sadece sizinle paylaştığı anda size hissettirebildikleri değil midir önemli olan? Şimdi bunları okuyunca tanımak için sorup öğreniyoruz diyenler olacaktır. Karşınızdaki suçlu mu kötü mü iyi mi tehlikeli mi öğrenip yolunuzu ona göre seçeceksiniz tabi. Haklısınız.. Peki bu kadar öğrendiğiniz şeyin doğru olduğuna dair güven nereden geliyor? Yüksek şüpheyle yaklaştığınız kişinin bu anlattıklarına güven duymak çelişkili değil mi? Her şeyi yalanı yanlışı doğruyu anlayabilecek kadar kendinize güvenmek peki? Büyük bir kandırmaca değil mi? Karşınızdakinin profesyonel bi yalancı olmadığını adının bile sahte olup olmadığını nasıl bilebilirsiniz? Cevabı sizin yerinize ben veriyorum. BİLEMEZSİNİZ.
Ama biz yine de her şeyin doğru olduğu ve tüm masumiyetinizle (!) tanıdığınız kişinin kendini birden çektiğini düşünelim. Kaç kişi ne hali varsa görsün diyerek alıp başını gider? Kaç kişi o kişiyi hayatından çıkarma kararı verir? İstisnalar dışında kimse.. Eğer ben yaparım diyorsanız kendinizi bi istisna olarak görebilirsiniz. Ama insan hırslı ve egoist bir varlık ne yazık ki. Her şeyi eski haline getirme hırsıyla değişik stratejiler uygular. Zor gelip yolun belli bi kısmından sonra dönecek olanlar da vardır elbet. Yolun sonuna ulaşmak için tüm iyi niyetiyle (!) çabalayacak olanlar da. Böyle bi şey yaşasaydınız siz hangisi olurdunuz? Eğer yaşadıysanız hangisi sizsiniz?
Yolun bi kısmından sonra vazgeçenlere de mutluluklar diliyoruz. Hadi yolun sonuna ulaşanlardan konuşalım biraz da.. Tüm hırslarıyla inatlarıyla hedef gördükleri başarıya ulaşanlar.. Gerçekten mutluluğa ulaşabildiler mi sizce? Bir kısmı belki.. Verdikleri emekler boşa gitmeyen aradıkları sevgiyi elleriyle yaratan ve onlara sıkı sıkı tutunanlar.. İşte 4 mevsimi en ağır şartlarıyla yaşatan o yolun ödülüne - bu maddi dünyadaki asıl ödüle- sevgiye ulaşmışlardır.
Peki ya emekleri boşa çıkanlar? Bu kadar emeğe yılların verildiği fedakarlıklarla desteklenen o yolun sonunda sevgiye ulaşamayan da var mıdır canım? Vardır... Düşünsenize fedakarlık yapıp doğru bir yol kurup o yolda giderek ulaştığınız hedef bir cennet bahçesine değil de kurak bir araziye çıkıyor. Verdiğiniz emekleri anlamayacak sevginize değmeyecek biri var karşınızda. Ne yaparsanız yapın değişmeyeceğini anladığınız o kişiyi maalesef o yolun sonunda tanıyorsunuz gerçekten. O yolda hayallerinize ve umutlarınıza o kadar bağlanmış şekilde ilerlemişsiniz ki gerçeği görmemişsiniz hiç. İşte hayatınızın en küçük anı bile çok kıymetliyken siz birine bi hayal uğruna bi hırs uğruna yıllarınızı verdiniz.
Şimdi yazının en başına geri dönelim; Hayatına birisini almak.. Ne garip bir his.. Ne büyük ihtiyaç.. Ne büyük lüks aslında.. Evet birisini hayatımıza almak bi ihtiyaç.. Bu hayat yalnız yaşanmıyor. İnsan dayanacak bi güç bi destek arıyor eğlenmek paylaşmak istiyor. İnsanın ruhu budur çünkü. Tek yalnız hiçbir şey tam olmaz kabul. Ama birisini hayatımıza almak aynı zamanda büyük bir lüks gerçekten.. O kadar doğru karar vermek gerekiyor ki.. Birisini tanıyarak çıkılan her yol gül bahçesine çıkmayabilir ve biz maalesef yola çıkarken nereye varacağımızı bilemiyoruz. Belirsizliğin tamamına hakim olduğu bu yolda gerçekten o kişi değer mi? Siz tüm yola ve olası en kötü sonuca bile hazırlıklı mısınız? Karşılaşılacak en kötü durumlarda bile hayata eskiye en yakın şekilde devam edebilir misiniz? Sizi nasıl etkiler? Bu sorulara dürüstçe cevap verdikten sonra harekete geçmek en iyisi sanırım. Peki ya siz ne düşünüyorsunuz?
2 notes
·
View notes