yilmazemrree-blog
yilmazemrree-blog
Emre’nin Blogu
8 posts
Toplumsal cinsiyet
Don't wanna be here? Send us removal request.
yilmazemrree-blog · 6 years ago
Text
Bölge
Merhaba Arkadaşlar,
Bugün sizlere izlediğim “Bölge” isimli belgeseli anlatacağım. Belgesel farklı kadınların serbest bölgelerdeki çalışma ortamlarını anlatıyor ve bu kadınlarla yapılan röportajları barındırıyor. Belgeseli izlemeden önce kendi kendime ne olabilir diyordum fakat izledikçe cidden şartların ne kadar kötü olduğuna şaşırdım.Tuvalet için bile günde 5 dakikalık molalar verilmesi ve insanların çok zor şartlarda bütün gün aynı görevleri yapması beni çok etkilemişti. Bununla birlik bazen mesai saatlerinin 32 saatlere ulaştığını duyunca daha fazla şaşırmıştım. Bir insanın bu şartlarda çalıştırılması günümüz şartlarında kabul edilemez bir şeydir. Bu durumun en başlıca sebeplerinden biri ise işçi haklarının yeterince iyi savunulmamış olmasıdır. Belgeselde işçi hakkını savunan taşeron firmalara geçen işçiler, fabrika tarafından işten çıkarılma tehlikesiyle baş başa bırakılıyordu. Fabrikanın en büyük amacı en az maliyetle en fazla mal üretmek olunca çalışanlar kendilerini robot hissediyordu.Kadınların çoğunun çocuklarının olması ve o çalışan kadınların ortak yakındıkları konunun ise çocuklarıyla ilgilenemiyor olmalarıydı. Bu belgeseli ilk izlediğinizde cidden çok şaşıracaksınız.İzlemek isteyenler için linkini aşağıya bırakıyorum.
https://vimeo.com/151545732?utm_campaign=2617611&utm_source=affiliate&utm_channel=affiliate&cjevent=a1d39252251111ea804101460a180514
0 notes
yilmazemrree-blog · 6 years ago
Text
Türkiye’de LGBT
Merhaba Arkadaşlar,
Bugün sizlere LGBT ve Türkiye’de LGBT hakkında yorumlarımı yazacağım.Aynı zamanda Çocuğum belgeselinide yorumlayacağım. LGBT, dünyanın her yerinde olduğu gibi, hakları için mücadele etmelidir. Özellikle muhafazakârlığın ve köktenciliğin yükselişte olduğu bir Türk toplumunda bu kavga her zaman kolay değildir. “Çocuğum” adlı belgesel, LGBT'ların ebeveynlerine, çocuklarının heteronormatif tabloya uymadığı gerçeğiyle mücadele eden bir ışık tutuyor. Bu belgeselde, günümüzde LGBT-Haklar-Aktivistler olan ebeveynler, ortaya çıktıkları çocuklarla ilgili deneyimlerini ve kabullenmeden aktivizme gelişmelerini özetliyor. Can Candan, Ayşe Çetinbaş ve Gökce İnce'nin belgeselinin ana odak noktası Türk kuruluşu LiSTAG. Queer gruplar, Türkiye Cumhuriyeti'nin başlangıcından bu yana hakları için mücadele ediyorlar. İstanbul 'cinsel özgürlük' şehriydi. 20. yüzyılın başında birçok eşcinsel, orta avrupa'daki eşcinselliğe ilişkin sıkı düzenlemeden daha liberal olan Konstantinopolis'e kaçtı. Fakat Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan bu yana, eşcinseller ve transseksüeller gittikçe daha fazla yasal değil toplumsal ayrımcılıkla karşı karşıya kaldılar. Bu, Batı Avrupa toplumlarının Türkiye Cumhuriyeti üzerindeki olumsuz etkilerinden kaynaklanıyor olabilir. Belgeseldeki ebeveynlerin hepsinde üç çocuğu ilk etapta kabul etme sorunları vardı. Hepsi çocuklarının yetiştirilmesinde yanlış bir şey yaptıklarını düşünüyorlardı. Çünkü eşcinsel ya da transseksüel olma hakkında hiçbir şey bilmiyorlardı. Diğer ebeveynlerle görüştükleri için heteronormatif olmanın ne anlama geldiğini ve değiştirilecek bir şey olmadıklarını anlamaya başladılar, bu bir karar değil ve bunun ne kadar iyi olduğunu anlamaya başladılar. Böylece ebeveynler aktifleşiyor, cinsiyet rollerini tartışıyor ve diğer ebeveynlerin çocuklarını kabul etmelerine ve desteklemelerine yardımcı oluyorlar.
İzlemek isteyenler için belgeselin linkini aşağıya bırakıoyrum.
http://www.mychilddocumentary.com/film.aspx#.Xf_3e0czaUl
0 notes
yilmazemrree-blog · 6 years ago
Text
Kadın Olmanın Günahı
Merhaba Arkadaşlar,
Bugün sizlere “Kadın olmanın günahı” adlı belgeseli yorumlayacağım ve konuyla alakalı değerlendirmeler yapacağım. “Kadin Olmanin Günahi” adlı belgesel, Türkiye'deki feminizmin tarihine ışık tutuyor. Özellikle yıllar boyunca unutulan bir feministe. Adı Nezihe Muhiddin. Feminist, yazar ve büyük ölçüde Türkiye Cumhuriyeti'nde kadın oy haklarının kazanılmasından sorumlu biridir. Belgesel, ilk feminist hareketlerin en başında başlar ve geçen yüzyılın 50'li yıllarında Nezihe Muhiddin'in ölümü ile sona erer. Nezihe 1890 yılında doğdu. Osmanlı İmparatorluğu'ndaki ilk 'feminist' hareketler 19. yüzyılın ortalarında gerçekleşti. Araştırmacılar, ilk feminizm dalgasının 20. yüzyılın başlarında tarihlendirilebileceğini belirtmesine rağmen, ilk kadın dergileri daha önce ortaya çıktı. Yunan kadınlarının, Ermeni kadınlarının ve Türk kadınlarının dergileridir. Yine de Türkiye'deki 1908 devrimi ile kadınlar daha fazla özgürlük kazanmaya başladı. Anadolu'daki kadınların yüzlerini göstermelerine izin verilmedi, ancak İstanbul'da kadınlar etek giydi ve yüzlerini gösterdi. Bu iki farklı kutbun üzerinden bir çatışma çıktı. Bunu Birinci Dünya Savaşı takip etti ve kadınlar gittikçe işe başladı. Erkekler tarlada olduğu için, daha önce yaptıkları işi birileri yapmak zorundaydı. Birinci dünya savaşının sona ermesinden sonra bağımsızlık savaşı geldi. Feminizm savaşı gerçekten zorladı, talihsiz bir şekilde feminizm ve milliyetçilik bu dönemde daha da karıştı. Kadının güçlenmesi milliyetçiliğe sıkı sıkıya bağlıydı. Kadınlar, 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması için iyi bir şekilde övgüyle karşılandı. Hatta bir 'Kadınlar Halk Partisi' kurmak istediler, ancak yetkililerin buna izin vermedi. Bunun yerine Cumhuriyet liderleri dernek kurmayı teklif ettiler. Erkekler kadınların eylemlerinin sınırlarını belirlediler, böylece 'Kadınlar Birliği'ni kurdular. Kadınlar, gelecekteki vatandaşları yetiştiren annelerin rolüne sıkışmıştı. Nihayet 1930'da kadınlar 1930 belediye seçimlerine ve dört yıl sonra genel seçimlere erişim sağladı. Nezihe Muhiddin Türk Kadınlar Birliği liderlerinden biri olmasına rağmen meclise aday olmadı. Kazanılan sağın tepkisi hemen geldi. 1935'te Kadın Birliği kapatıldı, çünkü Türk liderliği bireyselci Birliğin ulusal güvenlik için çok tehlikeli olacağını düşündü. Bu süre zarfında Nezihe unutuldu ve yalnız öldü. Hak ettiği tanınmayı hiçbir zaman elde edemedi. 
Yorumlarım bu şekildeydi arkadaşlar okuduğunuz için teşekkürler.
0 notes
yilmazemrree-blog · 6 years ago
Text
Boyun Eğmeyenler
Merhaba Arkadaşlar,
Bugün sizlere netflix üzerinden yayınlanan sosyal ve kültürel bir belgeseli yorumlayacağım. Bu belgeselde Asya, Afrika ve Latin Amerika'dan beş kadın, yaşadıkları şiddet ve eşitsizliğe rağmen yitirmedikleri güç ve kararlılıkları hakkındaki olağanüstü öykülerini paylaşıyor. Kadınların toplumsal eşitsizliklere karşı savaşmalarının birçok cephesini gösteren bir belgesel. Yapımcı Nils Tavernier, beş farklı ülkede beş kadını canlandırıyor. Gelecek kadın kuşaklar lehine biyolojik cinsiyetlerinden dolayı eşitsizliğe maruz kalan herkes için eşit fırsatlar için savaşıyorlar.  Belgesel 2016 yılında çekildi ve 'Netflix' yayın platformunda yayınlandı. Beş kadının bireysel hikayeleri, daha iyi bir yaşam için feminist bir mücadelenin evrensel bir resmini gösteriyor. Tavernier, kadınların savaştığını görmek için Kamerun, Kamboçya, Senegal, Nikaragua ve Etiyopya'yı dolaşıyor. Belgeselin yapımcısı, kadınların ailede ve kadınların farklı nedenlerle benzer baskı kökeni ile uğraştığı farklı toplumlarda rolünü gözlemledi. Her kadın feminizmin özünü, kadınların toplumdaki tutumunu değiştirme taahhüdünde temsil eder.Örneğin, ilk kadın Kamboçya'dan Hawaou, 9000'den fazla genç kızın okula gitmesine ve okulda kalmasına yardımcı oldu.  Hawaou genç kızlara potansiyellerini ve yaşamlarını kendileri için kararlı bir hayat gerçekleştirme imkanı verdi. 
Birde Dünya çapında kürtaj sorunu vardır.Dünya çapında birçok ülkede kürtaj sadece belirli durumlarda mümkündür. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde mevzuat katı olma eğilimindedir. Dünya çapında anne ölümlerinin yaklaşık yüzde sekizinin nedeni budur. Suçluluk, kadın için ne gibi sonuçları olursa olsun kendi kendine yardıma yol açar. Her kadın vücudu hakkında karar verme hakkına sahip olmalıdır. Mevzuatın kendi kaderini tayin hakkından çok uzak olduğu Senegal gibi ülkelerde, kadınlar iptal ettikleri takdirde on yıla kadar hapis cezasına çarptırılıyor. İzlemek isteyenler için belgeseli aşağıya koyuyorum.
https://www.netflix.com/tr/title/80144691
0 notes
yilmazemrree-blog · 6 years ago
Text
Maske
Merhaba Arkadaşlar,
Bugün netflix üzerinden de ulaşabiliceğiniz bir belgeseli yorumlıyıcam sizlere. Konu genelinde yorumlar yapacağım. Amerika'nın "erkek krizi"yle ilgili olan bu belgesel, nasıl daha sağlıklı erkek kuşakları yetiştirileceğini açıklarken uzman ve akademisyen röportajlarına da yer veriyor. Belgesel, 2015 yılında akış platformu Netflix'te yayınlandı. Belgesele göre, 'erkek olmak' söylemi yetişkinliğe ulaşmak, Amerika Birleşik Devletlerin’deki erkekler için neredeyse imkansız. Bu durumda gelecekteki erkekler ağlamayı bırakmalıdır, duygusuz bir şekilde yaşamlarına devam etmelidirler. Erkeklik algısı erkekler ve kadınlar üzerinde özcü bir perspektiften doğar. Bu daha sonra erkeklerin nasıl olması gerektiğine dair risk alan, sorumlu, enerjik ve agresif bir tabloya dönüşür. Bunlar bir yandan erkeklerin nitelikleridir. Öte yandan, erkekler duygu göstermemelidir. Aksi takdirde erkekliklerini kaybederler ve buna bağlı olarak güçlerini kaybederler. Genç çocuklar, hayatlarında çok erken, 'hegemonyal erkeklik' idealine ulaşmak için öğretilirler. 'Hegemonial erkeklik' terimi aslında ne hakkında? Açıklama için, onu hegemonyal ve erkeklikte bölmek ve bu iki kelimeyi daha sonra bir araya getirmek yararlı görünmektedir. Her şeyden önce, hegemonya, bir grubun toplumda lider konumunu iddia ettiği kültürel bir dinamik olarak tanımlanabilir. Böyle bir hegemonya ancak kültürel ideal ile kurumsal iktidar arasındaki bağlantı yoluyla kurulabilir. Erkeklik sadece erkek olmanın yolunu anlatmaz. Ayrıca erkekler arasındaki ve erkeklerle kadınlar arasındaki güç ilişkilerini de açıklar. Hegemonyal erkeklik üç ana faktörden oluşur. İlk olarak, erkeklerin toplumdaki lider konumunu, ataerkilliği anlatıyor. İkincisi, daha önce açıklandığı gibi, ideal insanın klişesinden. Aslında sadece birkaç kişi bu ideale kadar yaşayabilir, ancak çoğu erkek, isteseler de beğenmeseler de cinsiyet hiyerarşisindeki noktadan yararlanır. `` Hegemonial erkeklik '' tanımının üçüncü faktörü, hegemonyal erkekliğin ilk iki faktörünün içindedir, ancak ayrı bir söz almalıdır. Bununla kastedilen, 'hegemonyal erkeklik' kavramının altında yatan cinsiyet yapısıdır. Hegemonyal erkeklik türünün, eşcinsel erkeklik ya da diğer ötekileştirilmiş erkeklikler gibi ikincil erkekliklere egemenliği. Bu şemanın altında farklı kadınlık biçimlerini bulabiliriz. Bu planın bedenler, kişilikler, kültürler ve kurumlar üzerinde büyük etkisi vardır. Erkeklik algısı değişmedikçe bundan kurtulmak mümkün değildir. 
Belgeselde sunulan eğitimciler, erkeklik konusundaki iktidar kavramını değiştirmeye çalışıyorlar. Kadınlara ve erkeklere kültürel olarak atfedilen cinsiyet kavramları keyfi görünmektedir. Bu keyfilik, bu kavramları değiştirme seçeneğini mümkün kılmaktadır. Geçen yüzyılın yetmişli yıllarda kadınların kurtuluş hareketlerine olumlu ya da olumsuz tepkiler veren erkek hareketleri olmuştur. Erkeklerin hareketleri, baskıcı olma potansiyellerinin en azından farkındaydı. Bu kabulün etkilerini bireysel bazda tartışmak için ayrı gruplar halinde örgütlenerek, erkeklerin erkeklikten kurtulmaya ihtiyaç duydukları, kadınlar gibi ataerkillikten kurtuluşa ihtiyaç duydukları sonucuna vardılar. Aşağıya izlemek isterseniz diye belgeselin linkini bırakıyorum hepinize iyi haftalar.
https://www.netflix.com/tr/title/80076159?tctx=0%2C0%2Ca12a991dff8ece7508d0103a873d39fb39ad8156%3A279aa29f26fe4079253a97381b2c4d2026c7f874%2C%2C&trackId=13752289
0 notes
yilmazemrree-blog · 6 years ago
Text
OYUN
Merhabalar arkadaşlar,
   Bugün sizler için izlediğim 1 saatlik yuva belgeselini anlatacağım. Öncelikle şunu söylemeliyim ilk başladığınızda olaylar karışık gelebilir fakat bu olayların hepsi gerçek ve hala yaşanmakta olan olaylardır. Belgesel Mersin Arslanköy’de geçmektedir ve köy halkında bir ataerkil toplum söz konusudur. Bu durumu yenmek ve kadın erkek eşitliğini vurgulamak belkide bir nebze kadınlara özgüven aşılamak için bir tiyatro oyunu yapılmaya karar veriliyor ve süreç başlıyor.Her kadının farklı bir hikayesi, farklı bir geçmişi olması benim çok dikkatimi çektimişti.Günümüzde konuştuğumuz ve artık böyle durumların yaşanmadığını düşündüğümüz nerdeyse her şey bu köyde yaşanmaya devam ediyordu.En güzel yanıda kendi öz hikayelerini bir tiyatro sayesinde köydeki erkeklerin yüzüne vurup ne kadar yanlış olduğunu göstermeye cesaret etmeleriydi.Tiyatro köy kadının hayatında yaşadığı ütün zorlukları içeriyordu.En çok ilgimi çeken ise büyük bir özgüvene sahip olduğunu düşündüğüm Ümmiye’ydi.Büyük bir özgüvenle hem köy kadınını oyun konusunda ateşliyor hem de özgüven aşılıyordu.
    Sonuç olarak bu oyun ile köyde kadınlar kendilerini daha özgüvenli bir hale getirdi. ‘Biz eşitiz’ kavramını pekiştirmelerine yardımcı oldu.Bu olayların bize bu şekilde ulaşması çok güzel bir durum. Hala bu tarz olayların olması bile garipken bir köyde neredeyse bütün trajik, kadın erkek eşitsizliğinin çok yüksek olduğu bi durumun olması beni çok üzdü fakat kadınların bunu yenebilmeside o kadar sevindirdi.
0 notes
yilmazemrree-blog · 6 years ago
Text
NAMUS
Merhabalar arkadaşlar.
    Bugün sizler için 15 dakikalık namus adlı sokak röportajını yorumlayacağım. Röportaj ülkemizin farklı bölgelerindeki insanlarına “namus sizce nedir?” sorusu ile  baş başa kalmasıyla ortaya çıkan yorumlardan oluşmuştur.Pek çok sorunun tek cevabı olabilir fakat bu belgeseli izlediğinizde cidden ne kadar farklı düşünceye sahip insanlarla yaşadığımızı anlıyıcaksınız.Benim röportajda en çok dikkatimi çeken yorumların Doğu ve Batı olmak üzere iki ayrı kutuba ayrılmasıydı.Ülkenin Batısında olan kilşilerin çoğunluğuna göre namusun bir değeri yoktur hatta hiç bir anlam ifade etmiyordur cevabı yaygınlık göstermekte.Fakat bu durum Doğu insanı için geçerli değil.Doğu insanlarında bu durum ile ilgili daha çok baskı ve namusun her şey olduğu yorumu genel olarak hakim.Bazıröportaj anlarında ülkenin doğusunda yer alan kişiler soruyu cevaplarken göz yaşlarını tutamazken batıda ise gülerek cevaplayan kişiler vardı.En çok garipsediğim ise bir erkeğin röportajında kadını bir TELEFON’a benzetmesiydi.Bu durum beni cidden üzdü ve çok yanlış buldum bu yorumu.Bir diğer dikkatimi çeken olay ise doğuda geçen bir röportajdı ve kahvedeki 55-65 yaş aralığındaki insanlara tek tek röportaj yapılma anındaydı.Burada cidden namus konusu ile ilgili bir baskının olduğunu hissettim.Röportaj anında kendi yorumunu dile getiren bir erkeğe etrafında onu dinleyen başka erkekler tarafından bir baskı sezdim ve bu konun bu bölgede cidden daha ciddi durumda olduğunu fark ettim.
Sonuç olarak bu belgesel beni namus konusunda daha derin bir düşünceye itti. Cevabın,baskının ve insanların bölgeden bölgeye çok farklılık gösterdiğini öğretti.Genel olarak namusun ülkemiz için önemli olduğunu söylebilirim.Sizlerde namus belgeselini izleyip fikirlerinizi paylaşabilirsiniz.İyi haftalar diliyorum..
0 notes
yilmazemrree-blog · 6 years ago
Text
CİNSİYET EŞİTLİĞİ NEDEN HERKES İÇİN İYİDİR- MICHAEL KIMMEL
Merhabalar arkadaşlar. Bugün sizlere Michael Kimmel’ in “cinsiyet eşitliği neden herkes için iyidir” başlıklı 15 dakikalık videosunu yorumlayacağım.İlk olarak videoyu açtığınızda konuşmacı Michael Kimmel’ in olaylara eğlenceli ve mizahi yaklaştığını görüyoruz. Anlatım şekli kadın ve erkek dinleyicileri güldürürken bilgilendiriyor. Yaşadığı, başından geçen konuları dinleyicilerine eğlenceli bir şekilde aktarıyor. Cinsiyet eşitliğinin ülkeler, şirketler, erkekler, çocuklar ve kadınlar için bir kazan-kazan durumu olduğunu anlatmaya çalışıyor. Benim en çok etkilendiğim nokta ise konuşmada geçen bir söz oldu.”Ayrıcalık ona sahip olanlar için görünmezdir.” bu söz beni cidden düşündürdü ve çok hoşuma gitti.Başka bir dikkat çekici yer ise kadınların kendi içinde bir ayrımının olduğunu iddaa etmesidir.Siyahi kadın ırkında görünür olduğunu ve bu yüzden ayrı bir ezilme hissettiğini yukarıda belirrtiğim söz ile çok iyi dile getirmiş olmasıdır.Konuşmanın sonlarına doğru erkeğin ev hayatında kadına yardım etmesinin iki taraf için hatta çocuk için bile çok kıymetli ve kazançlı bir durum olduğunu anlattı. Bu anlatımını verilerle savunduğunu söyledi. Bu kısıma ben de katılıyorum. Erkeğin kadına ev işlerinde olucağı yardım ile aile kelimesi anlam kazanıcaktır. Kendilerine ve yaşama daha iyi sarılıp vakit ayırıcaklardır.Bu yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.Ayrıca videoyu izlemek isteyenler için linki aşağıya bırakıyorum.İyi haftalar diliyorum.
1 note · View note