Text
AHAHAHAHAHAHHAHAHHAHAHAHAHAHHAHHAHAHAHAHAHAHAHAHAHAHAHAHAHAHAHAHAHAHAHAHAHAHHAHAHAHAHAHHAHAHAHAHAHAHAHAHHAHAHAHAHAAHAHHAHAHAHAHAHAHAHAHAHAHAHAHHAHAAH
0 notes
Text

Yükseklikten korktuğumu sanardım hep, geçen güne kadar. Fakat beni asıl korkutan şey oradan düşme düşüncesiymiş. Hayır, daha doğrusu, oradan atlama hissiyatıymış. Bu yüzden yukarı ilerleyen her adımda kalbim sıkışmaya başlıyormuş ve ben bunu yükseklik korkusu sanıyormuşum. O gün fark ettim, tepede, üzerimizden sular akarken, balkonumsu mimaride durduğumuzda.
"Buradan atlasan kesin ölürsün. Acaba nereye düşersin? Canın çok acır mı? Sonra kesin burayı kapatırlar. Üstelik, buraya çocuklar da geliyor. Boşken yapsan ne olur ki? Ama ya bir çocuk görürse o halini?"
Bunları düşünürken fark ettim, korkuyla atan kalbim yavaşladı ve sakinleşti. Çok saçma duruyor olabilir ama bu düşünceler beni sakinleştirdi. İnsanlar gökyüzündeki yıldızları, ışıkların altında dans eden suları izlerken ben aşağıya bakıyordum uzaktan bunları düşünürken.
Zihnim hastalıklarla sarılmış gibi adeta. Artık yaptığım hiçbir şey bana keyif vermiyor. Beni mutlu edeceğini düşündüğüm hiçbir şey beni mutlu etmiyor. Paramı ne kadar harcarsam harcayayım, ne kadar sosyalleşirsem sosyelleşeyim bu değişmiyor.
Bu ne kadar korkunç, nasıl anlatırım bilmiyorum. Sanki tekrardan kansere yakalanmış gibi hissediyorum. Üstelik, tekrar yeneceğimi düşündüğüm bir güç de yok içimde. Herşey çok anlamsız, hayat bu uğraşlar için çok manasız. Hüzünlü değilim. Depresif hiç değilim. Ben sanırım artık sadece gerçeği gören biriyim.
Benim halime üzülmeyin, hayat başkasını düşünmek için çok kısa. Kaldı ki, üzülecek bir şey de yok. Tek istediğim, çabaladığımı bilin. Hiçbir sorun yok. Herşeyin farkındayım. Bunun geçeceğini biliyorum. Sadece zamana katlanması zor. Bunu yeneceğim biliyorum, sadece göğüs germesi zor.
Bu yüzden üzülecek, küçümseyerek bakacak bir şey yok. Ben sadece hislerini, düşüncelerini ve fikirlerini sizlere mırıldanan basit bir yazarım. Başka hiçbir değerim yok.
Olmamalı da.
0 notes
Text

Daha önce hiç aynaya baktığınızda, ölümün gözleriyle karşılaştınız mı? Ateş ateş size bakan fakat yakmak için sabırsızlanmayan, baktıkça derinleştiğini düşündüğünüz bir hipnoza iten o gözleri gördünüz mü? Nefretle ve tiksintiyle bakan o gözlerden kaçamazsınız ve bir süre sonra aynada yüzünüz dalgalanır ve dağılır. Neye baktığınızı anlayamadığınız için korkmaya başlarsınız. Zihniniz bunun bir oyun olduğunu söyler ve alarm verircesine bedeninizi titretir. Nefesiniz kesikleşmeye başlar ve kalbiniz kulaklarınızda atar. Yine de, gözleriniz, o zahiri gözlere kenetlenmiştir. Sizle konuşur, o gözler, size nefret kusar ve tüm kötülükleri yüzünüze çarpar, alay edercesine, küçümser. Ağlasanız da yoktur faydası çünkü gözlerinizi kaçırırsanız aklınızı yitireceğinizi düşündürür, daha da kötüsü, öleceğinizi sanırsınız. O kadar çirkinleşirsiniz ki aynada, artık neye baktığınızı anlamazsınız, herşey soluklaşır ve tam ortada bir çift göz, sizi izler. Kötü sözler durmadan dudakları olmayan o zahiri görüntüden akmaya devam eder. Vücudunuz uyuşur, kulaklarınız uğuldar ve karşınızdaki cehennemden çıkma yaratık, size, kendisinin tek çözüm olduğunu gösterircesine bağırır. Daha fazla bakmaya devam ederseniz, o gözler artık göz olmaktan çıkar ve insan lisanında tanımı olmayan bir varlığa bürünür. O noktada, öldüğünüzü anlarsınız.
İşte bu yüzden, aynada artık kendime uzun süre bakamıyorum çünkü yüzüm, artık bana ait değil ve o gözler, cehennemin çukurunu, insanlığın ait olduğu yeri yansıtıyor.
Ve ben, korkuyorum.
*
İlham şeytanı, Mangata.
Mangata, su yüzeyinin üzerindeki Ay'ın ya da Güneş'in oluşturduğu yolu ifade eder. Kendisi de bu yol gibi insana ufku, sonsuzluğu gösterir. Yansıtacağı, boşluğu hissettirir. Her ne kadar iki yola da sahip olsa, asla bu iki yolu birleştiremez. Kim ayı takip etmek isterse onun yolundan gider ve kim güneşten saklanmak isterse ona arkasını döner. O ise gözükmeyen, sonsuz bir girdabın içinde kaybolur fakat ışığı kendi yolu sanar. Hoş, komik olan şudur ki, o hiçbir zaman ışığı görememiştir.
0 notes
Text

Yazmayı unuttuğumu fark ettim fakat işin daha da ilginci, hiç özlememişim. Fark ettim ki yazmak için insanların hislerle dolup taşması gerekiyor. Sonrasında bir bardak alıp, taşanları dökmesi, sonrasında şövalyeye çizer gibi kelimelere paylaşması lazım. Hislerle dolup taşımıyorum. Aksine buz kesmiş gibiyim. Ne bir tepki verebiliyorum, ne de damlaları görebiliyorum. Kendimi kaos sonrasında ki şokta hissediyorum fakat ben felaketten hiç kurtulamamışım. Savaşın ortasında, elimden düşmüş bir kılıçla öylece kalmışım. Etrafımdaki insanlar benden bekliyor savaşmamı yahut kılıcımı indirmemi fakat kimse anlamıyor ki, ben, bu kılıç ne ifade ediyor, anlamıyorum. Kimse anlamıyor ki ben bunlar için çok acizim... Kalkamıyorum, bağıramıyorum ya da ölemiyorum. Yere düşmüş, kan akan bir kılıç ve ben, öylece duruyoruz şövalyede. Kimse sormuyor, resim ne anlatmak istiyor çünkü herkes sanıyor ki hala bitmedi çizim. Hoş, ben de bilmiyorum. Ne anlatıyorum, bilmiyorum. Ne hissettiğimi, bilmiyorum. İlginç ki, kim olduğumu bile bilmiyor gibi hissediyorum. Evet, bir şeyler hissediyorum ama bu hisler gerçek mi, ben, onu bile bilmiyorum.
Kayıp ruhlar hakkında hep yakınır, tahminlerde bulunurdum.
Tanrı biliyor, onlardan biri olduğumu hiç fark etmemiştim.
0 notes
Text
Her defasında söylerim fakat insanlar anlamaz, insanlar hep görür kendini üstün bu yüzden uğraşmazlar anlamak için. Oysa ben, hep söylerim ben, saklamam kelimelerimi bir başkasının zihninden, tutmam kelimelerimi dudaklarımın arasında, sesim ulaşır her zaman kulaklarını kapatana. İnsanlar kendini hep görür üstün, bu yüzden sanarlar ki çözerler diğer zihinleri. Denerler kandırmayı, kendilerini kandırdıkları gibi. Yalandan nefret edenler dönüşmüştür yalanın kendisine fakat görmezler çünkü gözleri de kapalıdır, hoş, açılsa da karanlıktır etrafı. Vurmayan ışıktan suçlarlar; Güneşi, tanrıyı, insanı, sevdiğini fakat asla sorgulamazlar benliğini. Nasıl geldim bu karanlığa, demezler, nasıl vardım bu yoksunluğa?
Ararlar bir suçlu çünkü insandır onlar fakat derler ki ben üstünüm insan olandan, benim zihnim üstün bu sınırlardan. Kandırırlar kendilerini. Sınırları görmeyenlere hayat ne büyük bir lanettir oysa! Görmeyen nasıl geçer, aşar benliğini ve yıkar sınırları, sınırlandıranı. Komiktir, görmek çekişmeyi. Komiktir izlemek, suçlamayı ve nefreti. Sevmek en insansı olan değildir, nefrettir en insansı olan. Kardeşi kardeşe, aşığı, olana kırdırır nefret ve nefretle dolu olan insan kırar tüm değerleri ama asla kıramaz sınırları. Yazılarımı okumayanlar için ne büyük bir kayıptır bu, çünkü beni tanıdığını sanarlar. Anladığını, gördüğünü; bunlardan üstün olduğunu...
Nefret burada başlar çünkü verilmeyen anlamlar, öfkeyle dolup taşar.

0 notes
Text
Bu hissi hiç özlemedim, içimdeki nefreti yaşamayı hiç istemedim. Kırgınım beni yaratan tanrıya! Artık onla da işim olmaz bu saatten sonra, onun yolunda. Kırgınım bir çok varlığıma. Kırgınım, anladıklarını söyleyip; anlamayanlara ve en çok kalbimdeki adama kırgınım, rüyalarda bile ulaşamadığım, kim olduğunu bilmediğim o yüzsüz adama. Uğruna kendimi, hayır, uğruna çocuğumu bile feda edeceğim adam, beni yanlız bıraktı. Geçmişin resimleri, izlerini taşırken anlamına bile yormadı. Şimdi en çok kırgınım ona, şimdi en çok kızgınım ona. Ona, sadece aşığıma değil. Aileme, dostuma, yol yoldaşıma kızgınım! Sadece eşime değil! Kalbime, sana kızgınım.
Uğruna rüyalar gördüğüm, uğruna yazdığım, çaldığım adama kızgınım. Sana kırgınım. Oysa ki kollarında lütuflanmışçasına sarılmak, gözlerinden tablolar yapmak isterdim. Dudaklarının üstüne bir öpücük kondurup, seni tanrıdan çok sevmek isterdim. Senin önüne geçip, seni herkesten, her şeyden; senden bile korumak isterdim. Sonra sımsıkı sarılıp, her şey geçti, demek isterdim. Düşmanların korksun, kıskansın! Sevmeyenlerin ölsün diye ellerimi bilerdim, kesebileyim senin için diye kendimi feda ederdim. Sonra gelip, sana sarılır, huzurla uyu diye saçlarını okşardım.
Şimdi elimde birikmiş biraz kan lekesi, gözlerim kuru, kalbimse senin zihninden bile soğuk. Artık güneş ısıtmaz, artık yanmaz. Artık bu düşünceler, senden ileri, bir hayal bile olmaz.

0 notes
Text
Sapkın Pazar Sabahları
Ben kesinlikle bir ev hanımı değilim, çocuklarla kuracağım bir geleceğin lekesiz güvercini hiç değilim.
Fakat ben de sevmem pazar sabahlarını.
Hoş bir anın sonu gibi gelir, ezmek isterim.
Sabahın gün ışıklarında çocukların mızmızlanmasını duymak, kocama çay koymak bana bunaltıcı gelir.
Ezerim.
Büyük oğlanı yetiştirmek de zor gelir, çevresi pis.
Silerim.
Ben bir ev hanımı değilim ama yıkamak isterim.
Ya da yıkmak, harflerle oynamak.
Gittiğin kafeye giderim, edepsiz fakat utangaç halini görürüm.
Gülerim.
Ben kocamı aldatmaktan korkmam, aldatırım.
Hem de tenle de değil, aşkla aldatırım.
Bu gün tekrar pazar, ikimizde yine kalemi almışız elimize fakat senin gözlerin hırsla kağıtta.
Benimse kalemde.
Çocuklarım yüksek ihtimal hala daha tanışmadığım eşimin münasip yerlerinde, benle tanışmayı beklemekte.
Hoş, ben onlarla tanışmayı istemiyorum.
Yani, tanışmayı istemiyorum sadece, onları değil.
Dedim ya, bu gün günlerden pazar ve pazar günleri, edepsizdir.
Ben bu gün evli değilimdir.
Merak etme, ben de seviyorum o yavşak sesi.
Hoş, sadece sesi de değil.
Oysaki ben de insanların gözünde kibarımdır, derler, sütten çıkmayımdır.
Ah, işte yok mu şu pazar sabahları! Vallahi değiştirir içimdekini!
"Sen gerçekten şeytansın, yaramazsın." içimdeki kaltak bile bana seslenir, komiktir ki tek duyduğu saygı pazar günlerindedir!
Yanımdaki kadınlar eşlerini aldatmış, anlatırken kıkırdıyorlar.
Çantaları hala kollarında, birbirlerine hava atarken ahlaksızca eşlerinin yatakta nasıl olduklarını konuşuyorlar.
Eh, sonuçta bu gün onlara da pazar.
Arada bana bakıp, ne yaptığımı anlamaya çalışıyorlar.
Daha debin aralarından biri göğüslerimin estetik olduğunu iddia etti.
Eh, doğrusunu anlamak için kocasına sorması gerekli.
Bu gün bir pazar sabahı ve beni anlamak için biraz edepsiz olmak yeterli.
1 note
·
View note
Text

Kendi ellerimle diktiğim her gül, dikenlerini sadece bana çıkardı.
Bir bahçe hayal ettim, içerisinde binlerce çiçek, en güzel kızılları sadece sana özel. Güllerin kokusu sadece sana ait, hatta sen huzur bulabilesin diye altında, bir de ağaç diktim ortasına. Güllerin arasında ilerle, bir bir dokun ve sev onları diyerek hepsini sana baktırdım. Güller aynı gözlerim gibi sadece sana baksın diye eğittim onları. Dikenlerini kendi ellerimle kestim, seni kanatmasın diye. Binlerce metre, kilometre, sadece seni huzurlandırsın diye. Çünkü en başından beri biliyordum birbirimize bağlı olduğumuzu, hissediyordum aidiyeti iliklerimde. Bu yüzden istedim yüzündeki en güzel, geceyi güne çevirecek kadar parlak gülümsemenin yer edinmesini. Bu yüzden uğraştım her biri için, asırlarca. Bütün hayvanları çağırdım çünkü bilirdim senin onları da çok seveceğini. Bu huzuru onlardan sakınmayacağını. Bilirdim, onların da seni seveceğini. Serçeler, kediler, köpekler...
Kimseyi almadığım o bahçeyi sana adadım, seni aldım. İstedim ki anla, artık dinlenebilirsin. Artık korkmayabilirsin. Anla, artık yalnız değilsin.
Asırlar geçirdik o bahçede, güller hiç solmadı, hayvanlarımız asla ölmedi ve ağaç o kadar büyüdü ki, elmaları hiç eksilmedi. Aynı bu bahçe gibi, kıpkırmızı elmalar verdi sana. Bir de ev yaptık ortasına, ikimiz için. Bütün bahçenin ortasına, ağacın yanına. Uzanırken kucağında, ellerin saçlarımda; bana dedin ki, artık dinlenebilirsin, uyu. Bu sözler hiç zihnimden çıkmadı ve ben, ikimizin elinin değdiği, kokunun sindiği yatakta uyudum huzurla, kollarının arasında.

Kendi ellerimle diktiğim her gül, dikenlerini sadece bana çıkardı.
˙ɯıpɐuɐʞ uǝq ǝʌ
Hışırtı sesleri böldü huzurumu, araladım gözlerimi görmek için seni. Acıyan gözlerim bana göstermedi hiçbir yeri. Ellerim gitti yüzüme, dokunmak için gözlerime. Onun yerine acı verici bir boşluk hissettim parmaklarımda. Parmaklarım, tüm vücudum titredi o an, adını haykırdım korkuyla, Yuánfen!
Ses gelmedi. Düştüğüm boşluk her yeri kapladı. Ayağa kalkmaya çalıştım fakat görüşüm zifri, kulaklarım sadece hışırtıyla doluydu ve bilir misin ben, hiç böyle bir çaresizlik yaşamamıştım hayatımda!
Korktum sana zarar gelmesinden, ilerlemeye çalışırken takıldım, düştüm fakat durmadım. Tekrar kalktım ve seslendim sana;
Yuán!
Evimizden çıktım, çıplak ayaklarım topraklarımıza değdi. Duymaya çalıştım seni, ellerimi uzattım ileri, dokunabilmek için sana. Boşluk, sadece boşluk. Korktum, daha çok korkabilirmişçesine korktum. O sırada hissettim parmaklarımın ucundaki sıcaklığı, sonra yavaşça sardı etrafımı. Kulaklarıma dolmaya başladı beslediğimiz hayvanların çığlıkları. Anlatamam o an ne hissettiğimi. O hissin bir tarifi yok. Kalbimin etrafını sardı büyük bir karanlık, büyük bir korku, endişe, acı... Evimizin yanındaki ağaca doğru ilerlemeye çalıştım. Dokunacağımda ellerim yandı ve acıyla geri çekildim. Göz yaşlarım akmaya başladı. Ağacımız yanıyordu, bahçemiz yanıyordu. Sevgilim, sevgim yanıyordu. Bir daha seslendim sana. Korktum sana bir şey olmasından. Gözlerimi oyarcasına silmeye çalıştım, acıyı hissetmemeye, seni görmeye çalıştım. Korku, acı doldu boğazıma kadar, hissetmemeye çalıştım. Görüşüm az buçuk açıldı dolan kanların arasından fakat görmeye yeterli değildi. Anlar mısın, sevgilim, bakmaya yeterdi?
Yine de uğraştım görmek için seni ve o an, bahçenin ucunda, orada belirdin. Asaletinin parlaklığı kararmış, yüz ifaden donuk, sağ elinde ısırılmış bir elma, sol elinde yanan bir gül... İşte böyle karşıladın beni. O zaman bahçe daha fazla yanmaya başladı ve sen, yanan gülü fırlatıp, arkanı dönüp gittin. Hayvanlarımızın çığlıkları arttı, ağacımız devrildi ve ben anladım ki,
yakan sendin.

Ateş her yerde fakat gözlerimin önü zifri karanlık. Görmeyen gözlerimin ötesi yanıyor, hayat verdiğim çiçekler, beslediğim kediler ve koruduğum köpekler, kanatları bitkin düşmüş serçeler, hepsi ateşin içerisinde harlanıyor. Acılarının sesleri kulaklarımda, görememenin çaresizliği içinde, oradan oraya koşuyorum. Sıcaklık keskin bir şekilde vuruyor bacaklarıma. Önce üşüdüğümü zannediyorum fakat sonra sert bir acı çarpıyor ruhuma. Anlıyorum, ben de yanıyorum fakat ötesi, karanlık. Ateş aydınlatmıyor etrafı, aksine, karanlık bir sis gibi çöküyor bahçeme. Haykırıyorum çünkü minik serçelerim sessizleşiyor artık, köpeklerim suskunlaşıyor, hayat verdiğim çiçekler bir bir toza karışıyor. Haykırıyorum fakat canım acıdığı için değil, onları kurtaramadığım için. Şimdi artık kulaklarıma sadece ateşin sesi geliyor, bahçemdeki renkler susmuş, cıvıltılar ve neşeler gitmiş; derin, acımasız bir sessizlik çarpıyor yüzüme, esintisiyle. Bacaklarım daha fazla işlev sağlayamıyor, çaresizlikle çöküyorum. Sıcaklık, göz yaşlarımın akmasına bile izin vermeden buharlaştırıyor onları. Nefes alışverişim yavaşlıyor, içimde büyük bir hayal kırıklığı, büyük bir öfke doğuyor. Sonra, bir ses duyuyorum gökyüzünden. Kanat çırpıyor akbabalar başımın üstünde. Benim için, leşimi görmek için gelmişler. Sonra, birkaç kanat daha katılıyor onlara, kuzgunlar. Onlar korkuluğumun üzerine geçiyor, oturup, beni izliyorlar. Fakat benim için değil, kurtarmayı umduğum bahçem için gelmişler. Onlar, kedilerim, serçelerim için gelmişler. Onlar benim, yanan bahçemi görmek için gelmişler. Sevdiklerimi elimden almak, bundan eğlenmek ve beni kandırmak için gelmişler. Üstelik, ben onların küçüklerini zamanında kendi ellerimle beslerken bunu yapmışlar bana.
Ellerim titrerken ayağa kalkmaya çalışıyorum. Eteğimin paçaları ateş almış, bacağıma sürterken aldırış etmiyorum. İçimdeki korku artık sadece kendini öfkeye bırakıyor. Yavaşça ayağa kalkarken ellerimi havaya uzatıyorum gülümseyerek. İçimde yeni bir his yer ediniyor. Pişmanlık. Ben yakmadım belki bu bahçeyi, belki ben harlamadım ateşi fakat ben, kurtaramadım yananları. Acılarını çaresizlikle duymakla kaldım. Bu yüzden gülümsüyorum. Ateş artık beni öldürmek istemese de, ben ölmek istiyorum.
0 notes
Text

Ben hissiz bir şeytanım, duyuları körelmiş bir yırtıcıyım. Hiçbir şey hissedememem sizi yanıltmasın, ben insanları anlarım. Onları görür ve kalplerine dokunurum. En içten sırlarını anlar, bazılarını o karanlıktan korurum ancak bilirim, ben yabaniyim. Hoş, iyiyi ve kötüyü anlarım çoğu zaman ancak bilir misiniz, anlaması en zor olanı? Cevaplamayacağım bu soruyu, benim yazılarımı okuyabilecek insanların sahip olduğu bir anahtardır çünkü kendisi.
Ben, bir şeytanım, akıl çelenim, gerçek olmaması gerekenim. Sizler beni seversiniz çünkü elinizde başka seçenek yoktur. Ben çalmışımdır o seçeniği, zihninizi çeldiğim gibi. Beni anlamak gerekir, benden kurtulmak için ancak bilir misiniz, aşıklarım, bu da imkansızdır çünkü beni anlamak beni üzmekten daha zordur. Ben bir şeytanım, tanrı bile beni yaratmamıştır göz pınarı ile, ki, akamaz bu gözlerden hüznün yaşları.
Ben bir yırtıcıyım ancak bilir misiniz bir zamanlar sevdiklerim için köreltmişimdir dişlerimi, kanamaması için sevilerimin elleri. İnsanları izleyerek uysallaştırmışımdır benliğimi ve saklamışımdır hırçın kalan zihnimi. Lanet olsun ki sizin insanlarınıza, asla yetmemiştir fedalarım. Hep daha fazlasını isteyen bu zulmün kölelerine, asla yetmemiştir sevgim. Yetmemiştir aşkım, yetmemiştir sadakatim.
Şimdi, ben bir şeytanım ve bilir misiniz, ben hissiz olanlardanım. Hissetmem üzüntüyü, hissetmem sevgiyi. Ben yaşarım ve bakarım zevkime, sevene. Alırım istediğimi, istemeyenden ve istediğini sanandan ve pişman olmam kandırdığım için. Ben, bir şeytanım ancak, bilir misiniz, beni seven ve bana kanan her insan bilir benim şeytan olduğumu. Çünkü insanlar gerçek bir sevgidense gerçek bir acıyı ister. Ben, gerçekliği gösteren bir şeytanımdır sadece.
0 notes
Text
Bazı geceler rüyamda beni izliyorsun, biliyorum, sen de görüyorsun. Bu yüzden gözlerimi gündüz de kapalı tutuyorum çünkü istiyorum, Güneş ışığındansa gözlerine ulaşmayı. Seni anladığımdan beri ruhum haykırır, sebebim, zihnim diz çöker, sevgilim. Daha önce hiç tadına varmadığım bu bağ beni savunmasız bırakır, kelimeler dökülmez ne dilimden, ne parmak uçlarımdan, ne de ulaşmasını beklediğim mektuplardan.

Seni kimse benden iyi anlayamaz. Anlamak diyorum çünkü bilir misin, sevmek kolaydır. Aşk, kolaydır. En çok sen bilmelisin bunu. Bu yüzden anlamak diyorum çünkü anlamak, en zor olanıdır. Görmek ve bakmak, anlamak arasındaki ayrımdır. Zihnim sürekli varır kapına ama elim varmaz çalmaya. Çünkü gururum zincirler beni, mabedinde, en derin sularda. Boğulurum ama gözlerin kapalıdır anlamaya. Belki de görmezsin beni, gördüğüm gibi seni. Belki bilmezsin beni, bildiğim ve anladığım gibi, seni.
Dökülmez piyano notaları artık parmaklarımdan, akmaz boyalar uçlarından çünkü artık silinmez silüetin rüyalarımdan.
Ulaşamam sana hiçbir zaman, rüyalarım sürmez o kadar uzun kurtarmaya varan. Bir hiçliktir kalbimi saran, sarar karanlığı dünyama, havada uçuşan tozlara ve isterim ulaşmanı. Çünkü çalamam artık kapını, sarmıştır karanlık evini. Beklerim önünde, yıllar ve asırlar beklediğim gibi.
3 notes
·
View notes