Text
“Ah benim şaşkın oğlum! O gün kara bir diken yuttun ve o diken senin kalbini parçaladı. Kalbinin acısına sabredebildiğin kadar büyüdün. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, ama sağ kalacaksın. Sağ kalmaya devam edeceksin. Burada, bu dünyada olmaya devam edeceksin. Çünkü, babalarının ölülerini kaldırabilmek için çocuklarının sağ kalmaları gereklidir.
Bazılarıysa, yapayalnız kalabilme cesaretine sahip doğarlar. Korkmazlar. Çünkü nadiren rastladığımız üzere, kaybedecek hiçbir şeyleri yoktur. Fakat size, kaybedecek hiçbir şeyi olmayacak bir adamdan daha kederlisi kimdir söyleyeyim mi? Kazanacak hiçbir şeyi olmayan bir adam. O adam, bitmek tükenmek bilmeyen bir matemin içindedir. Çünkü onun, yasını tutacak çocukları yoktur. Hayatta kalmak zorundadır. Hayatta kalmak için de büyük bir mucizeye ihtiyacı vardır. Bilen bilir; yas tutmak, büyük bir mucizedir.”
Aziz Bey. Şubat, 2. Bölüm.
57 notes
·
View notes
Photo
Kar / Ahmet Muhip Dıranas
Kardır yağan üstümüze geceden, Yağmurlu, karanllık bir düşünceden, Ormanın uğultusuyla birlikte Ve dörtnala, dümdüz bir mavilikte Kar yağıyor üstümüze inceden
Sesin nerde kaldı, her günkü sesin, Unutulmuş güzel şarkılar için Bu kar gecesinde uzaktan, yoldan Rüzgâr gibi tâ eski Anadolu'dan Sesin nerde kaldı? Kar içindesin!
Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam! Uyandırmayın beni uyanamam. Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına, Allah aşkına, gök, deniz aşkına Yağsın kar üstümüze buram buram
Buğulandıkça yüzü her aynanın Beyaz dokusunda bu saf rüyanın Göğe uzanır -tek, tenha- bir kamış Sırf unutmak için, unutmak ey kış! Büyük yalnızlığını dünyanın.
Ahmet Muhip Dıranas
8 notes
·
View notes
Photo
başımı kaldırdığımda bir deniz gibi geri çekiliyordu bütün gök tozları küllerden bir ev yapılıyordu sanki orada tepede boş bir koltuk gördüm önümden yeni dalga bir kız geçti uzaktan pembe bir tül çaresizlikle fırlatılmış bir alyansı aramak ıssız bir kumsalda içine yerleşilebilecek bir duyguyu boşa çıkmış sözü tam her şey bu dünyaya uydurulduğu anda anlaşılmaz bir kadın gibi başını öteye çevirirdi yaşam
birden çıkıp gideceğim işte. bir yüzün kristal bir işarete dönüştüğü saat olacak. kumla boğulan bir evi hatırlatacak size anılar. çiçeklerle, bambularla, mumlarla, geçmişe dönük aynalarla aydınlatılmış bir ev. sinsi bir hastalık sarmıştı o evi ya da bana öyle görünüyordu. düşüyordum, düşüyordum o evde. neyse ne birden çıkıp gideceğim işte. çünkü siz hepiniz aynısınız. öylesine bırakmış olacağım her şeyi ve çıkmadan önce inci rengi bir elbise de giysem, inciler kentinde ölmeye de gitsem, evin içinde kalan siluetlerimin üstünde tek bir deniz kabuğu bulunacak. yine de birdenbire çıkıp gideceğim işte bir yılın bir başka mevsimi. çünkü okyanusların önünde tadzio'nun gizemli işareti.
Sahibini Bekleyen Şeyler / Lale Müldür
30 notes
·
View notes
Photo
The Fool (2014)
https://letterboxd.com/film/the-fool-2014/
Acı çeken ülkelerin sineması neden bu kadar güzel anlamıyorum. Acı güzelleştiriyor mu insanı? Yoksa acı çektiğim için mi anlıyorum hepsini? Belki de acıyı romantize eden, acı çektiren kadar suçludur. Mutlaka izleyin bu şaheseri.
5 notes
·
View notes
Video
youtube
....
Bu evde bu an yaşanan kimin umurunda ben yılları tırmıklamışım ve kanıyor gökyüzü yitirdiğim müzigi arıyorum ikimizin gövdesinde
Aşk bir kurgudur öyle diyecekler herkes konuşabilir ve bu herkesin başında oysa ne garip tattığım zehirle yalnız ölüyorum ve benzersiz bir çiçek soluyor yanıbaşımda
Bekliyorum sanki herşey değişecek Bağışla sevgilim bağışla seni seçtim bu dünyada rezalet pahasına
Ne uzak ne uzak bakıştı o gözlerinin önünde duvarı kanlı savaşların Ne çok doğru söyledin tıpkı öteki kadınlar gibiydim gözlerine çarptıkça ruhum parçalandıkça acıdıkça tenim
Uğultularını duyuyorum o kaskatı sözlerin yokolmak için bir böcek değilim içim öyle sonsuz öyle derin
Ne garip insanın arınması kederin şiddetiyle böylesine masum muyum, belki hayır kimbilir nasıl da acıttım seni ki beni böyle ezip geçtin.
Neşe Yaşin
22 notes
·
View notes
Text
Başka bir şehre değil başka bir insana gitmek belki böylece yaşanacak bu düş ve böylece ölecek
22 notes
·
View notes
Text
Üzgün Kızların Gizli Tarihi
Hiç bir şeyi tam anlatamam bir yanılsamadır anlatı zamanın ağlaştığı ömür zalim, vahşi gerçek ormanı
Söz öyle derin acıtıyor ki yüzyıllardır kırdığı yerlerden çürümüş günlükleri kokluyorum bilinmez utançlar devşiriyorum kendimi var ettiğim küllerden
Ben ki biraz o başkalarıyım O başkaları biraz da ben ayazda çıplak bir dal yabanıl bir ses uzun geceden
Eziyet çekerdi yüzü annemin babam gücünü umarsızlığından alan çocuk peki ben neydim ya da kardeşlerim görmezler miydi ufacıktı bedenim çıtır çıtır ezildim
Ateşten bir deftere kazıdım arzumun fısıldadığı sözleri bir garip zulümden azat olsun ruhum sesim ulaşsın diye bir sevgiliye
Neden bilmez ki sözyapıcılar ev içlerinde ne hayatlar kurşunlanır yarattıkları kavramlar dilsiz ezik kızların inleyişine
Kargacık burgacık yazılarda bir hayal gizlenirdi kaçıp gitmek üstüne sanki bir başka ülke varmış da insandan öte
Ev içlerinde solan gülkızcık yalnızlıktan korkardı yine de sonra düşleri çağırırdı sabah ışıklar konardı iç çekişine
O itiraf defterleri lanetlendi hep sözleri altüst etmesin diye sokağı Herkese bir yer verdi sürünüp geçti hayat yalnızlıkları tırmalayarak
Bana öğretilen içsiz kelimeler titretmedi hiç ses tellerimi Olmayan sözlerle yazıldı hep üzgün kızların gizli tarihi.
Neşe Yaşin
28 notes
·
View notes
Text
"Tıraş olduğum zaman," diyordu yarı-delinin biri, "Tanrı değilse kim, gırtlağımı kesmeme engel oluyor?"
7 notes
·
View notes
Text
Papaz gülümsüyor: "Bazen böyle bir çöküşü bizzat Tanrı ister."
13 notes
·
View notes
Text
özlemek insanın neresinde yaşar. bulup çıkarabilseydim keşke.
20 notes
·
View notes
Text
"öyle bir şehirde yaşıyoruz ki... bak, ne oradayız ne burada. bir deniz koca bir şehri bile ortasından ikiye bölüyor. insan nasıl tam olsun ki"
16 notes
·
View notes
Text
"gül oyalı bir çember hatırlıyorum. ak bi köpük gibi sanki Zarife deyince. kenarları fırdolayı kırmızı gül..."
14 notes
·
View notes
Photo
Eski Fotoğraflar
unutulmuş bir akşamdı, solmuş çiçekler arasında, gölgesi duvara vuran yüzün bir eski
fotoğrafta.
unutulmuş bir akşamdı, siyah sular yürürdü, güz yürürdü gülümserdi bize hayat, ince
tüller ardında.
unutulmuş bir akşamdı, ruhum acıyla bağırırdı, çığlık çığlığa aşk fazladır bize, koşar hemen
gelir ayrılık.
unutulmuş bir akşamdı, düşler anlam buldu uzaklaştıkça bizden, güzel düşler bıraktıkça
yerini kedere.
unutulmuş bir akşamdı, anladım bir kez daha ne yazık ki yine olmayacak hayatımızda hiç o
parlak sözcükleri
mutluluğun. Behçet Aysan
22 notes
·
View notes
Text
11K notes
·
View notes
Audio
Aatini Nay / Le Club Bachraf
bir uçurtmanın elinizden tutup götürmesi gibi. bu hali daha bi güzel;
http://www.youtube.com/watch?v=cyWGsYwWenw
9 notes
·
View notes
Photo
Biliyorsunuz ben bu film işlerini bıraktım. Bu filmi de izleyip direk soundtrackler’e daldım. Bişi yazmayayım diyordum ama dayanamayıp geri döndüm. Fish Tank’ten tanıdığımız Andrea Arnold harika bir evren çizmiş yine bizlere. Bayılıyorum böyle küçük yerlerin, küçük hikayelerin bir parçası olmaya. Bayılıyorum anında görüp yargılayacağımız, kutulara sığdıracağımız aşkların, yolların tanığı olmaya. Çok güzel bir batak filmiydi. Çok güzel bir toksik aşk filmiydi. Her batağın kendi hikayesi var işte. Finali de çok hafif tam olması gerektiği gibiydi. Müzikleri senaryoya o kadar uygun ki, enfes enfes! Star’ın çaresizliğini ve bilmeden atladığı tüm maceralarını hepsini hepimiz yaşadık, yaşıyoruz... Bu bilinmezliğin bir parçası olmak çok iyi hissettirdi. Şimdiyse sadece çıkıp gitmek istiyorum şu kapıdan. Ama biliyorsunuz arkadaşlar. Ve gidemiyorum...
13 notes
·
View notes
Text
bir alıp bir satıcı gönül
düştüm bir öylesi çekilmez derde, ne ölümü düşünürdüm, ne yaşamak korkusu, ne sır aradım her şeyde, ne gariplik var serde, ne kara sevda, ne sevmek ne sevilmek arzusu artık her şarkı dokunur bana bu şehirde. hasret nedir bilmezken o kadar şimdi, her an, her yerde gurbetteyim. çünkü daha görmediğim güzellikler var, öyle bir yürek koymuşlar ki içime neyleyim, her yere gönlümü vermeden geçemem dostlar! ben deli miyim bilmem mi neler ettiğimi. bir han köşesinde yatmayınan kerem diyorlar, ne tuhaf bu insanlar derdini dökmeyinen çaresiz derde bulunmaz merhem diyorlar, ah.. bir alıp satıcı gönlüm var gezer çarşı çarşı, başım güneşe düşmüş yanmayı öğrenir. nolur böyle duradursun cama güneşe karşı, gönül her yerde bir kardeşim güzel her yerde bir..
enver gökçe
7 notes
·
View notes