Text
i. mavi, iri gözleri vardı. bir çocuğunkilere benzediğini, hülyalar ve ümitlerle dolduğunu söyleyebilmek geliyordu içimden, lâkin yüreğindeki sancılar öylesine taşınmıştı ki lâtifane sûretine, ciğerlerimi yangın yeri ediyordu, ona bakmak, onu görmek, uzun uzun seyre dalmak.
37 notes
·
View notes
Text
ㅡ on dokuz, prolog.
“bütün mutluluklar birbirine benzer fakat, mutsuzluğun kendine has bir hikayesi vardır.”, lev tolstoy, anna karanina.
on dokuz. on dokuz. bir ve dokuz. bu rakamların, yıllardır göğsüme bıraktığı ağrılar, nihayetinde dillendiler. belki de benim aptallığımdı bu ağrıları bedenimin her köşesine yığan lâkin hiçbir vakit, sahiden de bilemedim hâkikâtı. her ne kadar yanıp kavursa da bu kelâmları bulma ihtimalinin düşüklüğü, on dokuz, ne olur azat eyle beni ve bir ömürdür yüreğimi, cehennemin ırmaklarına mahkum eden o gece yarısına inat, ellerimi tut ve bana, kimselerin bilmediği o yegâne ismi mırılda.
2 notes
·
View notes
Text
@carm24n
I’ll kiss you in the pomegranate garden.
From I Am the Beggar of the World: Landays from Contemporary Afghanistan, tr. by Eliza Griswold
2K notes
·
View notes
Text
ii. mürekkebim ile bildiğim lisanlar, yetmez ebemkuşağını sakladığın gözlerinden gelen meftunluğumu, yara bere ellerine hasretimi, şuncacık sayfalara dökmeye, hemdem. affet. avrupa'yı karış karış gezsem, pasifik'e yelken açsam, yine de bulamam tek kelâm, ak sûretini, âfet-i devran seni, oluk oluk kanayan ruhunu anlatmaya. ömrümü versem, öyle dahi anlatamam sana bu sevdâyı. affet. hemdem.
0 notes
Text
ㅡ şahsî ağrılar enkâzı, ab-ı bâde reng.
oturduk o gece, birkaç sigara gelip geçti dudaklarımdan, fecre kadar birkaç düzine husûstan bahsetti, ne çok öğrendim ondan! oldukça sık gülümsüyordu; ben de ellerini, bileklerini öpmek istiyordum. yüreğimi, kendimi taşıyamaz olmuştum. platon'u sever, panteizmden pek haz etmezdi. hiçbir politikacıyı desteklemez, kıtalarına onları da sıkıştırıverirdi. benim yazmamın latif olmayacağı fikirleri de vardı bittabi. konuşurken bizi sıktı mı merak eder, hep sorardı. ah, hiç bilemezdi ne çok sevdiğimizi onu. cayır cayır kavururdu bu içimi. daima sırtı ağrır, fakat masaj tekliflerini derhâl geri çevirirdi. o vakitler bilmezdim; sevgilim, savaş alanıydı amma velakin kimsenin göreceği yoktu. her şeye rağmen, ne o ne ben farkına varamadan, bir katedral gibi yaşlı ruhumda silinmez kederlerim ile hastalıklı ihtiraslarımın ortasında, gönlüme umulmadık gençlik nisanları getirmişti.
3 notes
·
View notes
Text
"My child is fine"
Your child finds comfort in Dostoyevsky's books
2K notes
·
View notes
Text
ah biricik, sevebilsem seni bi’
ak ile kestaneyi bir ettiğin başını okşayabilsem; kaşlarının ortasına açtığın öfke çukurlarını, vücuduna senden yadigâr keder kuyularını koparıp alabilsem; soluklarını uğruna fedâ ettiğin gri dumanların aralarına saklanıversem, gecelerini sevebilsem, örtülerinden öpebilsem. ağustosları sığdırsam göğsüme, zambaklar bıraksam gönlüne. öğrensem, bir ceset nasıl sevilir…
darılmasam şu meyusluğuna, sövsem meftunlarına. vaveylâlarını çalmasam senden, incilerin götürse incecik kirpiklerini, korkmasan benden ve ağlasan ağlasan ağlasan...
(lâkin bizim gibilerin ne zambaklarına ne de yüreklerine bahar gelmez.)
beceriksiz intihârlarını, unutuversem
cânân, kalmış olsa sevilecek yanın,
affedebilsem seni,
sevebilsem.
(âh söylesen ya bana, zayçe, kaç kader gömdün kara topraklarına?)
0 notes
Text
looking at old photos of myself thinking not only is that girl dead but i killed her
55K notes
·
View notes
Text
o. ak alnınıza düşen her geceden parça, bîtâb gönlümü dağlar, efendim, gayr-i şuurî kayar gider adınız dudaklarımdan. tanrı’nın uğruna düzinelerce ipek böceği feda ettiği kirpiklerinizin sayesi, elmacık kemiklerime dökülür, soluklarım sizin, mühtezz ellerinizdedir.
2 notes
·
View notes
Text
i. zambaklarımın beyaz dudaklarına, kızıllar döküldü. göğsüm, yüreğim ağır gelir bana; kaldıramam, bundan böyle. sevgili, istiyorum ki ellerimden tutuveresin, dizlerime bir bûse bırakasın, yorgunluğum bir umut karışıverir semâya; lâkin dillendiremem ya ben tek kelâmımı, korkumdan, ruhumda bir yerlere gömülüyorlar bunlar da diğerleri eşliğinde. cânanım, sen hiç bilemeyeceksin, ben bunları sana yazarım.
0 notes
Text
perdelerim de açıktı, belki bin cihân gördü kan revân hâlimi. yok efendi, ölmek gerek bana. ya bugün yahut yarın, ölmek gerek bana.
huzura vuslat ederim, ancak toprağın altında.
0 notes
Text
kemâl efendi için kırkının ortalarında, ölüverdi, diyorlar. aşkını yitirmiş, saçlarına kış dökülmüş. okyanusu kurumuş, mavilerine saye düşmüş. henüz dizleri kan revân çocuğunu gömeli, birkaç sene olmuş. bir uçurumun ucunda, o ahşap evi kor yeri etmiş; kemâl efendi, kırkının ortalarında, ölüvermiş.
3 notes
·
View notes