uzaktakiev
114 posts
Don't wanna be here? Send us removal request.
uzaktakiev · 6 years ago
Note
İsmini söylersin değil mi
https://wordpress.com/stats/day/cerennmuslu.home.blog
henüz döllenme aşamasında
12 notes · View notes
uzaktakiev · 6 years ago
Note
silecek misin?
Yok ama wordpress acicam kendi adimla. Daha seffaf olmaya karar verdim :D
2 notes · View notes
uzaktakiev · 6 years ago
Note
Gaye Su Akyol - Bağrımızda Taş
Canim anonimcim artik buralarda olmayacagim, fakat seninle dostlugumu sevmistim. Sarkilarini iyi kisilere emanet et 🌸
2 notes · View notes
uzaktakiev · 6 years ago
Text
Bana hep ailemin içimde eskidikçe ağırlaşacak, zamanla keskinleşecek bir yoksunluğa dönüşeceğini bildiğim özlemini hatırlatan şarkı.
Adında ayrılık geçtiği için aldığım bir kitapta yazar “ayrılık belki de insanlarin birbirlerine bir daha el sallamamalarıdır” diyor. Oysa benim hayatımda ettiği kavuşma umutlu vedalarla hatırladığım kadınlar var. Bu kavuşmaların hepsi birer soru işareti iken dahi bu kırış kırış ellerin bana yüklediği bir hüzün var. Bir dahakine gelişimde hala birer kursakta kalan hevesler müzesi olarak nefes alacaklar mı korkarak evlerinden ağırlandığım beni büyüten kadınlar. Bunlar toprağın altındayken, belki daha kötüsü artık gülümsetmeyecek anıların altındayken akşamüstleri nasıl dayanacağım beni izleyen kimsenin olmadığı bir sokağa açılan balkondan sarkmaya?
4 notes · View notes
uzaktakiev · 6 years ago
Text
Tumblr media
Hayatımın bazı anlarını, bazı görüntüleri, bazı renkleri küçültüp yanımda taşımak istiyorum. Ve fotoğrafları. Bir insanin bir gününün, bir saatinin, bir dakikasının ve bir saniyesinin dondurulmuş halini. Bir insanin yalnızca benim karşımda dönüştüğü kişiyi. Asla onun bütünüyle tüm kişiliğini değil. Aslında hayat çizgimize bakınca ne çok yüzümüz var ve belki hatırlayamadığımız bile ne çok iz. Sevdiğim insanların, birlikte güldüğüm, saklanmak istenecek bir gülüşün ötesine geçebildiğim insanların tüm yüzlerini aramak yerine, her buluşun bir hayal kırığı kesiğiyle geldiği hikayelerde, o bir an’ı alıp sakliyorum ben. Tek isim bir sürü yüz hafızamda, ben bir sürü.
11 Kasım 2018
Alaçatı, İzmir
8 notes · View notes
uzaktakiev · 6 years ago
Text
Tumblr media
Bazen sırf sokakta portakal ağacı görebileyim diye güneye bi’ yere taşınmak istiyorum. Ben portakal ağacı görünce kendimi güzel siyah saçlı, hep efil efil uzun elbiseler giyen genç kızların yaz aşklarını anlatan bi’ ispanyol filminde falan sanıyorum. Zihnimde hemen Tu Quieres Volver çalmaya başlıyor. İşinden evine dönerken bu sokaklardan geçip de hala küçük akşam mutsuzlukları yaşayanlar varsa vallaha çok yazık 🍊
8 notes · View notes
uzaktakiev · 6 years ago
Text
Mutlu hikayelerin kadını olmasam da içime attığın ilk adımda seni boğacak kadar derinim.
5 notes · View notes
uzaktakiev · 6 years ago
Text
Tumblr media
                      Hayatımın Placebo Noktaları 
Every You Every Me
 17 yaşındayım. Uzun zamandır benim başarmak istediğim şeyleri başardığını düşündüğüm için hoşlandığım bir çocukla tamamen benim ısrarımla gerçekleşen bir buluşmadan dönüyorum. Çocuk benden hiç hoşlanmamış. Zaten tarzlarımız da bayağı farklıymış. Bir önceki gece en yakın iki kız arkadaşım onu hiç düşünmeden kendi istediğim gibi giyinmem konusunda beni ikna etmişler. Biraz kırgınım ama yine de reddedilişin boşluğu içimde henüz pek derinleşmemiş. Kadiköy - Beşiktaş vapurunda merdivenlerde oturuyorum. Hava güzelmiş, baharın ilk günleriymiş. Kulağımda bu şarkı varmış tekrar tekrar.
This Picture 
 Özgürlüğüne düşkünlüğüyle hayranlığımı kazanmış bir kızın odasındaymışım. Kapıda motoru ve duvarda büyükbabasından kalan eski analog fotoğraf makinesiyle kendini dışarıya sunan bir kızmış bu. Birlikte her yerde kulaklarımızı paylaşıp bağıra bağıra şarkılar söylüyormuşuz. Gördüğümüz her güzel ayrıntının fotoğrafını çekiyor, içimize asıyormuşuz. Taksimdeki ucuz barlarda hep en köşeye oturuyor, klişe hakaretlerle -ne kadar da iki yüzlüler! bir de çıkarcılar ki- insanları izliyormuşuz.  Kendimizi çok farklı sanırken kalabalıklardan nefret ederek büyüyormuşuz. O kızlar bir gün artık konuşmuyormuşuz ve tüm fotoğraflarımızı kaybediyormuşum. Zihnimdeki bulanık görüntülerin artık fotoğraflarla tamamlanıp bütünleşemeyeceği bir yerde bu yutkunamayışın şarkısını yapıyormuş ve her akşam eve dönüşte dinliyormuşum.
Blind 
 Biraz büyüyormuşum ama çevremdeki adını dahi hatırlayamadığım onca yüze rağmen hep yalnız kalıyormuşum. Bir türlü şu koca dünyada on iki yaşından beri büyümeyen bedenimle sığınacak yer bulamıyormuşum. Ölülerin çıplaklığında boğulduğum, derinlerinde yürüdükçe büyüyen bir ormanda kaybolduğum kabuslar görmekten uyuyamıyormuşum. Et yediğim her gün kusuyormuşum ama ceset tadından iğrendiğimi bir türlü anlayamıyormuşum. Üzüntülerimi beni deşmek için hatırlayacak arkadaşlar ediniyormuşum. Hep kendimi sevdirmeye çalışıyormuşum; çünkü kendi kendimi yeterince bir türlü sevemiyormuşum. Birini Tanrı’ya inandırmaya çalışıyormuşum. Bir gün ondan bir haber alacaksın ve beni hatırlayacaksın diye söz veriyormuşum. En arkadaki sıramda bana ruhumun yalnızken kör olduğunu haykıran şarkıyı dinliyormuşum ve ne komik şarkı bittiğinde ben de artık Tanrı’ya inanmıyormuşum.
Blue American
 Annemin mutsuzluğuna var olan tüm yaşamların gücüyle üzülüyormuşum. Anneannemin sürekli tekrarladığı acı şarkıları artık anlıyormuşum. Babaannemin babamı çocuk gibi görmesine artık o kadar da şaşırmıyormuşum. Denizi ilk kez evlendikten sonra gören annemin kendine babamdan çok para kazandığı yepyeni bir hayat kurması gücüne hayran kalıyormuşum. Sokak kedilerine bakmak için tüm mahalleyi karşısına aldığında anneme imreniyormuşum. Kuşları tedavi etmek için iğne yapmayı, mama yedirmeyi, yara sarmayı öğrendiğinde annem olmak istiyormuşum. Anneme kollarıma sığdırabildiğim tüm canlılığımı vermek istiyormuşum. Yapacağım her şeyi onun için yapmaya söz veriyormuşum.
 Passive Agressive 
 Herkes istediklerimi elde edemeyeceğimi artık daha yüksek sesle söylüyormuş. Zihnim uzun cümlelere sancılanırken ben de yazdıklarımı saklamaya karar veriyormuşum. Kurulu düzende iyi bir yer edinme çabasına balık pazarının içindeki kapısı, asla açık görmediğim küçük sarı bir kiliseye bakan bir dersliğe gidiyormuşum.  Telefonumu bırakıp eskilerde yaşama numarası yapıyormuşum oysa yalnızca dış dünyadan korkuyormuşum. İstediğim yaptığım sayılı andan büyük utanç duyuyor; erkek olup birilerini öyle öpmenin nasıl olacağını düşlüyormuşum. Sonunda ait olduğum yeri bir türlü bulamayacağımı anlayıp onu kendim yaratmaya karar veriyormuşum. Bu kez tek başınalığı ben seçiyormuşum, kulaklığımdaki bu güzel şarkıdan kendime biraz buruk el sallıyormuşum.
Where Is My Mind
 Yalnızca bir hayata tıkılı kalmamak için ömrümce gezmek istediğimi anlıyormuşum. Tek başıma yeni şehirler fethediyormuşum. Yabancı şehirlerin hiç de güvenli olmayan istasyonlarında sabahlarken sırt çantamdaki ilköğrenilendil kitabı sayesinde evimde hissediyormuşum. Birini aldatıyormuşum. Ufak hayal kırıklıklarını cebimde biriktirip geceleri onları harcayıp körkütük sarhoş oluyormuşum. Gün batımı saçlı bir çocuğa biraz aşık oluyormuşum. Bir trene kaçak binip, yine bir tren istasyonunda günün en soğuk anında tanıştığım biriyle uyumaya gidiyormuşum ve bu şarkı hep dilimdeymiş, söyleyip duruyormuşum. Bambaşka hayatlarımızı birleştirip yeni bir yaşam biçimi paylaşıyormuşuz. Geri dönüş yolunda ben, sürekli gitmenin de eninde sonunda aslında bir tutsaklığa dönüştüğüyle yüzleşiyormuşum. 
A Million Little Pieces 
Şimdi bir sahildeyim. Geride bırakıyorum tüm tanıdıklarımı. Yirmi ikimin hayli başlarındayım. Karanlık sulara oldukça derinden denize dalıyorum. Kırıldığım her yerden altınlarla yamadım kendimi. Bir milyon yarının üstünde bir milyon güzel yara izim var. Birilerine göndermek zorunda olmadan da mektup yazmayı sevdiğimi artık biliyorum. Olmak istediğim kişinin de olduğum kişinin bir parçası sayıldığını öğreniyorum. Hep yağmurun altında dans ediyorum, beni bir eşimle buluşturacak o sarı şemsiyeyi hiç yanımda taşımıyorum. Anılarımdan tanıdığım herkesin vedalarına minnettarlıklarımla... Beni bu başka kurgulara sığınışa hep siz ittiniz. Ben de onları içimde süzdüm kalan posadan kendi tuvalimi boyadım, adını koydum. Bu dolu dolu benim hikayem. Buradan sonrası benim...
7 notes · View notes
uzaktakiev · 6 years ago
Text
Soyluluğu yüzünden bir saraya hapsolmuş güzel bir prenses değilim ben. Sokaklarda monarşiye meydan okuyarak bağıran isyancı köylü kadınım, kapısı işaretlenen
5 notes · View notes
uzaktakiev · 6 years ago
Text
 Gerçekten savaşı da televizyonda aynı çerezi yerken, aynı koltukta, aynı tepkiyle izliyoruz. Ama savaşın kendisini de bir reklama dönüştürüyoruz korkutucu olan bu. Benzer renklerle bazıları yalnızca daha farklı, benzer altyazılarla bazıları yalnızca daha gürültülü; elbette reklamlarınki. Sokaklardaki ölümlerin, kimliksiz ölü bedenlerin sayılar halinde basitleştirilmesi şeklinde ekranda dökülen akşam haberleri. Bu sayıları da devletlerin, iktidarların, onların güçlerinin reklamları gibi sunuyoruz. Hadi cesur yeni dünya, kim daha katilse o kazansın!
7 notes · View notes
uzaktakiev · 6 years ago
Text
 Yaşanırken saf mutlulukla gelen anların, anılara dönüştüklerinde kalp kırıcı olması ve her hatırlandıklarında nefesimi yakması... Ne zaman şimdinin detayları bana biraz eski bir dünün kırıntılarıyla yaklaşsa hatıralarım acıyor. Akıp gidişin karşısında duramayan görüntülerin elbet unutulacak olmasına olan öfkemi bir türlü yenemiyorum. Gündelik yaşamın basit benzerliklerinin beni çoğaltmasını, yeni imgelerle doldurmasını durdurmak istiyorum. Bazı seslere yenileri asla karışmasın, bazı renkler daha parlaklarına hiç bulaşmasın. Güzel anlarımı tek tek ruhumda bir odaya kilitleyeyim istiyorum ki onlar, benliğimde diğer sıradan fotoğraflarla bulamaç olmasın.
5 notes · View notes
uzaktakiev · 6 years ago
Photo
Tumblr media
‘’Oh I just wanna go to work  And get back home, and be something I just wanna fall and lie  And do my time, and be something Well I just wanna prove my worth  On the planet Earth, and be, something I just wanna fall in love Not fuck it up, and feel something Well lately, don’t understand what I am Treated as a fool Not quite a woman or a man Well I don’t know I guess I don’t understand the plan’‘ 11/11/2018                                                                                                              İzmir
5 notes · View notes
uzaktakiev · 6 years ago
Note
Hooeverphonic - Jackie Cane
Beni gerçekte tanıyor musun bilmiyorum ama eğer öyleyse çok sevineceğim. Bazen beni hatırlayıp şarkı gönderecek birini tanımışım diye.
1 note · View note
uzaktakiev · 6 years ago
Photo
Tumblr media
 Bilindik anlamıyla Tanrı’ya her ihtiyaç duyup onu hissetmek için kendi içime döndüğümde kocaman bir hiçlikle karşılaşıyorum. Uçsuz bucaksız bir karanlığın içinde bağırınıp duruyorum, Tanrı beni duysun diye. Çocukken bu karanlıkta kaybolduğum, sonsuzca dibe yuvarlandığım kabuslar görürdüm. Yalnızlıktan korkuyorum sanırdım. Dua etmeyi öğrenince anladım bulamadığımın Tanrı olduğunu. Büyüdükçe de kelimelerim kaybolmuşluğun kutsalca betimlenmesine dönüştü. Camı açtım, dışarıda eski dillerde gizli ağıtlardan bir ayaz var. Hala yuvarlana yuvarlana düşüyorum. Ben dibe çakılınca hangi melek yakacak bedenimi?
4 notes · View notes
uzaktakiev · 6 years ago
Text
Tumblr media
‘’Nice ressam şeylerin kendilerine baktığını söylemiştir ve Klee'nin ardından André Marchand şöyle der: "Bir ormanda, birçok kez, ormana kendimin bakmadığını hissettiğim olmuştur. Kimi günler, ağaçların bana baktığını, bana konuştuğunu hissettim... Ben oradaydım, dinliyordum... Bence ressam evren tarafından delinmelidir, onu delmek istememelidir... Ben, içten batmış, gömülmüş olmayı beklemekteyim. Belki de ortaya çıkmak için resim yapıyorum." ‘‘
2 notes · View notes
uzaktakiev · 6 years ago
Text
Tumblr media
Bugün Dünya Vegan Günü 🌱
Hayvanların yaşam hakkının yanında ayrıca daha iyi bir dünyada yaşamak isterken vegan beslemenin buna nasıl yardım edeceğini hatırlamamız gerek bugün🐥 Geleceğe dair en büyük korkumuz susuzlukken yarım kilo et elde edebilmek için 2,400 galon su harcıyoruz,yarım kilo buğday yetiştirmek ise yalnızca 25 galon su gerektiriyor. Birleşmiş Milletler geçen yıl su kıtlığının en büyük sorumlusunun hayvancılık sektörü olduğunu rapor etmiş mesela :( Üstelik Cornell Üniversitesi de bir araştırmasında hayvansal protein üretimin bitkiselden sekiz kat fazla fosil yakıt gerektirdiğini kanıtlamış. Daha şimdiden bazı şehirlerde maskesiz dolaşmak zararlı hale gelecek kadar havamız kirlenmişken tabağımızdakilerin üretim aşamalarının ne kadar metan ve azot gazı salımına sebep olduğunu unutuyoruz. Bunların küresel ısınmanın suçluları olduklarını da. Amerika’da tahıl stoğunun %70’i besi hayvanları için harcanıyor bugün. Bir yanda insanlar açlıktan ölürken her yıl 700 milyon tondan fazla tohum yalnızca kesim için doğmuş hayvanlar için harcanıyor. Sonunu getirmenin bizim de sonumuzu getirdiği yağmur ormanlarının kesilmesi de yine besi hayvanlarının soyası için.
Eh, hamburgerin lezzetini elbette hatırlıyorum ancak kendimi, gezegenimi, insan kardeşlerimi, yaşamın kendisini ve bunların hepsini koruyarak onurlu bir şekilde yaşamayı kesinlikle daha çok seviyorum. Şimdilik mahkumu olduğumuz bu şirin mavi gezegende onun parçaları olarak uyumlu bir şekilde yaşayabilmeyi diliyorum hepimize 🌿 Not: Veganlar da çok renkli ve tatlı şeyler yerler 🥥🍫🍪
1 note · View note
uzaktakiev · 6 years ago
Text
0 notes