Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
DEDEMİN İNSANLARI
Dedemin insanlarını ikinci izleyişim. Bir yandan Girit'ten göç etmek zorunda kalan bir ailenin hikayesi var. Diğer yandan ise o aileden kalan Mehmet'i ve ailesini anlatıyor film. Ozan var, o çocuk aklıyla bile herşeyi anlamaya çalışıyor. Dedesini çok seviyor ve dedesinin yüzüne gülüp, arkasından konuşan insanlar bence onu çok üzüyor.
Şişenin içerisine atılan kâğıtlar...
Keşke geri mesaj geldiğini görebilseydi Mehmet. Filmin sonununda öleceğini tahmin bile etmemiştim. Ama olsun. Sonuçta mektubu yazan kişiyi görmek ve dedesinin evini görmek Ozana kısmet oldu.
Beni en çok etkiyelen kısım ise Ozanın ilk karnesinde arkadaşlarıyla olan ilişkisinde dedesine düzelteceğine söz verip, dedesi göremese de bir sonraki yılda arkadaşlarıyla olan ilişkisinden pek iyi alması oldu. Dedesinin görmesini çok isterdim..
Ozanın ilk başta dedesinin yanına çırak aldığı çocukla iyi anlaşamaması. Fakat daha sonra birlikte iyi anlaşmaya başladıkları yer ve çırak çocuğun, kardeşi Kiraz'a "okulda senin iki tane abin var." demesi çok güzeldi bence.
Ben bunları Mehmetin görmesini çok isterdim ama olmadı.
Aynı şekilde Mehmet öldükten sonra ona gelen kargo.. Ozanın anneannesinin yaptığı kıskançlık:)
Mehmet belki ona gelen geri dönüşü göremedi ama torunu onun için gitti ve kahve içti, oda denize bir şişe attı..
Bunların anlamları o kadar özel ve güzel ki.
Filmde o kadar çok anlam varki; dostluk, arkadaşlık, kardeşlik. Komşuluk ilişkisini bile görebiliriz filmde.
İyi ki izlemişim dediğim filmler arasında..
1 note
·
View note
Text
Welton Lisesi.
Yıllardır değişmeyen ezberci ve katı eğitim sistemimizin bir örneği değil mi?
Katı ve sadece ders anlatmaya programlı, çocuk psikolojisinden anlamayan öğretmenler, çocuklarını sadece kendi istedikleri şekilde büyütmeye ve yönetmeye çalışan anlayışsız veliler.
Başarıyı sadece iyi bir üniversiteye girmek olarak gören baştan sona yanlış bir eğitim sistemi.
Acaba doğru olan bu mu?
Bizler yeteneklerimizin farkında olmadan belli bir kalıba girmiş halde okumuyor muyuz?
Kaçımız müziğe, resme, edebiyata ve hatta zanaata olan kabiliyetimizin farkındayız?
Eğitim sistemimiz neden bize bunları göstermiyor?
Neden haftada bir iki saatle güzel sanatları geçiştiriyoruz?
Neden sabahtan akşama kadar akademik derslerden sadece iyi not almak için çalışıyoruz?
Eğitim sadece iyi notlar alıp iyi bölümlere girip buradan mezun olmaktan mı ibaret?
Gerçekten başarı bu mu?
Başarı ailemizin istediği kalıba girip ziyan olmak mı, mutsuz olmak mı?
Yoksa;
Doğru yönlendirmeyle, derslere de çalışıp ama bunu zorunluluktan değil keyif alarak yapıp, aynı zamanda yetenekli olduğumuz alanda kendimizi geliştirmek mi?
Devlet neden bize böyle bir eğitim imkanı sunmuyor?
Neden eğitim sisteminde neden John Keating gibi öğretmenlerden fazla yok?
Neden ezbere dayalı ve dayatma ile bize sunulan yöntemi seçiyoruz?
Öğretmenlerimiz bizlere ilham verse bizler de öğrenciler olarak kendimizin daha doğrusu kabiliyetlerimizin farkına varsak daha başarılı olmaz mıyız?
Öğrenciler olarak büyüklerimiz hep öğretmenlerden korkmuşlar, eti senin kemiği benim diyerek eğitime verilmişler.
Eğitim bu mu yoksa Bay Keating gibi bir köle bir öğrenci değil de içinde cevher saklı bir bireyi mi bulmaktır?
Evet belki bu şekilde bir yöntem geleneksel müfredata sığmayabilir ama yanlış demek değildir.
Herkes doktor, mühendis olmak zorunda değil.
Belki de içimizde zanaatkar veya sanatkar olup mutlu olabilecek nice arkadaşlarımız var.
Ailemiz ve öğretmenlerimiz bize bu farkındalığı vermek zorundalar.
İşte böylece mutlu gelecekler yetiştirebiliriz.
Unutulmasın ki öğrenciler öğretmenlerini severken derste de başarılı olacaklardır.
Ve hatırlanan baskıcı öğretmenler ve eğitim sistemi değil, bir şeyler katan ve sevgiyle paylaşanlardır.
Gerçekten baskıcı olup öğrencinin istek ve arzularını dinlemeden, kendi istekleri doğrusunda çocuklarını o hedefe ilerlemesi konusunda baskıcı ebeveynler, öğretmenler yerine, öğrencinin istek ve arzularını dinleyip, kendini keşfetmesi konusunda elinden geleni esirgemeyen ebeveyn yada öğretmenler olmak, bir öğrenciye kazandırılacak en güzel şey olur. Bundan çok eminim...
Eğitim sistemi sadece matematik, fizikten yada başka bir dersten ibaret olmamalı. Resim, müzik derslerinin sayısı dahada arttırılmalı. Yazarlık, tiyatro, drama konularında yada birçok sosyal ders anlamındaki dersler eklenmeli. Eğer bu dersleri görmezsek, beynimizin bi köşesinde sadece derslerde başarılı olursam iyi bir öğrenci olurum düşüncesi hiç bir zaman gitmeyecek. Ama eğer sosyal dersler daha da çok olursa. Eğitim sistemi sadece akademik derslerden ibaret olmaz..
Müge Aykut
0 notes
Text
"Yaşamak çok nadir rastlanan bir şeydir, bazı insanlar sadece var olur."
Dünyada sadece oturup, yaşadığı dünyada hiç birşeyi merak etmeden durabilen, gezmeyen, öğrenmeyen insanlar yaşadığını zannetsede sadece var olurlar. Yaşamak demek; yeni şeyler öğrenmek demektir, yeni bilgiler öğrenmek demektir, merak etmek demektir, gezmek demektir, yeni hobiler edinmek demektir, kendini geliştirecek etkinlikler yapmak demektir bence. Bence yaşamak ve var olmak arasındaki fark, görmek ve bakmak arasındaki farka benziyor. Nasıl ki bakmak, görmek demek değilse, var olmak da yaşamak demek değildir bence.
Yaşayan insanlar daha çok şey kazanır çünkü gezer, öğrenir, yeni tarifler dener. Kısacası kendini geliştirmek için elinden ne geliyorsa yapar. Var olan insanlar ise bu söylediklerimize zıt düşen hareketlerde bulunur bence. Ne gezmek ister, ne yeni yerler görmek ister, ne öğrenmek ister, ne yeni hobiler edinmek ister, yapacakları herhangi bir işe üşenirler ve sürekli ertelerler. Bence yaşama sevinçleri yoktur. Eğer olsaydı bence bu saydıklarımızın hepsi olmasa bile bazıları için çabalarlardı.
Mesela örnek verecek olursam, iki genç düşünelim biri için yaşayanı, diğeri için var olanı örnek verelim.
Yaşayan insan
• Gezmek ister
•Yeni şeyler keşfetmek için can atar
•Yeni tarifler aramak ister
•Yaşamak için bir nedeni vardır... gibi örnekler
Şimdi ise var olan bir genç için örnek verelim
•Merak etmez
•Yaşamını iyi değerlendirmez
•Üşenir... gibi örneklerde var olmak için söyleyelim.
Bunun sonucunda yaşayan genç yaşamında çok şey kazanır. Fakat tam tersi olan sadece var olan genç ise yaşamı boyunca hiç bir şey kazanmaz.
Müge Aykut
0 notes
Text
Merhaba
Benim adım Müge Aykut, 15 yaşındayım ve 10.sınıf öğrencisiyim.
Okuldaki derslerimin yanında başka ülkelerin de hayatlarını ve kültürlerini çok merak ediyorum.
Bunların başında da Amerika kıtası geliyor.
Kısa bir süre de olsa önce Amerika Birleşik Devletleri'ne gidip orada filmlerde gördüğüm eyaletleri gezmek isterdim.
Onların evleri, caddeleri çok ilginç geliyor.
Mesela Texas'a gidip kovboyları görebilirdim.
Halen daha kovboy gibi giyinen insanlar olduğunu duymuştum.
Sonra okyanus kenarlarına gidip o hep gördüğüm plajları, tatil yerlerini ziyaret ederdim.
Holywood'a gider o çok sevdiğim filmler nasıl yapılmış görürdüm.
Jaws, Geleceğe Dönüş gibi filmleri hep merak etmişimdir.
Kıta olarak çok büyük olduğundan sonra daGüney Amerika'ya da giderdim.
Mesela Meksika'ya gidip onların yemeklerini denerdim.
Brezilya'da eğlenceli sokakları gezerdim.
Ülkemiz çok güzel, birbirinden farklı özellikleri var. Ama eğer bilgi sahibi olmak istiyorsak farklı yerleri de görmeliyiz diye düşünüyorum.
O yüzden kültürünü ve yaşayışını çok merak ettiğim Amerika, benim için bir tercih olabilirdi.
Müge Aykut
0 notes
Text
Prometheus Yunan mitolojisinde Titan ve ateş tanrısıdır.
Tanrılara ateşi çalarak meydan okuması ve ateşi teknoloji ile bilgi ile insanlara vermesiyle tanınır.
Bazı efsanelerde ise insanlığın çamurdan yaratılması ile anılır.
Ateşi çalıp insanlığa verdiği için Olimpos Tanrılarının Kralı Zeus tarafından sonsuz işkencelere mahkum edildi.
Olimpos Tanrılarında güç ve kudret varken Prometheus'ta zeka ön plandadır.
Titanlar isyan ettiği zaman tarafsız kalmış ve Zeus bu davranışını beğenmişti.
Sonra da Zeus ona ölümsüzlüğü verdi.
Ama aslında kendisi Zeus'a normalde kin besliyordu ve balçıktan bir insan yarattı.
Sonucunda da Zeus onu cezalandırdı.
Uzun süre cezalar ve işkenceler gördü.
Onu bu işkencelerden Zeus'un oğlu Herakles kurtarmıştı.
Aslında Prometheus insanların özgürlüğüne inanıyordu.
Bundan dolayı da Zeus kendisinde korkuyordu ve bu yüzden cezalandırıyordu.
O işkenceler o kadar büyüktü ki Prometheus'un karaciğerini kartallar yiyordu ve büyük acılar çekiyordu.
Buraya kadar baktığımızda Prometheus aslında adalet ve özgürlük için savaşan bir kahramandıe diyebiliriz.
Bunun uğruna akıl almaz işkencelere bile katlanmıştır.
İntikam almak için bile gücü kullanmamış onun yerine zekasıyla hareket etmiştir.
İnanışa göre Premetheus insanlık tarihinin ilk kahramanıdır.
Yaşadıklarına baktığımızda günümüz için şöyle düşünebiliriz.
Her zaman zeus gibi bir zalim olacaktır. Ama zeka zalimden üstündür.
Adalet ve özgürlük her zaman kazanacaktır.
Özellikleri;
ALANI: Yunan mitolojisinde öngören, kurnaz danışman, kültür kahramanı ve düzenbazlık tanrısı.
Kişisel Bilgileri: Ebeveynler iapetos ve Asya yada Klymene, kardeşler Atlas, Epimetheus,Menoetius,Anchiale, çocuklar Deukalion.
Müge Aykut
0 notes
Text
Yalan Bir Dünya
2000′lerin başında teknoloji çağına giriyoruz dediklerinde bir çok insan herhalde internetin bu kadar yoğun şekilde hayatımıza gireceğini tahmin etmemiştir.
Bugün dinlediğimiz müziklere baktığımızda neredeyse hepsi duygudan yoksun, kopyala yapıştır ile yapılan elektronik eserler. Aynı bir sabun köpüğü gibi kısa zamanda unutulup gidiyorlar.Oysa eski zamanlarda yapılan eserlerde insanlar müziklere duygularını katarlarmış. Enstrümanı çalan kişi duygusuyla çalarmış. Sözleri hissederek yazarmış.
Sadece müzik de değil, eski zamanlarda insanlar birbirlerinin ne giydiğine, ne yediğine bakmazlar, sadece insan oldukları için birbirlerini severlermiş.Zor günlerinde birbirlerine destek olurlarmış.Ama adı üstünde , eskide kalan güzel günlermiş.
Sosyal medyadan dolayı bugün herkes kendisini çok mutlu, çok zengin, çok aktif gibi gösteriyor ama bu sadece koca bir yalandan ibaret.
Aynı yukarıdaki müziklerde olduğu gibi sabun köpüğü gibi bir var bir yok ilişkiler yaşanıyor. İnsanlar sahte bir hayat yaşıyorlar ve bunun beğenilmesini bekliyorlar.
Biz insani değerlerimize sahip çıkalım, sahte hayatlar yerine gerçek hayatlar kuralım.
Böylece her zaman daha mutlu olacağımıza eminim.
Müge Aykut
1 note
·
View note
Text
Kahve
Büyüklerimiz bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır derler. Türk mutfağında kahvenin çok özel bir yeri vardır. Evimize gelen konuklara ikram edilen özel bir içecektir. Kahvenin kökeni çok eski yıllara dayanır. Her ne kadar Arap dünyasında gelişim gösterse de, bugün bütün dünyada sevilen bir içecek türüdür. Osmanlı İmparatorluğunda, Kanuni Sultan Süleyman döneminde saraya girmiş ve Türk mutfağında yerini almıştır. Dünyada çeşitli türleri olsa da, ilk Türk kahvecisi Kuru Kahveci Mehmet Efendidir. Kuru Kahveci Mehmet Efendi, bugün halen daha İstanbul Tahtakale’de faaliyetine devam etmekte ve halen daha önünde uzun kuyruklar olmaktadır. Artık kahveyi geleneksel Türk içeceği olarak kabul edebiliriz. Gelen konuklara yanında bir lokum veya çikolata ile ikram edildiğinde bu sohbetin tatlı ilerlemesi anlamına gelir. Günümüzde birçok kahve markası ortaya çıkmıştır. Bu markalar çeşitli özellikte kahveleri üretip, hızlı olarak servis etmektedirler. Ama benim fikrime göre cezvede pişirilen kahvenin kokusu bütün bu hazır kahvelerden daha güzel kokar. Misafir geldiği zaman, güzel sohbetlere eşlik eder. Kahvenin sade kahve, orta şekerli kahve ve şekerli kahve olmak üzere türleri vardır. Kahvenin en güzeli, bol köpüklü olanıdır. Günümüz gençleri, bu tür kahveyi tercih etmek yerine, şuan ki karamelli, soğuk vs. tercih etmektedirler. Bu kahveleri içmek için ise uzun kuyruklar oluşturulabiliyor. Bu tür kahve satan yerlerin ise kazançlarının oldukça iyi olduğunu düşünüyorum. Bu tür yerlerde sadece kahve değil, çay, tatlı vs. şeylerde satılmakta.
Kız isteme gibi etkinliklerde de, ikram olarak kahve ve yanında lokum veya çikolata tercih edilir. Kahve içen insanında iyi hissettiği söylenir. Şimdi de kahve ile ilgili söylenen sözlere değinmek istiyorum.
“Kahve, kendiliğinden bir dildir.” (Jackie Chan)
Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır. (Türk Atasözü)
“Hissiz kalmaktansa kahveyle acı çekmeyi tercih ederim.” (Napolyon Bonapart)
“Kötü bir kahve bile hiç kahve olmamasından iyidir.” (David Lynch)
“Dünyanın en güzel üç kokusundan biri, kesinlikle taze pişmiş kahve kokusudur.” (Buket Uzuner)
“Gözlerinin kahvesinden koy ömrüme, kırk yılın hatırına sen kalayım.” (Cemal Süreya)
“Bana göre dünyanın en güzel icatlarından bir tanesi; taze kahve kokusudur.” (Hugh Jackman)
“Kahvede midir dostluk yoksa yüreklerde mi? İçilirken edilen koyu telveli sohbetlerde mi? Bir fincan kahvenin değil kırk yıl hatırı mı? Yürekten seven ölümsüz dostluklarda mı?” (Gülay Sıkılmaz Erçin)
“Her şeyden biraz kaIır diyor biriIeri, çoğuIIuk hakIıIıktır. Kavanozda biraz kahve, kutuda biraz ekmek, insanda biraz acı.” (Turgut Uyar)
Müge Aykut
1 note
·
View note
Text
Kapalı Gözlerin Örtüye İhtiyacı Yoktur
“Kapalı Gözlerin Örtüye İhtiyacı Yoktur”
İnsan yaradılış gereği her zaman iyinin de kötünün de içinde olmuştur. Doğruyu da yanlışı da çocukken öğreniriz. Ama büyüdüğümüz zaman yetişkin bir birey olduğumuzda iyi ve kötü ayrımını yapabiliriz ve iyiliği seçmek bizim için hep daha doğru olur. İstemediğimiz sürece çevremizdeki kötülüklere ve yanlışlara karışmayız. Çevremizde ne olursa olsun biz istemediğimiz sürece kötü şeylere bakmayız, kötü alışkanlıklar edinmeyiz. Bu sayede kötülük ve kötü alışkanlıklar da bizi etkileyemez. Örnek vermek gerekirse; içkili bir lokantaya yemek yemeye gittiğimizi düşünelim, bu lokantaya geldik diye illa ki içki içmek zorunda değiliz. Alkolün kötü bir şey olduğunu bildiğimiz için yemeğimizin yanında alkolsüz bir şeyde içebiliriz. Bu bizim alkolün kötü bir şey olduğunu bilip onunla hiç ilgilenmememize neden olur. Bu yüzden biz kötülüğü gördüğümüz ve bildiğimiz için bunu kendi isteğimizle engellemiş oluruz. Başka bir örnek verecek olursak, hırsızlığı düşünelim, hırsızlığın ne kadar kötü bir şey olduğunu biliyoruz. Bir alışveriş merkezine gittiğimizi düşünelim, Yerde bir cüzdan bulduğumuzu farz edelim. Bu cüzdanı alıp sahibine hiç düşünmeden veririz çünkü bizim olmayan bir şeyi almanın doğru olmadığını biliriz. Kötülük her insanın içinde vardır. Ama insan iyilik ile beslendiği sürece kötülük sadece pasif bir duygu olarak kalacaktır. Bu örnekler ve buna benzer daha bir sürü örnekler bu konuyla ilgilidir. Bizler her zaman görmek istediğimizi görürüz. Eğer biz bir şeyi görmek istemiyorsak, onu başka birinin bize göstermesi mümkün değildir. İstediği kadar kanıt göstersin, istediği kadar en içten duygularıyla hareket etsin ama bu imkansızdır. Bir insan sadece kendi isterse, bir şeyi bütün doğrularıyla görür.
Kapalı bir gözün örtüye ihtiyacı yoktur, o insan zaten görmek istemezken birde başkasının kapatmasına gerek yoktur.
Müge Aykut
2 notes
·
View notes
Text
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı
Cumhuriyet, 29 Ekim 1923′de Mustafa Kemal Atatürk tarafından ilan edilmiştir. Cumhuriyet’i ilan eden Mustafa Kemal Atatürk “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir.” Cumhuriyet kurulmadan önce demokrasi olmadan yönetilen ülke, Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyeti kurduktan sonra halkın verdiği olaylarla yönetilmeye başlanmıştır. Cumhuriyette seçme özelliği vardır. İnsanlar özgür düşünceleri ile en iyisi ne olacaksa ona karar vermeye çalışır. Oy çokluğu ile de halk ne derse olur. Aslında Cumhuriyet bu ülkeye getirilen en büyük hediyedir. Cumhuriyet ilan edilmeseydi, halen daha demokrasi olmadan bu ülke yönetilmeye çalışılacaktı. Eskiden zaten böyle idi. Ya ülkede tek kişinin söz hakkı vardı yada yönetim hakkı babadan oğula geçerdi. Bizler Mustafa Kemal Atatürk sayesinde bunları yaşamadığımız için, ona teşekkür borçluyuz. Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere emanet ettiği vatanı korumak için elimizden geleni yapmalıyız. Bu ülke için daha çok çalışmalıyız. Eskiden kadınların seçme ve seçilme hakkı yoktu. Mustafa Kemal Atatürk sayesinde artık kadınlarında seçme seçilme hakkı var.
Cumhuriyet olmasaydı bizler bu ülkede özgür bir şekilde yaşamayıp, özgür bir şekilde düşünemiyor olacaktık.
Cumhuriyet herkesi eşit sayar, herkese aynı davranılması gerektiğini söyler. Bu eşitlik aynı zamanda bizler arasındaki bağı güçlendirir, kardeşliğimizi arttırır.
Bizler Cumhuriyet’in ne zorluklarla kurulduğunu unutmamalıyız. Aslında her pazartesi ve cuma günleri okullarda İstiklal Marşı’nı söyleyerek onları unutmuyoruz. Mustafa Kemal Atatürk şöyle demiştir.
“Benim naciz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır ancak; Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”
“ Şayet ölecek olursam, memlekete ait söyleyecek hiçbir şeyim yoktur. Çünkü yürürlükteki Cumhuriyet yasaları bu işleri temine yeterlidir.”
“ Türk milletinin karakterine ve adetlerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir. “
“ Cumhuriyetimiz öyle zannolunduğu gibi zayıf değildir. Cumhuriyet bedava da kazanılmış değildir. Bunu elde etmek için kan döktük. Her tarafta kırmızı kanımızı akıttık. İcabında müesseselerimizi müdafaa için lâzım olanı yapma��a hazırız. “
“Son senelerde milletimizin fiilen gösterdiği kabiliyet, istidat, idrak, kendi hakkında kötü fikir besleyenlerin ne kadar gafil ve ne kadar tetkikten uzak görünüşe düşkün insanlar olduğunu pek güzel ispat etti. Milletimiz haiz olduğu özelliklerini ve liyakatini hükûmetinin yeni ismiyle medeniyet dünyasına daha çok kolaylıkla göstermeğe muvaffak olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti, cihanda işgal ettiği mevkiye lâyık olduğunu eserleriyle ispat edecektir. “
Aslında ne kadar da şanslıyız. Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere verdiği bu güzel vatanda her şeyi istediğimiz gibi yapmak çok güzel... Bize bu güzel vatanı, cumhuriyeti bırakan Mustafa Kemal Atatürk’e ve onun silah arkadaşlarına, bu ülke için kanlarını feda eden tüm gazi ve şehitlerimize minnetlerimizi borçluyuz. Ne kadar teşekkür etsek az kalır.
Müge Aykut
1 note
·
View note
Text
Kafeste Doğan Kuşlar Bir Gün Uçmayı Hastalık Zannederler
“Kafeste doğan kuşlar bir gün uçmayı hastalık zannederler.”
Yukarıda yazılı cümleyi okuduğumda, aklıma gelen ilk şeyleri cümlelere dökecek isem şunları yazarım.
Alışkanlık, alışkanlık insanın doğasında olan bir şeyi bile zarar diye gösterir insana. Tamda anne karnından çıkıp, ilk nefeslerimizi aldığımızda başlar özgürlüğümüz. İlk adımlarımızı attığımızda özgür bir bireyizdir. Ne yazık ki her insan, hayvan yada nefes alan başka bir canlı, aslında ona ilk nefesinde verilen bu özgürlük hakkını kullanamıyor. Bu cümleden örnek verecek olursam; kafeste doğan bir kuş, o gördüğü ama bir türlü oraya uçamadığı yerlere hiç gitmediği için sadece kafes ortamına alışkın olduğu, orayı tanıdığı için dışarıyı bir tehlikeden ibaret olarak görür. Aslında hepimiz bu duyguyu yaşamışızdır. Kendimden örnek verecek olursam şunu söylerim. Okul değiştirdiğimde, eski sınıfımda olan rahatlığı hissetmemiştim ama daha sonra oraya alıştıkça eski sınıfımdan bir farkı kalmamıştı benim için. Bence o kuş özgürlüğün tadını aldığında, kafesi bir hastalık olarak görür. O kadar çok bu konuyu anlatan film, dizi, kitap var ki. Aslında bakarsanız bu film, dizi veya kitaplarının başında genellikle “GERÇEK OLAYDAN ESİNLENEREK YAZILMIŞTIR!” cümlesini görürsünüz. Aynı zamanda haberlerde de bu olaylarla fazlasıyla karşılaşıyoruz. Peki bu olayları gördüğümüzde ki tepkilerimiz neler? Bence sadece göz yummak! Bilmiyorum bana mı öyle geliyor ama ben özgürlüğe aç insanların gözünün içine bakmaktan başka bir şeyler yaptığımızı düşünmüyorum. Bana bunu düşündüren şey ise o insanların, hayvanların özgürlüğünü alan kişiler. Geceleri tek başına sokağa çıkmaya korkan kadınların, insanlar ona yaklaşınca korkan hayvanların, “eğer bunu öğrenirlerse bana şiddet uygularlar.” diyen gençlerin hepsinin özgürlüğü alınmıştır. Peki bu canlılara bunu yaşatan o kişiler bunu düşünmeyecek kadar aciz mi? Suç işleyen insanlardan bahsedelim. Neden bir suç işledikten sonra yakalanma korkusu içine giriyorlar? Çünkü yakalanırlarsa özgürlükleri ellerinden alınacak. Özgür bir ortamda, özgürce davranmayan insanların, hayvanların hepsine büyük bir özür borcumuz var. Bence çoğu insanın vardır, sevmek için elini kaldırdığı ama onun bana şiddet gösterecek düşüncesiyle kaçtığı bir sokak hayvanı. O hayvanın bunu yaşamasına gerek var mı? Bence o da sevilmek ister. Aslına bakarsanız bir hayvana, bir canlıya bu şiddet neden bu yapılır? Bu hayvan benim evimin, apartmanımın önünde yemek yediği için onu öldürdüm. Bu cümle gerçek. Haberlerde o kadar çok buna benzer örnek var ki. Bizim apartmanımızın önünde fazlasıyla kedi var ve apartman sakinlerimizin bazıları bundan şikayetçi olduklarını duymuştum. Oysaki o kedilerin bizden sadece bir kap mama ve bir kap su beklediğinden fazlasıyla eminim. Bir keresinde yine bir internet sayfasında gördüğüm bir haberden bahsetmek istiyorum. Bir insan(!) hayvanlara yardımda bulunuyor. Her gün onlara mama veriyor, su veriyor. Gören insanlar ise düşünüyor “Hala iyi insanlar var.” Daha sonra fark ediyorlar ki her hafta başka bir hayvan zehirlenerek ölüyor. Meğersem o insan(!) hayvanlara tarihi geçmiş, bozulmuş yemekleri veriyormuş . Daha sonra “Neden yaptın?” dediklerinde “Bir nedeni yoktu.” cevabını almak ise insanda farklı bir duyguya neden oluyor. Şimdi ise bu konuyla ilgili bir kaç kitap alıntısı vermek istiyorum.
"İster avuç dolusu altın, ister yürek dolusu sevda olsun; sonuç özgürlük ise bedelin ne olduğunun, kime ve nasıl ödendiğinin artık hiçbir önemi yoktu."-Şu Dağın Ardı İran, Meltem Vural
“Özgürlük neye yarar, yaşarsa bir arada özgürler ile tutsaklar.” -Bertolt Brecht
“Özgürlük özgürlüktür, eşitlik ya da tarafsızlık ya da adalet ya da insan mutluluğa ya da vicdanlılık değildir.” -Isaiah Berlin
Hayvanat bahçelerinden de bahsetmek istiyorum. Sırf insanlar o kafesin içindeki hayvanlar onlara maskaralık yapsın diye kafeste esir tutulmak zorunda değiller. Bilmem farkında mısınız? İnanlar bunun için para ödüyor. Hayvanat bahçesi kendine ait olan insanlar ise sırf para kazanmak için hayvanların özgürlüklerine el koymaya devam ediyor. Yabancı ülkelerin bir uygulamasını görmüştüm. Eminim çoğu kişi de bu uygulamayı sosyal medya üzerinden görmüştür. İnsanlar o hayvanat bahçesine geldikten sonra bir araca biniyorlar ve bu araç kafes şeklinde. İnsanların görmek istediği hayvanlar ise dışarıda özgür bir şekilde geziyor. Bence olması gerekende bu. Sonuçta bu hayvanlar bizi görmek istemiyor. Biz o hayvanları görmek istiyoruz.Bence bu uygulama ve buna benzer uygulamalar bizim ve bu uygulamaya sahip olmayan diğer ülkelere de getirilmeli. Eminim bizlerden çok hayvanlar bu duruma sevinecektir:)
Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere özgürce gezebilmemiz için , özgürce bu ülke için çalışmamız için verdiği bu güzel ülkede, özgürce dolaşamayan her insan, her hayvan ve nefes alan her canlıdan tekrar özür diliyoruz. Özgürlüğü kısıtlanan kişileri gördüğümüzde sessiz kalmazsak, sesimizi duyurursak bence her şey daha güzel olabilir.
Birde şiir örneği vermek istiyorum.
ÖZGÜRLÜK
Bir uygarlık yolundayız,
Tek kozumuz Cumhuriyet
Amacımız özgürlük
İlelebet, sonsuza dek.
Sadece umut var gözlerimizde
Birazda endişe,
Vatan aşkı ile süslenmiş
Ağzımızdan çıkan tek hece.
Bir bütün gibiyiz
Bitmez bir bütün
Sadece tek bir şey var
Bitmez tükenmez özgürlük.
-Tuğçe Gucuk
Bu yazıyı yazarken özgürlüğün önemi olduğunu daha da anladım. Aslında özgürlük insan için ne kadar da önemli bir şey. Özgürlük olmasaydı, ,insanlar nasıl yaşardı? Bize özgür bir şekilde yaşayabilmemiz için bu vatanı bırakan Mustafa Kemal Atatürk’e ne kadar teşekkür etsek az, her ne kadar özgür yaşayamasakta. Özgürlük sadece kelimelerden ibaret değildir. Bunun önemini bir kez daha anladım. Özgürlüğün kısıtlanması sadece fiziksel yollardan yapılan bir durum değildir. Aynı zamanda psikolojik baskıda insanın özgürlüğünü elinden alır. Hatta sanırım insanlarda en etki bırakan da psikolojik baskı. Psikolojik baskının en çok gençlerde ve çocuklarda etki bıraktığı da bence doğru. Çünkü küçük yaşta bu durumdan etkilenen birey, büyüdükçe bu etkiden kurtulmak yerine, geçmişteki izlerin şuan ki yaşamına yansıması oldukça doğru. Bu durumdan kurtulmak isteyen birey, psikoloji tedavi görerek bu durumu atlatabilir.
Bu yazığı yazdığım gün 4 Ekim yani 4 Ekim Hayvanları Koruma Günü. Hayvanları özgürlüklerinden almak yerine onlara şefkat gösterelim, merhamet gösterelim, yardım edelim, sevelim, koruyalım. Aslında bunları yaparsak kendimizde bile değişim görebiliriz. Daha şefkatli oluruz, daha merhametli oluruz, daha sevecen oluruz. Bu değişimi gözlemlediğimizde, kendimizdeki farkı fark edebileceğimize çok eminim.
Her şeyin farkında olduğumuz bu toplumda, görmezden gelip,özgürlüğünün kısıtlanmasına birde bizim katkımız olan bu toplumun gelişmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu toplum için, özgürlüğü elinden alınan her canlı için , onlara daha iyi imkan sunmak için çalışıp, gelecekte o kişilere yardım edecek kişilerden biri olacağım.Eminim çoğu insanda bunun için çabalayacak.
“Bizden sonra gelecek olan doğmamış nesillere karşı sorumluluğumuza bakarsak, barış ve özgürlüğün birbirine kopmaz bir bağ ile bağlı olduğu ve birine karşı olan tehdidin her ikisini de tehdit edeceğini farkına varmakta nasıl başarısız olabiliriz?”
“Eğer çoğunluk ezmek isterse, demokrasinin gelmesi azınlık için özgürlüğün başlangıcı değil kalıcı olarak kaybedilmesi demek olacaktır. Özgür bir toplumda devlet, insanların işini yönetmez. Kendi işlerini yöneten insanlar arasında adaleti yönetir.”
Müge Aykut
2 notes
·
View notes
Text
Renkler ve Yansıttığı Anlamları
Bildiğimiz veya daha önce hiç duymadığımız renkler vardır. Renkler sadece gördüğümüz kadarıyla “Bu kalem mavi, bu defter turuncu, beğendiğim çanta mor renkteydi.” gibi sıradan örneklerden oluşmuyor. Renklerin de bazı anlamları vardır. Buna “Renklerin Psikolojiye Etkisi” diyebiliriz. En basit örneğinden kırmızı.
Kırmızı; Kırmızı rengin aşkı temsil ettiği düşünülür. Kırmızı renk iştah açar, kırmızı renk insana cesurluk kazandırır, kırmızı renk canlılık kazandırır gibi sözleri genelde kırmızının anlamı nedir? sorusuna cevap olarak veririz.
Siyah; Siyah renk, hırsı, cesurluğu, karalılığı temsil ettiğini söyler insanlar. Aynı zamanda siyah hüznü de temsil eder. Cenaze törenlerinde, yas tuttuğumuz dönemlerde genelde insanlar siyah renk kıyafetler giyerler.
Mavi; Mavi renk, modernliği, sadakatı, huzuru, barışı temsil eder. Bunlar gibi birçok anlama daha gelen mavi, insanların gözde rengidir. Araştırdığım bilgilere göre mavi, insanlar tarafından en sevilen renktir. İnsanlar mavi gözü de çok severler.
Yeşil; Yeşil renk sakinliği temsil eder. Sakinlik isteyen insanlar yeşil renk kıyafetler giymeyi tercih ederler. Aynı zamanda yeşil,öğrencilerin tercih ettiği bir renktir. Öğrenciler yeşilin zihin açtığını düşündüğü için, sınava hazırlanan ve bu bilgiye inanan öğrenciler, yeşil rengin bulunduğu ortamlarda ders çalışmayı tercih ederler. Yeşil aynı zamanda barışı, güveni, huzuru, hayatı, parayı, kibarlığı, denge ve eşitliği temsil eder.
Beyaz; Beyaz renk saflığı temsil eder. Aynı zamanda yenilik, güvenirlik, umut, masumiyet gibi anlamlara gelir.
Sarı; Sarı renk dikkatli olmayı, bolluğu, samimiyeti, iyiliği, arkadaşlığı ve neşeyi temsil eder.
Mor; Benim en sevdiğim renk olan mor, yaratıcılık, saygınlık, bilgelik, itibar anlamlarına gelir.
Pembe; Pembe renk, özeni, duyarlılığı, saygıyı, sakinliği temsil eder.
En sık bilinen renklerden ve anlamlarından bahsettim. Renkler duyguları temsil eder. Bence bunun için karşımızdaki insanın ne renk giydiğine, ne hissettiğine özen göstermeliyiz.
Anlam açısından bozulmamış ve belirli bir biçimle bağdaşmayan salt renk, ruhla binlerce farklı şekilde konuşabilir. - Oscar Wilde
Renk, şekilden çok, duyguyla daha yakından ilgilidir. - David Katz
Güzel melodiler ve dokunaklı sözler gibi renk de içimizdeki derin duygulardan kaynaklanır. - Joen Wolfrom
Müge Aykut
3 notes
·
View notes
Text
Beklenti
İnsanlar hayatlarını daha güzel, daha verimli bir şekilde yaşamak için hayattan beklentileri vardır. Bazen çok çalışıyoruz ve bu çalışmanın karşılığını iyi bir okulda okumak ile almak istiyoruz, hastalandığımızda, içmemiz gereken ilaçları içiyoruz ve kendimize iyi bakmaya çalışıyoruz ve bunun karşılığında sağlığımızı yeniden istiyoruz. Bazen de daha farklı sıkıntılar çekiyoruz ve bunun için çok fazla sabretmemiz gerekiyor olabilir, sonucunda ise mutlu olmak istiyoruz. Bu ve buna benzer örnekler, hayattan beklentilerimizdendir. Tabii ki hayattan beklentilerimiz her zaman istediğimiz gibi gerçekleşmez. Mesela az önce okuduğumuz örnekler. Çok çalışıyor olabiliriz ama her zaman istediğimiz sonucu alamayız. İçmemiz gereken bütün ilaçları düzgün bir şekilde kullanıp, kendimize istediğimiz kadar sağlıklı baksak da, bazen beklentimizde olan o sağlığa kavuşamaya biliriz ama yine de insanlar hayatta hayal kurmaktan ve beklenti içerisinde olmaktan vazgeçmemeliler. Kendimden örnek verecek olursam, benim bu hayattan beklentim iyi bir eğitim alıp, gelecekte çok daha iyi yerlere gelebilmek. Bu beklentimin yerine gelmesi için çok çalışmam gerektiğimin farkındayım. Umarım bu beklentimi gerçekleştirebilirim.
Beklentinin başka bir yanı ise, insanların insandan beklentisidir. Birisi size iyilik yaptığında “Acaba bu iyiliğin altından bir beklenti çıkacak mı?” diye düşünmek, bence her insanın düşüncesidir. Artık bir beklenti içerisinde olmayan insanların sayısının çok az olduğunu düşünüyorum. İnsanlar artık hep bir çıkar düşüncesi içerisinde. Yaptıklarının iyilik olduğunu zanneden bu insan topluluğu bence hayattan en son karşılığını alacak kişilerdir.
Beklentinin mitolojideki etkisini merak ettim ve şimdi Mitolojinin beklentiye etkisi ile ilgili bir anlatımı örnek vereceğim. Bir heykeltıraş olan Kıbrıs prensi Pygmalion, ideal kadını temsil eden fildişinden bir heykel yapar ve Galatea adını verir. Galatea o kadar güzeldir ki, Pygmalion ona aşık olur ve tanrıça Venüs’e ona hayat vermesi için yalvarır. Venüs onun isteğini kabul ederek Galatea'yı canlandırır; Pygmalion ile insan olan heykeli mutlu bir aşk yaşarlar.
İnsanların hayattan beklentileri, insanın insandan beklentileri ve beklentinin mitolojideki etkisinden bahsettim. Umarım insanın hayattan beklentisi herkes için için güzel sonuçlanır. Umarım, insanlar, başka birinden beklenti beklemeden bir iyilik yada herhangi başka bir şey yaparlar. Umarım Pygmalion, tanrıça Venüs’te beklentide bulunduğu için mutludur..
Müge Aykut
4 notes
·
View notes
Text
Pencere
Pencere; bir yeri havalandırarak temizlemek yada dışarıyı görmemiz amacıyla yapılmış bir nesnedir. Genelde pencereler perdelerin arkasında kalır. Bazen güneş gelmemesi için, pencerelerin önüne güneşlik çekilir. Yazları çok fazla sinek olduğu için pencerelere sineklik takılır ve bu sayede pencereler açıldığında sinekler içeriye giremez. Pencerenin kullanım alanlarından biride mecazi anlamda olanıdır.
Örneğin; “Benim penceremden bakmaya çalışmıyorsun!”
“Ben hep senin pencerenden bakarak, seni anlamaya çalışıyorum ama sen beni bir türlü anlamıyorsun!” gibi örnekler buna örnektir. Bu cümlelerde pencere, anlayış, görüş anlamına gelmektedir. Pencere kelimesi bazen şiirlerde de geçer. Örneğin;
Orhan Veli’nin “Kumrulu Şiir” şiirinin bir dizesinde; “Güvercin sesi, kumru sesi, pencerede..”
Turgut Uyar’ın “Bütün pencerelerde bekleyen benim..”
Cemal Süreya’nın “ Herkese bir pencere lazım, önünde oturup her şeyi unutabileceği.”
Sahir Üzümcü’nün “Kilitliyoruz ya biz kapılarımızı, pencerelerimizi artık, Kapılar, pencereler de artık açılmıyor yüzümüze…”
Sabahattin Ali’nin “Ah Maria, niçin seninle pencere kenarında oturup konuşamıyoruz? Niçin rüzgarlı sonbahar akşamlarında, sessizce yan yana yürüyerek ruhlarımızın konuştuğunu dinleyemiyoruz? Niçin yanımda değilsin?”
İlber Ortaylı’nın Bir Ömür Nasıl Yaşanır? kitabındaki “Cesur olun. Kendinizi rahat hissettiğiniz alanın dışında bir pencere açın. O pencereyi açıp dışarıda farklı dünyalar görebilirseniz, bir eşiği de atlamış olursunuz.”
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, 30 Ağustos Zafer Bayramı, yılbaşları gibi özel günlerde pencereleri bayrak, balon, çocuk resimleri, kardan adam, kar taneleri gibi kağıt süslerle süslüyoruz. Bazen kuşlar pencereleri pisliyorlar ve kirli bir görüntü oluşuyor. Bu yüzden pencereleri temizlememiz gerekiyor. Sadece kuş pisliği için değil, pencereler tozlandığında da temizlememiz gerekiyor. Arabalarında 4 tane pencereleri oluyor. Sürücü koltuğunun yanında bir tane, sürücü koltuğunun yanındaki koltuğun yanında bir tane, arka koltuğun sağ tarafında bir tane ve sol tarafında bir tane vardır. Tabii ki arabadan arabaya da değişkenlik gösterebiliyor. Arabaların pencereleri tozlandığında yada ıslandığında oraya parmağımızla yazı yazabiliyoruz yada şekiller çizebiliyoruz.
Müge Aykut
0 notes
Text
Teknoloji
Yaşadığımız çağın gerektirdiği gibi her bilgiye ve imkana çok hızlı ulaşabiliyoruz. Örneğin; banka işlemleri, devlet kurumlarında yapılan herhangi bir işlem, insanlarla anlık iletişim gibi pek çok kolaylığı teknoloji sayesinde ulaşabiliyoruz. Belki otuz yıl önce hayal olan her şey bugün hayatımızın bir parçası oldu. Bunlar teknolojinin iyi yanları. Ama kötü yanı da insanlar yüz yüze iletişimden uzaklaşmaya başladılar. Eski komşuluk ilişkileri gibi ilişkiler yok olmak üzere. Bunun sebebi artık insanların bütün boş vakitlerini telefon ya da bilgisayar basında geçirmeleri. Teknolojiyi hayatımızı kolaylaştırmak için kullanmalı ama hayatımızın orta yerine koymamalıyız.
0 notes
Text
Sağlık
Hayatta paranın satın alabileceği bir çok şey var. Örneğin; paramız olduğu sürece istediğimiz tatile gidebiliriz, istediğimiz şeyleri satın alabiliriz, istediğimiz şekilde yaşayabiliriz. Ancak akıl ve fiziki sağlığımız paradan ve bu hayattaki herşeyden daha önemli. Bu yüzden sağlığımıza çok dikkat etmeli ve zarar verici şeylerden kaçınmalıyız. Sağlığımızı bir kere kaybedersek yerine koymak için çok zorluklar çekebiliriz. Bunun olmaması için sağlığımıza çok dikkat etmeliyiz.
0 notes
Text
Oyunlar
Şimdi ki küçük çocuklara 'oyun' dendiği zaman, akıllarına telefonda ki, bilgisayarda ki oyunlar geliyor. Savaş oyunları, bebek giydirme oyunları gibi şeyler buna örnek. Eskiden anne ve babamızın zamanında ise 'oyun' dendimi akla saklambaç, seksek, yerden yüksek gibi şeyler geliyordu. Bana sorarsanız en güzeli eskideki oyunlar. Çünkü hem sosyalleşme acısından hemde zaman değerlendirme olarak en güzeli bu eski oyunlar. Ama ne yazık ki artık bu tür oyunlar çocukların ilgisini çekmiyor.
0 notes
Text
Ramazan Bayramı
Bayramlar küslerin barıştığı, akrabaların bir araya geldiği, manevi önemi olan özel günlerdir. Özellikle Ramazan Bayramı,ağızların tatlandığı geçen Ramazan Ayı'nın ardından geleneksel tatlılarla ev ziyaretlerinin yapıldığı, şeker tadında bir bayramdır. Her ne kadar eskisi kadar bayramları kutlayamasak da bu değerlerimize sahip çıkmalıyız.
0 notes