Veganlar olarak birlikte olmaya, konuşmaya, tanışmaya, dertleşmeye ve çoğalmaya ihtiyacımız var. Her yıl milyonlarca hayvan insanlar tarafından çeşitli sebeplerle kullanılıyor, tarifsiz işkencelere maruz bırakılıyor ve öldürülüyor. Bizler hayvanların mal, makine veya köle olmadığını biliyoruz. Her bir hayvanın özgürce yaşaması gerektiğini savunuyoruz. Türcülüğe karşı kampımızda bir araya geliyoruz.
Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
1. Türkiye Vegan Yaşam Kampı Sonuç Metni
Türkiye Vegan Yaşam Kampı’nın ilkini 20-24 Ağustos tarihleri arasında Ayvalık’ta gerçekleştirdik. Birbirini tanımaya, yalnız olmadığını bilmeye ihtiyaç duyan veganlar olarak örgütlediğimiz kampta hayvan sömürüsüne karşı bir arada durmak; eşit, adil bir dünya fikrini yaymak; yaşama hakkını sonuna kadar savunmak adına tek başına mücadeleden fazlasının gerektiği konusunda ortaklaştık ve dedik ki: Veganlar birlikte daha güçlü!
"Yaşayacak ve Yaşatacağız” diyerek başlattığımız kamp süreci bir eylem sonrası bir araya gelen ve bir arada olmanın verdiği gücü hisseden veganların ortaya attığı fikirle başlamış oldu. Kamp fikrini yaygınlaştırmak ve gerçekleştirmek için yıllar boyu kendi yerellerimizde oluşturduğumuz dayanışma ağlarını ve sosyal medya araçlarını kullandık. Bir taban hareketi olan veganizm, kampa yüzün üzerinde veganın katılımı ile gücünü gösterdi. Farklı atölyeler, oturumlar, sunumlar ve forumlar yaptığımız kampta çeşitli konularda etkili tartışmalar gerçekleştirdik.
Aktivizm konusunda pratikteki farklılıkları tartışarak çeşitli deneyimlerimizi artı ve eksileri ile düşünme imkânı bulduk. Birlikte yapılan aktivizm şekilleri dışında bireysel olarak sürdürülen aktivizm deneyimlerimizi de paylaştık (cube of truth, vegan stant, vegan piknik, tek konulu eylemler, ALF eylemleri, festivaller, işte/okulda vegan yemek mücadelesi, aile/sosyal çevre içerisinde vegan mücadele vb.). Bu pratiklerin oluşmasında etkili olan teorik birtakım tartışma başlıkları ön plana çıktı:
1. Hayvan sömürüsünü belgeleyen şiddet içerikli görsellerin kullanılması doğru mudur? Bu belgeler arşiv niteliğinde olmakla beraber kontrolsüz yaygınlaşması nasıl sonuçlar doğurabilir? - Şiddet içerikli görüntülerin kullanılması konusunda gerçekleşen tartışmalarda bir kısım vegan bu görüntülerin etkisi ile vegan olduğunu belirtirken diğer kısım bu görüntülerin şiddeti besleyen, meşrulaştıran ve hayvanları birey olarak göstermekten uzaklaştıran yanı olduğuna, şiddetin pornografisine dönüşebildiğine dikkat çekti. Özellikle çocuklarda travma yaratacak ve etkisinden emin olmadığımız görüntülerin tehlikesi üzerine konuşuldu. Hayvan sömürüsünün gerçekleştiği alanlardan görüntü paylaşımı yapılmasının belli bir etkisi olduğu konusunda mutabık kalındı ancak hayvanların özgürlüklerini arayan ve hissedebilirliğe sahip canlılar olduğunu vurgulayan görsel materyaller seçilmesi gerektiği fikri de gündeme getirildi. (Bir kesim makinesine götürülen ineğin geri dönmeye çalışması, kurtarılmış hayvanların birey olarak yaşayabildiği çiftliklerden görüntüler, birey olarak sosyalleşen türlerin çeşitli viral videoları vb.) Bu görüntüleri kullanırken stratejik davranmanın önemine değinildi.
2. Medya üzerinde nasıl daha etkili olabiliriz? Hak odaklı habercilik insan odaklıdır ve bunu hayvan odaklı olarak değiştirmek veganların elindedir. Bunun için nasıl bir yol izlemeli? Sosyal medyayı yeterince etkili kullanabiliyor muyuz? - Hak odaklı habercilik üzerine yapılan kısa anlatımın ardından haberin ne olduğu, nasıl yazıldığı ve yurttaş gazeteciliği kavramı üzerine forum gerçekleşti. Ana akım medyanın haber dili ve alternatif kanallar üzerinde yoğunlaşıldı. Söz konusu dezavantajlı gruplar insanlar olduğunda, bu alanda yapılan hak temelli çalışmalar sayesinde, haberlerde eskisinden daha az hak ihlalleri yapılmaktadır. Hak odaklı habercilik, ne yazık ki hala sadece insanı odak almaktadır. Bunun dönüşümü bizlerin birey odaklı haberler yazmayı öğrenmesinden geçmektedir. Bu konuda iletişim fakülteleri ve gazete ofislerine hayvan hakları odaklı habercilik üzerine bir yönerge yazmanın gerekliliği öne çıkmaktadır. Bu konuya müdahele etmek için inisiyatif almak isteyen kişiler rahatsızlıklarını, konunun aciliyetinden ve bir araya gelme ihtiyaçlarından dem vurdular.
Medya oturumunun bir diğer önemli konusu ise sosyal medya kullanımıydı. İnternetin hayatımıza girmesiyle beraber, yurttaş haberciliği diye bir kavramla karşılaştık. Aktivizm yaparken sosyal medya en çok kullandığımız alanlardan. Girebildiğimiz tüm sosyal ağlarda, diğer birçok ayrımcılık türüne de olduğu gibi, veganlığı da odak alan paylaşımlar gerçekleştirilmesi; veganlığın pek çok yönünü anlatan yazı, makale, video, görsel konusunda özel çalışmalar yapılması gerekmektedir. İnternet siteleri veganlığı araştıranların en çok karşısına çıkan portallar olma özelliği taşıyor. Bu siteleri daha çok öne çıkarmak ve nitelikli hale getirmek önemli. Türkiyeli veganlar olarak hedefimiz bir yayın faaliyeti oluşturmak.
3. Birbirimizle ve vegan olmayanlarla kurduğumuz iletişim aktivizmimizin en önemli parçasıdır. Peki, bu konuda ne kadar başarılıyız? Nasıl iletişim teknikleri kullanabiliriz? Tartışma kültürümüzü nasıl güçlendiririz? - Kamp sırasında gerçekleştirilen şiddetsiz iletişim oturumu bu konuda kafamızda kavram kargaşaları olduğunu açığa çıkardı. Şiddet tanımı üzerine ve şiddetsiz iletişim eğitiminin yetersizliği üzerine gerçekleşen oturumda ayrımcılık ve etiketleme yapmadan önyargısız biçimde iletişim kurmanın zorluğu üzerine fikirler ortaya atıldı ve forum bu tartışmalar ekseninde devam etti.
4. Çocuklara yönelik türcülük karşıtı eğitimler ve etkinlikler yapmanın yolları nelerdir? Çocuklarla iletişim konusunda neler yapabiliriz? -Hayvan hak ve özgürlüklerini çocuklarla da konuşmamızın, onlarla türcülük karşıtı eğitimler ve çalışmalar yapmamızın vegan harekette çok önemli bir yere sahip olduğu üzerine konuşmalar gerçekleştirildi. Çocuklarla iletişime geçerken farklı yaş gruplarına yönelik farklı yöntemler geliştirmek gerektiği fikri ortaya atıldı. Konuya 7 yaş altı ve 7 yaş üstü olarak iki ana başlık altında yaklaşılabileceğinden ve iki yaş aralığı için farklı yaklaşım biçimleri üretilebileceğinden bahsedildi. İki yaş aralığında da empati kurma becerisini geliştirmeyi amaçlayan bir eğitimin yarar sağlayacağı fikri ortaya çıktı. Örneğin, 7 yaş altı çocuklar daha somut düşünme eğiliminde oldukları için soyut kavramlar kullanmamızın pek de yararı olmayacaktır.
2-3 yaş grubundan çocuklarda hayvan sevgisine odaklanmanın ve evde bakımı üstlenilmiş herhangi bir hayvan olmasa da çocuklara hayvanlarla temasa geçmeleri için alan açmanın önemine değinildi. Temasa geçecekleri hayvanların da yalnızca kedi, köpek değil diğer hayvanları da kapsaması gerektiği söylendi.
4-5 yaşlarındaki çocuklara ise hayvanlara dair sorumluluklar verilebileceğinden bahsedildi. Sokakta veya evde yaşayan bir kedinin günlük mama sorumluluğunu üstlenmek gibi edimlerin faydalı olabileceği üzerinde duruldu. Ayrıca, hayvan oyuncak ve kuklalarıyla oyunlar ve hikâyeler ile hayvanların hisleri ve çeşitli durumlarda verebilecekleri tepkiler üzerine drama oyunları oluşturulabileceği fikri ortaya atıldı.
7 yaş altı çocuklara hayvanların gördüğü muamelenin görsel ya da işitsel olarak üzerinde durmanın travmatik etkileri olabileceğini gözden kaçırmamak gerektiğinden bahsedildi.7 yaş üstü grupta ise çocuklara insanların hayvanlarla kurduğu ilişkiyi sorgulamalarına yol açacak sorular sorulabileceğinden; hayvanların da insanlar gibi birer kişi olduğunu fark etmelerinin sağlanabileceğinden bahsedildi. Ayrıca bu yaş grubunda akranlar arası iletişimin önemi vurgulandı.
Sonuç olarak çocuklara veganlık anlatmada hayvan özgürlüğüne vurgu yapan yabancı çocuk kitaplarının çevirilerini yapmanın; masal kitapları ve tiyatro oyunları yazmanın; çizgi film ve çizgi romanlar üretmenin; çocuk şarkıları bestelemenin önem taşıdığı gibi fikirler ortaya çıktı.
5. Tek konulu eylemlerin (atlı faytona hayır, mezbahalar kapatılsın, ölüm gemileri vs.) etkisi nedir? - Tek konulu eylemlerin veganlığı anlatmakta etkisi üzerine gerçekleşen sohbetlerde abolisyonist bakış açısı ile yaklaşan katılımcılar bu eylemlerin veganlıktan daha azını önermesinin sıkıntısına değindi. Tek konulu eylemlerden yana olanlar ise taktiksel ve aşamalı biçimde hayvan özgürlüğü adına her alanda olmamız gerektiği görüşünü öne sürdü. Bu iki fikrin ortaya atılmasıyla birlikte tartışma pratik argümanlar sunmaktan daha çok teorik fikirlerin sunulmasıyla devam etti. Refahçılık ve yeni refahçılık kavramları üzerine gerçekleşen sohbetlerde mevcut tek konulu eylemleri veganlık anlatmak için değerlendirebileceğimiz önerisi üzerinde duruldu.
6. Hukukta hayvan hakları ne durumda? Hukuk konusunda kazanımlar sağlayabilmek için izleyeceğimiz yol nasıl olmalıdır? - Hukukçuların katılımıyla gerçekleşen oturumda yasalarda hayvanların yeri üzerine bir sunum gerçekleşti. Sunum sonucunda yasada mal statüsünde olan hayvanlara sahip olunması halinde cezai bir takım yaptırımların olduğunun söylenmesiyle birlikte tartışma bu noktada devinim kazandı.
İnsan merkezli hukuk anlayışının sonucu olarak: Ancak insanların refahı söz konusu olduğunda bir takım cezai yaptırımların olması, mal statüsünde olmayan hayvanlara yönelik kötü muamele ya da hak temelli başka bir düzenlemenin olmamasının sıkıntısı vurgulandı.
Hukuk alanını dönüştürmenin yolunun toplumu dönüştürmekten geçtiği ve bunun ise veganlığı yaygınlaştırmaktan geçtiği görüşünde ortaklaşıldı.
7. Vegan bir dünya mümkün müdür? Veganlık ve ekoloji ile arasındaki ilişki nedir? Veganizm antikapitalist ve ayrımcılıklara karşı mücadele ile nasıl ilişkilenmektedir? - Dünyanın en büyük hayvansal ürün satan şirketlerinin vegan ürünler satmaya başlaması tartışmanın öne çıkan örneği oldu. Türkiye’de de durumun benzer şekilde gelişmesi küresel kapitalist pazarın veganlara yönelik bir planı olduğunu bize hatırlatmaktadır. Tüm bu tahlilin ışığında eleştirel ekonomi-politik bir bakış açısı geliştirmek hayvan odaklı politikaları bu bakımdan tartışmak durumundayız. Frigan yaşam biçimi, endüstriyel dünyaya karş��t bir hareket olarak frigan deneyimler üzerine konuşuldu. Vegan bir dünya kurmak istiyorsak bu dünyanın antikapitalist, ayrımcılık karşıtı ve ekolojik olmasının önemine değinildi. Tüm bu politikaları tartışırken hayvan odaklı bakış açısını yitirmememiz, ayrımcılık biçimleri içinde yer alan türcülüğün diğer tüm ayrımcılıklarla girift bir yapıya sahip olduğu, vegan bir dünya tahayyülümüzün bu ayrımcılıklardan bağımsız biçimde tartışılamayacağı üzerine konuşuldu. Hayvanların mal statüsünden çıkması için dünyadaki vegan bireylerin artması oldukça önemli olduğu vurgulandı. Ancak köleliğin tamamen kaldırılması için sistemin krizlerden beslenen ve insan dahil tüm canlıları kaynak olarak gördüğü bakış açısını yıkmamızın gereği tartışmada ağırlık kazandı. Bu tartışma konularının yanı sıra kamp boyunca gerçekleştirilen atölyelerden bazılarının nasıl geçtiğiyle ilgili atölye yürütücülerinin değerlendirmeleri aşağıda yer almaktadır. Vegan Feministler’in yönlendiriciliğini yaptığı Vegan- Feminist atölyede; toplumsal cinsiyet rolleri üzerinden insanların konumlandırışı ve hayvanların toplumsal olarak algılanışının kesişimselliğini ortaya çıkarmak ve tartışmayı bu eksen üzerinden sürdürmek için bir araya geldik. Oyunlarla birlikte Vegan- Feminist bir farkındalık yaratmak atölyenin ana fikirlerinden biriydi. Erkek egemen sistem hayvanları da erkek olmayan insanlar gibi tahakküm altına alıyor problemiyle birlikte, ataerkilliğin ve heteronormatifliğin “et yeme” üzerinden insanlara roller ataması ve atanan bu rollerin cinsiyetçi olduğu kadar da türcü olduğu konusu ortaya atıldı. Vegan- feminizmle ilgili yaygın bir görüş olan hayvanların dişiliği meselesine değinildi. Hayvanların dişiliği üzerinden değil; yani sadece dişi veya anne hayvanların değil, tümünün “hayvan” oldukları için sömürüldüğü; sistemin patriarkadan aldığı güçle hayvanları ve tüm ayrımcılığa maruz kalan insanları aynı performansla tahakküm altına aldığı fikri dile getirildi. Maruz kalınan şiddettin kaynağının patriyarka olduğu ve bu sistemde türcülüğün de buradan güç aldığı, bununla mücadele edebilmek için ancak vegan-feminist farkındalığın kazanılması gerektiği düşüncesiyle atölye sonlandırıldı. Faysal Tekoğlu tarafından yönlendirilen Queer tango atölyesinin amacı vegan kampta bütün cinsiyetlerle beraber var olup dansın cinsiyetsizliğine doğru yol almak; dansı erk ve iktidar ilişkisinden arındırarak aktif ve pasif konumları yerine paylaşım ve birliktelik üstüne kurmaktı. Kamp sürecinde derse katılım ve ilgi oldukça yoğundu. Birlikte bir işi nasıl yapabilirizin yolunu atölye katılımcıları birlikte deneyimledi ve amacına ulaşan bir çalışmayı hayata geçirilmiş oldu. Vegan kamp deviniminin içinde queer tangonun da bu devinime katılıp hayat bulması oldukça güzeldi. Kampın 2. gününde Melike İzat tarafından yönlendirilen Origami Atölyesi, Japon kültüründe bir klasik olan turna yapımıyla başladı ve bu sırada İlk kez origami yapanlar için bazı teknik ipuçları verildi. Origaminin tarihinden ve turnanın hikayesinden bahsedildi ve yine klasik bir model olan çiçek yapımına geçildi. Kısa bir aradan sonra isteyenlerle daha zor bir model olan çinçila ve talep üzerine ilerde çocuklara öğretmek isteyenler için zıplayan kurbağa modelleri gösterildi. Oldukça eğlenceli geçen origami atölyesinde gurur duyulabilecek sonuçlar elde edildi.
Kampın son gününde Melike Dirikoç tarafından Sıfır Atık Atölyesi gerçekleştirildi. Atölyenin amacı; atığın azaltılması ve / veya sıfıra indirilmesinin yolları ve atık oluşturan alışkanlıkların yerine atıksız yaşam için alternatifler geliştirme konusunda bilgilenmekti. Atıksız bir yaşamın, hem çevre hem hayvanlar hem de insanlar açısından daha sürdürülebilir bir ekoloji için gerekli olduğu vurgulandı. Günlük hayatta en çok atık oluşturan alışkanlıklar/pratikler gözden geçirilerek bunların atık oluşturmayan alternatifleri gösterildi. İnorganik atıkların yanında organik atık konusuna da değinildi. Son olarak, vegan kamp süresince atık ayrıştırma, atık oluşturmama ve kompost konusunda neler yapıldığı ve neler yapılamadığı konuşuldu. Eksik kalan noktalar için bir sonraki kampta uygulanmak üzere konu başlıkları oluşturuldu. Atölye sırasında aktarım yapılmasının yanı sıra, etkileşimli geçen bölümde de oldukça zihin açıcı öneriler ve fikirler paylaşıldı. Minimalizm Atölyesi Kampın son gününde, Sıfır Atık Atölyesinden önce bu konuyla da bağlantılı olarak Itır İrem Yıldırım tarafından gerçekleştirildi. Atölyenin amacı; tüketimi azaltmak ve hayatı sadeleştirmek temasını aktarmaktı. Sadeleşmenin gerekliliği ve bunun sonunda oluşacak olan gelişim ve değişimler aktarıldı. ”Az çoktur.” (Less is more) felsefesinin kişinin hayatında daha çok alan ve zaman oluşturmasına yardımcı olduğu belirtildi. Japon minimalist rehberi Marie Kondo’nun felsefesinde geçen “zevk vermiyorsa kalmamalı” mottosunun altı çizildi ve elden çıkarılan eşyaların nasıl ve nerelerde değerlendirilebileceği konusunda öneriler sunuldu, oldukça güzel fikirler ortaya çıktı. Son olarak, minimalizm konusuyla alakalı olan belgesel ve kitaplar önerildi. Kişisel deneyim ve öneriler aktarılarak atölye sonlandırıldı.
Sonuç olarak, Biz Türkiyeli veganlar, veganlığı yaygınlaştırmakla birlikte hayvan özgürlüğü için kurduğumuz aktivizm zeminini bir dayanışma ağına genişletmeli, pratikte yaşadığımız ayrılıkları söz konusu veganlık olduğunda bir kenara bırakmalı ve birbirimize ulusal/uluslararası destek vermeliyiz. Geniş toplumsal kesimlere veganlığın anlatmanın yollarını bulmalıyız. Mal, köle ve makine olarak görülen hayvanlar için hak arayışımız vegan bir dünya yaratana kadar devam edecektir. Tüm insanları vegan olmaya, türlerin kardeşliğini savunmaya çağırıyoruz.
1 note
·
View note