Text
Aristokrat yemini ve İstanbul Türkçesi ile bezenmiş her kimsenin alıkoyduğu bu sürdürülemez curcuna,
Yıkılmanın eşiğinde bir toplumun feryadını duymamakla övünmenin her zerresi mi makara?
Bak, haram gömleğimin dikilmemiş düğmeleri ama ne hikmetse yetmiyor almaya yenisini hiç param,
Onlardaki hayasızlık kazaen bir de mangır etse, o zaman gör keşmekeşi, müzayede-i talan.
Olmayanlar Bütünü
29.07.2024
04:38
0 notes
Text
Birinin hayatına karışmaya çalışmak ya da birinin hayatına karışmasına izin vermek, birinin gönlüne girmek ya da birinin gönlüne girmesine izin vermek hangi zaman diliminde olursak olalım her zaman güçlü kalmak ya da zayıflıklarını göstermek arasındaki seçimle ilgili olacak. Hayat garip.
14.10.2023
23:36
Tarhana ve Vegan.
0 notes
Text
Ağrılarım, ve Ben
Ne saçma, bomboş ama bomboş bir yerde alabildiğine bir başına iki büyük yük. Kocaman ağrıları da yanlarında gelmiş, kara kara oturuyor başlarının dibinde. Etini yiyor doymadan, konuşmasa bile geveze, yoruyor yorulmadan. Ne gariptir ki, hiçbir şey vermeden alıyor bu ağrı, hunharca. Sen ve ben, ‘’gel otur’’ dedim yanıma. O karanlığın tam da yanı başına. Belki seni dinler de susar, belki benden değil de senden anlar. Belki bu da, çok ufak bir bir ihtimal de olsa seninle iki kelam etmemize yol açar. Kim bilir, bir ikiyi geçer belki. 30′uma yaklaşmak üzereyim ve sevdiğim kadınla oturup sohbet edebilmek için bile hala ağrılarımın geçmesini mi bekliyorum? En az benim kadar zor olsan, belki ikimiz için de daha kolay olurdu. Birbirimizden kaça kaça birbirimize daha da yakınlaştık. Hayallerimde bu, yoksa gerçekte mi uzaklaştık? Vura vura parçalamak istediğim bütün duvarlarımı örüp örüp bir daha yıktım. Buraya gelene kadar o kadar çok yol kat ettim ki, attığım adımların beni sadece seninle aynı masaya oturtmaya yettiğinin farkına bile varamadım. Ne uzaklaşmak, ne varmak. Sadece biraz daha kalmak. Karşımda durduğun bu uçsuz bucaksız ama bir o kadar da sınırlı uzay boşluğunda ben, ağrılarım ve sen. Siyah, beyaz ve gri. Alabildiğimiz kadar yol alsak, aslında düzeltir miydi bir şeyleri? O kadar ufak ki ya, o kadar ufak ki yakalamaya çalıştığım mutluluklar. Onları da elimden kaçırınca, ben hiçbir şeyden kaçamıyorum. Herhangi bir şeyden herhangi bir yere kaçamıyorum işte. Yok olmak gibi oluyor, sanki varken olmamak. Belki bir gün yine, buralarda bir yerlerde ağrılarım ve ben oturuyor olabiliriz. Ve belki bir gün yine, buralarda bir yerlerde seninle ben oturuyor olabiliriz. Kayıp bir amaç uğruna savaşabiliriz. 10.02.2022 04:26
1 note
·
View note
Text
‘’Dünyadan ala cehennem mi var? Dünyada hala cehennem mi var? Sen şu İstanbul elinde gel de insan bul elinde. İstanbul’da, insan bul!‘’
1 note
·
View note
Text
Yollar yürürken bile yok. Güvenmek isteyebileceğim herhangi bir noktada değilim. Her şey kısa ve yersiz. Sadece birkaç minik, güzel kokulu kolonya ve ben varız. Geri kalan her şey uzak ya da hacimsiz, mekansız. Aklınıza gelebilecek hiçbir şeyden aşağı kalır yok çaresizliğin. Yanından geçiyorum. Hepsinin. Her zerrenin. Sanki elimden gelen tek şey bu ve aradaki her mesafe arkama alamayacağım birer fırtınaya dönüşüyor.
Ne var insanın içinde? Kırlangıçlar? Kelebekler? Asla tükenmeyen umut? Kapkaranlık bir boşluk? Benim işim anlamsızlık. Her yerde ve her zaman.
2 notes
·
View notes
Text
Her şeyin mantıksız olduğunu bilmekten daha öteye fazla bir şey kalmıyor. İçindekini dışarı vuramadıktan sonra ne alabiliyor ne verebiliyorsun. İnsan olmak zor. İnsan olmak gerçekten zor. Her gün uyanıp konsantre olmaya çalışıyorsun. Önündekine, yanındakine, dibinden, yanı başından rüzgarını bile hissettirmeden usulca geçene bile. Her şey un ufakmış da sen kocamanmışsın gibi hissetmen gerektiğini söyleyen binlerce ağız. Dediklerini yapamayan, yapamadıkça susan, sustukça ağırlaşan ve hiçbirini duymak istemeyen sen. Kayboluyorum, her seferinde daha çok. Yürümeyi beceremiyorken nasıl koşabilirdim? Vurmayı bilmiyorken vurulabilir, öldürmeyi bilmiyorken öldürülebilir, üzmeyi bilmiyorken üzülebilirim. Ama yüzmeyi bilmiyorken, bu koskocaman uzay boşluğunun tam ortasında kollarımı açmış nasıl yüzebiliyorum? Hissetmek ve hissettirmek istediğim bunca şey varken kendimi nasıl bu denli sessizliğe boğabiliyorum? Kaçmaya çalıştığım her şeye her defasında nasıl kendi ayaklarımla geri dönebiliyorum? Sanırım sadece normal bir hayat yaşamak isteyen insanlar normal bir hayat yaşayamıyorlar. Keşke bir şeylere yetişebilsem istedim. Çok istedim. Hiçbir zaman çıkmayacaklarını bilmeme rağmen yıllarca kollarımı iki yanıma açıp kanatlarımın çıkmasını bekledim. Üzülmenin binbir çeşit yolunu binbir farklı zamanda tattım. Hep çok tatlı bir adam olduğumu söylediler, belki de bir tek ben kendimi tatlı bulamadım. Tatlı bulduğum zamanlarda bile büyük oranda tatsızdım. Bunca zaman, binlerce var oluşun yanından geçtim. Fark etmeden ve fark ettirmeden. Usulca. Ama asıl sorun benim yanımdan geçip gidenlerdi. İnsan ve ben birbirine ya çok uzak ya da çok yakınız. ‘‘Zaman yok, mekan yok, hiçbir şey yok.‘‘ 25.03.2021 01:21
1 note
·
View note
Text
Buralardasın, biliyorum. Çok yakınım, onu da biliyorum. Koşmama gerek yok ama takıldığım taşları kendim mi yaratıyorum?
2 notes
·
View notes
Text
Koşup gelsem yakalayabilir miydim bilmiyorum. Kıyından, köşenden, bir noktandan tutup çekebilsem. Ayağına taş değmesin diye koşuştururken takılıp düştüğüm taşlardan kurtulabilseydim belki yetişebilirdim. Ellerim eteğini sıyırdı geçti. Beyaz. Kaçırdığın ne kadar çok şey olduğunu düşündükçe daha fazla düşünesin gelir. Sonra düşünmenin bir sonu olmadığını fark ettim. Yağmuru çok sevsen de, bazen ondan kaçmak zorunda olduğunu hissedersin. Hayat telaşesinden, hayatı istediğin gibi yaşayamadığını fark ettiğin çok ufak bir andır o. Halbuki o an, yağmurun tam ortasında durup kollarını iki yana açsan, ne kaybedersin? Zaman? Kollarımı iki yana açmam gerekiyor. Zaten yeteri kadar zaman kaybettim. 27.01.2021 22:06
1 note
·
View note
Text
Sonsuzluğa doğru koşan iki çocuk, ellerinde bir türlü yakalayamadıkları kelebeğin hayaleti ve onlara asla varmak istemeyen yeşillik. Rüyamda bu tabloyu gördüm, yani aklımın bir köşesinde. Bir köy, bir bahçe ya da. Düşlerimde 2007′nin ilkbaharında masmavi gökyüzüne bakarak koşuyorum. Kulağımda Harun Tekin’in sesi. Beş dakika öncesine ait bir pişmanlığa, beş dakika sonrasına dair bir korkuya sahip değilim. Yetişmek istediğim hiçbir yer yok ama içimde bir özgürlük hissi. Dedim ya, düşlerimde. Birçok şey ve birçok duvar. Alçıları parça parça sökülüyor. Her biri kara ve yoğun. Güzellikleri emmiş, tüketmiş. Korkuları varsa da artık yok. Bir zamanlar bile var olamadıkları o kadar belli ki. 70′lerin Amerika’sında, saçları alabildiğine uzun, favorileri çılgın atan, sarı camlı güneş gözlüğümle özgüvensiz bir seri katil bile olsam, bodrumunda öldürdüğüm kadınları sakladığım evimin duvarları bu kadar sevgisiz olmazdı. Elimde birkaç yıldız var. Cebimde unutmuşum. Sönmemeleri için uğraşıyorum ama onlarla ne yapacağıma karar vermem lazım. Elimde birkaç yıldız var. Cebimde unutmuşum. En azından ben yakaladım. Ama belki onlar da hayalettir. 25.01.2021
0 notes
Text
Who are you, I once met light from other angles, and other crimes? If you were close, if we were close, would we then have been much blinder? If you were blind, if we were blind, could we than have been much closer? - from In Mourning - Celestial Tear
0 notes
Text
Bitmeyeni bulmak için harcadığım zamanı bir şeyleri başlatıp bitirmeyi deneyerek geçirseydim, belki de şu ana kadar birçok şeyi ‘’sonuçlandırmıştım.’ Ümit ve acı hem birbiri etrafında, hem de dünya etrafında dönüyor. Düşünmemeyi, hayata dalıp gitmeyi, bir yerlerde takılmamayı özledim. Her zaman ayağıma takılan bir taş var. Gündüz gözüyle ayırt edemediğini gece görebilmek var. Hayat gri. Ve her şey her zaman değişmek için var oluyor gibi. Kepenklerini açan bir dükkan, parmaklıklarından sıyrılan bir vahşi, baskılarını bastıran bir kadın. Hepsi bir gün değişecek. Her ne kadar bazıları bundan hoşlanmasa da. Daha fazla kaybetmek istemiyorum. Kaybetmek bir kural gibi. Sürekli orada bulunması gerektiğini zanneden bir zorba gibi. ‘‘Mağlubiyetler giderek üzerime yakışıyor.’‘ Hayallerim hep var, olmaya da devam edecek. Ama içimdeki aydınlığı bir türlü çıkaramıyorum. Ve karşıma çıkan her güzelliği kendi karanlığımla yok edemem. Sonuçta her umudun bir sonu var ; Hızlı koşan atlar ve yavaş pişen kestaneler. 10.01.2021 06:07
0 notes
Text
Gri.
Gitgide azalıyorum. Üstelik artık bunun için herhangi bir olaya ya da kişiye ihtiyacım yok. Kendi kendime azalıyorum. İçimdeki büyüyor, ben küçülüyorum. Alıkoyamadığım bir boşluk var beni kara delik gibi içine çekip duruyor. Eskiden bunun için çabalıyordu. Artık bunu o kadar zorlanmadan yapıyor ki, zaten korkunç olan da bu. Benim en sevdiğim renk yeşildir. Yıllardan beri bu böyle. Orman yeşili. Vahşi, keskin ama özgür. Kafamda onu eşitlediğim kavramlar bunlardı. Yeşil benim için buydu. Onu bu yüzden seviyordum. Bir de güzel renk tabii. Ben hep yeşil olmak istedim. Çok zaman da oldum. Kendimi yeşil hissettiğimde benden kuvvetlisi yoktu. İnsanın gözlerinin parladığını hissettiği an kadar kıymetli çok az şey var. Siyah, beyaz ya da herhangi başka bir renk ile sorunum yok. Onlarla anlaşabilirim. Ama gri. Gri bu hayatta karşınıza çıkabilecek en tehlikeli şeydir.
0 notes
Text
Tek bir mekan, tek bir nokta. Simsiyah ve konsantre. Tam gözünün içine tüm karanlığıyla bakıyor. Kimi gotik der, kimi sinsi, kimi düşkün. Koşarak uzaklaşmak mı, içine dalıp gitmek mi bilemezsin. O kadar korkarsın ki, kokusunu içine doya doya çekmeye ürkersin. Çabalamaktan ürkersin. Çünkü o duvarda, o siyahlığın tam ortasında hiçbir şey olabildiğine yaz değildir. Bazen çöl, bazen uzay, bazen boşluk, bazen güz. Ama hep keskin. Ve çoğu zaman ıssız. Bana bir el lazım. Dışarıdan ya da içeriden.
0 notes
Text
Kendi hayatıma dokunamamışken, başkasının hayatına dokunmaya çalışıyorum. Bu cesaret midir, aptallık mı yoksa bir direniş mi bilemedim. Tek bildiğim, dokunmak istediğim.
0 notes