Kitap Tavsiyesi Gibi Değil De, Benim "Okunacaklar" Listem.
Sevgi Soysal - Tante Rosa
Boris Vian - Mezarlarınıza Tüküreceğim
Boris Vian - Günlerin Köpüğü
Boris Vian - Bir Kara Kedi İçin Blues
Boris Vian - Ve Bütün Çirkinler Öldürülecek
Boris Vian - Pornografi Üzerine
William Blake - Masumiyet Şarkıları
Julia Kristeva - Ruhun Yeni Hastalıkları
Julia Kristeva - Korkunun Güçleri: İğrençlik Üzerine Bir Deneme
Georges Bataille - Edebiyat ve Kötülük
Georges Bataille - Erotizm
Emile Durkheim - İntihar
Sevim Burak - Beni Deliler Anlar
Sevim Burak - Yanık Saraylar
Sevim Burak - Everest My Lord
Allen Ginsberg - Uluma
Solomon Volkov - Büyülü Koro
Tristan Tzara - Dada Manifestoları ve Seçme Şiirler
Andre Breton - Sürrealist Manifestolar
Katherine Mansfield - Bir Hüzün Güncesi: Günce
Katherine Mansfield - Seçme Hikayeler
Hagop Demirciyan Mintzuri - Kapandı Kirve Kapıları
Soren Kierkegaard - Baştan Çıkarıcının Günlüğü
Angela Livingstone - Salome
Louis-Ferdinand Celine - Profesör Y ile Konuşmalar
George Orwell - Kitaplar ve Sigaralar
Ernest Hemingway - Kadınsız Erkekler
Kaan Çaydamlı - Kişisel Toplantı Notları
Franz Kafka - Mavi Oktav Defterleri
Richard Brautigan - Yani Rüzgâr Her Şeyi Alıp Götürmeyecek
Yannis Ritsos - Erotika
Şenol Erdoğan - Charles Bukowski ve Meat Kuşağı
Çev: Alison Ardron - Charles Bukowski ve Beat Kuşağı
Pamela Wood - Charles Bukowski'nin Kızıl'ı
Charles Bukowski - Pis Moruk İtiraf Ediyor
Charles Bukowski - Pis Moruğun Notları I-II
Charles Bukowski - Ölüler Böyle Sever
Hulki Aktunç - Erotologya
Anonim - Portekiz Mektupları
Gülten Akın - Beni Sorarsan
Bilge Karasu - Gece
Bilge Karasu - Göçmüş Kediler Bahçesi
Bilge Karasu - Narla İncire Gazel
Cemal Süreya - 99 Yüz
Hülya Adak & Nilgün Bayraktar - İşte Böyle Güzelim
Elias Canetti - Körleşme
Kenneth Slawenski - Üzüntü, Muz Kabuğu ve J.D. Salinger
Jack Kerouac & William S. Burroughs - Ve Hipopotamlar Tanklarında Haşlandılar
Edgar Allan Poe - Bütün Şiirleri
Emil Michel Cioran - Çürümenin Kitabı
Emil Michel Cioran - Doğmuş Olmanın Sakıncası Üzerine
Chuck Palahniuk - Görünmez Canavarlar
Chuck Palahniuk - Ölüm Pornosu
Samuel Beckett - Hiç İçin Metinler
Emrah Serbes - Deliduman
Jean Baudrillard - Simülakrlar ve Simülasyon
Jean Baudrillard - Sessiz Yığınların Gölgesinde
Marquis de Sade - Yatak Odasında Felsefe
Marquis de Sade - Tanrı'ya Karşı Söylev
Enis Batur - Kara Mizah Antolojisi
Kutsi Akıllı - Cinsellarus
Michel Foucault - Akıl Hastalığı ve Psikoloji
Michel Foucault - Deliliğin Tarihi
Michel Foucault - Bu Bir Pipo Değildir
Michel Foucault - Kelimeler ve Şeyler
Michel Foucault - Cinselliğin Tarihi
Simone de Beauvair - Kadınlığımın Hikayesi
Jostein Gaarder - İskambil Kağıtlarının Esrarı
Ferhan Şensoy - Gündeste
Haruki Murakami - İmkansızın Şarkısı
Haruki Murakami - Sahilde Kafka
Carl Gustav Jung - Dört Arketip
John Berger - Görme Biçimleri
Fernando Pessoa - Huzursuzluğun Kitabı
Murat Uyurkulak - Tol
Murat Uyurkulak - Har
Jorge Luis Borges - Ficciones, Hayaller ve Hikayeler
Jorge Luis Borges - Alçaklığın Evrensel Tarihi
Slavoj Zizek - Yamuk Bakmak
Slavoj Zizek - Paralaks
Slavoj Zizek - Lacan Hakkında Bilmeyi Hep İstediğiniz Ama Hitchcock'a Sormaya Korktuğunuz Her Şey
Jacques Lacan - Psikanalizin Dört Temel Kavramı
Jacques Lacan - Fallus'un Anlamı
Margaret Atwood - Damızlık Kızın Öyküsü
Sigmund Freud - Psikanaliz Üzerine
Sigmund Freud - Cinsellik Üzerine
Sigmund Freud - Günlük Yaşamın Psikopatolojisi
Sigmund Freud - Olgu Öyküleri
Sigmund Freud - Rüyalar ve Yorumları I-II
Henry Miller - Oğlak Dönencesi
Henry Miller - Uykusuzluk
Henry Miller - Cinsellik Dünyası
Henry Miller - Rimbaud ya da Büyük İsyan
Henry Miller - Çılgın Üçlü
Georges Perec- Uyuyan Adam
Kurt Vonnegut - Mezbaha No:5
Mahir Ünsal Eriş - Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde
Mahir Ünsal Eriş - Olduğu kadar Güzeldik
Barış Bıçakçı - Baharda Yine Geliriz
Barış Bıçakçı - Aramızdaki En Kısa Mesafe
Barış Bıçakçı - Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra
Şenol Erdoğan - Etnopoetry
Arthur Schopenhauer - Aşkın Metafiziği
Hank Moody - Tanrı Hepimizden Nefret Ediyor
Lautreamont - Maldoror'un Şarkıları
D.A. Levy - Varoş Manastırı
J.D. Salinger - Yükseltin Tavan Girişini Ustalar ve Seymour: Bir Giriş
J.D. Salinger - Dokuz Öykü
Vüs'at O. Bener - Havva
Vüs'at O. Bener - Manzumeler
Vüs'at O. Bener - Dost, Yaşamasız
James Joyce - Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi
Uğur Küçükkaplan - Arabesk: Toplumsal ve Müzikal Bir Analiz
Marguerite Duras - Yıkmak Diyor Kadın
Marguerite Duras - Hiroşima Sevgilim
John Fante - Büyük Açlık
John Fante - Gençliğin Şarabı
John Fante - 1933 Berbat Bir Yıldı
Ludwig Wittgenstein - Tractatus Logico-Philosophicus
***
Her şey, bir not defterine “ben bunu yaz tatilinde okurum” diye birkaç kitap ismi kaydetmemle başlamıştı fakat az evvel fark ettim ki, liste kendinden geçmiş.
Hepsini de ayrı merak ediyorum ve bu yaz içinde bitmese de, mümkünse hepsini de okuyacağım.
Hazır yaz tatilindeyken ve vakit bolken; benim gibi “kum-güneş-deniz"den çok uzaktaki ev kuşları için paylaşayım dedim eheh.
344 notes
·
View notes
“Şahsiyetten yana siliktim, görüntüden yana vasattım, derslerden yana tembeldim, hayattan yana muhaliftim, ben yazmayacaktım da kim yazacaktı? ”
Böyle diyor dokuz yıl evvel, Radikal Kitap'taki bir yazısının başında Murat Uyurkulak ve içimde bir kez daha sevgi-sempati voltranları oluşturmayı başarıyor.
Ben daha yeni okuyorum yazıyı tabii ve Murat Uyurkulak'la bu kadar geç tanışmış olmama şaşıyorum.
Bu gönderiyi de, yerli edebiyatımızın bu güzide abisiyle halen yolu kesişmemiş olanlar varsa; onlara bir davet olarak yazıyorum.
Hatta davetim de şöyle:
“MURAT UYURKULAK ULAAAAAAAN!”
Kitabı okurken de işte aynen bu garip, coşkulu rahatsızlıkla dolmuştu içim; siz de okuyun/ okutun.
Şarap ve makarna eşliğinde yazmış bu ilk romanı Tol'ü, öyle söylüyor.
Zaten kitabı okurken de insanın canı fena ucuz şarap çekiyor ama içilmiyor; çünkü bu, yarı kapalı gözlerle takip edilebilecek, kolay bir kitap değil, sürekli yeni birileri çıkıyor karşınıza ama bir şekilde kurgu hepsini birbirine bağlıyor ve tabii, o güzelim sayfalar tam bir dikkat hali talep ediyor. Bittiğinde ise, resmen içiniz acıyor bittiği için, şirifsiz bir de inadına hemencecik bitiyor.
İnsan Şair'i, Yusuf'u, Ahmet'i, Esmer'i, Oğuz'u, Canan'ı, İmam Hüseyin'i, Ada'yı özlemeye başlıyor dakkasında.
“Tol Hatırası” yapıyorum madem blog'ta, bazı altı çizilmelik ve aslında akla kazınmalık kısımları da ekleyeyim, adettendir eheh.
Zaten, kitabın o malum giriş cümlesini, hepimiz çok iyi biliyoruz:
“Devrim, vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi.”
****
“Hep yarım kaldım, hiç tam doymadım, tam bağırmadım, tam dokunmadım. Bıçak ruhumda dehşet bir fısıltı gibi ilerledi ve ben tam ortamdan yarıldım. Ruhuma bir hayat yakıştıramadım.”
****
“Durmadan ne düşündüğümü soruyorlardı bana. Birilerini, bir şeyleri, bir yerleri diyordum, ama yetinmiyorlardı.
Aç köpekler gibi soruyorlardı: Kimi, neyi, nereyi?”
****
"Dünyada varoluşumun bu kadar sorunlu olacağını hiç tahmin etmezdim.”
****
“Her yaşın kendine göre bir güzelliği yoktu. Emin olduğun, farkında olduğun hiçbir yaşın güzelliği yoktu. Yaş öyle bir şey olacaktı ki, sen bilmeyecektin. Sana yaşını sorduklarında şaşıracaktın, şöyle bir durup hesaplamak zorunda kalacaktın.
Yaş günü hediyesi verenlere ajan provokatör gözüyle bakacaktın.
‘Benim yıllarımı paketlemeyin ulaan, bırakın dağınık kalsın!’ diye bağıracaktın.”
****
"Bana epey kızgın, mıymıntı ahtapotlar vardı içimde, kalan son mana kırıntılarını bin koldan sıkıntılı bir boşluğa doluyorlardı.
Durmadan irileşen bu yumağı iyi tanıyordum: Daimi terk.
Bir şehri daha ardımda bıraktığımı o vakit anladım.”
****
”-Horlananları, dışlananları, kenardakileri sevmezsek, şansımız kalmaz, tadımız hiç olmaz.
-Biraz açsan?
-Yerlileri, ibneleri, kadınları, çocukları, sakatları, bitkileri, hayvanları, taşı toprağı sevicez.
-Ayyaşları?
-En çok onları.”
****
“Biliyorum, dürüst bir adam değilsin, korkaksın, it gibi yaşayıp gidiyorsun. Yalnızlıkla, susarak, her gün iki kez attırarak bedel ödediğini sanıyorsun, ama kimin umurunda?
Kendinden ne kadar iğrensen, şu geçirdiğin boktan yıllara ne kadar hayıflansan yeridir.
Acınacak haldesin, bana kalırsa şöyle iyi bir pataklanman da lazım ya, neyse.”
****
"Uzun yıllar yalnızlığımla teselli buldum.
Çünkü yalnızlık kolay bulunur bir olanak değildi.
En azından herkes yalnız kalamamaktan şikâyet ettiğine, şikâyet ettikçe çözülüp çoğalıp düzüştüğüne göre öyle olması gerekirdi.
Bense bundan şikâyet etmek bir yana, aşın dozda yalnızlıkla iştigal halindeydim.”
****
“Çözüldün ve utancından ölecek haldesin. Adın, ancak dünyanın yarısı havaya uçarsa temizlenir diye düşünüyorsun. Zaten durmadan bunu planlıyorsun. Birbirinden nafile intikam planlarıyla oyalanıyorsun.
Kafana kurşunu sıkana kadar da bundan başka bir şey yapacağın yok.
Geçen sene aldığın o allahlık Kırıkkale tutukluk yapmazsa tabii.”
****
"Çok az deliren oldu, diye mırıldandı.
Sigaradan çektim: ‘İyi bi şey mi bu, kötü mü?’
Kötü, çok kötü. Yoksa şimdiye böyle mi olurdu memleketin hali?”
****
"Soluk alamıyordum. Soluk alamıyordum.
Avazım çıktığı kadar bağırdım:
"Dünyanın bütün âşıkları birleşin ulaan!”
****
“Çünkü benim aklım yol kuşlarının tüneyip sessiz sedasız terk ettikleri bir harabedir.”
****
“İçimden atamadığım bir yumru, bir ateş, bir lanet var sanki.
Başım çok ağrıyor, kalbim çok ağrıyor, gözlerim çok ağrıyor…
Bildiğim, öğrendiğim, yaşadığım her şey yavaş yavaş siliniyor aklımdan… Geceleri azap gibi… Kâbuslar yakamı bırakmıyor bir türlü…
Kötü bir şeyler olacakmış duygusu var içimde, neyin ne olduğunu kavrayamıyorum çok zaman…
Zaman benim dışımda ilerliyormuş gibi, zaman beni kusacakmış gibi, kelimeler bir araya toplanıp, bir vücut olup beni içinden atacakmış gibi…”
***
"İlk aşkım amcamın kızıydı,” dedim.
“Ayşe. Biliyorum, anlatmıştın,” dedi bakışlarını yoldan ayırmadan.
“Onu bir kez olsun öpemediğimi de anlattım mı?”
“Evet.”
“Ya bir pastacının yarım akıllı oğluyla evlendirildiğini?”
“Evet.”
“Doğum yaparken öldüğünü?"
"Anlattın.”
Arabanın ön paneline öyle bir yumruk geçirdim ki, torpido gözünün kapağı kırılıp yerinden fırladı.
“Bana soysuz cevaplar verme!” diye bağırdım soluk soluğa.
“Tek kelimeden fazlasını gerektiren şeyler söylüyorum sana!”
****
“De de ce. Devrimci Deliler Cephesi.”
****
“Çünkü sıkıntı öldürür.
Ve ama sıkıntı öldürüyor. Acı ve öfke değil, ama sıkıntı öldürüyor.
Çok geçici, anlık, masum, makul olabiliyor sıkıntı, ama öldürüyor.
Sıkıntı eğlence istiyor, tatil istiyor çünkü.
Tatil çoğulluğa, çoğulluk gövdelere, yeni kelimelere, yeni yüzlere yol açarak öldürüyor.
Sıkıntı davet ediyor, açıyor. Acı ortak olmayanı defediyor, kapatıyor. Sıkıntı çözüyor, öfke bağlıyor.
Sıkıntı plan program demek çünkü. Program yazlıklara savuruyor, sayfiyelere, yumuşak içkilere, pahalı yemeklere yol açarak çözüyor.
Acı kendi yasasını durmadan fısıldıyor, öfke hatırlatıyor oysa: Dağılmayın, unutmayın, yetinin, oturun oturduğunuz yerde.
Ama sıkıntı savuruyor, parçalıyor, gebertiyor.
Sıkıntı kutlamalar, şenlikler istiyor çünkü.
Sıkıntı ille de dans diyor, kahkaha diyor, acının da öfkenin de içini boşaltıyor.
Acı ve öfke korkuyu yeniyor, sıkıntı okşuyor. Sıkıntı arzuyu kaşıyor, acı ve öfke terbiye ediyor.
Acı değil, öfke değil, sıkıntı öldürüyor.”
****
"Eşkıya bir peygamber, senin kulağına da güzel gelmiyor mu?”
****
“Bu beyaz rengin hayatı zor, siyah diye bir şey var, yalnız siyah olsa iyi, beyazdan gayrı ne varsa beyaza karşı; beyaz ne yapsın, kalamıyor öyle, o da bir kolayını bulur, bulmuş, kirli beyaz, uzlaşmak gibi bu biraz…”
****
“Yoksulduk. Pasteldi. Aksi mümkün değildi.”
****
“Çok aradık seni diyorlar.
Ulan neyimi aradınız? Buradaydım işte.
Ama haklılar herhalde. Kendimi kaybetmişim ben.”
****
"Bir ihtimal olduğunda, devrim ne kadar da güzel.”
****
Tol, ilk romanı Murat Uyurkulak'ın, diğer romanı Har'ı ve öykü kitabı Bazuka'yı da okudum. Ve üzülerek başka bir şey kalmadığını fark ettim. Umarım, bir sonraki Murat Uyurkulak güzelliği için çok beklemek zorunda kalmam, kalmayız.
* Bu da bugünlerin türküsü olsun.
142 notes
·
View notes
“Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor. ”
“Edip Cansever”
“Karanfil kokuyor cıgaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin…”
“Ahmed Arif”
"Gözlerin kaç gece eder
Dudakların kaç karanfil
Gülünce sehpalar devriliyor
Kızgınlığın kaç yanardağı”
“Atilla İlhan”
"Bizde bilirdik sevgiliye karanfil almasını ama açtık / yedik karanfil parasını.”
“Yılmaz Güney”
"Aslında bu denli güzel kokmaz hiç bir karanfil,
Onda seni kokladığımdan bunca güzel. “
“Aziz Nesin”
"Konuşuyorsun, kanatlı bir karanfil dudakların.
Gözlerin iki dağ suyu güldükçe köpüklenen
İndiriyorsun kirpiğini upuzun bir güz.
Bir kapı önündeyim, girsem suç gitsem ayaz.”
“Şükrü Erbaş”
"Bazan da bir yerde kuşlar vardır
Ne uçmak, ne görünmek için
Bir karanfil pencereyi deler
Bir kapı kendiliğinden kapanır
İstesek sevişirdik, ama olmadı
Biz değil yaşayan acılardır.”
”Edip Cansever”
"Kalktım sonra bir aşağı bir yukarı dolaştım
Şiirler okudum şiirlerdeki yaşa geldim
Karanfil sakız kokan soluğunu üstümde duydum.
Eskitiyorum eskitiyorum kalıyor ne kadar güzel olduğun.”
“İlhan Berk”
”Gün batısı sularında güzelliğin
uzak aynalara vuran bir karanfil”
“Mustafa Necati Karaer”
"Senin ağzın tarçın kokardı,
Benimki karanfil.
Birbirine karışırdı
Soluklarımız.
Tek başınayız şimdi ikimiz.
Bende karanfil,
Sende tarçın kokusu
Yapayalnız,kimsesiz.
Ben seni yalansız
Bahar gibi sevdim.
Sevgi adınaydı
Milis beraberliğimiz.
Sabahtan akşama
Günü tarar örerdik
Ve kedileri
İkimizde çok severdik.”
”Metin Altıok”
"Saksılarda hâlâ tek tük karanfil bulunursa da
ovada güz nadasları yapıldı çoktan,
tohum saçılıyor.
Ve zeytin devşirilmekte.
Bir yandan kışa girilmekte,
bir yandan bahar fidelerine yer açılıyor.
Bense hasretinle dolu
ve büyük yolculukların sabırsızlığıyla yüklü
yatıyorum demirli bir şilep gibi Bursa’da.”
”Nâzım Hikmet”
"Gözlerinde yıldızlar gezdirdiğin zamanlardı
gövdenden gövdeme akan bir karanfil gecesi
denizine geldiydim senin
kendimi seninle değişmek için”
”Birhan Keskin”
"Yârin dudağından getirilmiş
Bir katre alevdir bu karanfil,
Gönlüm acısından bunu bildi!”
”Ahmet Haşim”
"Bir çift güvercin havalansa
Yanık yanık koksa karanfil
Değil bu anılacak şey değil
Apansız geliyor aklıma”
“Melih Cevdet Anday”
"Kendi boşluğuna asılı
birer asansörüz aslında
ve ben elimde
taze bir karanfil
sıkışıp kaldım
iki katın arasında”
“Sunay Akın”
"Yumruğumla karanfiller eziyor parçalıyorum
cinnetle kırbaçlıyor sol elim aynalarda
sol elim dehşetle, kederle, dertle
durmaksızın canımı incitmektedir benim
kahvede, ikimize çay söylüyorum
işte budur benim olmayacak hayalim”
”Alper Gencer”
"Suya düşen bir karanfilse yüreğin
bırak kendini ırmağın türküsüne gülüm
vursun seni o taştan bu taşa
o çağlayandan bu çağlayana sürüklesin
Kavgadan uzak kalmışsan
sevdadan da uzaksın demektir “
”Ahmet Telli”
"Sabaha bıraktığın karanfilleri aldım
bir düşten uyanıp bir düşe uyurken
ruhumu yumuşatan buğunla bekleyerek
yeşil elma yer dua ederdin
duanı aldım
dünyadan geçişime ekledim”
” Mevlana İdris Zengin”
"Çiçekçi kadın gelir.
Çoğaltır bardaktaki hüznü,
Uzattığı karanfil.”
”Behçet Necatigil”
"Bazan da bir yerde kuşlar vardır
Ne uçmak, ne görünmek için
Bir karanfil pencereyi deler
Bir kapı kendiliğinden kapanır
İstesek sevişirdik, ama olmadı
Biz değil yaşayan acılardır.”
“Edip Cansever”
"Hala duruyorsa o yeşil elbisen
Onu bir gün yalnız benim için giy
Saksıdaki pembe karanfilde çiğ
Ve bahçende yorgun bir kuş görürsen
Beni unutma.”
”Ümit Yaşar Oğuzcan”
"Beyaz bir buluttan birgün ansızın..
bir karanfil düştü parmaklarıma.
gözlerine kuşlar doldu bir kızın
elleri karıştı ırmaklarıma..”
”Nurullah Genç”
353 notes
·
View notes
çiçekler ve cioran demişmiydim?
1 note
·
View note
örtün ve müebbet uyu!
0 notes
rilke yaşasaydı elektronik ortamdan okunabilirliğine kahrederdi.
0 notes
SEBEB-İ TELİF
Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
yaprakla yağmurun aşkı meselâ
kim olsa serpilen coşturuyor bizi
imreniyoruz başkalarının mahvına.
Yağmur mahvoluyor çarparak
Kendini parçalıyor mâşukunun açılan kıvrımında
yaprak dirimle irkiliyor nazlı ve mağrur
silkiniyor vuran her damlayla.
Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
bakıp başkasının başkayla kurduğu bağlantıya
aşka dair diyoruz ilk anı bu olmalı
ilk önce damarlarımızda duyuyoruz çağıltısını
uzak iklimlerin
kokusu gitmediğimiz şehirlerin önceden
bir baş dönmesiyle kabarıyor hafızamızda
sonra ayrılıklar düşüne dalıyoruz:
Bize ait olan ne kadar uzakta!
Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
başkalarının düşünceleriyle değil.
“Üstümde yıldızlı gök” demişti Königsberg’li
“içerimde ahlâk yasası”.
Yasa mı? Kimin için? Neyi berkitir yasa?
İster gözünü oğuştur, istersen tetiği çek
idam mangasındasın içinde yasa varsa.
Girmem, girmedim mangalara
Yer etmedi adalet duygusu
içimde benim
çünkü ben
ömrümce adle boyun eğdim.
Yıldızlı gökten bana soracak olursanız
kösnüdüm ona karşı
onu hep altımda istedim.
Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
ve devam ediyor başkalarının hınçlarıyla
düşmanı gösteriyorlar, ona saldırıyoruz
siz gidin artık
düşman dağıldı dedikleri bir anda
anlaşılıyor
baştan beri bütün yenik düşenlerle
aynı kışlaktaymışız
incecik yas dumanı herkese ulaşıyor
sevinç günlerine hürya doluştuğumuzda
tek başınayız.
Diyorum hepimizin bir gizli adı olsa gerek
belki çocuk ve ihtiyar, belki kadın ve erkek
hepimiz, herbirimiz gizli bir isimle adaşız
yoksa şimdiye kadar hesapların tutması lâzımdı
hayatımıza kendi aşkımızla başlardık
bilmediğimiz bu isim, hesaptaki bu açık
belki dilimi çözer, aşkımı başlatırım
aşk yazılmamış olsa bile adımın üzerine
adımı aşkın üzerine kendim yazarım.
İsmet Özel
9 notes
·
View notes
Muhterem Matmazel,
ortaçağdan uzay çağına uzanıyor saçlarınız
burjuvazi için kötü, aşık olmak için muhteşem bir gün.
çiçekçi dükkanım olsa, satıp size çiçekler alsam, benimle ölür müsünüz?
anadilimde bir türkü çekip kınından başınızı koparsam,
benden korkuyorsunuz, ben de korkuyordum...
6 notes
·
View notes
0 notes
Çok sevdiğim dostum, kalemine hayran olduğum Kazım’ın, üçüncü kitabı olan Ve Turuncu’yu kaç defa okuduğumu sayamadım. Her okuduğumda kendi sularımda kendi yüzümü aradım, buldum, boğuldum!
İnsanı ve insanlığı ve imgeyi ve hatta her harfi “dans eden bir kadının ayak bileği gibi” döküyor her mısrasıyla manzarama. Neredeyse her şiirin içinde yer alan suyu öyle başka başka, öyle derin biçimlendirmiş ki, kitabı okurken boğulmamak işten bile değildi; insanın bu noktada yüzmeyi ne kadar iyi bildiği hiçbir önem taşımıyor. Başka başka biçimlendirmiş dediğim su, kimi zaman üslubu gibi akıcı ve berrakken kimi zaman tarih kadar bulanık.
Doğayı ve kenti ustalıkla buluşturmuş ve bu sentez esnasındaki kıvraklığıyla şiire yeni bi boyut kazandırmış. Yeni ve şık bir boyut.
Kırık Bej ve Parça Tesirli Lacivert’in ardından Ve Turuncu’da bugüne dek şiir namına bildiğim ne varsa “dağıttı” ve yine o “topladı.”
"Kötürüm bir köprüdür insan / Bir yanı hep uçuruma çıkar" dediği kötürüm insanda ruhu, manayı, geçmişi, soruyu, cevabı, suçu, suçluyu, yalnızı ve kalabalığı, hiçi ve hepsini, sözün omurgasıyla ayağa dikmiş ve bize de okuyup sayfalarda kendi yüzümüze rastlamak kalmış.
Suyun bu ruh döngüsüne tanık olurken gemisi su alan bi kadınım şimdi ben. Varlığından haberimin dahi olmadığı yaralarıma dokundu her mısra. Eksildiğim ne varsa şimdiye dek, hepsini bir bir keşfettirdi bana.
Okunmadan ölünmemesi gereken kitaplar listesine kazıdığım ve tanıdığım tanımadığım herkese tavsiye ettiğim bu kitap, başucumun müdavimi olmak için var olmuş kuşkusuz.
Kalemine sağlık be adam! Seninle aynı dönemde yaşıyor olmak bile ne tarifsiz gurur.
Bu arada, kitapta altını kalın kalın çizdiğim mısralar;
"Hiçleşiyorsunuz anlaşılanlar, aklın hayreti bilmediklerinedir."
"Sudan dağlar gibi devrildi üstüme yağmur."
"Durup düşünülecek olunursa şayet,
Bir kılıcın bir sözden öğrenebileceği yegane şey
Keskinlik ve saplanmadır.”
"Ruhun iltihabı kindir."
"Çürür yakışan bir fanusa yaklaştırılmak için
Kentinden alınıp kendinden uzaklaştırılan çiçekler.”
"Ellerim imladır ve bozuktur."
"Yenileceksen eğer
En az benim kadar güzel yenil
Kavgamı görüyorum sende.”
"İnsan eliyle yapılmış hiçbir aracın hızı
Yetişemeyecek acının hızına.”
"İnsanın rutubeti yalnızlıktır."
"Baharı kırarak geldik
Ortalıkta unutulmuş bir porseleni
Çarpıp hırpalar gibi”
"Yüktür ağza zamansız gelen söz."
"Ki ben
Yorgun bir sırt tarafından
Yük edilen bir ağrıyım.”
"Göremeyince dünya gözüyle seni
Beş duyum dörde düştü.”
"Yalınayak çıkıyorum her savaştan ki
Benim tek ganimetim gövdem
Bir de üzgün bir yüz mü, belki
Bir de göğsüme oturan kabarık bir kan mı, belki”
"Bir çiçek adı buldum üstünden yürüyorum
Çıplak ayaklarımla hiçbir harfini kirletmeden
Bisikletim de vardı, kurşuna dizdiler.”
"Az evvel söz konusu sendin, demin değişti
Mevsim gibi, gün gibi, memleket gibi
Herkes duyduğundan pişman, söylediğinden değil.”
"Ölüm! diyorum bağıra bağıra
Hiç arzulanacak bir şey değil!
Yer yerine göğe gömülme ümidi olmasa.”
"Sana bensiz sabahlar armağan eden
Gök de gözümden düştü.”
"Eğildim yüzümü izliyorum
Rahlem sığ su
Rahlem durgun deniz
Ben kendimi nerede olsa tanırım
Bu baktığım kim
Sahi gördüğüm hangimiz”
"Bir yol tuttum ve o yol, beni izimden tanır
Ben kaybolsam olur ya
Yol yolluğundan utanır.”
"Bahçesine yakışmayan çirkin çiçekler bilir
Eylül, kavram iklimlerinin
En adil mevsimidir.”
Kazım Baran YILMAZ
Internet’ten temin etmek isteyen olursa;
http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=708435
95 notes
·
View notes
0 notes
ellerin.
0 notes
la biz nası yiyoz?
0 notes
bitmeyen yollu yıllarda ben.
0 notes
orasını beğenmedim buraya park ettim.
0 notes
çok zalım park ederim.
0 notes
tavuk döner; en sevdiğim.
0 notes