#zar yaps
Explore tagged Tumblr posts
Text
SHADOW KNIGHT HEADCANON (i yap)
i feel like shadow knights have their own language in the nether so when some of them (laurance and gene) come out of the nether, they forget words they knew in english so they have to kinda watch and listen so they can blend it... i think they can shape shift into other people???? idk i remember in s3 when zane i think did..... wtv im making it canon,, shifting into another person and making it accurate is difficult when they dont remember english....... they also write in it too... i would say that travis and lucinda could MAYBE translate it with their magic... only bc their kinda powerful, nana cannot translate it.. so magicks is off the list, sometimes shadow knights can mix in english words its literally just like any other language except no other being except sk's can learn it. (except they dont really even learn it,, when they die as a human and come back as a shadow knight, the nether language just replaces their original language) please add on to this if you have anything i like input
#cute lil headcanon#i have had this hc for thee longest time#aphmau#aphverse#minecraft diaries#zar yaps#mcd#aphblr#shadow knights
35 notes
·
View notes
Text
Çok Hızlı! (16) (Orhan 36 Y., Bursa)
Koruparktan çıktığımızda Nur çocuklar gibi şendi. Arabanın bagajı ve arka koltuğu çantalarla doluydu. Arabayı Mudanya'ya sürdüm. "Biraz meze, balık, rakı içer misin?" dedim. "Hiç içmedim hayatımda, birkaç kez bira ve votka içtim, ama rakı denemedim!" dedi. "Alışırsın!" dedim. Yarım kadeh zorla içti, "Acıymış!" diye diye. Saat 14:30 civarı, "Hadi kalkalım!" dedim.
Arka sokağa ev girişine çektim arabayı. "Neresi burası? Büro diğer sokakta ya?" dedi. "Arka giriş!" dedim. Çantaları zor zar aldık. İçeri girip ev ortamını görünce, "Aaaa!" dedi. Çantaları bıraktık. "Neresi burası?" dedi tekrar. "Dinlenme bölümü, işlerden bunalınca buraya kaçarım. Şimdi elbiseleri deneyeceksin, ben orada tam bakamadım!" dedim. İç çamaşırlarından alt üst deri G-String, dantelli diz üstü çorap ve jartiyeri çıkardım. Siyah dar mini eteği ve beyaz bir gömlek çıkarıp uzattım. "Al bunları giy gel yan odada. Saçlarını da topuz yap!" dedim. "Yaaaa, burda mı?" dedi. Çantasını da alıp odaya giderken, "Yarın giyerim!" diye gülümseyerek naz ediyordu.
5 dakika sonra geldiğinde makyaj bile yapmıştı. O içeride ilk elbisesini denerken yandaki Optikciden aldığım numarası 5 ayrı renkteki gözlüklerden siyah olanı çıkarıp gözüne taktım. Gömleğinin üstten 2 düğmesini açıp, parmağımı boynundan çatala doğru nazikçe sürtüp, "İşte şimdi muhteşem oldun!" dedim. Karşısına geçip oturdum. "Otur!" dedim ona da karşımdaki koltuğu işaret edip. O kadar güzel ve sexy oldu ki, seyrederek boşalabilirdim.
İki dakika sonra, "Ya alışık değilim ya, altımdaki çok rahatsız etti!" dedi. "G-String giymez misin hiç?" dedim. "İlk kez giydim." dedi yarı mahçup, sonra da, "Eee, yarın ne yapacağım, böyle giyinmemi istediğine göre alışmam gerekecek!" dedi. "İstersen giymezsin!" dedim. "Oldu, senin yanında, herkesin içinde külotsuz mu dolaşayım?" dedi gülerek. Omuz silktim.
"İki bira alsana dolaptan!" dedim mini buzdolabını gösterip. "Sen beni sarhoş etmeye mi çalışıyorsun?" deyip gülerek biraları açıp getirdi. "Gerek var mı?" dedim. Omuz silkti. Elinden tutup kucağıma oturttum ve "Sen çok güzel bir kadınsın!" dedim. Çenesinden tutup kendime çektim. Kafasını geri çekti ve "Dün içeri girip seninle tanıştığım anda öyle bir çekim hissettim ki, keşke Güzin'in yerine ben çalışsam burda dedim. Akşam Güzin, Yarın gel Orhan seninle konuşmak istiyor dediğinde, bu adamla çalışırsak kesin birlikte oluruz dedim, ama ilk günden beklemiyordum!" dedi.
"Sen kapıdan girdiğinde dün, hem de dış kapıdan, nefesim kesildi!" dedim. "Ben kocamı hiç aldatmadım, aklımdan bile geçirmedim, ta ki dün seni görene dek. Ben hayatımda, ilk lise çağında merakla yaparsın ya arkadaşlarından duyup, bir kez yapmıştım masturbasyon, ama dün burdan gittiğimde direk yattığımız odaya girip elimi amıma attım, bağırmamak için dudaklarımı ısırarak orgazm oldum!" dedi.
Dudaklarını dudaklarıma çektim. Öyle ihtiraslı değil, romantizmle öpüşüyorduk. İşte, Çiğdem'den sonra yine aşık oluyordum. Bu da elimden kayıp gitmez umarım dedim içimden. Öpüşmeler devam ederken kucaklayıp yatağa uzattım kolları boynumda. Hiç acele etmeden öpe öpe soyduk birbirimizi, alnından ayak parmaklarının ucuna dek öpüp kokladım. Sonra da yüzüstü çevirip ensesinden topuklarına parmak uçlarımı dolaştıra dolaştıra öpüp yaladım.
Çok hafif kıllıydı amı. Bacaklarının arasına kafamı gömdüğümde misler gibi parfüm kokuyordu. Kokladığımı görünce, "İçeride giyinirken parfüm sıktım!" dedi kıkırdayıp. Saçlarımdan tutmuş amına bastırıyordu kafamı, ben amcığını dilimle sikerken. Doya doya suyunu içtim. Hırıltılı sesler çıkarıyor, "Baştan çıkardın beni, ilk günden kadının oldum, köle olurum ben sana!" diye inliyordu fısıltılı bir sesle, sanki konuşmasını sevip sevmediğimi bilmediğinden tereddütle. Belki yarım saat yaladım amını. İnleye inleye saçlarımı okşarken, "Sevgilim, Orhanım!" lafları arasında orgazmları titreme şeklinde önce vücudunun üst kısmı sallanmaya başlıyor, sonra kafasını sağa sola atıyor, sonra da kalçalarını aşağı yukarı yatağa vuruyordu. Bunu o yarım saatte 2 kez yaptı.
Yanına yastığa başımı koydum ve "Hayatımda suyunu içtiğim en güzel amcık bu!" dedim. Beni sırtüstü itip üzerime çıktı, eliyle yarağımı tutup amına yerleştirip üstüne oturdu. İkimizden de öyle derin bir, "Ohhhhh!" çıktı ki, kesin büroda Güzin duymuştur diye düşündüm. Yavaş ama sexy hareketle yarağımın üzerinde oturup kalkarken ellerimiz birbirine kenetlenmiş göz göze sikişiyorduk. Sadece dudaklarını kemiriyor, arada gözleri kayıyor, ama o sakin hani hiç bitmesin dercesine sevişmemizi devam ettiriyordu...
Ne kadar sürdü bilmiyorum ama, yorulmaya başladığı belli oluyordu. İçinden hiç çıkmadan çevirip altıma aldım. Köklemeye ve hızlı hızlı pompalamaya başladım. "Off aşkım, off Orhanım, offf işte dün tam da bunu düşünüp boşaldım, sik aşkım, daha hızlı, daha sert!" diye inliyordu. Sanki az önceki masum yavaş sikişen çift biz değildik. Ben de, "Dünden beri bu anı hayal ediyorum, akşamdan beri başka bir şey düşünemedim!" diye fısıldıyordum kulağına...
Boşalmak üzere olduğumda, "İçine mi aşkımm?" dedim. Evet, haplıyım!" dedi. Hani aylardır sevişmelerimizi anlattım ya, yok böyle bir şey, eminim beynim bile uyuşup aktı, sikimin kafasından ruhum boşaldı. Kollarım titredi, üstüne yığılacaktım kenara zor attım kendimi. Dönüp direk sarılıp koltuk altıma girdi. Seksten sonra bir süre kadına dokunmak istemez ya binlerce erkek, ben de genelde öyleydim, ama Nur'u içime sokacaktım o an, sımsıkı sarıldık. Diğer kadınların hepsini unuttum o an, "Sen muhteşemsin!" dedim, burnuna küçük bir öpücük kondurup.
"Hepsinden de iyi miyim?" dedi. Şaşkınlıkla baktım yüzüne. "Güzin dün herşeyi anlattı bana, bu tür şeyleri yapmadığımı, aldatmaya, aldatılmaya karşı olduğumu bildiği için, bak burası böyle diye anlattı. Baştan çok acayip geldi, tiksindim, ama yine de senin çekimine karşı koyamayıp kabul ettim! Sakın ona kızma, biz liseden beri birbirimizden hiçbir şey gizleyemedik. Bana seni telefonda söylemişti zaten, ama diğerlerini dün öğrendim!" dedi.
Ben de dün Güzin'in (Vermez!) deyişini hatırlayıp, meğer hatunu hazırlamış bile orospu dedim içimden. Elimi yanaklarına götürüp gözlerinin içine bakarak, "Seni onlarla aynı kefeye koymuyorum, senin yerin ayrı, sen sadece benim olacaksın, bunu onlara uygun bir dille anlatırım ben!" dedim. Nur, "İyi de içeride ne yaptığınızı bilirken nasıl duracağım dışarıda?" dedi. "Bilmiyorum, ama şu an sadece bana ait olmanı istiyorum, sen beni paylaşmak zorunda kalacaksın, ama kıskanma, bu da işin bir parçası gibi düşün!" dedim.
Nur, "Sana bir şey söylemem gerek!" dedi. "Hiçbir konuda gizlimiz saklımız olmayacak, rahat ol, tamam mı?" dedim. Nur, "Refik, kocam, işe başlamamı istemiyor aslında, yakında Konya'ya döneriz diyor, bir iş kovalıyorum olursa borçları kapar dükkanı açarız diye tutturdu!" dedi. Gülümsedim ve "Gönderirsin gider! Bak seni buldum, bırakmam, ona göre!" dedim. Sımsıkı sarıldı, "Ben de aşkım!" dedi. Biraz hayal kurduk. Sonra, "Sen geç kalmadan üstünü değiş git, yarın gelir (gizli geçidi gösterdim), burada üstünü değiştirir, işbaşı yaparsın!" dedim. "Tamam aşkım!" dedi sımsıkı sarılıp, öpücüklere boğup, kalkıp giyinmeye başladı. Kendi kıyafetlerini giyip, kapıda dudaklarımı kemire kemire öpüp, "Gitmek istemiyorum ama!" diye diye gitti.
Saat 17:30'du. Giyinip büroya geçtim. Güzin, "Nur nerde?" dedi. "Sabah işbaşı yapacak. Ben çıkıyorum, sen de dilediğinde kapat çık!" dedim. Doğru Emlakçı arkadaşa gittim. Balat, Bademli ve Beşevler üstünde 3 yerde söylediği gibi üç arazi vardı. Üçünün de yerlerini, belgelerini, fotolarını, fiyatlarını aldım. Saat 19:00'da evdeydim. Yemekten sonra Behiye ablaya mesaj atıp, "Araziyi buldum, bize kadar gelsene!" diye aradım. 10 dakika sonra kahveler eşliğinde tüm evrakı yayıp laptoptan da uydu görüntüsünü açtığımız arazilere baktık. Behiye ablanın bir eli masa altından habire bacaklarımı okşuyor, sikime dokunmaya çalışıyorken, Misi yolundaki 150 dönümlük araziyi beğendik. "Pahalı ama!" dedim. "Ulan öbür tarafa mı götüreceğiz bu kadar parayı? Hem sen üstüne villaları dikince çok daha pahalı olacak!" dedi Behiye abla, karım gevrek gevrek gülerken.
Karım çocuğa bakmaya gidince, Behiye abla yarağımı avuçlayıp, "Yeni hatunu siktin mi bugün koçum?" dedi usulca. Gülümsedim. "Şeytan tüyü var lan sende!" dedi. Sonra karıma seslenip, "Kızım, kutlayalım bunu, ne var ne yoksa yığ bakalım dolaptan!" dedi. "Ben hazırlayayım!" dediğimde yarağımı bastırdı. Elimi tutup masa altına soktu. Sıyırdığı bol ve uzun eteğinin altına amcığının üstüne koydu ve usulca, "Bağırttırma ama, yakalanmayalım!" dedi. Parmaklarımı içine soktum o sırada mutfaktan tabak çanak sesleri geliyordu. Parmaklarım çalışırken, "Ha bak bu güzel, evet!" diye laptopun ekranını gösteriyor, ben mouse ile, "Burası mı?" dedikçe, "Hah tam orası!" diyor, diğer eliyle de yarağımı sıvazlıyordu şortun üstünden. Karım mutfaktan çıkınca direk karşıdan geleceği ve masada da örtü olduğundan rahattık...
Sonra birkaç villa fotosu açtım. Tam ikinci fotodayken, Behiye abla, "Ohhhhh, bak bu çok güzel!" dedi. Karım mutfaktan kafayı uzattı ve "Ne o?" dedi. "Villa!" dedim. "Kapatmayın, geliyorum az sonra!" dedi. Behiye abla da, "Tamam kızım, tamam açarız!" dedi gülerek. Rahatlamış halde koltuğa geçti. Ben de iki dakika sonra yarağım inince mutfaktan malzemeleri almak için kalktım. Masayı kurduk. 4 tane bardak getirdi karım. Behiye abla atladı, "Sen içmeyecek misin gelin kız? diye. "Abla çocuk emziriyorum!" dedi karım. "Yok mu pompan, çek koy biberona!" dedi Behiye abla. Karım, "Ay doğru valla!" deyip yatak odasına gidince, Behiye abla ayağıyla topa vurur gibi yapıp, usulca, "Şutla bunu, şutla!" dedi...
Karım villaları duyup görsellere de bakarken, sevinçten ne yaptığını bilmeden 2 kadeh rakı içti yarım saat içinde. "Ben kıza bakayım!" deyip yatak odasına yalpalaya yalpalaya giderken biz devam ettik. 10 dakika sonra Behiye abla, "Sızdı sanırım seninki! Bana geçelim! Kasadan para verecek diye yaz senin meşhur kağıtlarına!" dedi. Karımı kontrol edip çıktık. Avuçladığım götünü kıvıra kıvıra Behiye ablaya geçtik...
"Ne zamandır başbaşa sikişemedik aslanım, şimdi beni nasıl istersen öyle evir sik, böyle çevir sik!" dedi. Rakının etkisiyle gevşek gevşek ama piston gibi siktim amcığını. "Aslanım benim, oh, oh, oh, sok amıma, acıma sok kanırt!" diye inliyordu. Bense asıl sikmek istediğim, ya da sikmesem bile sarılmak istediğim kadın Nur varken, hıncımı Behiye abladan çıkardım. "Şimdi de final!" dedi daha dinlenmeme fırsat vermeden domalıp, götünü yarağıma dayadı. Kıvıra kıvıra götünün arasına sürte sürte tekrar kaldırdı yarağımı. Eliyle hizalayıp aldı içine. Daha 5 dakika önce boşaldığım için pompalamaya devam ettim. Arkadaşın ilaç süpermiş diyordum içimden...
Behiye ablanın kalçaları resmen kıpkırmızı olmuş, neredeyse kanayacaktı tokatlarımdan. Uzanıp çekmeceden o kara taşaklı vakumlu yarağı aldı. İlk Güzin'e sokmuştu onu bu evde aylar önce. Amcığına sürtüyor, arada kafasını içine sokuyordu. Ama ben habire götüne pompalıyordum. Kasıla kasıla orgazm oluyor, ama yeter demiyordu orospu. Belki yarım saat pompaladım götüne. "Gel, ağzıma boşal!" dedi. Ağzına boşaldım. "Mmmmhhh!" diye diye yaladı yuttu döllerimi...
"Yarın gidip bakalım şu araziye!" dedi. Oysa ben yarın tüm gün Nur'u karşıma alıp akşama dek onu seyretmeyi planlıyordum.
[Orhan]
30 notes
·
View notes
Text
Gerçekten zamanın nasıl bu kadar hızlı geçtiğinin farkına varmıyor insan. Hayatımız bir monoton içinde durmadan aynı şeyleri yaşıyoruz ve bunu engelleyemiyoruz da ama bu sıkıcı hayatta yapmak istediğimiz bazı ufak tefek ama cidden renk katacak şeyleri de keşkelere kalmadan yapmalıyız. Bugün 20 30 yaşında olabilirsin belki artık çok geç de diyebilirsin ama şunun farkına var 60 yaşında zar zor nefes alabilen birisi de değilsin. Bırak kim yadırgıyorsa yadırgasın bu senin hayatın ister çocuklaşırsın ister saçmalarsın ama kendin için bir şeyler yapmalısın keşkelere bırakma hiçbir şeyi. O konsere git bağırarak şarkılar söyle, o müzeleri ziyaret et, o şehre git, rastgele bir bina seç ve tüm zillerine basıp kaç ama mutlu ol ve kendin için bir şey yap.
3 notes
·
View notes
Text
ben bazen çok zorlanıyorum, en basit şeyleri bile yapmak istemiyorum yapacak enerji bulamıyorum. çok düşünüyorum her zamanki gibi bi yanım diyo şundan bundan böyle oldu hayırlısı buymuş bi yanım diyo hayırını bayırını sikeyim, bi yanım diyo gelsin bitsin bu çile, bi yanım diyo sen her şeyi söyledin neler yaşadın neler hissettin nasıl zor ayağa kalktığını hepsini söyledin ama ne oldu geldi ve gene aynısını yaptı ve hayatına devam etti :) tüm herkes neden böyle neden bu bencillik neden bu hep daha iyisi merakı neden bu sadece tüketim isteği neden neden neden her gün en çok bu soruyu soruyorum kendime NEDEN NEDEN
hayır çok dengesizim sebebini bilmiyorum çok çabuk modum değişiyor yapmamam gereken her şeyi biliyorum yapma işte salak çocuk yapma ne yaparsan kendine yapıyosun sadece doğru bildiğini yap ama beyninin söylediği doğrular kalbinin söylediği değil çünkü kalbinin doğrularını ne zaman dinlesen yarraa yedin güzel insan hiç sekmedi. üzülüyorum sadece çok düşünüyorum acaba gerçek bir hayat mı yaşıyoruz yoksa herkes gerçekten bu kadar yapay mı? acaba ben bu kadar net düz bir insan olduğum için mi diğerleri bana çok garip geliyor bilmiyorum. ama bildiğim tel bir şey var ben bunların hiçbirini haketmedim ben hep elimden geldikçe iyi olmaya çalıştım çünkü bana bu öğretildi, iyilik yapma amacıyla yapmıyorum ben benim doğrularım böyle, ama insanlar çok kötü saf bir kötülük bu salaklık bencillik felan değil, hani biz tatlı gözüküyoruz vur ensesine al ekmeğini felan ama bizim de bi dur noktamız var ona gelince alayına isyan bayraklarını çekmesini bilirim ama ben sadece sessiz sedasız kenara çekilmeyi tercih ettim her zaman insanlara acı çektirmenin canını sıkmanın hiçbir lüzumu yok çünkü
tam uyumak için yatağa girdim yapmamam gereken bir şey yaptım ve bunun cezasını çekiyorum şuan, ama gerçekten çok kırıldım her hafta bir şey oluyor ve benim zar zor yapıştırdığım parçalar tekrar tuzla buz oluyor, ben bu kadar kırılgan bir çocuk değildim ya da bu kadar kırılgandım ama ipler her zaman elimdeydi, o kadar uzun zamandır ipler benim elimde değil ve bu beni o kadar çok rahatsız ediyor ki...
çok uzun senelerdir hayattan gerçekten çok keyif aldığım söylenemez çünkü hiçbir şey istediğim gibi gitmiyor. tamam ben her zaman işlerim yolunda gitsin istemiyorum ama en basit şey için bile bu kadar savaşmaktan çok yoruldum gerçekten çok yoruldum, yapmam gereken çok şey var ama hiç enerjim ve mentalim yok ve bu durum beni daha çok strese sokuyor çünkü sadece vakit kaybediyorum, evi taşıyacağım yatıyorum ders çalışmam lazım dizi izliyorum sektörden iş paslıyolar ghostluyorum yani kısacası sadece kendime zarar veriyorum ve bunu bilerek yapıyorum, bu hiç sağlıklı bir şey değil.
size de şey oluyor mu arkadaşlar merak ediyorum böyle küçücük minnacık bir şeye aşşşşırı anlam yüklediğiniz ama insanların onları bir çırpıda yerle bir ettiği, bana çok oluyor çünkü . yarrrrak gibi bir his çünkü ve benim artık ne sabrım kaldı ne mentalim kaldı.
aslında kötü bir hayatım yok tek sorun sanırım kendime yanlış metaforlar belirledim ve ısrarla da bir değişikliğe gitmiyorum. kısacası gerizekalı arkadaşlarımı eleştirdiiğim konuma sanırım bende dahil olmuş durumdayım
neyse hala kendimi taktir ettiğim çok şey var mesela iyi birisiyim ben gerçekten düşünceliyim ince düşünürüm insanlar için tek derdim çevremdeki insanlara nasıl dokunabilirim bir de şey Behzat Ç. de Harunun şey sahnesi var "ben adam gibi adamım" diyor heh bende öyleyim işte ne yaparsam kendime yapıyorum ne yaşayacaksam köşeme çekilip usulca sürecin bitmesini bekliyorum (ama son zamanlarda bu çok yorucu olmaya başladı)
sabah nuraya gidicem bu mentalle nasıl uykuya dalacağım bilmiyorum sabah nasıl kalkıcam terapiden sonra kalkıp hiçbir şey yokmuş gibi mesaiye gidicem felan çok büyüyor her şey gözümde. off neyse yeter artık çok konuştum, bunları yazmamın sebebi aslında bu konuşmaları ben sürekli kafamda yapıyorum ama içimden çıkarmadığım için hiçbir anlamı olmuyor, bu kadar şeyi de deftere yazmaya aşırı üşendim hele ki bu saatte bence mantıklı bir hareket yapıp kısa yoldan yazıya döktüm dönüpte okumam zaten bunu zaten burdada anonimim beni tanıyan kimse de yok zaten bu kadar uzun yazıyıda kimse okumaz üşenir çok haklılar çok hak veriyorum.
yazmamam gerekiyor biliyorum ama maalesef bunu da içimden atmam lazım, keşke o yorumu silmeseydin neden böyle oldu bilmiyorum gerçekten o kadar uzun zamandır düşünüyorum ki bunu ama hala mantıklı bir sonuca varamadım, mantıklıyı geç herhangi bir sonuca varamadım, ben sadece saygı duyup köşeme çekildim, iteklendiğimi kabul ettim sanırım biraz geç farkettim ama ettim bir şekilde öenmli olan bu değil mi ??
3 notes
·
View notes
Text
hasta başındayken bi’ anda atağının gelmekte olduğunu nefesinin daraldığını hissediyorsun kendini kimse görmesin diye kuytu bi yere atmaya çalışırken ellerinin ve ayaklarının kontrolünü yitiriyorsun. ilk bulduğun yere yığılıp kalbine vura vura nefes almaya çalışıyorsun. olmuyor 5 dk önce yeten nefes ne yaparsan yap yetmiyor. sayıyorsun biir ikii baştan biir baştan biir ikii üçü bile göremiyorsun. beşi görsen geçecek ama olmuyor. gözlerinden yaşlar boşanıyor. Allah ımm diyebiliyorsun sadece Allah ım nefes alamıyorum.. dakikalar sonra beş.. yavaş yavaş geçiyor. orada ne kadar zaman kaldın bilmiyorsun. ilk alabildiğin nefeste şükrediyorsun. sonra ağlıyorsun. ellerinin titremesi geçsin kalbindeki sancı geçsin diye bekliyorsun. dakikalarca. nefes alıyorsun geçti. zar zor ayaklanıp tekrar içeri giriyorsun solunum arrest bi amca geliyor koşuyorsun. bir dakika önce yeten nefes yetmeyebiliyor. koşuyorsun.
3 notes
·
View notes
Text
Doktoruma mektup
Peki doktor İnsan bir başkasını cezalandırmak için mi intihar eder
Daha önce çevrenizdeki insanlara yük mü oluyorum acaba düşündünüz mü
Canını en yakını hatta hayatını en yakını tarafından darma duman edilmiş ( hayallerinden heveslerinden vaz geçirilmiş ) biri için ne dersiniz tamam bu olaylar oldu ama kendi istemeden yaşandı engel olamadı ve bu düğüm kör düğüm hala daha çözülemiyor
Siz hiç bir şeyler olsun diye çok isteyip hatta bunun için de kendinizi bitirdiniz mi bitirmiş biri olarak soruyorum bitirmiş ve başaramamış biri olarak siz başardınız mı mutluluğu nasıl bir his
Bak doktor bu seninle ilk görüşmemiz değil belki son olur bilemeyiz bu odadan çıkıp merdiven boşluğundan atabilirim kendimi kafam çok karışık sevdiğim insanlar çok değer verdiğimden hep kaybettim biliyorum biliyorum hayat benim hayatım ama bu hayata gelmek benim kararım değildi insanlar seçim yapar seçtiği yollar da ilerlerken zorluk çıkar ve bunun üstesinden gelebilirler çünkü bu yolu onlar seçmiştir bana seçim hakkı verildiğini sanmıyorum bile ama karşımda sürekli zorluk boyumdan büyük zorluk ben gelemiyorum üstesinden çünkü bu yolu ben seçmedim bana sunmadılar seçenek tuttular kolumdan çektiler beni içeri ve şimdi diyorlar ki geç biz sana destek olucaz olmuyorlar da yalnızım kendimi çaresiz ve yalnız hissediyorum kimseye duygum kalmadı insanlara beslediğim tek duygu sinir ve nefret yoruldum benim hayatım yokmuş gibi davranılmasından istediğim şeyi yaparken sanki dünyanın sonu getirmişim gibi azarlanmaktan çok yoruldum bıktım sığındığım her insanın alay eder gibi bana geçer sen kafana çok takıyorsun eğlen gez toz hoşlandığın şeyleri yap demesinden çok sıkıldım bana bunları diyen aile bireylerimin de bunları ben yapt��ktan sonra benzettiği yanlış insanlar veya sanki evi araziyi satmış da tek zar da kaybetmişim gibi davranması yordu o kadar çıkmaza soktu ki beni ne yapıcam bilmiyorum sıkışmış gibiyim attığım her adımda yahut yaptığım her eylemde acaba ne derler düşüncesine istemsiz kapılmaktan çok sıkıldım.
İntihar etmek cesaret isteyen bir şey ve bunun bir kurtuluş bi huzura kavuşma şekli olmadığını bir çok insan gibi ben de biliyorum ama içimdeki kin ve öfke zamanla bana bunu n doğru olduğunu düşündürtüp bu cesareti toplamama yardımcı olmaya başladı artık intihar için belirli yolları kafamda kurmaya başlattı ki ben eskiden böyle aptalca şeyleri çok hatta hiç düşünen biri değildim insan,hayvan, gül , seven biriydim artık ne gülün rengi kaldı gözümde ne de hayvanın şevkati. bi insan ölmüş denildiğinde üzülen biri olarak bu haberi aldığımda rahmet eylesin diyip yanına komşu gidicez yakında diyen biri oldum ve bu bana haz vermeye başladı
Yalnızlıktan korkan biriydim ben daha önce size anlattım mı bilmiyorum şimdi ise Yalnız kalmak istiyorum ne arayanım olsun ne soranım bir başıma kalmak bana daha güzel geliyor bir de kendimce bir hata yaptım hayatıma birini aldım aklımda başka biri var iken sıkıntı da şu hayatımdaki insana hiç bir duygu besleyemiyorum ben sanki günümü geçirmek için konuşuyorum onunla oysa o beni çok seviyor bunu hissediyorum hissettikçe de ondan soğuyorum onu kırmaktan korktuğum için de rol yapıyorum severmiş gibi bu beni kendimden de soğutuyor kendim demişken kendim için ne yapıyorum tam anlamıyla hiç bir şey ne bakım yapıyorum ne düzenli traş oluyorum kuru bir yaprak gibiyim savrulup duruyorum
10 notes
·
View notes
Text
Sultan Mahmut kıyafet değiştirip, beraberinde sadrazam ve birkaç muhafız ile halkı teftişe çıkmış. Dolaşırken bir kahvehaneye girip oturmuşlar. Bakmışlar müşteriler kahvehaneciye seslenip duruyor: "Tıkandı Baba, çay getir"; "Tıkandı Baba kahve getir". Tıkandı Baba lakabı Sultan Mahmut'a ilginç gelmiş. Merak edip kahvehaneciyi çağırmış. Kahvehaneci gelince:
- Baba sana neden "Tıkandı Baba" derler? Hele otur da anlat, demiş.
Tıkandı Baba başlamış anlatmaya:
- Ben bir gece, bir rüya gördüm. Rüyamda tanıdığım tüm insanların bir çeşmesi vardı ve hepsinin çeşmesinden oluk oluk su akıyordu. Benim de bir çeşmem vardı fakat benim çeşmemdeki su ip gibi akıyordu. Sonra ben; "Keşke benim çeşmem de onlarınki kadar aksa" diye içimden geçirdim. Sonra yerden bir çomak alıp suyun geldiği oluğu dürtmeye başladım. Ben oluğu dürterken çomak kırıldı ve ip gibi akan suyum damlamaya başladı. Bu sefer ben; "Keşke çeşmem diğerlerininki kadar olmasa da, bari eskisi kadar aksa" diye içimden geçirdim ve oluğu kurcalamaya devam ettim. Ben uğraşırken suyun geldiği oluk tamamen kırıldı. Az önce damlayan suyum, tamamen kesildi. Ben yine uğraşmaya devam ediyordum ki, o sırada Cebrail göründü; "Tıkandı, baba! Artık uğraşma!" dedi. O gün bu gündür bu rüyamı kime anlattıysam adım Tıkandı Baba'ya çıktı. Hangi işe elimi attıysam olmadı. Şimdi de burada çaycılık yapıp zar zor geçinmeye çalışıyorum.
Tıkandı baba'nın anlattıklarından etkilenen Sultan Mahmut, muhafızlarına; "Bundan sonra her gün bu adama bir tepsi baklava getirin; her baklava diliminin altına da bir altın koyun." diye emir vermiş. Hemen ertesi gün askerler ilk tepsi baklavayı getirip, Tıkandı Baba'ya teslim etmişler. "Padişahımızdandır" diyerek...
Tıkandı Baba baklavaya sevinmiş. "Ne zamandır tatlı yemişliğim de yoktu" diye içinden geçirmiş. Almış tepsiyi tutmuş evinin yolunu. Yolda düşünmüş kendi kendine; "Yahu ben bir canıma nasıl yerim bir tepsi baklavayı? En iyisi ben buna hiç dokunmadan satayım."
Tıkandı Baba işlek bir yol kenarına kurmuş tezgâhını başlamış; "Taze baklava! Taze baklava!" diye bağırmaya... Bu sırada yoldan geçen bir Yahudi baklavaya talip olmuş. Üç aşağı beş yukarı anlaşmışlar, Yahudi baklavayı alıp gitmiş... Tıkandı Baba baklavadan kazandığı ile ihtiyaçlarının bir kısmını karşılamış.
Yahudi baklavayı evine götürmüş. Bir dilim atmış ağzına... Fakat dişine bir şey değmiş... Bu nedir diye bir bakmış ki; altın. Ve baklavanın her diliminin altında bir tane altın... Yahudi bu duruma anlam veremese de ertesi gün tekrar aynı yere gitmiş ki; aynı adamı görür müyüm diye... Bakmış ki adam orada... Demiş ki; "Sen her akşam burada olacaksan, biraz indirim yap da ben her akşam alayım bu baklavaları senden." Tıkandı Baba kabul etmiş ve her akşam baklavayı Yahudi'ye satmaya başlamış.
Sultan Mahmut, bir ay baklava gönderdikten sonra; "Bakalım Tıkandı Baba şimdi ne durumda?" deyip adamlarıyla beraber tutmuş kahvenin yolunu. Fakat bu kez kıyafet değiştirmeden... Sultan Mahmut bakmış ki; Tıkandı Baba aynı tas aynı hamam. Ne uzamış ne kısalmış. Yine aynı kahvehanede, ekmek kavgasında... Sultan Mahmut, Tıkandı Baba'yı yanına çağırtıp sormuş:
- Tıkandı Baba sana yolladığım baklavaları almadın mı?
Tıkandı Baba biraz mahcup:
- Geldi hünkârım, demiş. Ben de satıp ihtiyaçlarımı giderdim. Duacınızım.
Sultan Mahmut, bunu duyunca tebessüm etmiş. "Anlaşıldı Tıkandı Baba, sen gel bakalım benimle" demiş. Birlikte sarayın yolunu tutmuşlar. Saraya varınca Sultan Mahmut, Tıkandı Baba'yı doğruca hazine odasına götürmüş. Sultan Mahmut, Tıkandı Baba'nın eline bir kürek tutuşturup:
- Baba daldır bakalım küreği istediğin yere... Küreğin üzerinde ne kalırsa senindir, demiş.
Bunu duyan Tıkandı Baba öyle heyecanlanmış ki; küreği ters tuttuğunu fark etmemiş bile... Hızla küreği daldırıp çıkarmış ama ne çare? Kürek ters olunca üzerinde bir tanecik altın kalmış o da düştü düşecek... Derken o da düşmüş. Sultan Mahmut:
- Baba, demiş. Senin buradan nasibin yok! Sen şu bizim askerleri takip et. Onlar ne derse yap.
Tıkandı Baba boynunu büküp düşmüş askerlerin önüne... Sultan Mahmut askerlerden birini yanına çağırmış:
- Bu adamı alın Üsküdar'a götürün, demiş. Deyin ki; baba bir taş seç. Seçtiği taşa karışmayın. Sonra deyin ki; seçtiğin taşı fırlat. Tıkandı Baba taşı ne kadar uzağa atarsa; durduğu yerden taşı attığı yere kadar ona verin.
Askerler Tıkandı Baba'yı alıp Üsküdar'a götürmüş. Demişler ki baba bir taş seç. Tıkandı Baba sormuş "Ne için ki?" diye ama askerler bir şey söylememiş. Tıkandı Baba; şu büyüktü, şu küçüktü, şu yamuktu derken kocaman bir kayaya sarılmış demiş ki seçtiğim taş budur. Askerler demiş ki; "Baba sen şimdi bu taşı fırlat, ne kadar uzağa atarsan o kadar yer senindir." Bunu duyan Tıkandı Baba heyecanla seçtiği taşa atılmış, güç bela yerden kaldırmış. Fakat taşın ağırlığını direyemeyip elinde taş olduğu halde sırtüstü devrilmiş. Taş da üzerine düştüğünden oracıkta can vermiş. Askerler gidip durumu Sultan Mahmut'a anlattıklarında, Sultan Mahmut o meşhur sözünü söylemiş:
- Vermeyince Mabut, neylesin Mahmut?
0 notes
Text
Bir Aşk Söyleminden Parçalar - Roland Barthes Kitabından
‘Gök Nasıl Maviydi’
Karşılaşma: Karşılaşmada, birbirini izleyen, her seferinde başarılı, kusursuz olan fırça dokunuşlarıyla düşlemimin tablosunu tamamlayan birini bulmuş olmak beni büyüler; şansı hiç mi hiç ters gitmeyen ve elini daha ilk uzatışta arzusunun yap-boz'unu tamamlayan küçük parçanın üstüne koyduran oyuncuya benzerim. Bir başkasıyla (benim "ötekim" olacak bir başkasıyla) sonsuza dek sürdürebileceğim yakınlıkların, suç ortaklıklarının, içli-dışlılıkların gittikçe artan bir biçimde bulunmasıdır bu: tümüyle bu buluşa doğru uzanırım, öyle ki, rastlanan bir varlığa duyulan yoğun merak gerçekte aşka denktir. Karşılaşmanın her anında, ötekinde bir başka kendimi bulurum: ‘Bunu sever misiniz? Aa, ben de! Şunu sevmez misiniz?’ Söylemek bile fazla, gerçek bir aşk sahnesidir bu. Karşılaşma (şimdiden kendinden geçmiş) aşık özneyi doğaüstü bir rastlantının şaşkınlığına uğratır: Aşk Zar Atışı'nın (Dionysios'su) düzenine girer.
Acı: Her acı, her mutsuzluk bir haksızlık, bir kusur düşüncesiyle bozulmuştur, der Nietzsche: "Acı günahsızlığından yoksun bırakılmıştır." Tutku-aşk (aşk söylemi) durmamacasına bu bozulmaya yenik düşer. Ötekinin sanrıları varsa, çıldırmaktan korkuyorsa, benim de sanrılar görmem, benim de çıldırmaktan korkmam gerekir. Oysa, aşkın gücü ne olursa olsun, böyle bir şey olmaz: heyecanlanırım, kaygılanırım, ama aynı zamanda kuru, su geçirmez kalırım. Özdeşleşmem kusurludur: içine kapandığım ölçülülüğün derinliği oranında çırpınırım. Çünkü "içtenlikle" ötekinin mutsuzluğuyla özdeşleştiğim sırada, bu mutsuzlukta okuduğum şey onun bensiz gerçekleştiği ve acı çekiyorsa ve nedeni ben değilsem, acısı beni hiçler.
Mutsuzluğu onu benden uzaklara götürüyor, öyleyse olsa olsa onun arkasından koşarak soluğumu tüketirim, ama onu yakalayabileceğimi, onunla bir noktada birleşebileceğimi ummamalıyım. Öyleyse biraz kopalım, belirli bir uzaklıkta durmasını öğrenelim. Demek ki fazla üstüne basmadan, kendimden geçmeden çekeceğim ötekiyle. Hem çok duygusal hem çok denetimli hem çok aşıkça.
Kesinleme: Aşkın iki kesinlemesi vardır. Önce, aşık ötekine rastladığı zaman, dolaysız kesinleme söz konusudur (ruhbilimsel olarak mutlu bir geleceğin göz kamaştırması, heyecanı, coşkusu, çılgınca yansıtılması: mutlu olma isteği ve itkisiyle yanıp tutuşurum): her şeye evet derim. Sonra uzun bir tünel başlar: ilk evet’imi kuşkular kemirir, aşk değeri durmamacasına değerden düşme tehdidi altındadır: acılı tutkunun, hıncın ve aşınmanın yükselme zamanıdır. Bununla birlikte, bu tünelden çıkabilirim; defteri kapatmadan "aşabilirim" bu durumu; bir ilk kez kesinlediğimi yeniden, çünkü kesinlediğim şey kesinlemedir o zaman, onun olağanlığı dğil: farklılığı içinde ilk karşılaşmayı kesinlerim, yinelenmesini değil, dönüşünü isterim. Ötekine (eski ve yeni ötekine) yeniden başlayalım derim.
Bekleyiş: Bekleme kaygısı sürekli şiddetli değildir; durgun anları da olur, beklerim ve bekleyişimin çevresinde her şey gerçekdışılığa düşer.
Uzaktaki: Uzaklık sürer, katlanmam gerekir. Öyleyse onu kullanacağım: zamanın çarpıtılmışlığını gidiş gelişe dönüştürecek, uyum üretecek, dilin perdesini açacağım.
Sunu: Aşk kendini dile getirmekte, anlatmakta güçsüzdür, gene de bağırmak, haykırmak, her yana kendini yazmak ister: "ali' acqua, all'ombra, ai monti, aifıori, all'erbe, aifanti, all'eco, all'aria, ai venti..."* Aşık özne herhangi bir yapıt yaratmaya girişmeye görsün, bir sunu itkisine kapılır hemen.
(İtalyanca, "suya, gölgeye, dağlara, çiçeklere, otlara, kaynaklara, yankıya, havaya, yellere...")
Bayram: Bayram beklenen şeydir. Vadedilmiş birliktelikten beklediğim, işitilmedik bir haz toplamı, bir şölendir; yalnızca varlığı bile bir doyum doluluğunu muştulayan, bir doyum doluluğu anlamına gelen insanı görünce gülümseyen çocuk gibi sevinirim: benim için "bütün iyiliklerin kaynağı" karşımda olacaktır.
Son Yaprak: "Ağaçların üzerinde, şurada burada, birtakım yapraklar kalmış. Ve ben, sık sık, bunların önünde durup düşüncelere dalıyorum. Uzun uzun bir yaprağa bakıyor, umudumu ona bağlıyorum. Yel onunla oynadığı zaman, bütün varlığımla titriyorum. Düşecek oldu mu bütün umudum da yazık ki, onunla birlikte düşüyor."
Yazgıyı sorgulayabilmek için, almaşık bir soru, basit bir değişiklik gösterebilecek bir nesne (Düşecek/Düşmeyecek) ve değişimin kutuplarından birini belirleyen bir dış güç (tanrısallık, rastlantı, yel) gerekir. Hep aynı soruyu sorarım (beni sevecek mi?).
Atopos: Sevdiğim ve beni büyüleyen öteki atopos’tur. Onu sınıflandıramam, çünkü Tek'tir o, mucizemsi bir biçimde gelip arzumun özgüllüğünü karşılamış olan tekil İmge'dir. Gerçeğimin betisidir, hiçbir kalıba sığmaz. Ötekinin ışıldayan özgünlüğü karşısında, kendimi hiçbir zaman atopos bulmam, sınıflandırılmış bulurum daha çok (fazlasıyla bilinen bir dosya gibi). Gene de, bazı bazı, eşitlikten uzak imgelerin oyununu askıya almayı başardığım olur; anlarım ki, özgünlüğün gerçek yeri ne ötekidir, ne de ben; ilişkimizin kendisidir. İlişkinin özgünlüğüdür fethedilmesi gereken.
Ele Geçirmek İstemek: E.G.İ. canlı, kuru: bir yandan, duyum dünyasına karşı çıkmıyorum, içimde arzunun dolaşmasına izin veriyorum; öte yandan onu "gerçeğime" dayıyorum: gerçeğim kesinlikle sevmek: yoksa, çekilirim, dağılırım, "kuşatma"dan vazgeçen bir birlik gibi.
Birlik: Tam birliğin adlandırılması: "tek ve yalın haz"dır, "lekesiz ve katıksız sevinç, düşlerin kusurusuzluğu, bütün umutların varış noktası", "tanrısal görkem"dir, bölünmez dinleniştir.
Düş, ayrıksı (aykırı), karşıt imgeyi söyler. Düşlediğim çiftil biçimde, başka yer'siz bir nokta bulunsun isterim, Aynı'nın sağlamlığıyla dengelenmiş, merkeze oturmuş bir yapının özlemini çekerim: eğer her şey ikide değilse, ne diye savaşmalı o zaman? Çoğulun ardından da koşabilirim pekâlâ. Benim arzuladığım bu her şey'i gerçekleştirmek için (diye dayatır düş) her ikimizin de yersiz olmamız yeter: büyülü bir biçimde birbirimizin yerini alabilmemiz yeter: "birbirimiz için"in egemenliğinin başlaması yeter, sanki sözcüklerini birbirlerinin yerine kullanmanın kesinlikle yasal olduğu, yepyeni ve görülmedik bir dilin sözcükleriymişiz gibi. Bu birlik sınırsız olurdu, yayılımının genişliğiyle değil, değişimlerinin ayrımsızlığıyla sınırsız olurdu.
0 notes
Video
youtube
Ayrılmam - Mef & Serdar Ortaç ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (2/4 Türkç... ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın 👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ✩ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ ╰┈➤ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 ╰┈➤ https://youtu.be/MbxgOzehAxQ ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐ Ayrılmam - Mef & Serdar Ortaç ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (2/4 Türkçe Pop) Mef & Serdar Ortaç - Ayrılmam Söz: Serdar Ortaç & Volga Tamöz Müzik: Serdar Ortaç & Volga Tamöz Yönetmen: Buğra Karaçam " Ayrılmam " şarkı sözleri... Gururla harcadım elimde kalanı Çiçekler aldım sarmadı yaramı Acı bile kendine getiriyor adamı Bir dikili ağacım yok İyileri yakacak, kötülere bakacak Daha iyi çıktımı, beni bile satacak Yolun ötesinden yüreğime akacak Aşka inancım yok Acıları tatmam gerek Açığı kapatmam gerek Kopunca senden,en hoş yerinden İki göbek atmam gerek Ne tende duygu, ne de biraz uyku Yürek de lazım çok Nazara inandım, büyüye inancım yok Ayrılmam Hadi kov beni yüreğinden Hiçbir yere terk etmem Seni zar zor buldum ben Aşktan vazgeçmek yok TikTok'ta Skandal Sözleriyle Bilinen MEF Kimdir? TikTok'ta geniş kitlesi olan MEF, canlı yayında skandal sözlere imza attı. İşte olayın detayları... Türkiye'nin popüler TikTok fenomeni MEF, gerçek adıyla Mehmet Efe Fidan, sosyal medya platformlarında geniş bir takipçi kitlesi ile biliniyor. MEF'in sosyal medya hesabından yaptığı canlı yayında skandal sözleri gündem oldu. İşte haberin detayları... MEHMET EFE FİDAN KİMDİR? MEF, özellikle TikTok üzerinde paylaştığı komik ve ilgi çekici içerikleriyle gençler arasında popülerliğini artıran isim haline gelmişti. Kendine özgü tarzı ve yaratıcı videolarıyla tanınan MEF, sosyal medya üzerinde aktif bir şekilde içerik üretmeye devam ediyor. Gençler arasında büyük bir takipçi kitlesi bulunan MEF'in paylaşımları, sıkça gündemde yer alıyor. TikTok MEF, 2000 yılında İstanbul doğmuştur. TikTok'da etkileyici bir performansa sahip olan Mehmet Efe Fidan, popüler şarkıları arasında "Böyle Bitmemeliydik", "Ess Ess" ve "Yoksun Hikayemde" adlı parçalar yer alıyor. 1.4 milyonu aşan takipçisi ile eğlenceli videoları kitlesine ulaştıran isim son günlerde canlı yayında söylediği skandal sözlerle anılıyor. MEF'TEN SKANDAL SÖZLER "TECAVÜZ ETSEM DE YANIMDA DURACAKLAR BELLİ" Sosyal medya fenomeni ve şarkıcı Mehmet Fidan, TikTok platformunda yaptığı bir yayında, skandal ifadelerle gündeme geldi. MEF yayınında, "Bazı kitle var; bir tane itin, köpeğin kitlesi. Onlara karşı konuşmak istemiyorum. Benim kitlem belli. Beni sevenler belli. Yarın öbür gün afedersin bir kıza tecavüz etsem de benim yanımda duracak insanlar belli. Ben de bir insanım. Ben burada sizi eğlendirmek istiyorum." ifadelerine yer verdi. Diskografi Ana madde: Serdar Ortaç diskografisi 1994: Aşk İçin 1996: Yaz Yağmuru 1998: Gecelerin Adamı 1999: Bilsem ki 2002: Okyanus 2004: Çakra 2006: Mesafe 2008: Nefes 2010: Kara Kedi 2012: Ray 2014: Bana Göre Aşk 2015: Çek Elini Kalbimden 2015: Serdar Bizi Diskoya Götür 2016: Gıybet 2017: Cımbız Filmografisi 2024: Kolpaçino 4 4'lük [6] Ödülleri Yıl Ödül veren organizasyon Kategori 1995 1. Kral TV Video Müzik Ödülleri En İyi Çıkış Yapan Sanatçı 1997 Milliyet Ödülleri Yılın En Sevilen Şarkısı (Padişah) 1999 27. Altın Kelebek Ödülleri En İyi Pop Müzik Erkek Solist 2000 6. Kral TV Video Müzik Ödülleri En İyi Pop Müzik Erkek Sanatçı 2003 Radyo ve TV Oscarları En İyi Show Programı (Serdar Ortaç'la Hep Beraber) 2005 11. Kral TV Video Müzik Ödülleri En İyi Pop Müzik En İyi Erkek Sanatçı 3. MÜ-YAP Müzik Ödülleri Yılın En Çok Satan Albümü (Beni Unut/Çakra) 2007 34. Altın Kelebek Ödülleri En İyi Pop Müzik En İyi Erkek Solist 5. MÜ-YAP Müzik Ödülleri Yılın En Çok Satan Albümü (Mesafe) 2009 36. Altın Kelebek Ödülleri En İyi Pop Müzik Erkek Solist 15. Kral TV Video Müzik Ödülleri Yılın Pop Müzik Sanatçısı Dijital Satış Diamond Ödülü (Nefes) 2011 18. Kral Müzik Ödülleri Kral TV & Kral FM Özel Ödülü (Radyolarda En Çok Çalınan Sanatçı) Balkanika TV Ödülleri Yılın En İyi Erkek Sanatçısı Ödülü Yılın Projesi Ödülü 2017 4. Altın Palmiye Ödülleri Yılın Erkek Sanatçısı
0 notes
Text
1964’de shel silverstein tarafından yazılmış bir masal var, bu gece onu anlatacağım, uykusuza masallar: the giving tree.
bir zamanlar bir ağaç varmış
ve küçük bir çocuğu çok sevmiş.
her gün o çocuk gelir ve
onun yapraklarından toplarmış
ve onlardan taçlar yaparmış.
onun gövdesine tırmanır,
ve dallarında sallanır,
ve elmalarından yermiş.
beraber saklambaç oynarlar, çocuk yorulduğunda,
onun gölgesinde uyurmuş.
ve ağaç çocuğu çok sevmiş, mutluymuş.
ama zaman geçmiş ve çocuk büyümüş.
ağaç genelde yalnızmış.
çok.
bir gün çocuk ağacı görmeye gelmiş: “gel gövdeme tırman ve dallarımda sallan. elmalarımdan ye ve mutlu ol” demiş.
ama çocuk “tırmanmak ve oynamak için çok büyüğüm” diye karşılık vermiş.
“bir şeyler almak ve eğlenmek istiyorum. “üzgünüm,” demiş ağaç “ama hiç param yok.”“sadece yapraklarım ve elmalarım var.
elmalarımı al, onları şehirde sat. paran olacak ve mutlu olacaksın.”
çocuk tırmanmış ağaca ve toplamış elmalarını.
ve ağaç mutluymuş.
ama çocuk uzun süre gelmemiş, ağaç mutsuzmuş.
bir gün çocuk geri gelmiş, ağaç mutluluktan titremiş. “gel gövdeme tırman ve dallarımda sallan ve elmalarımdan ye mutlu ol” demiş.
“ağaçlara tırmanmak için çok meşgulum” demiş çocuk:
“beni sıcak tutması için bir eve ihtiyacım var.” eşim ve çocuklarım olsun istiyorum, yani bir eve ihtiyacım var.
bana bir ev verebilir misin?”
“benim evim yok” demiş ağaç.
orman benim evimdir, ama sen benim dallarımı kesebilir, bir ev yapabilirsin. ve mutlu olursun.”
ve çocuk dallarını kesmiş ve evini inşa etmek için götürmüş. ve ağaç mutluymuş. ama geri geldiğinde,
zar zor konuşuyormuş.
“gel, çocuk” diye fısıldamış “gel ve oyna.”
“ben oynamak için çok mutsuz ve yaşlıyım” demiş çocuk.
“beni uzaklara götürecek bir tekne istiyorum. bana bir tekne verebilirmisin?” “gövdemi kes ve bir tekne yap,” demiş ağaç.
ve ondan bir tekne yapmış ve denize açılmış.
ve ağaç yine mutluymuş ama o kadar da değil.
ve çok uzun zaman sonra
çocuk geri gelmiş.
“üzgünüm, çocuk,” demiş ağaç “ama sana verecek
bir şeyim kalmadı –
elmam yok.”
“benim dişlerim elmalar için çok zayıf artık” demiş çocuk. artık dallarım yok,” demiş ağaç.
“onların üstünde sallanamazsın” “dallarda sallanmak için çok yaşlıyım,” demiş çocuk.
“gövdem yok,” demiş ağaç.
“tırmanmaya yorgunum” demiş çocuk.
“üzgünüm,” diye gülümsemiş ağaç.
“keşke sana verebileceğim bir şeyim olsaydı. ama hiçbir şeyim kalmadı. sadece eski bir kütüğüm.”
“artık bir şeye ihtiyacım yok,” demiş çocuk.
“sadece dinlenecek bir yere ihtiyacım var.”
“peki” demiş ağaç,
gel, otur, dinlen.”
ve ağaç, mutluymuş.
böyle bitmiş ağaçla çocuğun masalı. sadece oturmak isteyen birer yaşlı olmadan, gövdesi kesik bir ağaç gibi olmayı öğrenelim diye.
0 notes
Text
I AM SCREAMING.... EVERYTIME I DRAW MY OC SHE LOOKS DIFFERENT..... I CANT FIGURE OUT A SOLID LOOK FOR HER GRRRRRR ITS SO HARD, SHES LITERALLY TRAVIS'S OLDER SISTER SO I ALREADY HAVE SOMETHING TO GO BASED OFF OF HELP (ive drawn her a crap ton more than this but these are just drawings on my insta and in my gallery but these r newest to oldest) im going to pull my hair out. she (and travis) is blasian (i hc her dad (terry) asain and her mom black) the top pictures are her in pdh and the bottom two are her in mcd... if i can get either design ill be set!!!!!!!!!! i feel like i need to explain her lore so it will be easier to know what she looks like looks wise but if u have down time and dont know what to draw pls try drawing her 🙏🙏🙏
#aphmau#minecraft diaries#aphverse#aphblr#mcd#zar yaps#mystreet#aphmau mystreet#aphmau pdh#help#help me#please help#aphmau oc#shes so sad#daddy issues#and her mommy is gone
8 notes
·
View notes
Text
Bu arada ne iğrenç pislik leş bok kokan insan var yaa! Otobüsteki saçma salak kokulardan bağırmamak için kendimi çok çok zor tutuyorum. Sabahın köründe fırçalamayı bırak ağzını çalkalamamış tirrekler bilmem ne gibi hayvan desem hayvan da yapmıyor neysee oflayıp pofluyor bok kokan nefesleriyle. Allahimmmmm boktan beter tarifi cidden imkansız ter kokularıyla feleğim şaşıyor yemin ederim yav. Burnumun direği kırılıyor, boğazıma kusmuk geliyor tam kusacam gidiyor sonra bi daha geliyor.. yol boyuncaaaa! Bunlara hiç mi kimse demiyor git bi başını yıka ya! Anneleri de mi demiyor, evdeki kimseler? Hayır cidden kusuyorum. Boktan öte rezalet kokulardan bahsediyorum. Hadi erkekleri boş verdim. Okula başladığım ilk zamanlardan beri erkeklerin yanından geçerken nefesimi tutuyorum aramıza bir iki metre girene kadar nefes almiyorum. Yani onlara tüm dünya alem alışmış. Erkek işte hani erkek. Beklenir, onlara bir şey olmaz alışmışız. Ama ya kızlar?????? Salak misiniz kızlar??? Gidin günde yedi kez baya yapın bir şey yapın ne bu haliniz?? Çok kötü kokuyorsunuz.. çok çok çooookkk öyle böyle değil haaa çoookkkkk!! En son diyecem yemin ederim git banyo yap. Ya mal mısınız ya banyo yapmaktan mis gibi gzuel kokmaktan gzuel ne var neee? Gidin banyo yapın. Hamama Gidin önce o ölü derilerinizi şey edin ay of midem bulandı. Başınızı yıkayın yaaa. Hayır zor bir şey değil zahmetli değil her kişinin yapabileceği normal yapılabilecek daha da önemlisi yapılması gerekn bir şey ya. Yeter ya yeter. Bunlar yüzünden sakıza başladım ya. Ben ya ben sakız çiğniyorum ya. Bari çilek karpuz kokusu ağır bassın burnuma yazık ya. Hatta büyük sevaplar işliyorum bütün otobüse koku yayıyorum. Yerim cenneta fîrdews. Duş alın ama sık sık duş alın insanlar!! sık sık birsürü birsürü. Özellikle kızlar!!! Sıkın saçlarınıza mis gibi bir şeyler rüzgar eserken siz yuruken saçlarınız bok değil çiçek koksun ya. Gercekten dalga geçtiğim için değil ama gerçekten çok rahatsız oluyorum. Bu bahsettiğim kişisel bakım da değil ya yapmanız gereken. Tırnaklarınızı uzatiyorsunuz uzatiyorsunuz baaari temiz tutun sık sık elinizi yıkayın ama ya içinde siyah siyah mikroplar var. Saçlarınız güneşle karşı karşıya gelse yağ kızarma sesi çıkacak, saçlarınız kepekten tozdan pislikten bir hâl almış ama yaaa. Gercekten ayıp. Banyo yapın banyo. Bir de liseye geçer geçmez boka bürünen bu ergen şerefsiz itleri de vuracam ha en son. Kulaklıklarım takıyorlar sanırsın dünyanın en dertli insanı anası babası ölmüş evi yıkılmış borca girmiş vatanını işgal etmişler evsiz yurtsuz sewî öksüz yetim kalmış yaaa nefret ediyorum sizden 2003ten sonrakiler nefffret mal mal giyiniyorlar mal hareketler yapıyorlar. Cidden bir gün vurucam ha. Bugün bi tane kızın arkadan saçlarını tutup cama vura vura canına alma isteği vardı bende. Ayaktadır, bu tutma yerini o demirleri tutmuş ama sadece tutmuş. Otobüs duruyor düşecek gibi oluyor hareket ediyor düşecek gibi oluyor.. ey mal ergen hayvan bênamûs kejmer gerizekali salak o demiri tutmuşsun ne diye? Hıı? Ne diye ne diye? Üstüme uzanmış resmen û telefona bakıyor?!?!!! GERİZEKALI YAAA sinirden gercekten carpacaktim gercekten. Kaç kez ağzım açıldı bağırmak ixin ama nasıl olduysa sustum. Yani gercejten ilahi bir gün falan ahshhs bagirmamai engelledi yoksa gercekten o sinirimle hayatta susmazdım. Zaten sabahın köründe kalkıyorum durağa kadar yürüyorum hayatta en nefret ettiğim yere doğru gidecem gunde 10 saatimi heba edecem.. ZATEN ÇOK SİNRİLİYİM ve hep yorgunum ve zaten gerizekali otobüs şoförleri sürmeyi bilmiyor ve ve zar zor kendimi tutuyorum BIR DE SENI MI TASIYACAM. hayir bir de böyle hix bir şey yokmuş gibi kafasını bile kaldiemadaaaannn telefona bakıyor yaaaa. Ey şerreffsiizz bi kere otobüstesin o telefonu cebine sok mall hayvann! Bütün gününü bok gibi hix bir şey yapmayarak geçiriyorsun bari 10-20 dakika telefona bakma o gözler biraz dinlensin ya. Gerizekli!! Bir de dertli dertli müzik dinlemeleri yok mu.. gerizekali gerizekali gerizekalii. Alacam ayağımın altına geberene kadar yumruk atacam var ya gerizekali ergen malllllllar of
#çok sinirliyim#kokmanız bizi rahatsiz ediyor bu da günah hatta cok kötü koktugunuz icin haram#cehennemde o kokunun bin kati oldugunu dusunmuyoeum ama Allah yapar mi yapae neyse bin kati burnuzda kalir gecmez insallah#o kokularinizi solup alasiniz veresiniz alsiniz veresiniz kusasiniz kusasiniz kusasiniz#keske birilerine yapilan kotulugun cezasini kotuluge ugreyan verseydi#mesela ben boyle yaparidim#mukemmel bir fikir
0 notes
Text
Etkin olmayan Google Hesabınızın silinebileceğinden mi endişeleniyorsunuz? Şimdi giriş yap
Etkin olmayan Google Hesabınızın silinebileceğinden mi endişeleniyorsunuz? Şimdi giriş yap ••• ••• Kaynakça: https://level999.com.tr/blog/2023/12/01/etkin-olmayan-google-hesabinizin-silinebileceginden-mi-endiseleniyorsunuz-simdi-giris-yap/ ••• Google'ın mezarlığı meşhurdur, ancak 2023'ün son ayı farklı bir hasat tarzının başlangıcı oldu. Şimdilik (öhöm), şirketin hizmetleri güvenli. Bunun yerine, etkin olmayan kişisel hesaplar sunuculardan siliniyor. Bu yılın başlarında bildirildiği gibi, hareketsiz Google hesapları ve bunların Gmail, Drive, YouTube ve Fotoğraflar içerikleri 1 Aralık'ta baltalanmaya başlıyor. Dolayısıyla, son iki yıl içinde herhangi bir Google hizmetini kullanmadıysanız hesabınız kurbana düşebilir Google'ın yeni hareketsizlik politikasına. Politika, işiniz, okulunuz veya başka bir kuruluş aracılığıyla oluşturulan hesaplar için geçerli değildir. Devam eden bir aboneliğiniz varsa, kitap gibi dijital ürünler satın aldıysanız veya ilişkili bir hediye kartı bakiyeniz varsa, kişisel hesaplar için de çeşitli istisnalar geçerlidir. Etkin olmayan hesapların tümü hemen nükleer saldırıya uğramaz. Bunun yerine, ilk silinenler, Google'ın Mayıs ayındaki plan duyurusunda belirtildiği gibi, oluşturulan ve daha sonra bir daha asla kullanılmayanlardır. Etkilenen tüm hesapların, silme işlemlerinin 1 Aralık başlangıç tarihine kadar hem hesaba hem de kurtarma e-posta adresine (uygun olduğu şekilde) e-posta bildirimleri almış olması gerekir; ancak hesabı hiç kullanmadıysanız bunları görmemiş olabilirsiniz. Tırpandan kaçınmak için, hesabınızda oturum açabilir veya bilgisayarınız veya telefonunuz gibi bir cihaz aracılığıyla zaten oturum açtıysanız bir hizmeti kullanabilirsiniz. Bir YouTube videosu izlemek, Google Arama'yı kullanmak veya bir e-postayı okumak gibi küçük davranışlar, zamanlayıcıyı sıfırlamak için yeterlidir. Etkilenen hesapların çoğu zayıf veya güvenliği ihlal edilmiş şifrelerle zar zor korunduğundan Google, güvenlik nedeniyle kullanılmayan hesapları temizlediğini söylüyor. Bu tür hesaplarda genellikle iki faktörlü kimlik doğrulama da etkin değildir. Bilgisayar korsanları, kimlik hırsızlığı yapmak veya spam göndermek için ihlal edilmiş bir hesabı kullanabilir. Dolayısıyla, kendinizi eski bir Google hesabını yeniden canlandırırken bulursanız, 2FA'yı etkinleştirmenin yanı sıra şifrenizi güçlendirmeyi (ve şifre yöneticinize eklemeyi) düşünmenin tam zamanıdır. Öte yandan, bir hesapla işiniz gerçekten bittiğinde, hesabın güvenle silinmesine izin verebilirsiniz. Hesap adları geri dönüştürülmeyecek ve başka hiç kimse bunları kullanamayacaktır. Kaynak: pcworld
0 notes
Text
Epeydir politikaya değinmedim.
Artık sosyal medyada bi Kılıçdar antipatisi nihayet başlamış. Ama bu insanların çoğu daha son seçimde bile gidip chp'ye oy verdiler. Kılıçdarın gerçek yüzünü ancak gördüler!
Benim eleştirilerim kaç yıllık?
Eminim ilk yazdığımda insanlar garipsemiştir bile. Neden iktidar duruken muhalefete böyle bir eleştiri?
Çünkü en sonunda görüldüğü gibi sorun iktidarda değildi muhalefetteydi. Hala da öyle.
Kılıçdar komedi programlarına rakip. Aklımızla alay eden sadece iktidar değil.
Mesela seçimden sonra ilk zam dalgası oldu Kılıçdar dedi ki " Hadi şimdi yapın seçimi de yine kazanın görelim"
Yani bir sürü zam olmuş. Vatandaş bunu beklemiyormuş. Akp biten seçimin hemen peşinden bir seçim daha yapsa Kılıçdar kazanacakmış.
Bu nasıl bir akıl yürütme?
Bunu beş yaşında çocuk söyler mi?
İktidar zar zor kazandığı bir seçimin hemen peşinden gelin bi seçim daha yapalım der mi? Milyonda bir ihtimal var mı? Yok.
Bunu söylerken herif iktidarla dalga geçmiyor ki bizle geçiyor. Vatandaşla dalga geçiyor.
Bir kaç gün önce seçimde istemiyor bu sefer. "İktidarı bize bırakın ortadoğuya barışı biz getiririz" diyor.
Buna diyecekler ki " Gel kardeş biz bu koltukların bu makamların tümünü sana bırakıyoruz, beceremedik. Gel sen yap"
Bu sözler sadece dalga geçmek de değil. Şu sözler de zerre kadar gerçekçilik zerre kadar ciddiyet var mı?
İnsan bu kadar gayrı ciddi, gerçekten bu kadar uzak birine nasıl güvenebilir?
Velevki bir mucize olsun. "Tamam kardeş gel iktidarı sana bırakıyoruz" deseler ne karşılık verecek?
Yüzde bin eminim şuna benzer bir şeyler söyler " yok biz öyle onursuz biçimde millet iradesini sizden teslim almayız. Demokrasinin gereği oalrak iktidar da sizin olmanız gerek. Vatandaş bu görevi size verdi. Biz ancak bir sonraki seçimde kazanırsak bileğimizin hakkıyla bu görevi alabiliriz."
O da biliyor. Gideceğini bildiğinden gitmeden moral bozucu son dalgalarımı geçiyim. Hepsi benim ne kadar ciddiyetten uzak biri olduğumu, onlarla dalga geçtiğimi iyice anlasınlar diye uğraşıyor.
----
Chp de yakın gelecekte umut yok. Özgür özeli kılıçdardan farklı görmüyorum.
Aklımdan genel başkan adayı olarak geçirdiğim adamlar da ayrı komedi.
Birini takip ediyorum eski savcı. Sol kanat filan demiş kendine. Adam daha tivit atamıyor. Atıyor da zahmet edip atmıyor. Heee... ana akım medyayı sana verecekler gel fikirlerini her gün büyük tv kanallarında açıkla diyecekler. Gazeteler her gün onu yazacak sanki. Elindeki her araçla düşüncelerini bile anlatamıyorsan en başta umutsuz vakasın.
Daha tivitırı bile etkin biçimde kullanamıyorsa, Atatürk kalkıp gelse faydasız.
Emekli askeri takip ediyorum. Adam yaşına göre çok çalışkan gerçekten. Her gün halka gerçekleri anlatmaktan bıkmıyor. Vizyonu yok. Chp genel başkanlığını sanki Atatürk'ten alacak. Hayaline bile sığdıramıyor! Tutuyor milletvekili aday adaylığına soyunuyor. Tabii milletvekili aday adayı bile olamadı. Seçilemeyeceği bir yere bile koymadılar, jest olsun diye adının aday adayı olarak bile yazmadılar.
Kısaca: garp cephesinde yeni bir şey yok, chp de umut yok.
Chp de umut olmayışı belkide iyi bişeydir.
0 notes
Text
-Kumar
Hissizlik içindeki o tek his -korkudan sonra, her şey sona erip gözlerimi sanki ilk defa hayata açmış gibi bakabilmiştim. Yine yapabilirdim. Sadece ufak bir his lazımdı, bu seferki neydi?
İçten içe sevgi olmasını temenni ettiğimi biliyordum. Fakat zordu, eskiden aşina olduğun bütün o duygulara, tüm o güzel hislere "yok"tan adım atmak benim için kumardan farklı değildi. İnsan hislerle kumar oynayamaz, evet ama ben zar atmak istiyordum. Bunu çok geç fark edecektim.
Genellikle hep böyle olurdu ya zaten, ben tam hislerimin farkına vardığımda önümde büyük bir uçurumla karşılaşırdım. Kendim sebep olduğum bu köprülere adım dahi atamazdım, korkudan mı? Gurur? Hayır, bunun adı çekinmekti bana göre.
Dışarıdan sert, gururlu, mesafeli görünen ben, o mesafeyi yüzümden sildiğimde artık çok geç olurdu. Gülerdim, çoğu zaman kendime.
Baktığım yerden, aynı yerden bakamadılar hiçbir zaman. Bu kadar zor mu? Kendime sorardım, bu kadar mı zor Kübra? Adım atmak, ilk gülen olmak, ilk korkanın aksine, cesur mu değildim? Sanırım değilim, her konuda cesur olan ben, konu sevmeye gelince evet cesur değilim. Bir ödlek gibi, bir çocuk gibi, kaçtıkça kaçıyorum uzanan bir elden. Sevgiden korkmak..
Daha sonrasında göz ucuyla, yine bir çocuk gibi, kaçamak bir bakış atardım arkama. Çok kat etmediğim o mesafe derin ormanlar boyu engin olurdu. Meşakkatli.
Yolu yürümeyi, ağaçların gölgesinde dinlene dinlene, çalılardan hırpalanarak göze alırdım bu sefer de. Meşakkat mi, ben varım. İşte zar atmaya olan hevesim böyle başlamıştı. Ömrümde çok nadir atacağım o zarlar, zeminde yuvarlanır dururken biri hep dışarıya kaçardı en sonunda. Hadi bir daha, bir daha Kübra, olacak, bu sefer olacak. Gelmesini umut ettiğim altı altı hep es geçiyordu beni. Eğer oyuna en başından katılmış olsaydım, gelir miydi?
Bakışlarını kaçırırsan kaybedersin. Kaybetmek istemiyorum. Ama her seferinde kaybediyordum. Yüzmeyi bilmiyorsan eninde sonunda boğulursun, en azından bildiğin, aşina olduğun bir denizde boğulmak sanırım daha güzel geliyordu. Ardıma bakmam bundandı, tanıdık o bir çift gözü aramam bundandı. Bulduğumda onu, bana bakışlarını fark ettiğimde ise, evet, biliyorsunuz.. başımı çevirirdim. O göz bu kadar basit mi diye düşünürken, ben kendime bu kadar zor mu diye kızardım. Ve hevesle salladığım o zarlar, biraz bana dargın, bir bir gelirdi. Sana müstahak Kübra dercesine hem de.
Bir gün o oyunu kazanacağımı bilsem de kendime kızıyorum kimi zaman. Kumara dökme şu işi diyorum, zar atma daha fazla. Oyunu kabul et ve yapman gerekeni yap, bak, utanmadan bak onlara. Gözlerini kaçırmadan dikkatle bak sana bakan göze. Belki çok nadir bir hisse rastlayacaksın derinlerinde, korktuğun o sevgiyi bulacaksın belki de. Ne zaman cesur olacaksın?
Zor olmaması gereken hisler bende hala dikenli bir tel örgüyken, kanayan ellerimle dört bir yanımı saran bu sarmaşıklardan kurtulmaya çabalamam bile yaşadığımın göstergesi. Dönüp dolaşıp kendime dışarıdan bakıyorum ve ne kadar zorsun diyorum her seferinde. Sen bir oyunda değilsin aslında, sen neye nasıl bakıyorsan onun içindesin. Camdan bir fanus değilsin, kırılmazsın. Ya kırılırsam?
Kumar oynamayı seven birisi için ne tezatlık değil mi?
Kırılmaya korkmak.. Her defasında içten içe kırılmamayı umarken hem de. Bunu kendime ben yapmadım, buna maruz bırakıldım. Asıl söylenmesi gereken buydu en başından beri belki de. Farkındayım, her şeyin.
Geçmiş ilişkilerime bakınca bugünden, bir tek pişmanlığım oldu her zaman o anlardan. İçimden geldiği gibi davranamadım, içimden geldiği gibi uzun uzun hiç bakamadım, içimden geçenleri ona hiç söyleyemedim, çünkü çok yeniydim bu oyunda. Onunla gülemedim, onun elini bile tutamadım utancımdan, bunlar herkes için çok normalken ben kendimi kısıtladım hep. Sebebini hiç anlayamadı, anlamasını bekleyemezdim de zaten. Kurallarını bilmediğin oyuna devam edemezsin.
Korkumun izleri daha sonrasındaki her anımda benimle olacaktı. Görmüştüm. Bunun için belki de hep kaçtım insanlardan, o güzel duygulardan. Bir kumar olarak görmem, böylesine basit bir oyunken hem de, bu yüzden.
Bazı zamanlar da, kumar olarak gören birini hayal ederim. Benden bir tane daha. Ama daha cesur, daha yürekli. Zarı bir bir geldiğinde bile eline tekrar alıp altı altıyı düşünerek oyuna devam edebilen. Benim aksime bana zarı alıp uzatabilecek, bu oyunda her sayı sana mübah diyebilecek.
Şaşırırdım. Geriye dönüp baktığımda köprünün diğer ucunda değil de tam ardımda olmasını istediğim o adam, başımı çevirdiğimde benimle hala göz gözeyse belki de işte o zaman tam anlamıyla yüzümü dönerdim ona, kim bilir? Bu şekilde bakamaz mıyım?
Bir gün, elime zarları eliyle koyacak o kişiye baktığımda, onun olduğunu anlayacağım.
Belki de çoktan anlamışımdır, ama bu bir kumar, haliyle gözüne hala tam anlamıyla değmemem oyunun bir kuralıdır belki de, olamaz mı?
Bunu sadece gerçek kumarbazlar anlar.
Beni anladığını biliyorum.
1 note
·
View note
Photo
1443 Ramazan hatırası. Benim için hem dolu dolu hem de hiç anlayamadan geçen birkaç hafta sonunda yanıma kar kalan fotoğraflara bakınca mutlu olmaktı. Stajım bitti, ertesi gün Ramazan başladı. Ben de tam hatırlayamamakla birlikte galiba üçüncü gününde İstanbul’daydım. Bir süre Tuğba’da kaldım, gündüzleri o okula ben kütüphaneye akşamları paşa gönlümüz o gün hangi camiide teravih kılmak istiyorsa o camiiye gittik. Hele ezanın okunmasına beş dakika kala nerede ne yiyeceğimize karar verme şeklinde zuhur eden, bizi bazen Süleymaniye’nin bahçesine bazen ıslak hamburgerciye götüren spontaneliğimiz. Hayatım boyunca “uyumlu bir arkadaş” eksikliği yaşadığımı düşünürdüm. Benim arkadaşlıktan beklentimle ilgili de olabilir. Bu süreçte Tuğba’nın o eksikliği tamamlayabildiğini gördüm, liseden beri arkadaşız esasen ama derler ya bir insanı tanımak istiyorsan yolculuk et, alışveriş yap vesair, birlikte birkaç gün geçiri de buraya ekleyebiliriz, hoş bir farkındalıktı. Sonra evimizde sülale iftarı olacağı için Bursa’ya döndüm. Baba tarafı hakkında ne düşünürsünüz bilmem ama ben bizim “aile” olabildiğimizi düşünüyorum. Tabii ki zamanında büyüklerin birbirlerine anlayışlı davranmaları ve çocuklarına da bunu aşılaması büyük bir etken. Yoksa 40 kişinin iftar+ çay faslı bulaşıklarını yıkamak akıl karı olmazdı. Tatlı ve huzurlu bir yorgunluk, neticede sıla-i rahimdir. Abimler de iftar için bize geldiklerinden hazır fırsat yakalanmışken Gökçe’yi biraz daha görelim diyerek onlarla beraber tekrar İstanbul’a bu sefer ailecek geçtik. Gökçe büyüdükçe dünyanın en güzel ve çılgın şeyi olmaya başladı, bazenleri sevgim taşacak gibi oluyor. Babamın İstanbul’a gelmekteki bir diğer amacı olan Ayasofya teravihi ve yine her akşam başka camide teravih ritüelimiz devam etti. Ama içimde Yıldız Hamidiye teravihi kaldı. Tuğba’yla gidecektik, teknik aksaklıklar sebebiyle tatlı yemeğe karar vermemiz akabinde hayal oldu... Babamlar Bursa’ya dönerken birkaç gün daha kalıp geçmiş bir senenin acısını çıkarmak ve arkadaşlarımı görmek adına izin istedim. Kızlarla iftarımız ardından Eliflere geçtim. Elif’in durumundan bahsetmiştim burada. Hem onun için hem biraz vakit geçirelim diye iki gün diye gittiğim evde dört gün kaldım, daha da kalırdım. Arada Zeynep’in eczanesini ziyaret ettim. Zeynep, annemin arkadaşının kızı olmakla tanışıklığımızın çocukluğumuza dayanması daha sonra aynı lisede okuduğumuz, lisansta beş yıllık oda arkadaşlığı yaptığımız ve bu yıllarda ders çalışırken bana eczacılığın temel bilgilerini vermiş olan arkadaşımdır. Şimdi bir eczanesi var. Bir ana gururu ve duygusallığıyla eczanesine gidip ilaç yerleştirdim. Elif tam bir Avcılar Merkez Ulu Camii aşığı olduğu için onunlayken teravihlerimiz mevzubahis camiide gerçekleşti. Güzel camii yapmışlar yalnız şaşırtıcı olan o kadar büyük bir caminin, Avcılar gibi bir semtte, olağan bir Ramazan gününde ağzına kadar dolması ve bizim zar zor yer bulmamızdı. İlginçti. Parayla imanın kimde olacağı belli olmaz mıydı, neydi o? Teravih akabindeki dondurma ritüelimiz de sahil yürüyüşünün ardından meşhurrr Roma dondurmacısında gerçekleşti. Kavunlu dondurma, is my guilty pleasuredır ya! Kavunlusu güzel olan bir yerin her şeyi güzel oluyor, tespittir bu. Elif’le geçen günlerin ardından Gökçe’ye doyamamanın verdiği özlemle tekrar abimlere geçip birkaç gün daha orada kalıp kendisiyle çıldırdıktan sonra artık eve döndüm. Bu Ramazan benim için oruçlu olduğumun bilincinde ama gün içinde “oruçlu” olduğumu unutarak geçti. Ailem, arkadaşlarım, akrabalarımız ve İstanbul’la geçen 1443 Ramazanı bana iyi geldi, yaralarımı sardı. Rabbim hakkıyla eda edeceğimiz nice Ramazanlara ulaştırsın. Gelişine sevinmeyi, gidişine üzülmeyi şu dünyayla çevrelenmiş yüreğimizden hiç almasın.
23 notes
·
View notes