#yirmibir
Explore tagged Tumblr posts
Link
İlginç, pratik, faydalı ve benzeri birçok konu hakkında bilgiler bulabileceğiniz bağımlılık yapan dopdolu bir sitedir.
#kral#onaltıncılouis#uğursuzsayı#yirmibir#enteresanolaylar#ilginçbilgiler#bunubiliyormuydunuz#followme
0 notes
Text
les ennéadus’u okuyacakmışız
5 notes
·
View notes
Text
Leyl Suresi meali.
Sûre Hakkında Geceye yeminle başladığı için "Leyl" denilmiştir. Mekke'de inmiştir, 21 (yirmibir) âyettir. Bu sûrede insanoğlunun iki zıt davranışından, cömertlik ve cimrilikten bahsedilir. İmanlı olmakla cömertlik, imansızlıkla cimrilik arasındaki ilişkiye dikkat çekilir. Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla 1. (Ortalığı) bürüdüğü zaman geceye andolsun, 2. Açılıp aydınlandığı zaman gündüze andolsun, 3. Erkeği ve dişiyi yaratana andolsun ki, 4. Şüphesiz sizin çabalarınız elbette çeşit çeşittir. 5,6,7. Onun için kim (elinde bulunandan) verir, Allah'a karşı gelmekten sakınır ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) tasdik ederse, biz onu en kolay olana kolayca iletiriz. 8,9,10. Fakat, kim cimrilik eder, kendini Allah'a muhtaç görmez ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) yalanlarsa, biz de onu en zor olana kolayca iletiriz. 11. Cehenneme yuvarlandığı zaman, malı ona fayda vermez. 12. Şüphesiz bize düşen sadece doğru yolu göstermektir. 13. Şüphesiz ahiret de dünya da bizimdir. 14. Sizi alevler saçan ateşe karşı uyardım. 15,16. O ateşe, ancak yalanlayıp yüz çeviren en bedbaht kimse girer. 17,18. Temizlenmek için malını hayra veren en muttekî (Allah'a karşı gelmekten en çok sakınan) kimse o ateşten uzak tutulacaktır. 19,20. O, hiç kimseye karşılık bekleyerek iyilik yapmaz. (Yaptığı iyiliği) ancak yüce Rabbinin rızasını istediği için (yapar).(1) (1) Rivayete göre, Hz. Ebubekir, Bilâl-i Habeşî'yi efendisinden satın alıp hürriyetine kavuşturunca müşrikler, "Ebubekir, Bilâl'den gördüğü bir iyilik karşılığında onu âzâd etti" demişlerdi. Bu âyetler işte bu olay üzerine inmiştir. 21. Elbette kendisi de hoşnut olacaktır.
4 notes
·
View notes
Text
Merhaba, ben yirmibir. 2021'in haziranında pandemik koşullarda mezun oluşumdan, 2022'nin Kasımına kadar şu fotoğraf için vakit geçirdim. Yollar yürüdüm, belgeler hazırladım, prosedürlerle boğuştum, imzalar attım imzalar attırdım, dilekçeler yazdım, icralara gittim (hiç kavga etmedim), zaman zaman sinir krizlerine girip sevgili baromuza çokça sövdüm, ödev bile yaptım. İşte cübbem, işte ruhsatım. Hayırlı olsun 🎊
48 notes
·
View notes
Text
yirmibir gün aradan sonra herkes odasında, yatağında uyusun kararı aldık. uyusun ama nasıl uyusun, kalbim hızlanıyor.
yaşamak bir travma artık..
27 notes
·
View notes
Text
Yirmibir yılın sonunda heveslerimiz
Manitaya hediye aldım
12 notes
·
View notes
Text
yirmibir, vedaları hiç sevmem. sanki hepsi benden bir parça götürüyormuş gibi gelir. “kötü başlayan yaş(z)lar, içimde sonsuz savaşlar” kötü başlamasın hiçbir şey attık olur mu? yirmibir, iyi ki gelmiştin. şöyle yakışır mı ağırladım seni bilmiyorum. ben hep olduğum yerde duruyorum da sayılar değişip duruyor gibi hissediyorum ama öyle değil aslında. her gün bir an ve o anların hepsinde ayrı bir ben. sevinç, hüzün, hüzün ve hüzün. sanırım sana bi duygu tanımlayacak olsam hüznü tanımlardım. ağırlıklı olarak hissettiğim şey buydu çünkü. bu kötü bir şey mi emin değilim ama belki de hüzündür beni ben yapan. neşeli olmayı ve mutlu hissetmeyi sevmediğimi düşünme sakın. yok öyle bir şey. beyza’nın annesi benim için “gözleri bile neşeli” demiş. sanırım hakkımda duyduğum en güzel şeylerden biri bu. gözleri bile neşeli. nasıl güzel geliyor kulağa. birinin hakkımda böyle düşünmesi harika bir şeymiş. yirmibir ben bendeki duyguların hepsini seviyorum. bana zarar vermediği sürece: çünkü hepsi beni ben yapıyor.
yirmibir, ankara hikayeme bir virgül koydum. ne zaman devam edeceğini bilmiyorum ama orası senin ve benim şehrim unutma sakın. virgüller devamı gelecek hissi vermiyor mu sana da? son desen son değil, ardındakini de bilemeyebiliyorsun. tuhaf ama sevimli. ben sevdim.
yirmibir, kimler gelip geçti de bazı insanlar hiç geçmedi. neler neler başarıldı da nelerin kıyısından geçildi. belki güzel fırsatlar ayağımıza değdi de geçti fark etmedik. hep kapımızı çalmasını mı bekledik dersen hayır onu da yapmadık. çaba asıl görevimizdi. biz seninle hep çabaladık. başarısızlıklarımıza başarısızlık eklerken de çabaladık başarı eklerken de çabaladık. hepsinin birleştiği yerin çaba olması biraz komik olsa da biz çabaladık. senden sonra gelene de söyle çabalamak o un da asıl görevi.
sevmeyi de sevilmeyi de beceremedik yirmibir. yaşar kemal demiş ya hani “ben sevgiden sevinçten söz etmek istemez miyim?” diye. ben de isterim söz etmek. şayet uğrarsa, kapımı çalarsa hem sohbet ederiz hem de arından söz ederim ben. hüzün dedim ya hani. hüznüm hep ağır bastı yirmibir. söz edemedim.
yirmibir, peki öfke ve kızgınlık bu yaşın neresindeydi? sen söylemeden ben söyleyeyim heryerinde. o kadar içine işlemişti ki, bak gördün mü nasıl da kötüyü hemen sana yıktım, sana zarar verdi. yirmibir, eğer seninle ilgili bir şeyi geride bırakmak istiyorsam en çok bunu istiyorum. bu sana yakışmıyor. sana yakışmadığı gibi bana da yakışmıyor.
yirmibir, peki ya senin heyecanın neredeydi? hangi yaşımızda bıraktık biz o çocukça heyecanı? bir daha uğrar mı bana? sana uğramadı biliyorum ama iyi dayandın. aferin kızıma.
yirmibir, hiç yerinde durmadın, dinlenmek nedir bilmedin. şimdi sana veda ederken bile çalışman gereken dersi düşünüyorsun. yirmibir böyle gelişmesini ben de istemezdim ama başka çare varsa onu da ben bilmiyorum. eğer seni çok yorduysam özür dilerim.
insan kendisinden hem özür dilemeyi hem de kendisine teşekkür etmeyi bilmeli ya. bizim bizden ve Allahtan başka kimimiz var ki?
yirmibir, hadi gel yirmiikiye bir şeyler söyleyelim. bağıralım mı şöyle SEV ÇABALA VE BAŞAR diye. sevilelim de ama. sanki yanında bir de güvenmek gerekiyor. tıkandım sonuca ulaşamıyorum. zor işler.
yirmiiki, gül, kahkaha at,huzurlu hisset, sev, sevil, heyecanlan, geçmişte kalanları geçmişte bırak, kendine zaman ayır, unutma ama hatırlayarak da her şeyi kendine zehir etme. bak günler akıp gidiyor. ben değil miyim zamanı tutamıyorum bu yüzden koşmaya başladım diyen. koş ya koş. günbatımında koş, gün doğumunda koş,, yeter ki sana iyi gelsin. iyi hissedelim biz.
vedalar yorucudur, hüzün barındırır. uğurluyormuş gibi hissediyorum içimde bir şeyleri. uğurlamak ağır geliyor bazen. bi daha ulaşamayacak hissi veriyor. bu his bana ağır gelmesin artık. beni üzüyor.
yirmibir, iyi ki geldin iyi ki vardın. ankara hatay istanbul da geçen dolu dolu günler yaşadık birlikte. hangi şehirde artık ne sebeple var olursun bilinmez. ama hepsi için iyi ki. bugün bunları yazabiliyorsam içinde hepsinin payı var. kendimi bir bütün olarak yaptığım hatalarla, başardığım şeylerle bir bütün olarak seveceğim. seni de seviyorum yirmibir.
yirmibir, senin için ilk yazmaya başladığımda şunları yazmışım: “yirmibir, lütfen bana bir son getirme. bana yepyeni başlangıçlar getir. mutluluk getir. başarı getir. çünkü ben mutluluğu başarıyla özdeşleştirdim. eğer başarısız olursam mutsuz olurum. belki yirmibir. bu da değişir ne dersin? bir şeyler için iyi ki diyebileyim yirmibirde. iyi ki geldin yirmibir!” şimdi aynı şeyleri yanında sağlık huzur nasip ve inşallah ile söylüyorum. iyi geldin yirmiiki! günün sonunda atanmış bir sosyal hizmet uzmanı olarak görmek istiyorum seni. atanmış ve yüksek lisansı kazanmış bir sosyal hizmet uzmanı olarak. sana yakışacak bu. sen göremesen de (malum sınav tarihleri:d) yirmiüç görecek bunu! başaralım olur mu? lütfen birlikte başaralım.
bir küçük itiraf: daha hüzünlü bir şeyler yazacağım sanmıştım. ama böyle gelişti. bunu bozmak istemem. değinemediğim birçok konu var gibi hissediyorum. ama yirmibire mektup yazar öyle anlatırım oraları da olur mu?
güzel arkadaşlıkların, güzel sevgilerin, mutlu bir ailen olsun yirmiiki. başarın seninle olsun, mesleğin seninle olsun, değer verdiğin şeylerin huzuru seninle olsun, iyi ki geldin yirmiiki!
3 notes
·
View notes
Note
Günaydın mutlu sabahlar, günün şarkısını talep ediyorum 🙃
Nihat İlhan - yirmibir
Günaydın güzle bir hafta sonu geçirmenizi dilerim.
Nihat Ilhan’ı da bu şarkıyı da ilk defa dinledim. Hiç tanımıyormuşum.
İyi dinlemeler 🙂
1 note
·
View note
Text
Sri Lanka - Özkan Yıkıcı
Yakın dönemdeki siyasal gelişmeler önemlidir. Özellikle dönemeçlerdeki tutumlar ve sonrasında olanları doğru anlamak, gelecek düşünce oluşturmada katgıları epey fazladır. Kıbrıs gerçeğimizle de hareket edersek, ikibinler dönemi doğru anlaşılmalıdır. Üstelik sistemin kriz ve tek olma paradoksuları da kafamızın bir yerinde olmalıdır. Sizi yirmibir yıl öncesine getiriyorum. Yer Oslo. Oslo o…
View On WordPress
0 notes
Text
olur böyle şeyler. yirmi altısı olmuş ayın. yirmibire bir buçuk ay.
13 notes
·
View notes
Text
The Philosophers
Küresel bir felaket hayal edelim.
Ya toplum var olmayı sürdüremezse? Size son bir deney teklif ediyorum. Küresel bir felaket hayal edelim. Eski usul olsun, atom bombası hayal edelim.
Güçlendirilmiş bir sığınaktayız. Bu sığınaksa on kişilik ama biz yirmibir kişiyiz. Çok fazla vaktimiz yok, tek silahımızsa mantık. İçeriye kimleri alacağız?
1 note
·
View note
Text
tükeneceğiz diyordu sezen tükendim, ölmek gerek belki bin defa diyordu çağan öldüm, yaşamak kelimesi hangi şarkıda geçiyordu? sahi, hangi aşık yaşıyordu? hangimiz yaşıyoruz. hiçbir kahkahanın bu kadar acı dolu oluşunu duymadım ben daha önce ama şimdi; nerde gülsem tanrım.
temmuz yirmiki ikibinyirmi; oniki yirmibir
0 notes
Text
Neden Hikaye Kurma Gereksinmesi Duyuyoruz?
Bir anlatıcı, yirmibir yıl önce akşamın yedisinde rüzgarın nasıl estiğini kesinkes anımsadığını ileri sürerse, gülümsemem. Ona inanırım. Bana gelince, yirmibir yıl önce başıma gelmiş herhangi bir şeyi anımsama konusunda, itiraf etmem gerekirse, ne bir masal babasının, ne de mahkemede bir tanığın belleği ile karşılaştırılabilir benimkisi: Olup bitenleri asla çıkaramam. Benim bilme mekanizmam başka türlü işler. Bir hikayenin bilinmesi gerektiği gibi değil de, geleceğin önceden hissedilişindeki gibi. Her şeyi olabilirlik katında görürüm ben, imgelemin oyun kuralları için tasarlarım onları. Bana öyle geliyor ki, olup bitenleri olup bittikleri gibi değil de, onları yeniden yaşıyormuşçasına anlatırız. Bir deneyim, önceden duyuma dayanır.
Yalnızca yazarlar için geçerli değildir bu, herkes için böyledir. Şu ya da bu durumdan sıyrılıp yabancı bir kente yerleştiğimde, nasıl gelişmişti her şey? Bunu kestirebilirim, çünkü bugün çekip gidecek ve yabancı bir kente yerleşecek olsam başıma gelecekleri gözümün önüne getirebiliyorum. Ya da şuna bakalım: Yarın büyük ikramiyeyi kazanacak olsam, neler hissederdim? Bunu bildiğimi sanıyorum. Nasıl? Büyük ikramiye kazanmadım hiç, gene de bu deneyimden geçtim. Nerede? Bilemiyorum. Ne zaman? Tam bir sır. Ama o deneyimden geçtim. İmgelem çarklarım bu konuda tanıklık yapabilir. Sözgelimi ikinci kez dünyaya gelişimde yaşayabileceklerimi kafamda kurmaya çalışacak olsam, hiç olmamış ya da olmayacak bir şeyi sahneye taşımaya kalkışsam, deneyim birikimim, yirmibir yıl önce akşamın yedisinde olanları belirginleştirmeye çalışmamdan çok daha pürüzsüz bir sonuç elde edecektir.
Konuya başka bir ucundan girelim: Yaşamımızda, bilemediniz iki-üç deneyimimiz olur: Binbir görüntü doğuran bir korku; bizden kimsenin söküp alamayacağı bir umut kırıntısı; tespih çektikçe boşlukta bir çemberi tamamlayıp geri dönen taneleri andıran duygular; bütün bunlara, hiç yenilenmeden ağtabakamıza kazılan birkaç izienim eklenebilir, öyle ki Dünya, üzerinde anılarımızın terzisi olduğumuz saydam patron kağıdı gibidir. Hepsinin üstüne, bin türlü yoldan uzatmaya ve yaymaya koyulacağımız, ola ki kendimize özgü bir düşüncemiz varsa o gelir oturur. İşte bir şey anlatmaya koyulduğumuzda, elimizin altında olabilecekler. Olaylardan küçümen örnek parçalar ama hiçbir hikaye, kesin olarak söylüyorum, hiçbir hikaye! Hikayeler bize yalnızca dışarıdan gelir. Nereden doğar, hikaye gereksinmemiz? Hakikat anlatılamaz. İşte sorun bu. Bir anlatı değildir hakikat, başı sonu yoktur onun, ya buradadır ya da değildir kısacası, yanılsama evrenimizi yırtar, deneyimdir. Hikaye değildir ama. Bütün hikayeler uydurmadır, imgelem oyunudur, deneyim taslaklarıdır, imgedir, bütün bunlar ne kadar hakikatı barındırabilirse işte. Her kişi -yalnızca şairler değil- kendi hikayelerini uydurur. Aralarındaki tek fark, şairlerin dışındakilerin uydurduklarını hayatları sanmalarından doğar. Öyle yapmayacak olsalardı, başlarından geçen olayları, başka deyişle kişisel deneyimleri, onlar için büsbütün çözümsüz kalacaktı.
Ben şöyle görüyorum: Deneyim içsel bir olaydır, bir dışsal olayın sonucu değildir. Tek ve aynı bir yaşantı sayısız deneyimi besleyebilir. Bir deneyimi iletebilmek için belki de dış olayları anlatmaktan, hikayeler kurmaktan başka bir yol yoktur. Deneyim bu hikayelerin meyvesiymişçesine. Tersinin doğru olduğunu düşünüyorum ben. Meyve, hikayelerdir. Deneyim çözümlenmek istiyor, içine yerleşebileceği bir çerçeve buluyor. Onun için de geçmişte yeralması yeğleniyor: Bir zamanlar. Deneyimimizi ifade etme gücü taşıdığı için yakamızı bırakmayan bir olayın gerçekte yaşanmış olması şartı yoktur kesinkes; ama öteki insanların yaşadığımız deneyimi anlamaları ve ona inanmaları için, kendi kendimize inanalım diye, sahiden de anlattıklarımız başımızdan geçmiş gibi algılansın isteriz. Herkes böyle yapar, yalnızca yazarlar değil. Anlatılan geçmişe kaydırılmış tasarılardır, gerçeklikmişçesine sunduğumuz zihinsel inşalardır. Her kişi, sonradan yazarıyla bir tuttuğu bir hikaye uydurur, sık sık bu uğurda ağır bedel için ödemeyi göze alır. Sahiciliklerinden şüphe duyulmayacak biçimde, bütün bir tarih ve mekan ağı tarafından doğrulanacak bir hikaye dizisi uydurmayacaksa. Bu tiyatroya inanmayan tek kişi yazardır.
Fark burada işte: Olgular tarafından istenildiği ölçüde doğrulansın, her hikayenin imgelemimin ürünü olduğunu bildiğim ölçüde bir yazarım ben. Çırılçıplak, çerçeveden yoksun ve hakiki bir anlatıdan çıkıp gelme bir deneyime güç bela tahammül edilebilir. Ama yineliyorum, şu ya da bu yaşanmış olayın meyvesi değildir, bir iç olaydır. Varlığı bu anlamda doğrulanabilir, anlatılan hikayenin varolmadığını ve olmayacağını bilsem, epiğin yetkin olmayan yanılsamasından ve anlatının aldatısından caysam bile. Hikaye anlatıcılarının bütün savlarına karşın, yaşanan hikayenin deneyimin başlangıcında yer tutmadığını düşünüyorum.
Bir iç olaydır deneyim. Tek has olay. Kendini öyle koymasa da, bir buluşun geçmişe yerleştirilmesidir; baştan uca tarayan bir tasarı. Bir yaşamın belirleyici dönemeçleri gerçekleşmemiş olaylara bağlıdır, bir de, başlangıcına sahip çıktığı öyküyü önceleyen ve onu ifade etmekle yetinen bir deneyim tarafından yaratılan tasarımlara. İnsanların (bireysel ve kolektif) geçmişlerinden hiçbir şey öğrenemediklerine değgin o ünlü kınama, saçma olduğu ölçüde öğreticidir. Geçmişi öğrenmek onu değiştirmek demeye gelmez. Salt deneyim her şeyi değiştirir, çünkü öyküye yatırılmış gerçeğe ait bir olay değildir, tam tersine ifade edilebilir olana gelip dayanmak için anlatılan öyküyü değiştirmek zorunda olan bir iç olaydır. Deneyim şairdir. İnsanlar yaşadıkları olguların açıkladığını savladıkları bir deneyimden daha zenginini yaşıyorlarsa, onlara bir tek dürüst olmak, kısacası masallar kurmak kalır. Öbür türlü, deneyimlerinin başlangıç noktasını nereden bulabilirler ki? Onun için de kafalarında uydurur, yaratırlar onu çözülebilir kılanı. Bir sonuç değildir deneyim, bir başlangıçtır. Alanı, gelecek zamandır. Ya da zamandışılıktır. Bu nedenle de, bir anlatı, bir öykü kılığında kendini göstermekten tiksinti duyar. İyi de, başka türlüsü elde midir?
Enis Batur, Acı Bilgi (Fugue Sanatı Üzerine Bir Roman Denemesi)
Yapı Kredi Yayınları Ekim 2000
1 note
·
View note