#yeryuzunugezerken
Explore tagged Tumblr posts
Text
SEYYAHIN SIRT ÇANTASI
Sırt çantalı seyahate hazırlanırken dikkat edilmesi gereken püf noktaları.
Bu yazımda size bir seyyahın çantasında olması gereken öteberilerden bahsedeceğim. Elbette ki bu herkese göre değişir. Uzun süreli seyahatler genellikle farklı iklim koşullarını içerebildiğinden hem yazlık hem kışlık çok çeşitli malzemeleri bir arada taşımayı gerektirebiliyor. Gideceğiniz yerde yaz mevsimi bile hüküm sürüyor olsa, örneğin bir dağ yürüyüşü için deniz seviyesinden 2000 metreye çıktığınızda, ya da bir motosiklet kiralayıp gezinmek istediğinizde hava koşullarının değişeceğini unutmayın! Bu açıdan seçimlerde hafiflik ve çok amaçlılık en önemli iki kriter olarak beliriyor.
Çanta - Uzun seyahatlerime genellikle 60 litrelik bir ana sırt çantası ve 20-25 litrelik bir günlük çanta olmak kaydıyla iki sırt çantası ile çıkıyorum. Her iki sırt çantasının da kenarında çadır, mat ıslak mayo, havlu vs monte etmek üzere aksesuar askıları olması önemli. Ayrıca genellikle küçüldüğünde cebe giren, bez 10-15 litrelik bir çantam daha oluyor yanımda.
Kafa Feneri – Kafa feneri öyle sadece çadırlı kamplar için faydalı değil. Gece yapılan yolculuklarda kitap okuma ihtiyacından, geceye sarkan günlük yürüyüşlere ve çok yataklı hostellerde gece kimseyi rahatsız etmeden eşya toplamaya kadar çok işlevli ve sırt çantamın ayrılmazı. Pahalı modellere gerek yok, standart pilli olanlar tercih edilmeli. Çakı – Çakı şart! Doğada, şehirde, süpermarketten yaptığınız alışverişle aniden karar verdiğiniz bir piknikte, ya da bir şişe şarabı açıp da günbatımını izlemek için. O açıdan tirbüşonu da olan bir model gerekli! Ek olarak kamp kaşık ve çatalı da bulundurmakta fayda var. Piknik demişken, ben genellikle bir piknik örtüsü de ediniyorum. Ancak bunu genellikle yanımda götürmüyor, seyahatimin başlarında, gittiğim yerden anı mahiyetinde bir şeyler alıp seyahat boyunca kullanıyorum. Kalem Kutusu – Bir kalem kutusunda şunları bulunduruyorum. Kurşun kalem, tükenmez kalem, markör, birkaç plastik kelepçe, yara bandı, çakmak, tealight mum, tütsü.
Aksesuarlar - Herkesin bir güneş gözlüğü var. Ancak gözlüğü geçirdiğiniz askılar var ya, hani bıraktığınızda boynunuzda asılı durmasını sağlayan? İşte onlardan mutlaka edinin, seyyah yaşamının kaotik akışında gözlüğünüzü kaybolmaktan kurtarıyor, tecrübeyle sabit! Ayrıca şapka, eldiven ve bandana çantamda mutlaka yer alır. Bir de yanınızda hobi malzemelerinizi taşıyın. Karakalem çiziyorsanız kalemlerinizi, kağıt seviyorsanız oyun kağıdı, ya da jonglör topları veya da bir müzik enstrümanı… Bunlar seyahatin en güzel değerlerinden insan ve kültür tanımak için en uygun araçlardır. Örneğin benim yıllardır her seyahatimde taşıdığım en değerli oyuncağım, 170 gramlık bir frizbidir! Frizbiyi oyunun yanı sıra, yeri geldiğinde bir tabak olarak, ya da bir ateşi körüklemek için kullanabilirsiniz. İzolasyonlu Kahve Kupası – Fazla izahata gerek yok sanırım. Çayınızı evde/otelde yapın ve gün boyu keyfini sürün. Yalnız buradaki püf noktası, kupanın ağzının tamamıyla kapanabilir olması. Yani hem kupa hem de minik bir şişe kullanılabilir olmasının faydası büyük. Plastik, boş olduğunda katlanana 1 litrelik şişeler var. Bulursanız çantanıza mutlaka atın.
Not Defteri – Cep Telefonu çıktı mertlik bozuldu. Lakin bence eski stil, dokusu ve kokusuyla sizde yazma isteğini tetikleyecek bir not defteri şart. Ancak cep boyutlarında olmalı, yoksa bir kenarda durur, sırtınızda taşımak külfet olur, odanızda bırakırsınız maazallah. Kitap – Seyahatlere birkaç kitapla çıkıp sonra onları bir yerlerde terk etmeye kıyamayıp gerisin geriye getirdiğim de çoktur. Merak etmeyin gittiğiniz yerde kitap çok. Gittiğiniz yerlerin yazarları, yolda karşınıza çıkan kitaplar, diğer seyyahların hediyeleri. Gerek yok. Çok lazımsa kindle kullanın, hepsini içinde taşıyın. Yine de çoğu kez yazılı basılı bir Lonely Planet, gezi rehberi taşıma alışkanlığım bitmedi. Ekstradan yarım kilo ama bana göre değiyor!
Elektronikler - Cep telefonu laptop vs, bunlar size kalmış. Pratik önerilerim şunlardır. 2 adet USB girişi olan hızlı şarj eden en az 2,5 (amper) priz. Çoğu otel odasında ya da otobüs beklediğiniz bir terminal binasında bir tek priz girişi olabiliyor; iki cihazınızı birden şarj etmek ciddi dert olabiliyor. Ayrıca 1 adet taşınabilir şarj cihazı (10.000 mAh). Ayrıca kulaklık ve/veya portatif hoparlör. Ben ikisini birden taşıyorum. Ve elbette fotoğrafçıysanız bunun için apayrı bir çanta oluşturabilirsiniz. Ama minik tripod, cep telefonu monte etme aparatıyla beraber çok kullanışlı oluyor.
Uyku Konforu – Boyun yastığı…Seyahat esnasında yaşanan bir boyun tutulması, günlerce kâbusunuz olabiliyor. Boyun yastığını sadece uçakta kullanacağını düşünenler yanılıyor. Saatler süren şehirlerarası yolculuklarda da boyun yastıkları hayat kurtarabiliyor. Boyun yastıklarının çeşitli türleri var. Şişirmeli boyun yastıkları uçaklarda hava basıncından etkilenebiliyor ve bir bakmışsınız birkaç yolculuktan sonra patlayıvermiş. Ucuz olanlarını şişirmek için nefesinize bir hayli güveniyor olmanız da ön koşul! Az yer kaplamaları ve kolayca kullanılabilir duruma gelmeleri çok büyük artı. Bunları tercih ediyorsanız yanınızda bir yedek bulundurmayı ihmal etmeyin. Zaten ucuz ve az yer kaplıyor! İçi dolgulu boyun yastıkları rahat ve şık olabiliyor ancak çok yer kapladıkları için tercih etmiyorum. Son olarak Decathlon’dan almış olduğum şişirilebilir yastıktan (NEWFEEL) yıkanabilir dış kılıfı ve 3 nefesle şişirilebilme özelliğiyle oldukça memnunum. Göz Bandı ve Kulak Tıkacı da, seyahatlerde boyun yastığının tamamlayıcı öğeleri. Artık kullanır mısınız siz karar verin.
Hijyen ve Temizlik Malzemeleri – Hijyen için fısfıslı minik plastik şişelere kolonya doldurup gezdiriyorum. Hem insanlara Türk “kolonya” misafirperverliğini de göstermek için güzel fırsat oluyor. Tavsiye ederim. Islak mendil de mutlaka bulunur çantamda. Tuvalet çantamda hızlı kuruyan polar havlu, ayrıca göz hassasiyetlerim için damlalarım hazır bulunur. Hediyeler – Yolda tanıştığınız insanlara, edineceğiniz arkadaşlara verecek minik birkaç hediyelik götürme bence çok anlamlı. Tek kriter hafif ve minik olmaları. Minik nazar boncukları, şehrinize ait birkaç magnet… Ben yanımda Goadana’nın “I LOVE ADANA” etiketlerini taşıyorum. Hem gittiğim her hostelde bir yerlere yapıştırıveriyorum, hem de biraz muhabbet ettiğim herkese hediye ediyorum. Yükte hafif, pahada hoş!
Kıyafet – Kural basit. Az taşıyın! Gittiğiniz her yerde her şey var. Dahası gittiğiniz yerde alışveriş yapmak isteyeceksiniz! Bu açıdan sadece her yerde bulamayacağınız “özellikli”, çok amaçlı, kolay kuruyan ve hafif giysileri tercih edin. Mesela bir mont taşımaktansa “su geçirmez bir yağmurluk” ve “fermuarlı bir polar hırka.” Gerektiğinde şort olabilen bir pantolon. Termal içlikler. Aslında outdoor malzemeler, sırt çantalı seyahatin için de en kullanışlıları… Yine de genellikle yanıma, gece çıkmasına uygun ekstra bir pantolon ve bir gömlek de alıyorum. Bunlar genellikle çok sevdiğim ve sürekli üstümde görmekten bıkmayacağım parçalar oluyor! İç çamaşır ve çorap olarak da genellikle 5 set taşıyorum. Biraz fazla ama sürekli yıkama yapmaktan hoşlanmıyorum. 2 setle seyahat eden de var… Ayakkabıya gelecek olursak, ben koşu yaptığım için genellikle günlük kullanım koşu ayakkabısı tercih ediyorum. Ancak genel kural rahat ve hafif olması. Bir adet de sandalet taşıyorum mutlaka. Ancak seyahat hava koşullarının sert olduğu bir mevsimde ya da doğa yürüyüşlerinin yoğun olduğu bir programa sahipse, su geçirmez ve sert bir bot gerekecektir. Ayakkabı mevzu önemli. Güvendiğiniz rahat edeceğiniz ayakkabıları yanınızda götürmeniz gerekiyor.
Kamp Malzemeleri – Kamp malzemeleri taşımaya başladığınız andan itibaren yükünüz ikiye katlanabiliyor. Ben kamp sevdiğim için, çoğu seyahatimde tek kişilik bir çadır (2-2,5 kg) ve yazlık bir uyku tulumu ya da ince polar bir örtü alıyorum. Ve her zaman için yanımda bir mat taşıyorum. Plajda, piknikte, sabah egzersizlerinde… Kanaatimce mat, sırt çantasında her halükârda olması gereken en kullanışlı kamp malzemesi. Eğer seyahate iki ya da daha fazla kişi beraber çıkıyorsanız, bazı kamp malzemelerini ortak kullanmak ve kişi başı düşen yükü azaltmak mümkün…
Para Mevzusu – Şimdi bu konu çok tartışmalı bir konu, söyleyecek sözüm çok! Bir kere siz siz olun yanınızda sadece acil durumlar için nakit taşıyın. Onu da tek bir yerde taşımayın. Örneğin iki adet 100 dolarlık banknot; birini cüzdanınızda taşıyorsanız, diğerini çantanızda bırakın. Daha güvenli olması açısından boyna asılan ya da bele takılan gizli çantalar kullanabilirsiniz, size kalmış. Seyahat ederken sürekli ve her gün tüm paranızı yanınızda taşımanız anlamsız. Valizinizin gizli bir bölmesinde yahut az giydiğiniz bir kıyafetin cebinde dursun bir 100 dolar. Buna risk paylaştırma deniyor. İkinci olarak hemen hemen dünyanın her yerinde banka kartıyla, bankamatik makinalarından o ülkenin birimiyle para çekmek mümkün. O yüzden çok nakit taşımayın. Seyahatiniz boyunca peyderpey çekmek, belki size biraz komisyona mal olacak ama, buna güvenlik prim payı gibi bakmak daha doğru ve kesinlikle değer! Nerden para çekeceğinize dikkat etmeniz gerekli. Örneğin genel bir kural olarak havaalanlarında para bozdurmak ya da çekmek maliyetlidir. Komisyon miktarını mutlaka sormak gerekir.
Tüy gibi hafif, konforlu seyahatler diliyorum!
Altın Rota Dergisinde Yayımlanmıştır. (Ocak 2019)
http://www.altinrota.org/yazilar/seyyahin-sirt-cantasi/89
0 notes
Text
AKDENİZ GÜNLÜKLERİ
Akdeniz’de Sonbahar
Son yıllarda her ilkbahar ve her sonbahar motosikletimi yüklüyor Akdeniz boyunca rotasız, düşüyorum yollara. Sonbaharın da ilkbaharın da tadı ayrı. Tatil yöreleri tenha sevimli kasabalara dönüşüyor. Geçimini sadece turizmden kazanan kimisi, tamamıyla ıssızlığa terk ediliyor. Kasım ayının tamamını Akdeniz kıyı bölgesinde ve kamp yaparak geçirdim. Kasım ayı boyunca Akdeniz illerinde ortalama sıcaklık 21,5 derece. Kasım ayının 6-7 günü, yazı aratmayacak havalarda denize girdim. Ve yağış nedeniyle yürüyüş ve seyahat programımı sadece 3 gün için duraklatmam icap etti. Anlayacağınız zannedilenin aksine Kasım ayı Akdeniz’de seyahat etmek için son derece uygun bir periyot. (Adana- Antalya Yolundan Mamure Kalesi ve Anamur'un görünüşü)
Anamur’a Doğru Güneşli ve sıcak bir günde start veriyorum yoluma. Silifke’den Gazipaşa’ya kadar uzanan Doğu Akdeniz kıyı şeridi memleketin sürüş keyfi en güzel, en manzaralı güzergahlarından biri. Eskiden bu yol, bir kamyonun arkasına denk gelecek olursanız bitmek bilmezdi. Virajlar o kadar sertti ki, çoğu virajda otobüs ve kamyonlar kenara çeker bir birine yol vermek zorunda kalırdı. Son yıllarda hız kazanan karayolu genişletme çalışmalarının neticesinde, Anamur- Gazipaşa arasında kalan kısa bir etap dışında duble yola dönmüş durumda. Tünellerin önemli bir kısmı da tamamlandı. Ancak tabi tüneller ve yeni duble yol, eskiden olduğu gibi kıyı şeridini şaşmaksızın takip etmiyor. Bu da eski seyir zevkini, sürüş hız ve güvenliği lehinde düşürüyor. Yolun, denize hakim en güzel noktalarında gözlemeciler mesken tutmuş. Her birinin önünde de hevenk hevenk yerli muz asılmış. Özellikle bu yoldan ilk defa geçiyorsanız tavsiyem, hiç acele etmeden, bol bol mola verip Akdeniz’i iliklerinize kadar hissederek yolu kat etmeniz. Adana’dan batıya direksiyon salladığınızda Mersin’e kadar Çukurova’yı takip edersiniz. Mersin’in Erdemli ilçesiyle beraber Doğu Akdeniz yerleşimleri, bir birlerine kısa aralıklarla Akdeniz’e inci inci dizilir. Kız Kalesi, Silifke, Taşucu Yeşilova, Aydıncık, Bozyazı… Doğu Akdeniz’in, batının aksine ekonomisini çoğunlukla tarıma dayamış yerleşimleri…Güneşle yoğrulan bu kasabaların her biri, dağların deniz kıyı çizgisinin hemen yanıbaşında sarp bir şekilde uzandığı, akarsuların bir ovaya yer açtığı hinterlandlarda kurulmuş. Ova ne kadar genişse, yerleşim de o kadar büyük. Ova ne kadar büyükse, tarım ve onun beslediği nüfus o kadar geniş.
Anamur Antik Kenti (Anamurium Antik Kenti) Gün kararmasına yakın Anamur’a geliyorum. Bu gece kampımı Anamur Antik Kenti’nin içerisinde atmaya niyetleniyorum. Anamurium, deniz kıyısında oldukça büyük bir antik şehir. Kapıda görevli bir abla var. Niyetimi açık ettiğimde bana, içeride kamp atmanın yasak olduğunu söylüyor. 3. Defa gittiğim ören yerinde hızlıca bir tur atıyor, kenti terk ederken görevli ablanın antik şehrin hemen sınırında, deniz kenarında kamp yapabileceğime dair işaret ettiği alana gidiyorum. Kıyının gerisindeki koruluk alanı es geçiyor, gözüme eski bir taş evin tek duvar kalıntısının bir kenarında, denize 20 metre uzaklıkta, yumuşacık kumların üzerinde bir köşe kestiriyor, çadırımı bile açmadan yerleşiyor, kamp yükümü serpiyorum. Akşam yemeği için Anamur şehir merkezine gidiyorum. Asmaaaltı Lokantası gayet güzel ev yemekleri yapan bir esnaf lokantası. Karnımı bir güzel doyurup sahil kenarındaki gazinolardan birine oturup çay söylüyor, elektronik cihazlarımı şarj ediyorum. Kamp kurduğum yere geri döndüğümde, Anamurium Antik Şehrini yıldızların ışıklarıyla parıl parıl parlarken buluyorum. Bir yandan da 2 kilometre uzağımdaki Anamur Burnu’ndaki deniz feneri esip geçiyor benim yönümde. Açık havada uyku tulumumun içinde yıldızların tam altındayım ve gözlerim kapanıyor!
[Günün ilk ışıklarıyla Anamur Antik Kenti]
Gün batarken vardığım Anamurium’u gün doğumunda gezmek üzere sabahın ilk ışıklarında ayaktayım. Berisine matımı yerleşip uyuduğum antik duvar kalıntısı tam da antik şehir harabelerinin başladığı nokta. Anamurium’da dalgalar kıyıyı döğüyor ve ben, Roma İmparatorluğu ve Kommagane Krallığı zamanında, MS 7 YY’da Arap istilasına dek bölgenin doğal kaynaklarının yüklendiği bu antik liman kentinin, tiyatro ve hamamlarının kalıntıları arasında gezinirken güneş, denizin üstünden ağır ağır doğuşa geçiyor. Kentin yamaç üstüne kurulu eteklerinde yüzlerce yapı kalıntısı, sahilden tepenin üstlerine kadar uzayan hatta, şehir surlarının kalıntıları var. Kumsalın en batısından patikayı takiben yükselmeye başladığınızda antik şehrin bütünü birden tek celsede gözler önüne seriliyor. Aynı karede hem Anamur harabelerini hem de bugünkü Anamur ilçesini 20. YY kent mimarisinin hakim beyaz fonu önünde görmek çarpıcı. Üstelik aynı kareye, 21. YY Türkiyesi’nin çok katlı TOKİ bloklarıyla Anamur’un “Ören” semti de misafir oluyor. İnsan, hangisinin, bulgulara göre en yakın ihtimalle M.Ö 4 YYdan kalma Anamurium’un mu yoksa sırasıyla 20 ve 21YY insan yapıları olan Anamur ve Ören yerleşimlerinin mi, söz gelimi 25. YY’ı karşılayacağına dair düşünmeden edemiyor. Kumsalın batı ucunda buruna doğru yükselerek devam eden patikayı izliyorum. Bu patika beni 1910’da Fransızlar tarafından yapılmış ve o gün bugündür, Anadolu Yarımadası’nın bu en güney noktasından geçen gemicilere işaret vermeye devam eden deniz fenerine ulaştıracak. O meşhur deniz feneri klişesinde olduğu gibi rüzgarın esintisinde bir haşinlik var. Bir rastlantı değil “Anamurium”un “rüzgarlı burun” anlamına gelmesi! Benim gibi meraklıysanız, deniz fenerinin hemen önündeki kayalıklardan hoplaya zıplaya, bir 50 metre daha zorlu bir yürüyüş yaparak, ulaşabildiğiniz en son kayanın üstünde “işte şimdi memlekette benden güneyde kimse yok!” heyecanı yaşayabilirsiniz!
Tepeden kumsala kadar inerek şehri bölen antik surların gedik verdiği bir noktadan kesiyor, Anamurium’u güneyinde yükselen tepenin yamaçlarından uzanan bir patikayı takiben, bulgulara göre 350 civarında olduğu ortaya çıkan anıtmezarlarla çevrelenmiş antik şehri, ara sokaklarından yürüyerek geride bırakıyorum. Ören yerine giden yolun bariyerli girişine, yukarıdan iniyor, sabah kimsecikler yokken, kumsaldan giriş yaptığım ören yerinin gişesinden sorumlu Sabiha Abla'yla günaydınlaşıyor, sabahki turumu özetliyorum.
Anamur Mutfağı Sabiha Abla, iki arkadaşıyla beraber ören yerinin giriş kapısının hemen kenarında bir masada oturmuş kahvaltı ediyor. Selamlaşmamla beni kahvaltıya davet ediyor, önüme sıcacık çayımı koyuveriyorlar. Kahvaltıda pişi var! Değil evde, dışarıda bile zar zor bulacağınız bu lezzeti, Sabiha Abla’nın ablası evde yapıp getirmiş. Güne bundan güzel başlangıç olabilir mi? Ablaları yakalamışken, Anamur yemekleri üzerinde uzun uzun sohbet ediyoruz. İlgi duyduğumu görünce 3 kadın büyük bir heyecanla bana yerel yemekleri anlatıyorlar. Önce “Gölevez” den bahis açıyorlar şevkle. Gölevez, patatese benzer bir sebze. Mısır ve soğanla yahnisini yapıyorlar. Öyle bir anlatıyorlar ki, hayatımda ismini bile duymamış olsam da yemiş kadar oluyorum. Sonradan araştırma yaptığımda öğreniyorum ki, Türkiye’de Kıbrıs patatesi de denilen, besin değerleri, özellikle potasyum açısından zengin bu sebze esasen Güney Hindistan ve Afrika gibi tropik bölgelerde yetişiyor ve “kolokas” adıyla da biliniyor. Gölevez sadece, muz ve avakado gibi mahsullerin de yetişmesine imkan tanıyan subtropik iklimiyle Türkiye’nin bu en güney kıyı şeridinde ve bilhassa Anamur’da yetişiyor. Anlayacağınız Anamurlu ablalar, gölevezi ayrı bir yere koymakta haklı gözüküyor. Çukurova’da “kısır” olarak bilinen yemeğin, fıstık ve susamla beraber, çeşitli taze yeşillikler de eklenerek, soğuk çorba kıvamında bir servis şekli var. Bu yemeğin ismi “Batırık”. Bir de “Samsıra” var. Üzüm pekmezi ve susam beraber kaynatılarak yapılan bir tatlı. Fıstık ve fındık ilavesiyle servis yapılıyor. Yazık ki bu bölgeye özgü bu enfes yemekleri Anamur’da herhangi bir lokantada yemek mümkün değil. Aceleniz hiç yoksa ve kendinizi doğru zamanda bir Anamurlu’nun evine davet edilmiş bulmamanız kaydıyla. Anamurim Antik Şehrinin giriş kapısının yanıbaşındaki ağaçların gölgesindeki masamıza serpiştirilmiş, köy işi pişi ve ev mahsulü bahçe zeytininden müstakil kahvaltımızı ederken kendi adıma bu sabahki nasibimden bir hayli memnunum. Yöresel spesiyaller gölevez, batırık ve samsıranın tadına Anamur’u bir sonraki ziyaretimde bakmak durumunda kalmaktan da…
Köşekbükü Mağarası Kahvaltıdan sonra, önceki Anamur seyahatlerimde yolumu hiç düşürmediğim bir yer kestiriyorum gözüme. Dev muz seralarıyla kaplı Anamur ovası bitip de engebe başlar başlamaz bitki örtüsü yerini ormanlara bırakıyor. Köşekbükü Mağarası, Anamur'un 9 km kuzeybatısında, seraların yerini ormanlara terk ettiği noktada, 2000 yıllık bir geçmişe sahip… Sıcaklığın yaz-kış 18 derecede sabitlendiği mağara astım hastalarına iyi geliyormuş. Yakın zamanda mağara ışıklandırılmış, merdivenler monte edilmiş ve hali hazırda rahatlıkla gezilebilir durumda. Köşekbükü, Anamur’da yer alan mağaracılık açısından ciddi önem taşıyan birçok mağaradan yalnızca biri. Örneğin Çukurpınar mağarası dünyanın en derin ikinci mağarası olarak kayda geçmiş. Bir de Anamur’Un 60 km doğusundaki Aydıncık kasabasında yer alan Gilindere (Aynalı Göl) mağarası var. “Dünyanın sekizinci harikası” diye tanıtılan mağara, anayoldan birkaç kilometre içeride ve kesinlikle görmeye değer.
Muz Diyarı Anamur ve batı komşusu Antalya’nın Gazipaşa ilçesinin kıyı şeridinde alabildiğine muz plantasyonları var. Anamur’un 30 km batısındaki Uçarı ve Demirören köylerinde anayoldan denize inen toprak yollardan birine saparsanız kendinizi uçsuz bucaksız muz çiftliklerinde bulabilirsiniz. Kasımdan itibaren birkaç ay boyunca devam eden muz hasadına denk gelebilirsiniz. Yollar dar ve bozuk ancak aracınıza ve kendinize güveniyorsanız Uçarı’dan Yakacık’a kadar dağ yamaçları ve kıyı boyunca uzanan yola girmenizi öneririm. Yol akıl almaz güzellikte birkaç kumsaldan da geçiyor. Yeri gelmişken, muzun yanında Türkiye’deki çileğin büyük kısmı da Anamur’dan geliyor. Son yıllarda avakoda, altın çilek gibi daha birçok tropik ağaç, bölgenin ekstra ılıman ikliminden faydalanarak meyve veriyor.
Mamure Kalesi Anamur Çayı’nın beslediği Anamur Ovası kıyılarının batı ucunda Anamurium, doğu ucunda ise Mamure Kalesi var. Mamure Kalesi Anadolu’nun en sevdiğim kalelerinden biri. Denize sıfır konumlanmış kaleyi, bölgeye her yerleşen elden geçirmiş. Kilikya Ermeni Krallığı 4 YY’da eski bir Roma Kalesinin üzerine inşa etmiş. Ardından Bizans ve Haçlılar el atmış, Selçuklular 1221’de iyice büyütmüş, Karamanoğlu Mahmut Bey “ Mamure” ismini vermiş. Sonra da Osmanlı’nın elinde birkaç kez restore edilmiş, kervansaray olarak bile kullanılmış. Kale’nin bir kısmı yakın zamanda epey tartışmalı bir restorasyondan geçti, yepyeni oldu! Doğu tarafı ise hala tüm otantikliğini koruyor. Kaleye kapısından değil de sahilden giriş yaparsanız kalenin büyüleyici harabelerini daha iyi gözlemleme şansınız olacağı gibi, daha otantik bir deneyim yaşayabilirsiniz. Deniz Kaplumbağaları ve Akdeniz Foku Bunun için kalenin batısındaki kumsala ulaşmanız gerekiyor. Kalenin hemen yanıbaşında iki tane camping var. Dragon Motel’de hem kalacak ahşap evler var hem de önündeki kamp alanı yıllardan beri yerli ve yabancı karavancıların yaz-kış uğrak yeri. Yazları Pervin Abla ilgileniyor, kışları ise Pervin Abla’nın annesi sürekli orada yaşıyor. Kumsalın hemen berisinde yüksek ağaçların gölgesinde keyifli bir yer. Bu kumsalın bir güzelliği de mevsiminde deniz kaplumbağalarının buraya yumurtalarını bırakıyor olması. Mayıstan itibaren yumurtalarını bırakmak üzere kumsala ��ıkarma yapan deniz kaplumbağalarını, ağustostan ve eylül sonuna kadar da yumurtalarından çıkıp denize ulaşmaya çalışan minik yavruları görme şansınız var. Eylülün birinde Dragon’da çadırımı kurmuş, gece vakti, yumurtlama alanlarını işaretlemek ve korumak amacıyla yerleştirilen kafeslerden birinin başına uzanmış, yıldızları izliyordum. Birden kumların içinde hışırtılar duydum. Fenerimi açtığımda karşılaştığım manzarayı hayatım boyunca unutmam mümkün değil. Yanı başımda kumun içinden mini minnacık deniz kaplumbağaları adeta fışkırıyordu. Ben fenerle şaşkınlıkla bakarken minikler feneri takip etmeye başlamıştı bile. Şaşkınlığımı atmadan evvel ardımda bir kaplumbağa ordusuyla denize doğru yürüdüm ve fenerimi kapattım. O gece ve ertesi sabah, hiç sıkılmadan onlarca kaplumbağanın denizle buluşmasını izledim. Tam denize kavuştuğunda, bir dalga kıyıya kadar geri çıkarıyor yavruyu. Ve minik yüzgeçleriyle tekrar başlıyor kaplumbağanın mücadelesi. Onlarca kez tekrarlanıyor bu. Yumurtadan çıkan her 1000 deniz kaplumbağasından sadece bir tanesi ergenliğe kavuşuyor. Onun için dünya popülasyonu bir hayli az. Karada tilki, çakal, kuş ve elbette insanoğlu gibi düşmanları var. Denizde de büyük balıklar. Bir kısmı da güneşin altında, daha denize ulaşamadan bitkin düşüp kızarıyor. İşte böylelerine el atmak caizdir diyerekten pili bitmiş, öleyazmış birkaç yavruya da deniz suyuyla müdahale etmeden duramıyorum. Anamur kıyılarının nesli tehdit altında olan tek türü kaplumbağalar değil bu arada. Yeryüzünde kalan son 600 Akdeniz fokunun birkaçı, ilçenin ıssız kıyı kayalıklarında yavrusunu emziriyor olabilir. Rast gelmeniz çok zor ama 300 kiloya varan cüssesi ve 2-3 metre boyuyla bu sevimli deniz memelisini gözden kaçırmanız olanaksız! (Mamure Kalesi'nin içi) Gelelim Mamure Kalesi’ne. En iyisi Dragon Camping’de bir gece geçirmek. Ama buna vakit ayıramıyorsanız da Dragon Camping’den yürüyüş yapmak için izin isteyerek kıyıdan Mamure Kalesi’ne yürürseniz, kale duvarlarının gedik verdiği yere doğru çıkan patikayı gözden kaçırma şansınız yok. Patika sizi kalenin restore edilmemiş otantik kısmına çıkarıyor. Kaleye bu arka kapıdan girmek, buradan Anamur’u yüksekten izlemek buraya her yolum düştüğünde, mümkünse sabahın ilk ışıklarında gerçekleştirdiğim bir ritüel. Kumsaldan kalenin duvarları boyunca devam edince Kale’nin restore edilmiş kısmını tüm büyüleyiciliğiyle deniz tarafından görmeniz de mümkün. Kale gezintinizden sonra şnorkelinizi takıp kalenin hemen açığında, deniz kuşlarının yuva edindiği adacığa yüzmeyi de unutmayın. Kayalıklarda güzel bir deniz yaşamı var. Deniz keyfi için Pullu Milli Parkı da uygun bir nokta. Bu güzel kumsal Anamur’dan Adana istikametine doğru birkaç kilometre ileride. Karavan ve kamplı konaklama için de elverişli. Türkiye’nin Akdeniz’in sahillerinin en güneyinde yer alan Anamur, tarih doğa ve kumsallarıyla, ana akım turizmin dışında keşiflere susayanlar için heyecanlı verici bir nokta. Alanya Gazipaşa havalimanının hizmete girmesinden önce en yakın havalimanına 4 saati aşkın mesafede yer alması ve büyük şehirlerin uzağında konumlanması, Türkiye’nin son yıllardaki iç turizm patlamasından Anamur’un nasibini almasını geciktirmeye- şimdilik- devam ediyor.
[Anamur Burnu’nun en güneyindeki kaya parçasının üzerinden Anamur Deniz Feneri]
Kaynakça, Ek Okuma ve Linkler
Anamurium Antik Kenti http://www.mersinkulturturizm.gov.tr/TR-73139/anamur.html
Batırık Tarifi http://www.yasemin.com/foto-galeri/51786-mersin-usulu-batirik-tarifi/p1
Samsıra Tarifi https://senayarpacioglul.blogspot.com/2017/12/samsira-nasil-yapilir-dogal-tatli.html Deniz Kaplumbağaları https://www.wwf.org.tr/ne_yapiyoruz/doga_koruma/turler/deniz_kaplumbaas/ Anamur Dragon Camping http://www.anamurdragonmotel.com/
Altın Rota Dergisinde yayımlanmıştır. (Aralık 2018)
0 notes