#yemek oda
Explore tagged Tumblr posts
mel-inoe · 8 months ago
Text
yemekhanede kafa dinliyim az bitmiş sosyal pilimi yenileyeyim diye yalnız oturdum kızın biri geldi yanıma oturdu. lan valla yalnızlık yoksunluk dram falan yaşamıyorum beni salın iki dakika
2 notes · View notes
blue-eyed-giant · 1 year ago
Text
olm annem 3 aylık harçlığımı, 1 haftalık yemeğimi ve 6 aylık erzağımı elime verip gitti napıcam şu an okulu direkt bu elimdekilerle bitirmeye çalışma psikolojisindeyim
1 note · View note
hataysekshikayelerisblog · 1 month ago
Text
Tatlı Komşum! (2) (Furkan 31 Y., Manisa)
Yarım saat sonra zil çaldı. Yemeğe çağırdı. Cevat, "Bekar adamsın, yemek falan yapamazsın!" diyerek gevrek gevrek gülüyordu. Yemekten sonra biz odaya geçtik. Ebru bulaşıkları makineye diziyordu, "Furkan, Türk kahvesi bitmiş, sizde var mı 3 fincanlık kahve?" dedi. "Var var, sen cezveyi ver, ben koyayım!" dedim. Ebru, "Sanki 3 fincanlık kahve ne kadar konur biliyor da! Dur ben de geleyim de, getir götür yapma!" dedi.
Bizim kapıyı açıp koridorda yine öpüşmeye başladık, az kalsın cezve düşüyordu elinden. Mutfak tezgahına dayanıp, "Sadece sürtsen yetecek!" dedi, evde giydiği eteği yukarı kaldırıp. İki dairenin de kapısı açık. Abartmayayım, ama 3 kez girip çıktım içine, "Ohhh!" diye boşaldı. Ben zaten heyecan korku panikle küçülüverdim. "Nerede kahve?" dedi eteği indirip. Dudaklarımdan öptü, "harikasın!" dedi. Kendi dairelerine geçti. Başım döndü o an, birkaç dakika bekleyip kapıyı çektim. Ebru kahveleri yapmış, ben koridordan odaya giderken, "Ne o be, gelemedin?" dedi Cevat'a duyurmak için. Ben de aynı ses tonuyla, "Lavabo..." dedim.
Çarşamba günü telefonla konuştuk. Akşamüzeri 18:30'da şuraya gelebilir misin?" dedi. Gittim. Okullar bölgesinde bir yerde bir binaya girdik beraber. Anahtarla giriş katındaki daireyi açtı. 2 odalı bir evdi. Oturma odası gibi büyük bir oda vardı. Eski koltuk takımı vardı. Yerde ise 2 kişilik kocaman bir yatak. Yerdeki yatak ve koltuklar odayı hıncahınç doldurmuştu. Solda kapalı bir kapı, yanında tuvalet ve banyo, sağda küçük tüp, çaydanlık ve bir iki kap kaçak olan bir mutfak.
Ebru, "Konuşmalıyız! Seni taşındığınız günden beri gözlüyorum. Bende öyle bir güven öyle bir huzur, şefkat ve aşk duygusu yarattın ki, son bir aydır senin kucağına atlamak için zaman kolluyordum. Geçen akşam hazır karın da yokken seni tartmak için attım o fotoyu ve bak şimdi burdayız. Benim bir elemanım var hem eski bir arkadaşım dükkanı açınca onu da yanıma aldım. O da evli ama mutsuz ve gençlik aşkı ile beraberler geçen yıldan beri, karşı daireyi kiraladılar onlar da. Bu sabah ona bahsettim senden, zaten 3 aydır dilimden düşmüyormuşsun da. Bu sabah birlikte olduğumuzu söyleyince, burayı söyledi, sana da orayı tutalım dedi. Gelip baktık bugün, eşyalar önceki kiracıdan kalmış, tuttum burayı, öğleden sonra biraz temizledik, nevresim takımı falan alıp değiştirdik, sana sormadım ama burası bizim aşk yuvamız olsun istedim!" dedi.
Elinden tutup kendime çektim. "Sen sadece güzel bir kadın değilsin, sen herşeyiyle muhteşem bir kadınsın!" deyip dudaklarını dudaklarıma aldım. Ev sıcacıktı. "Kombiyi açık bıraktım geleceğiz diye!" dedi. Aşk yuvamızda ilk sikişimizde önce birbirimizi uzun uzun öpüp okşadık, şefkatle başlayan sevişme ihtiraslı bir sikişe dönüştü. Kasıklarını yaladım, amını dilledim, göğüs uçlarını emdim ve o kısa zamanda amından iki kez siktim...
Beraber çıktık, elele karanlıkta arabalarımıza kadar yürüdük. 5'er dakika arayla evdeydik. Yarım saat sonra mesaj geldi, "Cevat misafiri olduğu için dışardaymış, çocukları doyurup sana koşacağım aşkım!" diye. Duşumu almıştım, uzanıyordum. Kalkıp birkaç kaşık bal yedim, bir avuç fındık attım ağzıma, gelirken enerji içeceği almıştım onu kafaya diktim...
Kapıdan girdiğinde yine yapıştık birbirimize, ama bu kez yatağa değil oturma odasına geçtik. Koltuğa oturtu beni, eşofmanımı indirip yarağımı eline aldı, öpüp yalamaya başladı. Sadece yarağımı değil taşaklarımı da emiyor, çekiştiriyordu. Elinin biri yarağımda, diğeri göğsümde göğüs kıllarımı okşarken, ben boşalmamak için Beşiktaşın o hafta sonu yapacağı maçın skorunun ne olacağını düşünmeye çalışıyordum. "Yapma!" dedim, kollarından kaldırıp kucağıma oturttum. Boynuma kollarını dolayıp, "Ne oldu aşkım, sevgilisinin ağzını sikmeyi sevmedi mi?" dedi şımararak. "Bayıldı, ama fazla bayıldı, boşalacaktım nerdeyse!" dedim. "Boşalsaydın aşkımmm!" deyip yüzümü gözümü öpüyordu.
Bu sefer ben onu koltuğa oturtup bacaklarını omzuma aldım, sanki ilk kez yalıyormuş gibi itinayla santim santim yaladım kasıklarından klitorisine kadar. Dilimi amının içine kaydırıyor, bızırını dudaklarımın arasına alıp kafamı hızla sağa sola sallıyordum. Saçlarımı okşuyor, kafamı amına bastırıyor, ellerini kısa saçlarımın arasına sokmuş koltukta kıvranıyordu. Beni itti yere uzandım. Ata biner gibi bindi yarağımın üstüne, kıvrak sexy hareketlerle kucağımda zıplıyor, "Oh, oh, oh, oh, aşkımmm, erkeğim, tatlı komşum!" diye diye orgazm oluyordu. "Aşkım içime akıt döllerini, amımın duvarlarına fışkırt!" dediğinde, "Ahhhh, böyle tatlı amcık sikmedim!" diye diye boşaldım amına...
Biraz dinlenip, "Aşkım ben çocukları yatırıp gelirim!" dedi. "Zerzevat ne zaman gelir?" dedim. "Zerzevat mı?" dedi gülerek, "Belki sabaha karşı, belki sabah, ana fabrikadan genel müdür geldi, içerler, sonra masaj salonu, sonra da belki otel!" dedi. İçimden Vay anasını dedim. Yarım saatte geri geldi. Saat 03:00'te gidene dek öpüşüp, birbirimizi elledik, konuştuk, hatta kocasının biralarından ikişer tane bile içtik.
Ertesi gün işyerinde kızlar konuşurken farkettim ki, 14 Şubat sevgililer günü. Karımı aradım konuştuk, kutladım. Sonra da internet uygulamasından Orkide seçip, "İYİ Kİ..." yazıp Ebru'nun dükkana yolladım. İsim falan yazmadım, Zerzevatın bunu düşüneceğini sanmadığımdan benden geldiğini anlardı. Yarım saat sonra yazdı. "Ben bu akşam yemeğe arkadaşlarla dışarı çıkacağım diyeceğim. Ne yapmak istersin?" diye sordu. Çiçekten bahsetmediğine göre daha gitmemiş. "Sen ne istersen!" dedim. "İzmir'e yemeğe gidebiliriz?!" dedi. "Gerek yok, aşk yuvamıza da gidebiliriz, ama en iyisi ben evde güzel bir masa donatayım, ne dersin?" diye yazdım. "Olurrr aşkımmmm!" demiş.
Sanırım bir saat sonra, Orkideler masasında, kartımı kalbine doğru tutmuş şımarık bir kız çocuğu edasıyla bir foto, altına da, "Sen harikasın, hiç keşke demeyelim, hep İYİ Kİ..." diye yazmış. Eve giderken birşeyler aldım, güzel bir masa kurdum. Şarabı soğuttum. 20:00 gibi evden çıktığını duydum. Topuklu ayakkabılarıyla tak tuk merdivenlerden indi. Arabaya binip gitti. Ne oluyor lan dedim. Oysa ben mumları bile yakmıştım...
Beş dakika sonra, "Kapıyı aç!" diye bir mesaj. Açtım, süzüldü içeri. Ayağında terlikler, elinde ayakkabıları vardı. Terlikleri çıkardı ayakkabıları giydi, montunu çıkardı. Siyah bir mini etek, üzerinde yakası boğazlı kolsuz kırmızı siyah saten bir bluz, ayakta siyah çorap ve topuklu siyah rugan ayakkabıları ile muhteşem görünüyordu. Bense mal gibi eşofmanlarımlaydım. "Bir dakika, geliyorum, sen geç otur!" dedim. Lacivert takımımı içine beyaz gömleğimi giydim, yakadan iki düğme açıp içeri gittim. Bir an gözleri doldu ağlayacak sandım.
Sandalyesini çekip oturttum. Kırmızı şarabı açtım. Masayı öyle ayarlamıştım, onu kısa kenara, ben uzun kenarın ona yakın köşesine. "Hoş geldin hayatıma!" dedim kadehleri tokuşturduk. Mezelerden uzattım, tabaklarımıza aldık. "Çok güzelsin, her zaman çok güzelsin!" dedim. Eriyordu o an, evlendiği günden beri böyle bir muamele görmediğine emindim. İlk yarım saat komplimanlarla, iyi ki'lerle ve son 3 aydır yaptıklarımızı anlatmakla geçti. Birbirimizi kollamakla geçmiş farketmeden. Şurda şöyle yaptın, sen şurda şunu yaptın ,orda kolun değdi eridim, burda dokunmak için geberdim gibi itiraflarda bulunduk durduk.
Yarım saat sonra Hotel California çalmaya başlayınca dansa kaldırdım. Sarmaş dolaş dans ettik. Şarkı ikinci kez çalmaya başladığında artık dudaklarımız buluşmuş, romantizmden tutkuya geçmiştik. Artık hoyratça sikmek istiyordum. Pantolonumun içine bir şey giymemiştim zaten, bunu masanın boş olan tarafına kollarını dayatıp eğdim, eteğini sıyırıp parmaklarımı geçirip külotlu çorabın ağını yırttım ve tangasını kenara çekip yarağımı soktum. İkimizden de aynı anda çıkan, "Ohhhhhh!" sesi bir an şarkıyı bastırdı. Alttan yukarı doğru yarağımı içinde gezdirerek pompalıyordum. Arada kalçalarına şaplaklar atıyor, bazen de uzanıp bluzun üstünden sütyenli göğüslerini sıkıyordum. O bana dokunamıyor, kalkamıyor, ellerini geriye doğru uzatıp ceketimin eteklerinden ya da kalçalarımdan tutmaya, kendine daha çok çekmeye çalışıyordu...
10 dakika siktikten sonra dayanamayacaktım. "Geliyorum!" dedim. "İçime gellll!" dedi. İkimiz de nefes nefese orgazmın tadını çıkardık bir süre. Birer sigara yakıp masaya geri döndük. Ebru, "Harikaydı, ama sana dokunamadıkça daha çok kudurdum, intikamım feci olacak!" dedi gülerek. "Senin intikamının en fecisi bana bayram!" dedim, masada tuttuğum elini öperek. "Yapma böyle, şimdi kalk kaçalım buralardan diyeceğim!" dedi. "Seninle dünyanın öbür ucuna giderim!" dedim. Ağlamaya başladı...
Kucağıma aldım, yatak odasına götürüp yatağın üstüne uzattım. Akşam üstü alıp komodinin çekmecesine koyduğum tek kırmızı gülü uzattım. Ağlamaya devam ederken yanaklarını sildim, öptüm. Kollarını boynuma dolayıp kendine çekti. Dudaklarımız hissizleşene dek öpüştük. Ceketimi çıkardım. "Dur, filmlerde en çok özendiğim sahnedir!" deyip doğruldu, dizlerinin üstünde tek tek gömlek düğmelerimi çözüyor, çözülen her düğmenin altını öpüyor, kokluyor, sonra yeni düğmeye geçiyordu...
Sonra fermuarımı açıp yarağımı eline aldı. Önce uzun uzun okşadı. Gözlerime bakarak dudaklarının arasına aldığında ıslak sıcak bir tünel gibiydi. Emdikçe emiyor, avucuyla sağıyordu. Ben geri çekilmek istedikçe, "İntikam!" diyordu. Ayağa kalkıp bir çırpıda soyundu. Sanki ateşler içinde yanarsınız da söndürmek içn soğuk birşeylere sarılmak ister gibi duvara yanağını ve vücudunun üst kısmını verip, sadece kalçasını arkaya çıkardı.
Uzanıp krem aldım aynanın önünden. Parmaklarıma ve götüne sıktım. Parmaklarımı içine soktuğum anda, "Ahhhh!" dedi. Canı yanmıştı, ama, "Aşkım, devam et lütfen!" dedi. Canı yanıyor, yüzü şekilden şekile giriyordu, ama istiyordu. Birkaç dakika sonra biraz daha gevşediğini hissettiğimde, yarağımın kafasını dayayıp, belinden tuttum. Canı yandığını anladığım her anda durup, sonrasında milim milim doldurdum daracık bozulmamış göt deliğini. Az önce boşaldığım için rahattım, uzunca siktim götünü...
Dudağının yanını, yanağını öpüp, "Aşkım, birtanem!" diye diye akıttım döllerimi götünün içine. Mutlu, ama canı yanmış şekilde sarıldı bana, "Aşığım sana!" diyerek.
[Furkan]
88 notes · View notes
sertsiken0606 · 5 months ago
Text
aslının aynısı
merhaba arkadaşlar . Sizlerden gelen bir anıyı daha aktarıyorum. Bol sikişli geceler. Merhaba Hasan bey ben küçük bir şehirin küçük bir kasabasında noterde çalışan 25 yaşında oldukça güzel seksi giyinmeyi Sibel Can ölçülerinde yani balık etli bir kadınım evliyim 3 kez hamile kaldım fakat doğum olmadı ya düştü ya da ölü doğum oldu . Bilirsiniz noterlik yapmak için noterlerin avukat olması şart bizim avukat 58 yaşında ama kimse 58 olduğuna inanmıyor oldukça bakımlı hergün kuaför ve güzellik salonlarına giden 175 boylarında 70 75 kg ağırlığında felaket seksi dul bir kadın avukat hanım la birlikte toplam 5 kişiyiz noterde 2 erkek 2 kadın erkekler evli kadınlardan ben evli avukat ve diğer arkadaş dul . Konumuza dönelim bu arada ben Didem avukat Emine hanım beni veznede görmek istediğini veznede ki arkadaşın benim yerime geçmesini istedi . Vezne de görevli Serkan arkadaşım 56 yaşında 3 kız 3 erkek çocuğu olan abdestli namazlı biri o kadar dürüst bir insan daha tanımadım başta yazmıştım küçük bir kasaba diye , kim ne yapmış ne almış ne satmış ilk bizim haberimiz olur. 14 Şubat 2023 günü öğle yemeği için eşimle sözleşmeş fakat eşimi en yakın arkadaşının karısıyla mesajlasırken yakalamıştım bizim yemek fiyasko olmuş içim içim eşimden nefret etmeye başlamıştım . Aynı günün akşamı eşimin telefonunu kopyalamayı öğrenip kendi telefonuma yükledim artık eşim gül ile ne yazışırsa ben görüyordum resmen 4 yıldır birlikte oluyorlarmış ben ayakta uyuyormuşum haa şunuda belirteyim gül ün kocası eşim fikret gülü sikerken masada oturup sikişlerini izliyormuş Fikret aslında çok yakışıklı bir erkek ama siki kalksada erkenden sönüyormuş WhatsApp mesajlarından okuduğum kadarıyla 1000 erkekten 1 inde çıkan nadir bir hastalıkmış ama nede olsa beni aldatıyordu o gece ayrı odalarda yattık sabaha kadar ne yapacağımı düşündüm . Sabah kahvaltısı yapmadan işe gittim moralim bozuk olduğu için pek gülmeden masama oturdum avukat hanım 10 da gelirdi geldi merhaba hayırlı işler arkadaşlar dedi benim suratımın asık olduğunu anlamış beni çağırdı durumu en ince ayrıntısına kadar anlattım mesajları gösterdim bana kısasa kısas yap boşanma dedi nasıl dedim bekle ben sana haber vereceğim dedi . Aradan 1 saat falan geçti avukat hanım Didemle ben çıkıyoruz arkadaşlar gecikirsek siz 5 te kapatıp çıkın dedi avukat hanım ın jipine binip birlikte onun bağ evine gittim 2 lüks otomobil vardı kapıda içeri girince şok oldum 4 erkek hepside çırılçıplak ben geri döndüm avukat hanım hadi kocan seni aldatıyor sende onu aldat kısasa kısas yap dedi soyunarak erkeklerin arasına girdi erkeklerin 2 sinin sikini eline aldı 1 erkek sikini ağzına soktu 1 erkek boşta kaldı oda benim elimden tutup beni kendine çekti elime sallanıp duran sikini verdi hadi bakalım sen benimsin ben de seninim bütün marifetlerini göster bakalım dedi avukat hanım halinden memnun adamın biri yere yatmış avukatın götüne sokmuş diğeri kocaman sikini amıma sürtüp girip çıkıyordu diğeri de avukat hanım ım ağzını sikiyordu o sırada benim elimden tutan sikini ağzıma dayadı ben soktaydım ne yaptığımı neden yaptığımı bilmeden adamın sikini yalamaya başladım adam sik o şekilde yalanmaz al ağzına sakso çek ağzını siktiğim orospu hadi başla dedi ipler kopmuştu zevk almaya bakacaktım dediğini yaptım sakso çekmeye başladım ben çekerken o benim üzerimdeki elbiseleri iç çamaşırlarını tek tek yırtarak çıkarttı adam bana resmen tecavüz edecekti birden titreyerek ağzıma boşalmış sikini ağzımdan çıkartmadan başımı tutmuştu mecburen hayatımda ilk defa döl yutmuştum tadı biraz tuhaf geldi boşalması bitince sikini kaldırana kadar sakso çekmeye devam ettim beni birden kaldırıp domalttı birden amıma soktu hızlı hızlı girip çıkmaya başladı bir taraftan da kalçalarıma tokat atıyordu canım yanıyor ama zevkte alıyordum belki 20 dakika bu şekilde sikti arkadaşlar gelin yardımcı olun dedi diğer erkekler etrafımda toplandı biri yere yattı getir patron ben götünü senin için hazır edeyim dedi beni yere çekti yerde yatan adam sikini götüme sokmaya başladı daha önce çok sikilmiş patron amı daha dar dedi beni ilk domaltıp ( gerisi 2 de )
100 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 6 months ago
Text
Tumblr media
İLGEN ÇALMA
Gelin ata binerdi üç gün düğün olur. Düğün keşkeği için oğlaklar kesilir, buğdaylar köy meydanındaki dibek taşında döğülürdü. Düğün yemekleri yerlere serilen çullar üzerinde sinilerle getirilerek yenirdi. Gelin alımı akşamı gelin attan damat tarafından kucaklayarak indirilir dam başlarından gelinin üzerine buğday şeker delikli paralar atılırdı. Biz çocuklar delikli paraları toplar koyardık cebimize.
Okucular gelirken silah atar düğün sahibi yanlarına gider karşılar hatta bazen davulcular da giderdi. Okucunun atı alınır düğün sahibinin gösterdiği yere bağlanır yemlenirdi. Köy meydanına büyük bi ateş yakılır düğün gece de devam ederdi.Yaşlı genç herkes oynatılırdı, en çok da Davaz zeybeği ve sepetcioğlu oynanırdı. Bütün köylü düğüne gelirdi. Kadınlar gız evinde tepsileri ters çevirip iki kişi tutar, üçüncü kişi elleriyle tepsiye vurarak hem söyler hem çalarak genç, kız, ihtiyar kim varsa oynatırdı. Biz buna iliyan çalma derdik.
Çeyiz alma gününde gelinlik kızlar çeyiz sandıklarının üzerine oturur, yada oda girişine ip tutar oğlan tarafından bahşiş isterdi.
At gitti o düğünler bitti, dibek gitti buğday döğmeler bitti, çul bitti yerde yemek bitti. Velhasıl o güzel kültürümüz zaman içinde kaybolup gitti.
45 notes · View notes
menemennpastirma · 10 days ago
Text
Tumblr media
Eskiden "Âdâb-ı Muaşeret" diye bir ders vardı.
Âdâb-ı Muaşeret dersinde çocuklara aşağıdaki kurallarla insan olmak öğretiliyordu:
Emanet eşyalar fazla geciktirilmez
Başkasının kusuru ile dalga geçilmez
Ayakta bir şeyler yiyip içilmez
Eller pantolon cebine sokulmaz
Telefon eden kişi önce kendisini tanıtır
Pazarlık yapılırken mal kötülenmez
Kusurlar yüze karşı açık açık söylenmez
Kalabalık yerlerde sakız çiğnenmez
Sigara ile bir yere girilmez
Alay ve kötüleme imâ ile bile yapılmaz
Sokak ortasında durarak konuşulmaz
Yerlere tükürülmez ve çevre kirletilmez
Aksırırken, öksürürken el veya mendille ağız kapatılır
Bencillik ancak çocuklarda ayıplanmaz
Uzun zaman kalan misafire oda ayrılır
Toplu yerlerde yüksek sesle konuşulmaz
Başkasının yanında ayakları uzatarak oturulmaz
Yemek davetinde yemekler geciktirilmez
Sıra olan yerlerde sıraya geçilir
Başkasının lafı kesilmez, devamlı da konuşulmaz
Bir konuyu reddederken terbiyeli ve ciddi olunur
Kaynak: https://www.instagram.com/p/DBlN9kltlDK/
9 notes · View notes
bitkinback · 1 month ago
Text
Taiwan
Tayfun geçti mi bitti mi derken çok şükür benim geldiğim gün mağazaları iş yerlerini açmışlar. Hava dün akşam yağmurluydu ama o kadarına şükür. Bugün hava baya iyiydi. Hem yol yorgunu hem de hafif hasta gezemem derken ilk günün itinerarysinde olan her yeri bitirdim. Ben de kendime şaşkınım.
Tayvan çok değişik bir ülke. Çin gibi. Hatta ismi bile resmi olarak republic of china. Her şey Çince. Herkes Çin kökenli. Bu konuyu daha sonra detaylı arastiracagim.
Ben baskentteyim, çok metropol. Singaporedan sonra gökdelenlere kaldığımız yerden devam. Trafik düzenli şükür. Ama mesela yayaya yeşil ışık yanarken de arabalar geçiyor lol. Bu Asya’da karşıdan karşıya geçerken hep dikkatli olmak lazım.
Yemek meselesi ise buralarda biraz sıkıntı. Yani çoğu insan zaten sizi anlamıyor. Vegetarian option baya az ya da ben derdimi anlatamıyorum. Bugün helal bir restoran buldum, beef noodle yedim. Bence baya iyiydi. Ama Çinliler ağızlarını sapirdatarak yiyor. Hadi bu noodle sulu filan dersiniz. Dün akşam hamburger yedim, o da aynı. Sarı karpuz yedim, bence baya iyiydi. Yeğenimi arayıp “halacigim sence sarı karpuz olur mu” oyununu oynadık. Sokakta domuz gördüm, bir adam tasma takmış gezdiriyor. Interesting.
Kaldığım hostel çok iyi. Size bir gezgin tavsiyesi. Eğer Asya��da orta halli bir otel tutmaya paranız yetiyosa iyi bir hostel tutun. Hem temizliği daha iyi yapılır hem sağladığı imkanlar daha iyidir hem de daha merkezidir. Geçen sene Tayland’da orta kalite bir otelde kalmıştım. Duvarda kertenkele geziyordu. Kahvaltı vasattı. Temizlik hiç yapılmadı. Bu kez hostel seçtim. Her şey mukoydu. Ve bazı hostellerde tuvalet odanin içinde. Benim şu an kaldığım hostel kadin hosteli. Oda değil bütün hostel female. Kadin pedi, Dyson kurutma makinesi, bilimum kişisel bakım ürünü filan hep ücretsiz sağlanmış. Metroya da beş dakika. Hem artık hostellerde yataklarda perde var, privacy de sağlanıyor. Konuscak, arkadaş edinecek, beraber gezecek insan da bulunuyor. İnsan 30 yaşından sonra diğer insanlara aynı odada kalır mı demeyin. Kalır. Hem de çok güzel kalır ssjdjd
Yarın ve ertesi gün de burayı keşfe devam. Sonra yeni bir ülke.
14 notes · View notes
nedemeliyim · 3 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Olanlar oldu ve biz birden kendimizi çadır alırken bulduk, bir de almakla kalmadık iki oda bir salon şaka maka öyle oldu. Evden Allah ne verdiyse alıp erzak merzak yola çıktık öyle ki ayağımın altı bile diyemeyeceğim ayaklarım havada geldim ayyy. Artık nasıl bir korku endişe duyuyorsak aç açıkta kalacağız. Neyse uzun zamandır yolda bu kadar keyifli neşeli zaman geçirmemiştik ( şu an keyfi yerinde olmayanlar için yüreğim sızlayarak yazdım burayı, hepimiz inşallah bol bol yaşarız ). Rotamızı sabah evden çıkarken aniden değiştirdiğimiz butik bir kamp alanına bodoslama girdik, sanki bir çay bahçesi her ağacın altına piknik masası yerine işte çadır kurabiliyorsun ksksks çok şirindi mekan dar olunca en olabilir şekilde hijyenik duruyordu. Benim aklımdaki bir başka yeri de eleyerek buraya yerleştik. Ama bizim koca evi kuramadık videoları anlamadık, neyse bir ucundan takmaya başlayalım Allah yardım eder dedim çabalayana ;) o sırada mekan sahibi çadırın büyüklüğünden olacak bayağı bildiğin sıvıştı ama gönlü de el vermedi sıcakta piştiniz deyip iki buz gibi su getirdi. Komşu çadırdaki abi imdadımıza yetişince artık yeryüzündeki ilk kendi evimizi kurup yerleşmiş olduk. Ama aman yarabbi bu ne kadar çok eşya.. bir dahaki sefer tövbeler olsun diyerek. Herşey çok hoş yalnız deniz çokkk taş. Akşam yemeğini hazırlarken birden eşim elimi tutup bu şarkı eşliğinde dansımsı birşey yaptı benimle saniyelikti ama çok tatlı oldu. Bende yemek masasının üzerini bir miktar süsledim jestse jest. Biz henüz sofradayken çocuklara ekranda film saati yapıldı, her birine dondurma ikramı, anne babalar dinlensin dediler bak bunlar güzel şeyler. Neyse gelelim zurnanın zırt dediği yere, her yeri kapattım uyuyacağız bahçenin kenarından bir kafa gördüm geri çekildi hemen koştum sordum bu ne, gündüz koyunlar vardı acaba gece salıyorlar mi evet evet onlardır ya da köstebek, tavşan, kaplumbağa da olabilir çok doğaldır yerimiz dedi... gündüz çok hoştur benim içinde su an bunu yazarken martılar ötüyor bir çatının üzerinden. Arkamızdaki çadırın önüne tatlış bir köpek uzandı zaten her yer kedi. Arkadaşlar bilmeden survivora katıldım. Şu an şişme yatağım denizdeki dalgalar gibi sallanıyor kımıldamadan yatıyorum. Biraz önce biri gelip çadırımızı nasıl kurmuşuz nasıl çakmışız inceleyip gitti fısır fısır, herkes sanki bizim çadırın içinde tüm sesler burda... vezir mi rezil mi hepsi birbirine karıştı. Kampın ilk günü notlarım olarak kolay gelsin. Part1.
9 notes · View notes
reyliika · 3 months ago
Text
Namahrem olan insanların olduğu yerde bulunmanın verdiği keyif 🫠
Şahsi oda, yemek servisi, iş yapmama garantisi diye uzar da uzarr
10 notes · View notes
haziranzede · 7 months ago
Text
hayatım yanlış yaptıgım şeyler, kaçırdıpım fırsatlar var. birde ben bunu neden daha önce yapmadım dediklerim var.
mesela ben neden daha evvel yemek yapmayı öğrenmedim, inanılmaz zevkli birşey ve kendi yaptığım yemeği yemekden inanılmaz bir zevk alıyorum..maşallah..
temizlik yapmak, ütü yapmak da çok çok zevkli şeyler.insamım kafasını dağıtıyor.
daha önce neden kitap satmaya başlamışım buda bir nasip o zaman aklıma gelmemişti Allah aklıma getirdi hamd olsun. çok zevk alıyorum kitap satmakdan, kitap hediye etmekden..
neden daha önce sadaka ve az tüketmeye sadeliğe az önem vermişim buna da üzülüyorum. evim almasam da olur dediğim şeylerle dolu.
neden spor ayakkabı ile daha erken tanışmamışım. son yıllarda hep spor ayakkabı giyiniyorum süper bir rahatlık.
eskiden yapmayım, şuan yaptıpım ve ya ben neler kaçımışım dediğim mevzular bunlardı. şimdi geride 2 konu daha kaldı. sırasıyla onlara değinelim.. iyiki yapıyorumlar, şunlarıda yapsam ne iyi olurdular.
ıyıkı kendi başıma kalmaya alışığım, kendimle vakit geçirmeyi seviyorum.
tercih etmeye, seçmeye iyi ki alışmışım. iyi ki sağlığıma dikkat etmişim..
ıyıkı modadan uzak durmuşum
ıyıkı derslere, ilim meclislerine devam etmişim..
ıyıkı okuma, dinleme alışkanlığım var.. iyiki yıllarca çalışıp, kendi paramı kazanmışım.
iyi ki türkçeme dikkat etmişim..iyiki tanıdığım insanları tanımışım ve iyiki bazı insanları hiç dinlememişim..iyiki örgü örmüşüm..
ıyıkı ailem ile aramı iyi tutmaya çalışmışım..
ıyıkı insanlardan zaman zaman kaçsam da etrafıma insan biriktirmişim.
iyki Üsküdar var.
ıyıkı ferace , pardesi, şal ve başörtüsü var..liste sanırım uzayacak gibi. arada kendimize iyi yaptığımız şeyleri söylememiz lazım. kendimiz kendimiz bu kadar sert bir dille konuşurken başkalarının kibar olmasını bekleyemeyiz.
geriye kaldı bir başlık şunları da yapsam çok iyi olurdular..şuan mental olarka onu yazmaya hazır değilim sanırım..oda başka sefer olsun
12 notes · View notes
tumemanquest · 4 months ago
Text
Çok yorgunum, her şey için çok yorgunum. Yürümek için, konuşmak için, yemek yemek için, resim çizmek için, dışarı çıkmak için, müzik dinlemek için ve hatta uyumak için bile yorgunum. Yaşadığım, gördüğüm, duyduğum her şey için çok yorgunum. Ve kimse bu yorgunluğumun sebebini anlamıyor. Anlamayacaklar da. Çünkü onlar sadece gördükleriyle sınırlılar, beni hissedemezler. Acımı hissedemezler, duygularımı hissedemezler. Onlar sadece beni ağlarken görür ve bunu saçma bir nedene bağlarlar. Bense hıçkırıklarımda boğulurum ve kimse beni kurtarmak için çaba göstermez. Onlar beni anlayamazlar da, empati duygular yoktur. Onlar sadece bana acırlar, ama yardım etmeye de çalışmazlar. Geçer, deyip boşverirler. Ama hiçbir şey geçmez.
Ben acılarımda yanmaya devam ederim, sıkıntarım beni yavaş yavaş kendi içimde öldürmeye devam eder, bense sadece izlerim. Aynanın karşısına geçer yaşlarımı silerim, sonra da yaşananları. İki güne unuturum diyerek hepsini bir rafa kaldırırım. Ama unutmam, bir kaç gün bir ay olur ve sonra yorgunluğum başlar. Hiçbir şey yapmam, hiçbir şey yemem içmem, sadece oturup ağlarım. Kendi haline ağlarım. Sonra oda geçer. Geçmez aslında, sadece geçer gibi olur. Acımın üstünü kapatacak bir şey bulurum. Açar bir kaç film izlerim, bir kaç müzik dinlerim ve bir şeyler yazarım. Kendime kendimi unuttururum.
Bana kalan son şeyler ise ölüm yorgunluğu ve baş ağrısı olur. Kimse ne olduğunu bilmez. Gördükleri tek şey ise benim gülümsemem olur.
14 notes · View notes
birsiyahsevdalisi · 2 years ago
Text
bir şey var içimde. ne olduğunu bilmediğim adını koyamadığım bir şey. durmadan gözlerimin dolmasına, kalbimin sızlamasına, dilimin susmasına sebep olan bir şey. günün hangi saati olduğu fark etmeksizin. ne yaparsan, nerde olursam olayım peşimi bırakmayan bir şey. uyurken, uyanırken, yemek yerken sıcak bir yudum çay içerken. ağlarken gülerken. ama en çokta gülerken. bir acı sindi omuzlarıma. iyeliğimi kaybettim. “ benim “ diyemiyorum hiçbir şeye. evim, odam, yatağım, yanımdan ayırmadığım yastığım, kitabım, masamdaki çiçeğim, takmaya kıyamadığım bilekliğim, anılarım, acılarım kocaman güldüğüm fotoğraflarım. hiçbiri benim değilmiş gibi. değil de zaten. ev, oda, yatak, yastık, kitap , çiçek. hiç biri benim değil. dünyanın. emanetçisiyim sahip olduğumu sandığım her şeyin. geldim gidiyorum. belki de gitmek üzereyim. ölüm korkusu değil bu. uyanmak gibi. anlamak. hissetmek . yeni anlıyorum bunu. bunun adı yaşamak acısı. hemde bunca yaranın içinde.
80 notes · View notes
kariminzevki · 1 year ago
Text
Tumblr media
Önce karımla aramda bir eğlence, sonrasında ise bir fantezi haline gelen; karımın bir başkasına vermesi hayali git gide büyüyordu.
Her ne kadar bu iş zevk için olsada, duygusuz bir zevk olsun istemiyordum. O yüzden karımın sikilişini bir jigolo tarafından izlemek istemiyordum.
Bir iki defa tatilde niyetlendik, ya bu işe olur (benimde izlemem) diyen çıkmıyordu ya da zaman yetmiyordu.
En sonunda çok samimi arkadaşımız fantezilerimizi süsler oldu. Evliydi, güvenilirdi, eşinden ve anasından korkar ama aynı andada hem yakışıklı hemde karımı beğendiğini gizleme gereği duymazdı.
Ama ikiside sohbetten öte gidemezdi. Temkinliydiler!
Bunlar bir seferinde iddialaşıp, kazanan diğerini yemeğe götürmüştü. Yemekte ben, eşim ve arkadaşım olacaktık.
Hazırlandık, restorana geldik. Tam imeceğiz derken ben birden karımın sütyenini çıkarttırıyorum. İtiraz etsede karşı koyamıyor.
O indi, ben arabayı başka yere park etme bahanesiyle önce beklemesini, ardındanda telefon açıp, “beni bekleme, bensiz gir, benim işim çıktı diye bahane uydur ve günün tadını çıkar” diyerek öfkesini dinlemeden telefonu kapatıp eve gidiyorum.
Eve varınca “Ben evdeyim, ne yapmak istersen yap, özgürsün. Hatta sanki benim arkadaşla başka bir yere gittiğimi söyleyerek evde kimse olmadığını anlamasını sağla.” yazarak onu daha da tahrik etmeye çalışıyorum.
Neyse saatlerce evde bekliyorum, ne gelen var ne mesaj atan var. Saat gece 2 gibi sessizce kapının açıldığını duyuyorum. Gelen tek karım olduğunu görünce planımın boşa gittiğine üzülüyorum.
Şimdi fırça yeme zamanı, karım yatak odasına girince uyumadığımı belli ediyorum ve hoş geldin diyerek konu açıyorum.
Beni neden yalnız, üstelik neden o halde bıraktığıma kızıyor. “Ne oldu ki?” diyerek ortamı yumuşatmaya çalışıyorum.
Soyunup yanıma uzanıyor ve onu sikmemi, sikerken anlatacakları olduğunu söylüyor.
Sikim zaten heyecandan taş gibi, amına girmemde çok kolayca oluyor, şaşkın halde bir ıslaklık hissediyorum ve anlatmaya başlıyor:
Beni görmeyen arkadaşım önce şaşırıp sonra ise keyifleniyor. “Arkadaşın bütün yemek çekinmeden memelerime bakıp durdu.” diye devam ediyor, kötü düşünmesin diye evin boş olduğunu demeden yemeği bitirdik. Tam eve doğru yola çıktık, bu birden bir otelin önünde durdu. Neden durduğunu soramadan birden elini memelerime attı. Şaşırıp, kızamadım bile. Sonra otele girip oda numarasını vererek beni içeri davet edip odaya gitti. Meğer yemekte ben lavaboya gidince oteli reserve etmiş.
Ben neye uğradığımı şaşırdım. Fantezi tamam ama gerçeği asla olamazdı, hazır değildim. Biran seni aramak istedim. Fakat belkide fırsatı değerlendiremedim diye dalga geçersin diye düşündüm.
Ama o an bende tuhaf hissetmeye başladım, bir taraftan peşinden gitmeyide arzulamaya başladım. Tam o anda “İstemiyorsan geliyorum ve seni eve bırakayım” diye mesaj gelincede “tamam, geliyorum” dedim panikle.
Mecburen gittim odaya, yatağa uzanmış ve çıplaktı. Siki elinde, kalkmış bir vaziyette. “Duş alıp geliyorum” dedim. Sonra gittim yanına. Tam yatağa uzanayım, ne yapacaksa kendi yapsın derken, birden beni tutup, ağzımı sikine yönlendirdi ve ağzıma verdi sikini. Mecburen yaladım. Sonra beni yatırıp amımı güzel bir yaladıktan sonra sikini getirip yavaş ve zorlayarak içime girdi. Sırasıyla önce üstüne çıktım ve finalıda önünde domalıp siktirerek yaptım.
Bunları anlatırken saçının, makyajının dağıldığı ve içine boşalmış olduğunu farkettim. Önceleri hayali bile iğrençken o anda çok tahrik ediciydi.
Bir sonrakini üçlü yapacağız deyince şaşırdım, sevindim, peki basıl olacak dedim.
Meğer arkadaşım ya kocan anlarsa diye sorduğunda, “bu onun hayaliydi, bir sonrakinde ikiniz beni aynı anda sikin istiyorum” diyerek anlaşıyor.
Karıma soramadım ama “ikiniz aynı anda sikin beni” diyerek acaba tam olarak neyi kastettiğini anlamaya çalışıyordum…
41 notes · View notes
hataysekshikayelerisblog · 4 months ago
Text
Teyze Kızının Eltisi! (4) (Murat 45 Y., Aydın)
Uyandığımızda öğlen saat 13:00 idi. Melek alelacele eve gidip geldi. Biz yatakta biraz sümsüklenip oynaşırken, "Hadi kalkın kahvaltıya gidiyoruz!" dedi. Ama ortalık o kadar hareketliydi ki, bana arkadaki site duvarından atlayıp ana yola çıkmak dışında alternatif yoktu. Yola yürüdüm. Melek arabasıyla yanaşıp beni aldı, kadınlar önde, ben arkada kahvaltıya gittik...
16:00 civarı, "Artık gitmeliyim!" dediğimde, "Yaaa kal bu gece de!" dediler. Ama, "Gitmem lazım, haftaya ayarlayıp İzmir'e gelin!" dedim. Beni aracıma yakın indirdiler. İzmir'e döndüm. Ama hemen eve gidip, "Grip oluyorum sanırım!" dedim. Yatak odasına girip, sıcak bir duş aldım, ertesi sabaha dek uyudum.
Ertesi gün akşamüzeri, sanırım onlar da uyuyup kalmıştı, hem Melek'ten hem hale'den mesajlar vardı. Melek, "Oyunu bozmadığın için sağol!" derken, Hale, "Aşkım sayende o kadar mutluyum ki, yıllardır nerdeydin?" yazıyordu. İkisine de ayrı ayrı yazmaya başladım. Önce Hale'ye, "Biran önce plan yapıp ne gün geleceğinizi yazın, ben de organizasyonumu yapayım!" yazdım. Melek'e ise, "Hale ile gelmeden önce yalnız gelmeni istiyorum!" yazdım, sekse doymama rağmen.
Çarşamba akşam üzeri Hale'den gelen mesaj ilginçti, "Aşkım Mustafa'ya olmaz demeye gittim, ama nasıl oldu anlamadım, en son ağzımı sikiyordu!" yazmıştı. "Ya amını?" yazdım. "Hayıııırrrr!" diye yazdı. Melek'e yazdım, "Naber?" diye. Az sonra aradı. Ona, "Hale'den ses seda yok?" deyince, "Ben de aradım, cevap vermedi, gidip kapıyı çaldım, kapalı heryer, acaba Aydın'a mı gitti diye düşündüm." dedi. "Sen ne yapıyorsun?" dedim. "Hiç, evdeyim, benimki balıkta!" dedi. "Ne zaman geleceksin?" dedim. "Müsaitsen Cuma olur mu?" dedi. "Tamam, yarın kararlaştıralım programı!" dedim, kapattık.
Perşembe günü Hale'den ses seda çıkmadı. Melek'e Hale'yi sordum, ama o da, "Bilmiyorum!" dedi. Cuma için program yaptık. İncirlatındaki Plaza otelde oda ayırttım. Karıma da, taahhüt işi aldığımı, tespit için Mordoğan'a gideceğimi, işim uzarsa kalıp Cumartesi döneceğimi söyledim. Orda bir projemiz vardı zaten, ama karım bilmiyordu.
Cuma sabahı Melek kendi aracıyla geldi. Kahvaltı ederken, "Kocana ne dedin?" diye sordum. Güldü. Merakla bekledim açıklamasını. "Biz Almanya'da çok zengin ama ortak iki ailenin çocuklarıydık. Ama karı kocalığımızı tam inşa edemedik. Hani Ahmet balığa çıkıyor ya, aslında yan koydaki kiraladığı eve genç sevgilisine gidiyor. Almanya'da boşanmaya karar verdik, çünkü birbirimizi istemiyorduk, ama iki aile de miraslarından mahrum edeceklerini söyleyip burayı aldılar bize, Türkiye Almanya kadar rahat değil toparlanırız diye o siktiğimin sitesinden ev alıp şutladılar! Almanya'da benim de birileri oldu, ama buraya geldiğimiz iki yıldır kendime göre gönlümün istediği gözümün kestiği birini denk getiremedim. Ama Ahmet parasını verip üçüncü genç kızı alıp götürüyor yan koydaki kiralık evine. Bir şey söylememe gerek yok anlayacağın!" dedi.
"Hale bunları biliyor mu?" dedim. "Hayır, ona anlatırsam kocasına söyler mi diye düşündüm ilk zamanlar, sonra da ailece iyi görüşür olduk. Sitede tek arkadaşım Hale idi, bu kez de acaba benden uzaklaşır mı diye korkup söylemedim. Sonra seni anlattığında söylemek istedim, ama seni kaptırma korkusu yaşar mı diye düşündüm. Anlayacağın haberi yok!" dedi. "Sahi, Hale ne alemde? İki gündür haber alamıyorum!" dedim. "Bilmiyorum, iki kez yazdım, cevap ta yazmadı!" dedi.
Yarım saat sonra meşhur körfez manzarasında odadaydık. Karşıyaka'ya bakan pencerenin önünde süper bir sakso çekti bana. Ben de pencereye ellerini dayayıp amını göt deliğini yaladım. Melek'in götünü sikmemiştim daha, ayrıca detayları da bilmediğim için amına boşalmamıştım o ilk gün. Amına boşaldım uzun bir sikişme sonunda. Bir saatlik dinlenme sonrası balıkçılardan birine gidip yemek yedik. Elele döndük otele. Bir de götünden siktim. Tam boşalmak üzereyken Meleğin telefonu çaldı. Arayan Ahmet'ti. Reddetti. Bir dakika sonra Ahmet tekrar aradı, ama bu arada biz de boşalmış, yatağa devrilmiştik.
Melek kızgınlıkla açtı, "Ben seni sevgilinle beraberken arıyor muyum? Ne var, ne istiyorsun?" dedi. Karşıdan Ahmet bişeyler anlattı bir dakika boyunca. Melek dolu gözleri ile yutkunup, "Tamam geliyorum!" dedi. Sonra bana dönüp sarıldı ve ağlamaya başladı. "Ne oldu?" dedim. "Hale, Mustafa, Ayhan!" dedi. Hıçkırıklarının arasında ama anlamadım. Sonra anlaşıldı olay, Ayhan alışkanlığı olmasa da Cuma sabahı yazlığa gelmiş ve Hale ile Mustafa'yı evde yakalamış. Önce Hale'yi, sonra Mustafa'yı, en son da kendini vurmuş...
Tam 3 ay kimseye çaktırmayacağım diye uğraşarak kendime gelemedim. Bu arada bizim telefon görüşmelerimiz yüzünden polis birkaç kez ifademi aldı, ama olay barizdi. Kıskanç koca, genç yazlık komşusu ile karısını vurup intihar etti. Benim yüzümden öldü diye çok suçluluk hissettim. En son yine Melek sağolsun, "Hale yaşamak istediği herşeyi senle yaşadı, sayende yaşadı, böyle düşün!" diye diye aklımı çeldi. Melek daha sonra İzmir'de ev kiraladı, Kuşadasından çok burda, ben de ev ve dükkandan çok ondayım...
Olaydan 4 ay sonra, öğlen saat 12:00 gibi teyze kızı aradı, "Konuşmamız lazım!" diye. "Ne oldu?" dedim. "Dava dosyasında ismin çıktı, nedir bu öğrenmek istiyorum, ben şimdi İzmir'deyim. İşyerine mi geleyim, sen mi gelirsin?" dedi. Dilek'le yaşıttık, altlı üstlü evlerde büyümüş, okula beraber gitmiştik. Kocası ile dosttuk. Ama kocası iki yıl önce girdiği basit bir ameliyattan çıkamamış vefat etmişti. Dilek, geçen yıl sünnet yaptığımız oğlu ile kalmıştı. Dükkana gelmesini söyledim. Dileği gerçekten severdim, ama ona hesap vermek istemiyordum...
Hışımla girdi dükkandan içeri. Bereket müşteri de yoktu, ekipleri de sabah işlerine dağıtmıştım. Önüme bir dosya attı. Çay may birşey diyemedim. "Bana bunları açıklaman lazım!" dedi sert ve otoriter bir sesle. Evrak, olayın tahkikat dosyasıydı. Hale'nin telefon kayıtları sayfalarca dökülmüştü. Whatsap mesajlarının detayları, mesaj tarih ve saatleri, tüm arama kayıtları, kim aradı kimi aradı, hepsi vardı. Çok uzun bir süreci kapsıyordu. Biraz baktım, hatta son 3 gün mesaj trafiği çok fazlaydı. Benimle o son 3 telefon konuşmasının tarih ve saatleri (eve girerken tarifi, Mustafa'nın yanından aradığı 2 görüşme), Ayhan'ın aramaları vardı, ama en önemlisi Whatsap mesajları telefonundan alınmış içerikleri bile döküm haline getirilmişti.
Dilek sabırsızlıkla bekliyor, masada birşeyleri eline alıyor, bir süre onunla oyalanıyor, sonra çantasını karıştırıyor, sigara yakıyor, söndürüyordu. Whatsap mesajlarına bakarken dikkatimi çeken bir şey oldu. Ben Melek ve Hale 3'lü seviştikten sonra, Melek eve kocasına bakmaya gittiğinde, Hale Mustafa'ya mesaj atmıştı. "Bugün çok tahrik oldum, fotolarımı görünce!", Mustafa, "Hale abla geleyim mi?". Hale, "Hayır şimdi değil, ben seni çağırırım, bu gece Melek ablan burda, offf hayallerim gerçek oluyor!", Mustafa, "Hayallerin neymiş abla? Seni saatlerce evire çevire sikeceğim!". Hale, "Ohhhhhh!", Mustafa, "Deme öyle, Melek abla uyuyunca geleyim!". Hale, "Hayır gören olur, yarın öğleden sonraya hazır ol sen!", Mustafa, "Tamam abla, uyuyamam ben şimdi!". Hale, "Uyu, yarın bana güçlü lazımsın!".
Melek viski'yi getirip biz içmeye başladığımızda da yazışmalar devam etmiş. Ne ben, ne de Melek Hale'nin telefonla yazıştığını farketmemiştik. Hatta Ayhan aradığında da yazışıyormuş Mustafa ile. Hale, "Anlat bakalım, nasıl sikeceksin beni?", Mustafa, "İşte böyle!" deyip (internetten indirdiği amdan sikiş pozisyonunun fotosunu koymuş). Hale, "Offff, başka?", Mustafa, "Bunu da çok merak ediyorum!" (götten sikiş fotosu). Hale, "Eveetttttt, şimdiden sulandı amım!", Mustafa, "Ohhh abla, attırcam şimdi!". Hale, "Ziyan etme, yarın ağzıma attırırsın!".
Tuhaftı, biz o gece 3'lü yaparken ne ara yazmıştı bunları. İşin ilginci benimle tüm yazışmaları silinmiş olmasına rağmen, Mustafa ile yazışmaları duruyordu. Gece saat 02:00'de, Hale, "Bak yarın bunları sikeceksin!" (sikilmekten kızarmış amının dudaklarını ve göt deliğinin fotolarını çekip Mustafa'ya yollamış), Mustafa, "Ohhh, Halemmm, ben şimdi bunlara bakıp boşalırım!". Hale, "Hayırrr, sadece azgın kal diye yolladım!". Ertesi sabah, Hale, "Günaydın yakışıklı!", Mustafa, "Günaydın, geleyim mi?". Hale, "Bu kadar sabırsız olma, Melek ablanla işimiz var akşam üstüne kadar, ondan sonra seninim!", Mustafa, "Sabırsızlıktan öleceğim!". Hale, "Heyecanlanma, amımı doldurmadan boşalmanı istemiyorum!".
Ben bu kadını bir gün önce saatlerce her deliğinden sikmiştim, demek ki gram doyuramamışım. Saat 16:30'da beni arabama bırakıp, Melek'le siteye dönüşlerine kadar ne yazışmalar, ne yazışmalar! Okurken bile yarağım kalkmış masa altında gizlemeye çalışıyordum. 16:30'da, Hale, "Gel hadi Mustafa, evdeyim, ama arka bahçeden gel, kimseye de görünme!", Mustafa, "Uçtummmmm!".
Sonra ertesi gün yani Perşembe akşama dek mesajlaşma yok, demek ki 24 saat Mustafa Hale'deymiş. Akşam saat 22:00'de, Mustafa, "Annemlerin de geleceği tuttu!", Hale, "Olsun, dinlenmiş olursun!". Mustafa, "Ama özledim!", Hale, "Biliyorum, ben de özledim, ama 7/24 sikemezsin ya!". Mustafa, "Sen ver ben sikerim yavrum!", Hale, "Offf, deme şimdi, bak zaten sürekli bana bakıyorsun annenler anlayacak!" (ikisi de veranda herhalde). Mustafa, "Ne yapayım şu an çok güzel görünüyorsun!", Hale, "İyice dinlen bu akşam, sabah annenler gidince amcığım ve götüm seni bekliyor olacak!". Mustafa, "Ağzın da yavrum, çok sevdim ağzına yüzüne boşalmayı!" (vayyy ağzına boşaltmayan kadın gencecik dölleri yalayıp yutmuş). Hale, "Çok tatlıydı döllerin, ilk kez yuttum dedim değil mi?", Mustafa, "Evet aşkım, Halem!". Hale, "Tamam, ben içeri giriyorum!", Mustafa, "Girme, biraz bacaklarını açsana!". Hale, "Gören olur!", Mustafa, "Hadi aççç!". Hale, "Delisin sen!", Mustafa, "Offfff! (demek ki açtı) Külot giymemişsin?". Hale, "Hazır beklesin diye, hem ıslandı bütün hepsi, bırakmadın ki bugün amcığımdan beş dakika çıksan çamaşır atacaktım makinaya, doyamadım ki!". Gece boyu böyle sürüp giden yazışmalar. Ertesi sabah 10:00'da, Hale, "Annenler gitti, geliyor musun?", Mustafa, "Evettttt, duş alıp hemen geliyorum!". Hale, "Ben aldım, amcığım mis gibi kokuyor, gel de sik!".
Sonra bir sürü evrak, Ayhan'ın otoban giriş çıkış kayıtları, sitenin kamerasından giriş saat ve fotosu, tabanca ile ilgili ruhsat vs. mermi kovanları. Mustafa'ya ve Hale'ye 4'er kurşun isabet etmiş. Ayrıca salonun krokisi çizilmiş ve ufak bir detay vardı, kanape de bir adet seks oyuncağı bulunmuş. Daha önce tahkikat dosyası görmemiştim, ama herşeyin bu kadar detaylı ve adlı adınca yazılmış olması çok tuhaf gelmişti.
Dilek, "Ne o, yazışmalar çok mu ilginç geldi, kafanı kaldıramadın?" dedi. Telefonda bana dair bir iz yoktu, ama telefon kayıtları vardı. "Neyi soruyorsun bana sen şimdi?" dedim. Dilek, sanırım operatörden alınan 1 yıllık telefon görüşme listesinin sayfalarını aralayıp, "Bunlar ne?" dedi benim numaramın üzerine parmaklarıyla vurarak. Bir an yutkundum. Dilek, "Benim anlamadığım, geçen yıla kadar sakin, kendi halinde, kafasını önünden kaldırmayan kadının nasıl bu orospuya dönüştüğünü merak ediyorum!" deyip dosyayı gösterdi. Hemen sonra da, "Ölünün arkasından konuşuyorum!" deyip hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilmez halde kalkıp dolaptan su aldım, kolonya ve havlu kağıt alıp önündeki sehpaya oturdum. Biraz kolonya döktüm ellerline. Kağıt havlula gözyaşlarını sildi. Dizdize oturuyorduk. "Bak.." dedim, iki elini de tutup sarstım ve "Bana bak, ne oldu?" dedim.
Anlatmaya başladı. "Ben ondan önce evlendim biliyorsun, beni kaynanam yetiştirdi sayılır. Gerdek gecesi sabahı kaynanam ikimizi de karşısına alıp, sen onun ablasısın koruyacak, kollayacak, doğruları, yanlışları gösterecek mutlu olması için çabalayacaksın. Sen de onun kardeşisin, saygını eksik etmeyecek, onunla beraber doğruları yanlışları bulacak, kocalarınıza güzel birer kadın, çocuklarınıza iyi birer anne olacaksınız demişti. Ama ben onu koruyup kollayamadım, iyi bir abla olamadım ki, olanları anlamadım bile, kendi derdimle (kocasının ölümünü kastediyordu) o kadar ilgilenmeyip ondaki değişimi görebilseydim, belki de 5 kişi ölmemiş olacaktı!" dedi.
"5 mi?" dedim. "Haberin yok mu?" deyip anlattı. 2 yılda 2 evlat, bir gelin kaybeden kaynana ve kayınvalidesi birer ay arayla vefat etmiş. "Tek başıma kaldım, şimdi de bu dosya ortaya çıktı. Çocuklarından gizlemeye çalıştım, ama sonuçta olay belli, çırılçıplak banyoda duş alıyorlarmış, su sesinden Ayhan'ın geldiğini duymamışlar bile. Oysa dava dosyasında salonda vuruldukları yazıyordu. Polisin tahmini, kaçarlarken, Ayhan çantasından silahı çıkarıp salonda yakalamış! Bu nasıl oldu, biliyorsan anlat bana!" dedi yalvaran gözlerle.
Elemanlardan birine telefon ettim, dükkana çağırıp, dükkanı ona teslim ettim. Melek 15 günlüğüne Almanya'daydı bir akraba düğünü için. Arabaya bindik, Meleğin eve götürdüm Dileği, bir yerlerden yiyecek birşeyler söyledim. Dilek, "Burası neresi ve neden geldik buraya?" dedi. "Burası arkadaşımın evi, anlatacaklarım uzun ve dükkanda tepkilerinin nasıl olacağını bilemediğim için geldik. Gelen giden müşterilerin ağlayan bir kadın görmesi işim için iyi olmaz takdir edersin ki!" dedim. "Peki tamam, anlat bakalım!" dedi. "Hayır, birşeyler yemelisin!" dedim. "İştahım yok!" dedi.
Çocukluğumuzda evcilik oynadığımızda, karı koca rolünde, bana yemek yapar, sonra da tabağın içine ağzına kadar birşeyler doldurur, "Bu çok!" dediğimde, gözlerini patlatır, "Hepsini yiyeceksinnnnnn!" derdi. Gözlerimi patlatıp, "Hepsini yiyeceksinnnnnn!" dedim. Zor da olsa gülümsedi.
64 notes · View notes
sertsiken0606 · 3 months ago
Text
Merhaba arkadaşlar bugün sizlere atacağım hikayeyi hiç okumadım attıktan sonra okuyacağım . Merhaba sertsikici06 blog okuyucuları ben Saliha Sultanbeyli de özel bir hastanede sağlık Bakanlığı'nın atadığı devlet memuruyum. 43 yaşında 2 çocuk annesi 180 boyunda 69 kg esmer türbanlı bir kadınım. Eşim Fatih seks delisi bir manyak belki çoğunuz yalan konuştuğumu falan düşünürsünüz kocam benden 17 yaş büyük yani 60 yaşında ama kocamda ki seks hırsı hiç dinmiyor. 5 yıl önce seks yaparken bana 2 erkek tarafından sikilmiş olsan 2 . Erkeğe nereni siktirirdin diye sordu. Daha önce hiç anal seks yapmamıştık kocam benden önce 1 kez evlenip boşanmış eski karısı götten veriyormuştu bir kaç kez istemişti ben vermemiştim cevap olarak götten verirdim dedim dediğim gibi hemen hemen her gece seks yaparız. Artık seks oyuncakları almaya başladı bir keresinde 27 cm uzunluğunda kapkara bir plastik zenci yarağı almış ben amından sikerken bunu götüne sokmayı deneyeceğim bakalım ne kadar alabilirsin dedi olmaz desemde yağladı krem sürdü dediğini yaptı ilk başlarda açıyor yapma desemde yüklendi hepsini soktu. Hemen hemen her gece götümü sikmeye başladı o plastik yarağı artık amıma sokuyordu .
Bir iş yemeği için eşimle birlikte sağlık bakanlığına gittik orada lise arkadaşım Hülya ile karşılaştım laf lafı açtı konu kocamın yaşlılığına geldi Hülya laf arasında 60 a dayandı artık sikemiyordur dedi bende yooo her gece siker sikilmekten halim kalmıyor dedim güldü ciddiyim bak boştan yere gülme hülyacığım . Kulağıma eğilip benimki belki 2 ayda bir ancak oda zorlamayla ben isterim de ancak dedi bu yüzden inanmıyorum dedi bende onun kulağına inanmazsan bir bahane bul bu gece bende kal gözlerinle gör dedim .
Akşam oluyordu Hülya giderken bu gece olmasada bir gece sendeyim merak ediyorum dedi tokalaşıp ayrıldık aradan tam hatırlamıyorum ama 1 ay falan geçti bir komşumuz cenazesi için akraba eş dost toplanmıştık vefat eden kişi Hülya nında akrabası sayılırdı cenazeden sonra yanıma gelip bu gece sende kalacağım dedi yemek yenmiş cenazeye gelenler birer ikişer dağılmıştı ben eşime hadi başsağlığı dileyip gidelim misafir gelecek dedim kulağıma eğilip ne misafiri ya saçmalama aşkım dedi sen her zaman ki rutinini yaparsın zaten seni merak ettiği için bizde kalıyor dedi anlamadım canım ne demek istediğini ben başsağlığı diliyoruz yolda anlatırım dedim aileye başsağlığı dileyip arabamıza gittik sınıf arkadaşım Hülya yı sana anlatmıştım resimlerini göstermiştim ya o gelecek bir keresinde istemeden senin hakkında her gece yaptığını söyledim inanmamıştı çok merak etmiş bu gece bizde kalacak aşkım zaten seksimizi görmeye geliyor dedim kocamın sikine gözüm takıldı resmen çadır kurmuştu hadi o zaman eve gidip hazırlık yapalım dedi akşam olmuş Hülya gelmişti hoş sohbet ettik yatak odasının bitişiğindeki odayı Hülya ya yer yatağı yaptım çocuklar uyumuştu kocam yatak odasına gitti Hülya ile 5 dakika kadar sohbet ettik hadi git valla kapını kapatma eğer kapatırsan içeri girerim dedi gülüştük odaya geçtim Hülyanın dediği gibi kapıyı açtım kocam çırılçıplak yatakta beni bekliyordu yetağa girer girmez öpüşmeye başladık ilk defa biri tarafından izlenmek ve izlediğini bilmek kocama da banada ayrı bir haz veriyordu hada fazla amımı yaladı memelerimi her zamankinden daha fazla emdi artık sikme zamanı gelince battaniyeyi açtı birden yüklendi bu gece daha ateşli sikiyordu bir ara kapıya doğru baktım Hülya elini amına uzatmış okşuyordu kocama Hülya da gelsin mi diye sordum nasıl istersen aşkım dedi yataktan indim Hülya yı alıp yatağa getirdim kocamla öpüşmeye başladık Hülya yı okşuyorduk Hülya inliyordu kocama hadi arkadaşım bu gece senin göster bakalım bütün seks hünerlerini dedim o plastik yarağı alıp pufun üzerine oturdum kocam hülyayı yalamaya başladı Hülya sonrada yalarsın sok kökle parçala beni erkeğim ol diye inliyordu kocam bana yaptığı gibi misyoner pozisyonuna geçirdi birden yüklendi hepsini soktu Hülya sanki ilk kez yarak yiyormuş gibi bir bağırdı çocuklar uyanmıştır hemen geceliğimi giyinip odalarına koştum küçük oğlum uyanmıştı biraz yanında yattım uyuttum belki 20 dakka ayrı kalmıştım kocam ve Hülya dan yanlarına gittim kocam hülyayı domaltmış sikiyordu alta eğilip Hülya nın klitorisini dillemeye arada bir kocamın sikini yalamaya başladım benim arkadaşım Hülya artık kocamın karısı olmuştu hemde kendi ellerimle arkadaşımı kocamın koynuna sokmuştum. Sabah ezanları okunurken ben uyanmıştım kocam ve Hülya devam ediyordu ben kalkıp banyoya girdim boy abdesti aldım giyinip salona girdim orada namazımı kıldım pişmanlık duygum olmadı ama ilerisini düşündüm nasıl yapılır ne diyebilirdim kanepeye uzanıp uyudum çocuklar okula gitmek için hazırlanıyordu onları yolcu edip yatak odasına gittim Hülya bitmişti kocam banyoya gitmişti Hülya yataktan doğruldu beni dudaklarımdan öptü harika bir gece yaşadım ömrüm boyunca hiç bu kadar zevk almadım Saliha çok şanslı bir kadınsın müthiş bir kocan var dedi bende ne zaman istersen gel canım benim kocam artık seninde kocan dedim . Halen devam ediyor artık 3 üz aynı yatakta yatıyoruz Hülya boşanmak için mahkemeye başvurdu bende rahatladım kocamda artık 2 kadınla seks yapıyor o daha da mutlu.
135 notes · View notes
azad30altug · 6 months ago
Text
CELAL BAŞLANGIÇ'IN KALEMİNDEN: YEŞİLYURT'TAKİ DIŞKI YEDİRME HABERİNİN HİKAYESİ
68 yaşında vefat eden gazeteci Celal Başlangıç, Cizre'nin Yeşilyurt Köyü’nde köyl��lere dışkı yedirilmesini ortaya çıkardığı haberinin hikayesini şu sözlerle anlatmıştı: "İnanamıyordum. Üstüne basa basa sordum: Size insan pisliği mi yedirildi?'"
Artı Gerçek - Kürtlerin hedef alındığı hak ihlallerini ifşa eden haberleriyle hatırlanan gazeteci Celal Başlangıç, uzun süredir tedavi gördüğü Almanya'da vefat etti. Artı TV ve Artı Gerçek'in kurucu yayın yönetmeni olan Başlangıç, Cizre’nin Yeşilyurt Köyü’nde köylülere dışkı yedirilmesini ortaya çıkaran isimdi. 1989 yılında yaşanan olay bir ilk değildi ama Başlangıç'ın haberiyle, sorumlusunun mahkum edildiği ilk olaydı.
Başlangıç, o gün Yeşilyurt köyünde yaşananları ve haberin Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmasına giden süreci Bianet için kaleme aldığı yazıda şöyle anlatmıştı:
Play Video
"Buluşma saati gelmişti.
Dışarıda yağmur, karanlık, bir de soğuk var.
Elektrikler biraz önce kesildi. Otuz kişilik yer sofrasından geriye tabaklardaki artık kalmıştı. Sıyrılmış kuzu kemikleri ve pirinç tanelerine, solgun mum ışığı vuruyordu.
Günlerdir yaşananlar, derin çizgilere dönüşüp sofranın çevresindeki herkesin yüzüne yapışmıştı gölge gölge. Suskunluğu sesi egemendi; iç çekme, öksürük, tesbih şakırtısı, çakan çakmak, sönen çakmak...
Yeşilyurt köylüleri bekliyordu. Soğuk bir karanlıktaydılar mutlaka.
Kalkmam gerekiyor.
"Ben gidiyorum."
Sanki boşluğa düşmüştü bu ses. Gözler gizliden gizliye birbirine değdi.
Gözlerin birleştiği noktada Cizre'nin Sosyaldemokrat Halkçı Partili (SHP) Belediye Başkanı Tahir Vesek vardı. Belli ki gecenin bu saatinde evinden bir kişinin tek başına çıkması onu tedirgin ediyordu.
Yemek boyunca ayakta dikilip duran ince uzun gence parmağının ucuyla belli belirsiz bir işaret yaptı. Fırlayıp çıktı dışarı, işareti görünce.
Dışarıda yağmur, soğuk, bir de karanlık vardı. Tahir Vesek cama doğru uzattı elini:
"Şimdi gidebilirsin. İşin bitince çocuklar seni geri getirir. Sakın sokaklarda yalnız gezme."
Oda geniş bir avluya açılıyor, avlunun çevresi kale gibi yüksek duvarlarla çevrili. Amansız bir kan davasının ürünü bu duvarlar. Avludan dış kapıya kadar uzun bir koridor var. Her girintide filinta boylu gençler bekliyor.
Dış kapı açıldı. Çevredekiler kartal bakışlı, elleri kabzaya bir solukta uzanacak tetiklikte.
Hala bekliyordur Yeşilyurt köylüleri.
İki koldan iki insan kümesi, elektrik direklerinin diplerinden karanlığa doğru daldı. Bir "U" biçiminde sarmışlardı çevremi. Ceketlerinin yırtmacı, bir kabza kalınlığında açılmıştı. Soğuğa ve yağmura, bir de karanlık eklenince ortalık olduğundan da fazla ürkünçleşiyordu.
Bölgede yaşanan işkence olaylarını incelemek için yola çıkan SHP heyetiyle birlikte Batman üzerinden İdil'e, oradan Cizre'ye gelmiştik. Yol boyunca korkunç işkence öyküleri dinlemiş, büyük bir gözaltı dalgasının yarattığı tedirginliğe tanık olmuştuk.
Her yerde karşımıza işkence yaralarını hala üzerinde taşıyan, gözaltına alınan yakınlarının akıbetini merak eden insanlar çıkıyordu.
İdil'den Cizre'ye geçerken SHP Merkez Disiplin Kurulu Üyesi olan İdilli avukat Hasip Kaplan kalabalıktan sıyrılıp yanımıza gelmişti. İşkence ve gözaltı belgeleri vardı Kaplan'ın elindeki dosyalarda. Bunlardan biri de elle yazılmış iki sayfalık dilekçeydi ve işte bu dilekçe beni Cizre'nin karanlık sokaklarından Yeşilyurt köylülerine doğru götürüyordu.
Günlerdir süren bir kabus yaşanıyordu Cizre'de.
İdil Caddesi'nden gelen polis aracı, yolun soluna yanaşmış. Kapıları açan resmi giysili iki polis tam araçtan inerken çapraz ateşe tutulmuşlar.
Günün tam ortası. Tarih 13 Ocak 1989... Saat 13.25...
İki kişiymiş ateş edenler. Cizre'de bir yıldır süren "kaldırımüstü cinayetleri"nin bir benzeriymiş yaşanan. İki tetikçi 14'lü tabanca, yakın mesafeden çapraz ateş... Ancak bir farkla ki, bu kez öldürülenler ihbarcılar değil, polisti!
İşte bu olay, bir dönüm noktası olmuştu Cizre'de. İki polisin öldürülmesiyle ilçede büyük bir operasyon ve gözaltı dalgası başladı.
Mahalleler tutuldu, girişler çıkışlar yasaklandı. Çarşıya ancak "ekmek alabilecek kadar küçük çocuklar" gidebildi. Büyük bir gerginlik yaşanıyordu Cizre'de. Bir yandan operasyon sürüyor, evlerin kapıları kırılıyor, içerdekiler dövülüyor, kimi gözaltına alınıyor, diğer yandan da halkın tepkisi giderek artıyordu. Geceleri "ilan edilmemiş bir sokağa çıkma yasağı" uygulanıyordu. Anlatılanlara göre, gözaltına alınanların sayısı 300'ü aşmıştı.
celal-baslangic-001.jpgCelal Başlangıç milletvekilleri Cüneyt Canver, Fuat Atalay ve Yeşilyurt Köyü Muhtarı Abdurrahman Müştak ile birlikte Yeşilyurt köyünde. (Fotoğraf: Cengiz Mumay)
İşte böyle bir Cizre'de, gecenin karanlığında, Yeşilyurt köylüleriyle sözleştiğim dükkanı arıyordum. Tahir Vesek'in evinden birlikte çıktığım gençler de bir bir bakıyorlardı kararlığın gölgesindeki tabelalara. Biri, "Tamam, buldum" dedi , "Kent Gıda Pazarı..."
Dükkanın aralık kapısından içeri girdim.
İçerde sekiz kişi oturuyordu. Sekizi de Yeşilyurtlu. Hasip Kaplan'ın bana İdil'de verdiği dilekçenin fotokopisini uzattılar:
"Okun mu bunu?"
Okumuştum ama, inanılır gibi değildi. Dilekçe önümde duruyordu. Mumun titrek ışığında gördükleri daha bir inanılmaz geliyordu insana.
"Cumhuriyet Savcılığı'na,
Sanıklar: 14-15 Ocak 1989 günü Yeşilyurt köyüne gelen güvenlik kuvvetleri.
Suç: Efrada suimuamele, işkence
Olay: 1) 14-15 Ocak 1989 gece saat 02.00'de Cizre'ye bağlı Yeşilyurt köyümüz, jandarma, komando, özel tim ve diğer güvenlik güçlerince sarılmıştır. Sabaha doğru köy yakınında bir eşek ve iki sıpa karaltı olarak görülmüştür, açılan ateş üzerine eşek yaralanmıştır.
2) Köye giren güvenlik görevlileri ise köyden üç kişinin kaçtığını söyleyerek tüm köylüleri kadın erkek bir araya toplamışlardır. Evler aranmış, hiçbir suç unsuru bulunamamıştır. Kadınların tek tek ağızları açılarak bakılmış, üstleri aranmış, tüm erkekler yüzükoyun yere yatırılmıştır. Burada sürekli olarak "Siz PKK besliyorsunuz, düşmansınız, bu köyü yıkacağız" denilerek her türlü küfür edilmiştir. Köy muhtarına 'Sen devletin değil, PKK'nin muhtarısın' denilmiş, yere yatırılan köylülerin sırtında, karda kışta saatlerce güvenlik güçleri gezmiş, kaba dayak atılmıştır.
3) Muhtar Abdurrahman Müştak, amcası Kamil Müştak, Abdullah Gündoğan ve Bahattin Müştak soruşturmaya alınmış, saatlerce dayak atılarak yaralanmışlardır.
4) Çevreden insan pisliği toplatılarak, muhtarın amcası Kamil Müştak'a, zorla, tek tek, yaşlı genç demeden pislik ağızlarına verilmiştir. Daha sonra bu insan pisliği, Kali Müştak'ın oğlu olan Bahattin Müştak'a zorla babasının ağzına verdirilmiştir. Yaşlı olan Kamil Müştak yaralanmıştır. Abdurrahman Müştak yaralanmış, Abdullah Gündoğan yaralanmıştır.
5) 15 Ocak günü köylü bırakılmamış, şikayet etmeleri önlenmiş, Kamil Müştak ve Ahmet Kaya yalınayak karda yedi kilometre ötedeki Cizre ilçesine götürülmüştür.
6) Köyde hiçbir suç unsuru bulunmadığı halde, her türlü aşağılık, yakışıksız ve yaslara aykırı olarak bize suimuamelerde bulunulmuş, işkence yapılmıştır."
Karanlıkta bir daha yüzlerine baktım. Okuduklarıma inanamıyordum. Üstüne basa basa sordum:
"Size insan pisliği mi yedirildi?"
Sekizi birden kafasını salladı:
"Evet, hepimize birden insan pisliği yedirilmiştir."
ARKA BACAĞI YARALI TERÖRİST!
Yeşilyurt köylülerinin başına gelenler pek öyle inanılır cinsten değildi. Aslında 12 Eylül'den bu yana yaşadıkları sözün dar gelmeyeceği bir öyküydü. Ama onlar sadece 14-15 ocak gecesi başlarına gelenleri bir dilekçeye yazıp önce Cizre Cumhuriyet Savcılığı'na, ardından Cumhurbaşkanlığına [Kenan Evren], Anavatan Partisi (ANAP), Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP), Doğru Yol Partisi (DYP) genel merkezlerine, İçişleri Bakanlığı'na [Mustafa Kalemli], Genelkurmay Başkanlığı'na [Necip Torumtay], İnsan Hakları Derneği'ne göndermişler, bu baskı belki bir gün biter diye.
12 Eylül'den bu yana hiç boş bırakılmamış Yeşilyurt köylüleri. "Korucu ol" baskısı, "Bize silah teslim etmezseniz..." tehdidi, gece baskınları, gündüz baskınları... 12 Eylül 1980'de 120 ev ve yedi mezrasıyla Cizre'nin en büyük köyü olan Yeşilyurt'ta ev sayısı 80'e inmiş. Onlar yıllardır yaşadıklarını değil, sadece bir gece başlarına gelen utanç verici öykülerini son bir umutla duyurabileceklerine inandıkları her yere dilekçe yazıp göndermişler.
Aslında resmi makamlara verilen bu dilekçede anlatılanların çok daha ötesindedir Yeşilyurtluların yaşadıkları.
13 Ocak'ta iki polisin öldürülmesinden sonra ilçe merkezinde başlatılan operasyonlar, bir gece sonra köylere kaydırılmış. Cizre'ye yedi kilometre uzaklıkta olan Yeşilyurt köyünün çevresi, komando, özel tim, jandarma ve yörede görev yapan "sivil zevat" tarafından sarılmış.
15 Ocak başlayalı daha birkaç saat olmuştur. Saat 02.00'de kuşatma tamamlanmıştır. Köye birkaç yüz metre uzaklıktaki mezrada üç karaltı hareket eder. Askerler yaylım ateşine başlarlar. Karaltılar kaybolur. Köyün dört bir yanından ateş edilmektedir. Sıcak yataklarındaki Yeşilyurtlular neye uğradıklarını anlayamazlar. O anda anons duyarlar:
"Başını çıkartan öldürülür. Herkes evine gitsin. Pencerelerin kepekleri kapatılsın."
Köyü bir sessizlik basar. Köy halkı evlerine çekilmiş, ne olacak diye beklemektedir.
Bir süre sonra görevli binbaşı, herkesin evlerinden çıkmasını ister. Kadın erkek, çoluk çocuk... Hatta çocukların beşikleriyle kapının önüne konulması emredilir. Bütün köy halkı alanda toplanmıştır. Komutan, kadınlarla erkeklerin ayrılmasını ister. Sonra, erkeklere döner, yaşlılara gençlerin iki ayrı grup oluşturmasını söyler. Yörede yaşlılık ölçüsü altmış ve sonrasıdır. Komutan genç gruba döner, "Yere yat" emri verir. Sonra köyden üç teröristin kaçtığını söyleyerek bunların bir an önce bulunmasını ister. Muhtar Abdurrahman Müştak ile amcası Kamil Müştak, köyde terörist olmadığını anlatmaya çalışırlar. Bunun üzerine muhtarla amcası "sorguya" alınır. Yörede "sorgu", aslında kaba dayaktır. Ardından komutan, askerlere emir verir ve onlar da yere yatmış gençlerin üzerinde dolaşırlar bir süre.
Köydeki tüm evler aranır. Hiçbir suç unsuru bulunmaz. Ama jandarma, köylülerin ilçeye inip şikayet etmesini önlemek amacıyla köyden ayrılmaz. Bu arada köyün çevresindeki göçebeler, muhtara bir haber salarlar. İş anlaşılmıştır. Köyden sabaha karşı çıktığı sanılan üç terörist, köyün eşeğiyle onun sıpalarıdır. Muhtar, açılan ateş sonucu arka ayakları parçalanan eşekle başında bekleyen sıpalarını alır, ahıra kapatır.
Ertesi gün binbaşı gelir, "Teröristleri buldun mu?" diye sorar muhtara. "Evet" der muhtar, "Buldum". Komutan duyduklarına inanamaz. Nerede olduklarını merak etmektedir. Muhtar ahırı gösteri; "İşte orada". "Ne işleri var orada?" diye bağırır komutan. Muhtar sakindir, yanıtlar:
"Eşekle sıpalarıdır. Dün terörist diye onları vurmuşsunuz."
Sonu dışkı yedirmeye kadar varacak olan baskı ve işkenceler işte bu olaydan sonra bir dilekçeye dönüşür ve ilgili olduğuna inandıkları her kişiye, kuruma başvururlar. Bir de raporları vardır ellerinde işkence gördüklerine dair.
'GİTMEYİN SİZİ VURACAKLAR'
"Bir kazaya kurban gitmemek" için yazıyı bölgeden ayrıldığım gün yazdım.
Ancak, 1989'un Ocak ayında "Yeşilyurt köylülerine asker dışkı yedirdi" diye bir haber girebilir miydi?
Bu soruya "Evet" demek pek kolay değildi.
Bu yüzden haber olarak değil de izlenim olarak yazdım. Dışkı yedirme olayını yazının sondan bir önceki paragrafına deyim yerindeyse "gizledim". Başlığını da "Münferit bir işkence öyküsü" diye attım.
22 Ocak 1989 tarihli Cumhuriyet'te, birinci sayfadan tek sütuna anonslanarak yayınlandı yazı.
Ancak korktuğum başına gelmişti.
Sondan bir önceki paragrafa gizlediğim "dışkı yedirme" olayı, köylülerin bu konuyla ilgili anlatımları tümüyle çıkartılmıştı yazıdan.
O zamanlar böyle durumlarda akla ilk gelen soru "Bu mesleği bırakmalı mı artık?" oluyordu.
Değişik duyguların git-gelinde yaşarken telefon çaldı. Arayan Genel Yayın Müdürü Hasan Cemal'di.
"Yazın çok güzel olmuş eline sağlık" diyordu.
Durumu anlattım, atılan bölümü aktardım ve artık gazetecilik yapmanın pek anlamlı olmadığını, bu yüzden istifa etmeyi düşündüğümü söyledim.
O da şaşırmıştı.
"Köye bir daha girer misin?" dedi. Hiç tereddüt etmeden "Evet" deyince, "Sen köye git, ben de manşet yapacağım" diye söz verdi.
Cumhuriyet'in Adana'daki bürosunda yeniden Yeşilyurt'a gideceğimi duyan herkes aynı görüşte birleşiyordu:
"Gitme, senin vururlar."
Bu tartışma sırasında, bürodan içeri SHP Adana Milletvekili Cüneyt Canver girdi. "Gitmeli mi, gitmemeli mi" tartışmasına o da karıştı. sonunda Canver kararını açıkladı:
"Gidersen ben de seninle gelirim Yeşilyurt'a."
Bu kimsenin görüşünü değiştirmemişti:
"Gitmeyin, bu sefer ikinizi de vururlar."
'DEMEK Kİ DAHA KALABALIK GİTMEK GEREKİYORDU'
Demek ki, daha da kalabalık gitmek gerekiyordu.
SHP Diyarbakır Milletvekili Fuat Atalay'ı aradım. "Tamam" dedi Atalay, "Ben de gelirim."
Sonunda bir plan yapıldı. Canver'le ben Adana'dan Cizre'ye gidecektik. Atalay da ilk uçakla Ankara'dan Diyarbakır'a gelecek, orada Siirt muhabirimiz Cengiz Mumay'la buluşacaktı. Birlikte Cizre'ye geçeceklerdi. Buluşma yerimiz de Cizre Belediye Başkanı Tahir Vesek'in makamıydı.
Hemen Tahir Vesek'i aradım "Biz geliyoruz" diye.
Daha bu telefonun üzerinden yarım saat geçmemişti ki Vesek, Cizre'den soluk soluğa arıyordu.
"Senin telefonun ardından bana 'faili meçhul' bir telefon geldi. 'Gelmesin, vurulacak' diye."
Belli ki telefonlar çok sıkı dinleniyordu. Hatta dinlemeye kalmayıp tehdit etmeye de sıvanmışlardı.
Tumblr media
8 notes · View notes