#yemek kalıntısı
Explore tagged Tumblr posts
kelimebahcesi · 1 year ago
Text
Dun abim evini boyayacakmis dur gidiyim de yardım ediyim tek başına zorlanır dedim. Gece ikiye kadar sürdü. Eve geldiğimde kirpiğinin üzerinde bile boya kalıntısı falan vardı aman allahimmm
Neyse güzelce duş aldım yemek yedim biraz video falan izledim derken uyumam sabah beşi buldu. Şimdi anca uyanabildim. Biraz telefonumla oynayim bakıyım neler kaçırdım diye geziniyordum abim Facebook dayıları gibi bir sürü durum yapmış wpde jshdmsjd bütün kapıları ben boyamistim mesela yeni boyanmış kapının fotoğrafını paylaşıp bana teşekkür etmis falan jdhdjdjd toniğim ya seviyorum bu adamı. Bak mesela şu an yorgunluğum asla gözüme görünmüyor sjsndjsmjxks
Neyse rötarli günaydın efenim😌
3 notes · View notes
korayaker · 5 years ago
Photo
Tumblr media
POMPEİ FELAKETİ- TAŞ KESİLEN ŞEHİR
Antik Roma kenti Pompei, 24 Ağustos 79 tarihinde Vezüv Yanardağı’nın iki gün süren faaliyeti sonucu volkanik külün altına gömülerek yok olmuştu. İtalya’daki antik Pompeii kentinden taş parçası ya da tarihi eser kalıntısı çalan turistler “uğursuzluk” getirdiği gerekçesiyle bu çalıntıları iade ediyor. Pompeii’deki kazılardan sorumlu Profesör Massimo Osanna’nın açıklamasına göre, son yıllarda çok sayıda turist kazı bölgesinden çaldıkları parçaları bir mektup eşliğinde geri gönderdi. Geri gönderenlerin iade sebebi ise “kendilerine uğursuzluk getirmeleri”. Bu açıklamalardan sonra herkesde daha çok ilgi yaratılmasına sebep olan Tarihteki Taş Kesilmiş Olan Pompei Şehri Nerededir? Hikayesi Nedir? Bu bir lanet mi? Yazımızda bunla ilgili tüm bilgileri bulabileceksiniz.
Tumblr media
Yaklaşık 1700 yıl boyunca kayıp durumda olan Pompeii kenti Türkçe yazımlarda Pompei, 1748 yılında tesadüfen yeniden keşfedildi. UNESCO’nun Dünya Miras Listesi’nde bulunan antik kent, her yıl yaklaşık 2.5 milyon turist çekiyor.
Meşhur Pompei şehir hikayesini mutlaka sizlerde duymuşsunuzdur. Bu şehrin başına gelen enteresan hikayeyi sizler için yazmak istedik. Adeta tüyler ürpertici, bir hikayeye sahip olan Pompei şehrini anlatarak başlamak isteriz.
Öncelikle Pompei, İtalya’nın Napoli şehrine 25 – 30 km uzaklıkta bulunan bir şehirdir. Napoli’nin güney kısmındaki bu şehirde Roma imparatorluğu hüküm sürmekteydi. Pompei isimli şehrin, M.Ö. 5000 yıllarında kurulduğu tahmin edilmektedir. Pompei şehrinde de Vezüv adında bir yanardağ bulunmaktadır. Yanardağ M.Ö. 79 yılında beklenmeyen bir şekilde çok şiddetli bir şekilde harekete geçti. Bu hareket sonrasında günümüzden tam 1937 yıl önce tüm halk taş kesilerek öldü. Ve Vezüv yanardağı üzerlerini lavla örtmüş.
Tumblr media
Pompei şehri o yıllarda yani, M.Ö. 79 yılında zengin, Capri adasına ve denize çok yakın ve adeta cennet gibi bir yerdi. Üstüne de hem denize yakınlığı hem de konumu itibariyle dönemin ticaretin en üst düzey olduğu kentlerindendi. Pompei şehrinde İtalya üzerindeki elit kesim, aydın ve zenginler yaşamaktaydı.
Pompei şehrinin eğlence merkezlerinden birisi olduğu ve kumar oynanan bir yer olduğu da bilinmektedir. Ancak şehirde kölelerin de farklı köleler tarafından öldürüldüğü ve geceleri dövüşlerin düzenlendiği de bilinmektedir. Aslında vahşetin ve insanlık dışı her türlü şeyin yaşandığı bir şehirmiş Pompei. Şehrin neredeyse her köşesinde fuhuş evleri bulunmaktaydı.
İmparator Caligula, kendi kız kardeşine aşık olmuş ve en büyük günahı işlemekteydi. Halkın geri kalanı da aileden olup olmamasına bakmaksızın bu edepsizliğe devam ediyordu. Zaten şehirdeki genel evlerin sayısı da cabası. Hatta dil bilmeyen denizciler geldiğinde bu genel evleri bulamakta zorluk yaşamasınlar diye üzerlerinde penis işaretleri bulunuyordu. Şehirde eşcinsellik te gayet normal karşılanmaktaydı. Asiller müthiş bir zenginlik içindeydi. Rivayete göre önce yemek yer, daha sonra yediklerini kaz tüylerini kullanıp kusarlardı. Nedeni ise daha fazla yemek yiyebilmek, yemek zevkinden sonuna kadar faydalanmaktı.
Tumblr media
Pompei şehri M.Ö. 79 yılında, Vezüv yanardağının harekete geçmesi ile tamamen yok oldu. Şehrin, edepsizliğe olan düşkünlüğü sebebiyle tarihten silinmesine olan inanış oldukça fazladır. Bazılarına göre de Pompei, Allah tarafından cezalandırılmış olan bir şehirdir. Vezüv yanardağı, öyle bir şiddetle patlamış ki, şehrin tamamını 6 ila 8 metre aralığındaki lavlara gömmüş. Şehir tamamen yok olurken, insanlar ve etraftaki diğer her şey taş kesildi. Bu bulgulara ise 18. yüzyılın başında bir köylünün tarlada çalışırken kazmaya takılması ile birlikte ulaşılmıştır. Daha sonra kazma vurulan bu duvarın izi sürüldü. Yapılan araştırmaya göre M.Ö. 79 yılında yanardağın şiddetli bir şekilde lav püskürtmesiyle yaklaşık 200.000 kişi hayatını kaybetmiş.
Patlamanın ve lavların etkisi öyle büyükmüş ki, çoğu insan yerinden bile kımıldayamamış. Patlama ile birlikte insanlar kaçışmaya başlamış. Paniğe kapılanların bazıları limana doğru koşmaya başladı, bir kısmı ise kendini evine kapadı. Limana doğru koşanları kötü bir sürpriz bekliyordu. Deniz kabarmıştı, azgın dalgalar gemileri lavlara doğru atıyordu. Zaten gökten de iri kum taneleri şeklinde kızgın taşlar yağmaya başlamıştı. Evlerine sığınanlar ise, yoğun kükürt dumanından boğulmamak için kendilerini dışarı atmakta, bu defa da üzerlerine yağan taşlarla helak olmaktaydılar.
Tumblr media
Bir Etnograf olan Prof. Dr. Carlo Giardano Pompei’de olanları şöyle aktarıyor: ‘O gün öğle vakti volkanın ağzından ani olarak yükselen bir kül bulutu birkaç saat içerisinde bütün Pompei’yi kaplayıvermişti. Böylece şehir çok uzun bir sessizlik uykusuna girdi. Şehrin uykusu, taşları, eşyaları ve sanat eserlerini yeniden hayata kavuşturan kazılara kadar yüzyıllar boyu sürdü. Burada yaşayan binlerce insanın tehlikenin bu kadar yakınında oldukları halde gafil avlanmış olmaları o tarihlerde Vezüv yanardağının bambaşka bir manzara altında olmasından ileri gelmiştir. Yamaçları meşhur politikacıların villalarıyla süslü olan Vezüv, bağlar, bahçelerle çevrili ağaçlık bir yerdi.
Pompei şehri, Capri adasına bakıyordu. Ve devamlı olarak deniz kokusu oluyordu. Aslında eski zamanlarda da Vezüv yanardağı üzerinde bir patlama meydana gelmiş. Ancak hem bu kadar şiddetli değilmiş. Hem de o dönemde insan yaşamıyormuş. Bu küçük püskürmeleri de çok sonradan bir Yunan coğrafyacısı keşif etmiştir. Bunu da insanlara anlatma gereği duymamış. Zaten Pompei şehrinde yaşayan insanların para ve zevkten başka bir şeyi gözleri görmemekteydi. Yani eğer püskürtmeden onlara bahsetmiş bile olsaydı, zaten insanlar umursamayacaktı. Aslında M.Ö. 62 yılında meydana gelen bir zelzele, bu felaketin bir habercisi sayılabilirdi. Şehirde o kadar çok deprem oluyormuş ki, halk buna alışmış.
Tumblr media
İtalyan bir bilim adamı olan Fiovelli, 19. yüzyılın başlarında yaptığı kazı araştırmasında gözlerine inanamadı. İnsan suretleri dahil olmak üzere her şey taşlaşmıştı. Burada atlar, köpekler, çocuğuna sarılmış olan anneler ve birçok insan kalıntısı taş olarak bulunmuştu. Bulunan kalıntılar, Napoli müzesinde sergilenmektedir.
Jeologlara göre halkın ölüm sebebi kükürt gazı. Taşa dönmelerinin sebebi ise yanardağın püskürttüğü volkanik tozun sertleşmesi.Bu lavlar kalıp oluşturmuş, zamanla içerideki vücut çürümüş fakat kalıp aynı kalmıştır. Ancak bilimsel yönlerin dışında da birçok tahmin bulunmaktadır. Müslümanlar Pompei’de yaşananları, onların kumar, fuhuş, insan kavgası ve her türlü ahlaksızlıklarının cezası olduğunu taşlaşma olayının da insanlara ibret olması gerektiğini düşünüyorlar ve normalde lav püskürmesiyle insanların tamamen yok olacağı, taşlaşamayacağı da öne sürdükleri en önemli gerekçedir.
Tumblr media
Alıntı.
24 notes · View notes
izimbozada · 2 years ago
Photo
Tumblr media
✨ Akdeniz’in güzel köşesi Kaş… Akdeniz baharında yolculuğuma Kaş’tan devam ediyorum. Bu coğrafya az bilinen tarihin izleriyle dolu: bir yerde kral mezarı , öbüründe kilise kalıntısı ya da antik tiyatro. Denizin kokusuyla Likyalıların izleri birbirine karışıyor Kaş’ta. Katman katman, renk renk manzaralar ise insanın tüylerini ürpertiyor… 🏠 Konaklama: Kaş insanına özgü yumuşaklık ve sevecenlik ile karşılanıyorum DuruPduru’da ( @durupduru_kas ). Ev sahibesi Yelda; ruhunun ve emeğinin dostluğu ile öylesine ahenkli bir mekân yaratmış ki burada… Kaş’ın merkezinde, yemyeşil ferah bir bahçenin başrolde olduğu; keyfine doyulmaz, güzel, sakin ve yalın bir mekân çıkmış ortaya. 🌿 Doğanın fotoğraf karesine öykündüğü bol yeşillik ve country renklerle donatılmış konforlu odalarında, bir dizi farklı konaklama seçeneği bulunuyor. Benim favorim kendine ait terası olan oda. Bu oda o kadar güzel ki, bahçeyi süsleyen ağaçlar, rengârenk çiçekler odamın penceresi arasında dahi kendilerini gösteriyorlar… 🍳 DuruPduru’nun o güzelim mis kokulu kahvaltısı da damaklarda iz bırakan bir şölen! El yapımı pişi, kahvaltılık soslar, Boşnak böreği, çeşit çeşit reçeller, ara sıcaklar, taze meyveler, çekirdek kahveler… Ve burada plastik yok! 👍 Konuklar için ortak alanlara konulmuş su sebilleri var. Yaşasın ekolojik varoluş! 🏖 Bu saklı yer ; Küçük Çakıl Plajı’na 900 m. uzaklıkta: yürümeye uygun. 🍽 Yemek tabii DuruPduru’da. Kaş’ta her gün taze mezeler yiyebileceğiniz ender yerlerden biri. Yelda burada fesleğenli humus, topik, köz patlıcan, portakallı fava, zeytinyağlı kereviz gibi lezzetlerle sofrayı donatıyor. Tahmin edileceği üzere, enfes yemek yapıyor. 🕺🏻 İyi de bir müzik listeleri var: caz, blues, soft rock, nostalji… Yemekten sonra bistrosunda da ortam müthiş. Dans, kokteyl, kahkaha, doğaçlama… 🗝 Oda fiyatları; iki kişi kahvaltı dahil 1.250 Liradan başlıyor. 📞Telefon numaraları: 0543 548 38 78 🛏 Bir parantez: (Kaş’ta uzun süre kalmak isteyenler için de mutfaklı odaları konforlu bir alan sunuyor.) 🐶 Pati dostu bir mekân… ✏️ Not: Düğün, nikah, özel gün kutlamaları gibi çeşitli etkinliklere de ev sahipliği yapıyorlar. ✏️ Yazının devamı aşağıda yorumlarda 👇 (Kaş) https://www.instagram.com/p/CiCInIjtxUf/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
starhaliyikama · 4 years ago
Text
Doğal Halı Ve Mutfak Temizliği
Doğal Halı Ve Mutfak Temizliği
Doğal halı ve mutfak temizliği yazı dizimizde tamamen doğal ürünlerle mutfakta kullanılan cihazlardan, halılara ve hatta mutfağın havasına kadar temizleme yöntemlerini ele alacağız. Sizde doğallıktan yanaysanız yazı dizimizi okumanızı kesinlikle tavsiye ediyoruz.
Yazı İçeriği Kısa Tanımı
Doğal Fırın Temizliği
Doğal Buzdolabı Temizliği
Doğal Aspiratör Temizliği
Doğal Mutfak Havası Temizliği
Doğal Ocak Temizliği
Doğal Çaydanlık Temizliği
Doğal Mikrodalga Temizliği
Doğal Bulaşık Makinesi Temizliği
Doğal Lavabo Temizliği
Doğal Halı Temizliği
Doğal Fırın Temizliği
Fırın Temizliği Fırın temizliği ızgarayı fırından çıkartın kaseye birkaç çay kaşığı kabartma tozu koyarak az miktarda suyla karıştırın amaç temizlenmesi gereken yüzeye kolayca uygulanabilecek bir macun elde etmek. Macunu fırının içine sürün eşit katmanların olması önemli değil önemli olan tüm yüzeyleri dağılmasıdır. Gece boyunca bu şekilde bekletin bir gün sonra ıslak bir bez alın ve mümkün olduğu kadar bastırarak silin sprey şişe içine sirke koyun ve kabartma tozu kalıntısı gördüğünüz yerleri püskürttüm sirke kabartma tozu ile etkileşime girdiğinde köpük oluşacak. Islak bezle silin ve ızgaraya yerleştirin fırını kuruması için 15-20 dakika düşük sıcaklıkta çalıştırın. Doğal Halı ve Mutfak Temizliği yazı dizimiz devam ediyor…
Doğal Buzdolabı Temizliği
Buzdolabı temizliği rafları ve bölmeleri sirkeli suyla silmek parlak bir görünüm elde etmenizi sağlar. Rafları iyice kuruladıktan sonra yerleştirin yağlı Şişeler veya soslar akıp buzdolabında yapışkan lekeler bırakabilir. Bu yüzden dökülen bir şey olursa kurumasına izin vermeden hemen temizlemek gerekir en çok kirlenen kapı kolu ve çevresini sirkeli ve karbonatlı benze temizleyebilirsiniz .
Doğal Aspiratör Temizliği
Aspiratör ve davlumbaz temizliği Öncelikle sıcak suyla bir süre yıkanması litrede biriken yağların bir kısmının eriyip su ile birlikte akıp gitmesini kalan yağların ise yumuşamasını sağlayacaktır. Karbonat ve sirke de kullanılarak Bu yöntem denenebilir bu şekilde filtrenin üzerine bol miktarda karbonat dökülür ve daha sonra litrenin tamamına yavaş yavaş sirke ilave edilir. Sirke ve tepkimeye girerek yağları çözülecektir. Daha sonra da kaba filtrenin üzerini kapatacak şekilde sıcak su ilave edilir ve bir süre beklendikten sonra filtre durularak kurumaya bırakılır. Doğal Halı ve Mutfak Temizliği yazı dizimiz devam ediyor…
Doğal Mutfak Havası Temizliği
Mutfağınızın havasını temizleyin yarım bardak sirkeyi bir bardak su ile karıştırın ve Ocak’ta Bu karışım buharlaşan a kadar kaynatın oluşan bu buhar mutfağınızın havasını temizleyecektir.
Doğal Ocak Temizliği
Ocak temizliği 1 litre suya 1/4 ölçeğinde su bardağı beyaz sirke ekleyin ve solüsyonu sprey ile bir şişeye koyun kimyasal içermeyen bu solüsyonu ocağımızın günlük temizliğinde kullanabilirsiniz 5-10 dakika bekleyip Yanıklar yüzeyden kolayca ayrılır duruma gelince yumuşak bir bez ve yuvarlak hareketlerle Ocağı Sİlin. Sonra Ocağı nemli bezle silip kurulayın.
Doğal Çaydanlık Temizliği
Mikrodalga fırın temizliği çeyrek bardak sirke Bir bardak suyu cam bir kaba koyun. Bu kabı Mikrodalgaya yerleştirip 5 dakika yüksek kuvvette çalıştırın sirke buharı ile yumuşayan kirleri mikrodalgadan çıktıktan sonra soğuttuğunuz bu su ile ıslatılmış bir bez ile silin.
Bulaşık makinesi temizliği bulaşık makinanızın içinde ve kalıntıları temizlemek ve dezenfekte etmek için bir bardak sulandırılmış beyaz sirkeyi bir kaba koyup üst rafa koyun ve 1 tur deterjansız çalıştırın.
Lavabo temizliği lavabonun deliğini kapatacak şekilde bir su bardağı karbonat dökün üzerine 1 su bardağı beyaz sirke veya üzüm elma sirkesi dökün Karbonat ve sirke asidik ve aksiyon oluşturacaktır. Elinize eldiven takım süzgecini tıpasını kapatın ve 30 dakika bekleyin daha sonra sabahı çıkarın ve 1 litre kaynar su dökün lavaboyu pompalayın. Doğal Halı ve Mutfak Temizliği yazı dizimiz devam ediyor…
Doğal Mikrodalga Temizliği
Mikrodalga fırın temizliği çeyrek bardak sirke Bir bardak suyu cam bir kaba koyun. Bu kabı Mikrodalgaya yerleştirip 5 dakika yüksek kuvvette çalıştırın sirke buharı ile yumuşayan kirleri mikrodalgadan çıktıktan sonra soğuttuğunuz bu su ile ıslatılmış bir bez ile silin.
Doğal Bulaşık Makinesi Temizliği
Bulaşık makinesi temizliği bulaşık makinanızın içinde ve kalıntıları temizlemek ve dezenfekte etmek için bir bardak sulandırılmış beyaz sirkeyi bir kaba koyup üst rafa koyun ve 1 tur deterjansız çalıştırın.
Doğal Lavabo Temizliği
Lavabo evye temizliği lavabonun deliğini kapatacak şekilde bir su bardağı karbonat dökün üzerine 1 su bardağı beyaz sirke veya üzüm elma sirkesi dökün Karbonat ve sirke asidik ve aksiyon oluşturacaktır. Elinize eldiven takım süzgecini tıpasını kapatın ve 30 dakika bekleyin daha sonra sabahı çıkarın ve 1 litre kaynar su dökün lavaboyu pompalayın.
Doğal Halı Temizliği
Mısır nişastasıyla halı temizliği yapanınız oldu mu bilmiyorum belki de hiç duymadığınız bir yöntemden bahsedeceğiz bugün. Doğal yollarla halı temizliğinde nişastanın gücüne inanamayacaksınız. Mısır nişastası partikülleri çok küçük olduğu için halının en dip noktalarına ulaşacak ve kirleri toplayacaktır.  Diğer bir malzememizde temizliğin vazgeçilmezlerinden olan karbonat. Belki şaşıracaksınız ama kuru nanede kullanacağız. Doğal temizlik olduğunu belirtmiştik. Kuru nane sayesinde halıda hiç bir mikrop yaşayamayacak ve halınız evinize farklı hoş bir koku yayacaktır. Kuru nane bakterileri uzaklaştırma özelliğine sahiptir. Şimdi malzemelere geçelim.
Malzemeler
Mısır Nişastası
Karbonat
Kuru Nane
Arap Sabunu
Beyaz Sirke
Hazırlanışı
2 Yemek Kaşığı mısır nişastasını 2 yemek kaşığı karbonatla karıştıralım bu karışıma  1 yemek kaşığı kuru nane ekleyelim. Tekrar karıştırarak kuru halı şampuanımızı yapalım.  Şimdi de 1 yemek kaşığı arap sabununu bir miktar su ile karıştırarak temizleme suyu elde edelim. Daha sonra 1 buçuk çay bardağı beyaz sirkeyi 1 litre su ile karıştırarak durulama suyu elde edeceğiz.
Uygulama
Yaptığınız karışımı halımızın tüm yüzeyini kaplayacak şekilde bir katman şeklinde sürelim.
10 dakika bekledikten sonra halımızın üzerini elektrikli süpürge yardımıyla süpürelim.
1 yemek kaşığı arap sabununu bir kap içerisine koyarak içerisine sıcak su ilave ederek bir temizleme suyu elde edelim.
Temizleme suyumuzla lif yardımı ile halımızı güzelce silerek temizleyelim.
Bir litre suya bir buçuk çay bardağı Beyaz Sirke ekleyerek bir durulama suyu hazırlayalım.
Hazırladığımız durulama suyuyla halımızı tekrar lif yardımıyla silerek durulayalım. Halınız artık doğal olarak temizlenmiştir.
Çorum Halı Yıkama
Çorum’un öncü halı yıkama firması star halı yıkama farkıyla halılarınızı %100 oranında bakterilerden ve lekelerden arındırıyoruz.  Evde doğal temizlik yöntemleri her ne kadar doğal olarak yüzeysel temizlik sağlasa da halıların yıkanması ve temiz suyla durulanarak kirli suyunun akıtılması gerekmektedir. Ayrıca halılar üzerinde ki diğer lekelerin doğal yöntemlerle çıkarılması çok zor bir işlemdir. Tüm bu zahmete ve masrafa girmeden halılarınızı Çorum Halı Yıkama Fabrikamızda ucuz ve %100 temiz bir şekilde yıkatabilirsiniz. Doğal Halı ve Mutfak Temizliği yazı dizimiz sona erdi… Sosyal medya hesaplarımız üzerinden bizi takip ederek pratik bilgiler ve kampanyalar hakkında anında bilgi alabilirsiniz.
TwitterYouTubeReddit PinterestInstagram Google Facebook
0 notes
organik-limon · 4 years ago
Photo
Tumblr media
11 yıldır tarımsal ilaç görmeyen bahcelerimizde yetişen limon ve turunçgil meyvelerimiz klasik ilaçlı meyve standardına göre en az yaklaşık 10.000 kat daha temizdir. Gerçekte ise hiçbir oranda tarımsal zehir kalıntısı içermemektedir. Günümüzde tarımsal zehirlerin hemen tümü sistemik olup, bitki bünyesine tamamen nüfuz eder ve yıkama, sirke, karbonat vs. ile kesinlikle cikartilamaz. Ürünün en baştan zehirsiz yetiştirilmesi gereklidir. Meyvelerimiz Tarım Bakanligi ve TURKAK akrediteli laboratuarlarda gerek KSK'miz, gerekse ürün verdiğimiz Türkiye'nin en prestijli 2 süpermarket zinciri tarafından analiz ettirilmektedir. Meyvelerimiz kabugu ile tuketilebilmekte olup ana musterilerimiz kanser, kalp, karaciğer, şeker hastaları, hamile ve lohusa bayanlar ile zehirli gıda yemek istemeyen herkestir. Sağlıklı gelecekler dilegimizle. (Adanalıoglu, Icel, Turkey) https://www.instagram.com/p/CGP4hdvAjAJ/?igshid=f9om0sxqkb77
0 notes
sondakika02com · 5 years ago
Photo
Tumblr media
Evde Yemek Yaparken Korona Virüse Dikkat
Medicana Sivas Hastanesi Bariatrik Cerrahi Diyetisyeni Cansu Arslan, korona virüs hastalığı ile mücadele ederken sosyal izolasyonu sağlamak adına evlerde kalmanın gerekliliğine değinerek, bu süreçte yeterli ve dengeli beslenmek, yeterli sıvı almak, iyi bir uyku düzenine sahip olmak kadar doğru alışveriş yapmanın ve mutfakta hijyeni sağlanmasının da önemli olduğunu belirtti. Arslan, mutfakta yemek hazırlama ve pişirme ilkelerine dikkat ederken hijyenin sağlanması gerektiğini ifade ederek, “İlk önce haftalık bir menü planlaması oluşturmalıyız. Yedi günü iki gün kırmızı et, iki gün beyaz et, iki gün sebze yemeği ve bir gün de kurubaklagil yemeği şeklinde organize edebiliriz. Bu plana uygun bir alışveriş listesi yaptıktan sonra bir hafta yetecek kadar ihtiyacımızdan fazlasını almamak üzere alışverişe çıkmalıyız. Alışverişe aç karnına çıkmamak da buradaki önemli bir detay olacaktır. Markette taze sebze ve meyveleri ve paketli ürünleri ayrı poşetlere koymalıyız. Donuk ürünler satın alacaksak bunları alışverişimizin son kısmında sepete eklemeli ve çözülüp tekrar donmasına, mikroorganizma üremesine sebep olmamak adına eve gelince ilk olarak onları yerleştirmeliyiz” dedi.
“Sebze, meyve ve etler için ayrı bıçak ve doğrama tahtası kullanılmalı”
Arslan, yemekleri hazırlarken mümkünse sebze, meyve ve etler için ayrı bıçaklar, doğrama tahtaları bulundurulması gerektiğine değinerek, “Besinleri elimizle değil gözümüzle seçmeliyiz. Dokunduğumuz besinleri satın alıp birbirimizin sağlığı için tehdit oluşturmamalıyız. Alışveriş listemizde mercimek, bulgur, yumurta gibi hem fiyat olarak daha uygun hem besleyici değeri daha yüksek besinlere mutlaka yer vermeliyiz. Tüm ürünlerin son kullanma tarihine baktığımız gibi açılmış, bozulmuş, ezilmiş paketli ürünleri satın almamalıyız. Konservelerde zararlı canlıların ürediğini gösteren bombe yapmış ürünleri de satın almamalıyız. Kasalarda en az 1 metre mesafesine dikkat edip sosyal izolasyonu orada da korumalıyız. Eve getirdiğimiz besinleri mümkünse hemen balkon gibi açık hava bir yere alıp, tek tek besinleri oradan çıkarıp dolaba yerleştirmeliyiz. Yemekleri hazırlarken sebze, meyve ve etler için bulaşmaları önlemek adına ayrı bıçaklar, doğrama tahtaları bulundurmalıyız. Sebze ve meyveleri en az iki kez hem tarım kalıntısı hem mikroorganizma bırakmamak adına iyice yıkamalı, öyle kesim aşamasına geçmeliyiz” diye konuştu.
“Çiğ ve pişmiş besinleri birbiriyle temas ettirmeyelim”
Arslan, çiğ ve pişmiş besinlerin birbiriyle temas ettirilmemesi gerektiğini söyleyerek, “Kestiğimiz sebze ve meyveleri ise bekletmeden tüketmeliyiz. Beklettiğimiz sebze ve meyvelerin vitamin, mineral kaybedeceğini unutmamalıyız. Salatalara servisten önce sirke, limon gibi sosları eklemeliyiz. Sebzeleri mümkünse haşlayarak değil buğulama yöntemi ile tüketmeliyiz. Eğer haşlayacaksak sebze suyuna çorbalar yapmak gibi yemekler hazırlayarak mutfakta kullanabilirliği arttırmalıyız. Çiğ ve pişmiş sebzeleri, meyveleri, yemekleri saklarken birbirinden ayırt etmemiz gerektiğini unutmamalıyız. Bir yemeği servis etmeden önce bekleteceksek özellikle mikroorganizmaların üremelerine mani olmak için 60 derecenin üzerinde beklettiğimize emin olmalıyız. Et, süt ve yumurta gibi riskli besinleri mutlaka buzdolabında muhafaza ederken patates, kuru soğan, sıvı yağlar, baklagiller, ceviz, fındık gibi yağlı tohumları karanlık ve serin yerde muhafaza etmeliyiz. Yemeklerimizi hazırlama aşamasında, hazırladıktan sonra mutlaka el yıkama ilkelerini uygulamalı, sabun ve su ile en az 20 saniye bu aşamalarda ellerimizi yıkamalıyız. Restoran, pastane gibi gel-al ya da paket servis uygulamasına geçen yerlerin de bu kurallara dikkat etmesini bekliyoruz. Özellikle kuryelere, servis hazırlık elemanlarına mutlaka düzenli aralıklarla hijyen eğitimi verilmeli. Hijyen eğitimi ile birlikte çalışanların da sağlık kontrolleri mutlaka belli aralıklarla yapılmalıdır” ifadelerini kullandı. Evde Yemek Yaparken Korona Virüse Dikkat
0 notes
guzinguzey · 5 years ago
Text
Bitki Temelli Beslenme Nedir? Bitki Temelli Beslenmenin Yararları ve Daha Fazlası...
Bitkisel bazlı beslenme bugünlerde epey popüler, bunun sebebi hem sağlığımız hem de çevresel faydalar konusunda artan farkındalığımız. Bana gelince sebebim kesinlikle endüstri ve katliamı…
Küresel iklim değişikliği söz konusu olduğunda bu endüstri başı çekiyor. Gıda endüstrisi küresel seragazı emisyonlarının %25’inden; et endüstrisi ise %15’inden sorumlu. Heinrich Böll Vakfı, IATP ve GRAIN tarafından 2017 yılında gerçekleştirilen bir çalışmaya göre, sadece en büyük üç et üreticisinin seragazı emisyon miktarı BP, Shell ve Exxon gibi büyük petrol şirketleriyle neredeyse eşit oranda!!! Herkes haftada sadece bir porsiyon tavuğu tabağından çıkarmış olsa 500 bin otomobili yoldan çıkarmakla aynı miktarda CO2 emisyonunu devre dışı bırakabiliyorken sizce de fazla bencil değil miyiz?
Bu gezegende yaşam olmasının sebebi atmosfer gibi şeffaf bir kalkandan tutun da yeni doğmuş bir kuzuya hatta daha önce hiç görmediğimiz bir bakteriye kadar herkesin görevi ve sorumluluğu olması. Her şey birbiri ile bu denli bağlantılı olduğu halde insanın sadece karnını doyurmakla ve alışkanlıklarını değiştirmek konusundaki katılılığı ile meşgul olması bana mantıklı gelmiyor. Karnı doyuyor, ama ne için? Yine kendimize çalışıyoruz. Çünkü doğaya verdiğimiz zarar bize de zarar verecek. Bu düzende her şey bağlantı halinde çalışıyor, bu bozulursa yaşam da bozulur. Kim, neden bunun bir parçası olmak ister ki?
Olay bununla da sınırlı kalmıyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre, mevcut et ve süt ürünleri talebini doyurmak amacıyla et endüstrisi tarımsal arazilerin %80’ini hayvansal yem üretimi için kullanılıyor. Mera ve hayvansal yem üretimi için ormanlık alanlar tahrip ediliyor ve biyoçeşitlilik her geçen gün azalıyor.
Tarım sektörü tatlı su kaynaklarının %92’sini kullanıyor; et endüstrisi de bunun üçte birinden sorumlu. Bir kilogram sebze için 322 litre su harcanırken, aynı miktarda et üretimi için 8.000 ila 15.000 litre arası su tüketiliyor. Üstelik sadece su tüketimiyle de kalmıyor, et endüstrisi su kaynaklarını da kirletiyor: Su kaynaklarındaki nitrojen, oksijen oranlarını değiştirirken beraberinde ilaç kalıntısı, metal, hormon gibi atıklarını da getiriyor. FAO’nun verilerine göre mevcut tahıl üretiminin üçte biri hayvansal yem olarak kullanılmak üzere üretiliyor. Yani et üretimindeki su miktarının bu kadar fazla olmasının sebebi etin henüz hayvanken tükettiği tahıldan, kullanılan antibiyotiklerin üretiminden başlayarak tabağımıza kadar geldiği süreci kapsıyor.
Tamam, hadi, başlayalım o zaman.
Peki; “bitki temelli beslenme” ne demek? Vejetaryen ve vegan olmakla aynı şey mi? Yoksa bu beslenme, yemeklerinizde sebzeye daha fazla yer açmak için çaba gösterdiğimiz anlamına mı geliyor?
Teknik olarak, yukarıdaki tüm yorumlar doğru. Bazı insanlar ‘bitki temelli beslenme’ terimini vegan beslenme ile eşanlamlı olarak kullanıyorlar. Diğerleri bu terimi tüm vejetaryen beslenmeleri içeren daha geniş bir şekilde uyguluyorlar. Ayrıca çoğu kişi, bitkisel gıdaların çoğunlukta olduğu ama et, süt, yumurta tüketmek konusunda da sorun yaşamadıkları beslenmelerini bu ifade ile destekliyor. Çünkü ana fikir, bitki temelli gıdaları öğünlerin merkezi yapmak. Bitki temelli bir beslenme meyve, sebze ve fasulye gibi yiyecekleri vurgular ve et, süt ve yumurta gibi yiyecekleri sınırlar. Ne kadar katı olmak istediğinize bağlı olarak daha fazla kısıtlama getirilebilir.
“Bitki temelli”yi geniş bir beslenme kategorisi olarak düşünün. Örneğin;  Akdeniz tarzı beslenme aslında bitki bazlı bir beslenme versiyonu; çünkü balık ve kümes hayvanlarını içermesine rağmen vurguyu bitki bazlı gıdalar üzerinde tutar.
Mevcut Araştırmalar Bitki Bazlı Beslenme Hakkında Ne Diyor?
Bu şekilde yemeyle bağlantılı birçok kardiyak fayda var, düşük kolesterol gibi. Bazı çalışmalar, bitki bazlı beslenmenin doğurganlık parametrelerini iyileştirebileceğini ve aynı zamanda [tip 2] diyabet geliştirme riskinizi de azaltabileceğini düşünüyor.
Bir çalışma da, sağlıklı bitkisel gıdalar açısından zengin beslenmenin  (fındık, kepekli tahıllar, meyveler, sebzeler ve yağlar gibi) kalp hastalığı riskini önemli ölçüde düşürdüğünü kanıtlıyor.
Başka bir çalışma da tip 2 diyabetin önlenmesine ve tedavisine yardımcı olabileceğini buldu ve bu beslenmenin kanser de dahil olmak üzere diğer kronik hastalık riskini azaltmaya yardımcı olabileceğini öneren araştırmalar mevcut.
Ne Yemeliyim, Sınırlandırılması ve Kaçınılması Gereken Yiyecekler Ne?
Ne İçebilirim?
Sebzeler (Lahana, ıspanak, pazı, kara lahana, tatlı patates, domates, biber ve brokoli vb.)
Meyveler (Avokado, çilek, yaban mersini, elma, üzüm, muz, greyfurt ve portakal vb.)
Kepekli tahıllar (kinoa, kahverengi pirinç, tahıllı ekmek ve kepekli makarna vb.)
Fındık (ceviz, badem, macadamia fıstığı ve kaju fıstığı vb.)
Tohumlar (keten tohumu, chia tohumları ve kenevir tohumları gibi)
Baklagiller (Kuru fasulye, mercimek, nohut, barbunya, maş fasulyesi vb. )
Kahve
Çay (yeşil, lavanta, papatya veya zencefil dahil)
Ne Sınırlandırmalı (veya Ne Kadar Kesin Olmaya Karar Verdiğinize Bağlı Olarak Tamamen Kaçının)
Süt ürünleri (süt ve peynirin her çeşidi dahil)
Et ve kümes hayvanları (tavuk, dana eti gibi)
Sosis ve sosisli gibi işlenmiş hayvan etleri
Tüm hayvansal ürünler (vegan bir diyet uyguluyorsanız yumurta, süt ürünleri ve et dahil)
Rafine tahıllar (beyaz makarna, pirinç ve ekmek gibi “beyaz” gıdalar gibi)
Tatlılar (kurabiye, kek ve börek gibi zira içerisinde süt ürünleri mevcuttur.)
Soda ve meyve suyu gibi şekerli içecekler
Patates ve patates kızartması
Bal (vegan ise kullanmıyoruz.)
Standart Bitki Bazlı Beslenme için 7 Günlük Örnek Menü
Bu benim örneğim, sınırlaması olmayanlar, yumurta, süt ürünleri ve et ile destekleyebilir.
Ben enerjinin mental olduğuna inandığım, çok yemek yemeyi kendim için gerekli bulmadığım, bedenin tek gıdasının besin olmadığına inandığım için de bir takım hesaplamalar yapmıyorum.
Diyetisyenler ve metafizik varlığımızı reddedenler için anlaşılması zor değil şiddetli zor bir durum olsa da bunu kendim deneyimliyor ve yaşıyorum, hiçbir sağlık problemim olmadığını ve iyi hissetmek konusunda sıkıntı yaşamadığımı da belirtmek istiyorum.
ÖRNEK
Kahvaltı: Yulaf lapası, soya sütü, Vegan protein tozu ile hazırlanmış.
1 kase yeşil salata, 8-10 zeytin
Öğle: Kuru fasulye, pirinç pilavı, buharda pişmiş sebze özellikle mantar.
Akşam: Soya kıyma ile sebze yemeği, salata.
Ara: 1 dilim tam buğday ekmeği  üzerine yer fıstığı ezmesi ve taze meyve ya da kuru meyve.
ÖRNEK
Sabah: Çırpılmış tofu (tofu scramble) — Tarifi google’da bulabilirsiniz.
Öğle: Karnabahar, brokoli, pirinç, nohut, avokado, kırmızı lahana ve havuç içeren bir kase.
Çeşitlendirebilirsiniz daha fazla baklagil ve sebze ile.
Akşam yemeği: Vejetaryen pizza ^^  Akşam eve yorgun gittiğimde sipariş veriyorum. Yine bir google araştırması ile ev yapımı tarifler üretebilirsiniz.
Aralarda kuru yemiş ve kuru meyve tercih ediyorum.
ÖRNEK
Sabah: Muz, kakao, pekmez, tahin ve kinoa gevreği ya da glutensiz yulaf ile hazırlanmış lapa. Tarifi @fitwithgzngzy Instagram hesabımda mevcut. Çok nadir vegan protein tozu da kullanıyorum.
Öğle: Sebze çorbası yanında haşladığım kuru baklagillerden bir kase.
Akşam: Ispanak, pazı gibi yeşil sebzelerle hazırlanmış tofu.
Aralarda: Bitki bazlı sütle hazırlanmış kahve ve kuruyemiş. Fıstık ezmesi ve muz da kaçırıyor olabilirim. =)
ÖRNEK
Sabah: Bir gün önceden yapabileceğiniz vegan mücver yanında yeşil sebze suyu ile.
Öğle: Vejetaryen burger ve salata (Yine dışarıdan sipariş edebilir ve vaktiniz varsa evde hazırlayabilirsiniz.
Akşam: Karabuğday ile karnabahar yemeği.
Ara: Humuslu Atıştırmalık Sebzeler
4. GÜN ÖRNEK
Kahvaltı: Chia tohum puding taze meyve ve vegan protein tozu ile hazırlayabilirsiniz. Bitkisel süt ile hazırlıyorum.
Öğle: Avokado ve domates ve marketten aldığım vegan peynir ile tost, salata.
Akşam: Mantar ve kuru baklagilli sebze yemeği.
Atıştırmalık: Kuru yemiş
ÖRNEK
Kahvaltı:  En az 7 adet zeytin, kepekli ekmek, domates, salatalık ve yeşil biber ve dereotu, maydanoz, nane, roka, tereden oluşan salata. Mantarlı krep ya da keten tohumlu pancake.
Öğle:   Çorba (tarhana, mercimek, sebze vb.) Nohut salatası ya da kinoa salatası.
Akşam: Zeytinyağlı sebze, pirinç pilavı.
Ara: Vegan protein bar ya da 2 porsiyon meyve ya da soya sütü ile hazırlanmış vegan granola.
Çeşitli beslenmekten hoşlananlar için internette mevcut çok fazla tarif var. Ben yeterli gelmediği zamanları sebze suları ile değerlendirebiliyorum.
Bitki Temelli Beslenmenin Bilimsel Olarak Kanıtlanmış Faydaları Nelerdir?
Doymuş ve trans yağlar, sodyum ve işlenmiş et bakımından yüksek klasik bir beslenme, kaliteli yaşlanmak ve uzun ömür söz konusu olduğunda sizi dezavantajlı hale getiriyor. Oysa bitki temelli bir beslenme, sanılanın aksine ilaç ve takviyeye ihtiyaç duyma olasılığını azaltırken obezite ve yüksek tansiyon riskini de düşürüyor ve hatta tip 2 diyabet ve kalp hastalığının önlenmesine veya yönetilmesine yardımcı olabiliyor.
2019’da JAMA Internal Medicine’da yayınlanan bir inceleme, bitki temelli bir  beslenme ile (meyve, sebzeler, baklagiller, fındık ve kepekli tahıllar gibi yiyecekleri içeren) düşük tip 2 diyabet riski arasında ilişki kurmuş. Yapılan dokuz çalışmada yaklaşık 307 bin 100 katılımcı vardı ve sigara içme durumu ve egzersiz sıklığı gibi sonuçları etkileyebilecek faktörler de işin içinden çıkarıldı. Dolayısı ile araştırmacılar düşük riskin katılımcıların beslenme tercihlerinden kaynaklandığından emin oldu.
Tip 2 diyabet riskinin daha düşük olmasının nedeninin beslenme ile insülin üretimine yardımcı olan beta hücrelerinin gelişen  fonksiyonu olabileceği düşünülüyor. Geçmişte yapılan araştırmalar, tip 2 diyabet ilerledikçe beta hücre fonksiyonunun azaldığını ve bunun kan şekeri seviyelerinde tehlikeli dalgalanmalara neden olabileceğini kaydetti. Ancak, Şubat 2018’de Nutrients'de yayınlanan randomize bir çalışma, bitki bazlı bir diyetin ardından sadece 16 hafta sonra, katılımcıların kontrol grubuna kıyasla daha iyi beta hücre fonksiyonuna ve insülin duyarlılığına sahip olduğunu buldu.
Bitki bazlı bir beslenmenin kilo yönetmenize yardımcı olabileceği ve sağlıklı bir şekilde izlerseniz kilo kaybına neden olabileceği de kabul ediliyor. Tipik bir geçiş yapan çoğu insan daha fazla enerjik hissettiğini de kaydetmiş.
Bitki bazlı bir beslenme vücudunuz kadar zihniniz için de yararlı. Eylül 2019'da Translational Psychology'de yayınlanan bir çalışma bu soruyu cevaplamaya çalıştı. Araştırmacılar bu beslenmenin metabolizmayı arttırmak, kilo vermek ve iltihabı azaltmak için yararlı olduğu sonucuna varırken (özellikle obezite ve tip 1 ve tip 2 diyabetliler arasında), zihinsel işlevi olumlu etkileyip etkileyemeyeceğini tam olarak doğrulayamadılar. Ancak yine de bunu göz ardı etmemek gerek. Zira doğaya ve çevreye zarar verdiğinin farkında olan bir psikoloji tehlikeli. Kaldı ki biz insanlar gibi diğer her canlı da duygulardan ve duyguların etkisinden bağımsız değil. Çaresiz ve korku hisseden, iç güdülerini kullanamadığı için sağlıklı gelişemeyen bir hayvanın etini yediğimizde bize geçen o duygu durumu da sorgulayacak araştırmalar artmakta…
Henüz hayvansal proteinlerden vazgeçmeye hazır değilseniz, endişelenmeyin. JAMA Internal Medicine'da Ağustos 2019'da yayınlanan bir başka çalışma, beslenmenize bitki bazlı proteinler eklerken kanser ve kardiyovasküler hastalık riskinizi azaltmaya yardımcı olabileceğinizi, ancak hayvan proteinleri ile ilişkili herhangi bir risk bulunmadığını da buldu. Özellikle doğal ortamında özgür yetişen hayvanlar söz konusu ise. Bu nedenle, etleri ve süt ürünlerini beslenmeden tamamen çıkarmak zorunda değilsiniz, daha fazla bitki proteini dahil etmek için çaba göstererek bazı hastalık riskinizi azaltabilirsiniz. Her şey gibi tüm sorun abartıdan ve aşırılıktan kaynaklanıyor aslında. Sektörü büyütmek yerine stabil tutabilirsek de bir şeyler değiştirmiş oluruz.
Bitki Bazlı Beslenmenin Olası Dezavantajları Nelerdir?
Sadece bitki temelli diye her besine yapışmak da doğru değil. Tükettiğiniz gıdaların kalitesine dikkat etmeniz gerekir, çünkü bitki bazlı olarak nitelendirilen birçok sağlıksız gıda vardır. Örneğin patates cipsi ve patates kızartması… Sağlıksız bitki bazlı gıdaların seçilmesi, kilo alma ve kalp hastalığı gibi sağlık koşulları riskinizi artırabilir.
Dikkat etmeniz gereken başka bir şey: Bitki temelli bir beslenmeye ilk geçiş yaptığınız anda, bağırsak hareketlerinde, ishal veya kabızlıkta bir artış görebilirsiniz. Çünkü bitki bazlı birçok gıda, yani aslında hemen hemen hepsi, bağırsak hareketlerini normalleştiren lifler ile yüklüdür.
Vücudunuza uyum sağlaması için biraz zaman verin, çünkü alıştığı çalışma prensibini değiştirmesi hiç kolay olmayacak. Belki de bu beslenme biçimine geçmeye karar verdiğinizde bitki bazlı gıdaları kademeli olarak öğünlere eklemek etkili bir çözüm olabilir.
Ve en önemlisi daha fazla bitki yemeye geçiş sırasında ve sonrasında bol miktarda sıvı içtiğinizden emin olun.
İyi planlanmış bir bitki bazlı beslenme, tipik olarak yenen tüm meyve ve sebzeler nedeniyle besinsel olarak yeterli ve özellikle lif, A vitamini, C vitamini ve potasyum açısından zengin olabilir. Bununla birlikte, bitki bazlı diyeti bir sonraki seviyeye taşımaya ve tüm hayvansal ürünleri yememeye yemin etmeye karar verirseniz, B12 vitamini ve kolin seviyelerine dikkat etmeniz gerekebilir.
Son olarak bir hatırlatma yapmak istiyorum: Tabağımıza koyduğumuz her gıda, sadece yakıt değil aynı zamanda gezegenimizin geleceği. Gezegen demek sen demek! Sen ve yaşadığın gezegenin iyi hissetmesi arasında pozitif korelasyon var; çünkü birbirinize görünmeyen iplerle bağlısınız. Küresel ve kişisel anlamda yaratacağın her uyuşmazlık ve ihtilaf -kendinden, yaratandan, diğerlerinden, hayvanlardan, bitkilerden, kar tanesinden, su damlasından ayrı olduğuna inanç- hepimize zarar veriyor. Hepimizi birbirine bağlayan bir enerji var ve bu enerji bağlı olduğumuz her şeye karşı anlayış, hoşgörü ve sevgi talep ediyor. En önce de kendimize. Kendimizi sevmez, kendimizi saymaz ve ona bebekler gibi bakmazsak üzülen sadece sen değil koskoca bir dünya dolusu varlık oluyor, bil istiyorum. Evet, doğru anladın, sadece sen, tek başına, koskoca bir gezegensin diyorum. Bu dünyada senin makro hesabın sadece çok ufacık bir detay. Bütünün estetiğine odaklan. Ve bilmediğin çok şey olduğunu, beslenmendeki bir değişikliğin bile sana bilmediklerinle ilgili güçlü kapılar açacağını unutma. Çünkü bu sektör bizi uyutarak zehirliyor, kontrol ediyor. 
Sevgiyle... 
0 notes
huseyinerol3453 · 5 years ago
Photo
Tumblr media
Değerli dostlar, Çin Uygurlara zulmetti, korona virüs ortaya çıktı!” Korona Virüsü karşısında dünya panikle beklerken, dikkat çeken bir yorum merkezi Ümmet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Hakim el-Mutayri’den geldi. Prof. Dr. Hakim el Mutayri Yarasadan domuz ve envai çeşit böceğe kadar İslam dininde haram sayılan yüzlerce yemek çeşidinin yenildiği Çin’de ortaya çıkan Korona Virüsü karşısında dünya panikle beklerken, dikkat çeken bir yorum merkezi Ümmet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Hakim el-Mutayri’den geldi. Kuveytli siyasetçi Mutayri, partinin BAE şubesinin yaptığı paylaşımı alıntılayarak “Çin Cumhurbaşkanı azarak ��Bizden daha güçlüsü var mı?’ deyip zayıf Uygurlara zulmettiğinde dünya onları görmezden geldi. Bu twiti 3 ay önce düşünmüştüm, onların cezası Korona Virüsü oldu” ifadelerini kullandı. Uygur Türklerini domuz eti yemeye zorluyorlar Komünist Mao kalıntısı Çin’de domuz etinden yarasa, böcek ve köpek etine kadar Allah’ın haram saydığı çok sayıda yiyecek yenilirken ülkenin batısındaki Doğu Türkistan bölgesindeki Müslüman Türkler, İslami bir hayat sürmenin mücadelesini veriyor. Türklere her türlü işkenceyi uygulayan zalim Çin yönetimi, Türk ailelerin evine gönderdiği Çinli memurlar eliyle bu aileleri dinsizleştirmeye çalışıyor. Ayrıca bu evlerde domuz eti pişirilmesi emredilip oruç tutmaları yasaklanıyor. Uygur Kardeşlerimize her türlü zülmü yapan Çin Yönetimini lanetliyorum. İNŞAALLAHen kısa zamandaDoğuTürkistanlıkardeşlerimiz özgürlüklerinekavuşur. https://www.instagram.com/p/B75dV1rABa-/?igshid=1newvwgl5a9mw
0 notes
saglikvetip · 5 years ago
Text
İyi El Yıkama Alışkanlıklarıyla Mikropları Durdurun
Tumblr media
Geri 1-7 Aralık, özellikle soğuk algınlığı ve grip mevsiminde ellerimizi iyice ve sık yıkamak için önemli bir hatırlatma olan Ulusal El Yıkama Farkındalık Haftasıdır. Ellerinizi temiz tutmak mikropları uzak tutmanın ve hastalıkları önlemenin en iyi yollarından biridir. İşte iyi el yıkama alışkanlıklarını geliştirmeye yardımcı olacak bazı ipuçları. Elde Yıkama 101 Bakteri ve virüsler, uygun el yıkama ile önlenebilecek enfeksiyonlara neden olabilir. Woodland'daki Dignity Health Medical Foundation'a sahip acil bir bakım hekimi olan Dr.John Martinez, soğuk algınlığı ve grip virüslerinin yanı sıra bakteriyel enfeksiyonların yayılmasını önlemek için ellerin 15 ila 20 saniye boyunca ılık su ve sabunla tamamen yıkanmasını önerir. Dr. Martinez'e göre, bakteri ve virüsleri önlemek için el yıkama 1800'lerin ortalarına kadar yaygın bir bilgi değildi - neyse ki bugün daha standart. Elde yıkama yılda 365 günlük bir alışkanlık olsa da, özellikle soğuk algınlığı ve grip döneminde kritik öneme sahiptir, çünkü virüslerin daha zayıf bağışıklık sistemlerine sahip insanlara yayılmasını önlemeye yardımcı olur. El Tipi Temizlik ve El Dezenfektanı El yıkama için iki yaygın seçenek vardır. Dr. Martinez ılık su ve sabun önerir, çünkü alkol bazlı el dezenfektanları kullanmaktan daha etkilidir. Ilık su ve sabun, bazı enfeksiyonların yayılmasını önlemeye yardımcı olurken, alkol bazlı dezenfektanlar Norovirus veya Clostridium difficile gibi bazı virüs ve bakterilerle baş edemeyebilir. Alkol bazlı dezenfektanlar ellerinde gres veya yağ kalıntısı varsa daha az etkilidir. Temiz su ve sabuna erişiminiz yoksa, en az% 60 alkol konsantrasyonuna sahip alkol bazlı bir dezenfektan sonraki en iyi seçimdir. Bununla birlikte, etkili hale getirmek için yeterli el dezenfektanı kullandığınızdan emin olun ve el dezenfektanını tamamen kuruyana kadar her iki elin tüm yüzeyine sürün. Ellerinizi Ne Zaman Yıkarsınız Ellerinizi yıkamak için asla yanlış bir zaman yoktur, ancak Dr. Martinez'e göre, yayılan virüsleri ve bakterileri en aza indirmek için kesinlikle ellerimizi yıkamamız gereken birkaç önemli zaman vardır: Yemek hazırlamadan veya yemeden önce ellerinizi yıkayın Banyonun her kullanımından sonra ellerinizi yıkayın Hapşırdıktan, öksürdükten veya doku kullandıktan sonra ellerinizi yıkayın Bir evcil hayvandan sonra sevişme, beslenme veya temizlikten sonra ellerinizi yıkayın Bakteri veya virüslerle kontamine olabilecek herhangi bir yüzeye dokunduktan sonra ellerinizi yıkayın John Martinez, Dignity Health'in East Woodland Acil Bakım bölgesinde bir hekimdir. Öngörülen varış saatinizi East Woodland'daki Acil Bakım konumumuzda rezerve edebileceğinizi biliyor muydunuz? Aşağıdaki düğmeyi tıklayın: Başlıklar: Sağlık ve sıhhat, İpuçları ve Trendler, Ormanlık Kliniği, acil Bakım
0 notes
evdeyapilanbakim · 5 years ago
Text
Evde Doğal Saç Bakımı
Tumblr media
Doğal saç bakımı dendiği zaman aklımıza hemen farklı farklı saç bakım yağlarını karıştırdığımız maskeler, serumlar gelmektedir. Hatta şampuanlarına, saç kremlerine dahi bu karışımları ekleyenler olduğunu duyduk. Fakat doğal saç bakımı tarifleri diye yaptığın karışımlar esasında saçlarına fayda yerine zarar verebilmektedir. Özellikle de biz kadınlar saçlarımıza çok düşkün olduğumuzdan doğal saç bakımını evde yapanlardanız. Fakat dışarıdan alınan ve güvenilirliğinden pek de emin olunamayan yağlar yerine doğal kaynaklı içeriklere sahip ürünleri tercih etmek çok daha iyidir. Hangi doğal saç bakımı ürünlerini, nasıl kullandığımızı öğrenmek istiyorsanız mutlaka yazımın devamını okuyun. İyi okumalar. 
Yumurtayla Saç Bakım Maskesi
Yumurta maskesinin saçlar üzerinde oluşturduğu mucizevi etkisi herkesçe bilinmektedir. Doğanın bir başka mucizesi olan zeytinyağı ile yumurtanın birleşimi de; yıpranmış saçlar için bir çözüm önerisi. Üstelik bu karışım için öyle çok fazla uğraşmanıza da gerek yok. Küçük bir kasede 1 adet yumurta ve 2 yemek kaşığı zeytinyağını karıştırmanız yeterli. Bu da demek oluyor ki, kek yapmaya niyetlendiğiniz bir gün saçlarınızı da rahatça aradan çıkarabilirsiniz. Yumurta ve zeytinyağı karışımını saçlarınıza dipten uca uygulayalım, streç film, havlu veya boneye sarıp en az 1 saat bekletelim. Sürenin sonunda her zaman kullandığınız şampuan yardımıyla saçınızı yıkayın. Saçınızda yumurta kalıntısı ve kokusu kalmaması için iyice durulamaya gayret edin. Kuru saçlar için ideal olan bu uygulama, yumurtada var olan protein sayesinde saç köklerinin beslenmesine, saçların daha kolay uzayıp gürleşmesine yardımcı olmaktadır.
Hindistan Cevizi ile Bakım
Saç bakımında maske şeklinde uygulayabileceğiniz en etkili yöntemlerden biri hindistan cevizi yağıdır. Birçok faydası bulunan hindistan cevizi yağı saçlara canlılık vermekte, sağlıklı bir şekilde uzamasını sağlamakta ve saçlarda var olan yıpranmışlığı yok etmekte etkili olmaktadır. Hindistan cevizi yağını tek başına saçınıza uçlardan diplere doğru masaj uygulayarak gerçekleştirebilirsiniz. Uygulama sonrası saçınızı bir streç filmle sararak bir süre bekledikten sonra yıkayabilirsiniz. Düzenli uygulama gerçekleştirdiğimiz zaman saçlarınızda yaşanan değişimi fark edeceksiniz.
Hint Yağı ile Sağlıklı Saç Nemlendirme
Saç köklerini besleyici ve kurumaya karşı büyük bir savaş yürütebilen hint yağı, saçlara bebeksi bir yumuşaklık verir ve etkileyici bir görünüm sağlamaktadır. Aynı zamanda saç köklerini kuvvetlendirerek koparak dökülmeleri de önlemektedir. Saç için bir çok fonksiyonu var olan bu yağ saç bakım ritüeline eklenmesi gereken mutlak doğal yağların başında gelmektedir.
Saç ile ilgili aklınıza gelen hemen hemen tüm probleme karşı çözümler sunan Hint yağı banyodan yarım saat evvel kullanıldığı taktirde etkili olacaktır. Yağı yedirmeye saç diplerinizden başlayalım ve yavaş yavaş uçlara doğru inerek saçlarımıza yedirelim. Özellikle saç diplerinize kan dolaşımını hızlandıracak bir masaj uygulayarak yağın daha etkili olmasına yardımcı olabilirsiniz. Yağı saçınıza uyguladıktan sonra bir boneyle saç diplerinizin hava almasını engelleyelim. Bu şekilde yarım saat bekleyip sonrasında saçlarınızı ılık suyla durulayalım. Haftada bir kez bu işlemi gerçekleştirdiğinizde hayal edemeyeceğiniz sağlıklı ve bakımlı saçlara sahip olacaksınız. 
Kepeklenmeye Karşı Maske
Saç derisini nemlendirmenin ve kepeği gidermek için sizlere bir saç bakım maskesi önereceğim. Bu maske için gerekli olan malzemeler: 
2 yemek kaşığı hindistan cevizi yağı,
1 yemek kaşığı limon suyu isterseniz limon suyu yerine aynı miktar zeytinyağı
Her iki malzemeyi de küçük bir kaseye katalım ve homojen olması için güzelce karıştıralım. Parmaklarınızı karışıma batırarak ve sonra kafa derinize masaj yaparak uygulayalım. Karışımın saç derimize uygulandıktan sonra, yaklaşık 5 dakika boyunca tüm saç derisine masaj yapalım. Saç derinizde yaklaşık bir saat bu maskenin kalmasına izin verin. Beklerken bir havluyla gevşek bir şekilde kapatabilirsiniz. Hafif bir doğal şampuan yardımıyla yıkayalım.
0 notes
planetdiaries · 6 years ago
Text
AKDENİZ GÜNLÜKLERİ
Akdeniz’de Sonbahar 
Son yıllarda her ilkbahar ve her sonbahar motosikletimi yüklüyor Akdeniz boyunca rotasız, düşüyorum yollara. Sonbaharın da ilkbaharın da tadı ayrı. Tatil yöreleri tenha sevimli kasabalara dönüşüyor. Geçimini sadece turizmden kazanan kimisi, tamamıyla ıssızlığa terk ediliyor. Kasım ayının tamamını Akdeniz kıyı bölgesinde ve kamp yaparak geçirdim. Kasım ayı boyunca Akdeniz illerinde ortalama sıcaklık 21,5 derece. Kasım ayının 6-7 günü, yazı aratmayacak havalarda denize girdim. Ve yağış nedeniyle yürüyüş ve seyahat programımı sadece 3 gün için duraklatmam icap etti. Anlayacağınız zannedilenin aksine Kasım ayı Akdeniz’de seyahat etmek için son derece uygun bir periyot. (Adana- Antalya Yolundan Mamure Kalesi ve Anamur'un görünüşü)  
Anamur’a Doğru Güneşli ve sıcak bir günde start veriyorum yoluma. Silifke’den Gazipaşa’ya kadar uzanan Doğu Akdeniz kıyı şeridi memleketin sürüş keyfi en güzel, en manzaralı güzergahlarından biri. Eskiden bu yol, bir kamyonun arkasına denk gelecek olursanız bitmek bilmezdi. Virajlar o kadar sertti ki, çoğu virajda otobüs ve kamyonlar kenara çeker bir birine yol vermek zorunda kalırdı. Son yıllarda hız kazanan karayolu genişletme çalışmalarının neticesinde, Anamur- Gazipaşa arasında kalan kısa bir etap dışında duble yola dönmüş durumda. Tünellerin önemli bir kısmı da tamamlandı. Ancak tabi tüneller ve yeni duble yol, eskiden olduğu gibi kıyı şeridini şaşmaksızın takip etmiyor. Bu da eski seyir zevkini, sürüş hız ve güvenliği lehinde düşürüyor. Yolun, denize hakim en güzel noktalarında gözlemeciler mesken tutmuş. Her birinin önünde de hevenk hevenk yerli muz asılmış. Özellikle bu yoldan ilk defa geçiyorsanız tavsiyem, hiç acele etmeden, bol bol mola verip Akdeniz’i iliklerinize kadar hissederek yolu kat etmeniz. Adana’dan batıya direksiyon salladığınızda Mersin’e kadar Çukurova’yı takip edersiniz. Mersin’in Erdemli ilçesiyle beraber Doğu Akdeniz yerleşimleri, bir birlerine kısa aralıklarla Akdeniz’e inci inci dizilir. Kız Kalesi, Silifke, Taşucu Yeşilova, Aydıncık, Bozyazı… Doğu Akdeniz’in, batının aksine ekonomisini çoğunlukla tarıma dayamış yerleşimleri…Güneşle yoğrulan bu kasabaların her biri, dağların deniz kıyı ��izgisinin hemen yanıbaşında sarp bir şekilde uzandığı, akarsuların bir ovaya yer açtığı hinterlandlarda kurulmuş. Ova ne kadar genişse, yerleşim de o kadar büyük. Ova ne kadar büyükse, tarım ve onun beslediği nüfus o kadar geniş. 
Tumblr media
 Anamur Antik Kenti (Anamurium Antik Kenti) Gün kararmasına yakın Anamur’a geliyorum. Bu gece kampımı Anamur Antik Kenti’nin içerisinde atmaya niyetleniyorum. Anamurium, deniz kıyısında oldukça büyük bir antik şehir. Kapıda görevli bir abla var. Niyetimi açık ettiğimde bana, içeride kamp atmanın yasak olduğunu söylüyor. 3. Defa gittiğim ören yerinde hızlıca bir tur atıyor, kenti terk ederken görevli ablanın antik şehrin hemen sınırında, deniz kenarında kamp yapabileceğime dair işaret ettiği alana gidiyorum. Kıyının gerisindeki koruluk alanı es geçiyor, gözüme eski bir taş evin tek duvar kalıntısının bir kenarında, denize 20 metre uzaklıkta, yumuşacık kumların üzerinde bir köşe kestiriyor, çadırımı bile açmadan yerleşiyor, kamp yükümü serpiyorum. Akşam yemeği için Anamur şehir merkezine gidiyorum. Asmaaaltı Lokantası gayet güzel ev yemekleri yapan bir esnaf lokantası. Karnımı bir güzel doyurup sahil kenarındaki gazinolardan birine oturup çay söylüyor, elektronik cihazlarımı şarj ediyorum. Kamp kurduğum yere geri döndüğümde, Anamurium Antik Şehrini yıldızların ışıklarıyla parıl parıl parlarken buluyorum. Bir yandan da 2 kilometre uzağımdaki Anamur Burnu’ndaki deniz feneri esip geçiyor benim yönümde. Açık havada uyku tulumumun içinde yıldızların tam altındayım ve gözlerim kapanıyor! 
Tumblr media
[Günün ilk ışıklarıyla Anamur Antik Kenti]
 Gün batarken vardığım Anamurium’u gün doğumunda gezmek üzere sabahın ilk ışıklarında ayaktayım. Berisine matımı yerleşip uyuduğum antik duvar kalıntısı tam da antik şehir harabelerinin başladığı nokta. Anamurium’da dalgalar kıyıyı döğüyor ve ben, Roma İmparatorluğu ve Kommagane Krallığı zamanında, MS 7 YY’da Arap istilasına dek bölgenin doğal kaynaklarının yüklendiği bu antik liman kentinin, tiyatro ve hamamlarının kalıntıları arasında gezinirken güneş, denizin üstünden ağır ağır doğuşa geçiyor. Kentin yamaç üstüne kurulu eteklerinde yüzlerce yapı kalıntısı, sahilden tepenin üstlerine kadar uzayan hatta, şehir surlarının kalıntıları var. Kumsalın en batısından patikayı takiben yükselmeye başladığınızda antik şehrin bütünü birden tek celsede gözler önüne seriliyor. Aynı karede hem Anamur harabelerini hem de bugünkü Anamur ilçesini 20. YY kent mimarisinin hakim beyaz fonu önünde görmek çarpıcı. Üstelik aynı kareye, 21. YY Türkiyesi’nin çok katlı TOKİ bloklarıyla Anamur’un “Ören” semti de misafir oluyor. İnsan, hangisinin, bulgulara göre en yakın ihtimalle M.Ö 4 YYdan kalma Anamurium’un mu yoksa sırasıyla 20 ve 21YY insan yapıları olan Anamur ve Ören yerleşimlerinin mi, söz gelimi 25. YY’ı karşılayacağına dair düşünmeden edemiyor. Kumsalın batı ucunda buruna doğru yükselerek devam eden patikayı izliyorum. Bu patika beni 1910’da Fransızlar tarafından yapılmış ve o gün bugündür, Anadolu Yarımadası’nın bu en güney noktasından geçen gemicilere işaret vermeye devam eden deniz fenerine ulaştıracak. O meşhur deniz feneri klişesinde olduğu gibi rüzgarın esintisinde bir haşinlik var. Bir rastlantı değil “Anamurium”un “rüzgarlı burun” anlamına gelmesi! Benim gibi meraklıysanız, deniz fenerinin hemen önündeki kayalıklardan hoplaya zıplaya, bir 50 metre daha zorlu bir yürüyüş yaparak, ulaşabildiğiniz en son kayanın üstünde “işte şimdi memlekette benden güneyde kimse yok!” heyecanı yaşayabilirsiniz! 
Tepeden kumsala kadar inerek şehri bölen antik surların gedik verdiği bir noktadan kesiyor, Anamurium’u güneyinde yükselen tepenin yamaçlarından uzanan bir patikayı takiben, bulgulara göre 350 civarında olduğu ortaya çıkan anıtmezarlarla çevrelenmiş antik şehri, ara sokaklarından yürüyerek geride bırakıyorum. Ören yerine giden yolun bariyerli girişine, yukarıdan iniyor, sabah kimsecikler yokken, kumsaldan giriş yaptığım ören yerinin gişesinden sorumlu Sabiha Abla'yla günaydınlaşıyor, sabahki turumu özetliyorum. 
Tumblr media
Anamur Mutfağı Sabiha Abla, iki arkadaşıyla beraber ören yerinin giriş kapısının hemen kenarında bir masada oturmuş kahvaltı ediyor. Selamlaşmamla beni kahvaltıya davet ediyor, önüme sıcacık çayımı koyuveriyorlar. Kahvaltıda pişi var! Değil evde, dışarıda bile zar zor bulacağınız bu lezzeti, Sabiha Abla’nın ablası evde yapıp getirmiş. Güne bundan güzel başlangıç olabilir mi? Ablaları yakalamışken, Anamur yemekleri üzerinde uzun uzun sohbet ediyoruz. İlgi duyduğumu görünce 3 kadın büyük bir heyecanla bana yerel yemekleri anlatıyorlar. Önce “Gölevez” den bahis açıyorlar şevkle. Gölevez, patatese benzer bir sebze. Mısır ve soğanla yahnisini yapıyorlar. Öyle bir anlatıyorlar ki, hayatımda ismini bile duymamış olsam da yemiş kadar oluyorum. Sonradan araştırma yaptığımda öğreniyorum ki, Türkiye’de Kıbrıs patatesi de denilen, besin değerleri, özellikle potasyum açısından zengin bu sebze esasen Güney Hindistan ve Afrika gibi tropik bölgelerde yetişiyor ve ��kolokas” adıyla da biliniyor. Gölevez sadece, muz ve avakado gibi mahsullerin de yetişmesine imkan tanıyan subtropik iklimiyle Türkiye’nin bu en güney kıyı şeridinde ve bilhassa Anamur’da yetişiyor. Anlayacağınız Anamurlu ablalar, gölevezi ayrı bir yere koymakta haklı gözüküyor. Çukurova’da “kısır” olarak bilinen yemeğin, fıstık ve susamla beraber, çeşitli taze yeşillikler de eklenerek, soğuk çorba kıvamında bir servis şekli var. Bu yemeğin ismi “Batırık”. Bir de “Samsıra” var. Üzüm pekmezi ve susam beraber kaynatılarak yapılan bir tatlı. Fıstık ve fındık ilavesiyle servis yapılıyor. Yazık ki bu bölgeye özgü bu enfes yemekleri Anamur’da herhangi bir lokantada yemek mümkün değil. Aceleniz hiç yoksa ve kendinizi doğru zamanda bir Anamurlu’nun evine davet edilmiş bulmamanız kaydıyla. Anamurim Antik Şehrinin giriş kapısının yanıbaşındaki ağaçların gölgesindeki masamıza serpiştirilmiş, köy işi pişi ve ev mahsulü bahçe zeytininden müstakil kahvaltımızı ederken kendi adıma bu sabahki nasibimden bir hayli memnunum. Yöresel spesiyaller gölevez, batırık ve samsıranın tadına Anamur’u bir sonraki ziyaretimde bakmak durumunda kalmaktan da… 
 Köşekbükü Mağarası Kahvaltıdan sonra, önceki Anamur seyahatlerimde yolumu hiç düşürmediğim bir yer kestiriyorum gözüme. Dev muz seralarıyla kaplı Anamur ovası bitip de engebe başlar başlamaz bitki örtüsü yerini ormanlara bırakıyor. Köşekbükü Mağarası, Anamur'un 9 km kuzeybatısında, seraların yerini ormanlara terk ettiği noktada, 2000 yıllık bir geçmişe sahip… Sıcaklığın yaz-kış 18 derecede sabitlendiği mağara astım hastalarına iyi geliyormuş. Yakın zamanda mağara ışıklandırılmış, merdivenler monte edilmiş ve hali hazırda rahatlıkla gezilebilir durumda. Köşekbükü, Anamur’da yer alan mağaracılık açısından ciddi önem taşıyan birçok mağaradan yalnızca biri. Örneğin Çukurpınar mağarası dünyanın en derin ikinci mağarası olarak kayda geçmiş. Bir de Anamur’Un 60 km doğusundaki Aydıncık kasabasında yer alan Gilindere (Aynalı Göl) mağarası var. “Dünyanın sekizinci harikası” diye tanıtılan mağara, anayoldan birkaç kilometre içeride ve kesinlikle görmeye değer. 
Muz Diyarı Anamur ve batı komşusu Antalya’nın Gazipaşa ilçesinin kıyı şeridinde alabildiğine muz plantasyonları var. Anamur’un 30 km batısındaki Uçarı ve Demirören köylerinde anayoldan denize inen toprak yollardan birine saparsanız kendinizi uçsuz bucaksız muz çiftliklerinde bulabilirsiniz. Kasımdan itibaren birkaç ay boyunca devam eden muz hasadına denk gelebilirsiniz. Yollar dar ve bozuk ancak aracınıza ve kendinize güveniyorsanız Uçarı’dan Yakacık’a kadar dağ yamaçları ve kıyı boyunca uzanan yola girmenizi öneririm. Yol akıl almaz güzellikte birkaç kumsaldan da geçiyor. Yeri gelmişken, muzun yanında Türkiye’deki çileğin büyük kısmı da Anamur’dan geliyor. Son yıllarda avakoda, altın çilek gibi daha birçok tropik ağaç, bölgenin ekstra ılıman ikliminden faydalanarak meyve veriyor. 
 Mamure Kalesi Anamur Çayı’nın beslediği Anamur Ovası kıyılarının batı ucunda Anamurium, doğu ucunda ise Mamure Kalesi var. Mamure Kalesi Anadolu’nun en sevdiğim kalelerinden biri. Denize sıfır konumlanmış kaleyi, bölgeye her yerleşen elden geçirmiş. Kilikya Ermeni Krallığı 4 YY’da eski bir Roma Kalesinin üzerine inşa etmiş. Ardından Bizans ve Haçlılar el atmış, Selçuklular 1221’de iyice büyütmüş, Karamanoğlu Mahmut Bey “ Mamure” ismini vermiş. Sonra da Osmanlı’nın elinde birkaç kez restore edilmiş, kervansaray olarak bile kullanılmış. Kale’nin bir kısmı yakın zamanda epey tartışmalı bir restorasyondan geçti, yepyeni oldu! Doğu tarafı ise hala tüm otantikliğini koruyor. Kaleye kapısından değil de sahilden giriş yaparsanız kalenin büyüleyici harabelerini daha iyi gözlemleme şansınız olacağı gibi, daha otantik bir deneyim yaşayabilirsiniz. Deniz Kaplumbağaları ve Akdeniz Foku Bunun için kalenin batısındaki kumsala ulaşmanız gerekiyor. Kalenin hemen yanıbaşında iki tane camping var. Dragon Motel’de hem kalacak ahşap evler var hem de önündeki kamp alanı yıllardan beri yerli ve yabancı karavancıların yaz-kış uğrak yeri. Yazları Pervin Abla ilgileniyor, kışları ise Pervin Abla’nın annesi sürekli orada yaşıyor. Kumsalın hemen berisinde yüksek ağaçların gölgesinde keyifli bir yer. Bu kumsalın bir güzelliği de mevsiminde deniz kaplumbağalarının buraya yumurtalarını bırakıyor olması. Mayıstan itibaren yumurtalarını bırakmak üzere kumsala çıkarma yapan deniz kaplumbağalarını, ağustostan ve eylül sonuna kadar da yumurtalarından çıkıp denize ulaşmaya çalışan minik yavruları görme şansınız var. Eylülün birinde Dragon’da çadırımı kurmuş, gece vakti, yumurtlama alanlarını işaretlemek ve korumak amacıyla yerleştirilen kafeslerden birinin başına uzanmış, yıldızları izliyordum. Birden kumların içinde hışırtılar duydum. Fenerimi açtığımda karşılaştığım manzarayı hayatım boyunca unutmam mümkün değil. Yanı başımda kumun içinden mini minnacık deniz kaplumbağaları adeta fışkırıyordu. Ben fenerle şaşkınlıkla bakarken minikler feneri takip etmeye başlamıştı bile. Şaşkınlığımı atmadan evvel ardımda bir kaplumbağa ordusuyla denize doğru yürüdüm ve fenerimi kapattım. O gece ve ertesi sabah, hiç sıkılmadan onlarca kaplumbağanın denizle buluşmasını izledim. Tam denize kavuştuğunda, bir dalga kıyıya kadar geri çıkarıyor yavruyu. Ve minik yüzgeçleriyle tekrar başlıyor kaplumbağanın mücadelesi. Onlarca kez tekrarlanıyor bu. Yumurtadan çıkan her 1000 deniz kaplumbağasından sadece bir tanesi ergenliğe kavuşuyor. Onun için dünya popülasyonu bir hayli az. Karada tilki, çakal, kuş ve elbette insanoğlu gibi düşmanları var. Denizde de büyük balıklar. Bir kısmı da güneşin altında, daha denize ulaşamadan bitkin düşüp kızarıyor. İşte böylelerine el atmak caizdir diyerekten pili bitmiş, öleyazmış birkaç yavruya da deniz suyuyla müdahale etmeden duramıyorum. Anamur kıyılarının nesli tehdit altında olan tek türü kaplumbağalar değil bu arada. Yeryüzünde kalan son 600 Akdeniz fokunun birkaçı, ilçenin ıssız kıyı kayalıklarında yavrusunu emziriyor olabilir. Rast gelmeniz çok zor ama 300 kiloya varan cüssesi ve 2-3 metre boyuyla bu sevimli deniz memelisini gözden kaçırmanız olanaksız! (Mamure Kalesi'nin içi) Gelelim Mamure Kalesi’ne. En iyisi Dragon Camping’de bir gece geçirmek. Ama buna vakit ayıramıyorsanız da Dragon Camping’den yürüyüş yapmak için izin isteyerek kıyıdan Mamure Kalesi’ne yürürseniz, kale duvarlarının gedik verdiği yere doğru çıkan patikayı gözden kaçırma şansınız yok. Patika sizi kalenin restore edilmemiş otantik kısmına çıkarıyor. Kaleye bu arka kapıdan girmek, buradan Anamur’u yüksekten izlemek buraya her yolum düştüğünde, mümkünse sabahın ilk ışıklarında gerçekleştirdiğim bir ritüel. Kumsaldan kalenin duvarları boyunca devam edince Kale’nin restore edilmiş kısmını tüm büyüleyiciliğiyle deniz tarafından görmeniz de mümkün. Kale gezintinizden sonra şnorkelinizi takıp kalenin hemen açığında, deniz kuşlarının yuva edindiği adacığa yüzmeyi de unutmayın. Kayalıklarda güzel bir deniz yaşamı var. Deniz keyfi için Pullu Milli Parkı da uygun bir nokta. Bu güzel kumsal Anamur’dan Adana istikametine doğru birkaç kilometre ileride. Karavan ve kamplı konaklama için de elverişli. Türkiye’nin Akdeniz’in sahillerinin en güneyinde yer alan Anamur, tarih doğa ve kumsallarıyla, ana akım turizmin dışında keşiflere susayanlar için heyecanlı verici bir nokta. Alanya Gazipaşa havalimanının hizmete girmesinden önce en yakın havalimanına 4 saati aşkın mesafede yer alması ve büyük şehirlerin uzağında konumlanması, Türkiye’nin son yıllardaki iç turizm patlamasından Anamur’un nasibini almasını geciktirmeye- şimdilik- devam ediyor.  
Tumblr media
[Anamur Burnu’nun en güneyindeki kaya parçasının üzerinden Anamur Deniz Feneri]
Kaynakça, Ek Okuma ve Linkler 
Anamurium Antik Kenti http://www.mersinkulturturizm.gov.tr/TR-73139/anamur.html 
Batırık Tarifi http://www.yasemin.com/foto-galeri/51786-mersin-usulu-batirik-tarifi/p1  
Samsıra Tarifi https://senayarpacioglul.blogspot.com/2017/12/samsira-nasil-yapilir-dogal-tatli.html Deniz Kaplumbağaları https://www.wwf.org.tr/ne_yapiyoruz/doga_koruma/turler/deniz_kaplumbaas/ Anamur Dragon Camping http://www.anamurdragonmotel.com/ 
Altın Rota Dergisinde yayımlanmıştır. (Aralık 2018)
0 notes
berabergezsek · 8 years ago
Text
İZNİK
İznik İlçesi; Tarihte birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, Dünyada eşine az rastlanan ve bütünüyle açık hava müzesi olan tarih ve antik bir şehirdir.
Nasıl Gidilir?
Eskihisar Topculardan arabalı vapura binilir Yalova’ya gelinir. Ardından Bursa yönüne doğru giderken Orhangazi şehir merkezindeki ışıklardan sola İznik istikametine sapılır. Yaklaşık 40 kilometrelik güzergâhı takip ederek Boyalıca ve Çakırca köylerini geçtikten sonra İznik’e gelebilirsiniz.
Hakkında?
İznik; Bursa iline bağlıdır.
Osmanlı döneminde Türk çini ve seramiği ile özdeşleşmiş bir isimdir.
Şarap tanrısı Dionysos’un kentidir İznik.
Geçmişten günümüze barışın simgesi olan zeytin ağaçları, göz alabildiğine uzanan yeşil ile çevrili İznik Gölü, muhteşem çinileri, yüzyıllara meydan okuyan tarihi eserleri, her yanından rengarenk çiçekler fışkıran toprak yolları, meyve ağaçlarının süslediği bahçeli şirin evleri ile masalın ta kendisidir İznik.
Yaz kış demeden adeta bereket saçan verimli toğrağı, kendine özgü iklimi ve doğal güzelliği nedeniyle, tarihin her döneminde insanlığın ilgi odaklarından biri haline gelmiş.
İstanbul Kapı, Yenişehir Kapı, Lefke Kapı ve Göl Kapı olarak şehrin 4 adet giriş kapısı mevcut. Şehir beşkenarlı 5000 kilometrelik surlarla çevrilidir. Dört ana kapı, zafer takı gibi gösterişlidir ve üçü halen ayaktadır. Lefke Kapı’da mermer friz parçalarının kullanıldığı görülmektedir. İstanbul Kapı Konstantinapolis’e açıldığından en gösterişli kapıdır. Yenişehir Kapı kısmen ayaktadır. Göl Kapı ise tamamen yıkılmıştır.
Romalılar Nicea adını verdikleri bu şehri korumak için büyük uğraş verdiler. Çeşitli saldırılara uğrayan Nicea’yı bu savaş akınlarından koruyabilmek için, Bithynia Krallığı, zamanında başlatılan ancak depremlerle hasar gören surları, daha güçlü olarak inşa ettiler. Sur duvarları her medeniyetin taş ustalığını sergiler.
İznik, her avuç toprağı binlerce yıldır kültür kalıntıları ile yoğrulmuş, bölgede, yüzy��llar boyu tarih sayfalarının baş köşelerinde yerini almış bir kenttir. Dört imparatorluğa başkentlik yapmış nadir yerleşimlerden biridir. Bitinya, Bizans, Selcuklu, Osmanlı imparatorluklarının başkenti olmuştur.
İznik'te M.Ö 2500 yıllarından itibaren uygarlıkların varolduğu bilinmektedir. M.Ö 316'da Makadeona İmparatoru İskender'in komutanı Antigonos tarafından yenilenen ve Antigoneia adını alan kent; Antigonos'un Lysimakhos'a yenilmesiden sonra muzaffer komutanın eşi Nikaia'nın adını almıştır. M.Ö 293'te Bitinya krallığına katılmış, bu dönemde önemli mimari eserlerle donatılmış ve bir süre de krallığın başkenti olmuştur. Daha sonra önemli bir Roma yerleşim birimi olarak varlığını sürdürmüştür. İznik, 325 yılında Hristiyanlık açısından çok önemli bir olay olan I. Konsül toplantısına ev sahipliği yapmıştır. Bu toplantıda Hz. İsa'nın tanrıdan dünyaya gelmediği tezine karşılık, tanrının oğlu olduğu görüşü baskın çıkmış, hristiyanlık ile ilgili yortu günleri ve 20 maddelik Nikeia Kanunları kabul edilmiştir. 787'de toplanan VII. Konsül de İznik'te gerçekleşmiş ve bu konsülde resim ve heykel üzerindeki yasakları kaldırmıştır.
Bizans ve Selçuk'a da başkentlik yaptıktan sonra 1331'de Orhan Gazi tarafından Osmanlı topraklarına katılmış; sanat, ticaret ve kültür merkezi haline gelmiştir. 14, 15, 16. yy'larda dünyaca ünlü İznik çinilerinin üretimi gerçekleşmiştir.,
Ayasofya Cami
Ayasofya Cami'si bu muhteşem yapı ülkemizdeki üç Ayasofya'dan biridir. İznik meydanda bulunan bu yapı Orhan Gazi'nin fethinden sonra 1331 yılında camiye çevrilmiştir. Şehir alındığında klise olarak kullanılan yapı Orhan Gazi tarafından camiye çevrildiği için Orhan Camii adıyla anılmaktadır. Ayasofya Kilisesi, Ayasofya Müzesi ve Orhan Camii olarak dünyada üç isimli tek yer olma özelliğini taşımaktadır. Hristiyanlık dini için oldukça önemli olan bu yapı İznik konsiline ev sahipliği yapmıştır.
Osmanlı İmparatorluğunun 2. padişahı Orhangazi, İznik’i kansız bir şekilde fethettikten hemen sonra İznik Ayasofya’yı Cami’ye çeviriyor ve adı Orhan Camii oluyor. 200 küsur yıl sonra meydana gelen depremde hasar gören yapıya, Mimar Sinan minare ve mihrabı ekliyor. Kurtuluş savaşı sıralarında da yapı yakılıp yıkılıyor ve uzun yıllar harabe şeklinde kaderine terk ediliyor. Kısaca İznik Ayasofya ortalama 850 yıl kilise, yine ortalama 600 yılda camii olarak kullanıldı.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
İznik Roma Tiyatrosu
İznik Gölü kıyısında, 2. yüzyıla ait Roma Tiyatrosu, 15. 000 kişi kapasitelidir. Antik tiyatronun, seyircilerin oturduğu kısım ile hayvanların arenaya salındığı tünel kısmı büyük ölçüde ayaktadır. Anadolu’da görebileceğimiz ayakta kalmış en görkemli arkeolojik yapılarından biridir.
Açılış Zamanı:  08:00 – 17:00 
Tumblr media
İstanbul Kapı
İstanbul Kapısı, Hadrianus zamanında, (Milattan Sonra) 70-71 yıllarında inşa edilmiş, Bursa'nın tarihi bir kalesidir.
İstanbul Kapısı, Roma ve Bizans dönemlerinde İstanbul'a giden yolun buradan başlamasından ötürü İstanbul Kapı ismi ile anılmıştır. Bithynia ve Pontus eyaletlerinde prokonsillük yapmıştır. Ayrıca iç kapının kuzeybatı yüzeyinden kazınmış bir büst kabartmasının da Büyük İskender´e ait olduğu belirtilmektedir.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Lefke Kapı
Lefke Kapısı veya tarihî adıyla Şam Kapısı, İmparator Hadrianus zamanında yapılan, İznik’in doğusunda, Kılıçarslan Caddesi´nin sonundadır.
Tumblr media
Çini Fırınları
Çini Fırınlarının kazısı tarihimizde ilk olarak 1963 yılında başlanmış, ”Milet İşi, Şam İşi, Haliç İşi, Rodos İşi gibi isimlerle tanımlanmaya çalışan Osmanlı seramik ve çinilerinin” asıl ve önemli üretim merkezinin İznik olduğu, yapılan kazılar sonucu elde edilen fırın kalıntıları, pişirim malzemeleri, yarı mamul parçalar, deforme ve yanık parçalar sayesinde bilim çevrelerine kanıtlanmıştır. Bu çalışmalar sonucunda şimdiye kadar dört fırın kalıntısı ortaya çıkarılmış ve korunma altına alınmıştır.
Tumblr media
Klise Kalıntıları (Kimesis, İstanbul ve Yenişehir Kapı)
Gölde kıyıdan yaklaşık 20 metre açıkta ve 2 metre derinlikte, erken Hristiyanlık mimarisinin özelliklerini taşıyan, Roma dönemine ait yaklaşık 1600 yıllık bazilika keşfedildi.
Bursa Büyükşehir Belediyesinin İznik'te başlattığı "Tarihi Kültürel Mirası Tespit ve Havadan Fotoğraflama Çalışmaları" sırasında çekilen görüntülerde tesadüfen fark edilen bazilikanın, M.S 740 depremindeki çökmenin etkisiyle göl sularına gömüldüğü tahmin ediliyor. Bazilika; içi, ortadaki yüksek, yanlardakiler daha alçak olmak üzere iki sıra sütunla üç salona ayrılmış, dikdörtgen biçiminde büyük kilise olarak tanımlanıyor. Hristiyanlık dünyasının önemli olaylarına sahne olan İznik'te, Senato Sarayı'nda MS 325 yılında I. Konsil, M.S 787 yılında de İznik Ayasofya Kilisesi'nde 7. Konsil toplantıları yapılmıştı.
Tumblr media
Eşrefzade Camisi ve Türbesi (Eşrefi Rumi)
II. Bayezit'in oğlu Şehinşah'ın eşi Mükrime Hatun tarafından XVI. yüzyılda yaptırılmıştır. Caminin ve türbenin duvarları Sultan IV. Murat tarafından (1640-1643) çinilerle kaplatılmıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanlılar tarafından tamamen yıkılan cami 1950 yılında aslına benzer boyutlarda yeniden inşa edilmiştir. Eski camiye ait sadece minare ayaktadır. Minarenin külah bölümü yıkılmıştır. Çini kuşakların yer aldığı gövdesi ise çemberler İle sarılarak sağlamlaştırılmıştır. Caminin hemen yanında hazire şeklindeki türbede XV. yüzyılın büyük mutasavvıfı ve şairlerinden olan ve kendisini "gah muti gah asiyem, gah alim gah amiyem" diye tanıtan Eşref-i Rumî yatmaktadır.
İznik’in kuzeydoğusunda, Eşrefoğlu Sokak ile Türbe Sokağı’nın kesiştiği noktada yer alan Eşrefi Rumi Camisi türbe, dergâh, zaviye ve hazireden oluşan bir yapı topluluğu idi. Eşrefoğlu Abdullah Rûmi (1353-1469) aslen Mekkeli olup, Bursa’da eğitim görmüş olup, Hacı Bayram Veli’nin önce müridi, sonra da damadı olmuştur. Bundan sonra da dergâhını İznik’te kurmuş, bunun yanına da camisini yaptırmıştır.
Tumblr media
Süleyman Paşa Medresesi
 Süleyman Paşa, Orhan Gazi’ nin oğludur. 1332 yılında Süleyman Şah tarafından Süleyman Paşa Medresesi yaptırılmıştır. Süleyman Paşa Medresesi, geleneksel çini sanatını yaşatmak ve gelecek nesle ulaştırmak amacıyla restore edilerek yeniden düzenlenmiştir. “Çiniciler Çarşısı” olarak hizmet veren medresede seramik üretimi yapan dokuz sanat atölyesi bulunmakta olup, bu atölyelerde geleneksel İznik çinileri üretilmektedir. Yapı Osmanlı döneminin ilk medresesi olması sebebiyle diğer medrese yapıları arasında ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Avlulu medreselerin de ilk örneğidir. Binada 11 hücre, bir dersane ve bunları örten 19 kubbe mevcuttur. Medrese açık avlulu ve "U" planlıdır.  . Günümüzde ise medrese, çini sanatın gelişmesine ev sahipliği yapan atölyelerin de bulunduğu bir çarşı halindedir.
Açılış Zamanı:  08:00 – 17:00
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Nikaıa İznik
Nilüfer Hatun İmaretine giderken sağ tarafta göreceğiniz çarşı içinde, çini ve çeşitli takılarla beraber hediyelik eşya alabileceğiniz pek çok dükkanı bir arada bulabileceksiniz. Ayrıca ortasında minik de bir çay bahçesi mevcut.
Nilüfer Hatun İmareti (İznik Müzesi) 
Nilüfer Hatun İmareti olarak da bilinen yapı, 1388 yılında Sultan 1. Murat'ın annesi olan Nilüfer Hatun adına yaptırılmıştır. İmaret olarak inşaa edilen yapı, yoksullar için hergün yemek dağıtılan bir hayır kurumuydu.
Binanın planı ters T harfi şeklindedir. Bina bir kat küfeki taşı üç kat tuğla sistemiyle inşa edilmiş olup, zengin ve renkli bir taş ve tuğla işçiliğine sahiptir. 19. yüzyılın sonlarına kadar imaret işlerini sürdüren yapı Kurtuluş Savaşı'nda Yunan işgali esnasında büyük ölçüde tahrip olmuştur. Cumhuriyet döneminde 1960'lı yıllara kadar depo olarak kullanılmıştır. 1960 yılında restore edilen Nilüfer Hatun İmareti aynı yılın ağustos ayında müze olarak halkın hizmetine açılmıştır. Müzede İznik ve çevresinden çıkarılan arkeolojik buluntular ile Ilıpınar, İznik Roma Tiyatrosu ve İznik'teki çini fırınları kazılarından çıkarılan eserler sergilenmektedir. Müze bahçesinde Yunan, Roma, Bizans ve Osmanlı eserleri (sütun başlıkları, lahitler, kabartmalar, korkuluk levhaları, ambonlar, siterler, yazıtlar, çörtenler, sütun tanburları, vaftiz havuzları, pişmiş toprak levhalar ve mezar taşları) yer alır.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Şeyh Kubbettin Camisi ve Türbesi
İznik ilçe merkezinde Nilüfer Hatun imareti karşısında cami ve bitişiğinde türbe. Gerek cami, gerekse türbeyi yaptıran kimliği kesin olarak belirlenememiştir.
Tumblr media
Hacı Özbek Cami
Osmanlı Devletinin ilk camisi olan Hacı Özbek Camii mevki olarak, Lefke kapıya giden ana cadde üzerinde bulunmaktadır. Kitabesine göre Hacı Özbek b. Mehmed tarafından 734 (1333-1334) yılında inşa ettirilen yapı, kitabesi mevcut en eski Osmanlı eseri olma özelliğini taşımaktadır.
İznik fethedildikten iki – üç yıl sonra yapılan Hacı Özbek Camii, anlam olarak ta müslüman Türklüğün ilk eseri olarak dikkat çekmekte fakat Kurtuluş Savaşı sırasında Ayasofya Orhan Cami gibi oda tahribattan payını almıştır. 1950’li yıllarda cadde genişletilmesi sırasında Hacı Özbek Camisinin son cemaat yeri de yıkılmıştır.
Hacı Özbek Camii, aralarında tuğla hatıllar olmak üzere taştan karma malzeme ile inşa edilmiştir. Caminin yapımında erken Osmanlı Türk yapı sanatında çok kullanılan, taşların aralarına dikine tuğla konulması tekniği uygulanmış, kemerlerde son dönem Bizans yapı sanatında yaygın olan bir küfeki taşı arasına üç tuğla konulması suretiyle meydana getirilen örgü kullanılmıştır. Bu da bu İslâm yapılarında yerli Bizanslı duvarcı ustalarının çalıştığını gösterir.
Kare planlı cami 7,5 x 7,5m. ölçülerindedir. Zaman içinde değişiklikler geçirmiş, eklemeler yapılmıştır
Tumblr media Tumblr media
İznik Çini Vakfı 
İznik Çinileri, İznik Vakfı İle Hayat Buluyor
İznik Eğitim ve Öğretim Vakfı 1993 yılı Eylül ayında Prof. Dr. Işıl Akbaygil'in öncülüğünde, İznik çinisini ve İznik çevresinin kültür ve sanat değerlerini tanıtmak, mevcut potansiyeli harekete geçirmek, geleneksel İznik Çini Sanatı ile ilgili var olan ve elde edilecek bilgileri bir sistem dahilinde eğitim ve öğretimle gelecek kuşaklara aktarmak amacıyla kurulmuştur.
16. Yüzyıl İznik Çini Sanatı’nın, dünya seramik edebiyatında hala zirvede kalmasından da anlaşılacağı gibi, İznik Çiniciliği’nin günümüz teknolojisine; kaliteyi ve estetiği bozmadan uyarlanabilmesi çok büyük  önem taşımaktadır. İlk amaç olarak geleneksel İznik Çini Sanatı’nı ele alan ve bu sanatı canlandırmaya çalışan İznik Eğitim ve Öğretim Vakfı, araştırmalarını 1993 yılından itibaren devam ettirmektedir.
300 yıldır üretilmeyen dünyaca ünlü İznik çinilerine yıllar sonra yeniden hayat veren İznik Vakfı, ürettiği çinilerle dünyanın dört bir tarafında İznik çinilerini yaşatıyor. İznik Vakfı tarafından Kanada Montreal’deki Botanik Bahçesi içinde yer alan sanat tarihinde Osmanlı ile özdeşleşmiş lale deseni, Tokyo gibi birçok şehirde daha hayat buluyor. İznik Vakfı, birbirinden özel İznik çinisi örnekleriyle Avrupa Birliği programı kapsamında hazırlanan ‘Dünya Seramik Yolu’ projesine dahil oluyor.
Sahil yolundan tabelasını takip ederseniz sokak arasında mekanı göreceksiniz. (Not: Kapalı zannedip geri dönmeyin), demir kapıyı kendiniz açarak içeri girebilirsiniz. Büyük bir bahçe içinde kurulan vakfın ayrıca içinde satış noktası var. Marmaraydaki çiniler burada yapılmış ve fotoğraflarda da göreceğiniz gibi bahçesinde büyük bir çini örneği ve dinlenebileceğiniz banklar mevcut.
Telefon: 0 224 757 6025
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
ABDÜLVAHAP SANCAKTÂRÎ (Bayraklı Dede) (Abdullah Dede) VIII. yüzyılda yaşadığı varsayılan söylencesel kişi. İslâm ordularının Anadolu'yu geçerek Bizans'ı düşürme savaşımının sürdüğü 717-740 yılları arasında, Abdülvahap adlı bir sancaktarın yiğitliğinden söz edilir. Söylence, Erdoğan Savaş'ın anlatımıyla şöyle: "Üsküdar'a kadar gelen İslâm orduları birkaç kere İznik'i kuşatmışlardı. Kuşatma sırasında genç sancaktar Abdülvahap büyük yararlıklar göstermiş ve bu arada gönlünü genç bir Rum kızma kaptırmıştı. İznik surlarının Hotoz burcu, Rum kızları tarafından müdafaaa edilmekte idi. Sancaktan, Kızlar burcunu müdafaa eden sevgilisi Rum kızı ile uzun müddet sevişti. Sevgilisi. her defasında kendisine Kaleyi alırsan beni de alırsın' diye bağırmıştır. Genç sancaktar sevgilisine kavuşamadan bir düşman oku ile yaralanmış ve hücum eden tekfurlar tarafından başı uçunılmuştur. Buna rağmen kılıç sallamakta devam eden Sancaktarî'ye bir arkadaşının 'Bre Abdullah, başını unuttun' demesi üzerine, Sancaktan geri dönmüş ve başını koltuğuna alarak yedi adımda bugün yattığı tepeye çıkıp kendini defnetmiştir. Türkler İznik'i zaptedince, din uğruna şehit olan Abdülvahap için bir mezar inşa etmişlerdir. (Erdoğan Savaş, İznik)" İznik'in doğusunda, kente egemen bir tepe üzerinde bulunan mezarı ziyaret yeridir. Ziyaretçiler tarafından bayrak asıldığı için "Bayraklı Baba" adıyla da anılır.
Yeşil Cami
Şehrin en tarihi yapılarından biridir. Çandarlı Halil paşa zamanında başlayıp (1378), onun oğlu Ali paşa döneminde bitirilmiştir (1392). Eserin mimarı Mimar hacı Musa dır. Osmanlı döneminin tek kubbeli camilerine örnek olan bir yapıdır. Özellikle mermerden yapılmış caminin minberi görülmeye değerdir. Caminin muhtelif yerlerinde zengin bir taş işçiliği vardır. Minaresi caminin sağ köşesinde yer alır. Gövdesi ve şerefenden sonrası mavi ve yeşil renkte çinilerle zikzaklı mozaik tekniğine örnek bir yapıdır. Adını da bu yeşil çinili ve tuğlalı minaresinden almıştır. Şehrin en tarihi yapılarından biridir. Çandarlı Halil paşa zamanında başlayıp (1378), onun oğlu Ali paşa döneminde bitirilmiştir (1392). Eserin mimarı Mimar hacı Musa dır. Osmanlı döneminin tek kubbeli camilerine örnek olan bir yapıdır. Özellikle mermerden yapılmış caminin minberi görülmeye değerdir. Caminin muhtelif yerlerinde zengin bir taş işçiliği vardır. Minaresi caminin sağ köşesinde yer alır. Gövdesi ve şerefenden sonrası mavi ve yeşil renkte çinilerle zikzaklı mozaik tekniğine örnek bir yapıdır. Adını da bu yeşil çinili ve tuğlalı minaresinden almıştır. Şehrin en tarihi yapılarından biridir. Çandarlı Halil paşa zamanında başlayıp (1378), onun oğlu Ali paşa döneminde bitirilmiştir (1392). Eserin mimarı Mimar hacı Musa dır. Osmanlı döneminin tek kubbeli camilerine örnek olan bir yapıdır. Özellikle mermerden yapılmış caminin minberi görülmeye değerdir. Caminin muhtelif yerlerinde zengin bir taş işçiliği vardır. Minaresi caminin sağ köşesinde yer alır. Gövdesi ve şerefenden sonrası mavi ve yeşil renkte çinilerle zikzaklı mozaik tekniğine örnek bir yapıdır. Adını da bu yeşil çinili ve tuğlalı minaresinden almıştır.
Tumblr media Tumblr media
Kırgızlar Türbesi
Yenişehir Kapı dışında surlardan 250 m. ileride İznik-Yenişehir asfaltının sağındadır. İznik'in Türkler tarafından fethi sırasında yararlılıklar gösteren Kırgız Türklerinin anısına, Orhan Gazi tarafından 1331 tarihinde inşa ettirilmiştir. İçinde yedi büyük ve bir çocuk lahdi bulunmaktadır. Türbe, mimarisi ile kalem işi süslemeleri bakımından büyük değer taşır.
Tumblr media
İsmail Bey Hamamı
İsmail Bey Hamamı, İznik’te İstanbul Kapısı yakınında hamam. Çeşitli uzmanlar yapıyı 14-17. yüzyıllar arasında değişik zamanlara tarihlemektedir. Boyutlarına ve iç düzenine bakarak bir saraya ait özel bir hamam olduğunu ileri sürenler de vardır. Zamanında beşik tonozla örtülüyken bugün yalnız temelleri kalmış olan bir girişten asıl hamama geçilir. Hamamın dört bölümüne, birbiri içinden geçilerek ve saatin tersi yönünde ilerlenerek ulaşılır. Bölümlerin her birinin duvarları ve kubbelerinin içleri birbirinden farklı, ama hepsi de çok zengin malakâri bezemelerle kaplıdır.
İsmail Bey Hamamı bugün oldukça yıkık durumdadır.
Tumblr media Tumblr media
0 notes
fenrees · 4 years ago
Text
Defne Sabununun Faydaları
Defne sabunu yararları başında mikrop öldürücü özellikte olması gelir. Defne sabunu bu özelliği sayesinde mantar ve egzama oluşumunu engellemektedir. Saç dökülmesine karşı da kullanılmaktadır. Defne sabunu halk arasında halep sabunu olarak bilinmektedir. Oldukça şifalıdır. Zeytinyağlı sabunlara benzer. İçinde defne meyvesinin yapı vardır. Bu bitki Akdeniz ağacının bitkisidir. Sabunun Halep sabunu olarak bilinmesinin nedeni ilk defa Suriye’nin Halep kentinde yapıldığının tahmin edilmesidir. Defne sabunu bilinen en eski doğal sabun türleri arasında yer alır. Tarihçiler Mısır Kraliçesi Kleopatra’nın ve Palmyrene İmparatorluğu Kraliçesi Zenobia tarafından bu sabunun kullanıldığını belirtmişlerdir. Defne sabunun içindeki defne yağı sabun yapımı sırasında en son aşamada eklenmektedir. Sabunun rengi, sabun içindeki defne yağı oranının bilinmesini sağlar. Defne yağı içeriği yükseldikçe, defne sabunu rengi de koyulaşır.
Gerçek Defne Sabunu Nasıl Anlaşılır?
Gerçek defne sabununu anlamak, sabunun faydalarını görmek açısından önemlidir. Son yıllarda ne yazık ki içinde defne yağı bile bulunmayan, kimyasal olarak üretilen defne sabunları piyasaya çıkmıştır. Defne sabununun gerçek olup olmadığını anlamak için bir yöntem sabunun fiyatına bakmaktır. Sahte defne sabunları gerçek sabunlara göre daha ucuz olur. Eğer fiyatı uygun defne sabunu satıldığını görürseniz şüphe etmenizde fayda var. Defne sabununun orijinal olup olmadığını anlamak için kokusuna da bakabilirsiniz. Gerçek defne sabunlarının keskin bir kokusu olur. Gerçek defne sabununu kokladığınız zaman burnunuza defne bitkisinden ve zeytinyağından başka nota gelmez. Gerçek defne sabunun rengi, orijinal olmayan sabunlara göre daha solgun olur. Orijinal olmayan sabunlar kimyasal işlemler yardımıyla yoğun şekilde renklendirilmektedir.
Gerçek Defne Sabunu Özellikleri Nelerdir?
Gerçek defne sabunu özellikleri şu şekilde sıralanabilir:
Defne sabunu erkekler için tıraş sabunu olarak kullanılabilir.
Hoş kokusundan faydalanmak için kıyafetlerinizi sakladığınız dolaplara sabundan bir miktar koyabilirsiniz.
Özellikle ergenlik sivilceleri için etkilidir.
Bebeklerde psişik oluşumu engellenir.
Cildin nemli kalmasını sağladığı için kuru ciltliler tarafından tercih edilebilir.
Varislerin rahatlamasına yardımcı olur.
Cildin tahriş olmasını engeller.
Hücre yenilemesini destekler.
Saç dökülmelerini engeller.
Saçların kuvvetli görünmesine yardımcı olur.
Saç diplerinde yaraların iyileşmesini sağlar.
Mantar oluşumunu engeller ve mantarla savaşır.
Doğal peeling yaparak gözeneklerin açılmasını sağlar.
Siyah nokta oluşumu engellenir.
Deride oluşmuş mikrobik yaraların iyileşmesini sağlar.
Kokusu haşerelerin uzaklaşmasını sağlar.
Ayrıca canlıların ortak özellikleri hakkında yazımızı da inceleyebilirsiniz.
Defne Sabunu İçinde Bulunan Defne Yağı Miktarı Ne Kadar?
Defne sabunu içindeki defne yağı miktarı yüzde 2 ile yüzde 40 arasında değişir. Bir defne sabunu içinde ne kadar çok yağ oranı varsa, sabun o kadar kıymetli ve pahalı olur. Sabun içinde zeytinyağı ve defne yağı olarak iki temel bileşen vardır. Bu bileşenler sabunun kalitesini ve dolayısıyla fiyatını belirler. Özellikle Suriye’de yer alan Halep antik kentinde çok sayıda üretilmektedir. Sabun üretiminde halen geleneksel yöntemler kullanılmaktadır. Elle üretilen sabun, cildin beslenmiş, taze ve nemli hissedilmesini sağlar. Sabun yapımında taze ya da kurutulmuş defne yaprakları tercih edilebilir. Bu yapraklar yalnızca sabun yapımında değil, aynı zamanda yemek pişirmede de kullanılır. Defne yaprakları bereketli olduğundan eskiden Romalılar ve Yunanlılar tarafından zaferin taçlandırılması için kullanılırdı.
Defne Sabunu İle İlgili Video Anlatım
youtube
Defne Sabununun Saça Faydaları Nedir?
Defne sabununun saça faydaları arasında saç dökülmesini durdurması, saça parlaklık vermesi ve genel saç sağlığını iyileştirmesi ilk sırada geliyor. Defne yağı ve zeytinyağı antiseptik özelliğe sahiptir. Saç dökülmesine, kelliğe, uyuza, pediküloza defne sabunu iyi gelir. Üstelik defne sabununu düzenli olarak kullanarak saçınızı yıkadığınız zaman yeni saçlarınız çıkar. Saç kökleri defne sabunuyla canlanır. Kepeklerin giderilmesinde ve seboreik dermatit hastalığının tedavi edilmesinde defne sabunundan faydalanılmaktadır. İnce saçlı kişiler defne sabunu kullandıkları zaman, saç tellerinin daha kalın ve güçlü olduklarını fark edeceklerdir. Saçlar defne sabunu sayesinde derinlemesine temizlenecektir.
Defne Sabunu Saçlarda Nasıl Kullanılmalı?
Defne sabununun saçlarda kullanılması için saçınızın ıslak olması gerekir. Defne sabununu saçınıza sürdükten sonra bir iki dakika boyunca masaj yapın. Masajla birlikte saç derinizi canlandırmış olacaksınız. Kan dolaşımınız harekete geçecek. Saçınızda sabunu birkaç dakika kadar bekletin. Ardından bol su ile saçı durulayın. Yıkarken saçınızı güzelce ovun. Saçlarınız uzunsa, saçları uçtan uca taramaya başlayarak yukarıya doğru çıkın. Saçlarınızı kurutup şekil verin. Saçınızda defne sabunu kalıntısı kalmadığından emin olun. Sabunu düzenli kullanmaya devam edin. Düzenli kullanımda sabunun etkisini daha iyi göreceksiniz.
Defne Sabununun Cilde Faydaları Nedir?
Defne sabununun cilde faydaları arasında cildin iyileşmesi, cildin sakinleşmesi ve ciltteki iltihabın azaltılması yer alır. Doğal sabun sayesinde cildin kolajen üretmesi desteklenir. Bu madde cildin yeniden inşa edilmesini sağlayarak onarmayı gerçekleştirir. Defne sabunun cilde diğer faydaları şu şekilde sıralanabilir:
Gözenekleri sıkılaştırır.
Doğal bir büzücü olarak yaparak cildin sıkılaşmasını sağlar.
Cilt renginin eşit tonda olmasını sağlar.
Hasarlı cildin arınmasını sağlar.
Cildi yatıştırır. Cilt dengesini sağlar.
Zararlı UV ışınlarına karşı cildi korur.
Defne sabunu kullanımından sonra cilt nemlenir. Özellikle kuru ve hassas ciltler için uygun bir sabundur.
Cildi besler.
Cildin derinlemesine temizlenmesini sağlar.
Anti oksidanlar açısından zengin bir üründür.
Keskin bitkisel kokusu hoştur.
Sivilce tedavisinde etkili kullanılan bir sabundur.
Alternatif tıp nedir, yöntemleri nasıldır? Bilgilerine yazımızdan ulaşabilirsiniz.
Defne Sabunu Cilt için Nasıl Kullanılmalı?
Defne sabunun ciltte kullanılması için cildinizi önce ıslatın. Kullandığınız sabunun tamamen organik olduğundan emin olun. Cildinizi nazikçe yıkayın. Sabah ve akşam 1 kere olmak üzere günde 2 kere cildinizi defne sabunu ile temizleyebilirsiniz. Sabunu uygularken cildinizi tahriş etmemeye özen gösterin. Parmak uçlarınızla cildinizde sabunu köpürtebilirsiniz. Yumuşak ve cildi çizmeyen bir fırça ile de cilt temizliği yapabilirsiniz. Sabun iyice köpürdükten sonra cildinizi bol suyla durulayın. Cildin kendine gelmesi ve kan dolaşımının artması için soğuk suyla durulama yapmanız önerilir. Cildinizi duruladıktan sonra havlu yerine kağıt havlu kullanın. Özellikle akne problemi olan kişilerin kağıt havlu kullanması gerekir. Havluyu kullanırken narin davranın.
Defne sabununun nemlendirici özelliği sayesinde yıkama sonrasında nemlendirici krem kullanmanıza bile gerek yoktur. Ancak şiddetli kuruluk olması halinde Hindistan cevizi yağı gibi doğal nemlendiriciler tercih edilebilir. Düzenli defne sabunu kullandığınız zaman, cildinizde sivilceler gider, cildinize renk gelir ve sağlıklı bir cilde kavuşursunuz.
Defne Sabunu Nasıl Yapılıyor?
Defne sabunu yapımı için gerekli ekipmanları temin ederek siz de kendi sabununuzu yapabilirsiniz. Doğal içeriklerle yapılan bu sabun çok faydalıdır. Mağazalarda defne sabunu bulabilirsiniz ancak kendi sabununuzu da yapmanız mümkündür. Sabunu yaptıktan sonra hazır hale gelmesi için bir iki hafta boyunca kurumasını beklemeniz gerekir. Kendi defne sabununuzu yapmak zor değildir. Ancak kül suyu ile çalışacağınız için mutlaka güvenlik önlemi almanız gerekir. Güvenlik ekipmanları olarak yüz maskesi, önlük, eldiven ve koruyucu gözlük takmanız yeterli olur. Defne sabunu yapmak için gerekli olan diğer ekipmanlar şu şekilde sıralanabilir:
Termometre,
El blendırı,
Mutfak terazisi,
Yüz maskesi,
Slikon sabun kalıpları,
Önlük,
Lastik eldiven,
Isıya dayanıklı cam kavanoz,
Paslanmaz çelik tencere,
Sürahi.
Algler nedir? Bilgilerine de bakabilirsiniz.
Kaynak: https://www.zovovo.com/defne-sabununun-faydalari/
0 notes
gezilistesi-blog · 6 years ago
Text
Yayladağı Hatay İlinin Doğa Cenneti -Gezi Rehberi
  Hatay ilinin doğal güzellikler açısından muhteşem atmosfere sahip yerlerinden birisi Yayladağı’dır. Yayladağı Hatay ilinin 15 ilçesinden birisidir. İlçenin şehir merkezine olan uzaklığı 56 km kadardır. İlçeye gitmek için kendi özel aracınızı kullanabileceğiniz gibi şehir merkezindeki dolmuşlarla da Yayladağı’na kolayca ulaşım sağlayabilirsiniz.
  Hatay Yayladağı
Yayladağı’nın eski adı aslında Ordu’dur. Ülkemizde Ordu ili bulunduğu için karışıklığı önlemek adına ilçeye Yayladağı ismi verilmiştir. Yayladağı ilçesi Hatay ilinin en güney bölgesinde bulunmaktadır.  Sadece Hatay ilinin değil aynı zamanda ülkemizin de en güneyinde yer alan bir bölgemizdir. Suriye sınırına yakın bulunmaktadır. Bölge en çok göç veren ekonomik açıdan en geri bölgelerimizden birisidir aynı zamanda.
Yayladağı Gezilecek Yerler
Hatay ilimizin ekonomik açıdan fakir ancak kültürel ve doğal güzellikler açısından zengin diyebileceğimiz yerlerinden birisi olan Yayladağı gezilecek yerler listesinde şu yerler bulunmaktadır;
Kasımbey Camii
Kasımbey Camii
Abbasiler zamanında ilçeye Kasım Bey isminde birisi bırakılmıştır. Kasım Bey bölgede bulunduğu zaman içinde ilçede önemli eserler yaptırmıştır Kendi adıyla cami ve köprü bırakan Kasım Beyin yaptırdığı yapılar günümüzde hala varlığını devam ettirmektedir.
Barlaham Manastarı
Barlaham Manastarı
Barlaham Manastırı ilçenin kültürel açıdan ziyaret edilebil yerlerinden birisidir. Keldağ üzerinde manastır inşa edilmiştir. Manastırı görmek için gitmek isteyenlerin zorluk çekeceklerini önceden belirtmemizde fayda vardır. Manastırı görmek için yaya olarak birkaç saat yürümek zorundasınız. Manastırı görmek için dağa çıktığınızda karşınıza muhteşem bir manzara çıkacaktır. Bu büyüleyici atmosfer size yol boyu süren tüm yorgunluğunuzu unutturacaktır. Muhteşem güzellikteki manzarası ve tarihsel dokusuyla sizleri etkisi altında bırakan manastır hakkında kısa bilgiler vermek gerekirse; Barlaham adında biri gelerek buradaki Zeus heykelini yıkmış ve kilise yaptırmıştır. Kilise daha sonra 526 yılındaki depremde yerle bir olur. Sonra kilise tekrar inşa edilir. 13. Yüzyılda ise tek başına bırakılır. Kilise sonradan restore edilmemiştir. Kilise o zamanlardan kalma doğal haliyle günümüze kadar gelmiştir. Burayı ziyaret edenler buranın manevi dokusundan çok doğal ve muhteşem güzelliğini keşfetmek için burayı ziyaret etmektedirler. Siz de Yayladağı’nda doğal ve enfes bir atmosferle karşılaşmak istiyorsanız meşakkatli dağ yolculuğuna çıkmak için hazırlıklarınızı yapabilirsiniz.
Kasımbey Köprüsü
Kasımbey Köprüsü
Kasımbey camisi gibi Kasım Bey köprüsü de Kasım Bey tarafından yapılmış ve adını almıştır.
Kasımbey köprüsü ve camisi dışında ilçede de Roma dönemine ait kilise kalıntısı da vardır. Bu kilisede çocukları olmayanlar Aslan Dede denilen ziyaret yerlerine giderler. İsteyen kişiler Yayladağı’na geldiklerinde burasını da ziyaret listelerine ekleyebilirler. Burada Tekeleme denilen buraya özgü yemek yapılmaktadır. Buraya geldiğinizde bu meşhur lezzetin tadına bakabilirsiniz. Tekeleme yemeği dışında ağıza yapışmayan lokumlarda burasının önemli lezzetlerindendir. Bu lokumlardan burada istediğiniz kadar kendiniz yeyip tadabileceğiniz gibi buradan ayrılırken hediyelik olarak sevdiklerinize ya da dostlarınıza ikramlık da götürebilirsiniz.
Yayladağı Hatay İlinin Doğa Cenneti -Gezi Rehberi
0 notes
fotonotlari-blog · 7 years ago
Text
Muğla Sarıgerme Gezi Rehberi
Tumblr media
Muğla Sarıgerme Gezi Rehberi yazımızla arkasında yer alan yoğun çam ormanları ve önünde boylu boyunca uzanan kumsalı ile dünyanın en güzel tatil mekânlarından birini tanımış olacaksanız.
Muğla Sarıgerme Gezi Rehberi Başlasın
Muğla Sarıgerme, Dalaman Çayı'nın üzerinde taşınan tomrukların denize kaçmaması için Sarısu Çayı'nın deniz bağlantısının kapatılması ile oluşmuş ve 4 yılda gelişip güzelleşerek altın kumlu bir kumsala kavuşmuştur. 12 km uzunluğundaki plajıyla, gelişmekte olan turizm merkezlerinden biri olan Sarıgerme; Dalaman ve Ortaca arasında yer alan bir turizm ilçesidir. Ünlü tatil beldesi; tertemiz denizi, mis gibi çam kokan doğası ve her türlü su sporuna imkân tanıyan coğrafi yapısıyla, dünyanın dört bir yanından birçok turist ağırlamaktadır.
Tumblr media
Muğla Sarıgerme'de Nereleri Gezelim? Çam ormanları, antik yerleşim alanları ve mavi bayraklı plajıyla önemli bir doğal güzelliğe sahip olan Sarıgerme; bu özelliklerini uzun yıllar boyunca koruyabilmesi için doğal sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır. Hiçbir taş ya da yosun parçasının dahi bulunmadığı pürüzsüz deniz tabanı ve sığ sularıyla, denizde kilometrelerce yürüme imkanı tanıyan plajın bakımı; bölgedeki çevre dernekleri tarafından büyük bir özenle gerçekleştirilmektedir. Yemyeşil çam ormanları, berrak denizi ve yapılaşmanın asgari düzeyde olduğu Sarıgerme, güney kıyılarımızın en önemli doğal koruma alanlarından biri olarak hem ulusal hem de uluslararası üne sahiptir. (adsbygoogle = window.adsbygoogle || ).push({ google_ad_client: "ca-pub-8288940046954589", enable_page_level_ads: true }); Pisilis Antik Kenti Pisilis Antik Kenti, Sarıgerme sınırları içinde yer alan tek antik yerleşim birimidir. Üst tarafında birçok ev kalıntısı ve surun yer aldığı kentin Lelegler tarafından kurulduğu sanılmaktadır. Daha önceki isminin Luwi veya Karia kökenli olduğu, ancak Hellenler tarafından değiştirildiği düşünülen bu kentin tepesindeki Leleg tarzı surlara; Arkaik ve Klasik çağlarda eklemeler yapıldığı ortaya çıkmıştır. Duvarlarla çevrili şehir merkezi, bunun dışında kalan birkaç büyük yapı ve mezarlık gibi bölümler; antik kentte rastlamanın mümkün olduğu kalıntılar arasındadır. Kayalık bir alanda kurulu dar cadde ve sokaklardan oluşan şehir merkezinde, genellikle iki katlı evler bulunmaktadır. Zemin katlarında ahırlar, üst katlarda oturma odaları bulunan bu yapıların bir kısmına dışarıdan merdivenlerle ulaşılmaktadır.
Tumblr media
Sarıgerme Baba Adası Baba Adası; Sarıgerme'nin önemli sembollerinden biridir. Aynı zamanda bir doğal dalgakıran görevi de üstlenen adanın sahile uzaklığı 650 metredir. Sarıgerme'ye bakan kuzey kıyıları, mavi yolculuğa çıkan yatlar için korunaklı bir sığınak olan adanın güney sahili ise muhteşem kayalıklara ve sualtı zenginliklerine ev sahipliği yapan bir dalış cennetidir. Adaya yüzerek gidilebileceği gibi, sahilden kanoyla veya teknelerle ulaşabilmek de mümkündür. Herhangi bir yerleşimin olmadığı bu adanın zirvesine çıkıp Sarıgerme sahiline vuran dalgaları seyredebilir; ağaçların altına oturup denizin kokusunu taşıyan rüzgârı hissedebilirsiniz. Göcek ve 12 Adalar turu Sarıgerme'ye yaklaşık 25 dakika uzaklıktaki Göcek ve etrafındaki Yassıca Ada, Tersane Adası, Akvaryum Koyu, Kleopatra Hamamı, Bedri Rahmi Koyu gibi birbirinden güzel adalar; önemli turist atraksiyon merkezleridir. Küçük bir yelkenli ya da büyük bir tekneyle kalabalık olarak çıkılabilen ada turunda ziyaretçiler, el değmemiş koylarda yüzmenin tadını çıkarabilmekte ve berrak denizdeki tüm balık çeşitlerini rahatlıkla görme imkânı bulabilmektedirler. Sarıgerme'de ayrıca sahilden hareket eden mini tekne turları da bulunmaktadır, Sarıgerme'nin sevimli çarşısında ya da sahil şeridinde tekne turları hakkında bilgi alabilirsiniz. Sarıgerme'de neler yapabiliriz? Jeep Safari ve su sporları, yerel acentalar tarafından düzenlenen turlarla yapılan doğa ve safari gezileri, ziyaretçileri farklı bir deneyim yaşamaya davet etmektedir. Birçok su sporunun yanı sıra, Kite Surfing ve parasailing gibi etkinlikleri yapmaya olanak sağlayan Sarıgerme'de; ayrıca yelkenli sörf, ringo ve banana gibi eğlenceli aktiviteleri gerçekleştirme imkanı da bulunmaktadır. Sarıgerme'de Neler yenir? Doğal ve otantik güzellikleriyle öne çıkan Sarıgerme sahilinde yemek yemek için lüks otellerin restoranları tercih edilebilir. Büyük tatil yörelerinin restoran çeşitliliğine sahip olmayan bölgede, sahilden biraz daha iç kısımlarda yer alan butik pansiyonlar; kahvaltı, öğle ve akşam yemeği de servis etmektedirler. Bunların yanı sıra, doğal koruma alanı içerisinde bulunan plajda yer alan büfelerde ve Osmaniye Köyü'ndeki kır lokantalarında çeşitli yöresel lezzetlere de ulaşmak mümkündür. Yılda 4 kez ürün hasadı yapılan bölgede, taze ve lezzetli sebze ve meyvelerden yapılan yiyeceklerin yanı sıra balık spesiyalleri de öne çıkmaktadır. Sarıgerme' de Nerelerde Kalabiliriz? Sarıgerme ilçe merkezi ve çevresinde; dağ, orman ve deniz manzaralı, her bütçeye uygun pansiyon, otel ve apart bulabilmek mümkündür. Daha konforlu ve lüks bir konaklama deneyimi için ise; Hilton Dalaman Sarıgerme Resort & Spa, Club Seno, Lykia Resort, Club Magic Life Imperial ve Iber Hotel Sarıgerme Park gibi lüks oteller de Sarıgerme'deki yerini almıştır. Özellikle yaz aylarında doluluk oranı yüksek olan bu otellerde kalmak isteyen misafirlerin, tatile çıkmadan önce rezervasyon yaptırmaları tavsiye edilmektedir. Sarıgermeye Nasıl Gidilir? En kolay ulaşım yolu olan uçağı tercih eden misafirler; hemen her ilden karşılıklı uçak seferleriyle Dalaman havaalanına geldikten sonra, yalnızca 11 km uzaklıktaki Sarıgerme'ye ulaşabilir. Özel aracı ile yola çıkmak isteyenler ise; İzmir, Aydın ve Muğla'yı geçtikten sonra, Fethiye - Göcek yönüne dönüp Köyceğiz'den Sarıgerme yoluna saparak sağlı sollu meyve bahçeleriyle dolu şirin bir yoldan ilçeye varabilirler. Otobüsle yolculuk yapmak isteyen tatilciler, Ortaca'da indikten sonra minibüslerle 20 dakikalık kısa bir yolculuğun ardından Sarıgerme'ye ulaşabilir. Yazıma aşağıdan yıldız vermeyi unutmayın lütfen : ) Selim Kırkıncı Gezi ve fotoğraf sever Foto-gezi konusundaki  Konya Gezilecek Yerler Rehberi adlı yazımızıda okumanızı tavsiye ederiz. Read the full article
0 notes
suyun-rengi · 7 years ago
Link
-Nemli bir süngerle tencerenizin tozunu alınız veya deterjan kullanmadan yıkayıp ters çevirip kurutunuz, deterjan kullanırsanız gözeneklerde mutlaka deterjan kalıntısı olacaktır. - Tereyağ ya da kokusunu seviyorsanız kuyruk yağıyla içini ve dışını yağlayıp bir tepsiye koyarak evdeki fırında 150 derecede yarım  saat ısıtınız. Ya da mahalledeki herhangi bir fırına da verebilirsiniz. Evde dikkat etmeniz gereken; önceden ısıtılmış fırına tencerenizi koymamaktır, fırın ve tencereniz birlikte ısınsın. Yağlamanın sebebi toprak kokusunun yemeklere geçmesini önlemek ve gözeneklere nüfuz eden yağın ısıyla birlikte toprakla reaksiyona girerek mikro çatlakların yüzeyinde bir zar oluşturarak tencerenizin daha da sızdırmaz hale gelmesini sağlamaktır. (Yağladıktan 1 gün sonra sıcak suyla yıkayıp, iyice kurutarak kullanabilirsiniz) GÜVEÇ TENCERENİZİ KULLANIRKEN DİKKAT ETMENİZ GEREKEN HUSUSLAR  -Güveç tenceresi ilk kullanımdan önce içi boş iken sadece bir kez yağlanır. -Yıkadıktan sonra ters çevirip kurutunuz ve tamamen kurumadan (güneşte veya sıcak bir yerde) kesinlikle dolaba kaldırmayınız, kapağını kapalı saklamayınız hafif nem bile kalsa küf yapabilir. -Yemeğiniz daha lezzetli ve tencerenizin daha uzun ömürlü olması için ocakta kısık ateşte kullanınız. -Güveç tenceresi alırken mutlaka güvenilir yerleri tercih ediniz. -Fırından çıkartılan ya da ocaktan alınan sıcak güveç kesinlikle soğuk bir zemine konulmamalıdır. -Buzdolabında içinde önceden hazırlanmış ya da içinde yemek bulunan soğuk güveç kesinlikle hemen ocağa ya da fırına konulmamalıdır, oda sıcaklığında bir süre bekletilmelidir, en sağlıklısı hiç bir toprak ürünü saklama kabı olarak buzdolabına koymamaktır. -Tencerenizi kesinlikle içinde yemek saklamak için kullanmayınız. -Yıkarken tel ile değil bulaşık süngerinin sert kısmını kullanarak ve yumuşak bir fırça ile fazla ovalamadan ve mümkün olduğunca az deterjan kullanarak yıkayınız. (çoğu yerde deterjanla yıkanmaması gerektiği yazıyor) -Kesinlikle bulaşık makinesinde yıkamayınız.
0 notes