#yana kamps
Explore tagged Tumblr posts
Text
Kamp yapmak istiyorum, şehir gezmek istiyorum istiyorum da istiyorum sahile karşı kahve demleyip yudumlarken " ah ulan yaşamak" diyerek şu dünyanın benden yana olduğunu hissetmek istiyorum
62 notes
·
View notes
Text
Bu hayatı ben seçmemiştim.
Basit bir kural vardı; her şeye karşı bir duruşun olacaktı ve bu duruşun bir bedeli de…
Hayal ile gerçeğin, siyah ve beyazın arasında bir gri alan vardı pekala. İşte ben bu alanda sıkışıp kalmıştım.
Tümüyle biryere ait olma hissine sahip olmadığım gibi hiçbir zaman da bir yere gidemedim bu odadan.
Duvarda yanan o renksiz ateşte, tüm hayallerim ve arzularım bir bir yanıp kül oluyordu, üstelik gerçekleşmeye en yakın zamanda oluyordu tüm bunlar.
Her seferinde bunu nasıl başarıyordum, bilmiyorum. Bilgi, yaşanan tecrübeler esas alındığında, benim bunu milyonlarca kez yaşamış olmamla birlikte artık aynı hataya düşmemem gerektiği halde, bazen o ateşe kendi ellerimle hayallerimi uzattığım da doğrudur.
Bu aşamada içimde bir canavar, vahşi bir kurt gibi her yana saldıran “korku” hissinin payı büyüktü galiba. Ama sabırla ve sadakatle büyüttüğüm o arzuları ateşe vermek de “cesaret” hissinin payının büyük olması gerekiyordu zannımca.
O hislerin bir kamp ateşinde havalanan kıvılcımlar gibi havada uçuşarak kaybolması, gizli bir elin kalbimi avuçlarının arasına alarak sımsıkı sıkması, içinde kalan son kan damlasına kadar her şeyi bir bir öldürüyor, sonra birden serbest bırakıyor o zaman da içine etrafta olan doğru-yanlış her şey doluyordu. Bu ritmik hareket bu çürümeye yüz tutmuş bedenimdeki kan dolaşımına neden olurken ölmeme fırsat vermiyordu. Yoksa bir insan böyle bir halde nasıl yaşadı ki?
Konuşmak, gülmek, çalışmak, yemek yemek…
Benzeri her türlü faaliyet içinde bir döngüye sahip olmak yaşamak değildi. Bu dağ tepe dolaşmak, börtü böceğe, ota çimene bakmak da bu yaşamak kelimesinin içini dolduramıyordu.
Bu yaşamak denen illet, tarafımca tanımı bir türlü yapılamamış bir lahit gibi bu odanın dışında kapının tam arkasında duruyordu. Dışarı çakmamı engelleyen pekala bu lahit olabilirdi ancak bu odayı terk edebilen ruhum bu lahiti her seferinde görmezden gelmesi beni çıldırtıyordu.
28 notes
·
View notes
Text
Zapatizm’in Poetiği ve Estetiği: Marcos’un Vedası
Alessandro Zagato, Çeviri: Derya Yılmaz
"Granjas integrales zapatistas", Beatriz Aurora, 1997.
EZLN 1983’te yeraltında, 6 kişilik bir grup olarak kuruldu: Meksika’nın farklı yerlerinden Lacandon Ormanı’na giden, üçü melez üçü yerli, beş erkek ve bir kadından oluşuyordu. Önce, bölgedeki yerli halkı bir gerilla ordusunda örgütleme amacıyla askerî bir kamp kurdular, bu gerilla ordusu ilerleyen yıllarda düzenli orduyu yenerek Meksika’da devrim yapabilirdi. Başta 1960’larla 1970’lerin Latin Amerika devrimci hareketlerinin tipik ideolojisinin etkisinin altında olan grup, Marksist-Leninist bir sosyalizm inşası anlayışına bağlıydı.
İlk ağızdan aktarılanlara göre,[1] daha bu ilk aşamalarda ve yeraltında yaşamanın getirdiği zorluklara rağmen, EZLN’de çok güçlü bir sanatsal ifade eğilimi vardı. “Her Pazartesi günü kültürel etkinlikler düzenliyorduk: ‘kültür birimi’ dediğimiz bir grupla toplanıyor, şiirler, şarkılar okuyor, tiyatro oyunları canlandırıyorduk”. Askerî eğitim rutini çerçevesinde fiziksel antrenman yapılıyor, Kuzey Amerika ile Meksika ordularının strateji kitapları okunup tartışılıyordu; ama Cervantes, Juan Gelman, Shakespeare, Miguel Hernandez, Brecht gibi yazarların eserleri de hep birlikte okunuyordu. EZLN’nin resmî bildirilerinin kendine özgü üslubunda bunların büyük etkisi görülecekti.
Ancak, Zapatizm’in politik/estetik benzersizliğini belirleyen tek etken, küçük bir grup devrimcinin eğilimleri değildi; Chiapas’ın o bölgesinde yaşayan Maya yerlilerinin kozmolojisiyle ve kadim formlarıyla yaşadıkları karşılaşmaydı. Bu karşılaşma, kelimenin gerçek anlamıyla bir olay, “süblim bir hadise”ydi,[2] başlangıçtaki planı altüst edip beklenmedik olanakların önünü açan, böylece yeni bir öznelliğin biçimlenmesini sağlayan güçlü bir sarsıntıydı. “O aşamada,” diye anlatıyor Marcos, “EZLN, oraya gittiğimizde tasavvur ettiğimiz şey olmaktan çıktı. Yerli topluluklar bizi yenmişti, ve bu yenilginin sonucunda EZLN katlanarak büyümeye, bambaşka bir şeye dönüşmeye başladı”. Başka bir metinde[3] Marcos daha da kesin ifadeler kullanıyordu: “Gerçek anlamda bir yeniden eğitim, yeniden biçimlenme sürecinin sancısını çektik. Yerliler bizi adeta silahsız bırakmıştı. Sanki bizi oluşturan, parçamız olan, sahip olduğumuzun farkında bile olmadığımız her şeyi –Marksizm, Leninizm, sosyalizm, kent kültürü, şiir, edebiyat– sökmüşlerdi. Bizi önce silahsız bırakmış, sonra yeniden, ama bambaşka bir tarzda, silahlandırmışlardı.”
Gerillalar, yerli topluluklarla politik bir diyalog kurabilmek için öznel yatkınlıklarını büyük ölçüde yeniden oluşturmak zorunda kaldılar. Değişimin aktörü olarak tanımlanan belli bir grup insanda “bilinç” yaratıp politik değişim yolunun gösterildiği endoktrinasyon ve üye devşirme gibi alışıldık stratejileri bir yana bırakmaları gerekti. EZLN’nin yerli topluluklarla karşılaşması, bu stratejilerin tam tersiydi; iki tarafı da karşılıklılık ve alışveriş yolları keşfetmeye sevk eden sürtüşmelerle biçimlenmişti. “Politik tasavvurumuzun, yerli topluluklarınkiyle çatıştığını ve bu doğrultuda değiştiğini seziyorduk. Bu durum, EZLN’nin, bir gerilla birimi olarak son derece yoğun olan kültürel hayatı üzerinde de etkili oldu.”[4]
Bu karşılıklı dönüşüm sürecinin, hem dilin kullanımı hem de tercüme eylemi üzerinde bazı etkileri olduğunu da kaydetmek gerekiyor. Yerli dilleri, çok canlı bir sözlü geleneğe dayanır ve gerçekliği son derece şiirsel unsurlarla betimler. Bu, yerlilerin İspanyolca’yı temellük etme biçimlerine de yansımıştır: Bu dil, kinayeli imgeler ve metaforlarla doludur. Yerli kozmolojilerini tercüme etmek söz konusu olduğunda, kelimeler yetersiz kalır. Örneğin, 1910’da Meksika Devrimi’nin kıvılcımını çakan ve EZLN’nin de sahiplendiği “Toprak ve Özgürlük” çağrısının, Nahuatl dilinde çok daha geniş bir manası vardır: Toprak (tlali) kavramı aynı zamanda doğa, yeryüzü ve komünal yaşam fikirlerini de içerir. ¡Tierra y Libertad! sloganının, toprağı bir üretim aracından ibaret görmeyen Meksika yerli halkları arasında bu kadar büyük yankı uyandırmasının nedeni de budur.
Bu dil aynı zamanda, İspanyol sömürgeciliğine direnişi de bünyesine katan son derecede zengin bir görsel dili içerir. Örneğin, “İspanyol conquistador’lar, isyancıları hemen seçebilmek için Chiapas ve Guatemala halklarını köylerinin işareti olan ayırt edici giysiler giymeye zorladıklarında, yerli kadınlar buna direnmek için olağanüstü güzellikte huipil’ler işlemişlerdir”.[5]
Zapatist görsel dili, Maya geleneğine ait unsurlarla ve bu geleneğin devrimci projeyle karşılaşmasından doğan sembollerle doludur. Örneğin kar maskesi, hızla bir kimlik ve birlik sembolü haline gelmiştir. Maske, hem kadim direnişi hem de ölümün varlığını canlandırır: Zapatistlerin sık sık tekrarladıkları gibi, “yaşamak için ölmemiz gerektiği” gerçeğini ifade eder. Maske aynı zamanda, Jacques Rancière’in “duyulurun paylaşımı” dediği şeyin altüst edilmesini de içerir: belirli bir toplumsal-tarihsel durumda algının, düşüncenin ve eylemin koşullarını belirleyen rejim. Zapatistler, adlandırılmak ve tanınmak için yüzlerini kapatır, gizlenmek içinse maskelerini çıkarırlar.
Maya kozmolojisiyle yaşanan karşılaşma, müralizm gibi daha geleneksel sanatsal ifade biçimlerinde, anonim Zapatist köylü sanatçılarının resimlerinde, Beatriz Aurora’nın eserlerinde de görülür. Beatriz Aurora, 1990’ların ortalarından beri Zapatistlerle çok yakın ilişki içinde olan bir sanatçı. Resimleri, Zapatizm’in görsel estetiğini keşfetme çabaları olarak görülebilir. Bunlar aynı zamanda dışardaki insanları Zapatistlerin politikası, talepleri ve tarihleriyle buluşturan birer geçit işlevi görüyor.
Geçen yıl Aurora’yla yaptığım bir söyleşide, eserlerindeki hangi unsurların Zapatistlerin hayal ettiği “başka dünya”yla ilişkili olduğunu sordum. Cevabı şöyleydi: “Bütün motifler. Mesela, kullandığım renkler her an her yerde mevcut – en başta da kadim formlara dayanarak kendi tasarladıkları kıyafetlerde. Zapatist toplulukları, muazzam çeşitlilikte canlı unsurun birlikte var olduğu mekânlar: her yaştan Zapatist, yeni hasat edilmiş mısırlar, gitar çalan gençler, güneşte kuruyan kakao ve kahve. Her şey, gür bir bitki örtüsünün içine gömülmüş. Her türden evcil hayvan etrafta geziniyor. Bütün bu unsurlar, bir yaşam-orkestrası gibi, armonik bir hareket ve seda yaratıyor.”[6]
Başka bir yerde de vurguladığım gibi,[7] Beatriz Aurora’nın resimlerinin birçoğunun baskın özelliği, perpektifin yokluğu (veya tam gelişmemiş halde bulunması). Bu özellik, ressamın, kompozisyondaki her öğeye eşit konum kazandırma amacını yansıtıyor. Aurora’nın kendine özgü renk kullanımı ve temel formlardan yararlanması, eserlerine naif bir hava vererek, çocukluğa dönme çağrısını, dünya karşısında ve barındırdığı imkânlar karşısında duyulan büyülenmeyi yansıtıyor.
“Yaşam orkestrası” deyişi Zapatistlerin politik süreçlerini çok iyi tarif ediyor, çünkü şirketlerin sömürü ve yıkımlarının yol açtığı ölümün karşısına yaşamı çıkarıyor ve sıradan insanların gündelik hayatıyla organik bir bağı var. Güney Afrikalı bir gecekondu hareketi üyesinin ifadeleriyle, “bu, insanlara yakın ve onlar için gerçek olanın politikası”,[8] ideolojiye karşı olmasa da, önceden var olan bir teoriden yola çıkmıyor, veya işe ayrı bir alandan başlamıyor, somut bir duruma içkin bir bakış açısıyla insanların ne dediğinden ve ne yaptığından hareket ediyor.
Bu yaklaşım, yenilikçi eşitlik ve toplumsal adalet anlayışlarıyla deney yapan benzersiz bir politika türünün gelişmesini sağladı; son derece yerelleşmiş bir ölçekte olmakla birlikte, 20. yüzyıldaki girişimlerin başarısızlıklarını aşan bir politika bu. 1990’ların ortalarından beri bu deneyler, hareketin başta önüne koyduğu zafer ve devlet iktidarını ele geçirme hedeflerinin yerini alarak, Zapatist toplumunu biçimlendiren eşitlikçi formlarda belirginleşti: bağımsız Juntas de Buen Gobierno (iyi hükümet kurulları), sağlık hizmeti sistemi (özerk olarak yönetilen klinik ve hastaneler), eğitim sistemi ve kolektif biçimde örgütlenmiş üretim sistemi.
Subcomandante Marcos, La Realidad’da, 2014
22-25 Mayıs 2014 tarihleri arasında, Zapatist hareketin beş politik merkezinden biri olan La Realidad’da, Galeano adıyla bilinen Zapatist eylemci José Luis Solís López’in anma törenlerine katıldım. Galeano, geniş çaplı bir kontrgerilla stratejisinin parçası olarak, federal hükümetin üyeleri tarafından yönetilip finanse edilen CIOAC-H adlı paramiliter örgüt tarafından birkaç hafta önce öldürülmüştü. Burada bu olayın ayrıntılarına girmeyeceğim; anma törenleri sırasında, Subcomandante Marcos’un kamu önüne son kez çıktığı konuşmasına odaklanacağım. Bu önemli figürün veda sözlerini sarf ettiği bu bildiri, her zamanki gibi son derece derin, şiirsel, dolayısıyla farklı okumalara açıktı.
Malum, Marcos son yirmi yıldır EZLN’nin en çok göz önünde olan sözcüsüydü, öyle ki uluslararası çapta bir ikon haline gelmişti. Ayaklanmanın ilk günlerinde, EZLN’nin sözcülüğünü üstlendiği zamandan beri tanıyoruz onu, ve yıllar içinde bu sözcülük rolünü yorumlama biçiminde ciddi bir değişim olduğunu biliyoruz. Ayrıca kendisinin, ilk aşamalardan itibaren EZLN’nin askerî liderlerinden biri olduğunu da biliyoruz.
Marcos karakterinin biraz abartılı ve teatral olduğu, kamu önündeki görüntüsünün de bir hayli performatif olduğu hemen herkes tarafından kabul ediliyor. Örneğin Žižek,[9] Marcos’u “Subcomediante” diye adlandırarak, devrimci yaklaşımla bağdaştıramadığı bu tavrı eleştiriyordu. Fakat EZLN’nin birden, bir anma töreni sırasında, bu figürden kurtulmaya karar vermesi, büyük şaşkınlık yarattı. Her şeyden önce bu, “alışıldık” iktidar ve devrim mantığına aykırıydı. Devlet, bozguncu bir örgütü dağıtmak istediğinde, ilk hamlesi liderinden kurtulmak olmuyor muydu? Neden Zapatistler, kendilerine dünya ��apında ün kazandıran, bu kadar ilgi çekmiş sembollerden birini ortadan kaldırma gereği duymuştu?
EZLN aylardır Marcos’un ağır hasta olduğu söylentilerini yayıyordu. Ana-akım medya, hastalığının niteliğini bile tartışmaya başlamıştı. Hatta bazıları, aslında EZLN’nin lider kadroları arasında anlaşmazlıklar olduğunu ima ediyordu. Marcos 24 Mayıs günü, La Realidad’da, Galeano anısına düzenlenen geçit töreninde bir atlı asker birliğine öncülük etti. Ama geceleyin, “bunlar, varlığım son bulmadan önce kamu önünde sarf ettiğim son sözler olacak” dediği bildirisini okumaya başladığında, seyirciler arasına endişeli bir sessizlik yayıldı.[10]
Marcos konuşmasına, EZLN’nin son yirmi yıldır geçirdiği değişim sürecindeki farklı boyutları ele alarak devam etti; ona göre bu değişimleri anlayabilenlerin sayısı çok azdı. Değişimin unsurlarından biri sınıftı: “aydınlanmış orta sınıftan, yerli köylüye geçiş”; bir diğeri ırktı: “melez liderliğinden, yerli liderliğine geçiş”. Ama değişimin bir unsuru da, düşünceydi: “devrimci öncülük anlayışından, itaat ederek yönetme anlayışına; yukardan iktidarı ele geçirme hedefinden, aşağıdan iktidar yaratma hedefine; uzmanlaşmış politikadan, gündelik politikaya; liderlerden halka; toplumsal cinsiyete dayalı marjinalleşmeden, kadınların katılımına; ötekini küçümsemeden, farklılığın kutsanmasına” geçilmişti.[11]
Bu analizin sonunda Marcos şunu soruyordu: Meksika’da entelektüeller, politikacılar ve eylemciler de dahil olmak üzere birçok insan, tarihi halkın yaptığını kabul etmekle birlikte, “uzmanların” bulunmadığı bir halk yönetimi karşısında neden bu kadar korkuya kapılıyordu? “Halk yönettiğinde, insanlar kendi atacakları adımlara kendileri karar verdiklerinde, [neden bu insanlar] bu kadar dehşete düşüyorlar”dı?[12]
Marcos, bu sorulara cevap bulmak için, 1 Ocak 1994’te EZLN’nin Chiapas’ın kentlerine indiği ve adımlarıyla dünyayı yerinden oynattığı isyana döndü. İlerleyen günlerde isyancılar ortada bir tuhaflık olduğunu fark etmeye başlamışlardı: “dışardaki insanlar bizi görmüyordu”.[13] Zapatistler, sivil toplumun, isyanlarının gerçek niteliğini anlayamadıklarını sezmişlerdi. “Yerlilere hep tepeden bakmaya alıştıklarından, bize bakmak için başlarını yukarı kaldırmadılar. Bizi hep aşağılanmış halde görmeye alıştıklarından, onurlu isyanımızı anlayamadılar. Bakışları sadece, kar maskesi giymiş vaziyette gördükleri, yani göremedikleri, bir meleze [Marcos’a] odaklandı.”[14]
Bu, Marcos’un açıkladığına göre, hareketin tarihi içinde “Marcos figürünün inşasının” başlangıcıydı. Bu inşanın gerekçeleri ortadaydı: ırkçılık, 500 yıllık sömürü ve aşağılanma, ayrıca politik öncülük anlayışı, insanları birkaç bin yerlinin nelere kadir olabileceğini görmekten alıkoymuştu. Bu insanlara, solun bazı kesimleri de dahildi, çünkü “sol, en çok da devrimci olma iddiasındaki sol da ırkçılıktan nasibini almıştır.”[15]
Hareket, bu görünürlük sorununa çare olarak, yerli isyanı ile toplum arasında –yani, birbiriyle bağdaşmayan iki kozmoloji arasında– sembolik bir dolayım aracı işlevi görecek estetik bir yaratıma başvurdu.
Marcos karakterini illa tanımlamam gerekiyorsa, hiç tereddütsüz, onun renkli bir oyun olduğunu söyleyebilirim. Daha iyi anlayasınız diye şöyle de diyebilirim: Marcos, Bağımsız-Olmayan-Medya’ydı.[16]
Bu ifadeler çok önemli, çünkü “Marcos’un inşası”ndaki estetik-politik anlama dair bir (öz)eleştiri içeriyor. Marcos, bir mecra olarak imajının bağımsız olmadığını söylemekle, bu imajın iktidar alanına ait olduğu, o alana sızmak için kurgulanmış olduğu gerçeğine göndermede bulunmuştu.
Guy Debord’un izinden giderek, Marcos imajının “gösteri nitelikli” olduğunu, çünkü imajların yapısal bir ayırma, dolayımlama ve etkisizleştirme işlevi gördüğü soyut bir üretim ve toplumsal ilişki rejiminin parçası olduğunu iddia edebiliriz. Debord Gösteri Toplumu kitabında imajların toplumsal ilişkileri düzenleme biçimi sonucunda bireylerin üretim, ihtiyaç, duygulanım, arzu vb. gibi alanlarda kendi varlık koşullarının gerçekliğinden koparıldığını öne sürer. İmajlar insanları, bir soyutlaşma sürecine iter; bu süreçler, Tiqqun’un “kamusallık” diye nitelediği gayri şahsi bir ortak duyu içerisinde gerçekleşir. Kamusallık yoluyla “liberal devlet, nüfusun temelindeki geçirimsizliğe şeffaflık verir” ve böylece onu daha etkili biçimde yönetir.[17]
Dediğim gibi, Marcos figürü, Zapatist isyanı ile toplum arasında köprü kurmak üzere kamusallık alanına yansıtılmıştı. Zapatistlerin politik süreçlerini, daha alışıldık ve kolaylıkla algılanan bir devrimci imgeleme uygun düşen bir estetik çerçeveye yerleştirme ihtiyacının sonucuydu: ırksal ve sınıfsal hiyerarşileri yeniden ürettiği için de (beyaz, eğitimli bir lider), cazip bulunan bir çerçeveydi bu. Fakat bu imaj, hareketin gerçeğinden koparılmış bir soyutlamanın ürünüydü. Marcos’un inşası, isyana bir ölçüde ihanet ediyordu, çünkü onun hem niteliği hem de kompozisyonu konusunda yalan söylüyordu. Yıllar geçtikçe Marcos figürü, kamusallık alanında neredeyse kendi başına bir varlık kazandı, medya tarafından temellük edildi ve gösteri niteliğine büründürüldü, bunun sonucunda da kısmen depolitize oldu.
1851 tarihli bir metinde Fransız bir işçi, büyük sanatçıların (ve sosyalist propagandanın) işçi figürünü temsil ettikleri kalıplaşmış tasvirleri eleştirir: “Döküm işçilerinin sert duruşu, hayranlık verici bazı çalışmalara konu olmuştur. Flaman ve Hollanda okulları, bu duruşun bir Rembrandt veya bir Van Ostade’nin elinde nasıl iyi sonuçlar yaratabileceğini gösterdi. Ama bizler, bu hayranlık verici eserlere model olan işçilerin, çok genç bir yaşta görme yetilerini kaybettikleri gerçeğini aklımızdan çıkaramıyoruz, ve bu gerçek, o büyük ustaların eserlerine bakmaktan aldığımız zevkin kaçmasına sebep oluyor”.[18] Yani, döküm işçisinin estetik soyutlaması, fabrika koşullarındaki sefaletin üzerini örter. Öte yandan, Rancière şöyle der: “Ressamların, işçilerin yüzlerinde tasvir ettiği heybetli, erkeksi şiirsellik, işçilerin sefaletini örten bir maske değildir basitçe. Bir hayalden vazgeçmenin karşılığında ödenen bedeldir: imajlar dünyasında başka bir yere sahip olma hayalidir bu”.[19] Propaganda veya “kamusallık” adına üretilen imaj, temsil edilen özne (işçi, veya devrimci yerli köylü) üzerinde gizemleştirici ve baskıcı bir etki yaratır, çünkü onu belli bir duruma, veya imajlar dünyasında belirli bir yere tayin ederek, özgür olmasını engeller. “İşçiyi ona ayrılmış yerde tutmak için”, der Rancière, “gerçek hayattaki hiyerarşinin, imgelemsel bir hiyerarşideki kopyasının da olması gerekir […]”.[20]
Bu işçi temsilleri gibi, “Devrimci Marcos” figürü de Zapatist hareketin gerçekliğini (ırk, sınıf ve yapı bakımından) gizemleştirir, ama aynı zamanda Zapatist isyancılara imajlar dünyasında belirli bir yer tayin eder. Marcos’un vedası, bu dinamiği altüst etme hamlesi olarak görülebilir. Uruguaylı sosyolog Raùl Zibechi, bu etkileyici hamleyle birlikte “Zapatistlerin çıtayı muazzam yükseltiğini, bugüne dek hiçbir politik gücün erişemediği bir yere çıktıklarını” öne sürüyor.[21] Gerçekten de Zapatizm’in politik meydan okuması, Marcos’un estetik olarak temsil ettiği askerî liderlik düzeyinde değil, özerkliğin inşasında hayata geçiyor: iktidarın tabandan yaratılmasında, herkes için ve herkesle bağı olan gündelik politikada.
Kaynak: Alessandro Zagato’nun Poetics and Aesthetics in Zapatismo: The Farewell of Subcomandante Marcos başlıklı yazısından kısaltılarak çevrildi.
[1] Subcomandante Marcos, “Subcomandante Marcos escritor. Entrevista por Juan Gelman.” Desinformèmonos, 15 Ocak 1994 http://desinformemonos.org/2014/01/subcomandantes-marcos-escritor-por-juan-gelman/
[2] Deleuze, Difference and Repetition (New York: Columbia University Press, 1994).
[3] Yvon Le Bot, El sueño zapatista. Entrevistas con el Subcomandante Marcos, el mayor Moisés y el comandante Tacho, del Ejercito Zapatista de Liberación Nacional (México: Plaza & Janés, 1997) s. 123.
[4] Subcomandante Marcos, “Subcomandante Marcos escritor. Entrevista por Juan Gelman.” Desinformèmonos, 15 Ocak 1994 http://desinformemonos.org/2014/01/subcomandantes-marcos-escritor-por-juan-gelman/
[5] Kadın giysileri. Jeff Conant, A Poetics of Resistance: The Revolutionary Public Relations of the Zapatista Insurgency, 2010.
[6] GIAP, “Entrevista a Beatriz Aurora”, Rufiàn Revista, 17, 2014 s. 67.
[7] Natalia Arcos ve Alessandro Zagato, “Diálogo n°1: Notas sobre estética y política en el movimiento zapatista” Rufiàn Revista, 17, s. 21
[8] S’bu Zikide, “The high cost of the right to the city”. Abahlali Official Website, 25 Mayıs 2009 http://www.abahlali.org/taxonomy/term/1093
[9] Slavoj Žižek, “Resistance Is Surrender”, London Review of Books, 29, 22: 7. Resistance is Surrender
[10] EZLN, “Entre la Luz y La Sombra”, Enlace Zapatista, 25 Mayıs 2014 http://enlacezapatista.ezln.org.mx/2014/05/25/entre-la-luz-y-la-sombra/ İngilizce çevirisi için bkz. Between Light and Shadow
[11] A.g.e.
[12] A.g.e.
[13] A.g.e.
[14] A.g.e.
[15] A.g.e.
[16] A.g.e.
[17] Tiqqun, Introduction to Civil War (Los Angeles: Semiotexte, 2010).
[18] Jacques Rancière, The Nights of Labour: The Workers’ Dream in Nineteenth Century France (Philadelphia: Temple University Press, 1989) s. 5 .
[19] A.g.e.
[20] A.g.e.
[21] Raùl Zibechi, “The Death Of SupMarcos. A Blow to Revolutionary Pride”, Dorset Chiapas Solidarity, 20 Haziran 2014 https://dorsetchiapassolidarity.wordpress.com/2014/06/20/the-death-of-supmarcos-a-blow-to-revolutionary-pride/
5 notes
·
View notes
Text
Bölüm 197: Beklenmedik bir tehlike
Nangong Jingnu bir anlık sessiz kaldıktan sonra, "Da-jie ve Fu-er'ı rehin olarak kullanmamı mı istiyorsun?" diye sordu.
Qi Yan: "Pek sayılmaz. En nihayetinde You vilayeti çok uzakta, fakat bin ölümü garantileyen bir şey söyleyecek olursam, Majestelerinin şu anki durumu göz önünde bulundurulunca Ekselansları Chionghua'nın ziyaret amaçlı başkente dönmesi gerekiyor. Ayrıca bu, senin açından Ekselansları Chionghua'yı başkente çağırmak için en iyi fırsat. Ortada bu sebep olduğu sürece Ekselansları Chionghua ile en büyük oğlunun başkente dönüşü, You vilayeti hükûmet merkezinde ve Beşinci Ekselans'ta şüphe uyandırmayacak. Bu kul elinde olmadan You vilayeti hükûmet merkezinde toplam yüz bin adam olduğunu duymuştu. Fakat daha önce kamp alanındakileri kabaca hesaplarsak, You vilayeti savunma birlikleri kesinlikle yüz bin kişiden ibaret değil. Bir kadın olarak, şayet Ekselansları yolun sonuna dek yürümek istiyorsa basmakalıp yaklaşımlarla ilerleyemez. Ekselanslarının güçlü bir desteğe ihtiyacı var. En büyük kuvvet doğal olarak askeri güçte, lakin mevcut durumdayken Ekselanslarının kısa vadede askeri birlikleri hakimiyeti altına alması oldukça zor. İşte bu yüzden You vilayeti hükûmet merkezi, Ekselanslarının güvenebileceği tek şey. Eğer Ekselansları Chionghua ve Zhenbei General mülkünün meşru en büyük oğlu Ekselanslarının yanında yer alırsa, Efendi Shangguan da Ekselanslarına tam destek verecektir."
Nangong Jingnu yeniden sessizliğe büründü. Qi Yan'ın bunu sırf onu önemsediği için yaptığını ve Qi Yan'ınkilerin en etkili ve zorunlu stratejiler olduğunu biliyordu, fakat yine de tereddüt ederek, "Öyle olmak zorunda mı?" diye sordu.
Qi Yan sessizce iç geçirdi, ardından doğruca Nangong Jingnu'nun gözlerine baktı, "Ekselansları daha az önce... her şeyi bu kulun dediği gibi yapacağını söylemedi mi?"
Nangong Jingnu: "Pekala, yarın da-jie'yi geri başkente çağıran fermanı salacağım."
Qi Yan: "Ekselansları bu kulun icabına nasıl bakmayı planlıyor?"
Nangong Jingnu bir saniye durup düşündükten sonra, "Üç yıllık maaşına el konup üç ay ev hapsi yesen?" dedi.
Qi Yan başını iki yana salladı, "Bu ceza gerçekten fazla hafif. Bu göğün altında, Zhenzhen Prensesinin Fuma'sının yaşamak için maaşa ihtiyacı olmadığını bilmeyen var mı? Böyle bir hüküm insanları ikna etmeyebilir."
Nangong Jingnu: "O halde benden ne yapmamı istiyorsun?"
Qi Yan: "Bu kulu pozisyonundan menet, hapishaneye kapat, ardından üç divanın ortak yargılaması sonucu bir hüküm ver. Zhenbei Generali içinse, elli askeriye sopası cezası ile üç aylık bir ev hapsi."
Nangong Jingnu: "İmkanı yok, bu beden sağlığınla onu nasıl kaldırabilirsin ki?"
Qi Yan: "Öyleyse bu kulu onun yerine Yüce Kurul'un hapishanesine kapat. Anlaşılan orası yüksek rütbeli yetkililerin ve asillerin atıldığı bir yer, yani ortam nispeten daha iyi olsa gerek."
Nangong Jingnu: "Ama üç divanın ortak yargılaması... ya seni suçundan dolayı cezalandırmaya kalkarlarsa?"
Qi Yan: "Ekselansları, için rahat olsun. Bu kulun kendi hesaplamaları var."
Nangong Jingnu: "Neymiş? Hadi ama, bana söyleyemez misin? Ben de genel hatlarıyla bir kanıya varayım."
Qi Yan'ın yorgunluğu yüzünden okunuyordu, "Ekselansları zamanı gelince öğrenir, bu kul bugün biraz yoruldu..."
Nangong Jingnu daha fazla üstelemedi. Ayağa kalkıp Qi Yan için bir kaba su doldurdu, ardından içerken onu izledi. Akabinde battaniyeyi onun üzerine örttü, yatak odasını anca Qi Yan tamamen uykuya dalınca terk etmişti. Qiuju'ya yatak odasındaki bakır kazanların içine ısıtılmış gri kömür koyması için talimat verdi.
Henüz sonbahar mevsiminde olsalar da, Qi Yan'ın eli buz gibi soğuktu.
Qi Yan bugün Nangong Jingnu'ya bir sürü fikir vermişti ve bazı politik öneriler Nangong Jingnu'nun bütün politika kariyeri boyunca uygulanabilir kalacaktı, fakat şu anda tüm bunları sindirecek vakti yoktu. Bir tahtırevan çağırarak doğruca imparatorluk hastanesine yöneldi.
Nangong Jingnu o imparatorluk doktorlarına Qi Yan'ı nasıl muayene ettiklerini ve Qi Yan'ın neden böyle canı sıkkın olduğunu sormak zorundaydı.
Aslında, öncesinde toplam dört imparatorluk doktoru Qi Yan'ın hastalığını kontrol etmişti. İçlerinden biri, Qi Yan'ın ilk başta istediği ve şimdiye kadar hep Qi Yan'ın sağlığından sorumlu olmuş olan imparatorluk doktoru, Başhekim Ding You'ydu.
Diğer üçü Nangong Jingnu tarafından çağrılmış olan imparatorluk hastanesi sorumlusu ile iki yardımcı yöneticiydi.
Ekselansları Zhenzhen'in anka kuşunu andıran tahtırevanı, imparatorluk hastanesine vardı. Hastane sorumlusundan çocuk asistanlara kadar neredeyse yüz kişi dışarıya akın edip avlunun her yanında diz çöktü.
İmparatorluk hastanesinin avlusunda on taneden fazla geniş kap duruyordu ve bunların üzerine, ilaçlar için su biriktirmek amacıyla birkaç kat ağ kumaş gerilmişti. Havada tıbbi bitkilerin eşsiz kokusu vardı. İmparatorluk hastanesi oldukça büyük bir yerdi. Binanın yarısı üstü açık yapıdaydı, arkası ise imparatorluk şifalı bitki bahçesiyle bağlantılıydı.
Kalabalık: "Ekselansları Zhenzhen'e selamlar."
Nangong Jingnu: "Herkes kalksın. Dağılın, herkes kendi işinin başına dönsün."
En önlerindeki yaşça büyük kimse, imparatorluk hastanesinin sorumlusuydu. Yerden sürünerek kalktı, ardından beli bükük halini koruyarak Nangong Jingnu'ya doğru geldi, "Ekselanslarının bir talimatı varsa haber etsin diye birini yollasa yeterdi, bizzat gelmenize ne gerek vardı?"
Nangong Jingnu: "Sessiz bir oda bul. Sen ve iki yardımcı yönetici benimle geliyorsunuz."
Hastane Sorumlusu Wang: "Anlaşıldı."
Nangong Jingnu yüksekteki koltukta dimdik otururken üç imparatorluk hekimi salonda diz çöktü. İmparatorluk hastanesi iç meclisin çok önemli bir parçası olsa da, çoğu imparatorluk doktoru halktan insanların dünyasından geliyordu ve pozisyonları babadan oğula geçebiliyordu, bu yüzden rütbeleri düşük olmakla beraber ağır bir sorumluluk taşıyorlardı.
İmparatorluk hastanesinin sorumlusu yalnızca yedinci seviye rütbedeydi, iki yardımcı yönetici ise sekizinci seviyedeydi. Diğer imparatorluk doktorları çoğunlukla sekiz veya dokuzuncu seviyedeydi. İmparatorluk hastanesinin sorumlusu, Nangong Jingnu'nun baş hizmetçisinden daha düşük rütbedeydi. Arada böylesine büyük bir fark varken Nangong Jingnu onlara teklif etse bile oturmaya cüret edemezlerdi.
Ve ayrıca, Nangong Jingnu buraya bir hışımla gelmişti. Hoş bir tavır ummak imkansızdı.
Nangong Jingnu'nun asil bir statüsü vardı, fakat daha önce hiç hizmetkarlara sert davranmamıştı. Gelgelelim bu mesele onun hayattaki en sevdiği kimseyi— Qi Yan'ı ilgilendiriyordu.
Yani bu farklı bir konuydu.
Nangong Jingnu aşağıdaki üç insana bir bakış attıktan sonra telaşsızca, "Ah doğru, gidip Fuma'mın özel imparatorluk doktorunu da buraya çağırın," dedi.
Hastane Sorumlusu Wang yanıt vermeden önce eğilip yere kapandı, "Ekselanslarına rapor veriyorum, Lord Fuma'nın özel doktoru Ding You'nun annesi, memleketlerinde hayatını kaybetmiş, bu sebeple birkaç gün evvel yas dönemi için iki aylık izin aldı. Bu süreçte Lord Fuma'dan bu naçiz yetkili sorumlu."
Nangong Jingnu: "Öyleyse git ve Fuma'nın geçmiş yıllardaki tıbbi kayıtlarını getir."
Hastane Sorumlusu Wang: "Anlaşıldı."
İmparatorluk ailesinin tıbbi kayıtları, en yüksek güvenlikle korunuyordu. Bir depoda mühürlenmiş haldeydiler ve anahtarı bizzat Hastane Sorumlusu Wang'da bulunuyordu. Gittiği yerden dönmesi, bir saat sürdü.
Hastane Sorumlusu Wang, Qi Yan'ın tıbbi kayıtlarını iki eliyle Nangong Jingnu'ya sundu, ardından özür diledi, "Sayısız kayıt bulunduğundan dolayı bu naçiz yetkilinin ihtiyar gözleri bulma işlemini uzattı, Ekselansları bağışlasın."
Nangong Jingnu başını salladı, ardından kayıtları açtı.
Diğer iki imparatorluk doktorunun dizleri çoktan uyuşmuştu. Yüzlerinden aşağı ter damlıyordu.
Nangong Jingnu kayıtlarındaki sayfaları teker teker okumaya başladı, sonrasında, "Hepiniz kalkıp bekleyin, ben okumayı bitirince konuşmaya devam edeceğiz," dedi.
Üç imparatorluk doktoru azat edilmiş gibi yerden sürünerek kalktı, bir kenarda dikilmeye başladılar.
Nangong Jingnu'nun fikrince Qi Yan'ın tıbbi kayıtları Jingjia sekizinci yılın sonunda başlamalıydı. Qi Yan Jingjia sekizinci yılın altıncı ayında Çiçeği Arayan ilan edilmişti, sonrasında aynı yılın on ikinci ayının sekizinci gününde evlenmişlerdi. Anca bundan sonra imparatorluk doktorları tarafından muayene edilme vasfı edinmişti.
Nangong Jingnu birkaç sayfa çevirdikten sonra durakladı. Qi Yan'ın, imparator tarafından Fuma olarak atanmasından sonra daha evliliklerinin gerçekleşmediği günlerde çoktan tıbbi vakalar geçirmeye başladığı ortaya çıkmıştı.
Kayıtlardaki ilk vaka net bir şekilde yazılıydı: Jingjia sekizinci yıl, yedinci ay, ikinci gün. Emredildiği üzere, Ding You tarafından muayene yapılmıştır.
İmparatorluk sınavının Çiçeği Arayan'ı, Zhenzhen Prensesinin müstakbel Fuma'sına. Kontrol amaçlı nabız ölçümü.
Değişken ve zayıf nabız ölçüldü.
Beti benzi atmış hal görüldü. Gözler odağını yitirmiş, kızarık.
Ağır solunum, öksürükler işitildi.
Kol ve bacaklarında derman olmadığı öğrenildi. Uyku sırasında kabus ve terleme durumu, iştah kaybı ve hazımsızlık belirtileri var.
Tanı: 'kendini fazla zorlamak, iklime alışamama.'
Ding You'nun Qi Yan'a hazırladığı reçete sayfanın en altında yazılıydı fakat Nangong Jingnu ne olduğunu pek anlayamadı.
Saraylar bölgesinde, imparatorluk doktorları kontrol amaçlı nabız ölçümü yapardı. Qi Yan'ın o zamanki rütbesi düşünülünce her gün kontrol etmeye gerek yoktu. Her on veya on beş günde bir gelseler yetiyordu. Ortada bir sorun yoksa, imparatorluk doktoru ilgili tarihin altına "her şey yolunda" yazardı.
İşte bu yüzden Nangong Jingnu sayfaları çok hızlı çeviriyordu. Birden üzerinde daha çok karakter yazılı bir sayfaya gelirse muhtemelen orada Qi Yan'ın hastalandığı kaydedilmişti.
Daha birkaç sayfa geçememişti ki yine karakter kalabalığı olan bir sayfaya geldi. Bu, evliliklerinden sonraya aitti. Nangong Jingnu bu sayfadaki tarihi ve not tutulan belirtileri okuduğunda, o olayı hatırladı.
Düğünlerinden sonraki ilk saray ziyafetiydi. Qi Yan onun tarafından "peşimden gelme" denip paylanmıştı, bunun için dondurucu rüzgara maruz kalarak tüm gün o tenha saray yolunda dikilmişti. O gece ateşi yükselmişti.
Aniden yıllar önce yaşanmış bu önemsiz olayı hatırlayan Nangong Jingnu, her türden duygunun kalbine akın ettiğini hissetti.
Zaman ve şartlar değişmişken şimdi durup düşününce Nangong Jingnu nihayet başlangıçta ne kadar kibirli ve dediğim dedik davrandığını, Qi Yan'ın ise kendisiyle her açıdan uyumlu hareket ettiğini geç de olsa fark etti...
Çok geçmeden, Nangong Jingnu Qi Yan'ın sağlığının aslında hayal ettiği kadar yerinde olmadığının farkına vardı. Neredeyse her ay için Qi Yan'ın bazı ufak sağlık sorunları görünüyordu. Onun tıbbi kayıtlarını kontrol etmeseydi hiçbir zaman haberi olmayabilirdi.
Qi Yan'ın, kendisi tarafından Jin vilayetine "gönderildiği" günlerde üç yıllık bir boşluk vardı. Döndüğünden beri Qi Yan'ın sağlık problemleri dinmemiş gibi görünüyordu. Ding You sürekli Qi Yan için ayarlanmış reçeteler hazırlamıştı.
Nangong Jingnu kendini berbat hissetti. Bunu sahiden onca yıldır ihmal etmişti ve şimdi düşününce: Qi Yan gerçekten de Jin vilayetinden döndüğünden beri sık sık iç geçirip öksürüyordu.
Hiçbir zaman buna dikkatini vermemişti. Demek bu rahatsızlık çok uzun zaman önce baş göstermişti, Qi Yan'ın öyle canı sıkkın durmasına şaşmamalıydı.
Nangong Jingnu Qi Yan'ın o üç yılda Jin vilayetinde ne yaptığını bilmiyordu, fakat Jin vilayetinin şu anki haline bakarak az buçuk çıkarımda bulunabilirdi.
Jingjia birinci yıldaki vebadan sonra Jin vilayetindeki on evden dokuzu boşalmıştı ve hiçbir işletme kalmamıştı. Olaydan sonraki on yıllık zaman bile şehri diriltememişken Qi Yan'ın makam koltuğunda olduğu üç yılın ardından nasıl durum tersine dönmüştü?
Gece gündüz demeden yapılan sıkı çalışmalar olmasa diğerlerinin on yılda başaramadığı bir şey nasıl üç kısa yılda yapılabilirdi ki?
Fakat tüm bu şeylerden... Qi Yan daha önce hiç bahsetmemişti.
Nangong Jingnu öncesinde sormuştu ama Qi Yan bir tek oranın manzaralarını ve seslerini, yerel uygulamalar ve gelenekler ile halkın yaşam tarzını anlatmıştı.
Başına gelen zorlukların ise hiç bahsi açılmamıştı.
Nangong Jingnu kayıtları okumayı bitirdi, lakin henüz bitirmemiş gibi davranarak başını eğik tutmaya devam etti. Gizlice dudağını ısırdı, gözlerinin çevresi de birkaç defa kızarmıştı.
Tam o anda, Nangong Jingnu bir an evvel uçarak Weiyang Sarayı'na dönmeyi, Qi Yan'a bu hayat ve bu dünyada bir daha asla acı çekmesine izin vermeyeceğini söylemeyi diledi. Bundan böyle yanında olacaktı.
Nangong Jingnu sonunda soğukkanlılığını geri kazanmayı başarınca tıbbi kayıtları bir kenara bıraktı, "Birkaç gün önce üçünüze Fuma'yı kontrol etmenizi emretmiştim. Hiçbir şeyi gözden kaçırmadan net bir tanı koydunuz mu?" diye sordu.
Üç imparatorluk doktoru hiçbir şey demeden birbirine baktı. En sonunda cevaplayan, Hastane Sorumlusu Wang oldu, "Ekselanslarına bildiriyorum, biz kullar gözden kaçırmaya cüret edemeyiz."
Nangong Jingnu: "Fuma'nın memleketi Jin vilayeti ve geçmişte birinci yılın veba salgınını tecrübe etti. O yılda kendisine de veba bulaştığını söylemişti bana. Neyse ki yetenekli bir insan tarafından kurtarılmış, fakat hastalığı atlatmasına rağmen onda bir göz rahatsızlığı kalmış. Daha şimdi bu tıbbi kayıtları incelerken fark ettim ki Fuma'nın son yıllardaki hastalığı çoğunlukla akciğerlerindeymiş. Vebadan kalmış bir hastalık temeli mi?"
Üç imparatorluk doktoru da Nangong Jingnu'nun sözlerine yönelik biraz şüphe taşıyordu. Hastane Sorumlusu Wang'ın tepkisi en bariz olandı.
Nangong Jingnu'nun anka kuşunu andıran gözleri keskinleşti, "Çıkar ağzındaki baklayı."
Hastane Sorumlusu Wang bir kez daha yere diz çöktü ve yanıtladı, "Ekselanslarına cevap- cevap veriyorum. Evet, Lord Fuma'nın bedeninde ciddi ve geçmeyen bir hastalık var. Ama..."
Nangong Jingnu: "Ama ne?"
Hastane Sorumlusu Wang: "Veba sıklıkla 'ateş rahatsızlığı' adıyla geçer, fakat Lord Fuma'nın hâlâ taşıdığı hastalık bir 'su rahatsızlığından' kalmış."
Nangong Jingnu: "Pek anladığım söylenemez, daha basit sözcüklerle açıkla."
Hastane Sorumlusu: "Anlaşıldı... adı geçen 'ateş rahatsızlığı' yüksek ateşten dolayı başlar. 'Ateş rahatsızlığından' muzdarip kişilere hastalık nüksedince genellikle kavurucu dahili sıkıntılar ve gözle görülür kırmızı dışsal sıkıntılarla 'ateş' kategorisine girer. Özetlersek sebep yalnızca 'kuruluk' olabilir. Her ne kadar Lord Fuma kötüye gittiğinde benzer belirtiler olsa da nabız ölçümü, bunun bir 'su rahatsızlığı' olan 'güçsüzlükten' kaynaklandığını gösteriyor."
Nangong Jingnu: "Bu ikisinin arasında ne gibi bir fark var?"
Hastane Sorumlusu Wang: "Bir 'ateş rahatsızlığı' içeriden gelir, öte yandan 'su rahatsızlığı' dışsal faktörlerden kaynaklıdır. En yaygın görülen sebepleri boğulma, soğuk suyun kalp ile akciğerlere girmesi ve kışkırtıcı yangıdır. Bu... bu kulun naçizane fikrine göre, Lord Fuma'nın devam eden hastalığı... görünen o ki aslında vebadan değil, boğulmaktan kaynaklanıyor."
***
Ç/N: Arkadaşlar 6 Şubatta meydana gelen deprem(ler) için hepimize büyük geçmiş olsun, başımız sağ olsun, umarım hepiniz iyisinizdir. Yardımların zamanında ulaşmasını ve insanların daha fazla zor durumda kalmamasını tüm kalbimle umuyorum berbat bir dönem geçiriyoruz gerçekten... kendinize dikkat edin lütfen.
0 notes
Text
Arizona Dream
🌍30 Ekim-6 Kasım 2023 Sevgili Günlük, Geçen yıl attığım tohumları sulamaya geldim Amerika kıtasına. Seyahatimin ilk iki haftası Basri ile beraberim. İş bahane, kardesim Basri ile bu sayede geçirdiğimiz bu nadide balayı şahane :)
🌇İlk durağımız ABD. Los Angeles’da iki gece bir gün geçiriyoruz. Bisiklet kiralıyor kumsallarda pedal çeviriyor, okyanusa ayaklarımızı sokuyoruz. Ardından da katılacağımız fuar için Las Vegas’a geçiyoruz. Vegas tam bize göre bir şehir dersem yalan olur. Lakabı Sin City. Günahlar şehri. Yeryüzünde kumarın başkenti. Biz ise işimizdeyiz gücümüzdeyiz. Yemeklerimizi Meksika ve Çin mutfağından yana kullanıyor bir akşam Cirque de Soleil 'in olağanüstü bir performansını izlemeye Treasure İsland’a gidiyoruz.
🎠 İpte yürüyen sallanıp bir birini yakalayan cambazlar, 90 dakika süren performansa canlı eşlik eden bir orkestra ve müthiş bir görsel şölen! Köyde yaşayan bir insan için keskin bir dönüş! Lakin meraklı mizacım yaşamda her renkten bir parça olsun istedi hep. Yaşamda bana bu dengeyi tüm cömertliğiyle bahşetti bahşediyor.
🚌3 günlük fuardan sonra Vegas'ın etrafını keşfetmek üzere rengarenk bir campervan kiralıyoruz. İçinde rahatça uyuyabileceğimiz, tüm mutfak teçhizatını da içinde barındıran bir araç. Walmart'a gidip alışverişimizi yapıyor dolabı dolduruyoruz.
🏜Sonra ver elini Mojave Çölü. Las Vegas ve etrafı Çöl. Vahşi Batı diye kovboy filmlerinde bize gösterilen coğrafya vardır ya hani ücra kasabanın tekinde çalılar falan uçuşurken kovboylar düelloya tutuşur. İşte oralar buralar. Kızılderililerin de ata toprakları. Kalabalık Otobandan ayrılıyor Mojave çölü yoluna giriyoruz. Bir anda trafik kesiliyor, tek şeritli bir yolda ıssızlığın ortasında giderken buluyoruz kendimizi. Bayıldığım yerler. Mojave Çölünde dünyanın en büyük Joshua Ağacı ormanı var. Ormanda çöl mü? Joshua ağacı dev bir kaktüse benziyor. Yaprakları yok. O yüzden uzaktan baktığında, gözüken yemyeşil bir bitki örtüsü değil. Ancak dikkatlice bakınca binlerce Joshua ağacının dağın yamacına serpiştiği alabildiğine uzanan bir Çöl ormanını fark ediyorsun. Olağanüstü! Joshua ormanında vakit geçirdikten sonra bir saat kadar ıssız toprak bir yolda direksiyon sallıyor ve gün batımında önce Mojave Desert Camp alanına ulaşıyoruz. Hava karardıkça ısı da iyice düşüyor. Gece ile gündüz arasında en az yirmi derece fark ediyor. Biraz üşüsek de uzanıp tutabileceğin mesafedeki yıldızları saatlerce izliyoruz. Sabah bizi bir sürpriz bekliyor. Tekerimizin biri patlamış. Hiç istifimizi bozmadan önce kamp yaptığımız yerin yakınlarındaki Ring Trail'i yürüyoruz. Sonra kahvaltımızı ediyoruz. Öğlene doğru sıra lastiği tamir etmeye geliyor. Arabada lastiği değiştirecek ekipmanlar olmadığını fark etmemizs 1 saat daha alıyor. Yol yardımını arıyoruz. Çöl ortasındayız tabi. Gelmeleri 2 saati geçiyor. Biz de çölde mahsur kalmanın tadını çıkarıyoruz. Campervan’i kiralarken Grand Canyon 'a gideriz diye niyet etmiştik. Ancak etrafta bir dolu güzel yer var. Sırf ismi için Grand Canyon’a 5 saat gitmeye ne hacet var. Geçen yıl aynı niyetle tek başıma araba kiralamış 3 gün kanyonlarda uzun yürüyüşler yapmış ama yine Grand Canyon’a gidememiştim. Demek ki neymiş, güzelliği çok uzaklarda aramaya gerek yokmuş. (Diyene de bakin:) Velhasıl lastiğimiz tamir olunca tekrar yola koyuluyoruz. Şimdi 300 metreyi bulan dev kum tepelerinin uzandığı bir ıssızlıktayız. 2 saatlik bir yürüyüş bizi tam gün batarken kum tepelerinin zirvesine ulaştırıyor. Aman Allahım! Çölde gün batımlarını anlatmaya kelimeler kifayetsiz! Güneş ufuk çizgisinin altına indikten sonra gökyüzünde ne renk cümbüşleri, ne kızıllar, turkuazlar, eflatunlar. Seyre doyum yok. Gece kum tepelerinin altında kalıyor son gün Colorado Nehri kıyısına geçiyoruz. Vegas Nevada eyaletinde. Mojave Çölü ise Kaliforniya sınırlarında. Nehri birkaç farklı noktada kesiyor 100 yıl önce terk edilmiş bir hayalet kasabayı geziyoruz. Nevada ve Arizona eyaletleri maden açısından inanılmaz zenginmiş. Hani şu meşhur altına hücum! Günbatımına 1 saat kala Goldstrike Kanyonu’nda yürüyüşe çıkıyoruz. Bu kanyonu geçen yıl şans eseri keşfettim. Eşsiz bir yer. Hava karardığında Colaroda nehrinin yani başında doğal bir sıcak su havuzunda yıldızları izleyerek 2 saat takılıyoruz. Gece karanlığında kanyondan geri yukarı çıkıyor Devam 2-Gece karanlığında kanyondan gepri yukarı çıkıyoruz. Tek yön 4 kilometre, gidiş geliş 4 saat alıyor. 5-6 noktada iplere tutunarak kaya tırmanmak gerekiyor. Hem macera var işin içinde hem de görkemli Kolorado nehrine ulaştırıyor rota. Yetmez gibi bir de doğal bir kaplıca. Gece Mead Gölü kıyısında bir kampingde kalıyoruz. Kolorado Nehrinin önüne Hoover Barajını yapmışlar arkas��nda koskocaman bir baraj gölü oluşmuş. Sabah olduğunda Fire Valley National Park’ı geziyoruz. Buraya da geçen yıl gitmiştim. Basri de görsün istedim. Hem de üç gece dört günlük yolculuğumuzda dört elementi tamamlayalım istedik. Toprak (Mojave Çölü), su (Colarado Nehri), ateş (Fire valley Milli Parkı) ve birazdan da hava. Kiralık campervanimizi teslim ediyor havaalanına gidiyoruz. Birazdan uçağımız Guatemala’ya doğru kalkışa geçecek. Ve dördüncü günde dördüncü elementle birlikte yeni bir ülkede olacağız.
0 notes
Text
Türkiye’de yangınların yüzde 40’ı İzmir, Muğla, Antalya ve Çanakkale’de
https://pazaryerigundem.com/haber/178971/turkiyede-yanginlarin-yuzde-40i-izmir-mugla-antalya-ve-canakkalede/
Türkiye’de yangınların yüzde 40’ı İzmir, Muğla, Antalya ve Çanakkale’de
Hava sıcaklıklarının yükselmesiyle birlikte yangın haberleri de artmaya başladı. Türkiye’de 2004’ten bu yana yılda ortalama 2389 orman yangını meydana gelirken bu vakaların yüzde 40’nın İzmir, Muğla, Antalya ve Çanakkale orman bölgelerinde yoğunlaşması dikkat çekiyor. Falckon Genel Müdürü ve Yangın Afet Uzmanı Anıl Yamaner, yaz aylarında bu bölgelerde artan nüfusla birlikte yangınların çoğaldığını belirterek ‘’ Bu yangınların sadece yüzde 16’sı doğal nedenlerden çıkıyor. Geri kalanı, enerji, anız yakma, sigara, çöp, piknik gibi insan kaynaklı. Burada kamunun yanında, bireysel sorumluluklar da ön plana çıkıyor. Halkımız daha duyarlı ve dikkatli olmalı. Yangında mücadelede öncelik, çıkmasını engellemek olmalı’’ dedi.
İSTANBUL (İGFA) – Son yıllarda Türkiye, yaz aylarının gelişiyle birlikte artan orman yangınları ile mücadele ediyor. 2024 yılında da bu tehlike kapıda duruyor. Özellikle İzmir, Muğla, Antalya ve Çanakkale gibi Ege ve Akdeniz bölgeleri yangın riski altında.
Orman Genel Müdürlüğü (OGM) verilerine göre, 2004 yılından bu yana yılda ortalama 2.389 orman yangını meydana geliyor. Bu yangınların %40’ı ise İzmir, Muğla, Antalya ve Çanakkale gibi orman bölgelerinde yoğunlaşıyor.
Yangınların sadece ‘sı doğal nedenlerden kaynaklanıyor. Geri kalan %84’lük kısım ise insan kaynaklı. İhmal ve dikkatsizlik, kasıtlı kundaklama, anız yakma, çoban ateşi, çöplük, piknik ve sigara gibi faktörler yangınların başlıca nedenleri arasında yer alıyor.
Son yıllarda enerji nakil hatlarından kaynaklanan yangınların sayısı da artıyor. OGM’nin Muğla Orman Bölge Müdürlüğü raporuna göre 2023 yılında enerji nakil hatları ve trafolarının sebep olduğu yangınların oranı yüzde 5 ile dikkat çekici bir seviyede.
Yangın afet uzmanı ve Türkiye’nin ilk endüstriyel itfaiye kuruluşu Falckon Genel Müdürü Anıl Yamaner, Çanakkale, İzmir, Muğla, Antalya hattındaki 876 orman yangınının yüzde 80’nin haziran- ekim döneminde çıktığını belirterek ‘’Bu durumun yazın bölgelerde artan nüfus yoğunluğu ile ilgisi olduğu çok açık.’’ dedi.
Yangınların önlenmesinde bilinçlendirme ve eğitim çalışmalarının büyük önem taşıdığını ifade eden Yamaner ‘’ Akdeniz iklim kuşağı içerinde bulunan bu bölgelerde karayolu ve köy yolu ağı da oldukça geniş. Bu durum ölü ve diri yoğun bitki örtüsü ile birleşince yangın riski daha da artıyor. Özellikle yaz aylarında turist akınına uğrayan yerlerde orman içi ve orman kenarında birçok kamp yeri, ören yeri ve piknik yeri mevcut. Bu gibi yerler orman yangınları için büyük risk taşıyor. İşte bu noktada kamunun yanı sıra bireysel sorumluluklar da ön plana çıkıyor. Halkımız daha duyarlı ve dikkatli olmalı. Yangında önceliğimiz, çıkmasını engellemek olmalı’’ dedi.
2022 verilerine göre, Türkiye’de çıkan 2160 yangından sadece 356’ı doğal nedenlerle ortaya çıkarken, 888’nin nedeni bilinmiyor. Yamaner, yangınların büyük çoğunluğunun insanların dikkatsizliklerinden kaynaklandığını belirterek ‘’ Örneğin 2023 yılında Muğla orman bölgesinde çıkan yangınlardan 130’unun (yüzde 40) sorumlusu bulunamadı. Bu durum, toplumda yeterince farkındalık olmadığını ortaya koyuyor. Çünkü insanlar farkında olmadan bu yangınlara da sebebiyet verebiliyor. Cezaları ne kadar artırırsanız artırın önemli olan toplumsal bilinci yükseltmek. İnsanlar yaptıkları hareketlerin sonucunu çoğu kez düşünemiyor.’’ dedi
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Merhaba değerli konuklar,
Ben Tuba Özyurt.İskenderun Teknik Üniversitesi bilgisayar mühendisliğinden mezun oldum.Hataylıyım.Evet depremden sonra geldim :( Bu grupta gönüllü yöneticiyim.Bizim birçok faaliyetimiz var.ingilizce kursu,speaking,doğa yürüyüşü,kamp,kültür turu,piknik ve birçok şey.
Kendimizi tanıttığımıza göre hadi başlayalım.Az önce o kadar uzun bir giriş yaptım ki.kendimi iş başvurusunda ik önünde gibi hissettim.Kaptırmışken iş tecrübelerimi anlatacam diye çok korktum. :) Malum işsiz bir mühendis olunca bu aralar bu konuda baya pratiğim var.Dilerseniz sizi de işe alabilirim.Tüm sisteme hakimim sonuçta.İş mülakatları benim için gerçekten komedi.iş aramayla veya iş süreci ile ilgili komik bir anısı olan var mı.???
Paylaşımınız için teşekkürler.Buraya gelirken araçla gelenler el kaldırsın.Peki toplu taşıma ile gelenler el kaldırsın.Toplu taşıma ile gelmek büyük bir işkence değil mi.İşe giderken ben bunu bol bol deneyimledim.Sabah ezanı ile çıktığım iş seferinde kapı ağzında bulduğum ilk yerde yaşam mücedelesi vererek geliyordum her seferinde.aslında bu seferler bize çok şey katıyorda kıymetini bilmiyoruz.sabah ön kapıda başladığımız yolculukta arka kapıya kadar ilerleyerek ve sürekli araca inip binerek sabah sporumuzu yapmış oluyoruz.Yan yana durmaktan halkla ilişkilerimiz gelişiyor.
Deprem sürecinde yaşadığım komik bir anım var.Hatay'dayım o günleri yaşamışım.Ailem güvenilir bir yere geçmiş.bende işimin başına dönmek için İstanbul'a gelmişim.Kaldığım yerde tedirgin olmuşum.hızlıca yer değiştirmem gerektiği için bir yurda gitmişim.ortama yeni girmiş insanlarla tanışıyorum.ilerdeki odadan gelen bir kız senden doğulu vibe alıyorum diye konuşmaya girdi.Evet geçmiş olsun tamam merhaba tamam üzüldün tamamda vibe almasa mıydın benden.Doğulu vibe almak nasıl bir durum.bu günlük bunu almasa mıydın.İnsanlar binbir çeşit :)
insan ilişkilerinde en sevdiğim grup aile ve akrabalar.bu grup bence mucizelerle dolu.Binbir hikaye,binbir gece masalları,her zaman standup tadında.mesela ilk aklıma gelen dedem ile baba annem.bunlar ömürleri boyunca efsane tartışmalar ile hayatımıza renk kattılar.birgün bayram mıydı,yaz tatili için miydi hatırlamıyorum.Adana'dan Antakya'ya yeni gelmişiz.hoş geldiniz bekliyoruz.mervidenlerden yukarı çıkıyoruz.yine rengarenk atışmalarından biriyle karşılıyorlar bizi.Kahvaltı saatiydi sanırım.babaannem dedeme bakkaldan sipariş veriyor sanırım.birkaç şey sipariş vermiş.yumurtayı sonradan söylemiş alırsın almazsın derken küstüler.biri küsmüş balkonun bir ucunda.diğeri söyleniyor.hoş mu geldik gelmedik mi gelemekdik mi bilemedik.bir keresinde de bi tanıdığın kınasına gidecez.yolda haber verdik gelene kadar sofrada bir bahane bulup yine küsmüşlerdi.bunlarla bir yere gitmek imkansızdı.her insan neden evlenmemelinin canlı kanıtıydılar.
0 notes
Link
Ormana geri dönmenin neredeyse zamanı geldi, çünkü artık bu yılki Ben Ünlüyüm sezonunun tam olarak ne zaman olduğunu biliyoruz... Çıkarın Beni Buradan! başlayacak.Yeni program, 19 Kasım 2023 Pazar günü saat 21.00'den itibaren resmi olarak ITV1 ve ITVX'te yayınlanmaya başlayacak ve bölümler her gece aynı saatte yayınlanacak.Bu, 2004'ten bu yana ilk kez, popüler realite şovunun iki sezonunun bir yıl içinde yayınlanması olacak; önceden kaydedilen all-stars dizisi Ben Bir Ünlüyüm... Güney Afrika, Nisan ve Mayıs aylarında gerçekleşti.O sezonun şampiyonu Myleene Klass, galibiyetinin ardından şunları söyledi: "Dürüst olmak gerekirse, kamp arkadaşlarıma çok teşekkür ederim. Yıldırım aynı yere iki kere düşmez ama çarptı. Her açıdan büyüleyiciydi." "Bu yılın normal sezonunun kadrosu henüz açıklanmadı ancak ormana doğru ilerlediği söylenen bazı ünlüleri biliyoruz.Devamını oku:Ekim ayında, eski UKIP ve Brexit Partisi lideri Nigel Farage, daha genç bir izleyici kitlesiyle "bağlantı kurmak" amacıyla dizide yer alma teklifini "çok, çok ciddi" değerlendirdiğini söyledi.Bu arada Danielle Harold'ın da, karakteri Lola'nın beyin tümörü hikayesinin ardından bu yılın başlarında EastEnders'tan ayrılmasının ardından programda yer alma konusunda görüşmelerde bulunduğu söyleniyor.Bilgilerinizi girerek şunları kabul etmiş olursunuz: Şartlar ve koşullar Ve Gizlilik Politikası. Aboneliğinizi istediğiniz zaman iptal edebilirsiniz.Yeni sezonun ilk fragmanı Ekim ayında yayınlandı; sunucular Ant & Dec, rahatsız yatakları ve iğrenç Bushtucker'ı kurarken "orman inzivasını" açarken ve katılımcıları "kendinizi en üst düzey orman deneyimine teslim etmeye" davet ederken görüldü. Denemeler.Ben bir Ünlüyüm... 19 Kasım 2023 Pazar gününden itibaren ITV1'de yayınlanacak. İzleyecek başka bir şey mi arıyorsunuz? En son haberler için TV Rehberimize veya Yayın Rehberimize göz atın ya da özel Eğlence merkezimizi ziyaret edin.Radio Times dergisini bugün deneyin ve yalnızca 10 £ karşılığında 10 sayı edinin - şimdi abone olun ve Doctor Who'nun 60. yılını Radio Times'ın özel sayısıyla kutlayın. TV'nin en büyük yıldızlarından daha fazlası için The Radio Times Podcast'ini dinleyin.
0 notes
Link
Ormana geri dönmenin neredeyse zamanı geldi, çünkü artık bu yılki Ben Ünlüyüm sezonunun tam olarak ne zaman olduğunu biliyoruz... Çıkarın Beni Buradan! başlayacak.Yeni program, 19 Kasım 2023 Pazar günü saat 21.00'den itibaren resmi olarak ITV1 ve ITVX'te yayınlanmaya başlayacak ve bölümler her gece aynı saatte yayınlanacak.Bu, 2004'ten bu yana ilk kez, popüler realite şovunun iki sezonunun bir yıl içinde yayınlanması olacak; önceden kaydedilen all-stars dizisi Ben Bir Ünlüyüm... Güney Afrika, Nisan ve Mayıs aylarında gerçekleşti.O sezonun şampiyonu Myleene Klass, galibiyetinin ardından şunları söyledi: "Dürüst olmak gerekirse, kamp arkadaşlarıma çok teşekkür ederim. Yıldırım aynı yere iki kere düşmez ama çarptı. Her açıdan büyüleyiciydi." "Bu yılın normal sezonunun kadrosu henüz açıklanmadı ancak ormana doğru ilerlediği söylenen bazı ünlüleri biliyoruz.Devamını oku:Ekim ayında, eski UKIP ve Brexit Partisi lideri Nigel Farage, daha genç bir izleyici kitlesiyle "bağlantı kurmak" amacıyla dizide yer alma teklifini "çok, çok ciddi" değerlendirdiğini söyledi.Bu arada Danielle Harold'ın da, karakteri Lola'nın beyin tümörü hikayesinin ardından bu yılın başlarında EastEnders'tan ayrılmasının ardından programda yer alma konusunda görüşmelerde bulunduğu söyleniyor.Bilgilerinizi girerek şunları kabul etmiş olursunuz: Şartlar ve koşullar Ve Gizlilik Politikası. Aboneliğinizi istediğiniz zaman iptal edebilirsiniz.Yeni sezonun ilk fragmanı Ekim ayında yayınlandı; sunucular Ant & Dec, rahatsız yatakları ve iğrenç Bushtucker'ı kurarken "orman inzivasını" açarken ve katılımcıları "kendinizi en üst düzey orman deneyimine teslim etmeye" davet ederken görüldü. Denemeler.Ben bir Ünlüyüm... 19 Kasım 2023 Pazar gününden itibaren ITV1'de yayınlanacak. İzleyecek başka bir şey mi arıyorsunuz? En son haberler için TV Rehberimize veya Yayın Rehberimize göz atın ya da özel Eğlence merkezimizi ziyaret edin.Radio Times dergisini bugün deneyin ve yalnızca 10 £ karşılığında 10 sayı edinin - şimdi abone olun ve Doctor Who'nun 60. yılını Radio Times'ın özel sayısıyla kutlayın. TV'nin en büyük yıldızlarından daha fazlası için The Radio Times Podcast'ini dinleyin.
0 notes
Text
Türkiye Futbol Federasyonu (TFF), depremzedelere ve Şubat ayında yaşanan felaketten etkilenenlere takviyesini GoArt Metaverse işbirliğiyle sürdürüyor. İşte detaylar…TFF ve metaverse projesi yardımlaşma kampanyası kapsamında ortak olduDepremden etkilenen bireylerin yaralarını sarmak için başlatılan “Omuz Omuza” yardımlaşma ve dayanışma kampanyası kapsamında TFF, GoArt Metaverse platformu üzerinden metaverse’teki tüm futbolseverleri kapsayacak bir proje başlatıyor. 2017’den bu yana faaliyet gösteren GoArt, Elazığ Harput’ta dünyanın birinci metaverse kentini kurmuş ve bu projeyle dünya çapında mükafatlar kazanmıştı. Proje, TFF Riva Hasan Doğan Ulusal Ekipler Kamp ve Eğitim Tesisleri’nde düzenlenen basın toplantısıyla ortaya çıktı. Bu projeden elde edilen gelir, “Omuz Omuza” kampanyasına bağışlanacak. Basın toplantısına TFF Lideri Mehmet Büyükekşi, Goart Metaverse Kurucusu-CEO’su Burak Soylu ve Hatayspor Teknik Yöneticisi Volkan Demirel iştirak sağlayacak.Sonuç olarak TFF ve GoArt, zelzele felaketinin yaralarını sarmak için işbirliğine gittiklerini açıkladı. GoArt grubunun özel olarak oluşturduğu metaverse’te elde edilen tüm gelir, TFF’nin yürüttüğü “Omuz Omuza” kampanyasına gidecek. Kullanıcılar, TFF Omuz Omuza Sahası’nda avatarlarıyla penaltı yarışlarına girecek. Bu halde “Omuz Omuza” projesine takviye olacak. Metaverse ortamındaki penaltılarla puan elde eden kullanıcılar, ödül alanına giderek ödül havuzuna katılacak.Çekiliş alanından kâfi puanla bilet satın alan tüm kullanıcılar özel mükafatlar kazanma talihine sahip olacak. Bunların ortasında imzalı forma, Şampiyonlar Ligi maç bileti üzere eserler var. Kullanıcılar GoArt uygulaması üzerinden fiyatsız olarak avatarlarını oluşturabiliyorlar. Ayrıyeten, oyuna girip verilen 10 futbol topu ile fiyatsız olarak sunulan penaltı atışlarına katılabiliyorlar. TFF Lideri Mehmet Büyükekşi metaverse ortamının ayrıntılarından da bahsetti. Akabinde, metaverse’te bir TFF müzesinin de bulunacağını söyledi. Sarsıntıda hayatını kaybeden futbol ailesinin bedelli üyelerinin isimlerinin yer aldığı 6 Şubat anıtı, Omuz Omuza alanı ve mükafatların sergilendiği bir alan da kullanıcıların metaverse’te ziyaret edebilecekleri yerler ortasında bulunmakta.Kampanya sayesinde 4 bin konteyner satın aldılarGoArt Metaverse CEO’su Burak Soylu’ya nazaran TFF ile yaptıkları işbirliği çok değerli bir teknolojik adım oldu. Bu iştirak ile TFF Web3 teknolojisine giriş yapmış oldu. Ayrıyeten Soylu, “Bu metaverse ile futbol tarihini anlatan bir müzeyi inceleme, sarsıntıda hayatını kaybedenlerin isimlerinin geçtiği bir zelzele anıtını görme, projemize dayanak olmak için müsabakalara katılma talihiniz olacak,” dedi. cointahmin.com olarak bildirdiğimiz üzere Omuz Omuza kampanyası kapsamında toplanan bağışlar sayesinde 4.000 konteyner satın alındı. Bunların Mayıs ayının birinci haftalarında depremzedelere ulaşması beklenmekte. Kampanya 15 Haziran’a kadar devam edecek.
0 notes
Text
Malatya ve Adıyaman’da 10 bin kişilik konteyner kentlerde yaşam başladı
Rönesans Holding ve birçok STK’nın da tüm gücüyle seferber olduğu konteyner kentlerde, depremzedelerin sadece barınma değil yaşama dair tüm sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarının da karşılanması amaçlanıyor. 6 Şubat’ta 11 ilimizde meydana gelen depremlerin ardından depremzedeler için 2 bin kişilik gönüllü ekibiyle seferber olan Rönesans Holding’in İstanbul Başakşehir Belediyesi, Birleşim Mühendislik ve AFAD iş birliğiyle depremin hemen ardından Malatya ve Adıyaman’da yapımını tamamladığı ve 10 bini aşkın depremzedenin konaklayacağı konteyner kentlerde yaşam başladı. Malatya’da 1.510 konteynerden oluşan Malatya Yaşam Kent’te üç adet sosyal tesis binası, dört adet kütüphane ve çalışma alanı, üç adet kadın merkezi, üç adet genç merkezi, bir adet danışmanlık merkezi, bir adet kreş, ve güvenlik, polis, AFAD, idari birimler, çamaşırhane, mescit, sağlık ocağı, spor ve çocuk oyun alanları ve çardaklar bulunuyor. Anne, genç ve çocuk dostu yaşam kenti Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Malatya Valisi Hulusi Şahin, Malatya Belediye Başkanı Selahattin Gürkan ve İlçe belediye başkanlarının katılımıyla açılışı gerçekleştirilen Malatya Yaşam Kent’te depremzedelere konteyner evleri teslim edilirken, açılış töreninde konuşan Rönesans Holding Başkanı Erman Ilıcak, “Malatya’da şimdiye kadar 1.510 konteyner temin ettik. 6 Mayıs’a kadar tamamlamış olacağız. İmece usulü bir araya geldik. Tek derdimiz vardı, yaraları sarmak ve bir nebze destek olmak. Malatya’mıza geçmiş olsun. Gidenleri geri getirmek mümkün değil, ama hep birlikte çalışarak Malatya’yı yeniden inşa edeceğiz” dedi.
Adıyaman’la birlikte 10 bin depremzedeye güvenli ve konforlu yaşam alanı sunulacak Önümüzdeki süreçte depremzedelerin kalıcı konutlarına geçene kadar, en konforlu ve güvenilir şekilde yaşamlarını sürdürmelerini amaçlayan Rönesans Holding, bugün Malatya’da açılışını yaptığı konteyner kentin yanı sıra Adıyaman’da da 500 konteynerlik bir kenti depremzedelerin kullanımına sunmaya hazırlanıyor. Adıyaman ile birlikte toplam 10 bin depremzedeye güvenli bir yaşam alanı sunacak olan Rönesans Holding, geçici bir barınma merkezi değil, bir yaşam alanı kurmak için tüm imkanlarını seferber ediyor. Rönesans Holding, konteyner kentlerde kurduğu sosyal alanlarda; çocuklar ve gençler için özel mekanlar yaratılması, kadınların yeniden ekonomi ve sosyal hayata kazandırılması, yeni beceriler edinerek meslek sahibi olması ve tüm bu süreçte en iyi psikolojik desteği almaları için STK’ların desteğiyle hareket ediyor. 2 bin kişilik gönüllü ekibiyle ilk günden bu yana sahada Deprem felaketinin gerçekleştiği ilk günden bu yana 2 bin kişilik gönüllü ekibiyle sahada olan Rönesans Holding yaşanan yıkımın ardından hızlı bir şekilde arama kurtarma çalışmalarına katılarak 190 vatandaşın canlı bir şekilde enkazdan çıkarılmasında önemli rol oynamıştı. Depremin ilk saatlerinde 147 iş makinesi ve ekipmanını bölgeye sevk eden Rönesans Holding, depremzedelerin ihtiyaçlarını karşılamak için hazırladığı 254 yardım tırını da bölgeye ulaştırdı. Deprem bölgelerinde kurulan mutfaklarla 1 milyonu aşkın öğün dağıtımı yapılırken, Malatya Erman Ilıcak Fen Lisesi ve bölgede yer alan şantiye kamp alanlarını ilk gün 2 bini aşkın depremzede için geçici barınma alanlarına dönüştürdü. Depremde, bölgede bulunan 200 projesinden hiçbirinin zarar görmediği Rönesans Holding’in sismik izolatör bulunan şehir hastane projeleri de bu süreçte hizmetlerine ara vermeden devam etti. Read the full article
0 notes
Text
Minecraft'ta Kamp Ateşi Nasıl Yapılır?
Minecraft piyasaya çıktığı 2011’den bu yana PC, Xbox One, Nintendo Switch ve Android cihazlar da dahil olmak üzere çeşitli platformlarda satılan 238 milyondan fazla kopya ve aylık yaklaşık 140 milyon aktif oyuncuyla tüm zamanların en çok satan video oyunu haline geldi. Minecraft oyuncuları, neredeyse sonsuz bir dünyayı keşfederek hammadde madenciliği yapıyor, aletler ve eşyalar yapıyor ve yapılar…
View On WordPress
0 notes
Text
Kuveyt Türk Sarıkamış Şehitlerini Andı “Değerlerimizle büyüyoruz” yaklaşımıyla hareket eden Kuveyt Türk, Türkiye İzcilik Federasyonu tarafından 18.’si gerçekleştirilen Sarıkamış Allahuekber Dağı Şehitlerini Anma Milli Bilinç Kampı’na destek verdi. Kuveyt Türk’ten 9 kişilik bir ekibin katıldığı kampa, Türkiye’nin dört bir yanından kış kampı tecrübesi olan yaklaşık 200 kişilik izci iştirak etti. Türkiye’nin öncü katılım finans kuruluşu Kuveyt Türk, Sarıkamış Harekâtı’nın 108. yılında Türkiye İzcilik Federasyonu (TİF) tarafından düzenlenen “Allahuekber Dağı Şehitlerini Anma Milli Bilinç Kampı”nın bu yıl da resmi sponsorluğunu üstlendi. Türkiye’nin yanı sıra farklı ülkelerden kış kampı tecrübesi olan yaklaşık 200 izcinin katıldığı milli bilinç kampına, Kuveyt Türk’ten de izcilik ve dağcılık tecrübesi olan 9 kişilik bir ekip iştirak etti. 108 yıl önce askerlerimizin izlediği yolu takip ettiler İzciler, milli bilinç kampı için 23 Aralık 2022 Cuma günü Erzurum’a ulaştı. 24 Aralık Cumartesi sabahı Erzurum’dan Şenkaya ilçesinin Gaziler köyüne hareket eden izciler, 3 saatlik yolcuğun ardından bölgeye ulaştı. İzciler, ilk olarak Erzurum Valiliği tarafından düzenlenen Allahuekber Şehitlerini Anma Törenine katıldı. 22 Aralık 1914- 5 Ocak 1915 tarihleri arasında gerçekleştirilen Sarıkamış Harekâtı’nın ana karargâh noktası olarak kullanılan Gaziler köyünde düzenlenen ve saat 12.00’de başlayan programda, 1914 yılında bölgenin yeniden fethini ilan için bir askerin alay sancağını cami minaresine çekip ezan okuması canlandırıldı. Ardından Erzurum Valisi Okay Memiş, Allahuekber Dağları’ndaki şehitlikte göndere çekilmek üzere Türk bayrağını törenle izci liderlerine teslim etti. İzciler törenden sonra kampın yapılacağı Allahuekber Dağları’nın Kaynakyayla mevkiine doğru tek sıra halinde yürüyüşe geçti. İzciler, Kaynakyayla bölgesine 108 yıl önce asker dedelerinin izlediği yolu takip ederek 3 saatlik zorlu bir yürüyüşle ulaştı. Şehitlikte kar üstünde şehadetin tefekkürü Geceyi yayla evlerinde uyku tulumunda geçiren izciler, 25 Aralık Pazar günü askerlerimizin donarak şehit oldukları Fırıntepe Şehitliğine doğru yola çıktı. Karla kaplı dağlık yollardan 2,5 saat yürüyerek şehitliğe ulaşan izciler, şehitliğin etrafında daire şeklinde konuşlanıp kar üzerine sırt üstü yatarak ve gözlerini yumarak 5 dakika “şehadetin tefekkürü” uygulaması yaptı. Aynı yoldan kamp alanına dönen izciler, yatsı namazını müteakiben Kaynakyayla Camii’nde düzenlenen mevlid ve hatim duası programına katıldı. Çadırlarda uyku tulumunda sabahladılar Geceyi, hissedilen sıcaklığın -15’i bulduğu hava şartlarında çadırda uyku tulumunda geçiren izciler, şehitlerin yaşadıkları zorlukları anlamak bakımından önemli bir deneyimde bulunmuş oldu. Sabah çadırlarını toplayan izciler, Kaynakyayla Şehitliği’ni ziyaret ederek dua etti. Kaynakyayla’da düzenlenen törenin ardından tek sıra halinde dönüşe geçen izciler, 3 saatlik yürüyüşün ardından önce Kaynak köyüne, ardından Gaziler köyüne ulaştı. Gaziler Köyü’ndeki kapanış töreninin ardından izciler Erzurum’a hareket etti. İzciler, şehitlerimizin donarak can verdiği bölgelerde düzenlenen milli bilinç ve anma kampına katılmanın kendileri için büyük bir onur kaynağı olduğunu dile getirdi. Toplam 4 gün süren programın ardından izciler, 26 Aralık Pazartesi akşamı memleketlerine dönüşe geçti. Kuveyt Türk, Çanakkale ve Sarıkamış’ta izcilerin yanında “Değerlerimizle büyüyoruz” yaklaşımıyla Türkiye’nin sahip olduğu yerel ve milli değerlerin korunması, geliştirilmesi ve yaşatılması için bugüne kadar birçok sosyal sorumluluk projesine katkı sunan Kuveyt Türk, 2017 yılından bu yana Türkiye İzcilik Federasyonu’na sponsorluk desteğinde bulunuyor. Kuveyt Türk, Allahuekber Dağı Şehitlerini Anma Milli Bilinç Kampının yanı sıra Çanakkale 57. Alay Milli Bilinç Kampına da hem sponsorluk desteğinde bulunuyor hem de çalışanlarıyla kamplara katılıyor. Kuveyt Türk, 1989 yılında kurulmuştur. Seçkin finansal ürün ve hizmetlerini etkin şe
kilde tasarruf sahipleri ve yatırımcılarla buluşturan Kuveyt Türk, müşteri odaklı yaklaşımı, teknoloji-inovasyon çalışmaları ve dijital dönüşüm yolunda attığı adımlarla sektöründeki öncü konumunu sürdürmektedir. Altın bankacılığı alanında adım atan ilk katılım finans kuruluşu olan Kuveyt Türk, ayrıca dünyada ve Türkiye’de ilk sürdürülebilir sukuk işlemini gerçekleştirmiştir. Türkiye’de bir finans kuruluşu tarafından hayata geçirilen ilk Ar-Ge merkezini 2010 yılında kuran Kuveyt Türk, bugün Türkiye’de iki Ar-Ge merkezine sahip tek finans kuruluşu unvanına sahiptir. Son 4 yıldır Türkiye’nin En İyi İşvereni ödülüne layık görülen Kuveyt Türk, 2021’de de ilk sırada Avrupa’nın En İyi İşvereni seçildi. Bugün itibarıyla Türkiye genelinde 454 şubesiyle ve dijital kanallarıyla müşterilerine hizmet veren Kuveyt Türk, yurt dışında ise Bahreyn şubesi ve Almanya’daki iştiraki KT Bank AG’yle faaliyetlerini sürdürmektedir. Operasyonel çalışmalarının yanı sıra toplumsal değerleri temel alarak ve kültürel varlıklara sahip çıkarak önemli sosyal sorumluluk projelerine imza atan Kuveyt Türk, “Değerlerimizle büyüyoruz” yaklaşımı doğrultusunda birçok restorasyon projesi üstlenmiş, insani yardım kampanyalarına destekte bulunmuş, kitap ve belgesel gibi kalıcı eserler ortaya koymuştur.
0 notes
Text
Kuveyt Türk Sarıkamış Şehitlerini Andı “Değerlerimizle büyüyoruz” yaklaşımıyla hareket eden Kuveyt Türk, Türkiye İzcilik Federasyonu tarafından 18.’si gerçekleştirilen Sarıkamış Allahuekber Dağı Şehitlerini Anma Milli Bilinç Kampı’na destek verdi. Kuveyt Türk’ten 9 kişilik bir ekibin katıldığı kampa, Türkiye’nin dört bir yanından kış kampı tecrübesi olan yaklaşık 200 kişilik izci iştirak etti. Türkiye’nin öncü katılım finans kuruluşu Kuveyt Türk, Sarıkamış Harekâtı’nın 108. yılında Türkiye İzcilik Federasyonu (TİF) tarafından düzenlenen “Allahuekber Dağı Şehitlerini Anma Milli Bilinç Kampı”nın bu yıl da resmi sponsorluğunu üstlendi. Türkiye’nin yanı sıra farklı ülkelerden kış kampı tecrübesi olan yaklaşık 200 izcinin katıldığı milli bilinç kampına, Kuveyt Türk’ten de izcilik ve dağcılık tecrübesi olan 9 kişilik bir ekip iştirak etti. 108 yıl önce askerlerimizin izlediği yolu takip ettiler İzciler, milli bilinç kampı için 23 Aralık 2022 Cuma günü Erzurum’a ulaştı. 24 Aralık Cumartesi sabahı Erzurum’dan Şenkaya ilçesinin Gaziler köyüne hareket eden izciler, 3 saatlik yolcuğun ardından bölgeye ulaştı. İzciler, ilk olarak Erzurum Valiliği tarafından düzenlenen Allahuekber Şehitlerini Anma Törenine katıldı. 22 Aralık 1914- 5 Ocak 1915 tarihleri arasında gerçekleştirilen Sarıkamış Harekâtı’nın ana karargâh noktası olarak kullanılan Gaziler köyünde düzenlenen ve saat 12.00’de başlayan programda, 1914 yılında bölgenin yeniden fethini ilan için bir askerin alay sancağını cami minaresine çekip ezan okuması canlandırıldı. Ardından Erzurum Valisi Okay Memiş, Allahuekber Dağları’ndaki şehitlikte göndere çekilmek üzere Türk bayrağını törenle izci liderlerine teslim etti. İzciler törenden sonra kampın yapılacağı Allahuekber Dağları’nın Kaynakyayla mevkiine doğru tek sıra halinde yürüyüşe geçti. İzciler, Kaynakyayla bölgesine 108 yıl önce asker dedelerinin izlediği yolu takip ederek 3 saatlik zorlu bir yürüyüşle ulaştı. Şehitlikte kar üstünde şehadetin tefekkürü Geceyi yayla evlerinde uyku tulumunda geçiren izciler, 25 Aralık Pazar günü askerlerimizin donarak şehit oldukları Fırıntepe Şehitliğine doğru yola çıktı. Karla kaplı dağlık yollardan 2,5 saat yürüyerek şehitliğe ulaşan izciler, şehitliğin etrafında daire şeklinde konuşlanıp kar üzerine sırt üstü yatarak ve gözlerini yumarak 5 dakika “şehadetin tefekkürü” uygulaması yaptı. Aynı yoldan kamp alanına dönen izciler, yatsı namazını müteakiben Kaynakyayla Camii’nde düzenlenen mevlid ve hatim duası programına katıldı. Çadırlarda uyku tulumunda sabahladılar Geceyi, hissedilen sıcaklığın -15’i bulduğu hava şartlarında çadırda uyku tulumunda geçiren izciler, şehitlerin yaşadıkları zorlukları anlamak bakımından önemli bir deneyimde bulunmuş oldu. Sabah çadırlarını toplayan izciler, Kaynakyayla Şehitliği’ni ziyaret ederek dua etti. Kaynakyayla’da düzenlenen törenin ardından tek sıra halinde dönüşe geçen izciler, 3 saatlik yürüyüşün ardından önce Kaynak köyüne, ardından Gaziler köyüne ulaştı. Gaziler Köyü’ndeki kapanış töreninin ardından izciler Erzurum’a hareket etti. İzciler, şehitlerimizin donarak can verdiği bölgelerde düzenlenen milli bilinç ve anma kampına katılmanın kendileri için büyük bir onur kaynağı olduğunu dile getirdi. Toplam 4 gün süren programın ardından izciler, 26 Aralık Pazartesi akşamı memleketlerine dönüşe geçti. Kuveyt Türk, Çanakkale ve Sarıkamış’ta izcilerin yanında “Değerlerimizle büyüyoruz” yaklaşımıyla Türkiye’nin sahip olduğu yerel ve milli değerlerin korunması, geliştirilmesi ve yaşatılması için bugüne kadar birçok sosyal sorumluluk projesine katkı sunan Kuveyt Türk, 2017 yılından bu yana Türkiye İzcilik Federasyonu’na sponsorluk desteğinde bulunuyor. Kuveyt Türk, Allahuekber Dağı Şehitlerini Anma Milli Bilinç Kampının yanı sıra Çanakkale 57. Alay Milli Bilinç Kampına da hem sponsorluk desteğinde bulunuyor hem de çalışanlarıyla kamplara katılıyor. Kuveyt Türk, 1989 yılında kurulmuştur. Seçkin finansal ürün ve hizmetlerini etkin şe
kilde tasarruf sahipleri ve yatırımcılarla buluşturan Kuveyt Türk, müşteri odaklı yaklaşımı, teknoloji-inovasyon çalışmaları ve dijital dönüşüm yolunda attığı adımlarla sektöründeki öncü konumunu sürdürmektedir. Altın bankacılığı alanında adım atan ilk katılım finans kuruluşu olan Kuveyt Türk, ayrıca dünyada ve Türkiye’de ilk sürdürülebilir sukuk işlemini gerçekleştirmiştir. Türkiye’de bir finans kuruluşu tarafından hayata geçirilen ilk Ar-Ge merkezini 2010 yılında kuran Kuveyt Türk, bugün Türkiye’de iki Ar-Ge merkezine sahip tek finans kuruluşu unvanına sahiptir. Son 4 yıldır Türkiye’nin En İyi İşvereni ödülüne layık görülen Kuveyt Türk, 2021’de de ilk sırada Avrupa’nın En İyi İşvereni seçildi. Bugün itibarıyla Türkiye genelinde 454 şubesiyle ve dijital kanallarıyla müşterilerine hizmet veren Kuveyt Türk, yurt dışında ise Bahreyn şubesi ve Almanya’daki iştiraki KT Bank AG’yle faaliyetlerini sürdürmektedir. Operasyonel çalışmalarının yanı sıra toplumsal değerleri temel alarak ve kültürel varlıklara sahip çıkarak önemli sosyal sorumluluk projelerine imza atan Kuveyt Türk, “Değerlerimizle büyüyoruz” yaklaşımı doğrultusunda birçok restorasyon projesi üstlenmiş, insani yardım kampanyalarına destekte bulunmuş, kitap ve belgesel gibi kalıcı eserler ortaya koymuştur.
0 notes
Text
Kuveyt Türk Sarıkamış Şehitlerini Andı “Değerlerimizle büyüyoruz” yaklaşımıyla hareket eden Kuveyt Türk, Türkiye İzcilik Federasyonu tarafından 18.’si gerçekleştirilen Sarıkamış Allahuekber Dağı Şehitlerini Anma Milli Bilinç Kampı’na destek verdi. Kuveyt Türk’ten 9 kişilik bir ekibin katıldığı kampa, Türkiye’nin dört bir yanından kış kampı tecrübesi olan yaklaşık 200 kişilik izci iştirak etti. Türkiye’nin öncü katılım finans kuruluşu Kuveyt Türk, Sarıkamış Harekâtı’nın 108. yılında Türkiye İzcilik Federasyonu (TİF) tarafından düzenlenen “Allahuekber Dağı Şehitlerini Anma Milli Bilinç Kampı”nın bu yıl da resmi sponsorluğunu üstlendi. Türkiye’nin yanı sıra farklı ülkelerden kış kampı tecrübesi olan yaklaşık 200 izcinin katıldığı milli bilinç kampına, Kuveyt Türk’ten de izcilik ve dağcılık tecrübesi olan 9 kişilik bir ekip iştirak etti. 108 yıl önce askerlerimizin izlediği yolu takip ettiler İzciler, milli bilinç kampı için 23 Aralık 2022 Cuma günü Erzurum’a ulaştı. 24 Aralık Cumartesi sabahı Erzurum’dan Şenkaya ilçesinin Gaziler köyüne hareket eden izciler, 3 saatlik yolcuğun ardından bölgeye ulaştı. İzciler, ilk olarak Erzurum Valiliği tarafından düzenlenen Allahuekber Şehitlerini Anma Törenine katıldı. 22 Aralık 1914- 5 Ocak 1915 tarihleri arasında gerçekleştirilen Sarıkamış Harekâtı’nın ana karargâh noktası olarak kullanılan Gaziler köyünde düzenlenen ve saat 12.00’de başlayan programda, 1914 yılında bölgenin yeniden fethini ilan için bir askerin alay sancağını cami minaresine çekip ezan okuması canlandırıldı. Ardından Erzurum Valisi Okay Memiş, Allahuekber Dağları’ndaki şehitlikte göndere çekilmek üzere Türk bayrağını törenle izci liderlerine teslim etti. İzciler törenden sonra kampın yapılacağı Allahuekber Dağları’nın Kaynakyayla mevkiine doğru tek sıra halinde yürüyüşe geçti. İzciler, Kaynakyayla bölgesine 108 yıl önce asker dedelerinin izlediği yolu takip ederek 3 saatlik zorlu bir yürüyüşle ulaştı. Şehitlikte kar üstünde şehadetin tefekkürü Geceyi yayla evlerinde uyku tulumunda geçiren izciler, 25 Aralık Pazar günü askerlerimizin donarak şehit oldukları Fırıntepe Şehitliğine doğru yola çıktı. Karla kaplı dağlık yollardan 2,5 saat yürüyerek şehitliğe ulaşan izciler, şehitliğin etrafında daire şeklinde konuşlanıp kar üzerine sırt üstü yatarak ve gözlerini yumarak 5 dakika “şehadetin tefekkürü” uygulaması yaptı. Aynı yoldan kamp alanına dönen izciler, yatsı namazını müteakiben Kaynakyayla Camii’nde düzenlenen mevlid ve hatim duası programına katıldı. Çadırlarda uyku tulumunda sabahladılar Geceyi, hissedilen sıcaklığın -15’i bulduğu hava şartlarında çadırda uyku tulumunda geçiren izciler, şehitlerin yaşadıkları zorlukları anlamak bakımından önemli bir deneyimde bulunmuş oldu. Sabah çadırlarını toplayan izciler, Kaynakyayla Şehitliği’ni ziyaret ederek dua etti. Kaynakyayla’da düzenlenen törenin ardından tek sıra halinde dönüşe geçen izciler, 3 saatlik yürüyüşün ardından önce Kaynak köyüne, ardından Gaziler köyüne ulaştı. Gaziler Köyü’ndeki kapanış töreninin ardından izciler Erzurum’a hareket etti. İzciler, şehitlerimizin donarak can verdiği bölgelerde düzenlenen milli bilinç ve anma kampına katılmanın kendileri için büyük bir onur kaynağı olduğunu dile getirdi. Toplam 4 gün süren programın ardından izciler, 26 Aralık Pazartesi akşamı memleketlerine dönüşe geçti. Kuveyt Türk, Çanakkale ve Sarıkamış’ta izcilerin yanında “Değerlerimizle büyüyoruz” yaklaşımıyla Türkiye’nin sahip olduğu yerel ve milli değerlerin korunması, geliştirilmesi ve yaşatılması için bugüne kadar birçok sosyal sorumluluk projesine katkı sunan Kuveyt Türk, 2017 yılından bu yana Türkiye İzcilik Federasyonu’na sponsorluk desteğinde bulunuyor. Kuveyt Türk, Allahuekber Dağı Şehitlerini Anma Milli Bilinç Kampının yanı sıra Çanakkale 57. Alay Milli Bilinç Kampına da hem sponsorluk desteğinde bulunuyor hem de çalışanlarıyla kamplara katılıyor. Kuveyt Türk, 1989 yılında kurulmuştur. Seçkin finansal ürün ve hizmetlerini etkin şe
kilde tasarruf sahipleri ve yatırımcılarla buluşturan Kuveyt Türk, müşteri odaklı yaklaşımı, teknoloji-inovasyon çalışmaları ve dijital dönüşüm yolunda attığı adımlarla sektöründeki öncü konumunu sürdürmektedir. Altın bankacılığı alanında adım atan ilk katılım finans kuruluşu olan Kuveyt Türk, ayrıca dünyada ve Türkiye’de ilk sürdürülebilir sukuk işlemini gerçekleştirmiştir. Türkiye’de bir finans kuruluşu tarafından hayata geçirilen ilk Ar-Ge merkezini 2010 yılında kuran Kuveyt Türk, bugün Türkiye’de iki Ar-Ge merkezine sahip tek finans kuruluşu unvanına sahiptir. Son 4 yıldır Türkiye’nin En İyi İşvereni ödülüne layık görülen Kuveyt Türk, 2021’de de ilk sırada Avrupa’nın En İyi İşvereni seçildi. Bugün itibarıyla Türkiye genelinde 454 şubesiyle ve dijital kanallarıyla müşterilerine hizmet veren Kuveyt Türk, yurt dışında ise Bahreyn şubesi ve Almanya’daki iştiraki KT Bank AG’yle faaliyetlerini sürdürmektedir. Operasyonel çalışmalarının yanı sıra toplumsal değerleri temel alarak ve kültürel varlıklara sahip çıkarak önemli sosyal sorumluluk projelerine imza atan Kuveyt Türk, “Değerlerimizle büyüyoruz” yaklaşımı doğrultusunda birçok restorasyon projesi üstlenmiş, insani yardım kampanyalarına destekte bulunmuş, kitap ve belgesel gibi kalıcı eserler ortaya koymuştur.
0 notes
Text
Gençlik Kampları'na rekor başvuru
https://pazaryerigundem.com/haber/176413/genclik-kamplarina-rekor-basvuru/
Gençlik Kampları'na rekor başvuru
Gençlik ve Spor Bakanı Dr. Osman Aşkın Bak, 25 ilde düzenlenecek GSB Gençlik Kamplarına rekor sayıda başvuru aldıklarını belirterek, ilk dönem için 131 bin 168 gencin katılım için kayıt yaptırdığını açıkladı. Bakan Bak, ikinci dönem başvurularının ise devam ettiğini duyurdu.
Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı Gençlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından her yıl olduğu gibi 2024 yılında da ücretsiz Gençlik Kampları düzenlenecek.
Yoğun geçen eğitim-öğretim yılının sonuna gelinirken, Gençlik Kampları için 15 Mayıs’ta başlayan ilk dönem başvuruları 7 Haziran’da sona erdi.
24 Haziran – 23 Eylül tarihleri arasında 25 farklı ilde bulunan 11’i deniz, 27’si doğa olmak üzere 38 farklı alanda ücretsiz düzenlenecek olan GSB Gençlik Kampları gençlerin yoğun ilgisiyle karşılandı.
Gençlik ve Spor Bakanı Dr. Osman Aşkın Bak, 25 ilde düzenlenecek GSB Gençlik Kamplarına rekor sayıda başvuru aldıklarını belirterek, ilk dönem için 131 bin 168 gencin katılım için kayıt yaptırdığını açıkladı. Bakan Bak, son 6 haftayı kapsayan ikinci dönem için başvuruların ise sürdüğünü söyledi.
Bakan Bak, gençlerin ilgisinin sevindirici olduğunu belirterek, “Kamplarımıza bu yıl rekor sayıda başvuru geldi. Başvurular, okul başarısı ve aile geçim durumu kriterlerine göre dijital ortamda değerlendirilecek. Şehit çocukları ve gazi yakınları kamplara doğrudan katılım hakkı kazanacak. Çocuklarını kampa gönderecek olan ailelerimiz rahat olsun. Kampa gelen her çocuk artık bizim evladımızdır. Bakanlık olarak gençlerimizin memnuniyetini çok önemsiyoruz. Kamp alanlarımızda 7/24 güvenlik kamerası takibi yapılmakta, güvenlik personelleri ve kamp liderleri görev almaktadır. Kamplara giderken, kamp süresince ve kamp dönüşünde bakanlığımız personelleri kafile sorumlusu olarak gençlere eşlik ediyor. Gençlik kamplarımızda doktor, ilk yardım personeli ve ambulans hizmeti de verilmekte.” dedi.
Kamplarda yeni arkadaşlıklar, dostluklar kurulduğunu ifade eden Bakan Bak, “Farklı illerden gelen gençlerimiz arasında kültür aktarımı oluyor. Kamplarımızda, ülkemizin geleceği olan gençlerimizin gelişimine katkıda bulunmak amacıyla onları zararlı alışkanlıklara karşı bilinçlendiriyoruz. Ayrıca sanatsal, sosyal, kültürel ve eğitsel faaliyetler ile tarihi ve kültürel geziler, spor faaliyetleri düzenliyoruz. Kamplarımızın sportif ve eğitsel anlamda gençlere katkısının büyük olduğunu düşünüyorum. Bizler gençlere özlerindeki cevheri fark edip ortaya çıkarmaları için imkanlar sunmaya devam edeceğiz.” diye konuştu.
GSB GENÇLİK KAMPLARI ÜCRETSİZ DÜZENLENİYOR
Gençlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde, 2002’den bu yana binlerce gence kapılarını açan; Ulusal Kamp ve Tematik Kamp dönemlerinde faaliyetlerine devam eden Gençlik Kampları, 25 farklı ilde bulunan 11 deniz, 27 doğa olmak üzere 38 farklı kamp alanında hizmet veriyor.
Gençler, katıldıkları ilin Gençlik ve Spor İl Müdürlükleri tarafından, daha önce ilan edilen ildeki toplanma merkezlerine götürülüyor. Toplanma merkezlerinde buluşan kamp kafilesi otobüslerle kamp alanına ulaştırılıyor. Kamplarda misafir edilen gençlere ayrıca özel seyahat ve sağlık sigortası yapılıyor.
Ulaşımdan konaklamaya, yemekten aktivitelere kadar onlarca etkinliği gençlerle buluşturan, hem dinlendiren hem eğlendiren hem de unutulmaz dostluklara zemin hazırlayan GSB Gençlik kampları tamamen ücretsiz.
Gençlik kampları, kamp sorumluları ve gönüllü kamp liderleri koordinasyonunda, gençler arasında pozitif rekabet duygusunun geliştirilmesi ve serbest zamanlarının etkin değerlendirilmesinde rekreasyon alanları inşa etmek üzere eğlence, macera, adrenalin dolu etkinlikler ve aktivitelerle dikkat çekiyor.
Gençlik Kampları; zaman yönetimi, planlama, uygulama ve temel yaşam becerileri gibi yetkinlik alanlarının genişlemesine destek olmak, toplum hayatına adaptasyonda bireysel ödev ve sorumluluklara dair bilinç edinilmesine yönelik istasyon eğitimleriyle de eşsiz bir fırsat sunuyor.
DENİZ VE DOĞA KAMPLARI MİSAFİRLERİNİ BEKLİYOR
Yaz Gençlik Kampları; deniz ve doğa kampları olmak üzere ikiye ayrılıyor. Deniz kamplarında 12-13 ve 14-15 yaş grupları ağırlanırken, doğa kamplarında 16-17, 18-22 ve 23-25 yaş grupları misafir ediliyor.
Ulusal Dönem Gençlik Kamplarına başvuru yapan gençler, daha çok gencin yararlanabilmesi amacıyla doğa ve deniz kamplarına sadece birer kez katılabiliyor.
Deniz Kamplarında; yüzme, yat gezisi, çeşitli spor aktiviteleri, sokak oyunları, halk oyunları, tiyatro, müzik, el sanatları ve kültür aktiviteleri yer alıyor.
Doğa kamplarında ise tırmanma duvarı, parkur oyunları, flyfox, macera parkuru, paintball, dağ bisikleti, kano, oryantring, okçuluk ve çeşitli spor aktivitelerinin yanı sıra yine bol bol gezi, sosyal ve kültürel faaliyetler gerçekleştiriliyor.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes