#yaşa bakalım aptal
Explore tagged Tumblr posts
Text
Daha exle barışmadan kalbimi kırdı ya rezil herif
#cidden exten next olmuyor galiba#bana da yazıklar olsun hala bu şahıs tarafından kalbimin kırılmasına izin verdiğim için#dolan gözlerime de yazıklar olsun yani niye ağlıyorsun şimdi#sevgi hiçbir şey değil anlayış yoksa#uykum vardı bilerek uyumad��m konuşuyoruz diye#uykumdan ödün verdiğim için de yazıklar olsun bana#manyak gibi merak ettiğim şeyi görmek için fırsat geçti elime hiç böyle bi düşünce yoktu aklımda bi anda gelişti#ama gururumdan kabul edip de bakamıyorum#ne zaman merakım gururuma ağır basar ne zaman kırgınlığımı unuturum o zaman bakarım sanırım#gerizekalı erkekler#şimdi üzüntüden sinirden uykum da kaçtı#eşşşşşşek herif de gidip dizi izlesin paşalar gibi de uykuya dalar sonra#sinirimle üzüntümle kalırım ben de#bana müstehak zaten cidden#hiçbir şeyin daha güzel olmayacağını BİLE BİLE barışma fikrine kendi içimde yanaşmaya başladım tam bir appptalllll gibi#yok bazı şeyler ağzıma sıçmadan ben öğrenemiyorum#kabullenemiyorum yaşayıp kahrolmam lazım illa#biliyorum bilmek yetmiyo yok illa yaşicam#yaşa bakalım aptal
0 notes
Text
Günaydın.
Sürekli bir şeyler beklemekten bıkmadık mı?
Her sabah kalkıp, “Acaba bugün ne olacak?” diye kurduğun o sessiz cümle bile aslında bir beklenti. En iyisini arzulamak, en yükseğine ulaşmak için deli gibi çırpınmak...
Yahu, hayat bu kadar komplike mi?
Gerçekten anlamadığımız şey şu: Beklentisiz olmak, kendini serbest bırakmaktır.
Çünkü beklenti dediğin şey, seni zincire vurur, hareketini kısıtlar.
Bir şeylerin olmasını bekledikçe, sanki hayat sana borçluymuş gibi davranırsın.
Kimse sana borçlu değil.
Hayat zaten adil değil; doğduğumuz gün imzayı attık.
Ama işte biz, aptal bir inatla sürekli daha fazlasını bekliyoruz.
Oysa beklentisiz olduğunda, her şey bir ödül gibi gelir.
Küçücük bir başarı bile dağları devirmişsin gibi hissettirir.
Mesela iş yerinde seni takdir etmediklerinde hayal kırıklığına uğramazsın, çünkü kimseye yaranmak için çalışmadığını bilirsin.
İlişkilerde bir şey beklemediğinde, en ufak bir güzel hareket seni sevindirmeye yeter.
Çünkü her şey beklentisiz bir akış içinde gelir; senin peşinden koşmana gerek yok.
İnsanlar hep en iyiyi ister, doğru.
Ama asıl yanılgı burada başlar.
En iyisini aradıkça, elimizde olanın değerini unutuyoruz.
Çünkü elimizdeki yetmiyor, hep daha fazlasını istiyoruz.
Peki ya o fazlası gerçekten geliyor mu?
Genellikle hayır.
Geldiğinde bile kısa sürede anlamını yitiriyor, çünkü insan gözü doymaz.
En iyisi yok, bunu anlamamız lazım.
Hayatın bize sundukları, elimizde olanlar bir şekilde bize yetmeyi öğrenmeli.
Tamam, kabul; bir şey istememek saçma gelebilir. Ama dur ve düşün: Beklentisiz olursan, kazanılan her şey ödül olur.
Her gülümseme, her başarı, her küçük mutluluk... İlla büyük bir şey peşinde koşmak zorunda değilsin.
Hayat dediğin zaten inişli çıkışlı bir yol.
Bazen kazandıkların, bazen kaybettiklerin olur.
Ve en iyi olma inancı, her şeyin mükemmel olacağına dair saplantı, seni sadece daha da dibe çeker.
En iyisi diye bir şey yok, ve bu çok normal.
İnsanız sonuçta, makine değil.
Kendimize daha fazla baskı yapmayı bırakmanın vakti geldi.
Beklentileri sıfıra indirdiğinde, yaşanan her şey bir bonus olur.
Hayal kırıklıklarına yer kalmaz.
İşte o zaman hayatın seni ezmesine izin vermezsin, çünkü ondan bir şey beklemiyorsun. Sen kendi yolunda, kendi hızında ilerliyorsun.
Yani...
Rahat ol biraz.
Olanı yaşa, olmayanı zorlamaktan vazgeç.
Bir de düşün bakalım istediğin en iyileri hak ediyor musun?
8 notes
·
View notes
Text
En çok kaçınman gereken şey en aptal anına denk gelir de kaçınamazsın ya. Öğrenmişsindir, ders almışsındır, refleks olmuştur hatta ama öyle bi zamanda gelir ki tutulursun, kilitlenirsin. Hadi şimdi bununla yaşa bakalım dersin. Mal.
2 notes
·
View notes
Text
Böyle de yaşanır
Her şeyin bir sonu olduğunu kabul edelim artık. Öc almadan, hesap yapamadan; diyebilelim ki “buraya kadarmış.”
Kaç sene yaşarsan yaşa, günün birinde son nefesini veriyorsun ve kimse hatırlamıyor seni. Kıymetli varlığın son gözyaşı kuruyana kadar sürüyor. Ömrünü ortaya koyuyorsun ve hiç var olmamışsın gibi dönüyor yine dünya. Her şey biterken, bitmeyecek gibi bağlanmak ne kadar da saf bir hayal.
Sonlar ayrım yapmıyor, sadece kötü şeyler bitmez; güzel şeyler de biter. Bunu kabul etmen için daha ne kadar sona tanık olman lazım? Çok sevdin, sevildin, korkmadın, kusursuz bir aşkı büyüttün günbegün. Ne kadar ömür biçildiyse, o gün geldi ve yitirdin aşkını. Yıllardır terasta yetiştirdiğin güvercinlermiş gibi düşün. Bir gün saldın göklere ama güvercin geri dönmedi. Hüznünü kinle yoğurup kötü bir adam mı olacaksın? Hayır, kabul etmen gerekir artık güvercinin senin terasına değil göklere ait olduğunu.
Duygularını dinledikçe kopamayacaksın, bittiğini anlamayacak, tüm güzel anılarını da yok edecek şekilde dönmeye çalışacaksın. İnsansın çünkü. Çok az insan yolun sonunu saygıyla kabul edebilir. “Tamam işte, benim hayatım bu.Yaşayabileceğim en güzel şeyi yitirdim. Sahip olduğum tek şansın kaybettim.Demek ki bundan sonra benim hayatım bu olacak. Daha azı olacak. Her şeyin daha azı.” Bunu demek nasıl cesaret ister bilirim. Hayatımın 3-4 sene öncesi kadar güzel olmayacağını, “benim hayatım artık bu kadarmış” demeyi ben kendimi döve döve öğrendim. Ama öğrendiğime mutluyum. Bir hayalin, bir olmazın peşinden koşup sahip olduğum güzel anıları da bok etmeye çalışmıyorum en azından. Tamam diyorum, onlar çok güzeldi, bırakayım öyle kalsın.
Bir şeyin bittiğini anlamak, duyguların inkarının yanında korkudan geliyor. O kadar korkuyoruz ki bedel ödemekten. Yaptığın hatanın bedeli, artık hayatının eskisi gibi olmayacak olması. Devam et artık. Hiçbir şey yapmamışsın gibi aynı güzel hayata uyanamazsın. Bir bedel ödemek zorundasın, kaybetmek zorundasın. Bazı şeyleri sonradan toparlayamazsın, pişmanlıkla geri getiremezsin.
Bunları kabul etmenin zor olduğunu biliyorum ama yine de insanların kendilerine sonları kabul edecek mesaiyi harcamamaları bana dokunuyor. Yeter artık be insan, büyü be. Yaş fark etmeksizin, içindeki çocukta aynı oyuncak sevdası.
Sadece kötü şeyler için, yani bize kötü hissettiren şeyler için “bugünler de geçecek.” demek ne kadar kolaydır ama. Buna olan inancımızla atlatırız o günleri ve o sonları kabul etmek ne kolaydır. “Tamam işte, o öldü, yapacak bir şey yok gün geçtikçe alışacağız.” 60 yıl dünya üstünde durmuş ve her gün görmüş olduğun adamın yok oluşunu geçecek diyip kabul ediyorsun. 2 yıllık sevgilinin gidişini ise hala atlatamadın, her gün her gün her gün hem ona hem kendine eziyetler çektiriyosun. Gerçekten senden iğreniyorum artık aptal insan. Sakın bana ölüme yapacak bir şey yok ama sevgilimi hala geri getirebilirim o yüzden uğraşıyorum deme. Getiremezsin MAL. Sizi birlikte tutan sevgi de öldü çünkü. İnan bedenin ölümünden daha zor o sevgiyi geri getirmek.
Sinirlenmeden yazıya devam ediciğim...Neyse.
Yani artık kabul edelim mi hep beraber kaybettiğimiz şansları, terk ettiğimiz güzel ilişkileri, geri dönmeyecek güvercinleri ve canımızı yaksa da uğruna uğraştığımız o kayıp şey için geç kaldığımızı. Kabul edelim de yolumuza bakalım. Yoksa bir cenazeyle yaşamanın ağırlığıyla geçecek günlerimiz. İlk başta neyi istediğimizi dahi unutacağız, sadece ölü dirilsin diye uğraşırken bulacağız kendimizi. Hepimiz payımıza düşeni alalım artık. Benim payıma yalnızlık mı düştü, tamam. Yalnızlıktan korkmam bunu değiştirmeyecek. Bu korkuyu kabul ediyorum ve bununla yaşıyorum. Çünkü bir zamanlar yalnız değildim ama bunu yitirdim. Bu da benim bedelim. Herkes bedelini öderse, günün birinde eline tekrar bir şans geçtiğinde daha iyi değerlendirebilir belki. Çünkü hayat bu, tahmin edilemez. Belki de bir hakkın daha olur günün birinde. Yok, eğer eline bir fırsat geçmezse de yine boşuna değil; hayatını olduğu gibi kabullenmenin rahatlığıyla daha az acı çekersin.
0 notes