Tumgik
#yağmaya
serazad · 16 days
Text
Tumblr media Tumblr media
Ne güzel yağdı... 🤍
10 notes · View notes
ilgiorspusu · 1 year
Text
Tumblr media
Me paylaşıyorum mesaj yağmaya başlıyo daha açık me paylaş nolur diye ahahhaha
393 notes · View notes
deniz-mehtap · 6 months
Text
Tumblr media
yeni yağmaya başlayan yağmur tanelerinin teninize dokunduğunda toprak kokusu aldığınız oldu mu hiç?
90 notes · View notes
bilmece · 18 days
Text
Bugün yeni iş arkadaşlarımla oryantasyonun ikinci aşaması çok güzel geçti. Ben hem çok keyif aldım hem de çok içime sindi. Yine arzu ettiğimden biraz fazla konuştum ama gerekli gördüğümden.
Bu toplantımızın üstüne özel dersim vardı o iptal oldu, işime de geldi doğrusu ve böylece iki haftalığına ders faslını kapatmış oluyorum! Yarın ve cumartesi sekizer saat mesaim var sonra ver elini tatil!
Dersim iptal olunca arkadaşla çıktık sokakta masaları olan bir cafede sandviç yiyip filtre kahve içtik. Bir süre sonra yağmur yağmaya başladı, tenteye vuran yağmur damlaları, sıcak kahve, sohbetin güzelliği çok keyifli bir ortam oluşturdu, yaşadığıma sevindim.
Şimdi eve geldim biraz miskinlik edip sonra düzenleme faslına girişeceğim!
21 notes · View notes
ben-de-bir-kaktusum · 3 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Çok fena yağmur yağmaya başladı suannn çok mutluyum 🥹😁
41 notes · View notes
makussz · 3 months
Text
Yazılanlara göre nilüfer çiçeği su üzerinde yaşayan ender bir çiçek sanki diğer çiçeklere inat suda yetişmek istemiş gibi.. yaşadığı bataklık olsa dahi asla kir tutmaz her daim canlı görünmeyi başırır çünkü eğer üzerine bir toz değdiği zaman hemen yapaklarını sallayıp tozu itermiş..yağmur yağmaya başladığında üzerine gelen yağmur damlalarini ise kendine çekermiş.. güneş doğduğu zaman mutlulukla açarmış yapraklarını..
Keşke.. beyaz bir 𝑁𝑖𝑙𝑢̈𝑓𝑒𝑟 olsaydım
𝑁.
26 notes · View notes
sillagen · 2 months
Text
Balkonda Türk kahvesi içerken yağmur yağmaya başladı. Karşı apartmanda kadın çamaşırını toplamadigi için kaygılandım. Çamaşırı olduğu insanın hiç mi aklına gelmez diye söylendim. Sonra da işte bizi neden üzüyorlar falan diyoruz. Başkasının çamaşırını kafaya takan ne olur Allah aşkına.
Tumblr media Tumblr media
32 notes · View notes
ysfogzdgrz51 · 10 months
Text
HAYIRLI AKŞAMLAR ARKADAŞLAR
Eğer bir sevgilim olsaydı…
Yılbaşında ne yapsam diye düşünür olmazdım.tüm planlar zorla eğlenmeye çalışan insanları çağrıştırıyor bana. Ev partisi filan değil. Sadece ikimiz. Yemek yapardık belki. dışardan sipariş verirdik her şeyi. Yemeğimiz mezemiz hepsi olurdu. Donatırdık sofrayı. Güzel müzikler olurdu fonda. Belki film izlerdik birlikte. Benim gündüz aldığım pastayı keserdik birlikte. Keyfimiz yerinde olurdu. Çakır keyif olurduk. Sahile giderdik gece yarısına doğru. Sallana sallana yürürdük yolda birbirimize tutunarak. Otururduk sonra deniz kenarında boğaza karşı. Tam 12’de köprünün üzerindeki o muhteşem ışıkları havai fişekleri seyrederdik birlikte.birbirimizle tebrikleşip yanağına bir öpücük kondurur girerdik yeni yıla. Sımsıkı sarılırdık. Dünyaya sırtımızı çevirirdik o an biz olurduk sadece. Kar yağmaya başlardı inceden. Kafamızın estiği bir yere gider orda da içerdik belki biraz.kendimizi bilecek kadar. Mekandan çıktığımızda kaldırımlar bembeyaz olmuş olurdu. Düzgün yürümeye çalışsam da ayakkabılarım karlı havaya alışık olmadığından kayardım. Sen tutardın kolumdan. Taksiye binip evin yolunu tutardık sonra. Kahve yapmak isteyip belki her tarafa kahve döküp vazgeçerdik. Gözlerim gözlerini görürdü. Karşı koymaz birbirimize. Gece bizim olurdu. Aşık olurduk mutlu olurduk. Gün yavaş yavaş ağarmaya başlardı. Kahkahalarda geçen gecemizin sona ermekte olduğunun farkına varırdık o an. Bitmesin isterdik. Göz kapaklarımız kapanmaya başlardı biz inadına ayık kalmaya çalıştıkça.sen bana başını yaslardım ben sana sarılırdım. En mutlu en huzurlu uykuya dalardık birlikte. En güzel günümüz en güzel gecemiz olurdu aslında. Bu kadar sade olurdu her şey. Sen ve ben olurduk sadece. Kalabalıktan uzak. Biz olsak yeterdi zaten. Herkesten her şeyden uzak..
Tumblr media
62 notes · View notes
marslordu · 1 year
Text
Kalabalık caddenin içinde, sırtında dünyanın yükünü taşıyormuş gibi görünen bir adamın çaresizliği var ruhumda. İlerliyorum, ilerliyorum. Zihnimde binlerce düşünce, birbirinden bağımsız, tuhaf. Omzumda bir ağırlık hissediyorum, kendinden haberi olmayan biriyle denk gelmiş yolumuz. Zaten aynı evrende yaşayan ruhların denk gelmesi olası. Sessiz bir yer ya da ben duymuyorum hiçbir şeyi. Nerede olduğumu da unuttum. Doğru, kalabalık bir cadde. Yağmur yağmaya başladı. Çokça yağmur yağsa, temizlenir mi şu kirli dünya? Mümkün olma ihtimali pek yok sanki; olsun, en azından umut denen kavram hâlâ geçerliliğini koruyor. Ama şunu anladım, yağmur yağınca ruhu temizler, ruhun ağırlığını değil. İçine hapsetti yorgunluğu, kederi. Daha da ağırlaştı bu ceket, daha da yalnızlaştı kimsesizliğim. Şimdi gerçekten sessizlik vakti...
272 notes · View notes
burasibenimyerim · 5 months
Text
Tumblr media
Evet bi anda yağmur yağmaya başladı ve Erciyes’in tepe güneşli
43 notes · View notes
hisboslugu · 11 days
Text
bak şimdi, bu yarada kaç kişinin dahli var, fakülte önündeki simit satıcılar şahit. her kime güvendiysem bir sıfır yenik başladım. devlete bile yenildim, sana mı yenilmeyeceğim? cânı sağ olsun kuzum, bahçenizdeki ağaçların, annenin ve babanın ve diğer günlük telaşların. sen gelememişsin üstesinden, ben nasıl geleceğim? iyisi mi bu yara da koleksiyonumda dursun. sıkma canını sakın, nasıl olacaksa olsun. yağmaya tereddüt eden yağmurlara baktın mı hiç? izledin mi gülerken ağlayan çocukları? şehrin bütün kreşleri potansiyel mutsuz kaynıyor. kafayı yemiş bir çağın göbeğindeyiz kuzum. sadece annenler değil, bütün coğrafya delirmiş. tek ben değilim meczup, mahalleniz komple manyak lakin seni koruyamam, koruyacak yerlerim yara ama olsun, sen bana ağlama. ağlayacaksan eğer, kendine ağla! ağla, sararan yaprakları son defa görüyoruz. ağla, sigaramız bitti. saat onu geçti çoktan. ağla, kimse sevmiyor bizi. ne devlet ne çocuklar. ağla, bahçelerine kaçan topumuzu kesmişler. ağla, benim yaralarım muhtemelen bulaşıcı. ağla, simitçi haklı, varlığım bir tür dert! ağla, bana bulaşan bir daha iflâh olmaz. ağla, annemgil dahil bütün canlılar ölümlü. ağla… benden çok, sana yazık.
17 notes · View notes
kalbimin-incisii · 2 years
Text
Yeni güne
Sıcağa- Soğuğa İçimizi ısıtan çaya
Yağmaya niyet eden yağmura İyiliğe niyet eden güzel insanlara Gülümsemeyi sadaka sayanlara Ve Her Güzelliğe
🌹🌹Günaydınlar 🌹🌹
Tumblr media
Küçük şeyler iliştirdim sabaha Gamzeli bir gülüş,
Biraz çay, biraz kahve kokusu
Az kuş sesi,
bol şekerli umutlar
Satır arasi mutluluklar, ve noktasiz cümleler.
Mutlu, umutlu sevgi dolu güzel bir gün diliyorum tumbir ailem 🕊️🌹🕊️
154 notes · View notes
yasamsallik · 10 months
Text
Tumblr media
KUTSAL OLAN NE?
-Bir Levhanın İlginç Hikayesi-
Resimde görmüş olduğunuz arap alfabesi ile yazılmış, ebru sanatıyla süslenmiş eski Türkçe(moda deyimiyle Osmanlıca) yazılı levhanın resmini,
Levhanın ilginç hikayesini öğrenince bilgisayarıma indirdim ve yazıcıdan çoğaltıp sokaklarda kendimce bir iki deneme yaptım…
Resmi bir caminin yakınında yere bıraktığımda, resmi gören hemen hemen herkesin resmi üç kez öpüp başına koyarak ya cebine koyduğunu ya da yüksek bir yere koyduğunu gördüm…
Daha sonra sokakta bazı kimselere(çoğunlukla yaşlı amca ve teyzelere) resimde ne yazdığını sordum, ezici çoğunluk anlamından bahsetmeden ayet dedi birkaç kişi ise eski Türkçe yazı dedi…
Bir caminin bahçesinde herkesin görebileceği şekilde resme bakıp buruşturup yere attığımda ise neredeyse dayak yiyecektim…
Bu denemeleri yaptıktan sonra bu yazıyı yazmaya karar verdim.
Önce bu levhada ne yazdığı ile daha doğrusu bu levhanın ilginç hikayesi ile başlayalım yazımıza…
Resimdeki ebru sanatıyla süslenmiş levhada arapça abecesiyle eski Türkçe “şimdi b.ku yedik” yazıyor…
Levhanın hikayesi ise şöyle…
“Bu levha Necmeddin Okyay’a ait ebruyla süslenmiş ve “celi sülüs” yazı çeşidiyle yazılmış olan ibaresi ile meşhur…
İkinci Dünya Savaşı öncesinde Bakırköylü Ermeniler’den Doktor Peştemalcıyan ailesiyle birlikte Türkiye’den Almanya’ya göç edip Berlin’de bir halı ve kilim mağazası açmıştı.
Savaş başlayıncaya kadar işleri yolunda gitmiş, baba Peştemalcıyan işleri oğlu Aram Peştemalcıyan’a bırakmıştı ama savaşla birlikte zorlu günler beraberinde gelmişti. Her geçen gün bir öncekini aratmaktaydı.
Savaş bütün hızıyla sürerken 1943’un sonuna doğru Almanlar için savaşın gidişatı belli olmuş, daha fazla savaşacak gücünün kalmadığı ortaya çıkmıştı.
Sovyet askerleri 1944 yılının Ocak ayında Oder Irmağı’nı geçerek önce Budapeşte’ye, Nisan başında ise Viyana’ya girerek Berlin’e doğru ilerlediler ve 25 Nisan’da Berlin’i kuşattılar.
Kentin merkezindeki bir yer altı sığınağında kalan Hitler ise, savaşın kaybedildiğini anlayarak 30 Nisan’da intihar etti.
Ruslar artık Berlin’deydiler.
Şehrin hemen her noktası Rus işgali altındaydı.
Yağma ve talan Almanya’da artık sıradan bir işti.
Taciz ve tecavüzün bininin bir para olduğu o günlerde asil mesele hayatta kalmak ve tatlı canını kurtarmaktı.
Bu zor şartların hüküm sürdüğü günlerde Rus İşgal Komutanlığı bir bildiri yayınlamıştı.
Bildirideki kesin emre göre her yer, Rus askerlerine açık tutulacaktı.
Savaşın acımasız yüzünü bütün çıplaklığıyla gören Peştemalcıyan ailesi de emre mecburen uymuştu.
Halı mağazalarının kapılarını açarak Rus askerlerinin yağmaya gelmesini endişe ile bekleyen ailenin bu bekleyişi fazla uzun sürmedi.
Peştemalcıyan Halı-Kilim Mağazası’ndan içeriye gürültü ve patırtı ile kılıksız, vahşi görünüşlü, Moğol tipli ve silahlı iki asker yüksek sesle bağıra çağıra konuşarak girdi.
Askerlerden biri halılarla ilgilenirken diğeri, genç kızlarını da aralarına alarak hareketsiz bir şekilde endişe ile olup biteni gözleri ile takip eden Peştemalcıyan ailesine yöneldi.
Etrafa şöyle bir göz atıyormuş gibi yaptıktan sonra genç kıza doğru yaklaştı ve elini uzattı.
Aram Peştemalcıyan gayrı ihtiyari ve seri bir hareketle askeri bileğinden sıkıca yakaladı. Çekik gözlü asker bu ani tepki üzerine tabancayı çekti ve Peştemalcıyan’ın şakağına dayadı.
Aram Peştemalcıyan, adeta taş kesilmiş karısına döndü ve ağzından,
– “Şimdi b.ku yedik” cümlesi döküldü.
Bu sözleri işitince irkilen asker silahını indirerek sordu:
– “Ne dedung? Ne dedung?…”
Baba Peştemalcıyan olayın şoku içerisinde, ister istemez söylediği sözleri tekrarlamak zorunda kaldı:
– “Simdi b.ku yedik”.
O anda sanki bir mucize oldu.
Asker ani bir hareketle silahını indirerek yıllar sonra bir dostunu görmüş biri gibi büyük bir sevinçle Peştemalcıyan’ın boynuna sarıldı.
Peştemalcıyan şok üstüne şok yaşıyordu.
Olayı kavramaya çalışıyor ve askerin Kırgız Türkçesi ağzıyla,
“Miz gan gardaşiz, min sinig gardaşmam” yani “Biz kan kardeşiyiz, ben senin kardeşinim” derken sevinçten çılgına dönmesini hayretler içinde seyrediyordu.
Mağazayı basanlar, Rus ordusundaki Kırgız askerlerdi ve karşılarında Türkçe konuşanları görünce büyük şaşkınlık yasamışlardı.
Olay anlaşılıp şok atlatılınca Peştemalcıyan ailesi rahat bir nefes aldı.
Askerler özür dilediler, çaylar içildi, konuşmalar uzadı ve iki asker sonraki günlerde mağazaya gönüllü bekçilik yaptılar.
Sovyet ordusunda farklı milletlerden askerler vardı.
Bu iki Kırgız asker de Sovyet ordusu ile Berlin’e kadar gelmişlerdi ve 1945’te Sovyetlerin Nazi Almanya’sına karşı zaferinin tescili anlamına gelen Sovyet bayrağını Almanya’nın başkenti Berlin’e diken üç Sovyet askerinden biri de, Dağıstanlı Abdülhakim İsmailov idi.
Savaş bitmiş, sıkıntılı günler geride kalmıştı.
Peştemalcıyan ailesi bir gün Berlin’deki mağazalarını gezen bir Türk gazeteciyle tanıştılar ve gazeteciyi evlerine davet ettiler.
Yaşadıkları olayı büyük bir heyecanla ve yeniden yaşıyormuşçasına tekrar tekrar anlattılar.
Hayatlarını kurtaran sihirli cümlenin Peştemalcıyan ailesi için neler ifade ettiğini, hayatta kalmalarına sebep olan bu sözleri bir hattata yazdırıp evlerinin en güzel yerine asmak istediklerini ve bu anı her zaman hatırlamak istediklerini söylediler.
Gazeteci, onlara bu konuda yardımcı olabileceğini söyledi ve Türkiye’ye dönüşünde verdiği sözü yerine getirmek üzere hattat ve mucellid Emin Barın’ın Çemberlitaş’taki atölyesine gitti.
Emin Barın kendisinden yazılması istenen cümleyi (şimdi b.ku yedik) duyunca şaşırdı.
Zira ilk defa böyle ilginç bir taleple karsılaşıyordu.
Hemen “Yazarım” diyemedi, düşünmek için zaman istedi ve kendisi de Almanya’da cilt eğitimi sırasında yaşadığı savaş günlerini hatırlayınca işi kabul etti.
Bir hafta sonra yeniden gelen gazeteciye ibareyi yazabileceğini söyleyerek bu fotoğrafını görmüş olduğunuz “celi sülüs” levhayı hazırladı.
Levhanın etrafı “Hatip ebrusu” ile süslendi ve Almanya’ya doğru yola çıktı.
Levhanın hikâyesi işte böyle…
Hayat kurtaran argo bir cümle ve bu argo cümlenin hattat elinde sanat eseri bir levhaya dönüşmesinin öyküsü…
Emin Barın, dostlarına daha sonraları “Hadise o kadar ilgi çekiciydi ki gazeteci dostumdan dinleyince teklifini kabul etmek zorunda kaldım” diyecekti.
Levha, Peştemalcıyan ailesinin artık dostu olan gazeteci tarafından Berlin’e götürüldü ve 17 Temmuz 1966 tarihli Yeni Gazete’ye de “Levhaya Bir Ailenin Hayatını Kurtaran Argo Cümle Yazıldı” başlığıyla haber oldu…
Şimdi levhada ne yazdığını, levhanın ilginç hikayesini ve bu levhanın yazılışından tam elli yıl sonra sokakta yaptığım denemeleri öğrenmiş oldunuz…
O zaman başlıktaki soruyu tekrar sorayım mı?
Bugün Müslüman Türk için kutsal olan ne?
Allah Kelâmı Kur’an ve anlamı mı yoksa @**r@@p abecesi mi?
Saygılarımla…
Murat Çalık 15.11.2019
21 notes · View notes
leyliminguncesi · 10 months
Text
Kar yağmaya başlamış ne güzel görünüyor Bursa :)
19 notes · View notes
ikiodabirkafa · 4 months
Text
Sabah hava günlük güneşlikti desem inanır mısınız acaba? Sonra bir anda bardaktan boşanırcasına yağmaya başladı.
#v
17 notes · View notes
heartofsaturnn · 1 month
Text
Kumlara bıraktın kendini. Ayaklarına dalgalar vuruyor. Ellerin, kolların, saçların kumların üzerinde. Ama kafan nerede, kim bilir. Sürekli bir şeyler düşünüyorsun, gözlerini kapatıyorsun dalgaların sesleri gelmeye başlıyor. Tam ruhun huzura kavuşmuşken rüzgarın sesi duyulmaya başlıyor. Ama sen gözlerini açmak istemiyorsun. Daha sonra bir kaç kedi sesi geliyor, onları dinliyorsun. Onlarda kulağına gelen seslerin arasına katılıyor.. gözlerinden akan damlalar yanaklarından kayıp gidiyor ve sanırım ilk defa kafandaki o susmayan seslerin sakinlediğini hissediyorsun. Tek duyduğun doğanın sesi.. bu da uzun sürmüyor. Her güzel şeyin aniden son bulduğu gibi... Yağmur yağmaya başlıyor. Bulutların göz yaşları senin göz yaşlarınla birleşip yanaklarından kayıp gidiyor. Biraz daha durmak istiyorsun biraz daha sesleri dinlemek ve biraz daha ıslanmak. Fakat bulutlar daha çok ağlamaya başlıyor.. onlar ağladıkça sen de ağlamaya devam ediyorsun. Şu an da, her şeyin bittiği son bulduğu gibi, bu anın da bitmek son bulmak üzere olduğunun farkına varıyorsun.. artık eve dönmelisin. Evet saat çok geç oldu. Belki sen farkına bile varamadın ama yelkovan ve akrep her şeyin farkında. Ay gökyüzüne veda etmek üzere ve sen hala o kumların üzerindesin. Biraz daha durup gün doğumunu izlemek isterken ay gökyüzüne veda ediyor, güneş ise selam veriyor.. ve yine bir güzel şey daha son bulurken seninde gitme vaktin geliyor. Kafanın içindeki sesler gündoğarken olduğu gibi gün yüzüne çıkıyor. Ama bu sefer gün yüzüne çıkan şeyler güneş gibi sıcak ve aydınlık değil. Kapkaranlık. Kafanın içi tamamıyla karanlık ve soğuk.. ne binlerce yıldız var ne de biricik ay.. ve sen sadece kalan tek bir yıldıza tutunmaya çalışıyorsun.. ve tam o an da kafanda bir soru beliriyor. Ya o yıldız da giderse? Bunu düşünmek dahi seni alt üst etmeye yetiyor. Nefesin hem kesilmeye hem de sürekliliğini devam ettirmeye çalışıyor. Kalbin çok hızlı çarpıyor. Ellerin ve bacaklarının da titremeye başladığını hissediyorsun. Ama nafile o düşünce zihninin içinden yok olmuyor. Aksine sürekli kendini tekrarlıyor, varlığını hatırlatıyor. Ya bir gün kalan o tek yıldız da giderse? O zaman ne yaparsın?...
5 notes · View notes