#uzun perşembe
Explore tagged Tumblr posts
Text
kk kazansa keşke ya
#bilmiyorum çok uzun bi yazı yazacaktım aslında sonra sildim lol#seçim gecesi öncesi uzun bi yazi yazicam şu an kafam yerinde değil tam </3 unutmazsam eğer yazarim dndjfj#2 saat sonra geri kalkıp iğrenç projeme bakıcam umarım umarim yapabilirim ugh#ve umarım aşırı uzun sürmez skdjjd#uyumadan mi yapsam diyorum da şu an o kafa yok gerçekten bi reset gerek bi de çok uykum geldi......#aşırı flop bi dönem geçiriyorum ve oha son dönemim oha oha#neyse. bye umarim bu gece bunu yapabilirim..... yoksa perşembe hiç ama hiç yapamam da yani sjsjdjdhhf#🗒#tr times
11 notes
·
View notes
Text
Tatlı Komşum! (4) (Furkan 31 Y., Manisa)
Günler Ebru, Hatice, ev ve iş arasında akıp gidiyordu. Mayıs sonunda Hatice, yaz için okullar kapanınca gideceğini söyleyince, "Olsun, gelirsin sık sık, ev burda nasılsa!" dedim...
Bir akşam Cevat'la yine bira içerken, Ebru, "Tatil işini ne yapacağız?" dedi kocasına. Cevat, "Ben bu sene tatile falan gidemem, sevkiyat hızlı!" dedi. Karım da bana dönüp, "Biz ne yapacağız?" dedi. Her yıl Haziran'ın ikinci yarısında Antalya taraflarında 1 hafta tatil yapar, sonra da karımla oğlumu memlekete bırakır işime dönerdim. Karım, Ebru'ya, "Siz de bizle gelin, madem Cevat abi gidemiyor, hem kalabalık tatil daha güzel olur!" dedi. Ebru sanki istemezmiş gibi, "Ya siz ailece tatil yapın..." diye geveledi. Cevat, "Gidin gidin, senin de çocukların da ihtiyacı var!" dedi. Otel bulma görevi bana kaldı. Ebru mesaj atıp, "Güzel bir yer bul, evdekilere düşük fiyat söyle, ben takviyelerim!" yazdı.
Ertesi gün araştırmaya başladım. Belek'te ultra lüks, herşey dahil, yanyana 2 tane havuz manzaralı 2 yatak odası ve oturma odasından oluşan villaların olduğu bir otelden yer ayırttım.
10 Haziran'da okullar kapandı. Hatice Perşembe günü mesaj atıp, "Yarın okullar kapanıyor, Cumartesi gününü bana ayırır mısın?" yazmış. Hem karıma, hem Ebru'ya Cumartesi mesaim olduğunu söyledim. İşe gider gibi çıkıp Hatice'ye gittim. Aşağıdan mesaj attım, "Senin oğlan var, sen alt kata gel!" diye. Hatice, "Yok, sen gel!" diye yazmış. Çıktım yukarıya. Meğer Cuma akşamı kocası gelip bir miktar eşya ve oğlanı alıp gitmiş. Hatice, "Ben de buraları toparlayıp, kalan kıyafetleri falan ayarlayıp kendi arabamla arkadan getireceğim dedim oğluma!" dedi.
Dudaklarına yumuldum. Dilini dilimde gezdiriyor, kasıklarını ve göğüslerini kasıklarıma ve göğsüme bastırıyordu. Şifon bir sabahlık giymiş, belden kuşağını bağlamıştı. O uzun kahverengi kıvır kıvır saçlarını salmış gerçekten çok güzel bir kadındı. Yüksek bel siyah bir tanga ve dantel siyah transparan sütyen takımını ilk kez görüyordum ve çok yakışmıştı. Duvara dayayıp bir bacağını kaldırıp belime dol adım. Yarağım tangasının üzerinden amına baskı yaparken, sabahlığı omuzlarından düşürüp, boynunu, omuz başlarını emdim, yaladım. Göğüslerine inip transparan kumaşın üstünden emdim uçlarını, küçük ısırıklar attım...
Bacağını indirip ters çevirdim, ellerini duvara yasladım, ensesinden başlayıp aşağıya inerken sütyenini çözüp devam ettim. Bel çukurunu dilledim, kalçalarına inip avuçladım, küçük ısırıklar, tokatlar attım. Kalçasını biraz daha eğip tangasını kenara çektim, amcığını ve göt deliğini emdim. Yaladıkça parlayan amcığı daha çok sulanıyor, kasılıp titriyor, sonra tekrar emmem için ağzıma doğru itiyordu kalçalarını. Ayağa kalkıp o domalmış haliyle alttan amcığına geçirdim yarağımı. Duvarı yıkacak gibi eliyle kendini geri itiyor, daha daha derine almaya çalışıyor, kalçalarını kıvırarak aldığı zevki arttırıyordu...
"Ben koca yaz tatili bu yaraksız geçiremem, kaçar kaçar gelirim Furkan'ıma, ohhh, sik, sik!" diye inliyordu. "Gel güzelim, ne zaman amcığın yarağımı istersen koş gel!" diye gaza getiriyordum. Orgazm kasılmaları dinerken yarağımı amından çekip göt deliğine dayadım. Onu hiç götten sikmemiştim. Kafasını çevirip, "Dur, kocamın durumundan dolayı anal sikişmekten nefret ediyorum, hiç yapmadım! Ama bunu istediğini biliyorum, o yüzden şimdi götümü sikmeni istiyorum!" deyip dudaklarımdan öpüp, kalçasını daha geri çıkardı.
Zaten amcık sularıyla parlayan yarağımı göt deliğine dayadım. 5 dakika sırf kafası girdi ve durakladım ve yavaş yavaş ittirmeye başladım. Dudaklarını ısırıyor, gözleri kapalı, doğum yapar gibi nefes alıp veriyordu. Sonunda tamamı içine girdiğinde, "Sen hareket et!" dedim. Yavaş yavaş kalçasını oynatmaya başladı. Sonra biraz daha hızlı, biraz daha hızlı derken, birkaç dakika sonra boşalmak üzereydim. Uzanıp amcığını avuçladım, sırılsıklamdı ve yine kasılmaya başlamıştı. Götünden sikerken amcığından orgazm olmak ürereydi. Dayanamayıp döllerimi götünün içine boşaltırken, o da titrerye titreye orgazm oldu amındaki parmaklarıma...
Nefes nefese dinlendik koltukta oturarak. "Baştan çok canım yandı, ama sonrası çok zevkliydi, orgazm oldum farkettin mi?" dedi dudağımdan öperek. "Evet, bakire götünü bana vermen harikaydı!" dedim. Hatice, "Şimdi mola, giyinip çıkıyoruz!" dedi. "Nereye?" dedim. "Görürsün!" dedi. Daireden çıkarken, "Sen beni marketin sokağında bekle, ben arabayı otoparktan alıp geliyorum!" dedi. Marketin biraz ilerisinde beklerken, Hatice önümde kıpkırmızı bir araba ile durdu. Bindim ve İzmir'e gittik.
Önce Bornova Forum'a uğradık, Hatice bir sürü alışveriş yaptı, oğluna, kocasına, kendine. Her mağazadan birşeyler beğenip aldı, ama çok seri bir alışveriş oldu. Bir saat sonra arabanın arka koltuk dolu çıktık. Özdere'ye bir restorana gittik. Dün akşam internetten bakıp tüm rotayı çizmiş zaten, güzel bir yemek yedik. Ben rakı, o bir tane bira içti. Saat 16:00'da tekrar Manisa'ya döndük. Yine beni marketin orda bıraktı.
Ben binaya girdiğimde karşı dairenin kapısı açıldı. Ayşe çıktı kapıdan. Eyvah, ne diyecektim, ne yapacaktım. "Aaa Furkan bey!" dedi. "Merhaba!" dedim. "Siz bugün buluşacak mıydınız, Ebru çalışıyor demişti. Ben de o yüzden izin aldım, dükkana döneyim bari, görüşürüz!" dedi acaleyle çıktı.
Bir dakika kadar kapıyı açar gibi yaptım. O sırada Hatice gelip yukarı çıktı, kapısı kapanmadan ben de içeri girdim. Durumu anlattım. Hatice, "Dur. Kadın benim ölçülerimde, ya da çok yakın, (çantalarının birinden bir iç çamaşırı takımı çıkardı) aşağı in yatağın üstüne bunu bırak. Eğer kadın gelirse yatakta bulur, arar seni, sana sürpriz yapacaktım dersin o yüzden önceden gidip eve bıraktım diye kıvırırsın!" dedi.
Ulan bu kadınların kafası aldatmak mevzu olduğunda zehir gibi çalışıyordu. Aşağı inip kutuyu yarı görünür yarı görünmez halde bıraktım. Tekrar yukarı çıktım. Hatice'ye pencerenin önüne geçmesini söyledim. Pencereden kafasını çıkarıp perdeyi beline çekti. Arkasına geçip yere oturdum eteğini sıyırıp amını yalamaya başladım. Dışarı belli etmemek için neler yapıyordu bilmiyorum, ama 10 dakika sonra eliyle beni ittirdi. Hem orgazm olmuştu, hem de içeri girip, "Geliyor seninki tozu dumana katarak!" dedi. Perdenin arkasından baktım, gerçekten çok hızlı ve hınçla geliyordu Ebru...
Telefonu sessize alıp, arka odaya geçtim. Merdiven boşluğu ve kömürlükler nedeniyle üst katlar birer oda büyüktü. İki dakika sonra aradı, "Aşkım nerdesin?" dedi. "Arkadaşlarla bira içmeye geldik." dedim. "Hımm, tamam, Ayşe seni eve girerken görmüş te, burdasındır diye geldim..." dedi. Ben de, "Yani sürprizi mahvetti değil mi, ne boş ağızlı kadın!" dedim. "Gördüm hayatım, da ne gerek vardı aşkım?" diye yavşadı. "Arkadaşlar huylandı, kapatıyorum ben, görüşürüz!" dedim. "Tamam aşkım, iyi eğlenceler!" dedi kapadı.
Tekrar ön odaya geldiğimde, Hatice, "Gel buraya!" deyip yarağımı avucuna aldı, "Pencerenin önünde kudurttun beni, tüm mahalle nasıl orgazm olduğumu biliyor artık!" diye gülüyordu. Uzun uzun yarağımı yaladıktan sonra, "Götten sik yine!" dedi kulağıma. Yere diz çöküp, kollarını ve yüzünü koltuğa koydu. Sabahkinden çok daha kolay girdim götüne, göt deliği artık yarağımın beden ölçüsünü almıştı, ama halen daracık ve çok sıcaktı. Parmağımı ağzına soktum, yarak yalar gibi yalıyor, ben götüne pompaladıkça parmağıma dil darbeleri atıyor, somuruyordu. Bu kez kendisi sağ elini amına atıp, art arda orgazm oldu. Veda zamanıydı, yarağımı götünden çıkardım, yüzünü çevirip, göğüslerine, yüzüne, uzattığı diline boca ettim döllerimi. "Ben sık sık kaçarım, zaten bizimkilerin yazın tarla tapan işleri çok olur. Ben sana buranın anahtarını da vereyim, ona göre haberleşiriz!" dedi. Sımsıkı sarılıp ayrıldık. Eve giderken bir bira alıp, bir kenara çekip içtim. Karıma ve Ebru'ya (Arkadaşlarla bira içiyoruz) demiştim, alt yapı sağlam olmalıydı.
Bir hafta sonra, 16 Haziran'da tatile yola çıktık. Ebru ile o hafta içi yalnızca bir kez görüşebilmiştik. Otele vardığımızda hepimiz pert olmuştuk, ama çocuklar hemen denize gitmek istiyordu. Karım uykuyu sever, bana, "Sen oğlanı havuza götür!" dedi. Çocukları almak için Ebru'ların villasının kapıyı çaldım. Çocuklar kendi odalarında üstlerini değiştirirken, Ebru beni kendi odasına çekti ve "Bu odada bu hafta her fırsatta her deliğimi dolduracaksın, tamam mı?" dedi gülerek. Zaten altında bir şey yoktu, parmağı taktım amcığına ve "Tamam yavrum, havuza gelecek misin?" dedim. "Sen bak, çocuklar kendi başına takılabilirse çık gel!" dedi.
Çocukları havuza götürdüm. Animatörler çocuk külübüne kaptılar hemen, ben de ters yönden Ebru'nun odaya gittim. Ebru yatağın üzerine 5-6 tane bikini sermiş, hangisini giyeceğine karar vermeye çalışıyordu. Tersten taraftan geldiğim için, ardına kadar açık ama perdesi kapalı sürgülü kapıdan daldım içeri. Ebru küçük bir çığlık attı. Sarıldım hemen. Dönüp dudaklarıma yapıştı ve "Nerde kaldın, bak ıslak ıslak seni bekliyorum, tüm yol boyu bu anı düşledim, aşkım sok hemen sok ki sularım yarağına süzülsün!" diye öperken yatağa doğru ittim. Bikinilerin üzerine düştü. Bacaklarını omzuma alıp hemen soktum yarağımı amına.
"Oh aşkım, yol boyu ikimiz olsak şurda ağzıma verse, şu ağacın altına çekse kucağında hoplatsa diye düşler kurdum, sik aşkım, çok özledi amcığım seni!" diyor, sırılsıklam olmuş amcığına gömerken, buz gibi klima sırtıma vuruyor, bir yandan ürpertiyor bir yandan da daha da tahrik ediyordu... Epey bir sikiştikten sonra inlemeler ohlamalar arasında boşaldık ikimiz de. Daha nefeslerimiz düzelmeden dış kapı çalındı.
Karım, Ebru'ya sesleniyordu. Ebru bir bornoz giyip kapıya gitti, ben odada kapının arkasına geçtim. Ebru, "Furkan çocukları götürdü, ben de duş alıp gelecektim, sen git gelirim!" dedi kapı aralığından. Şortumu giyip arkadan çıktım, havuzun oraya gidip direkt havuza atladım. Karım geldiğinde havluyu koyduğumuz şezlonga doğru yüzüyor havasındaydım. İlk günden ilk yakalanma tehlikesini atlatmıştık.
[Furkan]
87 notes
·
View notes
Note
Abla, uzun süredir bir şey paylaşmıyorsun. İyi misin? Körü hissediyorsan söyle lütfen
Düşünceniz için çok teşekkür ederim. Bir sorunum yok sadece vize dönemindeyim. Sınavlarım perşembe günü bitiyor muhtemelen yeni bölümü de o gün paylaşırım.
26 notes
·
View notes
Text
AĞUSTOS 4.1
Ağustos'un ilk haftası ne kadar hızlı geçmiş, inanamıyorum. Temmuz ne kadar yavaşsa bu ay o kadar hızlı akıyor. Temmuz'un son günleri kötü geçti benim için, özel hayatımda ilişki sorunları çok yoğundu. Ağustos'ta biraz toparlarız umarım çünkü kalbim kırık biraz.
Her gün için notlar almıştım, beklediğimden uzun oldu. Yine de hatıra, hatıradır.
1 Ağustos Perşembe - Merağın Yok mu Böyle Şeylere?
(Merak tweetini neden kimse bilmiyor ya :)
● Yeni başlangıçlar için yeni bir defter. Ve bazı kopuşlar, ve kalp kırıklıkları... Bu da geçecek inşallah.
●Markette "ay tuzlu kiraz yazmışlar, olleyy vişne buldum" diye sevinip zoete kelimesinin zoute olmadığını eve gelince daha doğrusu vişneyi(!) yiyince fark etmek. Kim kirazı "tatlı kiraz" diye betimleme ihtiyacı duyar ki? Hiç unutmayacağım yeni kelime: Zoete!
●Sadece kayboldu beyanıyla başka hiçbir şeye gerek kalmadan yeniden gönderilen 29 parçalık kargo...
● Bu Ağustos listesini hiç görmeden yaptığım geçici dövmeler. Önce bulutu görmüştüm, Hollanda'nın bulutu... sonra ise domatesi; o da Türkiye'nin... İkisi bir arada olmuyor gerçek hayatta.. Böyle serin yaza böyle tatsız domatesler... Henüz burada kimseyle "bana türkiyeden bir tane yaz domatesi getirir misin?" diyecek kadar samimi değilim ama şu yeşilli kırmızılı yaz domateslerini çok özledim.
● Ve sonunda televizyonumu değiştirmeye geldiler. Önüne masamı çekip cheesy şeyler izlerken tez yazma zamanı. Kime diyorum, hey!!!
2 Ağustos Cuma - Rotterdam
●Rotterdam Tumblr buluşmasıııı. Uzun zamandır bu kadar eğlendiğim bi gün olmamıştı. Karşımıza çıkan insanlar da dünyadaki rızkımıza dahil gerçekten 🥲 Rotterdam da "tekrar ziyaret edilecekler" listesine girdi.
● İkinci dünya savaşında yıkılmayan nadir binalardan birisi olduğu için belediye binasına gittik. Orada Hollandayla ilgili sorduğum bi soruyla bütün çalışanları kilitledim sanırımfkfffk, hepsi soruma cevap aramaya çalıştı ve bunun üstüne düşünmemiştik dediler. Çalışanlarsan birisi de hiç duymadığımız bir ülkeden Belucistan'danmış. Sonra baktım ki ülke değil orası..Neyse karışık işler.
● Binaya girdiğimizde üst kata çıkmak yasak diyen görevli sonra bizi üst kata çıkarıp bir sürü tarihi ve kültürel bir şeyler anlattı. Üstüne de belediye meclis toplantılarının yapıldığı salona götürdü. Ama sürekli hollandaca konuştu ve kendimi bu ülkede ilk kez bu konu hakkında bu kadar kötü hissettim.
● Vee köyümüze dönerken trende önce bağlaç olan de,da'lara yönelik test çözdük. Sonra da Dutch alfabesi ve telafuzu çalıştık. Harika bi yolculuktu :)
3 Ağustos Cumartesi - Aachen
● Bugün Almanya'nın Aachen şehrine gittik. Gecenin bir körü uyanıp Aachen katedrali hakkında 50 dklık belgesel izleyip not almıştım. Aachen katedral rehberliği yaptım arkadaşıma :)
● Ben olsam benim gibi bir gezi arkadaşım olsun isterdim amaa kendi gezi arkadaşım da çok iyi çıktıkgkkgl. Nerd ve hafif çatlak insanlara bayılırım. Ve de nazik...Köyümüze döndüğümüzde yürüyen merdivenlerde bana dönüp "çok güzel bir geziydi, teşekkür ederim" dedi. Asıl ben teşekkür ederim ya. Ben sadece Aachen'a gitmek istediğimden bahsetmiştim bir süre önce ve o ise günü ayarlayıp hafta boyunca Aachen'la ilgili linkler gönderdi bana.
● Lindt'in çikolata outletiyle güne başladık. Sonra Aachen şehrini gezdik. Sonra da üç ülkenin sınırlarının birleştiği tepeye tırmandık. Biz Almanya üzerinden bir ormanın içinden tırmanış yaptık ve bizden başka kimse yoktu, yollar çok kötüydü ve bir ara ormanın içinde yoldan çıkıp biraz tedirgin olduk. Dönüşte ise Hollanda üzerinden medeniyetle yapılmış yollardan indik. Canım Hollandamın canım yollarıjgkgllf
●Ve sınıra o kadar yakın olduğu halde (yani 11 numaralı ev hollandaysa 13 numaralı ev almanya, o kadar aynı mahalle) sorduğumuz her soruya Almanca cevap veren Almanlar... Ama bunu Almanca konuş baskısıyla yapmıyorlar onu da hissettim burada.
● Aachen ve Rotterdam için ayrı bir hatıra yazısı yazmak çok isterim ama vakit bulabilir miyim bilmiyorum. Bunları sıcağı sıcağına öğrendiklerim ve yaşadıklarım hala tazeyken yapmam gerek. Dönüş trenlerinde bir yandan müzik dinleyip bir yandan hatıra yazmak tatlı oluyor aslında. 4 Ağustos Pazar- Dutch köyünde Hindistan Gecesi ve Bütün Özlediklerim Benden Ayrı Yaşıyor
● Sakin bir pazar. Bisikletle yeni rotalar keşfetme günü. Sıra sıra ağaç dolu bu sokağa bayıldım. Miso çorbası yapayım diye miso paste ararken alışveriş tikka masala alarak sona erdi.
● Çok sevdiğim bir arkadaşımla çok uzun zaman sonra zoom görüşmesi yaptık. Amerikanın bir yakasından diğerine taşındı artık aramızda okyanus artı Amerika kıtası var
● Gece gece çıktı almaya kampüse gittim ve dayanamayıp ormanın içinde bisiklet sürdüm. O adrenalini, hafiften korkmayı çok seviyorum. Veee havanın buzz gibi olmasını da
"bir yaz günüüü bir yaz günüüü, hiç bu kadar üşüdün müü?" 5 -6- 7 Ağustos : Bir Gece Ansızın Gelebilirim ve Yeni Hafta
● Yeni hafta gece 01:00'e gelirken ve uyumaya çalışırken şu böceğin sesiyle başladı. Böyle sanki CD cdroom'a sıkışmış gibi bir ses geliyor, sonra duruyor bi 5 dakika sonra tekrar, AY BU NE, BU NE?? diye çıldıracaktım böceği bulana kadar... Köy kızım burası, ne bekliyorsun? Alışacaksın.
● Veee sürekli ertelediğim ve gözümde büyüttüğüm iki adımı attım. Ve hiç de gözümde büyüttüğüm kadar zor olmadı. Ama erteleye erteleye geç kaldım biraz. Bunu düzeltmemiz niye bu kadar zorlu bir süreç sevgili jurnal?
● 6 Ağustos Salı : Bir arkadaşım Türkiye'den döndü. Hava 30 dereceydi. Ve hep birlikte parka gittik. Bisiklet parkının önünde dururken bi anda dengemi kaybettim ve bisikletten düştüm. İşte hayatımın örneği, bisikletle şehirler aşarım ama durduğum yerde düşerim.
● 7 Ağustos Çarşamba : Günleri tutamıyoruuum. Bugün de arkadaşımla ikinci el dükkanına gitmek için sözleşmiştik. Birlikte gaza gelip Hollandaca kitaplar aldık, ben bir çay fincanı aldım. Gitme amacımız ise bana siyah bir çerçeve bulmaktı, burası nerenin hazine haritası acaba? Arkasına baktım ama hiçbir şey yazmıyordu. Ve evet hayattan hala böyle şeyler bekliyorum, gizli bir harita, ya da bir yerde daha önce kimsenin bulmadığı bir Van Gogh tablosu bulmakkkgljllg.
...............
Peki neden "bu haftayı daha iyi geçirebilirdim, tam olarak istediğim gibi olmadı, hakkını veremedim" hissinden kurtulamıyorum hiç? "Tam olarak ne istiyordun bu haftadan?" sorusu gelirdi sanki terapide.
Bilmiyorum, şöyle şeyler mesela? Yepyeni bi Van Gogh tablosu bulmak, Hollandaca 1000 kelime öğrenmek, 400 km koşmak, 5000 kelime tez yazmak ve muz yerken çilek tadı almak.
Ne? Zor mu sanki? Tamam muz yerken çilek tadı almasam da olur.
Ağustos 2024 - Tilburg
36 notes
·
View notes
Text
Meursault'la Konuşmalar 45
Bonjour Meursault, comment vas-tu?
Bu yazıyı kırık bir kol, kırık ayak parmağı, sayısız morluk ve yüzleşme korkusuyla yazıyorum. Geçen perşembe tiyatroya gitmek üzere evden çıkmıştım, çok ilerleyemeden araba çarptı. Sol kolumun parmaklarını yeni yeni kullanabiliyorum, belki de kullanmamam gerek çünkü acıyor. Tek elle yaşamaya çalışmak çok zor. Kitap bile okuyamıyorum. Bu yüzden beş gündür sadece dizi izliyorum. Bu vesileyle birçok şeye ilgimi kaybettiğimi fark ettim. Konusu ilgi çekici geldiği için açıyorum, sonra bakıyorum aslında izlemek istemiyorum. Böyle böyle bir sürü dizi eledim listemden. Halbuki aylardır gördükçe "boş kalınca izlerim" dediğim diziler vardı. Eski ben olsa büyük bir zevkle izlerdi, yeni benin tahammülü yok. Tabii bazı şeylere hala ilgim var, yemek filmleri/dizileri mesela. Julia da uzun süredir yeni sekmede açık duranlardan biri. Birkaç gündür sekmeyi açıyor, sonra "belki mutfağa döndüğüm biraz daha iyi olduğum zaman izlerim" deyip es geçiyordum. Az önce birinci bölüme tıkladıktan sonra fark ettim ki o günlerin gelmeme ihtimalinden ölümüne korkuyorum.
İşler inanılmaz yığılmış durumda ve aylardır yığılmış durumdaydılar zaten. ama hiçbirini yapamıyorum. Ya da yapmıyorum. İki öğrencim tezini savundu, biri bitirmek üzere. Benim tezim tozlanıyor. Hesapta haziran sonuna bitmiş olacaktı. Az evvel bir dizinin finalini izledim. Bir anne çocuklarının eski eşinin sevgilisiyle daha mutlu olduğunu fark ediyor son sahnede. Tersini düşünüyorum sık sık kendi üzerimden. Ben olmasam ailem daha mı mutlu olurdu. Ablam bunu sık sık yüzüme söylüyor zaten. Alıştım mı? Hayır. Bu alışılacak bir şey değil.
Dün yeni telefon aldım. Bir indirim denk geldi. Babamla uzun süre tartıştık apple olmasına karşı çıktığı için. Benim için tartışmaya kapalı bir durumdu oysa. Sonunda orta noktada buluştuk ben de istediğimi aldım ama kendi kazandığımın yetmiyor oluşu yeniden gündeme geldi haliyle. Annem ablamın yeni telefon almasına karışmadığını çünkü onun kendi parası olduğunu söyledi. Ablamın telefonu çalışıyor bu arada ve benimkinden yüksek bir model. Zamanında benimkinden daha yüksek olmasını istediği için fazla para ödemek pahasına öyle almıştı babamlar. Her yeni telefonda biz aynı muhabbeti yaşarız. İlk kameralı telefonum olacağında babama istediğim telefon için "ne gerek var son modeline sahip olmasına" demişti. Sonra benim istediğim telefondan daha iyisi ona alındı, ben ses çıkarmadım. En son telefon aldığımızda da benimki iPhone iken onunki değildi. Sırf bunu değiştirmek için telefonu çalışır durumdayken iphone aldırdı. Şimdi yine aynı şeyi yaşayacağız kesin. Ben telefon aldım bu da demek ki yakında o da alacak ve daha üst modelini alacak. Sadece tıpkı bilgisayarda olduğu gibi bunda da daha yüksek bir modele sahip olursa mutlu olacağını sanıyor. Sorarsanız hayatından memnun ve benim sahip olduklarımla bir derdi yok. Neyse.
Sorunluluklarımın farkındayım, her gün yeni bir gün olması umuduyla uyanıyor ve dünün aynısını bitirmiş olarak uyuyorum. Rutinlerimin tamamı sekteye uğradı kaza geçirince. Seansa da gidemedim topalladığım için. Her şey harika gidiyor. Bayram için Kepsut'a gideceğiz, normalde bu benim için güzel bir şey ama kaza yüzünden fiziksel şartlar zorlayacak. Bu da bir başka challenge olarak önümde duruyor.
Bir an önce bayramdan sonraya ışınlanmak istiyorum. Bayram geçsin, eve döneyim, alçım çıksın ve rutinlere döneyim. Çok yoruldum kendimden.
15 notes
·
View notes
Text
Travel Artvin 00 / Artvin:
Artvin' den Türkiye kıyı yürüyüşüne:
01 Ocak 2011' den beri hayalini kurup içimde yeşerttiğim 7.350 km. uzunluğunda planladığım Türkiye kıyı yürüyüşümün ilk noktasındayım. Hayatımın yarısından fazlasını uzun bir seyahate çıkmayı hayal etmekle geçirdim, geri kalan kısmını da bu seyahate niye çıkmadım diye diye esef etmekle geçirmektense, işte o zaman şimdi ilk adımı atma zamanı, başlasın Türkiye kıyı yürüyüşü.
16 Mayıs 2024, perşembe günü saat: 17,30' da Ankara' dan bindiğim Lüks Artvin Turizm otobüsüyle ertesi gün saat: 09.00' da Artvin otobüs terminaline indim. Kalacağım otele şehir içi minibüsleri ile gittim. Şehir teras şeklinde dağın yamacına kurulu, sırt çantası yüküyle çıkmak veya inmek biraz zor, hatta alışana kadar minibüsün içinde bile zorlanıyor insan.
Otelde yaklaşık bir saat dinlendikten sonra yürüyerek şehir turuna çıktım. Çarşı içinden geçip Atabarı heykeli olan meydana kadar geldim. Halitpaşa camisi önünde boş bir tabureye oturdum, şehrin akışını şeklini, rengini seyrettim, sesini dinledim, kokusunu içime çektim. 13 yıl önce haritaya koyduğum ilk noktadaydım.
Evet başlıyorum, yarından itibaren yürüyerek yola çıkıp 3 gün sonra Hopa' ya, oradan Sarp Sınır Kapısı' na ve sonrasında kıyıdan Türkiye sahil yürüyüşüne. Hazırlıklarım tamam, kahvaltılık biraz peynir, yemeklik barbunya pilaki ile ton balığı konservesi, meyve olarak elma, muz ve limon standartlarım. Şimdiye kadar yapmış olduğum tüm sırt çantalı yürüyüşlerimde bu standardımı hiç değiştirmedim, alışkanlık oldu galiba.
Düne kadar yağmurlu olan havadan bugün eser yok, fakat yolun dışında her yer çamur, çadırımın altına 2 metrelik sera naylonu buldum, yüküm bir kilo daha arttı. Tek problem bu değil, bir de çadır için 2 metrelik düz bir alan bulmam lazım, bunu yolda göreceğiz. Sırt çantam standart 13 kg. Yiyecek ve içecekleri yüklediğim zaman yaklaşık 18 kg. oluyor, yürüyüş için zor bir ağırlık. Bundan sonra yükümü azaltmaya çalışmalıyım.
Şimdilik hazırım.
Artvin:
Türkiye' nin doğusunda ve kuzeyinde ama ülkenin batıya açılan yeşil yüzü. Güler yüzlü cana yakın yardımsever insanları aynı zamanda Atatürk sever de. Ilık ve ılıman iklimiyle yılın her mevsimi aldığı bol yağmur ile bereketli topraklarda zeytinden fındığa, çaydan sebzeye birçok ürün yetişmekte.
17 notes
·
View notes
Text
11.630; sevgili defterim , perşembe sözde boş gün. En yoğun günün. Şuan pub da içerken bu satırları yazıyorum sana… geceden iyi ki kahvaltıyı hazırladın. Uzun bi yolculuk hop Beytepe ama ilk dersin hocası o kadar sıkıcı ki bayılacağım sandım. Kampüse kış gelmiş aq. Yüksek bitsin ben sıkıldım. Doktor bugün benim zihnimi tahtaya çizdi kadının kafası yandı. Benim zihnime ben 30 senedir iyi dayanıyorum. Yalnız doktor beni klinik bir vaka olarak görüyor artık. Yakında makalem çıkar… çıkışta hatun nasıl olduysa arkadaşıyla buluşmuş yanlarına damladım. Sonra nasıl olduysa mekan önerdiler geldik fotoğtaftan önce iki tane içtim çiçek gibi gittim kursa. Kurs ekibim harika. Modeller tırtı. İki foto çelip geri içmeye geldim. Taksiye binelim diyorum otobüsle gidelim diyor bu kadının yokluk bilinci beni yoruyor… olsun seviyorum. 😻
4 notes
·
View notes
Text
La traduction et les termes du texte 1
Louvre Abu Dabi Müzesi Ziyaret Kuralları
Louvre Abu Dabi Müzesi ziyaretçileri, kendi konfor ve güvenlikleri için, başkalarını da düşünerek, aşağıdaki kurallara her zaman uymalıdır.
Çalışma saatleri:
Galeriler, sergiler, Çocuk Müzesi ve mağaza
Salı - Perşembe | 10:00 – 18:30
Cuma - Cumartesi | 10:00 – 20:30
Müze pazartesi günleri kapalıdır.
Kubbe ve restoranlar
Her gün | 10:00 – 00:00
(son giriş 23:00)
Pazartesi günleri kapalıdır.
Kafe, restoran ve barlarımız hakkında daha fazla bilgi için lütfen web sitemizdeki programlara bakın.
Müze resmi tatillerde açıktır.
Açılış günleri ve saatleri değişebilir, en son güncellemeler için lütfen web sitemizi ziyaret edin.
Kubbe ve restoranlara giriş, Salı-Perşembe 18.30'dan ve Cuma - Pazar 20.30'dan sonra ücretsizdir. (Bilet gerekmez.) (Galeriler kapalıdır.)
Çantalar ve diğer kontroller
Güvenlik birimimiz, güvenlik kapılarından geçtikten sonra ve ziyaretiniz sırasında herhangi bir zamanda çantalarınızı kontrol etmek isteyebilir. Bu taleplere uymanız rica olunur.
Güvenlik birimimiz, kontrol sırasında eserler, bina, personel veya diğer ziyaretçiler için risk oluşturabilecek bir nesne bulursa, geçici olarak el koyacak ve müzeden ayrıldığınızda size iade edecektir. (Yasaklı eşyalar listesine göz atınız.)
Güvenlik birimimiz, davranışınızın diğer ziyaretçiler, personelimiz, eserler veya diğer herhangi bir müze mülkü için risk veya rahatsızlık yaratabileceğini düşünürse, girişinizi reddedebilir ve ayrılmanızı isteyebilir.
Erişim ve Kabul
Çalışma saatlerinde halka açık olan müze galerilerine, geçici sergilere, Çocuk Müzesi'ne, foruma, kubbeye, Müze Kafe'ye ve dükkana erişmek için geçerli bir giriş biletiniz olmalıdır. Müzeye erişim ana girişten sağlanmaktadır.
Herkes için erişilebilir
Çocuklar ve Reşit Olmayanlar
13 yaşın altındaki çocuklara bir yetişkinin eşlik etmesi gerektiğini lütfen unutmayın.
Çocuklardan ve ziyaret kurallarına uymalarından kendilerinin sorumlu olduğunu yetişkin refakatçilere hatırlatırız.
Özel Gereksinimli Bireyler
Özel gereksinimli bireyler ve refakatçileri, engelli kartlarını ibraz ettikten sonra ücretsiz giriş hakkına sahiptir.
Rehber köpekler müzeye kabul edilir.
Özel gereksinimli bireyler, bilgi bankolarına ve biletlere öncelikli erişime sahiptir .
Bebek arabaları ve tekerlekli sandalyeler
Akülü tekerlekli sandalyeler de dahil olmak üzere tekerlekli sandalyeli misafirler ve bebek arabalı çocuklar müzeye kabul edilir.
Müzemizde ücretsiz puset ve tekerlekli sandalye temin edebilirsiniz .
Müze alanı içerisindeyken eserlere, diğer ziyaretçilere ve binaya dikkat etmenizi rica ederiz.
Yasaklı Eşyalar
Ziyaretçilerin güvenliği ve eserlerimizin muhafazası bizim için en önemli husustur. Diğer ziyaretçilere, sanat eserlerine veya müzeye zarar verecek tüm nesneler yasaklanmıştır, özellikle:
Dronelar, uzaktan kumandalı oyuncaklar, kaykaylar, bisikletler, scooterlar, patenler, tekerlekli ayakkabılar gibi eğlence amaçlı nesneler.
Alkollü içecekler veya yasadışı maddeler.
Her türlü silah ve mühimmatın yanı sıra silah benzeri nesneler ve plastik mermili, su tabancalı, mermili vb. tabanca tipi oyuncaklar.
3,5 cm'den uzun keskin ve kesici nesneler: makas, çatal, mutfak bıçağı, İsviçre çakısı vb.
Rehber köpekler ve hizmet hayvanları haricindeki tüm hayvanlar.
Havai fişekler, lazer işaretçiler.
Yakıt gibi yanıcı maddeler (çakmaklar ve kibritler hariç).
Basınç ve gaz ekipmanları.
Posterler, direkler, panolar ve afişler.
Boya, sprey boya ve duvar yazısı için kullanılan her türlü malzeme.
Tutkal, reçine, epoksi boya ve benzeri maddeler.
Hoparlörler gibi müzik aletleri ve/veya amplifikatörler, tehlike sinyalleri gönderen ekipmanlar, düdükler, megafonlar, kornalar veya borular, elektronik ve yayın ekipmanları.
55 cm x 38 cm x 20 cm'den büyük çanta ve valizler.
Balıkçılık ekipmanları.
Müze içerisinde teleskopik ayak, bipod, tripod, selfie çubuğu ve flaş kullanımına izin verilir, ancak galerilerde izin verilmez. Çalışma izni olmadıkça her türlü profesyonel fotoğraf çekimi yasaktır.
Terimler:
2 notes
·
View notes
Text
Uzun bir aradan sonra selamm biliyorum her gelmem de kahve fotoğrafı ile geliyorum ama napim baska ne atacağımı bilemedim kahve kadını olarak da kahve paylaşmak istedim neyse en son ambulans fotosu paylaştım dedemle ilgili dedem geçen hafta perşembe günü vefat etti anca kendime gelebildim iyiyim şuanda pazartesi günü asıl evime gecicem evimi odamı çok özledim odamda kulaklık şarkı dinleyip ağlamayı özledim acaba şizofren olabilir miyim ejdjdjjd bakmayın masum ve sakin olduğuma beni tanıyanlar iyi bilir nasıl birisi olduğumu yakın zamanda da zaten psikolog maceram başlıcak 🙃 hepinizi seviyorum kendinize dikkat edin iyi geceler tatlı rüyalar şarkı bırakıp kaçtım ben 💋
3 notes
·
View notes
Text
Yeni kitaplar sipariş vermiştim, bugün elime ulaştılar. Elime ulaştıklarından beri kitap aşkıyla yanıp tutuşuyorum bir bilseniz. Az önce ders çalışmaya ara verip kitap okudum mesela. Perşembe yüz yüze sınavlarım bitiyor, cumaya tek bir online sınavım kalıyor. Ve ben muhtemelen perşembe eve kendimi attıktan sonra kitapların arasına gömüleceğim. Çok uzun zamandır ayrıydık, birleşme zamanımız çoktan geldi :) 📖📚
10 notes
·
View notes
Text
Şimdi buraya kedi sahibi oluşumu anlatacağım. Ben uzun yıllardır kedi istiyordum ama ailem evde hayvan beslenmez düsturuyla yaşayan insanlar. Köyde zaten evin bahçesinde bir sürü kedi, köpek bakıyoruz, çok şükür hayvanları seven, şefkatle yaklaşan insanlar.
Ben yaklaşık bir yıldır üniversite sebebiyle ablamla beraber ayrı bir evde yaşamaya başlamıştım. Uzun zamandır yakamı bırakmayan mental sağlık problemleri bu şehirde yaşadıklarım ve yalnızlığım sebebiyle arşa çıkmıştı. Sonunda bende görünür hasarlar olduğu anlaşılınca tedaviye başladık. Ağır bir tedaviyle başa çıkmaya çalışıyordum ve elimden geleni yapıyordum ama yine bütün gün ve gece yalnızdım. Bu da işimizi zorlaştırıyordu. Sonunda ailemin bazı üyeleriyle konuştum ve onay aldım. Allah razı olsun bana sadece dediler ki, yeter ki sen iyi ol ne lazımsa onu yapalım.
Böylece her yere haber saldık. Kedi sahiplenecektim. Yaklaşık bir ay bekledim. Bazen tam oldu işte dedik sonra aksiliklwr çıktı, vazgeçildi falan.
Gelelim düne. Ben stajdan çıktım yorgun argın eve geldim. İçimde dayanılmaz bir dürtüyle evi köşe bucak temizledim. Bugünden bakınca diyorum ki, kedi eve gelmeden önce zaten iyice temizlik yapılır ya, onun nasibiymiş meğersem.
Sonra bugün, akşam üzeri telefonuma bir baktım. Ablam kedi geliyor kediii yazmış. Anlatmış da anlatmış kediyi. Ben tabi heyecandan ne yapacağımı şaşırdım. Kendimi rüyadayım sanıyorum. Aradım hemen ablamı. Dedi işte az sonra bizim eve getirecekler kediyi. Ben de yoldayım eve geliyorum. Hemen kalktım evi düzenledim. Sahibini içeri davet ederiz diye çay demledim, kek kurabiye tabakları hazırladım. Başladı heyecanlı bekleyiş. Birkaç saat sonra, 19:40 sularında, ablam kapıya çık diye aradı. Ben de kapıyı falan ardımda açık bırakmışım koşuyorum terliklerle djmsksmakamwksk yüzümdeki gülümsemeden yüzüm ikiye ayrılacak gibi. Kalbimin atışı sanki dışarıdan gözüküyor gibi hissediyorum.
İşte o an. Luna'mla, bebeğimle ilk karşılaşmamız. O kadar minik, o kadar tatlı bir şey ki anlatamam size. Kedinin eski sahibi gelemediği için bir akrabası ile göndermiş kediyi. Çok tatlı bir ablaydı. Yüzümüzdeki heyecandan mutluluktan anladı bence Luna'ya ne kadar iyi bakacağımızı. İyi ki bizim onu sahiplendiğimizi, bizi çok sevdiğini, içinin çok rahat olduğunu söyledi. Hatta, 24 yaşındayım ama , yanaklarımı seve seve sıkıp öyle gitti. Her zaman evimizin onlara açık olduğunu söyleyip uğurladık.
Eve girince mamasını, suyunu, kum kanını ayarladım derhal. Ve birkaç saat boyunca sadece kıpırtısız oturup Luna'nın stresini atmasını bekledim. Her yere girip çıktı, kokladı, atladı, zıpladı, yattı, yuvarlandı ve sonunda rahatladı. Ufak ufak ablamla bana yakınlaşmaya başladı. En sonunda da kucağıma aldım bebeğimi. Ay nasıl mutluyum anlatamam. Kelimelere sığmaz.
Ufaktan bi alerjimiz olduğu için ablamın da benim de boğazımız gıcıklandı ama o kadar umurumuzda değil ki fksmskwksowmkw zaten ne kadar alerji olursa olsun kedi sahibi alışıyormuş kendi kendisine. Hem öyle ağır bir alerjimiz de yok. Bir iki gün içinde çıkıp bütün eskik malzemelerini alacağım güzelimin. Sonra da veterinere götürüp genel kontrolünü yaptırırım.
Şimdi Luna karanlık bir köşede uzanmış dinleniyor. Hatta uyudu bile. Ben hiç dokunmuyorum ona. İyice rahat olsun istiyorum. Alışınca zaten gelir benimle yatar.
İşte böyle. Allah'ım. Bana Luna'mı nasip ettiğin için, böyle anlayışlı ve sevgi dolu bir aile bahşettiğin için, dünyanın en iyi ablasını bana verdiğin için, mutluluğu bana hak gördüğün için sonsuz kere teşekkür ederim. Şükürler olsun. Şükürler olsun.
29 Ağustos Perşembe, 2024
3 notes
·
View notes
Text
Teyze Kızının Eltisi! (4) (Murat 45 Y., Aydın)
Uyandığımızda öğlen saat 13:00 idi. Melek alelacele eve gidip geldi. Biz yatakta biraz sümsüklenip oynaşırken, "Hadi kalkın kahvaltıya gidiyoruz!" dedi. Ama ortalık o kadar hareketliydi ki, bana arkadaki site duvarından atlayıp ana yola çıkmak dışında alternatif yoktu. Yola yürüdüm. Melek arabasıyla yanaşıp beni aldı, kadınlar önde, ben arkada kahvaltıya gittik...
16:00 civarı, "Artık gitmeliyim!" dediğimde, "Yaaa kal bu gece de!" dediler. Ama, "Gitmem lazım, haftaya ayarlayıp İzmir'e gelin!" dedim. Beni aracıma yakın indirdiler. İzmir'e döndüm. Ama hemen eve gidip, "Grip oluyorum sanırım!" dedim. Yatak odasına girip, sıcak bir duş aldım, ertesi sabaha dek uyudum.
Ertesi gün akşamüzeri, sanırım onlar da uyuyup kalmıştı, hem Melek'ten hem hale'den mesajlar vardı. Melek, "Oyunu bozmadığın için sağol!" derken, Hale, "Aşkım sayende o kadar mutluyum ki, yıllardır nerdeydin?" yazıyordu. İkisine de ayrı ayrı yazmaya başladım. Önce Hale'ye, "Biran önce plan yapıp ne gün geleceğinizi yazın, ben de organizasyonumu yapayım!" yazdım. Melek'e ise, "Hale ile gelmeden önce yalnız gelmeni istiyorum!" yazdım, sekse doymama rağmen.
Çarşamba akşam üzeri Hale'den gelen mesaj ilginçti, "Aşkım Mustafa'ya olmaz demeye gittim, ama nasıl oldu anlamadım, en son ağzımı sikiyordu!" yazmıştı. "Ya amını?" yazdım. "Hayıııırrrr!" diye yazdı. Melek'e yazdım, "Naber?" diye. Az sonra aradı. Ona, "Hale'den ses seda yok?" deyince, "Ben de aradım, cevap vermedi, gidip kapıyı çaldım, kapalı heryer, acaba Aydın'a mı gitti diye düşündüm." dedi. "Sen ne yapıyorsun?" dedim. "Hiç, evdeyim, benimki balıkta!" dedi. "Ne zaman geleceksin?" dedim. "Müsaitsen Cuma olur mu?" dedi. "Tamam, yarın kararlaştıralım programı!" dedim, kapattık.
Perşembe günü Hale'den ses seda çıkmadı. Melek'e Hale'yi sordum, ama o da, "Bilmiyorum!" dedi. Cuma için program yaptık. İncirlatındaki Plaza otelde oda ayırttım. Karıma da, taahhüt işi aldığımı, tespit için Mordoğan'a gideceğimi, işim uzarsa kalıp Cumartesi döneceğimi söyledim. Orda bir projemiz vardı zaten, ama karım bilmiyordu.
Cuma sabahı Melek kendi aracıyla geldi. Kahvaltı ederken, "Kocana ne dedin?" diye sordum. Güldü. Merakla bekledim açıklamasını. "Biz Almanya'da çok zengin ama ortak iki ailenin çocuklarıydık. Ama karı kocalığımızı tam inşa edemedik. Hani Ahmet balığa çıkıyor ya, aslında yan koydaki kiraladığı eve genç sevgilisine gidiyor. Almanya'da boşanmaya karar verdik, çünkü birbirimizi istemiyorduk, ama iki aile de miraslarından mahrum edeceklerini söyleyip burayı aldılar bize, Türkiye Almanya kadar rahat değil toparlanırız diye o siktiğimin sitesinden ev alıp şutladılar! Almanya'da benim de birileri oldu, ama buraya geldiğimiz iki yıldır kendime göre gönlümün istediği gözümün kestiği birini denk getiremedim. Ama Ahmet parasını verip üçüncü genç kızı alıp götürüyor yan koydaki kiralık evine. Bir şey söylememe gerek yok anlayacağın!" dedi.
"Hale bunları biliyor mu?" dedim. "Hayır, ona anlatırsam kocasına söyler mi diye düşündüm ilk zamanlar, sonra da ailece iyi görüşür olduk. Sitede tek arkadaşım Hale idi, bu kez de acaba benden uzaklaşır mı diye korkup söylemedim. Sonra seni anlattığında söylemek istedim, ama seni kaptırma korkusu yaşar mı diye düşündüm. Anlayacağın haberi yok!" dedi. "Sahi, Hale ne alemde? İki gündür haber alamıyorum!" dedim. "Bilmiyorum, iki kez yazdım, cevap ta yazmadı!" dedi.
Yarım saat sonra meşhur körfez manzarasında odadaydık. Karşıyaka'ya bakan pencerenin önünde süper bir sakso çekti bana. Ben de pencereye ellerini dayayıp amını göt deliğini yaladım. Melek'in götünü sikmemiştim daha, ayrıca detayları da bilmediğim için amına boşalmamıştım o ilk gün. Amına boşaldım uzun bir sikişme sonunda. Bir saatlik dinlenme sonrası balıkçılardan birine gidip yemek yedik. Elele döndük otele. Bir de götünden siktim. Tam boşalmak üzereyken Meleğin telefonu çaldı. Arayan Ahmet'ti. Reddetti. Bir dakika sonra Ahmet tekrar aradı, ama bu arada biz de boşalmış, yatağa devrilmiştik.
Melek kızgınlıkla açtı, "Ben seni sevgilinle beraberken arıyor muyum? Ne var, ne istiyorsun?" dedi. Karşıdan Ahmet bişeyler anlattı bir dakika boyunca. Melek dolu gözleri ile yutkunup, "Tamam geliyorum!" dedi. Sonra bana dönüp sarıldı ve ağlamaya başladı. "Ne oldu?" dedim. "Hale, Mustafa, Ayhan!" dedi. Hıçkırıklarının arasında ama anlamadım. Sonra anlaşıldı olay, Ayhan alışkanlığı olmasa da Cuma sabahı yazlığa gelmiş ve Hale ile Mustafa'yı evde yakalamış. Önce Hale'yi, sonra Mustafa'yı, en son da kendini vurmuş...
Tam 3 ay kimseye çaktırmayacağım diye uğraşarak kendime gelemedim. Bu arada bizim telefon görüşmelerimiz yüzünden polis birkaç kez ifademi aldı, ama olay barizdi. Kıskanç koca, genç yazlık komşusu ile karısını vurup intihar etti. Benim yüzümden öldü diye çok suçluluk hissettim. En son yine Melek sağolsun, "Hale yaşamak istediği herşeyi senle yaşadı, sayende yaşadı, böyle düşün!" diye diye aklımı çeldi. Melek daha sonra İzmir'de ev kiraladı, Kuşadasından çok burda, ben de ev ve dükkandan çok ondayım...
Olaydan 4 ay sonra, öğlen saat 12:00 gibi teyze kızı aradı, "Konuşmamız lazım!" diye. "Ne oldu?" dedim. "Dava dosyasında ismin çıktı, nedir bu öğrenmek istiyorum, ben şimdi İzmir'deyim. İşyerine mi geleyim, sen mi gelirsin?" dedi. Dilek'le yaşıttık, altlı üstlü evlerde büyümüş, okula beraber gitmiştik. Kocası ile dosttuk. Ama kocası iki yıl önce girdiği basit bir ameliyattan çıkamamış vefat etmişti. Dilek, geçen yıl sünnet yaptığımız oğlu ile kalmıştı. Dükkana gelmesini söyledim. Dileği gerçekten severdim, ama ona hesap vermek istemiyordum...
Hışımla girdi dükkandan içeri. Bereket müşteri de yoktu, ekipleri de sabah işlerine dağıtmıştım. Önüme bir dosya attı. Çay may birşey diyemedim. "Bana bunları açıklaman lazım!" dedi sert ve otoriter bir sesle. Evrak, olayın tahkikat dosyasıydı. Hale'nin telefon kayıtları sayfalarca dökülmüştü. Whatsap mesajlarının detayları, mesaj tarih ve saatleri, tüm arama kayıtları, kim aradı kimi aradı, hepsi vardı. Çok uzun bir süreci kapsıyordu. Biraz baktım, hatta son 3 gün mesaj trafiği çok fazlaydı. Benimle o son 3 telefon konuşmasının tarih ve saatleri (eve girerken tarifi, Mustafa'nın yanından aradığı 2 görüşme), Ayhan'ın aramaları vardı, ama en önemlisi Whatsap mesajları telefonundan alınmış içerikleri bile döküm haline getirilmişti.
Dilek sabırsızlıkla bekliyor, masada birşeyleri eline alıyor, bir süre onunla oyalanıyor, sonra çantasını karıştırıyor, sigara yakıyor, söndürüyordu. Whatsap mesajlarına bakarken dikkatimi çeken bir şey oldu. Ben Melek ve Hale 3'lü seviştikten sonra, Melek eve kocasına bakmaya gittiğinde, Hale Mustafa'ya mesaj atmıştı. "Bugün çok tahrik oldum, fotolarımı görünce!", Mustafa, "Hale abla geleyim mi?". Hale, "Hayır şimdi değil, ben seni çağırırım, bu gece Melek ablan burda, offf hayallerim gerçek oluyor!", Mustafa, "Hayallerin neymiş abla? Seni saatlerce evire çevire sikeceğim!". Hale, "Ohhhhhh!", Mustafa, "Deme öyle, Melek abla uyuyunca geleyim!". Hale, "Hayır gören olur, yarın öğleden sonraya hazır ol sen!", Mustafa, "Tamam abla, uyuyamam ben şimdi!". Hale, "Uyu, yarın bana güçlü lazımsın!".
Melek viski'yi getirip biz içmeye başladığımızda da yazışmalar devam etmiş. Ne ben, ne de Melek Hale'nin telefonla yazıştığını farketmemiştik. Hatta Ayhan aradığında da yazışıyormuş Mustafa ile. Hale, "Anlat bakalım, nasıl sikeceksin beni?", Mustafa, "İşte böyle!" deyip (internetten indirdiği amdan sikiş pozisyonunun fotosunu koymuş). Hale, "Offff, başka?", Mustafa, "Bunu da çok merak ediyorum!" (götten sikiş fotosu). Hale, "Eveetttttt, şimdiden sulandı amım!", Mustafa, "Ohhh abla, attırcam şimdi!". Hale, "Ziyan etme, yarın ağzıma attırırsın!".
Tuhaftı, biz o gece 3'lü yaparken ne ara yazmıştı bunları. İşin ilginci benimle tüm yazışmaları silinmiş olmasına rağmen, Mustafa ile yazışmaları duruyordu. Gece saat 02:00'de, Hale, "Bak yarın bunları sikeceksin!" (sikilmekten kızarmış amının dudaklarını ve göt deliğinin fotolarını çekip Mustafa'ya yollamış), Mustafa, "Ohhh, Halemmm, ben şimdi bunlara bakıp boşalırım!". Hale, "Hayırrr, sadece azgın kal diye yolladım!". Ertesi sabah, Hale, "Günaydın yakışıklı!", Mustafa, "Günaydın, geleyim mi?". Hale, "Bu kadar sabırsız olma, Melek ablanla işimiz var akşam üstüne kadar, ondan sonra seninim!", Mustafa, "Sabırsızlıktan öleceğim!". Hale, "Heyecanlanma, amımı doldurmadan boşalmanı istemiyorum!".
Ben bu kadını bir gün önce saatlerce her deliğinden sikmiştim, demek ki gram doyuramamışım. Saat 16:30'da beni arabama bırakıp, Melek'le siteye dönüşlerine kadar ne yazışmalar, ne yazışmalar! Okurken bile yarağım kalkmış masa altında gizlemeye çalışıyordum. 16:30'da, Hale, "Gel hadi Mustafa, evdeyim, ama arka bahçeden gel, kimseye de görünme!", Mustafa, "Uçtummmmm!".
Sonra ertesi gün yani Perşembe akşama dek mesajlaşma yok, demek ki 24 saat Mustafa Hale'deymiş. Akşam saat 22:00'de, Mustafa, "Annemlerin de geleceği tuttu!", Hale, "Olsun, dinlenmiş olursun!". Mustafa, "Ama özledim!", Hale, "Biliyorum, ben de özledim, ama 7/24 sikemezsin ya!". Mustafa, "Sen ver ben sikerim yavrum!", Hale, "Offf, deme şimdi, bak zaten sürekli bana bakıyorsun annenler anlayacak!" (ikisi de veranda herhalde). Mustafa, "Ne yapayım şu an çok güzel görünüyorsun!", Hale, "İyice dinlen bu akşam, sabah annenler gidince amcığım ve götüm seni bekliyor olacak!". Mustafa, "Ağzın da yavrum, çok sevdim ağzına yüzüne boşalmayı!" (vayyy ağzına boşaltmayan kadın gencecik dölleri yalayıp yutmuş). Hale, "Çok tatlıydı döllerin, ilk kez yuttum dedim değil mi?", Mustafa, "Evet aşkım, Halem!". Hale, "Tamam, ben içeri giriyorum!", Mustafa, "Girme, biraz bacaklarını açsana!". Hale, "Gören olur!", Mustafa, "Hadi aççç!". Hale, "Delisin sen!", Mustafa, "Offfff! (demek ki açtı) Külot giymemişsin?". Hale, "Hazır beklesin diye, hem ıslandı bütün hepsi, bırakmadın ki bugün amcığımdan beş dakika çıksan çamaşır atacaktım makinaya, doyamadım ki!". Gece boyu böyle sürüp giden yazışmalar. Ertesi sabah 10:00'da, Hale, "Annenler gitti, geliyor musun?", Mustafa, "Evettttt, duş alıp hemen geliyorum!". Hale, "Ben aldım, amcığım mis gibi kokuyor, gel de sik!".
Sonra bir sürü evrak, Ayhan'ın otoban giriş çıkış kayıtları, sitenin kamerasından giriş saat ve fotosu, tabanca ile ilgili ruhsat vs. mermi kovanları. Mustafa'ya ve Hale'ye 4'er kurşun isabet etmiş. Ayrıca salonun krokisi çizilmiş ve ufak bir detay vardı, kanape de bir adet seks oyuncağı bulunmuş. Daha önce tahkikat dosyası görmemiştim, ama herşeyin bu kadar detaylı ve adlı adınca yazılmış olması çok tuhaf gelmişti.
Dilek, "Ne o, yazışmalar çok mu ilginç geldi, kafanı kaldıramadın?" dedi. Telefonda bana dair bir iz yoktu, ama telefon kayıtları vardı. "Neyi soruyorsun bana sen şimdi?" dedim. Dilek, sanırım operatörden alınan 1 yıllık telefon görüşme listesinin sayfalarını aralayıp, "Bunlar ne?" dedi benim numaramın üzerine parmaklarıyla vurarak. Bir an yutkundum. Dilek, "Benim anlamadığım, geçen yıla kadar sakin, kendi halinde, kafasını önünden kaldırmayan kadının nasıl bu orospuya dönüştüğünü merak ediyorum!" deyip dosyayı gösterdi. Hemen sonra da, "Ölünün arkasından konuşuyorum!" deyip hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilmez halde kalkıp dolaptan su aldım, kolonya ve havlu kağıt alıp önündeki sehpaya oturdum. Biraz kolonya döktüm ellerline. Kağıt havlula gözyaşlarını sildi. Dizdize oturuyorduk. "Bak.." dedim, iki elini de tutup sarstım ve "Bana bak, ne oldu?" dedim.
Anlatmaya başladı. "Ben ondan önce evlendim biliyorsun, beni kaynanam yetiştirdi sayılır. Gerdek gecesi sabahı kaynanam ikimizi de karşısına alıp, sen onun ablasısın koruyacak, kollayacak, doğruları, yanlışları gösterecek mutlu olması için çabalayacaksın. Sen de onun kardeşisin, saygını eksik etmeyecek, onunla beraber doğruları yanlışları bulacak, kocalarınıza güzel birer kadın, çocuklarınıza iyi birer anne olacaksınız demişti. Ama ben onu koruyup kollayamadım, iyi bir abla olamadım ki, olanları anlamadım bile, kendi derdimle (kocasının ölümünü kastediyordu) o kadar ilgilenmeyip ondaki değişimi görebilseydim, belki de 5 kişi ölmemiş olacaktı!" dedi.
"5 mi?" dedim. "Haberin yok mu?" deyip anlattı. 2 yılda 2 evlat, bir gelin kaybeden kaynana ve kayınvalidesi birer ay arayla vefat etmiş. "Tek başıma kaldım, şimdi de bu dosya ortaya çıktı. Çocuklarından gizlemeye çalıştım, ama sonuçta olay belli, çırılçıplak banyoda duş alıyorlarmış, su sesinden Ayhan'ın geldiğini duymamışlar bile. Oysa dava dosyasında salonda vuruldukları yazıyordu. Polisin tahmini, kaçarlarken, Ayhan çantasından silahı çıkarıp salonda yakalamış! Bu nasıl oldu, biliyorsan anlat bana!" dedi yalvaran gözlerle.
Elemanlardan birine telefon ettim, dükkana çağırıp, dükkanı ona teslim ettim. Melek 15 günlüğüne Almanya'daydı bir akraba düğünü için. Arabaya bindik, Meleğin eve götürdüm Dileği, bir yerlerden yiyecek birşeyler söyledim. Dilek, "Burası neresi ve neden geldik buraya?" dedi. "Burası arkadaşımın evi, anlatacaklarım uzun ve dükkanda tepkilerinin nasıl olacağını bilemediğim için geldik. Gelen giden müşterilerin ağlayan bir kadın görmesi işim için iyi olmaz takdir edersin ki!" dedim. "Peki tamam, anlat bakalım!" dedi. "Hayır, birşeyler yemelisin!" dedim. "İştahım yok!" dedi.
Çocukluğumuzda evcilik oynadığımızda, karı koca rolünde, bana yemek yapar, sonra da tabağın içine ağzına kadar birşeyler doldurur, "Bu çok!" dediğimde, gözlerini patlatır, "Hepsini yiyeceksinnnnnn!" derdi. Gözlerimi patlatıp, "Hepsini yiyeceksinnnnnn!" dedim. Zor da olsa gülümsedi.
68 notes
·
View notes
Text
Hopasporda uzun yıllar Futbol oynamış, ağabeyimiz Oktay AYDIN vefat etmiştir .
cenazesi 18.07.2024 perşembe günü Samsun’da defnedilecektir. Oktay abimize allahtan rahmet, kederli ailesine , yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı dilerim…
2 notes
·
View notes
Text
sevgili günlük;
geçen perşembe kardeşim ve arkadaşı izmirden eskişehir’e geldi benle ali’yi alıp götürmeye. o gece kaldılar ve balkonda sabaha kadar oturduk sohbet ettik. aylar yıllar sonra böyleli bir zaman geçirdim çok güzeldi. her ne kadar kardeşimle devamlı kavga etmeye hazır olsak da… ertesi gün uykusuz uykusuz valiz hazırladım. bir yandan ali’yi oyalıyorum. öğlenleyin çıktık. oyalana oyalana 7 saatte izmir’e vardık. yol güzeldi, izmir’de olmak çok güzeldi. geleceğimizi sadece babam bilmiyordu. biz varmaya yakın babam erkam abiyle çay içmeye çıkmış, annem dedi. dedim kesin sini’delerdir. önünde durduk baktık oradalar hakkaten. indik, ali kucağımda gittim masaya. niye seviyoruz insanları şok etmeyi bilmiyorum. neyse güzeldi. eve gittik, yerleştik, falan filan. ertesi gün cumartesi. akşam babam ali ben dışarı çıktık. ali’ye küçücük dondurma tattırdım, dudağına değdirdim yani sadece, çıldırdı çocuk külaha saldırıyordu kvkfkv neyse dedim ben sana muz dondururum onu yersin. pazar günü akşam ali’yi uyuttum kardeşime emanet ettim ve ayşe’yle buluşmaya çıktım. aslında geldiğimi haber vermeyecektim bozuktum falan ama amaaaan dedim sonra ne önemi var ya. neyin önemi var hangi bir şeyin önemi var glvk bir buçuk saat oturduk. yüzyıl sonra gibiydi. bu da iyi geldi. ertesi gün abim kardeşim ben ve ali takıldık. o da çok güzeldi. bugün de dilan ve simge ile iftar yaptık, ali’yi de götürdüm. zor bir akşamdı ali çok ağladı falan. ama yine çok güzeldi arkadaşlarla olmak. simge hamileymiş, buluşunca söyledi, şok oldum, çok sevindim.
izmir’de olmak güzel. iyi ki gelmeye cesaret etmişim :D çocukla (+ömersiz) uzun yola çıkma fikri geriyordu. göç eder gibi oluyor biraz, çok fazla eşya taşıman gerekiyor. ama rahat geçti şükür.
tüm bunlar olurken neredeyse hiç fotoğraf çekmedim ya. üzücü.
tüm bunlar olurken aynı zamanda çok yoruldum, çok yorgunum. alicim canım oğlum yetişkin bi insan gibi uyuyor. 9-10’da yatıp sabah 6-7’de kalkıyor. yahu canım bebeğim ben de seninle o kadar uyuyorum sabah benim hala çok uykum oluyor sen nasıl dinç oluyorsun. hayret bir şey. gündüz de çok uyumuyor ki yani. neyse halimize şükür.
izmirde olmak evet çok güzel de… bir yandan gerçekten aileyle (ali değil, aile dlcnd) olmak çok zor. çok gerici. çok yorucu. yazın ömer’in bir eğitim muhabbeti var, kırk günlük, o eğitimdeyken ben de bir ay izmir’de olurum diyorum. ama of ailemle bir arada olmak cidden bazen çok zor. neyse bakacağız. şimdilik bu kadar olsun.
5 notes
·
View notes
Text
Meursault'la Konuşmalar 44
Uzun bir aradan sonra merhaba dijital günlüğüm. Elimde nefretlik seviyesinde sıkıldığım bir iş var. Deadline'ı 3 Haziran'dı, hala bitmedi. Üstelik yarılamadım bile. Başına otursam bitecek ama başında oturmakla da bitmiyor. Tamam saçma oldu. Bu şu demek, her iki sayfada bir dikkatim dağılıyor kaç sayfa olduğuna bakıyorum dakikaya bakıyorum, aslında okusam hızlı gidiyorum diyorum sonra hop bakıyoruz başka bir sekmeye geçmişim. Böyle bir şey yok. Bu daha önce editörlüğünü yaptığım bir cildin son okuması. Piyasaya kıyasla güzel para getiren bir iş ama gel gör ki aynı metni üçüncü kez gözden geçirmek bıkkınlık veriyor ve neredeyse 700 sayfa. Bumerang gibi bir iş, bitti diyoruz başa dönüyor. A. Y.'nin alacağı olsun, bana "ilgini çekeceğini düşündüğüm bir iş var" girizgahıyla işi kabul ettirdi sonra bi baktım bizim bumerangmış. Arada bir de korkunç derecede hatalı yazılmış bir metnin son okumasını yaptım o da editörlüğe dönüştü ve bitirene kadar fenalık geçirdim. Üst üste geldiler yani. Biriyle de tezi için görüşmüştük, güya 1 Haziran'da elimdeki işi bitireceğim için ona tezini okuyup tashih etmeye o tarihte başlayabileceğimi söylemiştim. Daha elimi bile sürmedim. Haftaya çarşamba seansım var, doktor "tezi ne yaptın, hani karar almıştık" diyecek ve ben ne diyeceğim bilmiyorum. Teze bakmaya beş dk bile vaktim olmadığı için bakasım da geliyor biliyor musunuz?
Bu ara moralmanlarım inanılmaz bozuk, öyle böyle değil. Pazar gününü bütünüyle ağlayarak geçirdim mesela. Bu muhtemelen önceki hafta kendime çok yüklenmiş olmamdan oldu. Özellikle cuma günüm sabahtan akşama doluydu. O günün tek güzel yanı @tahrirdefteri ile buluşmuş olmamız. Bana Sevincini Bulmak kitabını almış Mustafa Kutlu'nun. İnşallah sevincimi bulurum falan derken Pazar günü kendimi ağlarken bulmam da çok ironik. Bir de o günün akşamında ders verdim bir platformda, derse başlar başlamaz bir baş ağrısı geldi yerleşti ve 36 saat perişen etti beni. Yeni yeni geçiyor gibi, hatta geçti de sayılmaz. Perşembe günü de tüm gün çalışıp sonrasında akşam konsere gitmiştim. Çarşambayı hatırlamıyorum. Salı günü gündüz İsam'da bahsettiğim tez görüşmesini yapıp üstüne biraz çalıştıktan sonra akşam Abdülmecit Köşkü'ne seminere gittim. Seminer beklediğim perspektiften olmadığı için bir şey katmadı ama öncesinde rehberle Maziden Atiye Zarafet sergisini gezdik, o güzeldi.
Lacivert olanı Afet İnan kadınlara seçme seçilme hakkı ile ilgili Türk Ocağı'nda konuşma yaparken giysin diye M. Kemal tasarlamış. Baya iyiydi, kendime diktirsem mi aynısından diye düşündüm. Diğeri de Yunanistan CB'ının şerefine verilen bir davette yine Afet İnan'ın giydiği elbise. Çok güzeldi.
Pazartesi akşam yorgun argın eve geldikten sonra hastalanan kuzenimi almaya gittik annemle, yolda kötü oldu eve varmak üzereyken acile gittik, onu bekle al eve gel derken gece yarısı oldu tabii ki. Bir de o hasta olduğu için odamı ona vermem gerekti, bu sefer akşamları uykum gelince perişan oldum çünkü salonda yattım pazar gününe kadar. Öncesinde bir gün kütüphanemi toplayıp kolilemiştim o da çok canımı sıkmıştı ama buraya yazmış mıydım hatırlamıyorum. Kendi evimde göçebe gibi kolilemem gerekti kitaplarımı. İşin kötüsü kolileri koyacak yer de yok evde. Tahammül sınırlarımın burcundayım. Bir an önce evlenmek ve kendi düzenime sahip olmak, kitap alınca "nereye koyacağım" diye düşünmemek, hayatımın her anını benim dışımda gelişen olaylara ve kişilere göre planlamamak istiyorum. Biliyorum son kısımdan evlenince de kaçılmıyor ama en azından kendi evim ve düzenim olur. Onun için de efor sarfedecek durumda değilim bu arada. Hazır bir düzene yerleşmek istiyorum, öyle çeyiz alayım ona bakayım buna bakayım hevesim yok, gücüm de yok.
Geçtiğimiz cumartesi değil ondan önceki cumartesi kendime lale almıştım. Aslında bu renk pembeyi sevmem ama lalede seviyorum. Bu sefer suyuna 1 lira attım, daha uzun dayandılar gibi. Bu süreçte bin tane öğrenci görüşmesi yaptım, o da ayrı tabii.
Arada mutlaka başka şeyler de olmuştur ama ne hatırlamak istiyorum ne de düşünmek. Aa bir de bu cumartesi halamlarla pikniğe gittik, sofra efsaneydi ama bana bir şey oldu pikniğin yarısında. Halam fark etti, dönüş yolunda bunu anneme söyledim o fark etti sen dalga geçtin benimle "hayırdır nerede nazar oldun" diye dedim annem de hep bana suç buluyorsun zaten dedi. Neyse dedim geçtim.
İyi hissetmiyorum ama deadlinelar benim nasıl hissettiğimi umursamıyor. İşi bitirme hevesim gelsin diye Suadiye Kronotrop'a geldim, dondurmalarında su da olduğu için affogato istediğim gibi olmuyor ama idare eder diye düşünüp aldım, dondurma damla sakızlıymış benim sakızdan midem bulanır. O hisle kalktım Civitas'a geldim, biraz para harcasam ne olur diye düşünüp kendime yemek ısmarladım. Şimdi onun pişmanlığı var içimde ve çalışamıyorum yine. Onun yerine bu yazıyı yazıyorum. EVe gitmek istiyorum. Doktor bu eve gitme isteğimden bahsettiğimde bunun kaçınan tarafım olduğunu, büzüşüp kendimi korumaya alarak yüzleşmekten korktuğumu hatırlatıyor. Biliyorum ama eve gitmek istiyorum. Ben adam olmayacak mıyım?
Ek
Bir önceki günceden sonra aslında ben Seyyid Hüseyin Nasr'ı dinlemeye gitmiştim. Hoca yaşından dolayı bazı kelimeleri yutarak konuşuyor olmasına rağmen kulaklığa gerek duymadan dinledim ve not aldım. Çıkışta da Taksim Camii'ne uğradım, İlhami Atalay'ın öğrencilerinin sergisi vardı, güzel şeyler gördüm. Bir gün önce "bir süre yeni kitap almamalıyım" kararı almış olmama rağmen kitabevinden de bir kitap aldım ama en azından kendimi birde durdurdum. Geçen cuma da İSAM'da İngilizce bir konferans vardı, aksanlı bir konuşmaydı çok zorlanmadım. Arada İngilizcem çok zayıfladı perileri geldiği için iyi geldi bu bana. Bunu da tarihe not düşmüş olalım.
13 notes
·
View notes
Text
Ata binmeyi öğrenmek istiyorum
Ata binmeyi öğrenmek istiyorum.
Nereden esti, bilmiyorum.
Belki savaşa giderim, belki ekmek almaya;
Maksat olmak at sırtında.
Sahi, atlar hâlâ savaşa gidiyor mu?
Bir at askerliğini kısa dönem mi yapmalı, uzun mu?
Bilemiyorum.
Bence herkes askerlik yapmalı azizim.
Bu yüzden militarist dediler bana.
Şimdilerde hippi olmak moda.
Ama sorarlar adama,
Kim saygı duyar asker kaçağı bir ata?
Ben duymam.
Bugün günlerden Perşembe,
Cuma olmaya beş dakika.
Ne yapılır bu kısa zamanda?
Kısa mı?
Banka sırası bekleyen birine
Uzun gelebilir pekâlâ
Ya da acı içinde tedavi arayan bir hastaya.
Eskiden dakikalar hep uzundu;
İmparatorluklar kurulurdu
Sadece on saniye süren.
İşte benimki de böyle bir imparatorluktu azizim.
Tam on bir buçuk saniye sürmüştü,
Romanovlar tacımı çalmadan önce.
En sevdiğim dönemi ilk dört saniyeydi.
Âşık oldum, evlendim,
Karım iki çocuk yetiştirdi.
Biri altı saniye yaşadı, diğeri yedi.
Saatler geçti, unuttum isimlerini.
Unuttum...
Çiçek almayı unuttum!
Bir demetin fiyatı iki mezar taşı olmuş.
Bende sadece bir mezar taşı var azizim,
Seninki.
Enflasyon aldı başını gitti...
Ben kaldım.
Ata binmeyi öğrendim.
Ama ne çarpışacak savaş kaldı,
Ne de kesecek bir baş...
Eskiden kesik başlar çoktu azizim,
Ellerde baltalar olurdu,
Koltuklarda kelleler...
Artık insanlar kafa kesmiyor.
Sadece parmaklar, kulaklar, diller...
Bir de sözler.
Allahuekber!
İşte böyle haykırırdık biz kelle alırken.
Tanrıya inanır mısın azizim?
Gerçi ne fark eder, o sana inanmazken.
Onu ikna etmek için ne yaptın?
Belki bir denizi ikiye yardın,
Belki bir kutsal kitap yazdın,
Belki bir avuç toprağa can verdin.
Tanrı bunları çoktan denedi azizim.
Fakat kim var ona iman eden?
Bir atım var, bir de ben.
Ya Martin Eden?
Saçma, saçmalıyorum...
Sen hiç saçmalar mısın azizim?
Güzel saçmalayan adamın gönlü de güzel olurmuş.
Yalan,
Ben uydurdum.
Saat on iki olmuş azizim.
Cuma günü geldiyse
Varmalıyım artık yeni kıyılara.
Ne dersin Romanovlardan hesap sormaya?
Gördün mü, beş dakikaya
Neler neler sığdırdık?
Kendine iyi bak.
Dıgıdık dıgıdık.
İsmet Latif
2 notes
·
View notes