#tutukluluk
Explore tagged Tumblr posts
Text
AÇIKLAMALAR
Malum olduğu üzere, Sayın Adnan Oktar ve TBAV camiası mensubu arkadaşlarımıza yönelik 11 Temmuz 2018 tarihli polis operasyonuyla başlayan savcılık soruşturması ve akabinde açılan ceza davası, Dosyada, -TBAV camiasının mağdur olmasında menfaati bulunan bir kumpas çetesinin organize iftira senaryoları dışında- tutukluluğu gerektirecek somut bir delil olmamasına rağmen 176 kişinin tutuklanmasıyla başlamıştır.
Yaklaşık 2,5 yılı aşkın zamandır devam eden yargılama süresince, bazı medya kuruluşlarının daha polis operasyonunun ilk gününden itibaren masumiyet karinesini ayaklar altına alarak yürüttükleri iftira kampanyaları ve hukuka aykırı yayınları sonucu oluşan, kamuoyu infiali sebebiyle arkadaşlarımızın yargılanmaları da haksız ve hukuka aykırı şekilde, hep tutuklu olarak devam ettirilmiştir.
TBAV camiası mensubu arkadaşlarımızın tutuklu yargılanmalarının sağlanmasıyla planlarının birinci aşaması başarıya ulaşan kumpas çetesi, hiç hız kesmeden planlarının ikinci safhasına geçerek cezaevlerinin zorlu koşulları altında çeşitli sağlık sorunlarıyla boğuşan tutuklulara yönelik özel bir çalışma başlattılar.
Art niyetli bazı avukatlar ve iftira çetesi mensupları eliyle yürütülen bu özel çalışmada, tüm tutuklu TBAV mensupları bulundukları cezaevlerinde tek tek ziyaret edilmiş, “SÖZDE İTİRAFÇI, ETKİN PİŞMAN” olmaları (yani 30 yıldır tanıdıkları masum kişilere gerçek dışı bazı suçlayıcı iftiralar yöneltmeleri), aksi takdirde hapiste çürüyecekleri söylenerek aldatılmaya çalışılmış, sistematik olarak baskı ve tehditlere maruz bırakılmışlardır.
Bu somut gerçek, soruşturmanın ilk aşamalarından bu yana yaşadığımız ve yazımızda örnekleriyle anlatacağımız vahim olaylarla birlikte değerlendirildiğinde, tutuklu yargılanan TBAV camiası mensuplarının; “Etkin Pişmanlık” uygulaması adı altında, daha önce örneğine rastlanmamış yeni bir “uzatılmış işkence” yönteminin mağduru haline nasıl getirildiklerini de açıkça gösterecektir.
#sn Adnan oktar#tbav camiası#kedicikler#adnan hoca#sözde itirafçı#etkin pişman#uzatılmış işkence#iftira çetesi#cezaevi#tutukluluk#dava dosyası#mahkeme#yargılama#Türkiye
0 notes
Text
Sayın Adnan Oktar’ın Türk Toplumuna, Uluslararası Topluma ve Genel Anlamda Tüm İnsanlığa Sağladığı Fayda, Katkı ve Hizmetler
Bu fayda, katkı ve hizmetleri iki ana başlık altında inceleyebiliriz:
– Birincisi, Sayın Adnan Oktar’ın toplam sayısı 350'yi bulan kitaplarının, ayrıca yerli-yabancı en önde gelen medya kuruluşlarının gazete ve internet sitelerinde yayınlanan 1000'i aşkın makalesinin vesile olduğu faydalar ve katkılardır.
– İkincisi ise, yaklaşık 10 yıldır aralıksız katıldığı canlı yayınlarda, televizyon programlarında, yerli-yabancı tv kanallarının temsilcileriyle yaptığı röportajlarında ve sohbetlerinde dile getirdiği sözlü anlatımlar, açıklamalar, analizler ve tespitler ile sosyal medya hesaplarından verdiği mesajlar aracılığıyla vesile olduğu fayda ve hizmetlerdir.
1– Sayın Adnan Oktar’ın, Kaleme Aldığı Yüzlerce Eseri Vesilesiyle Türk ve Dünya Toplumuna Sağladığı Maddi-Manevi Fayda, Katkı ve Hizmetler:
Sayın Adnan Oktar'ın, 40 yıldan bu yana kaleme aldığı bilimsel, kültürel, imani ve siyasi konulardaki yaklaşık 350 adet eserinden her biri, tek başına insanların dünyaya bakış açılarını değiştirecek etkiye sahiptir.
Sayın Adnan Oktar, Allah'ın varlığını ve birliğini, Kuran mucizelerini, kainattaki yaratılış delillerini ve iman hakikatlerini tüm insanların gözleri önüne serdiği; Kuran ayetleri ve Peygamberimiz (sav)'in sahih hadisleri ışığında bağnazlık ve hurafelerden arınmış gerçek İslam'ı anlattığı; Türk insanına vatan, millet ve Atatürk sevgisini aşıladığı; dünya üzerindeki siyasi gelişmelerin ve tarihi olayların perde arkasındaki gizli yönlerini gün ışığına çıkardığı bilimsel, kültürel, imani ve siyasi içerikli kitaplarıyla her ülkeden, her dil ve dinden milyonlarca insana hitap etmektedir. Bu bakımdan, Harun Yahya müstear ismiyle kaleme aldığı devasa külliyatı tüm dünyada geniş yankı ve etki uyandırmış, milyonlarca insanın tevccühünü kazanmıştır.
Yazarın eserlerinin en temel özelliği sadece Allah'ın rızasını kazanmak için hazırlanmış olmalarıdır. Hiçbir ticari kaygı ve menfaat beklentisi olmaksızın hazırlanan bu eserlerin okuyanların kalplerinde uyandırdığı hızlı, derin ve kalıcı etki de bu ihlaslı çalışmanın bir neticesidir.
Yazarın kaleme aldığı Harun Yahya külliyatı 72 yabancı dile çevrilmiştir. Her yıl yüzbinlercesi satılan bu kitaplar aynı zamanda internet sitelerinden ücretsiz olarak her yıl milyonlarca indirilip okunmaktadır. Dünya çapında milyonlarca insan bu kitaplar vesilesiyle hidayet bulmuş, imanla şereflenmiş, Allah'ın varlığına ve birliğine tahkiki manada şahit olmuş, hayatın gerçek anlamını öğrenmiş, Kuran'a dayalı güzel ahlakla donanmış, kalpleri şifa bulmuş, sevgi ve şefkat elçileri olmuştur. Yine Harun Yahya külliyatı Türk insanına ve Türk gençliğine vatan sevgisini, milli birliğin önemini, ulu önder Atatürk'ün modern, dindar, aydın ve ilerici kişiliğini en akılcı ve vurucu biçimde anlatmıştır.
Sayın Adnan Oktar’ın, 350'ye varan kitaplarında genel anlamda ana başlıklarıyla şu temel hayati konular işlenmektedir:
Allah'ın varlığı, birliği ve yaratılış gerçeği,
Allah'ın yaratma sanatı, çevremizdeki yaratılış mucizeleri ve iman hakikatleri,
Allah'ın son Hak dini İslam,
Allah'ın sözü, son İlahi Kitap Kur'an,
Kur'an mucizeleri,
Allah'ın son Peygamberi Hz. Muhammed (sav),
Kuran bilgisi, İslam ahlakı ve imani konular,
Devlete bağlılığın ve milli birliğin önemi,
Büyük Türkiye için milli strateji önerileri,
Atatürk’ün hayatı, üstün ahlakı, benzersiz kişiliği ve samimi dindarlığı,
Türk-İslam birliği ülküsü,
Darwinizmin geçersizliği ve yaratılış gerçeğinin bilimsel ispatı,
Mehdiyet, kıyamet ve ahir zaman alametleri,
İncil, Tevrat ve Zebur'dan günümüze ulaşan Kur'an'a mutabık güzel öğüt ve bilgiler,
Peygamberlerin hayatı, semavi kitaplar ve ehli kitap,
Komünizm, Faşizm vb. sapkın ideolojilerin bilimsel ve felsefi açıdan eleştiri ve çürütülmesi,
Batıl inanış ve felsefelerin bilimsel deliller ışığında eleştiri ve çürütülmesi,
Maddenin ardındaki sır,
Çocuklara yönelik imani kitaplar...
Ne var ki;11 TEMMUZ 2018 TARİHİNDEN SONRA BU KİTAPLARIN İMHASINA KARAR VERİLMİŞTİR !!!
Yine, Sayın Adnan Oktar'ın bu eserlerinden faydalanılarak yüzlerce belgesel film yapılmış, 1000'den fazla internet sitesi hazırlanmış ve yayına girmiştir. 73 farklı dilde çevirileri yapılan bu internet sitelerini
11 Temmuz 2018 tarihinde düzenlenen polis operasyonuna kadar;
167 ülkeden her ay 47 milyon insan ziyaret etmekteydi. Günlük ziyaretçi sayısı 1 milyonun üzerindeydi.
Her ay yaklaşık 8 milyon film, 5 milyon kitap ve 800 bin sesli anlatım ücretsiz olarak bilgisayarlara indirilmekteydi.
Harunyahya.org sitesinde sadece Türkçe olarak toplam 96.000 bin sayfa, İngilizce Harunyahya.com sitesinde ise 45.000 sayfa bulunmaktaydı.
Bu sitelerde 60’ın üzerinde ayrı dilde eser mevcuttu. Sadece internet üzerinden hemen her gün Harun Yahya sitelerine yaklaşık 1 milyon kişi giriş yapmaktaydı.
Ne var ki;11 TEMMUZ 2018 TARİHİNDEN SONRA BU SİTELERİN HEPSİNE TÜRKİYE ÜZERİNDEN GİRİŞ YAPILMASI ENGELLENMİŞTİR !!!
2– Sayın Adnan Oktar’ın, Sohbetleri ve Çeşitli Ortamlardaki Sözlü Anlatımları Vesilesi İle Türk ve Dünya Toplumuna Sağladığı Sayısız Fayda ve Hizmetler:
Sayın Adnan Oktar’ın canlı yayınlarda birebir anlatımlarına, anlattığı gibi yaşadığına ve samimiyetine şahit olan insanlar aradıkları güzel ruhu bulmuşlardır.
Aradıkları teknik bilgiyi herhangi bir internet sayfasında, akademik bir yayında, aldıkları bir kitapta kolaylıkla bulabilen insanlar, İslam’ın insana kazandırdığı aklı, vicdanı, kaliteyi, yüksek sanat duygusunu, neşeyi ve yaşama sevincini görmek istediklerinde ise güzel bir örneği kolay kolay bulamamaktadır. Bu sebeple de okulda saatlerce dersini de alsalar, her gün açtıkları kanalda İslami sorulara cevap veren insanları da görseler, son derece muhafazakar bir ortamda da yetişseler, aradıkları samimi ruhu bulamadıklarında dine ve Kuran ahlakına yaklaşmamaktadırlar. İçine düştükleri boşluğu ise materyalist ideolojiler doldurmaktadır.
İşte bu sebeple Sayın Adnan Oktar’ın Ülkemizin ve devletimizin sadece maddi menfaatlerini kollamakla kalmayıp, uzun vadedeki menfaatlerini de düşünerek sağlam ve güçlü bir milli-manevi şuura sahip üstün vasıflarda bir Türk Gençliği'nin yetişmesi yönünde de hayati tavsiyelerde bulunmuştur. Sayın Adnan Oktar, her fırsatta ülkemizin geleceği için, Atatürk’ün hayalindeki gibi Türk Gençliği’nin Avrupa’ya ve tüm dünyaya model teşkil etmesi için, sağlıklı beslenmelerinin, spor yapmalarının, dışa dönük, sosyal, neşeli ve rahat olmalarının, müzikten, eğlenceden, danstan, sanattan, bilimden kopuk yaşamamalarının, taassup ve bağnazlıktan uzak durmalarının, bakımlarına, temizliklerine ve giyimlerine özen göstermelerinin önemine değinmiştir. Ülkemizin geleceği olan gençlerin eğitim ve yaşam kalitesi için ciddi bir çaba göstermiştir. Televoleci, hazırcı, egoist, fırsatçı, çıkarcı, köşe dönmeci bir gençlik oluşmasına karşın milli eğitim seferberliğinin ilan edilmesini teklif etmiştir. Kuşkusuz tüm bunlar, toplumsal çöküşe en büyük set olacak üstün bir aklın ürünüdür.
Benzer bir şekilde iç ve dış bazı odakların Türkiye'yi derin bir ekonomik krize sürüklemeyi planladıkları bir dönemde Sayın Adnan Oktar, çıkan enflasyon haberleri ve döviz dalgalanmalarında halkı paniğe kapılmamaya davet etmiş, hükümetin ülke hazinesini yönetme ve krizlere çözüm bulmada çok tecrübeli ve başarılı olduğunu belirterek halkı hükümetimize güvene davet etmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımız’ın “yastık altındaki dolarları bozduralım” çağrısına tam destek vermiş, “dolar ile iş yapmayı kaldırıp yerli para birimimize dönelim” çağrısında bulunmuş ve bu teklifi bir süre sonra önemli bir devlet politikası olarak benimsenmiştir.
Sayın Adnan Oktar, İngiliz Derin Devleti’nin bağnazlığı kullanarak kadınların toplum dışına itilip değersizleştirilmesine, bakımsız, itici hale gelmesine sebep olarak cinsi sapıklıkları, eşcinselliği teşvik etmesi yönündeki sinsi mühendislik çalışmasına da en büyük fikri mücadeleyi vermiştir. Kadına şiddete karşı en güçlü ve en etkili biçimde karşı durmuş, sayısız çözüm önerisinde bulunmuş, kadınların hak ettiği sevgiyi ve saygıyı görmesi için müthiş bir çaba göstermiştlr.
Sayın Adnan Oktar anlatımlarıyla Müslüman coğrafyada tesanüdü ve dayanışmayı da pekiştirmiştir. Yabancı dergi ve gazetelerde yayınlanan yazılarıyla, bu coğrafyayı bir olmaya, Kur'an'ın kardeşlik ruhu etrafında birlik olmaya davet etmiş, her Müslümanın birey olarak dünyadaki tüm Müslümanlardan sorumlu olduğu, onlara sırtını çeviremeyeceği bilincini aşılayıp ülkesi ne olursa olsun Müslümanlar’a sahip çıkılması gerektiğini anlatmıştır. Böylece kendisinden başkasına duyarsız olan anlayışın, diğerini dışlayan sevgisizliğin ortadan kaldırılmasına vesile olmuş, tüm dünyaya sahip çıkabilecek, İslam aleminin önderliğini üstlenebilecek bir ruhu telkin etmiştir.
SAYIN ADNAN OKTAR’IN TOPLUMA KAZANDIRDIĞI BU RUH TÜM SORUNLARIN TEK ÇÖZÜMÜDÜR !
ANCAKBu coşkun ruhun yok edilmeye çalışılması, buraya kadar yalnızca çok kısa bir özetini aktarabildiğimiz, tüm Türkiye’yi hatta dünyayı duvarları olmayan bir okul gibi dev bir eğitim alanına çeviren bu güçlü kültürel faaliyetin engellenmesi, Allah’ın varlığının delillerini anlatan insanların tahkiki imanı kazanmalarına vesile olan internet sitelerinin kapatılması, insanlara umut, şevk, heyecan ve neşe aşılayan, milli şuur kazandıran TV yayınlarının durdurulması – açıkça görüldüğü gibi- çok büyük bir manevi boşluğun oluşmasına ve bu boşluğun da hızlı bir tahribatla neticelenmesine sebep olmuştur.
#adnan oktar#sevgi toplumu#kardeşlik#dostluk#ingiliz derin devleti#nefret#kin#düşmanlık#kitap#konferans#belgesel#vatansever adnan hoca#kedicikler#tutukluluk#nedeni#neydi#a9 tv
0 notes
Text
2 YILDAN BU YANA CAMİAMIZA KARŞI YAPILAN HAK VE HUKUK İHLALLERİ, ZULÜM VE EZİYETLER GÜN YÜZÜNE ÇIKIYOR
Kamuoyunun malumu olduğu üzere, Sayın Adnan Oktar ve çok sayıda arkadaşı 11 Temmuz 2018 tarihinde düzenlenen sansasyonel bir polis operasyonu ile tutuklandı.
2 senedir cezaevinde bulunan Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının masumiyet karinesi bu süre zarfında yok sayıldı, basın yayın organları tarafından yargısız infaza maruz bırakıldı ve yüzlerce kişi, aileleri, yakınları ve sevenleriyle birlikte büyük mağduriyetler yaşadı. Sayın Adnan Oktar ve 80 kadar arkadaşı halen İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden yargılama sürecinde tutuklu olarak Silivri Ceza İnfaz Kurumu’nda tutulmaktadır. Adli kontrol şartları uygulanarak salınan 100 kişinin ise özgürlükleri ev hapsi uygulamasıyla kısıtlanmaya halen devam etmektedir.
Operasyonun ilk gününden itibaren Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları, kendilerine yöneltilen tüm suçlamaların geçersiz olduğunu delilleriyle ortaya koymuş, tüm ithamların çok derin ve kapsamlı bir kumpasın sonucu olduğunu ispatlamışlardır. Operasyon ve sonrasındaki soruşturma ve kovuşturma süreçlerinde yaşanan zulüm derecesinde hak ve hukuk ihlallerini gündeme taşımışlar, ilgili kurumları başka kimselerin benzer mağduriyetleri yaşamalarına engel olmak amacıyla bilgilendirmişler, ancak Devletimize duydukları derin saygı ve itaat sebebiyle kimseden şikayetçi olmamışlardır.
Emniyet ve Yargı Kurumlarındaki Son Atamalar Bazı Gerçeklerin Ortaya Çıkmaya Başladığının Bir Göstergesidir
Son günlerde, sözünü ettiğimiz bu ihlallerin önemli ölçüde müsebbibi konumundaki bazı emniyet ve yargı mensuplarının, ardı ardına görevlerinden alınarak farklı illere tayin edilmeleri ise, yapılan bu hak ve hukuk ihlallerinin, zulüm ve eziyetlerin nihayet fark edildiği kanaatini uyandırmaktadır. Aynı zamanda, hükümetimizin ve devlet büyüklerimizin de bu hukuksuzluklarla ilgili yeni bilgi sahibi olduğunun da açık bir göstergesidir.
Camiamıza yönelik operasyonun altında imzası olanların başında, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü MUSTAFA ÇALIŞKAN, İstanbul Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü FURKAN SEZER ve ekibi ile İstanbul Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından CANER BABALOĞLU gelmektedir. Gelinen aşamada, BU KRİTİK İSİMLERİN TAMAMI GEÇTİĞİMİZ GÜNLERDE PEŞ PEŞE YAPILAN ATAMALARDA GÖREVLERİNDEN ALINMIŞ VE BÖYLELİKLE AYNI ZAMANDA, SAYIN ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARI HAKKINDAKİ DOSYALARDAN DA EL ÇEKTİRİLMİŞLERDİR.
İstanbul Eski İl Emniyet Müdürü MUSTAFA ÇALIŞKAN
Bu kişilerin görev başında olduğu dönem boyunca, çalıştıkları birimlerdeki bazı memurlar tarafından ilk günden bu yana çok ciddi hak ve hukuk ihlalleri yapılmış ve bu kanunsuz uygulamalarla ilgili olarak da düzenli bir biçimde Devletimizin ilgili birimleri bilgilendirilmiştir.
Örneğin;
ADI GEÇEN YETKİLİLERİN İLGİLİ RESMİ KURUMLARIN BAŞINDA OLDUĞU DÖNEMDE, ÜZERİNDE GİZLİLİK KARARI BULUNAN SORUŞTURMA DOSYASINDAKİ GİZLİ KALMASI GEREKEN BİLGİLER MEDYAYA DÜZENLİ SERVİS EDİLMİŞ, BAZI HUSUMETLİ MÜŞTEKİLER VE ONLARIN İŞBİRLİKÇİLERİ İLE PAYLAŞILMIŞ, BU KİŞİLERLE GAYRİ HUKUKİ İŞ BİRLİĞİ YAPILMIŞ, GERÇEK DIŞI, DELİLSİZ VE MESNETSİZ SUÇ İSNATLARI GÜYA GERÇEK GİBİ GÖSTERİLMİŞ, YÜZLERCE KİŞİ, ONLARIN AİLELERİ VE YAKINLARI HAKSIZ YERE MAĞDUR EDİLMİŞTİR.
İstanbul Eski İl Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan, henüz operasyon sabahında, teamüllerde hiç olmayan bir şekilde, bir bilgi notu yayınlatmış ve basını ve Türk halkını güya “konu hakkında bilgilendirmiştir.” Bu, bir bilgilendirme değil itham ve karalama notu olarak tarihteki önemli hukuksuzluklar arasındaki yerini almıştır. Söz konusu notta “Adnan Oktar Suç Örgütü” şeklinde kullanılan tanımlamayla henüz soruşturması devam eden, mahkemesi bile görülmemiş bir olay için, ceza alıp almayacağı belli olmayan yüzlerce kişi hiçbir hukuki dayanağı olmadan ağır töhmet altında bırakılmış, kamuoyu nezdinde baştan suçlu ilan edilmiş, kara propaganda yapan bazı basın kuruluşlarının önü açılmıştır.
Bu görülmemiş hakkaniyetsiz ve hukuksuz yöntemle, hukukun en temel değerlerinden ‘’masumiyet karinesi’’ açıkça ihlal edilmiştir. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan kişilerin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmektedir. Hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz. Dolayısıyla, masumiyet karinesi, en başta kamu görevlilerinin bir insanın suçluluğuna ilişkin zamansız açıklamaları bakımından önemli şartlar getirmektedir.
Mustafa Çalışkan
Mustafa Çalışkan, bahsi geçen bu notuyla yetinmemiş, 2018 yılının Aralık ayında katıldığı bir panelde yaptığı konuşmada Adnan Oktar ve arkadaşlarını, bulunduğu resmi makamın görev, yetki ve sorumluluklarını aşan bir üslupla, kendince “suç örgütü” olarak tanımlamıştır. Sayın Çalışkan’ın ne derece yanlış bilgilendirildiğinin en önemli delili bizzat bu konuşmasıdır. Mustafa Çalışkan konuşmasında, halen Adnan Oktar’ın yanında güya kendi rızaları dışında tutulmuş olan binlerce çocuk olduğunu ve bu çocuklarına ulaşamayan da binlerce aile olduğunu söylemektedir. Bu, huzurdaki davanın iddianamesinde bile yer almayan son derece gerçek dışı bir iddiadır.
İl Emniyet Müdürü seviyesindeki bir devlet görevlisi olan Sayın Mustafa Çalışkan'ın bu derece akıl almaz gerçek dışı iddiaları, delilsiz, belgesiz, uydurma hikayeleri bu kadar rahatça sarf edebilmesini, resmi makamının gerektirdiği ciddiyet, sorumluluk ve görev ahlakıyla, polis meslek ilkeleriyle bağdaştırmak mümkün değildir.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin “suç kovuşturmalarıyla ilgili bilgilerin medyaya sunulmasına ilişkin ilkeleri” başlıklı tavsiye kararında, Emniyet yetkililerinin yapacağı basın açıklamalarının “Masumiyet Karinesi”ne ve “Bilginin Doğruluğu” ilkesine uygun olması gerektiği belirtilmiştir.
"Binlerce Acılı Aile" İddiasının Hiçbir Gerçekliği ve Dayanağı Yoktur
Öte yandan, Çalışkan’ın gerçekleştirdiği operasyondan dolayı sözde “binlerce ailenin” kendisine duacı olduğuna dair açıklaması hiçbir dayanağı olmayan, hayali bir iddiadan ibarettir.
Çocuklarından ayrı kaldıklarını iddia eden ve söz konusu komploya bizzat iştirak eden bir kısım husumetli müştekilerin baskı, kontrol ve yönlendirmesiyle hareket eden EN FAZLA 6-7 AİLE BULUNMAKTADIR. Bu ailelerin, çocuklarıyla aralarındaki bazı anlaşmazlıklar ise tamamen aile içi özel ve kişisel sebeplerden kaynaklanmaktadır. Camiamızla konunun bu açıdan hiçbir ilgisi yoktur.
Bu arada, bu ailelerin sözde kendilerinden koparıldığını iddia ettikleri ÇOCUKLARIN 8-10 YAŞLARINDA DEĞİL ORTALAMA 40'LI VE 50'Lİ YAŞLARDA olduklarını da burada belirtmekte fayda vardır. Sonuçta, bu traji-komik saçma iddia da, doğal olarak konuların tüm detaylarına hakim olması mümkün olmayan kamuoyunda infial uyandırmayı, hassas sinir uçlarını tahrik etmeyi amaçlayan bir algı malzemesinden başka bir şey değildir.
DAHASI, SÖZÜNÜ ETTİĞİMİZ BU 6-7 AİLENİN ÇOCUKLARI DA DAHİL OLMAK ÜZERE 11 TEMMUZ OPERASYONUNDA GÖZALTINA ALINAN 200'E YAKIN ARKADAŞIMIZIN HEMEN HEPSİ, "AİLELERİNE TESLİM EDİLMEK" ŞÖYLE DURSUN TUTUKLANARAK CEZAEVLERİNE KONMUŞTUR. HAYATLARINDA HİÇBİR SUÇA KARIŞMAMIŞ BU ARKADAŞLARIMIZIN 90 TANESİ 1.5 YIL EN KÖTÜ CEZAEVİ KOŞULLARINDA TUTUKLU KALMIŞ, DİĞER 77'Sİ DE HALEN TUTUKLU OLARAK 25 AYDIR CEZAEVİNDEDİR.
Polis operasyonunun ilk anlarından itibaren, gerek Mustafa Çalışkan'ın yayınlanan “bilgi” notu gerek görevli polis memurlarının Sayın Adnan Oktar’ın başını şiddetle yere doğru bastırarak götürmeleri ve bu zulmü tekrar tekrar ve özellikle de kameralar karşısında uygulamaları, gerek gözaltındakilerin görüntülerinin basına sürekli servis edilmesi ve gerekse Mustafa Çalışkan’ın paneldeki konuşmaları, tüm bunların kamuoyunu tahrik etmeye yönelik özel ve planlı bir “algı” operasyonunun parçaları olduğu izlenimini vermektedir.
İstanbul Emniyet eski Müdürü Mustafa Çalışkan’ın Masumiyet Karinesi’ni ve polis meslek ilkelerini ihlal eden bu yaklaşımları, paneldeki konuşmasından sonra İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün 2018 yılı faaliyet raporuna da yansımıştır.
Mustafa Çalışkan Döneminde Yayınlanan Emniyet Faaliyet Raporu'ndaki Hukuksuzluklar
İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün her yıl yayınladığı ve kamuoyuyla paylaştığı faaliyet raporunun 2018 yılı nüshasında, Adnan Oktar ve arkadaşlarına yönelik gerçekleştirilen polis operasyonuna geniş yer verilmiş, raporun yayınlandığı tarih itibariyle Savcılık soruşturması aşamasında olan ve hakkında gizlilik kararı bulunan dosyayla ilgili birçok mesnetsiz iddia, yorum ve fotoğraf paylaşılmıştır. Camiamız aleyhinde kirli bir algı operasyonu yürüten bir kısım medya kuruluşlarının basın meslek ilkelerini ve soruşturma gizliliğini ihlal eden iftira içerikli sayfalarını olduğu gibi sayfalarına taşıyan bu rapor, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının Anayasal haklarını, “Bilginin Doğruluğu” ve “Masumiyet Karinesi” ilkelerini bir kez daha ağır bir şekilde ihlal etmiştir. Dolayısıyla Mustafa Çalışkan’ın kendince en gurur duyduğu operasyon olarak nitelediği bu operasyon aslında bir başarı değil, hukukun yerle bir edildiği bir hezimet operasyonu olmuştur.
Bu ve benzeri sayısız haksız ve hukuksuz uygulama ve faaliyetin ardından, 16 Haziran 2020’de yapılan tayinler neticesinde MUSTAFA ÇALIŞKAN İÇİŞLERİ BAKANLIĞI TARAFINDAN SAHA GÖREVİNDEN ALINMIŞ, ANKARA’YA MASA BAŞI GÖREVİNE ÇEKİLEREK Emniyet Genel Müdür Yardımcısı yapılmıştır. Çalışkan’ın ekibinin büyük kısmı da Türkiye’nin farklı bölgelerine dağıtılmıştır.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü kadrosunda yapılan değişiklikler bununla sınırlı kalmamış, SÖZ KONUSU POLİS OPERASYONUNA MAHAL VEREN SORUŞTURMAYI YÜRÜTEN İSTANBUL MALİ SUÇLARLA MÜCADELE ŞUBE MÜDÜRÜ FURKAN SEZER DE GÖREVİNDEN ALINARAK KİLİS’E ATANMIŞTIR.
Eski İstanbul Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü FURKAN SEZER
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına yönelik düzenlenen polis operasyonu ve bunu takip eden gözaltı, tutukluluk, soruşturma ve kovuşturma süreçleri tarihe geçecek çok büyük zulüm ve haksızlıklarla, görülmemiş hukuksuzluklarla, insanlık dışı uygulamalarla, ağır cezaevi eziyetleriyle ve kişilik hakları ihlalleriyle doludur. Operasyonun ardından savcılık makamınca iddianame yazılması da 1 yıl sürmüş, bu zaman zarfında tüm şüpheliler haklarındaki suç isnatlarını bile bilmeden cezaevlerinde tutulmuştur. Ortaya çıkarılan iddianameyi inceleyen Türkiye’nin önde gelen hukukçuları da dair yüzlerce insan büyük bir şaşkınlık yaşamıştır. Büyük kısmı tekrarlardan ve husumetli müştekilerin soyut hayali anlatımlarından oluşan iddianamede çok fazla miktarda maddi hata ve şahsi yorum içeren bölüm bulunmakta olup somut hiçbir suç delili sunulamamıştır, çünkü yoktur.
İddianame Savısı Caner Babalo��lu'nun Taraflı ve Hukuksuz Uygulamaları
İddianameyi kaleme alan iki savcıdan birisi olan CANER BABALOĞLU İSE 17 HAZİRAN 2020’DE HSK 1. DAİRESİ 2020 ADLİ VE İDARİ YARGI YAZ KARARNAMESİ KAPSAMINDA İSTANBUL CUMHURİYET SAVCILIĞI GÖREVİNDEN ALINARAK DİYARBAKIR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ ÜYELİĞİ göreviyle DİYARBAKIR’A GÖNDERİLMİŞTİR.
Savcı Caner Babaloğlu da soruşturmaya atandığı ilk günden itibaren yargılananlara hasmane ve taraflı bir tutum içerisinde olduğunu gizlemek ihtiyacı dahi hissetmemiştir. Caner Babaloğlu, verdiği her kararla, yazdığı her müzekkereyle dosyanın müştekilerini ve etkin pişmanlık yasasından yararlanmak zorunda bırakılan sözde itirafçıları kayırdığı izlenimini vermiştir.
Dosya kapsamında böyle bir iddia ve ima dahi olmadığı ve kendisi bizzat iddianameyi hazırlayan savcı olarak bunu gayet iyi bildiği halde Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarını sözde bir "terör örgütü" gibi lanse etmeye çalışmış, HER MÜZEKKERESİNDE ISRARLI VE KASITLI OLARAK ve HUKUKUN DIŞINA ÇIKARAK BU İFADEYİ KULLANMIŞTIR. Ayrıca, dosya kapsamında verdiği hukuka aykırı tahliye ve tefrik kararları ile de müşteki ve sözde itirafçıları alenen kayırarak hukukun en temel kurallarını dahi çiğnemiştir.
Sonuç olarak;
Yakın zamanda yapılan söz konusu kritik atamalar çok önemli bir gerçeği gözler önüne sermiştir. DEVLET YETKİLİLERİMİZ, SAYIN ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARI HAKKINDA YÜRÜTÜLEN SORUŞTURMA VE HALEN DEVAM EDEN KOVUŞTURMA SÜREÇLERİNDE HAKKA, HUKUKA VE VİCDANLARA AYKIRI TUTUM VE DAVRANIŞLARI YAKINDAN TAKİP ETMEKTE, YETERLİ VE GEREKLİ BİLGİ VE KANITLARA ULAŞTIKÇA DA GEREKENİ YAPMAKTA HİÇBİR TEREDDÜT GÖSTERMEMEKTEDİR. Bu hukuk ihlalleri hakkında tarafımızca yapılan düzenli bilgilendirmeler ve talepler en sonunda yerini bulmuş, sorumlular hakkında işlemler yapılmış ve mevcut görevlerinden alınmışlardır.
Elbette ki yargı süreci devam etmektedir ve yapılan haksızlıkların oluşturduğu mağduriyetlerin etkisi de henüz sonlanmış değildir. Ancak, bizzat devletin en üst kademelerince yapılan bu kritik atamalar polis operasyonunun ilk günlerinden bu yana malum husumetli çevrelerce sürekli ve art niyetli olarak dillendirilen, "bu operasyonun güya devletin ve hükümetin üst kademelerinin emri ile yapıldığı" yönündeki yalanlara, asılsız ve mesnetsiz iddialara verilmiş en güzel cevap olmuştur.
Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla duyurulur.
#adnan oktar#zulüm#eziyet#hukuk ihlalleri#tbav camiası#mustafa çalışkan#mali suçlar şube müdür furkan sezer#emniyet müdürlüğü#istanbul#adnan hoca davası#yargı süreci#mahkeme#tutukluluk#yusuf medresesi#imtihan#hak#hukuk#adalet#Türkiye#savcı#hakim#mahkeme başkanı#silivri#kedicikler#aslanlar#mali suçlar#operasyon
0 notes
Photo
#hukuk #tutukluluk https://www.instagram.com/p/B47xe59jRq1/?igshid=1wfxl6o4hmnet
0 notes
Text
Mücbir Sebep Halleri - Ağır Kaza , Hastalık ve Tutukluluk Halleri
New Post has been published on https://versav.org.tr/mucbir-sebep-halleri-agir-kaza-hastalik-ve-tutukluluk-halleri/
Mücbir Sebep Halleri - Ağır Kaza , Hastalık ve Tutukluluk Halleri
youtube
Mücbir Sebep Halleri – Ağır Kaza , Hastalık ve Tutukluluk Halleri
#Ağır Kaza#Hastalık#Hastalık ve Tutukluluk Halleri#mücbir sebep#Mücbir Sebep Halleri -#Mücbir Sebep Halleri - Ağır Kaza#Tutukluluk
0 notes
Text
GENİŞ HAYAL GÜCÜ İLE KURGULANAN DAVA DOSYASI
Camiamıza yönelik 11 Temmuz 2018 tarihinde yapılan polis operasyonundan beri, tarafımıza topyekûn ciddi bir algı operasyonu çalışması süregelmektedir. Huzurdaki iddianame, YALNIZCA tarafımıza husumetli müştekilerin iftira beyanları ile kurgulanmış ve özel seçilmiş kelimeler üzerinden hiçbir suçla ilgisi olmayan ortamlar, "suç mahalli" gibi, suçsuz insanlar ise güya "azılı suçlularmış" gibi resmedilmiştir.
Aynı algı operasyonunun bir parçası olarak gözaltındaki ifadeler ve iddianamedeki tüm detaylar, henüz dosya üzerinde gizlilik kararı varken dahi, bir kısım husumetli müştekilerin kontrolündeki medyaya servis edilerek aleyhimizde sistematik bir iftira ve karalama kampanyası yürütülmüştür. Provokasyon ve karalamalar öylesine ÖFKE KAYNAKLI ve aksine ihtimal verilmeyecek kadar yoğun ve aralıksız yapılmıştır ki, ortada hiçbir SUÇ, DELİL VE İSPAT YOKKEN, camiamıza yönelik olarak güya "birbirinden anormal suçlar işlemiş bir topluluk" portresi çizilmiştir. Fakat sorun şu ki, devletimizin yakından tanıdığı, hayatları ve fikirleri herkesin gözleri önünde olan böyle bir topluluğa, ÖFKELİ BİR HIRSLA YÖNELTİLMİŞ OLAĞANÜSTÜ ABSÜRT SUÇLAMALAR geniş bir çevrede müthiş bir şüphe uyandırmıştır. Çünkü, "İFTİRA DAİMA KİRİNİ, İZİNİ, KOKUSUNU BIRAKIR" yöntemiyle hareket edilmiştir.
Camiamıza yönelik sayısız iftiranın zihinlerde bıraktığı kirli izleri incelemeden evvel, bize yönelik kullanılan klasik bir yöntemi tanıtmakta fayda vardır: Tarih boyunca hep hayretle izlenen, yalanlar ve iftiralar yoluyla düzen değiştirme, suçsuzu suçlu çıkarma, iyiyi kötü gösterme yöntemi, "Gri Propaganda"...
"Gri Propaganda" Yöntemi ile Tarih Boyunca Sahte Suçlar, Suni Suçlular Meydana Getirilmiştir
Gri propaganda, uygulanabilecek en sinsi propaganda türüdür. Üretim yeri düşman kaynaklardır. Onlar tarafından kurgulanır; onların emrindeki veya etkisindeki alanlar, yancılar tarafından yaygınlaştırılır. Sistemli şekilde kişilerin veya toplulukların yıpratılması, yalanlanması ve karalanması üzerine kurulu yalan haber yayma sistemidir. Bu haberler yayılırken, toplumda karşılık bulacak, merak uyandıracak türden olmalarına önem verilir. Ortaya iddialar atılır; ancak bu iddialar öyle bir kapsamdadır ki, bunların doğruluğunu kanıtlamak mümkün olmadığı gibi doğru olmadıklarını ortaya çıkarmak, yani yalanlamak da mümkün değildir. Kurgulanma şekli, sıradan bir olaya onlarca yalan dahil edip muhatabı küçük, gülünç veya suçlu konumuna sokma şeklindedir. Önemli olan senaryonun toplum tarafından kabul görüp görmeyeceği ve topluma yeterince yaygınlaştırılıp yaygınlaştırılamayacağıdır. Bu ikisi sağlandığında, hedeflenen kişi veya kişiler, toplumun en suçlusu görünümüne çok kısa bir sürede sokulabilir.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, gri propagandayı şu sözlerle tanımlamıştır:
"Burada en çok işe yarayan psikolojik savaşta da kullanılan 'gri propaganda' yöntemidir, yani SÖYLENTİLERLE HÜKME VARMAK, kaynağı belirsiz veya yanlış kaynaktan ortaya çıkan, KANITLANMAYAN, kulaktan dolma bilgilerden oluşan söylentilerle bir hükme varmak. … Dezenformasyon ortaya çıkıyor, çeşitli varsayımlar ve hayali fikirlere, KİŞİ SANKİ KANITLANMIŞ BİR DOĞRU GİBİ İNANMAYA BAŞLIYOR. Burada olgu ve algı farklı bir şekilde ortaya çıkıyor. Algılar etkileniyor, burada kişi İNANMAK İSTEDİĞİ, HOŞUNA GİDEN BİR ŞEYİ GERÇEK GİBİ KABUL EDİYOR."
Tarhan sözlerine şöyle devam etmektedir:
"Kanıtlanamayan herhangi bir yargı kararı veya resmi açıklama OLMADAN sadece İDDİALAR VE SÖYLENTİLERLE hükme varmak PSİKOLOJİK SAVAŞTA SONUÇ ALMA YÖNTEMLERİNDEN BİRİDİR. … İçerisindeki NEGATİFLİĞİ DIŞARIYA YANSITIP 'bunlar bunu yapmıştır' der. Bunu söyleyen kimseye 'Bunun bir tahmin mi? Yoksa bir bilgi ve veriye mi dayanıyor?' diye sormak gerekir. İSPAT YOKSA İFTİRA OLUYOR artık."
Tarihin her döneminde pek çok amaçla kullanılmış olan gri propaganda, ülkelerde baş gösteren darbe hareketlerinde, bir kısım karanlık güçler tarafından tasvip edilmeyen liderlerin devrilmesinde, iç savaşlarda, hatta ülkeler arası çatışmalarda dahi etkili bir yöntem olarak kullanılmıştır. Bunun için söylentiyi yaygınlaştırmak yeterli olmaktadır. Uygun mecra dahilinde yaygınlaştırıldığında, kulaktan kulağa aktarıldığında, bunun için hazır olan bir kısım basın ve sosyal medya trolleri kullanıldığında zaten hedef yerini kısa süre içinde bulmaktadır.
Normalde vatanı için her türlü fedakarlığı yapan bir lider, bir anda bir diktatör olarak dünyaya lanse edilmekte, onu destekleyen halk bile bu kirli propaganda nedeniyle liderlerinden şüphe etmeye başlamakta ve bu tip eylemlerin sonunda bu oyunun planlayıcıları karlı çıkmaktadırlar. Yayılan söylentilerin doğruluğunu ispat etmek mümkün değildir. Dahası, bu söylentiler göreceli, farazi, spesifik olmayan ama karalayıcı iftiralar üzerinden yürütülen bir propaganda şekli olduğu için bunun YALAN OLDUĞUNU İSPAT ETMEK DE MÜMKÜN DEĞİLDİR. Atılan çamur, kişiye her türlü mesnetsiz suçun yüklenmesini adeta yeterli hale getirir.
Ülkemizde bunun örnekleri yaşanmıştır.
Adnan Menderes'e yönelik yapılan karalama kampanyaları sonucunda akıl almaz mantıksızlık ve basitlikteki iddiaların yargıya taşınarak kendisini idama kadar götürmesi mümkün kılınmıştır. Ülkemizin yaşadığı Balyoz ve Ergenekon kumpasları ile halkın, fikir önderlerinin, hatta siyasilerin büyük bir kısmı hayali bir hain sistemin var olduğu konusunda ikna edilmiş, insanlar AKSİNİ İSPAT EDEMEDİKLERİ BİR YALAN yüzünden yıllarca suçsuz yere hapis yatmışlardır. Müebbet hükmü alan kişilerin suçsuz olduğu ise yıllar sonra anlaşılmıştır.
Görülebildiği gibi, gri propagandanın kirli etkileri insanları idama, yıllarca hapis yatmaya, bütün hayatlarını yok etmeye kadar götürebilmektedir. Buna maruz kalan kişiler ise hiçbir şekilde doğruları ispat edemedikleri bir kısır döngünün içinde, bu sinsi planı kurgulayanların kirli emelleri çerçevesinde bütün hayatlarından, sevdiklerinden, varlıklarından ve özgürlüklerinden olmaktadır. Bu dehşetli haksızlık ve adaletsizlik gerekli müdahale yapılmadığı takdirde, sorumlularını ÇOK AĞIR VEBAL ALTINDA BIRAKAN BİR BELADIR.
Camiamız Tarihin Çok Defa Tanıklık Ettiği Gibi, Gri Propaganda Yöntemi ile Suçlu Çıkarılmaya Çalışılmaktadır
Yukarıda tanıttığımız gri propaganda yöntemi, oldukça yoğun ve tam teşekküllü bir şekilde BİZİM CAMİAMIZA YÖNELİK UYGULANMIŞTIR VE HALEN DE UYGULANMAKTADIR. Tümüyle bu propagandanın ürünü olan bir iddianame nedeniyle Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız halen 2 yıldır cezaevinde tutuklu ya da ev hapsinde tutulmakta ve halen yargılanmaktayız. İddianamenin tamamı, gri propagandanın etkili olabilmesi için şart olan algı operasyonunu pekiştirecek ifadelerle ve sanal suçlamalarla doldurulmuştur. Bunları deşifre etmek, camiamıza yapılan kumpası anlamak bakımından çok önemlidir.
Gri propagandanın vazgeçilmez taktiği; en doğal, sıradan, günlük olayları bile, algı yönlendirici çeşitli kelimelerle şüpheli, illegal ve tehlikeli görünüme sokabilmektir. Bu özel seçilmiş algı ifadeleri, huzurdaki iddianamede de sıklıkla kullanılmıştır.
Günlük yaşamımız, yediğimiz yemek, ülkemiz için yaptığımız hayırlı faaliyetler, birbirimizle yaptığımız şakalaşmalar, aile şirketlerimiz, sosyal ilişkilerimiz, çalışma hayatımız, birbirimizi sevmemiz, dost olmamız vb. son derece meşru, legal ve doğal konular anlatılırken, YARGI SİSTEMİ VE KAMUOYUNDA suç algısı ve şaibe oluşturmaya yönelik bir şekilde sözünü ettiğimiz özel seçilmiş kelime, kavram ve ifadelerle doldurulmuştur.
Bu şekilde, ortada hiçbir suç, suç unsuru ve suçlu yokken güya varmış gibi sanal bir imaj oluşturulmaya çalışılmıştır. İddianamede geçen söz konusu ifadelerden bazıları şunlardır:
Örgüt, örgüt lideri, örgüt üyeleri, örgüt mensupları
Örgütsel saik
MERNİS kayıtları
İllegal biçimde
Örgüte katılan kişiler, suç işleyen kişilere evrilmiştir…
Dini duyguları istismar eden örgüt
Kandırılarak ağına düşürülen kişiler
Devşirilen elemanlar
Konferanslar verme vesilesiyle örgüt mensuplarının suç işlemesini kolaylaştırmış…
Görünenin ötesindeki eylemler…
Örgüt propagandası
Örgütün korkutucu yüzü
Hücre yapılanması
Kod isim
Talimat
Hiyerarşi
Gri propagandada, suçlu profili oluşturmak için özellikle kullanılan algı mühendisliği yöntemlerinden biri de cümleleri HAYALİ BİR SUÇ VE SUÇLU VARMIŞ ALGISI OLUŞTURACAK ŞEKİLDE kurmaktır. İddianamemiz bunun sayısız örnekleriyle doludur. Bunlardan birkaçı aşağıda takdirinize sunulmuştur:
Mehdi sıfatıyla ÜLKE YÖNETİMİNDE SÖZ SAHİBİ olmayı amaçlamıştır…
Suçları işlemeyi ve SUÇUN HER TÜRLÜSÜNÜN MUBAH SAYILDIĞI örgütsel yapının devamının amaçlandığı değerlendirilmektedir.
��rgüt üyelerinin KAVRAYAMAYACAKLARI ŞEKİLDE PROPAGANDALAR YAPILARAK sorgulamaların önüne geçilmesi ve mutlak bir itaatin sağlanması hedeflenmiştir.
İş yaptığı bir kişiyi DOLANDIRMALARI da örnek olarak gösterilebilir.
TEHLİKE ARZ EDEN BİR DÜŞMAN haline gelip, SAHTE İHBARLAR, İFTİRALAR ile örgüt karşısında çaresiz pozisyona getirilmektedir.
ayrılan kişilere YAPILAN SALDIRILARLA bir anlamda gözdağı verilmiş olur.
Örgütün silahlanma konusunu MEŞRU BİR ZEMİNE OTURTMAYA ÇALIŞTIĞI tespit edilmiştir.
Söz konusu silahlanma meselesi, örgüt tarafından MUHALİFLERİNİ YILDIRMA MAKSATLI olarak kullanılmıştır…
Örgüt içerisinde mehdi olarak görülmektedir.
Örgüt mensuplarının okullarına devam edip bilinç kazanması, sosyal ortamlara girerek örgütten kopması durumlarının önüne geçmek amacıyla telkinler yapıldığı/talimatlar verildiği ANLAŞILMIŞ, bu doğrultuda … temel hak ve özgürlükler kısıtlanmış, KİŞİLERİN İRADELERİ ORTADAN KALDIRILARAK eğitim öğretim hakları ellerinden alınmıştır.
Örgütün KORKUTUCU GÜCÜNÜN de etkisiyle sistematik bir şekilde emir ve talimatlar verdiği, tehdit ve telkinlerde bulunduğu…
Örgütün SİLAHLI BİR YAPILANMA OLMASININ YARATTIĞI KORKU ile örgüt içerisindeki CEZALANDIRMA SİSTEMİNİN de mağdur müştekilere karşı tehdit oluşturduğu nazara alındığında, seçmenlerin oy kullanma yönündeki iradelerini CEBİR VE TEHDİT İLE ENGELLEYEN örgüt liderinin…
Sözde KURTARICIYA BOYUN EĞMEK zorunda hissetmesinin SAĞLANDIĞI ANLAŞILMIŞTIR.
KÖLELİK hayatının başladığı…
Örgüte kazandırılması amaçlanan kızın 18 YAŞININ ALTINDA BİR ÇOCUK olmasının bir engel teşkil etmediği…
ÇOCUK STATÜSÜNDE OLAN ŞAHISLARA da organize bir şekilde hareket edilerek HİLE YOLUYLA KANDIRMA TAKTİKLERİ UYGULANARAK CİNSEL SUÇLAR İŞLENMEYE DEVAM EDİLDİĞİ TESPİT EDİLMİŞTİR.
Reklam şirketine getirilen KADINLARIN/ÇOCUKLARIN İĞFAL EDİLEREK…
Örgüt mensuplarının SAÇLARINI VE/VEYA KAŞLARINI KAZITARAK EZİYET ETTİĞİ ANLAŞILMIŞTIR.
Yukarıda sadece birkaçına yer verdiğimiz, gri propagandaya tam anlamıyla örnek teşkil eden ifadeler, kirli bir algı mühendisliği oyunudur. İDDİANAME TÜMÜYLE BU YÖNTEMLE YAZILMIŞTIR. Çünkü, ASLINDA ORTADA SUÇ OLMADIĞI, polis operasyonunun tarafımıza atılan İFTİRALARIN ETKİSİYLE BİR GALEYAN sonucunda yapıldığı elbette çok kısa bir zaman sonra anlaşılmıştır. Ancak, ortada geniş kapsamlı ve Türkiye'de oldukça ses getirmiş bir polis operasyonu, cezaevinde oldukça uzun süredir kalmakta olan yüzlerce insan vardır. Bunun için, iddianamenin içeriğinin suçlarla dolu olduğu ALGISININ OLUŞTURULMASI gerekmektedir. İşte yukarıdaki bu cümleler, bizi suçlu çıkarmaya çalışan bir kısım çevrelere VE MEDYAYA bu ALGI MALZEMESİNİ sağlamıştır.
Ortada suç bulunamamışken ve buna dair bir delil yokken, "suçun her türlüsünün mubah sayıldığı örgüt" ifadesi kullanarak bu algı kolaylıkla verilebilmektedir.
RUHSATSIZ TEK BİR SİLAH BULUNMAMIŞTIR; arkadaş camiamızdaki iş adamlarına ait olan söz konusu silahların tümü devlet tarafından kendilerine verilmiştir. Silahla tehdit edildiğini iddia eden hiç kimse yoktur. RUHSATSIZ VEYA SUÇA KARIŞMIŞ BİR SİLAH BULAMAMANIN GETİRDİĞİ ÇARESİZLİK, iddianamede "silahların korkutucu gücü" gibi GERÇEKLİĞİ VE İSPATI OLMAYAN izahlarla ve ruhsatlı silahların gazetelerde bir CEPHANELİKMİŞ GİBİ İFŞA EDİLMESİYLE telafi edilmeye çalışılmıştır.
Oy kullanma davranışında hiçbir toplu ve örgütsel bir tutum olmadığı açıkça ortada olduğundan, "örgüt liderinin cebir ve şiddet yoluyla oy kullanmayı engellediği" ifadesi bu konuda bir suç varmış gibi gösterilmeye çalışılmıştır. Çünkü bu cümle içinde hem "örgüt lideri" gibi keskin bir kavram, hem de "cebir ve şiddet yoluyla engelleme" gibi kanunun suç saydığı, kamuoyunun da nefretle bakacağı İNFİAL UYANDIRAN ifadeler geçmektedir. Böylelikle bu suni suç, algı mühendisliği yöntemleriyle "OLUŞTURULMUŞ" olmaktadır.
18 yaş altında çocuk istismarı ile ilgili HİÇBİR KANIT, DELİL, BELGE OLMAMASINA rağmen, bu suçlama davamızın sevk maddelerindendir. Bu konuda iftira niteliğinde ifade veren veya etkin pişman olabilmek için bu yönde ifade vermek zorunda bırakılan kişilerin beyanları dışında SAVCILIĞIN ELİNDE TEK BİR SOMUT KANIT ve BELGE BULUNMAMAKTADIR. Bu önemli açığın da giderilebilmesi için iddianameye, "örgüte kazandırılması amaçlanan kızın 18 YAŞININ ALTINDA BİR ÇOCUK olmasının bir engel teşkil etmediği", "ÇOCUK STATÜSÜNDE OLAN ŞAHISLARA da HİLE YOLUYLA, KANDIRMA TAKTİKLERİ UYGULANARAK CİNSEL SUÇLAR İŞLENMEYE DEVAM EDİLDİĞİ" gibi toplumda öfke uyandıracak izahlar eklenmiştir. Dikkat edilirse bu cümlelerin içinde "örgüte kazandırma", "18 yaşından küçük çocuk", "hile yoluyla", "kandırma taktikleriyle", "cinsel suçların işlenmeye devam ettiği" gibi ALGI MANİPÜLASYONU İÇİN GEREKLİ OLAN her türlü ifade sığdırılmıştır. Bu kelimelerin her biri bir suça işaret etmektedir. Bu ifadeleri okuyan bir kişi zaten karşısındakinin bir suç makinesi olduğuna çok hızlı ikna olabilmekte ve bunun için de DELİL ARAMAMAKTADIR.
Ortada zorla tutulan tek bir kişi dahi OLMAMASINA, 2 yıl teknik takip ve 120 eve eş zamanlı polis operasyonu sırasında da BÖYLE BİR DURUMA RASTLANMAMIŞ OLMASINA rağmen, "kölelik hayatının başladığı" gibi toplumu irrite edecek ifadeler özellikle kullanılmaktadır.
Camiamızda eğitim hakkı engellenen kimse olmamasına, aksine herkesin eğitiminin oldukça yüksek seviyelerde olmasına, üniversiteyi kendi kişisel tercihlerinden dolayı bırakmış olan bayan sayısı sadece 9 olmasına rağmen "eğitim hakkının engellenmesi" suçlaması, davamızın sevk maddelerine eklenmiş bulunmaktadır. Teknik olarak tam anlamıyla ÇÜRÜTÜLMÜŞ OLAN ve çürütülmesine rağmen iddia olarak varlığını koruyan bu sevk maddesi yine algı manipülasyonları yoluyla ayakta tutulmaya çalışılmaktadır. Bu amaçla iddianamede "temel hak ve özgürlükler kısıtlanmış, KİŞİLERİN İRADELERİ ORTADAN KALDIRILARAK eğitim öğretim hakları ellerinden alınmıştır" şeklinde içeriğinde geniş çaplı duygu sömürüsü ifadeleri bulunan izahlar kullanılmıştır. GERÇEKTE İSE BÖYLE BİR KİŞİ VE BÖYLE BİR SUÇ YOKTUR.
Bu önyargı ile hazırlanan iddianamenin, "bin dereden su getirip ne olursa olsun bu insanları suçlu çıkarmam lazım” mantığında ele alındığı çok açıktır. Bu husumetli bakış açısıyla da; çalışmak için işe girmek SIZMA, hakarete uğrayınca, hakkını aramak için dava açmak YILDIRMA, dini ve ahlaki değerleri anlatmak BEYİN YIKAMA, DİNİ TELKİN YAPMA, sosyal medya kullanmak PROPAGANDA, istişare etmek ÖRGÜTSEL PLANLAMA, oy kullanmak TAKİYYE vb. olarak yorumlanmıştır. Savcının bu önyargılı yaklaşımı doğrultusunda, günlük hayattaki her davranış ya örgütel saikle gerçekleştirilmekte ya da talimatla yapılmaktadır.
Bir kişinin kıyafet alırken başka bir arkadaşına fikir danışması HİYERARŞİ veya bir arkadaştan yardım istenmesi TALİMAT olarak yorumlanmış hatta kitap basımı, konferans gibi halka açık yapılan ilmi ve imani faaliyetler ÖRGÜTSEL SAİKLE LOBİ FAALİYETİ şeklinde yorumlanarak, Allah rızası için yapılan 40 yıllık çalışmalar suç gibi gösterilmeye çalışmıştır.
Adaletli bir göz ile bakılıp, İddia Makamının kullandığı provoke edici kelimeler aradan çıkarıldığında, suç unsuru olarak anlatılan hiçbir konunun aslında suç olmadığı, bu olayların günlük hayatın içinde yer alan, çok olağan hatta gıpta edilecek örnek davranışlar olduğu görülecektir.
İddianamede yer alan bunlara benzer yüzlerce örnek, bilindik bir yöntemin, yani "gri propagandanın" çok aleni bir uygulamasıdır. Yukarıdaki maddelerde geçen suçlamaların TEK BİR TANESİNE BİLE İDDİANAMEDE DELİL GETİRİLEBİLMİŞ DEĞİLDİR. Fakat KULLANILAN YIKICI, KARALAYICI VE ÖFKELİ İFADELER zaten DELİL OLMAMASINDAN KAYNAKLI ÇARESİZCE BİR ÇABANIN ÜRÜNÜDÜR.
İddianameler, suçu ve suçluyu ifşa eden her türlü şüpheden arınmış somut delilleri sunan hukuki belgelerdir. Eğer bir iddianame, hiçbir delil sunmaksızın sadece savcının önyargılı ve manipülasyon amaçlı abartılı ve taraflı yorumlarını içeriyorsa, o durumda SUÇA DAİR BİR DELİL BULUNAMAMIŞ DEMEKTİR. İŞTE HUZURDAKİ İDDİANAME DE BU ÖZELLİKTEDİR.
Keza iddianamenin ilk tanıtım kısmında, cennetten arsa satanlardan, IŞİD, FETÖ gibi terör örgütlerinden, siyasi otoriteyi aforoz etmeye kalkışan 17. Yüzyıl Avrupa krallıklarından örnekler verilerek önden garip bir bilinçaltı kurgulaması yapılmak istenmiştir. Aleyhimizde hiçbir delilin getirilemediği iddianame, okuyucuya, bizleri hangi kapsamda ne tür ön yargılarla değerlendirmesi ve kimlerle bağdaştırması gerektiğini EMPOZE EDEREK başlamaktadır. Yani buradaki telkinin altında bizler, -haşa- din ile insanları kandıran, terör örgütlerinin izinden giden ve en önemlisi güya siyasi otoriteye tehdit teşkil eden bir topluluk olarak gösterilmek istenmekteyiz. Kuşkusuz bunu kaleme alan İddia Makamı, cennetten arsa satmaya çalışanlarla, FETÖ, IŞİD gibi terör örgütleriyle veya otoriteyi aforoz eden Fransız krallıklarıyla HİÇBİR İLGİMİZİN OLMADIĞINI ÇOK İYİ BİLMEKTEDİR. Ama algı manipülasyonu böyle bir şeydir. En ALAKASIZ OLAN SUÇLAMAYI, içeriği bomboş olan ama bol telkin içeren SAÇMA BAĞLANTILAR VE KELİME OYUNLARIYLA KARŞI TARAFA YÜKLEYEBİLMEKTİR.
Daha önce bahsettiğimiz gibi, gri propagandada en önemli özellik, suçlamaların delilsiz olması; suçlamaları yalanlayabilmenin de mümkün olamayışıdır. Örneğin, "çocuk yaştaki kişilere hile yoluyla kandırma taktikleri uygulanması" gibi ağır bir itham, iddianamede hiçbir delil getirilmemiş bir ithamdır. Ama iddianamede bu cümlelerle sunulup davamız sevk maddelerinden biri haline getirildiğinde bunun bir yalan olduğunun ispatını yapabilmenin hiçbir yolu bulunmamaktadır. Çünkü burada ne bir vaka ne bir olay ne de belirgin bir zamandan bahsedilmektedir. ÇAMUR ATILMIŞTIR; o kadar!
Yine davamız kapsamında basında da özelikle yer bulmuş olan "zorla alıkoyma" isnadı, "kölelik hayatı" gibi dramatik üslup ve anlatımlarla iddianamede bir ajitasyon yöntemi olarak yerini bulmuştur. Dahası, böyle bir durumun OLMADIĞINI belirten camiamızdan bayanların, iddianamede ilginç bir şekilde YALAN SÖYLEDİKLERİNE hükmedilmiştir. Bir başka deyişle herkese iki seçenek bırakılmıştır: "Ya ZORLA ALIKONDUĞUN İFTİRASINI KABUL EDİP HAPİSTEN KURTULACAKSIN ya da zorla alıkonduğunu kabul etmeyip, yani DOĞRU SÖYLEYİP HAPSE GİRECEKSİN!" ZORLA ALIKONMADIM DİYEN TEK BİR KİŞİNİN BİLE İFADESİNE İTİBAR EDİLMEMİŞ, Savcılık Makamı bu insanların HIÇBIRI ILE YÜZ YÜZE GÖRÜŞMEMİŞ ve bu insanlar -SIRF DOĞRU SÖYLEDİKLERİ İÇİN- yaklaşık 2 yıl boyunca kalacakları dehşetli CEZAEVLERİNE GÖNDERİLMİŞLERDİR. Sadece bu bile, camiamıza yönelik nasıl bir ÖFKENİN var olduğunu gözler önüne sermek için yeterlidir.
"Sen zorla alıkonuldun" diyen bir kişiye bunun böyle olmadığını ispat imkanınız yoktur. Karşı tarafı ancak sözünüz, zikriniz, kişilikli ve sağlıklı ruh haliniz ve cesur şahsiyetinizle ikna etmeye çalışabilirsiniz. Davamızda her biri birbirinden şahsiyetli ve aklı başında sayısız bayan bu İKRARI CESURCA YAPMIŞ, bu uğurda cesurca CEZAEVİNDE YATMAYI GÖZE ALMIŞ, fakat YİNE DE SUÇLU SAYILMIŞLARDIR. Çünkü davamızda olması istenen temel şey, GEÇERSİZLİĞİ İSPATA AÇIK OLMAYAN KARALAMALAR, SUÇLAMALARDIR.
Bu konuda başka bir örnek ise, kişilerin oy kullanma davranışlarında söz konusudur. Görünen o ki, önce oy kullanma davranışlarından bir suç üretme kararı alınmış, bunun için de bir liste oluşturulmuştur. Ancak hazırlanan bu listeye sadece belirli kişilerin oy kullanma davranışlarını eklenmiş, listeye uymayanlarınki ise özellikle göz ardı edilmiştir. Hatta listeye alınmış kişilerin lehe olan oy kullanma davranışları da mevcut iddiayı bozduğu için listeye alınmamıştır. Listeye alınan kişilerin oy kullanma davranışları arasında ise hiçbir uyumluluk yoktur. Oysa zaten bu liste, ortak bir talimat iddiasının kanıtı olması vasfıyla iddianameye eklenmiştir. Dolayısıyla, nereden bakılırsa bakılsın hiçbir yerde tutunamayan, ne hiyerarşiyi, ne ortak hareketi ne de iddianamenin meşhur sözü olan "örgüt saik"i destekleyen bu davranış, ne olduğu anlaşılamayacak şekilde dava dosyasına eklenmiş ve “oy davranışları da talimatla ve örgütsel saikle yapılmıştır” denilerek hayali bir TALİMAT suçuna delil üretilmiştir.
#örgütsel saik#iftirası#gri propaganda#kumpas#medya#ingiliz derin devleti#deccal#ajanlar iş başında#fetö#işid#kanıt#delil#belge#iddianame#savcılık#mahkeme#türkiye#istanbul#cezaevi#uzun tutukluluk#hapis cezası#müşteki#manipülasyon#kod adı#örgüt lideri#nevzat tarhan#adnan oktar#harun yahya#adnan hoca#kedicikler
0 notes
Text
Şu alaca karganın şurada duran kediyi davet ettiği ölüm oyununda yerle birlenenim ben. Hadi gel, sen de kendimi şehadet ehlim kılanlardan ol. Görüyor musun? İyi bak. Ben gözümün kestiremediği bu pusun arkasında ürkek adımların beyliğini yapan, şu uzaktan gelen ayakların sedalarını, bildiğim sedalardan ayırt edemiyorum. Sen edebiliyor musun? Yırtıcılık sesleri mi diyorsun? Tazim vaktidir bu. O vakit seni geçelim. Sana gelelim.
Yol dediğimden ve yıllardır beni zehirleyeduran evhamından dolayı toprağına değmediğimden; harpten çıkmış edasıyla gelen sen misin öyle? Baya bir değişmişsin. Hoş geldin! Gelmişsin; ucunu bucağını kestiremeyip gittiğin karlı vadilerin ardından, benden aldıklarınla götürüp doldurduğun patikaların en solundan ayaklarını sürüyerek, soluk soluğa; sanırım ciğerlerimdeki son havayı almak için bu uzayıp giden günlerde sen. Korkuyorum, seni dünya bahçesinde kendime gül görmemden soluğuma takılan dikenin acısını biraz daha tattırmak için bariz bir kalabalıkla gelmiş gibi duruyorsun yine sen. Razıyım, güzelliğine kandığımın; derimde, derinimde, dip mahremimde, dikenlerinin sivriliğiyle kazıdığı harflere. Ama hırsından beline bindirdiğin yorgunluğunu belli edercesine ara sıra tutukluluk yapan soluğun dinene kadar biraz dur istersen. Soracağım sorular var daha. Beni kaç cana bölüştürüp heba ettin, bu dolup duran ziyan salonunda bülbülü güle öldürtenler tarafından dağıldığım zamanlarda? Azdan az mı parçalarımdan sıyrıldım, tüm arşınladığın yolları kana bürüdüğün zamanlarda yoksa? Kaburgalarımı acıyla iç içe geçirirlerken ihmal etmemişler senin de karşımda dökülen, bilinen ve görülenden öte görüntünü. Hiç sana ait olmamış gibi duruyor şu an gözüme gözüken, benim yabancı olarak kaldığım, bu aynadan ama parçalanmış olan suret. Soluklan dedim. Ve sorular olduğunu söyledim. Bari n’olur bir-iki dakika. Bir yamacın kenarından sarkıt ve kopar elinde tuttuğun hiddetin ve şiddetin iplerini. Biliyorum, biliyorum; eskiden sığındığın kaburgalarımı şu anda parçalamak istediğini. Bak! Savaş değil bu, hiç olmadı zaten teslimiyetimden. Şu dar vakitte hangi candan ve kandan sözcüğü dokundurabilirim ki sana? Bak! Savaş değil bu, hiç olmadı zaten teslimiyetimden. Şu dar vakitte hangi candan ve kandan sözcüğü dokundurabilirim ki sana? Benden daha iyi biliyorsun. Yapıcı bir yıkım bu: İkimizin de içinde olduğu, kargaşa ve kaosun hüküm sürdüğü. Benden kaçıyorsun. Kendinde getirdiklerine defterlerimi, soluk kağıtlarımı, mektuplarımı yırttırarak; resimlerimi mürekkebe batırarak ve kalemlerimi kırdırarak. Belli ağırlaşıyorsun; sana yük olacak eşyaları ve dert olacak insanları omzuna atarak. Bu mahalleri ruhuma, damarlarımı kökünden sökerek dar ediyor gereksiz bir sohbet ortasında bile geçse adın. Ve elbet tanıyamadığım, ürkek mi bilmediğim adımların. Senin için biraz ama benim tenime muazzam bir acı veriyor, seni tanıdığımı sanmışlığım. Her adım attığın şehirde insanları toplayıp önüne ve ardına katmışsın. Açıklar mısın, bu kadar hınca hınç davranmaya ne gerek var?
23 notes
·
View notes
Text
Furkan Gönüllüleri; Alparslan Hoca'nın ve 19 kişinin haksız tutukluluğuna tepki göstermek için, her çarşamba 10:30 da toplu çay ve kahve içme etkinliği düzenliyor. Farkındalık oluşturma adına ben de katıldım. Tutuklanan kişilerin dosyalarına bakma fırsatım olmuştu. Kimi Kur'an-ı Kerim okunan evin kapatılmasına tepki gösteriyor diye, kimi anayasal hak olan yürüyüş hakkını kullandı diye tutuklanmış. Alparslan Hoca'nın tutukluluk sebebini biliyor çoğu kişi. Haksızlıkları ve adaletsizlikleri konuştuğu için.. Kendisi sadece namaz, oruç, zekat, hac anlatan bir hoca olmadığı için bunların yanında zulme uğrayan kişileri konuştuğu için.. Haksız yere 92 gündür zindanda.. Talebesi olarak uğradığı bu haksızlık karşısında yanında olduğumu söylemekten şeref duyarım..
8 notes
·
View notes
Text
İNGİLİZ KEMAL
sarışın ve mavi gözlüydü. galatasaray lisesi'nde ve ingiltere'de okudu. boks şampiyonuydu. ortalama ingiliz'den daha iyi ingilizce konuşuyordu. babası öldüğünde, 'ahmet esat tomruk beş yaşındaydı. o ve annesi, dayısı sezai bey'in himayesine girdi. ahmet esat, ilköğrenimini emirgan'da tamamladıktan sonra dayısı tarafından 679 numara ile galatasaray lisesi'ne kaydedildi. parlak bir öğrenciydi. fransızcasını geliştirmiş; yurt dışından edindiği arkadaşları ile mektuplaşmaya başlamıştı. yurt dışından sık sık mektupların gelmesi iktidarın dikkatini çekmiş ve hafiyeler tarafından takibe alınmıştır. hatta bir ara hafiyelerce tutuklanıp yıldız sarayı'na götürülmüş; sonra serbest bırakılmıştı. bunun üzerine ahmet esat 1908'de ingiltere'ye hareket etmişti. kara kemal ve dramalı rıza beyler'den çetecilik dersi aldı. ingiltere'de navy college'e kayıt yaptırmıştı. galatasaray lisesi'nde boksa ilgi duyan genç türk, navy college'de artık profesyonel olarak boks yapmaya başlamıştı. çok da başarılı olmuştu. ahmet esat, 1914'te navy college'dan mezun olmuştu. mezuniyetten sonra ingiltere'de bir müddet kalmış; bu arada fransa başta olmak üzere diğer avrupa ülkelerini de gezmişti. ingilizce bilgisini çok geliştirmişti. değişik şiveleri rahatlıkla konuşabilmekteydi. yalnız dilinden değil hal ve tavrından da onu bir avrupalı'dan ayırmak mümkün değildi.
teşkilat-ı mahsusa 1914'te istanbul'a dönmüş ve teşkilat-ı mahsusa'ya üye olmuş ve ünlü ittihatçılardan kara kemal ile dramalı rıza bey'lerden çetecilik dersleri almıştı. bir ara kutulammare'de esir edilen ingiliz generali townshend'in yanına hapsedilerek ondan gerekli bilgileri almakla görevlendirilmişti. 1918'de istanbul işgal edilmiş, ingilizler'in şehirdeki baskıları giderek artmıştı. bu sırada ingiliz boksörlerle de ringlerde mücadele edip başarılar kazanan ahmet esat tomruk; sporcu ingiliz askerlerinin de ilgisini çekmişti. ahmet esat tutuklu ittihatçılar'ı kurtarmak için çabalamış, ancak bu yüzden ingiliz istihbaratı tarafından tutuklanarak beyoğlu'ndaki ingiliz hapisanesine atılmıştı. pek çok işkenceye maruz kalan ahmet esat bey; bir ara firar teşebbüsünde bulunmuş; yabancı bir gemiyle yurtdışına kaçarken çanakkale boğazı'nda yakalanmış ve tekrar istanbul'da hapse atılmıştı. bir süre sonra çanakkale'deki sahra hapisanesine gönderilmişti. orada hint müslüman askerlerle yakın ilişkiye girmiş; onların sempatisini kazanmış; bir müddet sonra da buradan kaçmayı başarmıştı. ahmet esat bey, ingiliz sahra hapishanesi'nden kaçtıktan sonra biga'da kuva-yi milliyeciler'e sığınmıştı. bu arada ona "ingiliz kemal" adı takılmıştı.
kurtuluş savaşında yunan ileri harekatı başlayınca ankara'ya giden ingiliz kemal, mustafa kemal paşa, genelkurmay başkanı albay ismet (inönü) bey ve fevzi paşa tarafından da kabul edilmiş ve ingilizce, fransızca, italyanca, rumca bildiği için genelkurmay istihbarat şubesi'nde görevlendirilmişti. albay ismet bey'in huzuruna çıkarılan ahmet esat burada tabanca, bayrak ve kur'an üzerine elini koyarak, sadakat yemini etmişti. görevi yunan ordusu karargahına girip gerekli bilgileri toplamaktı. antalya'dan rodos'a geçti. burada kendini amerikalı gazeteci olarak tanıttı. kumardan hileyle kazandığı 45 bin frank ile kendi deyimiyle izmir'deki vatan görevine başlar. ahmet esat bey'in izmir'deki hayatı bonkör bir amerikalı gibi geçmiş; kısa sürede gece hayatının aranan siması olan ahmet esat bey, üst düzey yunan subaylarıyla da samimiyetini arttırmış; hatta onların en gizli toplantılarına dahi katılmış, aldığı bilgileri izmir'deki kendisi gibi görevli bulunan uşaklı alaattin tiritoğlu vasıtasıyla antalya mutasarrıfı aşir bey'e aktarmıştı. ancak bir süre sonra ihbar sonucu yakalanmıştı. fakat o bu tutukluluk dönemi sırasında hiçbir şekilde türkçe konuşmayarak kimliğinin meçhul kalmasını sağlamıştı. hatta yunan hakimler bile onun amerikalı olduğuna kanaat getirmişlerdi. bilahare yunanistan'a nakledilmişti. ama o atina'daki hapishaneden de kaçmayı başarmış ve el becerileri konusunda mahir biri olduğundan caddede avare avare dolaşan birisinden çaldığı parayla bir fransız şilebine kaçak olarak binip izmir'e gelmişti.
anadoluya geri döndüğünde ona yeni bir görev verilir ve batı trakyaya gönderilir. burada o esnada yunan ordusu'nun hizmetindeki ermeni general antranik'in karargahına sızmayı başarır ve çok değerli bilgileri ankara'ya ulaştırır.
cumhuriyet yılları ahmet esat bey, 1924 yılında genelkurmaydaki istihbarat görevinden ayrılmış, milli mücadele dönemini içeren anılarını yazıp yayınlamıştı. "tomruk" soyadını alacak olan ahmet esat bey, istanbul'a yerleşmiş ve tercüman-rehber olarak çalışmış; bu arada 1932'ye kadar da hafif sıklet boks şampiyonluğunu kimseye bırakmamıştı. ilk eşi mevhibe hanım'dan günseli adında bir kızı olduğu rivayet edilen ahmet esat tomruk, bu eşinden ayrıldıktan sonra 11 şubat 1943 tarihinde dorothy minnic adlı bir ingiliz aktrisle evlenmiş, 14 şubat 1966'da vefat etmiştir.
5 notes
·
View notes
Text
Bazı günler onu ilk tanıdığım haline dönmüşken buluyorum. İçten içe ne çok özlediğimi fark ediyorum. Dilimin dönmesini ne çok isterdim seni seviyorum diye bilmeyi yine eskisi gibi, tutukluluk hissi bu, sanki zamanı birlikte yaşarken bükmüşüz de, yaşaya-kalmışız kırık dökük.
Oysa hayat ne kazar uzun ve zor, dışarda ne çok dert tasa var. Unuttuğumuz şey, çok sık bir bütünün parçası olduğumuz.
Yaşlılık hali belki de bu, olmuşluk hali.
Ama dilerim aynadaki bana gelen yüzünü bana daha çok göstermen çünkü hayat sadece benim omzumda yeterince zorken senin zorluklarını hissedebilmem değer verebilmem için, sana ve bize ihtiyacım var.
Sevgiyle, içten içe gizlice.
3 notes
·
View notes
Text
2.3. Tutuklu TBAV mensuplarına yönelik bu hukuksuz uygulamalar “uzatılmış, dolaylı işkence metodu” olması sebebiyle, Avrupa İnsan Hakları sözleşmesi ile Hukuk Devleti ilkesine de aykırıdır.
Prof. Dr. Ersan Şen, Haber7.com sitesinde Temmuz 2014 yılında yayınlanan “Haksız Tutuklama İşkence Yasağının İhlali Sayılır” başlıklı makalesinde şu hukuki tespitlerde bulunmuştur:
“…Esas itibariyle haksız tutuklamanın bir yandan da işkence veya insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele veya ceza sayılması gerektiği tartışmasızdır. Çünkü masumiyet/suçsuzluk karinesi altında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından yoksun bırakılmak suretiyle tutuklanan ve uzun bir süre kapalı cezaevi şartlarında tutulan, yani olağan günlük yaşam şartlarından koparılıp birçok hak ve hürriyeti kısıtlayarak bir yere kapatılan kişi, işkenceye, insanlık dışı, aşağılayıcı muameleye veya bir tedbir olan tutuklama vasıtasıyla cezaya maruz bırakılmıştır.
Özellikle tutukluluğun açık hukuka aykırılığında veya tutuklama tedbirinin bir insanı baskı altına almak veya toplum yaşamından koparmak için uygulandığı durumda başka bir unsur veya kanıt aramaksızın İHAS (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) m.3'de düzenlenen işkence yasağının ihlal edildiği kabul edilmelidir.”
Görüldüğü üzere, Prof. Dr. Ersan Şen, tek başına haksız tutuklamanın kendisinin dahi işkencenin varlığının kabulü için yeterli olduğunu ifade etmektedir. Yani tutuklanan kişinin cezaevindeki yaşam koşullarında hiçbir sorun olmasa dahi, tutuklama haksız ise işkencenin varlığı da sabittir.
TBAV camiasına yönelik yürütülen soruşturma ve yargılama sürecine baktığımızda ise haksız tutuklamaların yanı sıra, yukarıda örneklerini verdiğimiz durumun vahametini arttıran sayısız hukuka ve vicdana aykırı uygulamanın da varlığı söz konusudur ki, bu mevcut işkencenin boyutunu daha da belirgin hale getirmektedir.
Prof. Dr. Ersan Şen’in atıfta bulunduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. Maddesinin hükmü şöyledir:
“İşkence Yasağı: Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz.”
Bu hüküm uyarınca; tutuklu TBAV camiası mensuplarına yönelik yukarıda bazı örneklerini sıraladığımız uygulamaların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin de açık bir ihlali olduğu konusunda şüphe bulunmamaktadır.
#adnan oktar#harun yahya#kedicikler#haksız tutukluluk#işkence#zulüm#tbav camiası#avukat#hakim#savcı#mahkeme#türkiye#adalet mülkün temelidir#avrupa insan hakları sözleşmesi#prof dr ersan şen#haber 7
0 notes
Link
Haksız Tutuklama ve Gözaltı Sebebiyle Maddi Manevi Tazminat Davası
Ankara Ceza ve Tazminat Avukatı | Tahancı Hukuk Bürosu olarak bu yazımızda haksız gözaltı, tutuklama, el koyma sebebiyle kişilerin uğramış oldukları maddi ve manevi zararların tazmini için devlet aleyhine açılacak tazminat davalarını anlattık.
https://www.tahanci.av.tr/haksiz-tutuklama-gozalti-maddi-manevi-tazminat-davasi/
#AnkaraAvukat #AnkaraCezaAvukatı #TahancıHukukBürosu #AvukatAyşeTahancı #AvukatFatihTahancı #AnkaraİşçiAvukatı #AnkaraİdareAvukatı #İşDavasıAvukatı #AvukatAnkara #AnkaraBoşanmaAvukatı
#haksız tutukluluk tazminat hesaplama#haksız tutuklama tazminatı#haksız tutuklama tazminatı nasıl alınır
0 notes
Text
Abdurrahman Efendiyi 1950’ye kadar Beyazıt Camiinde herkes gibi hayranlıkla dinlerdik. Ara sıra görüştüğümüz olurdu ama aramızda yaş farkı vardı. 1954 yılında oğlu Adnan’ı ilim tahsili için Mısır’a getirdiği zaman samimiyetimiz oluştu. Mısır’da kendisini oranın meşhur huffazı ile görüştürdüm. Abdurrahman Hocaefendi ile Rabbimiz hamd olsun yirmiye yakın kez hacca birlikte gittik. Yol boyunca hocaefendinin hususiyetlerini, meziyetlerini çok yakından tanıma fırsatı buldum. Bir kere gönlü Kur’anı Kerim’e ihtiramla dolu bir kişi idi. Bütün gününü Kur’anı Kerim ile geçirirdi… Haremi Şerif’teki hal ve hareketleri hep edep üzereydi. Bu konuda çok hassastı… Arafat’tan dönüşlerimiz hep yürüyerek olurdu… Önceleri Haremi Şerif’te namazdan önce özellikle Mısır’dan gelen hafızlara Kur’anı Kerim okutturulurdu. Şimdilerde bu geleneği kaldırdılar. Mustafa İsmail, Huserî, Abdussamet gibi hafızlar umumi mikrofondan bütün huccaca Kur’an ziyafeti verirlerdi. “Ehlül Kur’an olan kimse Allah’ın has kullarıdır.” Hadisi Şerifi her hatırıma geldiğinde Abdurrahman Efendi gözümün önüne gelir. Çünkü bu Hadisi Şerif, hocaefendinin haline son derece mutabıktır. Abdurrahman Efendi’nin hacda gösterdiği tevazularından bir diğerine değinmeden geçemeyeceğim. Hocaefendi Hicaz’a gitti mi kendisini tamamen siliyordu. Orada hep sıradan, sade bir kul olmak isterdi. Bir gün meşhur zenginlerden İbrahim Şakir Bey’in ziyafetine davet edilmiştik. Bana “Emin Efendi siz davete icabet ediniz, ben gelemeyeceğim.” dedi. “Hayırdır Efendim, neden gelemeyeceksiniz.” deyince, oraya gidince kendisine haddinden fazla ilgi alâka gösterileceğini bundan da rahatsız olacağını söylemişti.
Yine bir gün dışarıda kalacağını söyledi. “Nereye gideceksiniz Efendim?” diye sorunca “Kendimi biraz hesaba çekeceğim, bu geceyi ‘Kademi Saadette’ geçireceğim.” dedi. Nitekim dediğini yaptı ve o geceyi dışarıda geçirdi. Ertesi gün baktım biraz üşütmüş. Ben de kendisine “Hocaefendi keşke bu azimeti yapmasaydınız da bu rahatsızlığa yakalanmasaydınız.” dedim. O da “Hangisinde hayır olduğunu biliyor musunuz?” diye karşılık vermişti.
Hocaefendinin oralardaki hususiyetlerinden bir başkası da Mekke’den Medine’ye gidişlerinde hep taksiyi tercih etmeleriydi. Taksiye binildiği zaman şoförler radyoyu açmak isterler, hocaefendi de “Biraz Kur’anı Kerim okuyalım da radyoyu öyle açarsınız.” der ve okumaya başlardı. Aşk ile okudukça şoför de memnun kalır “Şeyh ente tekrau cemil, ikra, ikra” (Şeyh efendi güzel okuyorsun, devam et) derdi. Hocaefendi belli etmezdi ama gözü çok yaşlı bir zattı. Medine’de kaldığımız süre boyunca gizli gizli çok yaş dökerdi. Ne denli ince düşünceli bir yapıya sahip olduğunu vurgulamak için bir başka hususiyetini daha arz etmek isterim. Hac için kendisine tahsis edilen paraların tamamını “Bu paralar buralarda harcanmak için tahsis edilmiştir.” diyerek kullanırdı. Malumunuz hac vazifesi yerine getirildikten sonra umre yapılır. Vekil olarak geldiğinde hac için alınan ihramı çıkarır. Haremi Şerif’in etrafındaki fakirlere verir, ondan sonra “Şimdiki amel kendimiz için” der ve kendi parası ile yeni bir ihram alır, umreyi de onunla yapardı.
Hocaefendi dünyaya rağbet etmeyen çok zahit bir kimse idi. “Her kim Kur’anı Kerim ehli olup da kendisini herkesten müstağni saymazsa o kimse Kur’anı Kerim’e hürmet etmemiş.” olur mealindeki hadise uygun hareket ederdi. Hiçbir zaman kimseye zengin diye iltifat etmemiştir… Hocaefendi “Kifafı nefs” ile yaşamıştır. Parasının ancak geçinecek kadarını tutar, gerisini hep infakta kullanırdı. Bizim yolumuzun şöhret hevesini kaldırmaz. Tevazu ve hizmet yoludur. O’nun, benim yok biz vardır. Hocaefendi o güzel misallerden biri idi.
Kendisi anlatırdı: Esad Efendi bizzat hocaefendiye “La talebe velâ redde velâ iddehare” yani “İstemek yok, geleni reddetmek yok, para yığmak ta yok.” diye nasihatte bulunmuş. Hocaefendi de ömrü boyunca bu nasihati unutmamış ve aynıyla tatbik etmiştir. Vefatından beşaltı sene önceydi. Bir hayırsever insanımız Mevlit kandilinde Abdurrahman Efendi’ye ulaştırılmak üzere bir zarf gönderdi. Ben de bu emaneti hocaefendiye münasip bir ortamda ilettim. Hocaefendi zarfı şöyle bir açıp kapattıktan sonra “Subhanallah… Subhanallah…” diye hayretini dile getirerek “Dün üç aylığımı almıştım. Eczaneye, manava olan borçlarımı ödedim. Fakat bakkala olan borcumu ödeyemedim, param yetişmemişti. Bu yüzden çok daralmıştım. Fakat bugün bu zarf imdadımıza yetişti. İşte bu ehlullahın amelidir, onların halleri böyledir. Allah onlara kullarının sıkıntılarını ilham eder.” dedi. Menemen hadisesini hiç unutamazdı, hemen her fırsatta öfkesine de hâkim olamayarak etrafında bulunanlara anlatırdı. O devirlerde o denli sıkıntı çekmiş ki “Otuz sene hüküm verseler bana müjde gelecekti.” derdi. Fakat bir sene hüküm vermişlerdi.
Bu bir senelik mahkûmiyetinin bir kısmını Manisa’da bir kısmını da Adapazarı’nda çekmiştir. Manisa’daki hapishane arkadaşlarından birisi de Şerafettin Efendi idi. Kendisi Nakşi olup Yalova eşrafından bir zatmış. O da Menemen hadisesi yüzünden içeri alınan yüzlerce din adamından birisiydi. Malumunuz Menemen hadisesi sonrası tüm ülke genelinde yapılan tutuklamalar neticesinde 500 tane hocaefendi hapse atılmıştı. Bunlardan 32 kişi idam edilmiştir. Hatta idam edilenler arasında babaoğul da bulunuyordu. Tutukluluk süresince ayrı ayrı tutulan babaoğuldan, oğul idam edileceği zaman yürümekten âciz yaşlı baba sürüklene sürüklene götürülmüş ve oğlunun idam edilişi seyrettirilmiştir. Abdurrahman Efendi bu hadiseyi sürekli anlatırdı… Esad Efendi’yi çok hürmetle anardı. “Şeyhim, Efendim” gibi içten ifadelerle muhabbetini sıklıkla izhar ederdi. Şu beyti sürekli söylerdi;
“Ne yerden kârbârı gam göçer olsa konar bende Belâ râhında şimdi bir muayyen menzil oldum ben”
Arkasından da “Ben eslafın yetimiyim, yetimiyim” derdi… Abdurrahman Efendi gibi ilim irfan sahibi insanlar gerçekten kolay yetişmiyor. Onların nasıl yetiştiklerini anlatmakta insan zorluk çekiyor. Başta da söylediğim gibi hocaefendi gönlü kırık yaşamıştır… Kur’anı Kerim’e hizmet babında yetiştirdiği talebeleri de şahittir, son nefesine kadar hizmete gayret etmiştir. - Emin Saraç Hocaefendi
21 notes
·
View notes
Photo
. "İç karanlığım siyah bir gecenin okyanusu. Arada sırada bir işaret fişeği gibi, ufukta parlayan bir yıldız gördüğümde, heyecanlanıyorum. Elim ayağım buz kesiyor. Zamanı şaşırıyorum. Evin içinde dönüp duruyorum. Deli gibi." syf.171 . "Hiçbir zaman kendimi tam anlamıyla ortaya koyamadım. Her zaman bir şeyler eksik oluyor. Tam olarak ifade etmek istediklerimi ben de bilemiyorum. Daha doğrusu, söyle derseniz hemen söyleyemem. Bir tutukluluk, bir eksiklik, bir gecikmişlik duygusu hâkim. Uzun suskunluklar giriyor insanlarla arama." syf.223 . "Zaman geçerken azalıyor. Büyürken küçülüyoruz. Yaşadıkça yaşayacağımız azalıyor. Ardımızda bıraktığımızdan başkası yok. Yalnızız." syf.279 #muratgülsoy #tanrıbenigörüyormu #canyayınları #kitap #neokuyorum #okumakiptiladır #okumahalleri #öykü https://www.instagram.com/p/CaDW4FftgbN/?utm_medium=tumblr
5 notes
·
View notes
Text
ÖĞRETMEN, ROMANCI, ŞAİR, MÜFETTİŞ.
15.06.1929 YEŞİOVA, BURDUR DOĞUMLUDUR. GÖNEN KÖY ENSTİTÜSÜ MEZUNUDUR. TÜRKİYE ÖĞRETMENLER SENDİKASI(TÖS) KURUCUSU VE GENEL BAŞKANI. TÜRKİYE ÖĞRETMEN DERNEKLERİ MİLLİ FEDERASYONU(TÖMFED) GENEL BAŞKANI. 1969 ÖĞRETMENLER BOYKOTU NEDENİYLE AÇIĞA ALINMIŞ, 1971'DE İSTİFA ETMİŞTİR. 12 MART DARBESİ İLE
ONLARCA YIL TUTUKLULUK, SÜRGÜN VE GÖZALTI SONRASI ALMANYA'YA GİTMİŞ VE ÖLENE KADAR ORADA KALMIŞTIR.
YUNUS NADİ ROMAN, TRT SANAT, TDK ROMAN, ORHAN KEMAL ROMAN, SAİT FAİK HİKAYE, AVNİ DİLLİGİL TİYATRO, YILIN OYUNU, BERLINZ SENATOSU ÇOCUK YAZINI, BDİ YAZIN, SEDAT SİMAVİ ROMAN, USTALARA SAYGI VE PİR SULTAN ABDAL DERNEĞİ ÖDÜLLERİ.
ROMAN : YILANLARIN ÖCÜ, TIRPAN, IRAZCA'NIN DİRLİĞİ, KAPLUMBAĞALAR, ONUNCU KÖY, AMERİKAN SARGISI, YAYLA
KOCA REN, YARIM EKMEK.
ÖYKÜ: ÇİLLİ, KARIN AĞRISI, CÜCE, ANADOLU GARAJI, ONBİNLERCE KAĞNI,
CAN PARASI, SINIRDAKİ ÖLÜ, GECE VARDİYASI VS.
BİR UZUN YOL, DOSTLUĞA AKAN ŞİİRLER.
11 EKİM 1999 TARİHİNDE YAŞAMINI YİTİREN FAKİR BAYKURT'U SAYGI İLE ANIYOR VE SELAMLIYORUM.
72 notes
·
View notes
Quote
yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutukluluk haline, bir trafik kazasına, başımıza gelmiş bir felakete, işkenceye çekilmeye, ameliyata alınmaya kendimizi hazırlar gibi
murathan mungan - yalnız bir opera
#murathan mungan#yalnızbir opera#yaz geçer#selim ileri#kırık bir aşk hikayesi#aşk#ayrılık#bir ayrılış hikayesi#on ayrılık şiiri#ayrılık sevdaya dahil#attila ilhan#kürk mantolu madonna#şiir#şiir sokakta#şiir heryerde#blogger#trend#kitap#kitap aşkı#kitap kurdu#felsefe#kayıp kelimeler#ahmet hamdi tanpınar#edip cansever#turgut uyar
15 notes
·
View notes