#tuğla resimleri
Explore tagged Tumblr posts
Text
Mimarlık Üzerine 10 Kitap | Vitruvius
Öncelikle, yaklaşık 2000 yıl öncesine ait olan bu kitapta hem bina yapımında kullanılan malzemelerin/aletlerin, hem de biyoloji ve tabiat bilgilerinin günümüze/bize bu kadar benzemesine oldukça şaşırdım. Zaman kavramı ve bizim bir ‘an’lık ömrümüz üzerine yine derin düşüncelere daldım okurken ‘zaman zaman’.
İlk Roma İmparatoru Augustus’a ithaf edilen “De Architectura”nın MÖ 25 sıralarında yazıldığı tahmin ediliyor.
On bölümden oluşan kitabın ilk altı bölümü mimarlık ve şehircilik konusunda tutarlı bir bütün oluşturuyor.
Birinci kitap mimarlığın eğitimi ve mimarlık sanatının ana ögelerinden başlayıp kent kurmada dikkat edilecek genel kuralları özetliyor.
düzen, armoni, bakışım, uygunluk, ekonomi, arazi seçimi
İkinci kitap ilk konutların nasıl yapıldığından yola çıkarak kum, kireç, volkanik tüf, çeşitli taşlar, mermer ve ahşap gibi yapı malzemelerinin özellikleri ve yapıda doğru olarak kullanılma yöntemlerini konu alıyor.
konutun kökeni, tuğla, kum, kireç, pozzolana, taş, duvar örme, kereste
Üçüncü ve Dördüncü kitap ise dini mimarlık ve tapınaklar konusunda. Bu kitaplarda tapınakların sütun oranları ve şekillerine göre ayrımlar yapılıyor ve bu oranların ve bakışıklılık esaslarının temelde nasıl doğadan kaynaklandığı ve insan vücudunun oranları ile ilişkili olduğu açıklanıyor; klasik mimarinin Dorik, İyonik ve Korent üslupları ve sonradan İtalya’da geliştirilen Toskana üslubu anlatılıyor.
Beşinci ve Altıncı kitapların konusu kentin idari ve kültürel yapıları ve konutlar. Vitruvius sıra ile forumu, basilikayı, hazine binasını, hapishaneyi, senato binasını, tiyatroyu, palestra, gimnaz ve hamamları, liman tesislerini ve tersaneleri anlatıyor. Tiyatrolarda, palestra ve spor tesislerinde ve özellikle konut planlamasında Yunan ve Romalılar’ın geleneklerindeki farklılığı ve bu iki toplumun yarattığı değişik mimarlık tiplerini vurguluyor.
Yedinci kitapta ise binaların ince işçiliği ve süslemeleri konu alınıyor; iç ve dış sıvalar, tavan ve taban kaplamaları, duvar resimleri ve süslemede kullanılan çeşitli boyalar hakkında teknik ve pratik ayrıntılı bilgi veriliyor.
Sekizinci kitap su donatımı, yeraltı suları, su kemerleri, hazne ve sarnıçlardan bahsediyor. Vitruvius arada konudan uzaklaşarak değişik suların acayip özelliklerini ve sağlık açısından yarar ve zararlarını anlatıyor.
Dokuzuncu kitap güneş ve su saatleri gibi zaman ölçen aletlerin yapımı üzerine, büyük bir kısmı astronomi ve astroloji ile ilgili genel ve çoğu başka kaynaklardan aktarılmış bilgiler veriyor.
Onuncu kitap mekanik bilimi, makineler konusunda.
1 note
·
View note
Text
Meta Outlines Bağlantının Sonraki Aşaması için Gerçekçi Dijital Avatarlar Oluşturma Sürecini İlerleyen
Meta Outlines Bağlantının Sonraki Aşaması için Gerçekçi Dijital Avatarlar Oluşturma Sürecini İlerleyen
Meta, hepimizin tamamen dijital ortamlarda etkileşimde bulunacağımız ve tamamen sürükleyici dünyalarda olabileceğimiz ve her şeyi yapabileceğimiz bir metaverse geleceğine dair büyük hayallere sahip olsa da, şu anda bu sürecin önünde önemli bir engel var.
Bunun ne olduğunu tahmin edebilir misin?
Görünüşe göre, metaverse bacakları eskimiş hale getiriyor. Mevcut avatarlar da temel anlamda işlevsel olsa da, Meta insanları sanal kimlikleriyle daha uyumlu hale getirmek için giysiler ve diğer kişiselleştirme öğeleri gibi dijital öğelerle etkileşime sokmayı gerçekten istiyorsa, daha iyi bir yaratıma ihtiyacı olacak. sanal spor ayakkabılarınızdaki bağcıklara kadar seçtiğiniz temsili oluşturabilmeniz için süreç.
Bu yeni gelişmenin geldiği yer burasıdır.
Meta CEO’su Mark Zuckerberg tarafından yayınlanan bu yeni videoda görebileceğiniz gibi, Meta şu anda gerçek insan hareketini simüle eden daha özelleştirilmiş dijital rekreasyonların yaratılmasını sağlayacak yeni teknoloji geliştiriyor.
Bu, Meta’nın Codec Avatar teknolojisiyle geliştirdiği, gerçekten kişiselleştirilmiş ve temsili avatarlar oluşturmak için uzun bir yol kat edebilir.
youtube
Meta’nın geçen yıl paylaştığı bu örnekte de görebileceğiniz gibi, nihai amaç, kullanıcıların sanal dünyalarda kullanım için bacakları ve tam hareket eşlemeyi içeren tamamen gerçekçi versiyonlarını oluşturmalarını sağlamak.
Tabii seçerlerse. Aynı süreçle, görünüşünüzü düzenleyebilir ve dijital benliğinizi kendi ifadenize uyacak şekilde değiştirebilirsiniz. Ancak temel konsept, neredeyse sınırsız kişiselleştirme seçeneklerine sahip olmanızdır; bu, kendinizin tam olarak biçimlendirilmiş bir temsili ile sanal faaliyetler yürütmenize, seçtiğiniz gibi kişiselleştirilmenize ve nihayetinde, sizinkiyle aynı dijital giysilerle donatılmanıza olanak tanır. fiziksel bir mağazadan kıyafet satın alırdı.
Bu, hem gerçek ürünleri satmak (satın almadan önce size nasıl göründüklerini görebileceksiniz) hem de erken dönemin genişlemesi olacak olan dijital ürünler açısından e-Ticaret için bir dizi yeni fırsatlar açacaktır. NFT bas.
Çevrimiçi NFT profil resimleri hakkında bir heyecan düzeyi olsa da, dijital öğelerin gerçek geleceği bu karikatürize görüntülerde değil, daha çok dijital giysiler gibi satın alabileceğiniz ve satabileceğiniz ve sizinle birlikte diğer öğelerine götürebileceğiniz dijital giysiler gibi sanal öğelerdedir. uygun gördüğünüz gibi metaverse.
Bunun gibi özelleştirmeler, Roblox ve Fortnite gibi platformların oyun içi özelleştirme seçeneklerinden önemli gelir elde etmesiyle, mevcut metaverse örneklerinde zaten popüler olduğunu kanıtladı.
Kullanıcılar, bu oyun dünyalarında kendilerini temsil etmek için kullanmak istedikleri dijital kıyafetleri veya ‘dış görünümleri’ satın alırlar – ancak şu anda kullanımları her bir mülkle sınırlıdır. Meta veri deposunun nihai amacı, bu özelleştirmeleri yanınıza alabileceğiniz, birlikte çalışabilir ortamlardan oluşan bir ağ oluşturmaktır. aynı karakter tasarımında.
Meta’nın sunduğu bu gelişmiş oluşturma araçları, bu yönde atılan bir diğer adımdır ve bu açıdan kolaylaştırabilecekleri olasılıkların kapsamını ve bu tür gelişmelerin önümüzdeki on yıl içinde nereye ulaşacağını düşünmek ilginçtir.
Bu, Meta’nın meta veri deposu değişimi için özetlediği zaman dilimidir. Pek çoğu erken başlamak ve bir sonraki teknolojik gelişme için ilk sırada yer almak isterken, gerçek şu ki bu sistemlerin formüle edilmesi zaman alacak ve günlük kullanıcılar için daha erişilebilir hale gelecek.
Temel bir örnek olarak – doğru bir avatar sisteminin çalışması ve 3D olarak tamamen özelleştirilmiş bir tasvirinizi oluşturması için, yukarıdaki Meta videodaki gibi bir dijital kamera odasında kendinizi taramanız gerekir.
Bu, nihayetinde, ilki bu ayın başlarında Kaliforniya’da açılan Meta’nın perakende mağazalarının başka bir unsuru olabilir.
İlk tuğla ve harç perakende ve deneyim alanımız Meta Store, 9 Mayıs’ta Burlingame kampüsümüzde (322 Airport Blvd, Burlingame, CA) açılıyor. Buna bir bak! ???? pic.twitter.com/6UpKVOWiN5
– Boz (@boztank) 25 Nisan 2022
Henüz orada değil, ancak Meta fiziksel mağaza ağını genişletmeye çalışırken, sonunda kullanıcıların bu gelişmiş avatarlar için sanal benliklerini yakalayabilecekleri VR tarama kabinleri de ekleyebilir.
Hala biraz uzakta, ancak çeşitli şekillerde büyük etkileri olabilecek bu gelişmelerin nereye gittiğini görebilirsiniz.
Kaynak, Siteyi Ziyaret Edin
0 notes
Photo
Cinnabar style Tabak Çap: 19,5 cm LOT: A1534
Cinnabar, adını "kinnabari" olarak telaffuz edilen eski Yunanca κιννάβαρι kelimesinden alır. Alkali kaplıcaların yakınında ve son volkanik aktiviteden sonra oluşan tuğla kırmızısı veya parlak kırmızı damar doldurucu bir mineraldir.
Zinober, civa sülfürün bir formu olduğu için yüksek dozlarda tüketildiğinde toksik niteliklere sahiptir. Daha küçük dozlarda, eski uygarlıklarda ve sömürge öncesi Latin Amerika'da dini amaçlar için kullanıldı. Bununla birlikte, antik zinober en yaygın olarak boya, seramik ve cilada pigment olarak kullanılır.
Cinnabar'ın Tarihteki Kullanımları Zincirin bilinen en eski kullanımlarından biri, Balkan kıyılarında MÖ 4800'den MÖ 3500'e kadar gelişen Vinca kültürüydü. Yakın Doğu'daki Mezopotamyalılar ve Sümerler gibi eski kültürler, cinnabar'ı kozmetik bir allık olarak uygulamıştır. Oldukça farklı, çoğu zaman doğalcı heykelleriyle tanınan Mezoamerikan Olmekleri (MÖ 1200 - MÖ 400), seramiklerinde pigment olarak ve taş eşyalarını süslemek için kullandılar. Romalılar (MÖ 100 - MS 300), hem özel evler hem de kamu binaları için zengin duvar resimleri için bir pigment olarak cinnabar kullandılar.
Video linkde mevcut
https://www.antikobjeler.com/detay/1/4/1/1534/2/cinnabar
#antika #antik #esi #eskici #koleksiyon #koleksiyoner #dekor #dekorasyon #cinnabar #cinnabartabak #cinnabarstyle #cinnabar
0 notes
Text
Duvar resimleri nedir ve neden bunlara bahse girilsin?
duvar kağıdı fotoğrafları , duvara resım yapma , duvar resmi örnekleri , güzel manzara duvar kağıtları , kabe resmi duvar kağıdı , duvara resim çizmek , çiçek resmi duvar kağıdı , taş duvar resimleri , at resmi duvar kağıdı , duvara resim yapma , spor
Duvar kağıdı fotoğrafları , duvara resım yapma , duvar resmi örnekleri , güzel manzara duvar kağıtları , kabe resmi duvar kağıdı , duvara resim çizmek , çiçek resmi duvar kağıdı , taş duvar resimleri , at resmi duvar kağıdı , duvara resim yapma , spor salonu duvar resmi , tuğla duvar resmi , bahçe duvar resimleri , uzay resimli duvar kağıtları , uzay resimli duvar kağıdı , duvara asılacak…
View On WordPress
0 notes
Photo
#Repost @arkeologismailgezgin with @get_repost ・・・ Çeşme’de nereler ziyaret edilebilir? Eski Çeşme Köyü, bölgede yaşayan herkesin bilmesi gereken yerleşimlerden. Eski ismi İsmailobası olan köyün 14.yy’da kurulduğu bilinmektedir. Çeşme Devlet Hastanesi’nin hemen üzerinde, yelken biçimindeki Çaka Bey anıtının ve Çeşme mezarlığının çok yakınında yer alan İsmailobası, Çeşme Kalesi (1508-9) yapılmadan önce insanların yaşadığı yerdi. Kalenin inşaatından sonra nüfus bugünkü Çeşme’ye taşınınca köy yavaş yavaş terk edilmiş bir kaç ailenin yaşadığı bir mezraya dönüşmüştü. Eski Çeşme Köy’de hangi kalıntıları görebilirsiniz? Her şeyden önce 14-15.yy’dan kalan köyün olduğu gibi toprak altında olduğunu ve bütün yapılarıyla arkeolojik bir çalışmayı beklediğini söylemek lazım. Bu konuda Çeşme Belediye başkanının gerekli çalışmaları yaptığı ve restorasyon ve araştırmalar için bir ekiple anlaştığı müjdesini de verelim. Yerleşimin ortasında son cemaat yerinin kısmen korunduğu bir cami bulunmaktadır. Minaresinin kürsüsü ve ayakta kalmayı başarmış kubbeleriyle oldukça güzel bir işçilik sergileyen caminin beyaz sıvalı duvarlarında ise gemi resimleri dikkatli bakınca seçilebilmektedir. Tuğla cephe süslemeleriyle 14-15.yy’da yapıldığını söylemek mümkün. İsmailobası köyünün günümüze kadar ayakta kalabilen bir diğer yapısı ise bir türbedir. Kare planlı, kübik gövdeli olan türbe bir kubbe ile örtülüdür. Kesme taş ve tuğla bir arada kullanılarak inşa edilmiştir. Tuğladan inşa edilen kubbeye geçişler pandantiflerle sağlanmıştır. Güney duvarı üzerinde bir mihrap nişi yer alır. Yapıya giriş, doğu cephesi üzerindeki açıklıktan sağlanır. Bu yapının mimari özelliklerine bakıldığında cami gibi 15. yüzyıla tarihlenmesi mümkün görünmektedir. #çeşme #cesme #alaçatı #alacati #tatil #seyahat #ziyaret #arkeoloji #tarih #archaeology #history #ancient #travel #visit (Alaçati, ÇEŞME) https://www.instagram.com/p/B0WvupGAh-G/?igshid=1p3oaay6cguhh
#repost#çeşme#cesme#alaçatı#alacati#tatil#seyahat#ziyaret#arkeoloji#tarih#archaeology#history#ancient#travel#visit
0 notes
Text
Online Mağazanızın Para Kazanmaması İçin 10 Neden
Bir çevrimiçi mağaza açmak, bir iş yürütmek için harika bir yol olabilir. Ödemek için elektrik faturası veya kiralık personel yoktur ve günün 24 saati satış yapmanın keyfini çıkarabilirsiniz. Ayrıca, bir tuğla ve harç mağazasından farklı olarak, bir e-Ticaret web sitesine sahip olmak, ürünlerinizi dünyadaki müşterilere satmanıza olanak tanır.
Ancak bazen, en güzel çevrimiçi mağaza bile para getirmiyor gibi görünüyor. Web sitelerinin neden gelir elde edemediğinin en iyi 10 nedenini keşfedin ve web sitenizi nasıl döndürebileceğinizle ilgili hızlı ipuçları alın.
Satmak için harika mallarınız varsa, beklemeye gerek yok! Bugün bir çevrimiçi mağaza açabilir ve kazanmaya başlayabilirsiniz. Bu uyarıcı noktaları aklınızda tuttuğunuzdan emin olun:
01. Dışarıda İçinde Olduğunuz Kadar Güzel Değil
E-Ticaret söz konusu olduğunda, güzel ve profesyonel bir web sitesi şarttır. Müşteriler, yalnızca web sitenizin (ve dolayısıyla işletmenizin) meşru göründüğünü düşündüklerinde çevrimiçi olarak satın alacaklardır. Web sitenizin modern olduğundan ve sunduğunuz en iyilere dikkat çektiğinden emin olun.
İyi haber şu ki, inanılmaz bir web sitesi elde etmek için bir web tasarımcısı tutmanıza gerek yok.
02. Kimse Sitenizde Ne Yapacağını Bilmiyor
Aptalca gelebilir, ancak bir web sitesi oluştururken ziyaretçilerin sitede ne yapmasını istediğinizi çok açık hale getirmeniz gerekir. Ana sayfanızda ve web sitenizde “Şimdi Alışveriş Yapın” veya “Çevrimiçi Mağazamızı Görüntülemek İçin Tıklayın” yazan çok açık ve harekete geçirici bir çağrı olmalıdır . Açık olanı belirtmekten korkmayın. Etkili e-Ticaret siteleri, ziyaretçileri doğrudan çevrimiçi mağazalarının kalbine yönlendirir.
03. Müşterilerin İstediklerini Bulması Zor
Ürün sayfanıza girdikten sonra ziyaretçiler tam olarak aradıklarını kolayca bulabilmelidir. Galerilerinizi mantıklı bir şekilde düzenleyin ve müşterilerinizin sitenizde gezinmesine yardımcı olacak etiketleri ve kategorileri kullanın. Ayakkabı mı satıyorsunuz? Onları erkek ve kadın, ayakkabı türü ve büyüklüğüne göre düzenleyin. Oyuncak itmek? Bunları yaşa, cinsiyete, malzemeye, boyuta ve renge göre etiketlemeyi deneyin.
En çok satan ürünlerinizi, kimsenin araması gerekmeyecek şekilde öne ve ortaya yerleştirin. Tıpkı kapıdan çıkarken sizi cezbetmek için ödeme hattındaki Snickers barında olduğu gibi, iyi yerleştirilmiş, karşı konulmaz ürünler, satın almayı planlamasalar bile bir müşteriyi satın almaya ikna edebilir.
04. Güzel Bir Resim Yapmıyorsunuz
Çevrimiçi alışveriş yaparken müşteriler ürünlerine dokunamaz ve hissedemez. Yalnızca bir öğeye çekmek ve satın almaya ikna etmek için sağladığınız görüntülere güvenmek zorundadırlar. Alt satır: Çarpıcı görüntüler, perusers’i alıcılara dönüştürmede en önemli faktörlerden biridir. Mümkünse, çevrimiçi mağazanız için profesyonel fotoğrafçılığa yatırım yapmanızı öneririz. Nakit para konusunda sıkıysanız, herkesin deneyebileceği harika DIY fotoğraf ipuçlarımız var. Her ürünü çeşitli açılardan sergilemeye çalışın ve ilgili olduğunda bir ürünün nasıl kullanıldığını gösteren bazı fotoğraflar atın.
05. Kimse Sitenize Gelmiyor
Satışların sitenizde patlayabilmesi için kullanıcıların sitenizi bulduğundan emin olmanız gerekir. Müşterileri getirmek için müşterilerinizin Google’da ve diğer arama motorlarında ne zaman arama yaptığını gösteren bir web sitesine ihtiyacınız vardır.
Aramalarda (Arama Motoru Optimizasyonu veya SEO olarak bilinir) iyi sıralama sanatı ilk başta biraz karmaşık görünebilir, ancak kendi sitenize en iyi yükselişte iyi bir çekim yapmak için kolayca atabileceğiniz birkaç adım vardır. Google. Etrade Blog’da çevrimiçi mağazanız için çok daha fazla SEO İpucu edinin .
06. Ulaşmıyorsunuz ve İletişimde Kalmıyorsunuz
Web sitenize daha fazla trafik getirmenin bir başka harika yolu da geçmiş, şimdiki ve gelecekteki müşterilerinize ulaşmaktır. Mağazanız “sanal” olsa bile, bu müşterilerinizle sağlam ve çok gerçek ilişkiler kuramayacağınız anlamına gelmez. Sadık bir iade müşterileri tabanı oluşturarak, satışlarınızı yıldan yıla artırabilirsiniz.
Tıpkı tuğla ve harç mağazanızı broşürler, gazete ilanları ve kartvizitler ile pazarlayacağınız gibi, müşterileri düzenli olarak e-mağazanızdaki yenilikleri görmeye davet etmek istersiniz. E-posta pazarlamasıyla düzenli bültenler göndermeyi , satışları açıklayan bir blog yazısı yazmayı veya Facebook ve Twitter’da hızlı günlük güncellemeler veya fotoğraflar göndermeyi deneyin . Hangi yolu seçerseniz seçin, her zaman web sitenize bir bağlantı ekleyin!
07. Yanlış Ağacı Yaratıyorsun
Web sitenizi tasarlarken, özellikle hedef pazarınıza neyin ilham vereceğini ve onu çekeceğini düşünmek istersiniz. İçgüdünüz herkese hitap etmeye çalışmak olsa da, belirli müşterilerinize uyarlayarak daha fazla başarı elde edersiniz.
Tarzınıza ve ürününüze uygun resimleri, yazı tiplerini ve renkleri seçin. Kalabalığınızı ikna edecek ve alıcılarınıza sundukları avantajları vurgulayacak ürünler öne çıkarın. Çevrimiçi mağazanızı oluştururken, kendinizi her zaman müşterilerinizin yerine koyun. Sonra istediklerini sun!
08. Güncel değilsiniz
Yeni içerik ve güncellenmiş bir site, müşterilere her zaman oyununuzun en üstünde olduğunuzu gösterirken, güncel olmayan bir site birkaç kaşınızı yükseltebilir. Kendinizi Şubat ayında Şükran Günü satışlarıyla övünen bir sitede bulduğunuzu düşünün. Başka hangi ayrıntıları gözden kaçırmış olabileceklerini merak etmiyor musunuz? Mağazanın hala işte olup olmadığını bile sorgulayabilirsiniz.
Sadık müşterileriniz, web sitenizi her kontrol ettiklerinde yeni ve heyecan verici bir şey varsa sevecektir. Web sitenizi ve ürünlerinizi mümkün olduğunca sık güncelleyin ve onlara devam etmeleri için bir neden verin. Sezonluk ürünleri sergileyin, ana sayfaya yeni gelenler yerleştirin ve en son sezon veya tatile uygun satışların reklamını yapın. Bu, müşterilerinize organize olduğunuz mesajı ve her şeyin üstünde mesaj göndermenin kolay bir yoludur.
09. Fiyat Doğru Değil
Ürününüzün tam olarak nasıl fiyatlandırılacağını bilmek hem çevrimiçi hem de kapalı olabilir, ancak düzenli bir satış akışı sağlamak önemlidir. Fiyatlarınız çok düşükse, müşteriler şüpheli olabilir veya ürünlerinizin kalitesi konusunda endişelenebilir. Fiyat çok yüksek ve müşteriler başka bir yerde alışveriş yapacak.
Nakliye masrafları ve vergilerin ek zor bölgelerinde faktör ve doğru fiyatı bulmanın e-Ticarette yaygın bir zorluk olduğu şaşırtıcı değil. Neyse ki, biraz pazar araştırması ve hatta bazı deneme yanılma ile, doğru fiyat noktasını bulabilirsiniz .
10. Checkout Satırında İnsanları Bırakıyorsunuz
EComm mağazasında uzun satır mı? Tam olarak değil – ancak birçok çevrimiçi müşteri, e-sepetlerini ürünlerle dolduruyor, sadece bir kuruş harcamadan siteden ayrılmak için. Bunu kendi sitenizde önlemeye yardımcı olmak için müşteriler için sorunsuz, kolay ve açık bir ödeme süreci oluşturun.
Alışveriş sepetinizin sitenizin her sayfasına belirgin bir şekilde yerleştirildiğinden emin olun ve sitenizi, kullanıcının satın alma işlemini tamamlamak için yapması gereken tıklama sayısını en aza indirecek şekilde ayarlayın.
#etrade#etrade.website#e-ticaret#e-ticaret blog#e-ticaret hakkında#e-ticaret haberleri#e-ticaret blogları
0 notes
Text
Namıdiğer Taksiyarhis Kilisesi… Balıkesir’in Ayvalık İlçesine Bağlı Cunda Adası’nın En Önemli Tarihi Yapılarından Biri.
Namıdiğer Taksiyarhis Kilisesi… Balıkesir’in Ayvalık ilçesine bağlı Cunda Adası’nın en önemli tarihi yapılarından biri. 1873 yılından bu yana Kuzey Ege’yi selamlayan kilise, beş yıldır Ayvalık Rahmi M. Koç Müzesi olarak ülkemizin ortak kültür hazinesine katkı sağlıyor.
Baş Meleklere Atfedilen Kilise Rahmi M. Koç Müzecilik ve Kültür Vakfı tarafından restore ettirilen kilise, Rum Ortodoks (Moschonese) cemaatince 1873 yılında eski temelleri üzerine Anakent (Metropol) Kilisesi olarak inşa edilmiş. Bu yıllarda, adanın çoğunluğu Rum olan nüfusu ise 8-10 bin civarında. ‘Taksiyarhis’e yani Koruyucu Baş Melekler Cebrail ve Mikâil’e atfedilen kilise, hâlen adanın en önemli anıt yapılarından birini teşkil ediyor.
Doğu-Batı doğrultulu olarak uzanan dikdörtgen planlı yapı, kaynağını Orta Bizans döneminden alan kapalı Yunan haçı (Cross in Square) planlı bir kurguya sahip. Dört yönde uzanan beşik tonozlu haç kollarının ortasında vitraylı bir aydınlatma feneri yer alıyor. Cephesini süsleyen üçgen alınlık, sarımsak taşından yapılmış arşitravı (klasik mimaride bir sütun başlığının üzerinde duran bir lento veya kiriş) taşıyan İon başlıklı iki sütün ve iki pilaster, kemerli pencereler bu üslubu yansıtan özelliklerdir.
İki çan kulesinden bugün sadece biri ayakta kalmış. Yığma tekniği ile örülmüş duvarlar ve sövelerde yörenin ünlü taş ocaklarından çıkarılan sarımsak taşı kullanılmış. Dört taşıyıcı sütun, antik bazilikalarda veya kiliselerde orta ve yan neflerden meydana gelen, cemaatin toplandığı alan anlamındaki naosu kuzey ve güney olmak üzere iki nefe ayırır. Taşıyıcı sütunlar tuğladan yapılmış, kireç harçlı sıva ve alçı ile kaplanmış. Batıda giriş bölümü olan narteks yer almakta. Doğuda ise iki özel platform olan nef ve bema, geç Bizans döneminin kilise mimarisini andıran dışarıya taşkın sunak odasını kapsayan üç apsis ile bitirilmiş. Bemanın apsisi daha büyük, yan apsisler ise daha küçüktür. Nefler ve bema, tonozlarla örtülmüştür ve üç yarım kubbe ile bitirilmiştir. Galeri, kadınlar bölümü (Gynaikeion) olarak yapılmıştır. İç mekân, kireç harçlı sıva ve alçı ile kaplanmış dini figür tasvirleri, bitkisel ve geometrik motiflerle bezenmiştir.
Yok Olma Tehlikesiyle Karşı Karşıya Kaldı 1927-1928 yıllarında kilise binası minaresiz bir camiye çevrilmiş. Bu sırada üstünde belli bir sıraya göre dini ikonalar bulunan ikonostas sökülmüş ve tasvirlerin üstü boyanmış. 1944 depreminde bina hasar gördüğünden terk edilmiş. Zaman aşımına ve insan tahribatına uğrayan anıtsal bina böylece bakımsız kalmış ve yıpranmış.
1989 yılında taşınmaz kültür varlığı olarak tescillenen Taksiyarhis Kilisesi, yıllar içinde önemli depremlere ve diğer doğa olaylarına da maruz kalmış. Tonoz ve kubbelerinde derin çatlaklar oluşmuş; taşıyıcı taş, tuğla ve diğer tüm bağlayıcı malzemeleri yıpranmış. 2003 yılında oluşan fırtına nedeniyle hasar görmüş ve tehlikeli hâle geldiği için ziyarete kapatılmış. Çevre ve iklim şartlarının yanı sıra hazine aramak amacıyla yapılan kaçak kazılardan dolayı da büyük oranda tahrip olmuş. Çatı bölümünde bulunan çan kulelerinden biri tamamen yıkılmış, diğerinde derin çatlaklar oluşmuş, tuğladan oluşan bu kısımlar yağmur ve güneş altında tamamen yok olma riskiyle karşı karşıya kalmış. Duvarlarda bulunan resimlerin büyük bir kısmı ise tahrip olmuş.
22 Ayda Eski İhtişamına Kavuştu İki yıla yakın süren başarılı bir restorasyon süreci sonrasında bina ilk günkü görkemine kavuşmuş ve 31 Mayıs 2014’te Ayvalık Rahmi M. Koç Müzesi olarak ziyarete açılmıştır. Müze, insanlığın bilimsel ve teknolojik belleğini, yerli ve yabancı ziyaretçilerin incelemesine sunarak endüstriyel mirasın gelecek nesillere aktarılmasını sağlamak amacında. Ayrıca İstanbul ve Ankara’daki Rahmi M. Koç Müzeleri’nin envanterleri temel alınarak teneke oyuncaklardan buharlı mekanik modellere, bebek arabalarından zaman ölçüm aletlerine kadar geniş bir koleksiyonu ziyaretçilerin beğenisine sunuyor. Müzede ziyaretçilerin dinlenebileceği bir kafe ve hatıralıkların satıldığı hediyelik eşya dükkânı da yer almakta.
Rahmi M. Koç Müzecilik ve Kültür Vakfı yine Cunda Adası’nda 1800’lü yıllardan beri kitaplık olarak kullanılmış ve mübadele sırasında oldukça zarar görmüş olan Agios Yannis Kilisesi ve yanındaki değirmeni de restore ederek 2007 yılında Sevim ve Necdet Kent Kitaplığı adı ile önemli bir kitaplığa kavuşturmuş. Patrik Teodosios zamanında İstanbul’daki Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlanan manastırın ana kilisesi kuzeybatı kısmında bulunmakta. Bu şapel de mimarisiyle manastırın vazgeçilmez bir parçası. Aynı zamanda buradaki kitaplık 1835 yılından itibaren zenginleşmeye başlamış, dini kitaplar yanında 17 ve 18’inci yüzyılın kilise hukuku hakkındaki yayınlarıyla da ün salmış. 1924 yılında yaşanan mübadele sonrası zamanla tahrip olan şapelin batı tarafında olduğu söylenen ve büyük bir olasılıkla manastıra un temin eden değirmenden geriye kalan ise sadece temel taşları.
Taksiyarhis Kilisesi
Kültürel ve eğitici bir yapı
Kültür turizmine katkı
Pirinç Saat, 18 yy. ait Edward Norris, Londra
Baby C.I.D 1910, Sergilenmekte olan otomobil, Dijon, Fransa’daki Cottereau & Co firmasının halefi olan Constructions Industrielles Dijonajses tarafından imal edilmiştir. 9 hp teksilindirli hafif bir otomobil olan “Baby” 1910-1913 yılları arasında üretilmiştir.
Cunda Adası – Ayvalık / Cunda Island – Ayvalık
NOTLAR
Kültür Turizmine Katkı Özellikle yaz döneminde müzeye uzak-yakın demeden birçok şehirden ziyaretçiler akın ediyor. Genellikle ortaokul ve lise öğrencilerinin ilgi gösterdiği Ayvalık Rahmi M. Koç Müzesi’nin yetkilileri özellikle çocukların ufkunu açan kültürel ve eğitici bir yapıya sahip olduklarını belirtiyorlar.
İnsanlık Tarihinden Zengin Bir Koleksiyon İnsanlık tarihinin son yüzyıllarda kullandığı çeşitli teknik dokümanlar, araç ve gemi maketleri, dizel motorlar, zaman ölçüm aletleri, denizcilik alet edevatları, pusulalar, gemi içinde görüşmeyi sağlayan iletişim cihazları, buharlı mekanik aksamlar, tıp ve ilaç bilimi tarihleriyle ilgili koleksiyonlar, astronomi tasarımları, fantastik zaman ölçüm aletleri gibi yüzlerce koleksiyon parçası ziyaretçilerin ilgisine sunulmuş durumda.
Sevim ve Necdet Kent Kitaplığı Ünlü Türk iş adamı Muhtar Kent, merhum babasından kalma bin üç yüzü aşkın kitabı, Sevim ve Necdet Kent Kitaplığı’na bağışlamış. Panoramik Ayvalık manzaralı verandası ve şirin kafeteryasıyla pazartesi günleri hariç her gün ziyaret edilebilen kitaplığa giriş ücretsiz.
Kilise ve Müze Arasındaki Organik Bağlar Müzede Sanayi Devrimi’nden önce ve sonrasını kapsayan ve daha önce herhangi bir enstalasyonda sergilenmemiş eserler, kilisenin tarihi duvar resimleri ve görsel materyaller ziyaretçilerin ilgisini çekiyor.
Yazan: Tarık Yılmaz / Fotoğraflar: Rahmi Koç Müze Müdürlüğü *Bu yazı Marmara Life 2019 / Kasım-Aralık sayısında yayımlanmıştır.
CUNDA’NIN KALBİNDE YAŞAYAN TARİH: AYVALIK M. RAHMİ KOÇ MÜZESİ Namıdiğer Taksiyarhis Kilisesi… Balıkesir’in Ayvalık İlçesine Bağlı Cunda Adası’nın En Önemli Tarihi Yapılarından Biri. Namıdiğer Taksiyarhis Kilisesi… Balıkesir’in Ayvalık ilçesine bağlı Cunda Adası’nın en önemli tarihi yapılarından biri.
0 notes
Text
Çürüyoruz, Eksiliyoruz, Dibi Bulamıyoruz...
Korkunun egemenliği dünden bugüne, bugün ve şimdiden de yarına taşınmaya çalışılanlarla birlikte bu uzamda yerleşik kılınan bir meseledir. Hayat hakkının hiçleştirilmesinden hemen sonra çıkan bu karanlık ve korku egemenliği hayatlarımızı derdest etmektedir. Muhteviyatı her gün çok daha bariz bir biçimde halka karşıt olarak kurulan illa ki güncellenen bir menzilde vahamet bu edime sımsıkı tutunulmasıdır. Korkuyu diri tutmak için her günün bir şans olarak değerlendirildiği menzil bir hakikattir.
Düzenin hep aynı noktadan daimi bir biçimde hayata nüfuz ettiği her hamle ile var ettiği şey bu cürümler coğrafyasında korkuyu diri tutmaktır. Hükümetin yasal düzenlemeler yahut da kanun tasarıları ya da ekonomik düzenlemeler diye zam güncellemeleri vb. pek çok şeyle hayatın üstüne korku salınmaktadır. Derdest edilen ol çürütülmeye çalışılan, inat ve ısrarla bir kötülükle imal edilen şey bu vahim döngüdür. Bir karabasanda değil biteviye tasarlanan ve güncellenen bir menzilin istikametidir tüm bu korku egemenliğinin ta kendisi. Eşit, adil ve özgür bir hayat hakkı bu ülkede bunca korkunun alenen yamacında diri diri toprağa gömülendir.
Geçmişin zorbalığını bugüne taşırmış yeniden işlemiş bugün de çok daha fecilerine yol alan ülkenin hakikati bu edimle güncellenendir. Korkuların simsarlığı ile hayatın sıradanlığı, yeganeliği biçimlendirilmesi artık mümkün olmayan bir hale rehin edilir. Güncellik, vahim olan bu katran karasının zulmüne rehin kılınandır. Biyopolitik o cerahat artık günümüzün yegane istikamet belirleyicisidir. Korku daim buradadır. Korkunun tahakkümü hep bu odakta belirendir.
Sokağa çıkma yasaklarının en baskın olduğu dönemdeki Çocuklar Ölmesin seslenişi için bir yıl üç ay hapis cezası verilen Ayşe Çelik’in cezası onanır. Avukatları üç aylık hamile olan Ayşe Çelik’in çocuğunu cezaevinde doğuracağını belirtirler. Ayşe Çelik bir yıl üç aylık cezasının on bir ayını hapiste geçireceğini bildirirler. Günbegün bir başka kırımın yaşandığı sahnede var edilen katran karası iklim, çocuklar ölmesin hiç ama hiçbir insan ölmesin seslenişini bile cezalandırmaktadır. İnsanların yaşamlarının çürütülmesi ve yağmalanmasından bunca açık bir biçimde kıvanç duyulan bir ülkedir mesele.
Zorbalık mefhumunun anlık güncellenmesidir mesele. Yaşanan sert ve çatışmalı dönemin artık yılın ol üç yüz altmış beş günü can çaldığı bir yerde buna dikkat çekmek suç olarak bildirilendir. Bu ülkenin yaşamla bağları bu noktada seri bir biçimde çürütülerek imha olunmaktadır. Vahamet yaşasın diyebilmenin önünü alma hızıdır. Yaşama düşürülmüş olan şerhlerin hep daha beter ve fena olduğu, buna çalışılan bir yerde kötülük içten savunulan bir tahayyüldür. Bu ülkede hayat hakkının ne hale koyulduğu afakidir. Korkunun egemenliği yükseltilirken, güncellenen hemen her veçhede bir kademe daha hayatın olasılıkları çalınmaktadır. Her kademede bir kere daha o riya yalan ve kötülük öne sürülmektedir. Bir karabasan değil her şeyi ortalarda tasarlanmış bir mahvetme döngüsüdür güncellenen.
Kürd Siyasetinin temsilinde yön belirleyen bir çatı olmuş Halkların Demokratik Partisi geçtiğimiz günlerde Bay Erdoğan tarafından hedef alınır. Rehin, ana akım medyanın biteviye yazdığı, halkı inandırmaya çalışırken kırk şark kurnazlığını daim beraber şekillendirdiği HDP = Terörist denklemine bir katkı bu defa memleketin en üstündeki, yöneten Bay Erdoğan tarafından seslendirilir. HDP ‘Kandil’ partisidir. Osman Baydemir HDP grup toplantısında şu sözleri iletir.
“-AKP Genel Başkanı, 20 milyon insanına siyaset yapmayın gidin hakkınızı şiddette arayın diyor.” “Ülkeyi, 20 yıl önce kanla, gözyaşıyla yönetenler olduğunu bildiren Baydemir, “Çiller hükümetleri vardı. Onlar, 'Dağı, silahı bırakın, düz ovaya gelin siyaset yapın' diyorlardı. Cumhuriyet tarihinde hiçbir dönem, bu dönem kadar akli melekelerini yitirmiş bir dönemi yaşamadı” görüşünü savunur. Düzenin bir mahvetme yapısı, döngüsü içerisinde ötekisine reva gördüğüdür mesele. Düzenin, sesini sözünü savunanlara ol takdimidir olan biten.
HDP’yi siyasetten silme gayretinin artık salt Kürd’ü değil genel bir Türkiye profiline karşıtlık olduğu muhakkaktır. Korkunun egemenliği yükseltilirken aslında var edilmek istenen sözün çürütülmesidir. Muğla’nın Seydikemer ilçesinde jandarma ekipleri tarafından PKK üyesi oldukları iddia edilen yedi kişi gözaltına alınırken çırılçıplak soyulur. O IŞİD çetelerine karşı hiçbir tavır göstermeyen kolluk kuvveti, salt şüpheli görülüp, bildirildiği için dört insanı yerlerde sürükleyerek, darp ederek aramayı uygun görür. Düzenin korkular ile olan teşviki mesaisi bu rezilliktedir.
“4 Ekim günü yaşanan olayda, yere yatırılarak çırılçıplak soyulan kişilerin fotoğrafları çekilerek sosyal medyada paylaşılmış, yoldan geçmekte olan vatandaşlara gösterilmek amacıyla gözaltına alınan kişiler Seydikemer-Kaş yolunun üzerinde uzunca bir süre çıplak bir şekilde bekletilmişti. Daha sonra karakola götürülen yedi kişinin çıplak fotoğrafları tekrar çekilmiş ve sosyal medyada paylaşılmıştı. Fotoğrafları çeken ve paylaşan kişilerin, İçişleri Bakanlığı’na bağlı güvenlik güçlerine mensup olduğu basına yansımış, söz konusu ters kelepçe ve işkence görüntüleri kamuoyunda tepkiye yol açmıştı.”
HDP Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, konuyu İçişleri Bakanlığı’na sormuş, şu soruya da yanıt istemişti: “Gözaltına alınarak işkence ve kötü muamele gören şahıslar ne ile suçlanmaktadır? Söz konusu araçlar bir istihbarat üzerine mi durdurulmuştur? Gözaltına alınan kişilerin kimlik bilgileri nelerdir? Gözaltı işlemi sonrasında söz konusu şahısların üzerinden silah veya benzeri mühimmat çıkmış mıdır?” Muğla’da saldırı hazırlığı içerisinde oldukları öne sürülen insanlar olarak öne sürülen argüman memleketin ana akım medyası tarafından aralıksız olarak o işkence resimleri paylaşıldığında devreye konulur.
HDP Milletvekili Ahmet Yıldırım Meclis oturumunda şu sözleri söyler. “Tümüyle anadan doğma soyup bütün uzuvları teşhir edilecek bir biçimde fotoğrafları kolluk kuvvetince çekilip teşhir edilirler.” Bu insanların katledildikleri haberi de önce asparagas, sonra yaygın medya aracılığıyla duyurulur. Gel gelelim hayattadır o insanlar! Korkunun egemenliği salt Kürd diye, salt orada veya buradaydılar diye, buna yahut da şuna benzedikleri için rahatça terörist diye yaftalanan insanların başına getirilenlerle apaçık kılınandır. Benzersiz, bir yıkım şablonu, bir cerahat güncellenirken korku, öteye beriye değil tam da günün orta yerine konumlandırılır. Yaralar güncellenirken yıkım biteviye bir kurgudan hakikatin ta kendisine dönüştürülendir.
Cerahatin her neyi var ettiği Muğla’da insanların tam anlamıyla çırılçıplak fotoğraflarının servis edilmesinden görünür kılınmaktadır. Korkunun bu coğrafyadaki egemenliğine bir tuğla daha böyle katılmaktadır. Hayat hakkının hiçleştirilmesi bahsi güncellenirken, hemen ardından düzen çıkan karanlık bu korku ediminin egemenliğini de bildirmektedir. Cerahat iki satırlık haberlerde, dört bir yana sürülen resimlerde ortaya iyice çıkandır. Dehşetin bir norma dönüştürüldüğü yerde, korkuyu diri kılmak için kötülüğün her anlamda, her türlü güncellenmesidir mesele.
Muğla’nın ortasında On İki Eylül 1980 ile 1990 arasındaki rezillikler, insanlık dışı haller ve devletlinin şiddetle hemhal hali yine yeniden var edilir. Cürüm hemhal ülkede yaralara yenilerini eklemek kesintisizdir. Biteviye zorbalık kesin, kesintisiz “işlevsel” kılınmaktadır. Mesel ortada yapılan edilen ve örtbas edilmekten kaçınılan cerahatin ta kendisidir.
Gazete Karınca haberidir: “Muğla’da darp edilip çırılçıplak soyulan, ters kelepçe ile yere yatırılarak gözaltına alınan 7 kişinin halen gözaltında olduğu ve ailelerinin Emniyet’ten aranarak, yakınlarının gözaltında olduğu bilgisini paylaştığı öğrenildi. Emniyetin aradığı isimlerden biri de kardeşi gözaltında olan Adil Altay. Fotoğraflarda görülen kır saçlı, çıplak şekilde asfalta yatırılan kişinin kardeşi olduğunu belirten Altay, telefonla arandıklarını ve kardeşinin gözaltında olduğunun kendisine bildirildiğini belirtti. Avukatların kardeşi ile görüşme yapmasını beklediklerini söyleyen Altay, gözaltına alınanların farklı farklı yerlerde tutulduğu bilgisini de verdi. Altay, kardeşinin Menteşe İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde tutulduğunu, diğer gözaltına alınanların ise kentteki diğer ilçe müdürlüklerine dağıtıldıklarını belirtti.”
Korkunun egemenliği insanların hayatlarını her türlü zapt etme güdüsüdür. Korkuyu ol tanıdık olan yıkımın egemenliği başka bir düzlemi bina etmeye devam etmektedir. Korkuyu güncelleyen, hayatta en olmaz denilen şeyleri bile işlevsel kılan ve bir hiza bildirici olarak bu sınırlarda her gün var eden ülke dün gibi bugün de güncellemektedir. İyi de yol her nereyedir? Muğla'nın Ortaca, Seydikemer bölgesinde “PKK'li oldukları" iddiasıyla 4 Ekim'de işkenceyle gözaltına alınan yedi kişinin kimlik bilgileri netleşir.
“Muğla Emniyet Müdürlüğü” tarafından aileleri aranan yedi kişinin isimlerinin Ekrem Altay, Veysi Şengil, İsmail Bozdağ, Velat Asan, Mehmet Can Yiğiner, Mustafa Yiğiner kardeşlerle kuzenleri Adnan Yiğiner olduğu belirtilir. ANF Türkçe’nin paylaştığıdır bu kısacık bilgi. Bir yandan da sosyal medya üzerinde yedi kişi için, onların inşaat işçisi oldukları ve müteahhit tarafından şikayet edilmeleri neticesinde tüm o vahim olayların meydana geldiği notu düşülmektedir. Yaşamın bunca açıktan zapt edilmesi, yerle yeksan kılınan insanların hayatlarının sadece birkaç satır da olsa duyurulması ancak ve ancak günler sonra söz konusu edilir.
Öte yandan bu isimlere ulaşmış olan “Avukat Günfer Karadeniz”in şu beyanı da dikkate değerdir. “İki ailenin kayıp başvurusu üzerine 5 cenazenin tutulduğu Muğla Adlı Tıp Bölge Müdürlüğü morguna giden Karadeniz, cenazelerde herhangi bir çatışma izi bulunmadığına dikkat çekti. Çatışmada hayatını kaybedenler arasında çocuklarının bulunup bulunmadığını tespit etmek için bir aileyle Adlı Tıp Morgunda incelemelerde bulunduğunu anlatan Avukat Günfer Karadeniz, "5 kişide de çatışmada ölmüş görüntüsü yoktu; vücudunda ne yara ne de kurşun izi vardı. Baba bir kişinin oğlunun olabileceğinden şüphelendi ancak sonradan olmadığı anlaşıldı. Dediğim gibi vücutlarında çatışma izi yoktu, bu ölümler normal ölümler değil” diye konuştu.”
PKK’liler itlaf olundu diye haberlere konu edilen, hemen sonra gündemden çıkartılan o meselin de bir katliamın ta kendisi olduğu ortaya çıkmaktadır. Hayatın korkulara rehin edilmesi mütemadiyen bu, benzeri pek çok vakıada yaşatılanlarla belirgin kılınır. Söz konusu edilen cana kasıtsa bu kesintisiz bir mesel olarak icra olunmaktadır. Ya yara ne olacaktır, ya o yere düşürülen, üzerinde tepinilen o onur ne olacaktır. Bu fecaat dolu tutum, doksanlı yılları aratmayan nefret, bir asırdan uzunca, epey hallice devam olunan kin gütmeler, yıkımlara zemin sağlama gayreti ne olacaktır.
İnkarla geçiştirilen, önemsenmediği için sorgulattırılmayan soykırım meseli bunca rezillikten alenen bu sınırlarda görünür kılınırken, hayat korkular eliyle yok edilmektedir. Bugün yaşadığımız ol cerahat ikliminin başkaca bir karşılığı söz konusu değildir. Korkuyu insana karşıtlık için açık, aleni kullanan devletlinin hiçbirimiz için bir hayat tahayyülü yoktur. Bu çürüme ekseninde en fena güzergahları dolaşan menzili yaratan muktedirin tek vaadi yok etmektir.
“Devlet, 1 Eylül 2015’te IŞİD’in tarafından kaçırıldığı belirtilen Er Sefter Taş’ın yakılarak öldürüldüğünü kabul etti. Baba Aydın Taş, gaiplik davası haberinin ardından devlet yetkililerinin kendisini ziyaret ettiğini ve oğlunun IŞİD tarafından yakıldığını teyit ettiklerini söyledi. Baba Aydın Taş geçtiğimiz günlerde oğlunun bulunması için dava açmıştı.” IŞID çetesi tarafından kaçırılmış o iki askerden birisi olan Sefter Taş’ın hayatının akıbeti 291 gün boyunca saklı tutulmuşken kısa ve net bir yanıt ancak bu kadar uğraş, onca ağrı ve yas ile çıkagelendir. Devletin ‘vaadi’ olarak güncellenen şehitlik değildir, olduğu gibi yıkıma rehineliktir.
Sefter Taş günlerce bu ülkede ol tek karede, tek kalemde yakılma videosundaki çığlıklarla ekranları donatırken, put gibi sessiz olan devletli askeri ile birlikte sessiz sedasız yok edilmeyi kabul eder. Bu bahisler bunca aleni olan yıkım, yok etme ve bir süreklilik kazandırılan çürütme hayatlarımızı yok etmektedir. Bu mahalde, şu anda, şu günde ve bundan sonra bir hayat emaresi bırakılmayandır. Güvencesiz o gelecek tahayyülünden uzak bir menzilde yaşamaya alışıyor musunuz? Mesel kestirmeden bu ve benzeri bir dolu tehdit, tahakküm ve çürütme istenci bir arada yinelene gelirken yarınımız diye bir anlamın olmadığının kesinleşmesidir. Çürüyoruz, eksiliyoruz, dibi bulamıyoruz, hiç ama hiçbir zaman sonlanmayan bu dehşet döngüsünü umursuyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2017
Görseller – Mona HATOUM - Images Courtesy Of Galerie Chantal Crousel, Paris. Photos by Florian KLEINEFENN – Contemporary Art Daily
#meram#arzihal#yıkım#yeni türkiye#başka türkiye var#çürüme#biyopolitika#söz hakkı#mesele#vicdan#isyan#hdp#muğla#insan#işkence insanlık suçudur#çürümek#korku#siyasa#devlet102
0 notes
Text
Miyuki Tuğla Tekniği Kolye Yapımı
https://mimuu.com/miyuki-tugla-teknigi-kolye-yapimi/
Miyuki Tuğla Tekniği Kolye Yapımı
Son zamanlarda en çok kullanılan takı modellerinden biri de miyuki takı modelleri. Bizde şık bir kolye yapılışından bahsedeceğiz. Miyuki boncuk takı modellerini evde resimleri takip ederek yapabilirsiniz. Tuğla tekniği yapımı ile kolye yapıyoruz. Boncuktan takı modellerini yaz kış...
#crochetpatterns #crochet #knit #knitting #diy #crafts #handmade
#kum boncuk örme tekniği#miyuki boncuk nasıl yapılır#miyuki boncuk örme teknikleri#miyuki boncuk takı
0 notes
Text
New Post has been published on komikanka
komik resim 22529
http://www.komikanka.com/komik-resim-22529/
#komikresimler - #KamyonResimleri, #KazaResimleri, #TuğlaResimleri
0 notes
Text
Şiir, Drama, Dans ve Müziğin Estetik Yansıması: Opera Binaları Opera, sanatın çok yönlülüğünü barındırdığı için anlatım dili en zengin sanat dallarından biri olarak kabul edilir. Toplumların çağdaşlaşmasında, ait oldukları kentin kültür, sanat ve sosyal yaşantısına katkısından dolayı etkili rol oynar. Operaya verilen önem güzel sanatlara verilen önemin göstergesidir aslında. Metropoller, diğer yerleşim yerlerinden daha değerli, önemli ve seçkin ise bu durum, sahip oldukları kültür ve sanat kurumlarının varlığı, opera binalarının büyüklüğü ve anıtsallığı ile ilişkilendirilir.
Opera ve Dünya Kentleri Drama, bale, dans, şiir gibi güzel sanatların diğer dalları ile ilişkili olarak ve büyük kadrolarla gerçekleştirilen opera için gerekli altyapıya, donanıma ve büyüklüğe sahip mekânlara ihtiyaç duyulur. Opera performansının gerçekleştiği mekânlar, özel yapılar ve sistemler gerektirdiği için opera ile yapıların gelişimi de sağlanmalı ve daha da önemlisi yüksek maliyeti düşünüldüğünde sübvanse edilmelidir. Operanın sürdürülebilirliği için yenilikçi işletme modelleri geliştirilmelidir.
Nasıl Bir Kentte Yaşamak İstiyoruz? Sahip olduğumuz estetik değerler ve bilincimizle toplumsal ilişkilerimizi ve yaşam şekillerimizi belirleyerek, kültürel yapımızla biçimlenen “Nasıl bir kentte yaşamak istiyoruz?” sorusunun yanıtına ulaşırız. Kentlerde oluşturulan çevre, toplumların yapısının yansımasıdır aslında. Kentlerimiz de toplumun yapısını yeniden oluşturur.
Özgün ve Anıtsal Yapılar Opera binalarının metaforik düşünme yöntemiyle tasarlanmaları onları özgün ve anıtsal kılar. Zenginleştirilmiş vurgu biçimleriyle benzetmelerin öğrenmede ve kavramada etkisi büyüktür. Çevremizdeki zenginlikleri algılayarak biz de zenginleşiriz. Beyinlerde çok farklı çağrışımlarla algılarımız açılır ve toplumsal ilişkilerin etkisi ile oluşan estetik bilincimiz artar. Bu yüzden kentin ve kentlinin kendini ifade etmesinde büyük payları vardır ve opera binaları sahip oldukları fiziksel özellikleriyle bir yandan da yer aldıkları kültürün sembolü haline gelirler. Bu estetik görüntü kültürler arası etkileşim ile dünyanın dört bir yanına yayılmayı başarır. İşte o estetik sembollerden bazıları…
Art Nouveau (Yeni Sanat) Binası Olarak Palau De La Música Catalana Avrupa’nın g��n ışığıyla aydınlanan ilk konser salonu olma özelliğine sahiptir. Bina, Barselona’nın en güzel bölgelerinden biri olan Sant Pere bölgesinde yer almaktadır. Dünyanın en güzel salonları arasında gösterilen Katalan Müzik Sarayı her yıl yaklaşık yarım milyon insanın katıldığı 300’den fazla konsere ev sahipliği yapar.
1997 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası Alanı olarak listeye alınan Palau de la Música Catalana, tuğla duvar işçiliği, heykelleri ve görkemli vitrayları ile bugün Katalonya’nın kültürel ve sosyal yaşamında önemli bir dönüm noktasını temsil eden Katalan Art Nouveau’nun mimari başyapıtıdır. Dahası, tarihi ile iç içe geçmiş kültürel mirası bakımından sanatseverlerin ve bölge halkının duygularına hitap eden bir sembol olma özelliğindedir. Domènech Montaner, heykel, mozaik, vitray, tuğla, demir işi ile tüm dekoratif sanatları bir araya getirerek tasarladığı mekânın etrafında doğal ışık kullanarak âdeta büyülü bir müzik kutusuna dönüştürmüştür. Camla kaplı merkez aynı zamanda metal yapı olarak dizayn edildiğinden yenilikçi bir forma sahiptir.
Binayı ihtişamı ile ayrıcalıklı konuma getiren; yan vitray pencereleri ve tavandaki özgün ters kubbe şeklindeki vitray cam ışıklıktan gün ışığı alan konser salonudur. Orgun da yer aldığı sahneyi çevreleyen melek heykelleri, sahnenin solundaki Katalan müziğini temsil eden Anselm Clavé ve sağındaki evrensel müziği temsil eden Beethoven büstü, tavanda 2000’den fazla gülün yer aldığı doğal motifler ve figürlerle dolu mistik, paradoksal bir salondur. Ayrıca; fuayesi, Orfeó Català’nın kurucusu Maestro Millet’e adanmış renkli sütunlu balkonu, 20. yüzyıldan günümüze müzik toplulukları için buluşma noktası olan Lluis Millet Salonu, Aziz George’un ejderhayı öldürme sahnesinin canlandırıldığı heykeliyle beraber Katalan halk kültüründen figürler ve sembollerin bulunduğu ön cephesi de bu binayı önemli kılar.
#gallery-0-17 { margin: auto; } #gallery-0-17 .gallery-item { float: left; margin-top: 10px; text-align: center; width: 33%; } #gallery-0-17 img { border: 2px solid #cfcfcf; } #gallery-0-17 .gallery-caption { margin-left: 0; } /* see gallery_shortcode() in wp-includes/media.php */
Palau’nun modern dekoru ile düzenlenmiş fuayesi ziyaretçilerine büyüleyici bir ortam sunar.
Palau’daki farklı mekanlarda, 2000’den fazla gül motifini görmek mümkün.
Lluis Millet salonundan ulaşılan balkondaki kolonlar doğayı temsil ederler.
Paris’in En İyi Art Deco Binalarından Champs- Élysées Tiyatrosu Paris Champs-Élysées Tiyatrosu’nun yapımı 1906’da gündeme geldiğinde mimari proje görevi de Henri Fivas’a verildi. Daha sonra eserin zenginleşmesi için Belçikalı mimar Henri Van de Velde projeye çağdaş bir görünüş getirdi. Ancak kendisinin tercihi ile danışmanlık için Perret Kardeşler’e başvuruldu. Projenin son hali mekân ve estetik farklılığa neden oldu. Paris Champs-Élysées Tiyatrosu’nun Avenue Montaigne üzerindeki cephesi beyaz Auvergne mermeri ile kaplıdır. Yapının aşırı dekorasyonu başta eleştirilere sebep olsa da sonra beğeni topladı. Bu beğeninin nedenini tanımlamak için en iyi örnek giriştir. Galeri duvarlarında o zamanlarda dünyaca tanınmış en önemli heykeltıraşlarından biri Bourdel’in freskleri yer almaktadır. Debussy Faure, D’lndy, Satie, Varèse, Milhaut, gibi müzisyenlerin isimleri bu bina ile bütünleşti. 1950’lerden sonra her anlamda çöküşe geçen bina, 1980’de geçirdiği restorasyonla 1913’teki güzelliğine yeniden kavuştu. Paris Champs-Élysées Tiyatrosu simetri ve süslemenin, sadelik ve işlevsellik ile uyumunun sağlandığı, Paris’in en iyi Art Deco binalarından biridir.
Barselona’da Klasik Müziğin Ev Sahibi: Gran Teatre Del Liceu 1847 yılında inşa edilen Gran Teatre del Liceu, Barselona’nın tarihi dokusu içinde, merkezi bir konumdadır. Yıllar içinde renkli ve hareketli kimliğini korumuş La Rambla’da, öncü rolü ile bale ve klasik müziğe ev sahipliği yapan yenilikçi programlarla Avrupa’nın en önemli opera evlerinden biri unvanına sahiptir. Kurulduğu günden beri Katalan burjuvazisinin buluşma yeri olmuş, sonrasında müzik prodüksiyonları ile daha popüler hale gelmiştir. Günümüzde kültürel ve sosyal önemi nedeniyle kentte bir kurum olarak kabul edilmekte ve Gran Teatre del Liceu Vakfı tarafından yönetilmektedir. Geçirdiği bir yangın ve bombalı saldırıdan sonra 31 Ocak 1994’te ikinci yangın, tiyatronun neredeyse tamamını tahrip etti. İkinci rekonstrüksiyonu özgün mimari planlarına göre yapıldı. Şimdi 2.292’ye varan seyirci kapasitesiyle Avrupa’nın en büyük sahne sanatları alanlarından olma özelliğini taşıyan salonda; 19. yüzyılın Avrupa opera evlerinin çeşitli yönleri ile dönemin dekoratif unsurlarını tekrar bir araya getiren görüntü sergilenmektedir.
#gallery-0-18 { margin: auto; } #gallery-0-18 .gallery-item { float: left; margin-top: 10px; text-align: center; width: 33%; } #gallery-0-18 img { border: 2px solid #cfcfcf; } #gallery-0-18 .gallery-caption { margin-left: 0; } /* see gallery_shortcode() in wp-includes/media.php */
Champ-Elysees Tiyatrosu-Paris
Gran Teatre Del Liceu- Barselona
Verona Opera Festivali-Roma
Mucha’nın Da Eserlerinin Yer Aldığı Prag Belediye Evi Prag Belediye Binası, mimarlar Antonion Balsanek ve Osvald Polivka tarafından 1905 yılında, Art Nouveau tarzında inşa edilmiştir. Ana salon Smetana Salonu’dur, ancak birinci kattaki kulüp odaları da başta en bilinen eserleri “Dört Mevsim” ve “Çiçekler” serileri ile tanınan Alfons Mucha olmak üzere, Max Swabinsky, Jan Preisler, Frantisek, Zenisek’ e ait resimleri ilgi çekicidir. Sergi odaları en üst kattadır. Zemin kattaki kafe, bodrum katındaki bira ve şarap mahzeni de de görülmeye değerdir. Belediye evinin tamamı tarzının bütünlüğünü korur. Smetana Salonu, Belediye Binası’nın merkezinde yer almaktadır. Konser salonu, Ladislav Saloun’un “The Czeck Dance” ve “Vysehrad” heykelleriyle, “Müzik”, “Dans”, “Şiir” ve “Drama” “K. Spillar, diğer biçimsel resim ise Frantisek Zenisek’ e aittir. Ana cephenin kubbesindeki mozaik detayındaki “Prag’a Övgü”, mozaik resimleri Ladislav Saloun’a, yuvarlatılmış üst kısmın kenarlarındaki grup heykelleri ise Karel Spiller’e aittir.
Anıtsallığı ile Sidney Opera Binası 13 Eylül 1955’te binanın yapımı için açılan uluslararası tasarım yarışmasını o günlerde henüz dünyaca tanınmayan Danimarkalı mimar Joern Utzon kazanır. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Sidney Opera Binası, sahip olduğu anıtsallığı ve dışavurumcu tarzı ile inşa edildiği Bennelong Noktası’nda dünya mimarlık tarihinde ayrıcalıklı bir yer edinir. Sidney kenti yerlileri için ise opera binasının tarihsel önemi Bennelong Noktası konumu ile irtibatlı olması bakımından farklıdır. Opera binasının bulunduğu Bennelong Noktası Aborjinler için opera binası yapılmadan evvel toplanma yeri olarak kullanılmaktaydı ve bu noktada İngilizceyi ilk öğrenen yerli Bennelog’un isteği üzerine yapılan kulübe yer alıyordu.
Yapının uygulaması, tasarımının içerdiği teknik detaylarının çözülememesinden dolayı uzunca bir süre beklemiş ve getirilen çözümlerle, düşünülenin çok üzerine çıkan maliyetinden dolayı tartışmalı bir süreç yaşamıştır. Buna rağmen kazandığı proje yarışmasında jüri üyesi olarak bulunan Frank Gehry’nin sözlerinde; binayı sert dille eleştiren basın ve bu yönde oluşturulan kampanyalara rağmen, kenti olduğundan çok farklı bir kimlik kazandıran anıtsal yapının uygulanarak, şimdiki halini almasındaki Utzon’un inancı ve azmine vurgu yaparken, binanın dünyada yeni yapılacak olanlara ilham vermesinin önemine yönelik ifadeleri unutulmamaktadır. Tüm bu serüvenin neticesinde Utzon 2003 yılında Pritzker Ödülü’nü alırken, mimarın keşiflerinin dışavurum tekniğinin, daha derin ve temel mimari fikirlerin ardından gelen unsurlar olduğu kabul ediliyordu. Eserlerinin mimarlıkta muhteşem ve neredeyse imkânsız olanın, yapılabileceğini ispatlamıştı.
Dünyanın En Büyük Repertuvarına Sahip Metropolitan Opera Evi New York’ta, Lincoln Sahne Sanatları Merkezi’nin yapım süreci, sanatın demokrasi vizyonunun tezahürü olarak kültür ve kitle araçlarının birbirini etkilediği döneme denk gelir. Günümüzde başta merkez avluda Metropolitan Opera Binası olmak üzere, New York Eyalet Tiyatrosu, New York Filarmoni ile beraber kentin en iyi sahne sanatları mekanlarına sahiptir. Merkez, sanatın gelişmesini sağlayan ve birçok insanın sanatsal performanslarını deneyimlemesine olanak veren bir ortam oluşturmaktadır. Ayrıca, hem sanatta hem de çok çeşitli destek alanlarında iş sağlayan okulları ve kuruluşları ile bulunduğu çevreye yılda beş milyonu bulan ziyaretçi çekmesi ile bölgenin ekonomik istikrarını sağlar. Lincoln Center’daki Metropolitan Opera Evi, dünyadaki herhangi bir opera binasının sahip olduğu en büyük rakam olan 3.995 kişilik kapasiteye sahiptir. Sonuç olarak ortaya çıkan yapı, geleneksel bir opera binası tasarımı isteyen Metropolitan Opera Evi Şirketi ile sanat merkezinin bir bütün olarak yenilikçi bir görünüme sahip olmasını tercih eden Lincoln Center’ın diğer mimarları arasındaki uzlaşma ile elde edilen neticedir. İnşaata 1963’te başlanmış ve yeni opera binasının halka açıldığı ilk performans 11 Nisan 1966’da Giacomo Puccini’nin La fanciulla del West’i olarak kayıtlara geçmiştir.
Yerel Kimliğin Sanat ve Kültürle Buluştuğu Yer: Harbin Opera Binası Geleceğin kültür merkezi olarak MAD mimarlık tarafından tasarlanan Harbin Opera Binası, Çin’ in, kuzeydoğusunda yer alan Heilongjiang bölgesindedir. Yer aldığı kuzey ikliminin soğuk kuşağında doğal oluşumlarla meydana gelen doğal bir yapı gibidir. Buna bağlı olarak ortamın mevcut koruma prensipleriyle yola çıkan tasarım kriterleri, topoğrafyaya uygun duruşu ile aykırılık sergilemiyor. Mimari firmanın aktarmak istediği ise yerel kimlik, sanat ve kültür. Yapı kıvrımlı cepheleri ile Harbin’in girintili çıkıntılı peyzajından etkilenilerek tasarlanmış. Bu eğrisellikle cepheye organik bir görünüm kazandırılması neticesinde oluşturulan alanlarla binaya hizmet eden kamusal bir alan yaratılıyor. Aynı zamanda dış mekânın eğriselliği, iç mekânda da devam ettirilerek oluşturulan ahşap kaplama duvarlar ile görkemli büyük salonda sürdürülüyor. Bir yandan kullanılan malzemelerle sağlanan özgün iç mekân düzeni ile iyi bir akustik elde edilirken diğer yandan tavandaki pencere ile gün ışığından maksimum faydalanılması sağlanarak binanın dışa dönük, çevresiyle güçlü bir ilişki kurması hedefine de ulaşılıyor.
#gallery-0-19 { margin: auto; } #gallery-0-19 .gallery-item { float: left; margin-top: 10px; text-align: center; width: 33%; } #gallery-0-19 img { border: 2px solid #cfcfcf; } #gallery-0-19 .gallery-caption { margin-left: 0; } /* see gallery_shortcode() in wp-includes/media.php */
Prag Belediye Evi
Sidney Opera Binası
Metropolitan Opera Evi
İşlevsel ve Biçimsel Dönüşümün Adı: Ankara Devlet Opera ve Balesi Binası Bugünkü Ankara Devlet Opera ve Balesi binası, Cumhuriyet’in ilk yıllarında proje yarışmasında elde ettiği birincilik ödülü ile sergi mekânı olarak tasarlandı ve uygulandı. Yapı 1946 yılında Alman mimar John Bonatz tarafından işlevsel ve biçimsel olarak dönüştürülerek bugünkü kullanımı olan opera binası olarak hizmete başladı. Modern üslubuyla, döneminin özelliklerini yansıtan binanın sergi evi olarak yapımı 1933-1934 yılında gerçekleşmiştir ve mimarı Şevki Balmumcu’dur. Binanın dönüşümü sürecinde dönemin önemli ressamlarından olan Cemal Sait Tollu ve Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun duvar resimleri de iç bezeme elemanları olarak kullanıldı. Sergi evinden opera evine dönüşümü esnasında iç ve dış mekân karakteri tamamen değişerek neoklasik olarak tanımlayabileceğimiz üslupla masif ve anıtsal bir yapıya dönüştürüldü. Yapıldığı dönemde yer aldığı kent merkezinde toplumsal yapının kültürel ve sosyal değişim ile dönüşümüne sanat aracılığıyla önemli katkı sağlamıştır ancak günümüzde artan şehir nüfusu ve değişen teknolojik ihtiyaçlara bağlı olarak ihtiyaçlara güncel yanıtlar vermese de kamusal hizmetine devam etmektedir.
“Müzik Evrensel Bir Terapidir” Artan dünya nüfusu ile tüm dünya kentlerinde farklı koşullarda yaşayan insanlar adına, her şeyin güzele doğru gittiğini söyleyemeyiz. Her birimiz bir şeyleri düzeltme refleksi gösterebilsek, şu anki yaşadığımız dünyanın çok daha farklı bir yer olacağı muhakkak. Fakat pratikte bu mümkün mü bilmiyorum. Bilinen şu ki sanat, kendimizi ifade etmenin, anlamanın ve anlatmanın en güzel yoludur. Çünkü insanlığın ihtiyaç duyduğu şey iyileşme ve iyileştirmedir. Düşünüyorum da aslında sanatın birçok dalından beslenen opera ile bu mümkün. Bu tespitler kulağa romantik fikirler olarak gelebilir ama kentlerde yaşayanların daha çok estetik duygu barındıracak davranış şekillerini öğrenmeye ihtiyacı var. Böylelikle kentlerde etik, sosyal adalet, demokrasi, özgürlük gibi kavramlara ait çözümlemelerin yer aldığı yaşam şekilleri belirecek. Bu demektir ki “daha güzel kentlerde, daha zengin kültür ve sanat yaşamı” olacak. Opera binaları, geleceğin kentlerinde yaratacağı hinterlantlarda kültürel etkileşim merkezi olarak kendilerini yenilerken bizleri de olduğumuz yerden daha ileri bir noktaya çıkarmayı sürdüreceklerdir. İnsan, yapı ve çevre üçlemesi arasında kurulan dolaysız ve duygusal birliktelikte ancak estetik bağlardan bahsedilebilir. Kent kimliklerini kazandıran anıtsal binaların varlığından bahsetmiyorsak, oluşan çevrede estetik değerin varlığından da bahsedemeyiz. İnsanın kendini ifade etmesinin en güzel yollarından birisi de hiç kuşkusuz sanattır. Bu sayede, güzel sanatlara hizmet eden her binanın varlığıyla kurduğu ilişki ile felsefe metodolojisini ve dünya görüşünü oluşturur. Anlamı ise sahip olduğu yaşam şeklini belirleyen güzellik algısıyla edindiği estetik bilincidir. Bu anlamda opera binalarının kültürel zenginliği ile biçimsel yansımalarını yaşam şekillerimizde görmek mümkündür.
#gallery-0-20 { margin: auto; } #gallery-0-20 .gallery-item { float: left; margin-top: 10px; text-align: center; width: 33%; } #gallery-0-20 img { border: 2px solid #cfcfcf; } #gallery-0-20 .gallery-caption { margin-left: 0; } /* see gallery_shortcode() in wp-includes/media.php */
Ankara Devlet Opera ve Balesi
Ankara Küçük Tiyatro
Atatürk Kültür Merkezi-1978
NOTLAR:
Geçmişten Günümüze Opera Sanatı Dünya sanat tarihinin ilk opera eseri 16. yüzyılın İtalya’sına kadar gider. Eser yani Jacopo Peri’nin “Dafne” isimli operası, klasik Yunan dramasının daha ilerlemiş hali Rönesans Hareketi’nin bir parçası olarak Venedik’te canlandırıldı ve 17. yüzyılda Avrupa’ya yayıldı. 20. yüzyılda ise sinema diliyle kendini yeniledi. Operalar birçok farklı dilde söylenir ama en yaygın olanları İtalyanca, Almanca ve İngilizcedir. Günümüz teknolojisinden faydalanarak dünyanın farklı yerlerinde bulunup, farklı dillerde konuşanlar için opera salonlarında, koltuk arkalarına çeviri için ekranlar yerleştirilmiştir. Çok farklı opera türleri vardır. Aksiyon, romantizm, komedi, trajedi gibi.
Mimarisiyle Öne Çıkan Opera Binaları Mimarisiyle öne çıkan güzel ve önemli opera binaları; Macaristan Devlet Opera Binası-Budapeşte, Metropolitan Opera Evi-Amerika Birleşik Devletleri, Teatro Colón- Buenos Aires Arjantin, Teatro di San Carlo- İtalya, Viyana Devlet Opera Binası-Avusturya, Manaus Opera Binası-Brezilya, Sidney Opera Binası- Avusturalya, Palais Garnier-Paris, Viyana Devlet Operası-Viyana, Bolşoy Tiyatrosu-Moskova, La Scala-Milano.
Metafor olarak “Madama Butterfly” Librettosunu L. Illica ve G. Giacosu’nun yazdığı G. Puccini’nin ‘Madama Butterfly’ operası dünya opera edebiyatının en önemli eseridir. Konusu bir hayat yolculuğudur ve bu yolculukta aşk, fedakârlık, ölüm vardır. Hikâyenin özü kültürlerin zıtlığıdır. Elbette bir aşk hikâyesidir ama hepsinden öte ihanet ve trajedi içeren bir aşk hikâyesidir. Japonya’nın Nagazaki kentinde geçer. Amerikalı Subay Pinkerton ile japon geyşası olan genç kız Cio-cio-San arasındaki aşkı anlatır. Kelebek fikri, kelebeğin narin olma fikri, onu bir çerçeve içinde duvara asılı gördüğümüzdeki halini bir metafor olarak düşündüğümüzde; gerçekte bu durum metafor olarak sahnede gördüğümüzdür. İlk olarak 17 Şubat 1904 Milano’da, orkestra şefi Cleofonte Campanini yönetiminde, La Scala Operaevi’nde sahnelenmiştir. Başta Amerika olmak üzere en çok sahnelenen 20 opera eserinden biridir.
“Bennelong” Bennelong ingilizce konuşan ilk Aborjin yerlisidir. 1788’de Sydney’de İngiliz kolonisi ile yerli Eora Kabilesi arasındaki kötü giden ilişkilerine çözüm olarak kabileden kaçırılanlara İngilizceyi öğretilmeye çalışılmıştır. Bennelong, diğer yerlilerin aksine İngilizce’yi ve İngiliz gibi yaşamayı kolayca öğrenmiş ingiltereye götürülerek İngiliz halkına tanıtılmıştır. 1789’da İngiliz Vali Arthur Phillip tarafından şimdi opera binasının olduğu bölgeye Bennelong için bir kulübe inşa edilmiş ve bu bölge Aborjinlerin toplanma noktası olarak kullanılmıştır. Bugün Sydney’de birçok caddenin, sokağın adıyla beraber opera binasının durduğu noktanın adı da “Bennelong” olarak bilinmektedir.
Özgün Anıtsal Yapılar Opera binalarının metaforik düşünme yöntemiyle tasarlanmaları onları özgün ve anıtsal kılar. Zenginleştirilmiş vurgu biçimleriyle benzetmelerin öğrenmede ve kavramada etkisi büyüktür. Çevremizdeki zenginlikleri algılayarak biz de zenginleşiriz. Beyinlerde çok farklı çağrışımlarla algılarımız açılır ve toplumsal ilişkilerin etkisi ile oluşan estetik bilincimiz artar.
Bir Zamanlar Atatürk Kültür Merkezi AKM binasının 1978 yılındaki açılışı ülkemizde politik ve kültürel çerçevede yaşanan değişimle vücut bulan, sanat ve sanatçıyı etkileyen arabesk ve pop müziğin revaçta olduğu dönemlere denk gelir. Buna karşın 2008 yılında kapılarını kapatana değin geçen sürede opera, tiyatro, konser, sergi ve sinema gösterimlerine, geçirdiği yangın nedeniyle ara vermesine rağmen devam etmiştir. Bu arada geçmişle olan bağların zayıfladığı, kültürel olarak değişimlerin yaşandığı, bireyselliğin ön plana çıktığı, müzikte yansımalarını gördüğümüz 80’li, 90’lı yıllara; sonrasında ise küreselleşmenin Beyoğlu-Pera bölgesindeki kültür sanat hayatına yaptığı etkilere şahit oldu. Şimdi ise İstanbul kent yaşamına tekrar katılmayı bekliyor.
Yaz: Nimet Mert Ağar
*Bu yazı Marmara Life 2019 / Mayıs-Haziran sayısında yayımlanmıştır.
Dünyada Opera Binaları Şiir, Drama, Dans ve Müziğin Estetik Yansıması: Opera Binaları Opera, sanatın çok yönlülüğünü barındırdığı için anlatım dili en zengin sanat dallarından biri olarak kabul edilir.
0 notes