#top oynarken çocukluğum geldi aklıma
Explore tagged Tumblr posts
sehirlambalari · 2 years ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
8 notes · View notes
barkoturktv · 9 months ago
Link
0 notes
layezalll · 7 years ago
Photo
Tumblr media
04 AĞUSTOS CUMA SAAT 03 :33
Zinimin derinliklerindeki bilinmeyene doğru yolculuk yaparken yine buldum kendimi
çok eski zamanda gezdim biraz aklımın harelerinde bir yerde pas tutmuş çocukluğum geldi aklıma
Tam 35 yıl önceydi.
Efsanelerde okuduğumuz Simurg anka efsanesini bizzat yaşamamın üzerinden tam tamına 35 yıl geçti...
Bilirsiniz o hikayeyi, hani kuşların efendilerini bulmak üzere verdikleri uğraşın sonunda kaf dağına varıp da aslında bu Simurg dedikleri şeyin 30 kuştan başka bir şey olmadığını gördükleri hikaye varya işte onu yaşamamın üzerinden tam 35 yıl geçti…
Kaybetmeden anlamıyor insan gerçekten bazı şeylerin değerini.
İş hayatına atılmamızın üzerinden geçen 35 yıl da buna başka bir kanıt olmuştu işte.
Hep önümüze bir havuç misali konulan hedefleri takip etmekten geçen zamanın farkına varamamıştık.
Henüz yaptığımız mahalle maçlarının bitiş düdüğü
“oğlum hadi yemek hazır”
diye seslenen annelerimizin sesi olduğu dönemde başlamıştı önümüze konulan hedefler.
İlk önce okumayı kim erken sökecek diye başlamıştı birbirimizle yaptığımız yarışlar.
Sonrasında ise okuma hızı olmuştu birbirimizi alt etme kriteri.  
Çocuk olduğumuzu herkes unutmuş gibiydi o yıllarda, üniversite sınavında başarı elde etmiş çocuklardan bahsederdi herkes.
“Keşke öyle bir çocuğun annesi olsaydım…”
dediğini hatırlıyorum bir gün beraber oynadığımız çocuklardan birisinin annesinin.
Demek ki ancak   üniversite sınavında derece sahibi olursak sevecekti annelerimiz
O günden beri her sınavda ellerim terler sınav öncesi ecel terleri dökerdim sınavlardan önce.
Anlamazdım oysa neden ben bir sınavda sırf daha önlerde yer alıyorum diye sevecekti annem ya da babam ya da herhangi biri beni.
İlkokul sonunda girilen kolej, Anadolu liseleri ve devlet parasız yatılı sınavlarına girer o ünlü mavi matematik yardımcı kitaplarıyla yatar kalkar ve dolaylı tümleçlerin cümlenin neresinde olacağını bulmaya çalışırdık sebebini bilmeden.
Saat 6 gibi uyanır, aşağı iner top oynamak isterdim eskiden annemler hep benden daha geç kalkar ben de rahat rahat inerdim aşağı oynamak için.
Hala da 6 gibi uyanırım hele de tatil günüyse, gene eskisi gibi çizgi film kuşağını kaçırmama telaşıyla uyanırım bazen ya da yazın zaten uzun olan günleri biraz daha uzatabilmek için yaparım bunu aşağıda biraz daha top oynayabilmek için.
Sürekli azar işitiyordum babamdan yaz tatili ödevi kitaplarımı bitirmediğim için.
O zamanlar hep az kitap okuduğum yüzünden azar işitirdim istemezdim akşam vaktinin gelmesini.
Sevmiyordum evde oturmayı sevmiyordum yalnız kalmayı hep korkuyordum yalnızlıktan ama bilmiyordum henüz korkunun ecele faydası olmadığını.
Birgün sanırım mahallede baharın gelişinin kutlamalarında sık sık yapılan bir etkinliği yapmak üzere toplanmıştık.
Yanan bir tekerlekten atlayacaktık.
Korkmuştum önce ateşten atlayamadım.
“Dördüncü sınıfa geçince ben de atlayacağım” dedim kendi kendime. Dördüncü sınıfa geçmek “büyümek” demekti o zaman yeterince büyümekti.
Dördüncü sınıf demek artık koca adam olmak demekti o zamanlar.
Oysa aradan onca yıl geçmesine rağmen, gördüğüm o ki bu yaşımda hala koca adam olamamışım.
Geçmişte verdiğim veya vermek zorunda kaldığım artık pek de önemi yok kararların sonuçlarını hala sorguluyorum.
Genel olarak ailemi dinlemiş ve onların dilediği yoldan gitmiştim.
Çocukluğumu ve gençliğimin önemli kısmını bu uğurda harcamıştım.
Hatırlıyorum mesela ortaokulda bir anda bastıran ergenlikle birlikte kızların, saçlarını çektiğimiz tokalarını sakladığımız ve daha birçok eşek şakasına maruz kalan rolden yani bir nevi şaka fiilinin nesnesi olmaktan, kalbimizin bazen kendine bile fısıldamaktan korktuğu sevgi cümlelerinin gizli öznesi olmaya başladığı günleri.
Örneğin, anlam veremiyordum bir yaz tatilinden sonra nasıl olur da bir anda düşüncelerimizin odağına girmişti ön sırada oturan uzun siyah saçlı siyah ceylan gözlü esmer kız
Daha geçen yıl okulun haşarıları onun saçını çekerken sadece onun canı yanarken ne olmuştu da bir anda benim de canım yanmaya başlamıştı.
Hayatında bu şekilde bir anısı bile olup olmadığından emin olmadığın ebeveynlerim, düşen notların etkisinden olsa gerek, telaşlanmaya başlamış ve sürekli ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı.
Ne olduğunu anlamalarıysa pek de olası değildi, daha bir oyun çağındaki bir çocuğa makam mevkinin önemini anlatmaya çalışıyorlardı onlar.
Bilmiyorlardı çocuklar için üst düzey bir yönetici olmanın mahalle maçında takımı başında kaptan olarak çıkmaktan daha önemli olmadığını, bilmiyorlardı sınıf birinciliğinin bazen duygularınızın yoğunluğu altında baktığınız birinin gülümsemesi yanında beş para etmeyeceğini.
Onlar da haklıydı belki ne çocuk ne genç olmadan geliverdiler suçlamıyorum onları ama farklı olabilir miydi acaba diye düşünmeden de edemiyorum.
Mesela yukarıda bahsettiğim o kız
Onu eskilerin komedi dizisi “Bir Demet Tiyatro”da Yılmaz Erdoğan’ın canlandırdığı Mükremin’in bir ifadesi ile tanımlamayı seviyorum
karşı yönden gelen ve gözlerinin ışıltısından plakasını alamadığımız…
güzeller güzeli kız
Artık okula gitmenin farklı bir anlamı olsa dâhi gene de düşen notların faturası avaz avaz bağıran, artık beni de duy diyen kalbime değil, ailemin deyimiyle sıcacık odası olduğu halde ders çalışmayan haylaz çocuğa kesiliyordu.
Özel hocaları ve ders kitapları dışında hiç birşeyin gerekli olmadığına inanan birine dönüşmüştüm bir ara
Nasılsa diyorlardı bizimkiler nasılsa sen başarılı olunca herkes seni sevecek herkes senin yanında olacak diye büyütüldüm.
Peki ya o ? O da olur muydu? Onlara göre evet olurdu.
Orta sonun son Cuma’sı olmuştu. Artık ortaokul sona eriyor lise başlıyordu, herkes benim adıma mutluyken ben kendi adıma ne hissedeceğimi dahi bilmiyordum.
Ne sevgiyi biliyordum, ne hüznü, ne mutluluğu tek bildiğim çalışmazsam “ortada kalacağımdı”.
Orta sonun son Cuma’sı, son kez bindi gözlerimin önünde okul servisine hiç bir şey diyemeden kaybolup gitti o otobüs zihnimde tonlarca soru bırakarak kaybolup gitti.
Orta sonun son Cuma’sıydı anlamsızca boşluğa bakmaya başladığım günler, dizim acıyınca annem öpüyor ve geçiyordu, mahallede top oynarken karın boşlumuza gelen top ise kenara geçip oturunca geçiyordu.
Peki ya şimdi?
Neden arkasında yazan “Okul taşıtı” kelimesi küfür gibi geliyordu bana o otobüsün?
Olan aslında netti, bu sefer acıyan ne dizimdi ne de karnım bu seferki farklıydı bu sefer bana çarpan “karşı yönden gelen ve gözlerinin ışıltısından plakasını alamadığımız o kızdı
Ona bir daha hiç rastlamadım ve hiç de ona karşı hislerimi söyleyemedim ne gücüm oldu ne vaktim.
Hep önümüze konacak hedeflere odaklandık.
Seni herkes sevecek diyordu babamlar iki veya daha fazla dil öğrenirsen çok para kazanacaksın seni herkes sevecek diyorlardı.
Ablamlar kendisiyle aynı anda mezun ama falanca liseden filanca bölümünden mezun arkadaşının başarılarını anlatıyordu.
Çalışırsan seni herkes sevecek diyorlardı, tıpkı kuşlara Simurg’u bulacaklarını söyledikleri gibi.
35  yıl önceydi, Simurg efsanesini bizzat yaşamam meğer Simurg, bir çocukmuş sevmeyi unutmuş bir çocukmuş ama bir adamın vücudunun içerisinde.
Meğer simurg bir adammış yapayalnız ama bir çocuk saflığıyla sevgiyi dışında herşeyi aramayı bilen
127 notes · View notes