Tumgik
#tasavvufi
derdiderun · 6 months
Text
Tumblr media
“Mühim olan gönlüne göre yâr seçmek değil, nasibine düşeni yâr etmek ya da olduğu gibi kabul etmektir.”
Tasavvuf ve Tövbe - Mehmet Ildırar
20 notes · View notes
yaraliruhlarsemti · 7 months
Text
Ben çok kitap okumazdım hep bunalımdaydım,depresyondayım,ağlardım sonra birisi girdi hayatıma gönderdiği kitaplarla ruhuma dokundu @ferahlik bugün gönderdiği bir kitabı daha bitirip aklıma kazınan onca bilgiyi düşündüm ruhumun manevi desteğe ihtiyacı varmış canım karanfilim beni ayağa kaldırdı ufacık dokunuşuyla. Aynı zamanda @caninbabasi yusuf amcaya da çok teşekkür etmek istiyorum çünkü kendisinin yaptığı çekilişlerden kazandığım çok güzel kitaplar oldu manevi tasavvufi kitaplar hakkında bilgim çok sınırlıydı sizin sayenizde koskocaman yeni bir dünyam oldu diyebilirim,tam da kendimi dini açıdan geliştirmek isterken en ihtiyacım olduğu anda sizinle tanıştığım için Alemlerin Rabbine şükürler olsun dualarım hep sizinle içimden geldi teşekkür etmek istedim Rabbim binlerce kez razi olsun sizlerden🥹🩶🫂🌸✨️
25 notes · View notes
sermerii · 8 months
Text
Tumblr media
Ahlâka dair Mertebeler
İsâr:
Başkasını kendine tercih etmek şeklinde tanımlanan isâr(diğerkâmlık) kavramı, ahlâk terimi olarak, kişinin kendisi muhtaç durumdayken sahip olduğu imkânları başkalarının ihtiyacını karşılamak üzere kullanması ve onların yararı için fedâkarlıkta bulunması demektir.
Tasavvufi açıdan ise isâr, dünya, ahiret ve nefsin lezzet aldığı her ne haz varsa hepsine karşılık Allah'ı istemek ve onu murâd etmektir.
17 notes · View notes
sessiz1-yer · 8 months
Text
Müfredatta Yunus Emre; ilahileri ile bilinen dini tasavvufi halk edebiyatı şairlerinden biri, diyerek tanıtılır ama hiçbir şekilde ilahileri asla derste sınıfta okutulmaz; isimleri söylenir bunları bilmeniz gerek, diye sınav olur biter ve o şiirlerin isimleri de silinir hafızalardan. Sadece Yunus Emre' de değil neredeyse bütün şair ve yazarlarda böyledir bu durum. Ezbere dayalı sistem bunu gerektiriyor sanırım. Dini tasavvufi halk edebiyatına çalışırken Yunus Emre'nin Dertli Dolap adındaki şiiri önemlidir bilin, derler ama asla şiiri açıp okumazlar ancak öğrenci merak ederse dersten sonra bakar. Ayrıca şiiri çok güzel bestelemişler mutlaka onuda dinleyin dersten sonra ya da derste dinlemeliyiz de demezler, öğrenci merak eder ve araştırırsa öğrenir böyle bir şiirinin bestelendiğini.
12 notes · View notes
gozlerimdekiparilti · 4 months
Text
Ödevler çok zor, kolay ama zorlanıyorum. Bir yandan ödev yaparken bir konuşma dinliyorum, konuşan kişinin alanı İslami ilimler değil, bilim ve dini tasavvufi bilgiyi birleştirmekten basitçe bahsetti. O sebeple bende coşkuyla ellerimi başıma götürüp ''Abi oralar hiç bildiğin gibi değil.'' dedim. Bunları bir yıl önce bilmiyordum, yarım dönem yüksek lisans bile bana çok fazla bakış açısı kazandırdı. Bunu fark ettim elhamdulillah zor olsa da güzel. Takvanı kaybetmeden bilmek güzel.
3 notes · View notes
ghostmansblog · 1 year
Text
Tumblr media
İlhan İrem ve ruh eşi Hansu..İda dağlarında kalplerini birleştirdiler..normal insanlar değillerdi..Aşkı tasavvufi yani gerçek anlamda yaşadılar..İlhan öldü..ama Hansu'nun boyutunda hâlâ yaşıyor..🕯💙
3 notes · View notes
sirrihafi · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media
Evinizde öyle bir hava olsun ki; evinize misafir olan insanlar kapıdan adımlarını atar atmaz manevi bir atmosferin içerisine girdiklerini hissetsinler. Evet, eşyalara dahi bakıldığında kendileri bize Allah'ı anmayı, ahireti ve tasavvufi inceliği hatırlatmalı fakat bu manevi havayı en ziyadesiyle tesis edecek önemli şeyse; iki yürek sahibinin evlerini bir mescit, bir medrese olarak görmeleri ve bu minvalde o yuvada Allah'ın razı olmayacağı maddi ya da manevi dünyevileşmeyi andıracak her şeyi kendilerinden, nefislerinden ve evlerinden uzak tutacak mücadele ve samimiyetleridir.
13 notes · View notes
epifizz · 2 years
Note
etik ve ahlak üzerine düşüncelerin nedir epi? birde bunun için bir yazı yazmak istesen, nasıl yazardın? ben yazmak istiyorum ama konunun içinde kaybolup gidiyorum.
Evet çok geniş bir konu bu, etik zaten ahlakın felsefesi olduğu için kapsamı gerek özel gerek genel bağlamda uçsuz bucaksız bir şey. Bu sebeple kapsamı sınırlandırırdım sanırım. Mesela spesifik bir ahlak sistemi hakkındaki düşüncem bir ötekinden farklıdır en basitinden. Bunun dışında etik kapsamında fikirlerimi yazacak olsam ahlakın toplumsal işlevi, etiğin ontolojisi veya örneğin Kant bağlamında etiğin varlık sebebi olarak özgürlüğün yeri ve günah potansiyeli, etiğin etikliği gibi bir sürü başlık çıkarabilirim ve bu başlıklar kendi başına pek tabi bir deneme boyutunda ürün çıkaracaktır sonucunda. Ahlak felsefesi olarak etiğin tarihsel izleği hakkında yazacaksan mesela bu bambaşka bir şey. Ya da direkt bu kavramları genel olarak açmak istiyorsan bütünü parçalarına ayırman ya da etik üzerine yapılan çalışmalarda eğilinen ortak temalarla bir öz arayışına girmen gerekebilir. Düşündükçe aklıma daha da başlık geliyor, kendi etik sistemini sentezlerle sunmak ya da tarih içindeki süregelmiş "erdem" kapsamlarını eleştirmek de yekten etik ve ahlak üzerine düşünmektir.
Şahsen ben etik üzerine düşünecek olsam önceliğimi etiğin içsel işlevselliğine ve içselleştirilmiş bir ahlak anlayışı ile biat edilen kurallar arasındaki ayrıma odaklanırdım. Buradan da kendim için bir insan adına ahlak sistemi var diyebileceğimiz şeyin tam olarak ne olduğunu psikolojik mekanizmaları üzerinden izahatini verirdim. Temel kavramlarım bu noktada ödül, ceza, vicdan azabı ve tanrı hükmü ile dinler olurdu sanıyorum. Merkezime de tarihsel Sokrates, Dostoyevski, Kierkegaard ve Hume'un düşünceleri olurdu ve hatta tasavvufi bakışa da yer verirdim bolca. Çünkü bu insanların bakışındaki ahlakın konumu şu ya da bu yönden benim nazarıma bir hayli uymakta, üstsel bir yasalar sistemi olarak ele almamaktalar etiği, insanın bilinçli eylemlerinin niteliğini insandaki izdüşümü bağlamında değerlendirmekteler. En genel düşüncemi söyleyecek olursam, bence de etiğin temel dinamiği böyle bir şey, dışsal değil içsel... Bence hatta tam da bu sebeple hukuk ile ahlak günümüzde de gelecekte de iki farklı (ama oldukça paralel) dizgeler olmaya devam edecekler.
5 notes · View notes
derdiderun · 1 year
Text
Tumblr media
Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem), Rabbani alimleri: “Alimler peygamberlerin vârisleridir.” [Ebû Dâvûd, İlim, 1; Tirmîzî, İlim, 19; İbnu Mâce, Mukaddime, 17; Dârimî, Mukaddime, 32] buyurarak kendisine varis saymaktadır.
Hadisinden de anlıyoruz ki bütün Rabbanî alimler, Efendimizin manevî yükünü taşımakta, ümmetin manevî terbiye işini yürütmektedirler.
Öyleyse onların her biri, Allah rızası için ve Resulullah(s.a.v)’in hatırına sevilmeye, övülmeye layıktırlar. Mademki sevgileri Allah’ın Resulünün hatırınadır. Öyleyse onları hatırına sevilecek olan Peygamber ve sahabesiyle kıyas yapmak aklın bir ürünü değil, olsa olsa nefsin ve şeytanın tuzağıdır.
Ancak insan tabii olarak, terbiye ve sohbetine katıldığı bir arifin hukukunu korumada, onu sevip tanıtmada, güzel hallerini yaymada öncelikli davranabilir.
Ama bu, taraf tutma ve taassup olmamalıdır. Esasen bu durum, şahit olduğu bir güzelliği herkese duyurma gayretidir.
İnsan sevgide sınır koyamayabilir. Bu yüzden kendi üstadını, hocasını, mürşidini övmek isterken, bir başka salih insanı, kamil mürşidi karalama, yaralama, yalanlama yoluna gitmemelidir.
İmam Şa’rânî (k.s) demiştir ki: “Herkes, mürşidinin kamil ve mükemmil olduğuna, irşadının ve manevî nasibinin onun elinde bulunduğuna, bu yönüyle kendisi için mürşidinin tek olduğuna itikat etmelidir.“ [Şârânî el-Envâr, II, 95]
Fakat bu itikat müridi diğer mürşitlerin hürmetini çiğnemeye, kıymetini düşürmeye götürmemeli. Bütün ehlullah Allahu Teala’nın askerleridir. Allah onları vasıta ederek kullarını hidayete sevkeder. Onlar, Rasulullah’ın (s.a.v) âlidirler. O’nun sünnetini yaşar ve yayarlar.
Mürşid-i kâmiller, bütün insanlığa rahmettirler. Ayrılığa, fitneye ve kısır çekişmeye âlet edilemezler. Her mümin onları sever, sevmelidir. Ona minnet ve hizmet, diğerlerine kalben muhabbet edilmelidir. Senin mürşidin şöyle, benimki böyle çekişmesi boş bir iştir ve sonu zararlıdır.
(Tasavvufi Notlar)
11 notes · View notes
edebiyatiturk · 8 days
Text
Ya Mukaddim Ne Demek
Ya Mukaddim Ne Demek? “Ya Mukaddim” ifadesi, özellikle İslam kültürü ve edebiyatında önemli bir yere sahip olan bir terimdir. Bu kelimenin anlamı, kullanımı ve etkileri üzerine derinlemesine bir inceleme yapmak, kelimenin kökenini ve günümüzdeki yerini anlamak açısından büyük önem taşır. Bu yazıda, “Ya Mukaddim” teriminin kökeni, anlamı, dini ve tasavvufi bağlamları ile günlük yaşamda nasıl…
0 notes
yaraliruhlarsemti · 9 months
Note
Kaç tane blog takip ediyorsun?
Takip ettiğin blogları neye göre seçiyorsun?
270 blog takip ediyorum,çoğunu tanıyorum bir çoğu da tasavvufi hoş bilgiler paylaştığı için takip ediyorum birkaçı edebi ama özellikle seçerek takip etmedim çok hoşuma gittiği için ettim.
1 note · View note
hasanakbal19 · 11 days
Text
Şeyh Galip Kimdir?
Şeyh Galip: Bir Klasik Türk Edebiyatı İncisi Şeyh Galip, 18. yüzyılın önemli Türk şairlerinden biridir. Özellikle İstanbul’un sosyal ve kültürel hayatını, tasavvufi düşünceleri ve aşk temalarını şiirlerinde işlemesiyle tanınır. Eserleri, Klasik Türk Edebiyatı’nın en değerli yapıtları arasında yer alır. Hayatı ve Eserleri Şeyh Galip, aslen Sırp olan bir ailenin çocuğu olarak İstanbul’da…
0 notes
kunyekultursanat · 11 days
Text
Şeyh Galip Kimdir?
Şeyh Galip: Bir Klasik Türk Edebiyatı İncisi Şeyh Galip, 18. yüzyılın önemli Türk şairlerinden biridir. Özellikle İstanbul’un sosyal ve kültürel hayatını, tasavvufi düşünceleri ve aşk temalarını şiirlerinde işlemesiyle tanınır. Eserleri, Klasik Türk Edebiyatı’nın en değerli yapıtları arasında yer alır. Hayatı ve Eserleri Şeyh Galip, aslen Sırp olan bir ailenin çocuğu olarak İstanbul’da…
0 notes
akilfikirgezegeni · 17 days
Text
"Herkes öldürür sevdiğini" der Oscar Wilde. Tasavvufi gelenekten gelen bir sözde "Ölmeden önce öl" der.
Sevdiğini (aşırı, abartı düşkünlük anlamında) öldürürsen kendini öldürmüş olmazsın. Benliğinde en güzel, en özel, en çok arzuladığını düşündüğün şeyi öldürmüş olursun.
İnsanın aşkın boyuta ulaşmasıdır bir ölçüde ölmeden önce ölmek...
İşte "ölmeden önce öl " kastı, kötü enerjiye verdiğin gücü kes, seni aşağıya çeken, seni olduğundan /olman gerekenden daha sufli bir duruma düşüren bağlantıyı kes; aşırılığını, ( ki ifrat ve tefrit aşırılıktır ve her iki kelimenin sadece sözlük anlamıyla kısıtlı kalmamak gerekir.) avam sıradanlığını (ki asıl sıradanlık ortak insanlık bilincidir), zaman savurganlığını, dedikodu alışkanlığını, yararsız bilgiyi, hatasız olduğunu düşünme saçmalığını (ki hatalar olmadan öğrenilmez) anlamındadır.
Hayat yaşarken karşılıklı alınıp verilen enerjilerle ilgilidir. Karşılıklı birbirine doğru akan bir yol vardır. Elbette bu enerji iyide, kötü de olabilir.
Kısaca seni asıl öldüren her ne varsa ona istediği enerjiyi geri verme! Saçma kıskançlıklara karşı gereksiz öfke öldürür mesela, yersiz konuşmalara kattığın enerjide öyle... Kısaca, herkes öldürmeli sevdiğini (ki o asıl ölmesi gereken atıl durumda olan ve aşkın konumda olması gereken sufli benliğinden başka ne olabilir ki?
- İçaforiz
1 note · View note
ghostmansblog · 2 years
Text
Müziği dine göre haram sayanlar, her ezan'ın tasavvufi sanatta bir müzik makamı olduğunu, sabah ezanının Sabâ, öğle ezanının uşşak, ikindinin rast ve yatsının hicaz makamında okunduğunu biliyorlarmı acaba..🐞
10 notes · View notes
operasyon · 4 months
Text
Tumblr media
Aşk bir günlük bile olsa aşktır. Tutkunun süresine değil şiddetine önem vermişimdir her zaman. Şiddetli tutkular: kalbi çarptıran, bakışları incelten duygular. Aklı paranteze alıp bir süreliğine de olsa rafa kaldırabilmek.
Severdim. Böyle- şarkıda ki gibi- seviyordum zaten ama belki sınıfsal olarak istisna insanlar arasında olmalıydım.
Çevremdeki hatunlar böyle sevemiyordu. Sadece böyle sevmeyişleri bir yana aşkı da böyle aramıyorlardı ki.
Kimsenin kendisini duygulara bırakacak bir lüksü yoktu sanırım. Hayallerde yaşayan bendim. Kadınlar hep daha gerçek bir dünyada yaşıyorlardı.
Burda bolca anlattığım bir örnek olayda, üniversite de benle sadece sevişmek isteyen ama benim ondan aşk beklediğim hatun yine iyi bir örnek.
O günkü duygularımı düşünüyorum. Seks nedir..Günlerce gecelerce aralıksız sevişsek seks benim için yine de aşkın içinde ki minicik bir noktadan ibaretti. Aşk yüce bir şeydi. İnsan ruhunu yücelten bir şeydi birini gerçekten sevmek. O yücelik değerliydi asıl olarak. Sevişmek de o yüceliğe varılan yollardan biriydi sadece. O'nu görmekte, bakmakta sesini duymakta, çok uzakta olsa yine de hissetmekte aşktı.
Yani ben o hatuna kocaman bir şey veriyordum ama onun beklediği sadece sevişmek. Küçük bir şey. Bütünün sadece bir parçası.
Tabii ondokuz yirmi yaşında kızların böyle neredeyse tasavvufi aşk duygularına dalmaları mucize olurdu. Daha rasyonel daha gerçek bir dünyada yaşamak zorundaydılar.
----
Okuyum okuyum derken kayboldu gitti o kitapta: Adamın biri aşkın son bir iki yüzyılda uydurulduğunu söylüyordu. Ne halkın arasında ne aristokrasi de bir kaç yüz yıl önce aşk yoktu. Önceden kadın zaten meta anlamında maldı. Alınıp satılan bir şeyden özgür aşk beklenmez. Aristokrasi içinde kadın soyluluğun devamında bir iş anlaşması gibi görülürdü. Saraylarda da aşk yoktu. Köylü için de sadece kadının işçi olarak bir değeri vardı. Güzel olması değil sağlamlığı önemliydi diye anlatıyor.
Söyledikleri tarihsel olarak doğru tabii. Anadoluda kadının evlenmesi hala " filancanın kızı satıldı mı?" diye geçer. Özellikle yaşlılar böyle sorarlar durumu. O soru "evlendi mi?" anlamına gelir ama böyle sorulur çünkü onların devrinde de alınıp satılmak içselleşmiş artık.
---
Yani tarihte aşk yokta günümüz de aşk nerde gençlik?
Ölmeden evvel kendisini bir görseydim çok iyi olurdu.
0 notes