#tasavvufi
Explore tagged Tumblr posts
Text
“Mühim olan gönlüne göre yâr seçmek değil, nasibine düşeni yâr etmek ya da olduğu gibi kabul etmektir.”
Tasavvuf ve Tövbe - Mehmet Ildırar
21 notes
·
View notes
Text
İMAM SÜYÛTÎ VE TASAVVUF
TASAVVUFUN KAYNAĞI
Mutasavvıf ve birçok İslâm âlimine göre, tasavvufun kaynağı, Kur'an ve Sünnet'tir. Bu görüşe göre ismen olmasada tasavvuf, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) ve sahabe hayatında mevcuttu.
İlk dönemlerde kendisini zühd hayatı şeklinde gösteren bu ilme, zamanla tasavvuf, bu yolun takipçilerine de mutasavvıf denilmiştir.
İmam Süyûtî [kuddise sırruhū], tasavvufun kaynağı için, "Hakikat ilminde asıl dayanak, hadis ve nakillerdir" 152 demektedir.
Hakikat ilmi dediği tasavvufa kaynak olarak gösterdiği başlıca hadisler şunlardır:
1.
أَخْرَجَ شَيْخَانِ عَنْ أُبَيِّ ابْنِ كَعْبٍ عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّ مُوسَى قَالَ لِلْخِضْرِ هَلْ أَتَّبِعُكَ عَلَى أَنْ تُعَلِّمَنِي مِمَّا
عُلِّمْتَ رُشْدًا قَالَ إِنَّكَ لَنْ تَسْتَطِيعَ مَعِيَ صَبْرًا يَا مُوسَى إِنِّي عَلَى عِلْمٍ مِنْ عِلْمِ اللَّهِ عَلَّمَنِيهِ لَا يَنْبَغِي لَكَ أَنْ تَعْلَمَهُ وَأَنْتَ عَلَى عِلْمٍ عَلَّمَكَ اللَّهُ لَا يَنْبَغِي لِي أَنْ أَعْلَمَهُ
SAYFA 85
Şeyhayn, Übey b. Ka'b'dan, o da Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi vesellem) şunu nakletmiştir:
"Musa, Hızır'a, 'Sana öğretilen ilimden bana hayrı gösterecek bir bilgi öğretmen şartıyla sana tâbi olayım mı?' diye sordu.
Hızır, 'Sen benimle sabredemezsin. Ey Musa! Şüphesiz ki ben, Allah'ın katından bana öğrettiği öyle bir ilme sahibim ki senin onu öğrenmen gerekmez.
Sen de Allah'ın sana öğrettiği öyle bir ilme sahipsin ki onu öğrenmem bana gerekmez' dedi. "153
2.
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنْ تَعْبُدَ اللَّهَ كَأَنَّكَ تَرَاهُ فَإِنْ لَمْ تَكُنْ تَرَاهُ فَإِنَّهُ يَرَاكَ
Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:
"(lhsan), Allah'ı görüyormuşçasına ona ibadet etmendir.
Şeyet sen onu görmüyorsan da o seni görür. "154
3.
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِنَّ مِنَ الْعِلْمِ كَهَيْئَةِ الْمَكْنُونِ لَا يَعْلَمُهُ إِلَّا أَهْلُ الْعِلْمِ بِاللَّهِ فَإِذَا نَطَقُوا بِهِ لَمْ يُنْكِرُهُ إِلَّا أَهْلُ الْغِرَّةِ بِاللَّهِ
Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Şüphesiz ki ilmin öyle bir kısmı da vardır ki hazinelere benzer.
Onu ancak Allah'ı hakkıyla bilenler anlar. Kendilerine okunduğu zaman ise sadece Allah'tan gafil olanlar inkâr eder. "155
SAYFA 86
4.
سَأَلْتُ جِبْرِيلَ عَنْ عِلْمِ الْبَاطِنِ مَا هُوَ فَقَالَ قَالَ اللَّهُ هُوَ سِرٌّ 2 بَيْنِي وَبَيْنَ أَحِبَّائِي أُودِعُهُ فِي قُلُوبِهِمْ
"Cebrail'e (aleyhisselâm) ilm-i bâtın nedir?" diye sordum.
Bana cevaben şöyle dedi: "Yüce Allah şöyle buyurdu:
O benimle sevdiklerim arasında bir sır olup, onu kalplerine yerleştiririm. 156
5.
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لِكُلِّ آيَةٍ ظَهْرُ وَ بَطْنُ
"Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem), 'Her bir âyetin bir zâhiri bir de bâtını vardır' buyurdu."157
6.
فَقَالَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أُتِيَ بِكِسْوَةٍ فِيهَا خَمِيصُهُ فَقَالَ مَنْ تَرَوْنَ أَحَقَّ بِهَذِهِ فَسَكَتَ الْقَوْمُ فَقَالَ ائْتُونِي بِأَمِّ خَالِدٍ فَأُتِيَ بِهَا فَالْبَسَهَا إِيَّاهَا ثُمَّ قَالَ أَبْلِي وَأَخْلِقِي مَرَّتَيْنِ
SAYFA 87
"Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem), içinde benekleri olan bir elbise getirilmişti. Orada bulunanlara 'Bunu kime giydirmemi uygun bulursunuz?' diye sordu.
Hazır bulunanlar susup, cevap vermediler.
Bunun üzerine 'Bana Ümmü Hâlid'i getirin' dedi.
Getirdiler.
Elbiseyi ona giydirdi.
Sonra şöyle dedi: 'Üstünde eskit, üstünde eskit.'
Bunu iki defa tekrarladı."158
İmam Süyûtî'nin [kuddise sırruhů) tasavvufa kaynak olarak gösterdiği bir diğer delil de Kümeyl b. Ziyâd'ın Hz. Ali'den (radıyallahu anh] naklettiği sözleridir.
Kümeyl b. Ziyâd şöyle demiştir:
"Bir gün Ali (radıyallahu anh] elimden tuttu ve beraberce şehirden dışarı çıktık.
Sahraya vardığımızda oturup bir nefes aldıktan sonra şöyle dedi:
'Ey Kümeyl b. Ziyâd!
Kalpler birer kaptır.
Kapların en iyisi, içindekini en iyi muhafaza edendir.
Bak sana söyleyeceklerimi iyice belle.
İnsanlar üç çeşittir:
Biri, (ilim ve ameli tam olan ve her yönü ile Allah yolunda olan) rabbâni âlimdir.
Biri, kurtuluş yolunu öğrenmeye çalışan öğrencidir.
Bir diğeri de, her konuşana uyan peşinden giden ahmak bayağı insanlardır.'
Kümeyl diyor ki: Ali [radıyallahu anh] sonra elini göğsüne vurarak şöyle dedi:
Burada geniş ölçüde ilim vardır.
Fakat ne yazık ki onu taşıyabilecek kimse bulamıyorum.
Evet, kabiliyetli ve hızla kavrayan bir kimse vardır, fakat güvenilen bir kimse değildir.
Dini, dünyaya araç yapmakta ve Allah'ın, eline vermiş olduğu belgeleri Allah'ın kitabına karşı, Allah'ın nimetlerini de Allah'ın kullarına karşı kullanmaktadır.
Bir başkası da vardır ki o da hak peşinde olanlara uyuyorsa da, hakkı yaşatmada sağduyu sahibi değildir.
En ufak bir kuşkunun başgöstermesiyle, gönlü tereddüt kıvılcımlarıyla tutuşur ve böylece ortada kalıp ne bu yanı, ne o yanı tutamaz olur.
SAYFA 88 İMAM SÜYÜTİ
Kimisi de vardır ki nefsanî arzu ve isteklerin arkasında yuları gevşek, şehvet duygularının esiri olur, ya da kendisinde dünya sevgisi o kadar yer etmiştir ki en büyük zevkini dünya malı toplayıp servet biriktirmekte bulur.
Bu iki kimse de, din ve insanlık için kılavuz ve rehber olmaktan çok, şuursuzca otlayan hayvanlara benzerler. İşte böylece ilim, kendisini taşıyanların ölümü ile ölüp gider.
Fakat bununla beraber yeryüzü, Allah'ın ilim belgelerini elinde tutan kimselerden büsbütün boş kalmaz ki Allah'ın beyyine (delil) ve güçlü belgeleri işleyemez duruma gelmesin.
Bunlar, sayıca az; fakat Allah katında değerleri büyüktür.
Allah bunlar aracılığıyla kendi belgelerini korur ki onlar da Allah'ın belgelerini kendileri gibi olanlara aktarsınlar ve bu evsafta olan kimselerin dimağına eksinler.
Bunlar ellerindeki ilim silahı ile hakikat kalelerini açar, midecilerin sarp görerek yürüyemedikleri mana yolunda uçarak gider ve bilgisizlerin ürküp kaçtıkları yücelikleri kucaklarlar.
Bedenen yeryüzünde iselerde, ruhen yüce âlemdedirler.
İşte Allah'ın yeryüzündeki halifeleri ve insanlığın kılavuz ve rehberleri bunlardır.
Åh, âh, bunları görmek ve bunlarla arkadaş olmak ne büyük bir mutluluktur. "159
İmam Süyüti hazretleri, çeşitli kaynaklardan deliller sunduktan sonra, sözlerini şöyle bağlamaktadır:
"Mütekaddim imamların sözlerinden sana aktardıklarımızı anlayınca, tasavvufun; bizâtihi şerefli bir ilim olduğunu, kaynağının sünnete tâbi olmak, bid'atları terketmek ve
SAYFA 89
nefisten, nefse ait şeylerden, nefsin isteklerinden, arzularından, ihtiyarından uzaklaşmak suretiyle Allah'a teslim olmak, Allah Teâlâ'ya ve hükmüne rıza göstermek, muhabbetini istemek ve O'nun (Allah'ın) dışındaki her şeyi küçümsemek olduğunu anlamış oldun."160
152 Süyüti, Te'yidü'l-Hakika, vr. 2º.
153 Buhâri, Tefsir, 216, İlim, 44; Müslim, Rü'ya, 21, Fezail, 46. 154 Buhâri, İmân, 36; Müslim, İmân, 1; İbn Mâce, İmân, 9.
155 Münāvi, Feyzü'l-Kadir, Beyrut: Dârü'l-Kütübi'l-İlmiyye, 1415/1996, 4/430.
156 Aclūnī, Keşfü'l-Hafa, Beyrut: Dârü'l-Kütübi'l-İlmiyye, 1422/2001, 2/64.
157 Hakim et-Tirmizi, Nevadirü'l-Usûl fi Ehadisi'r-Resûl, Beyrut: Dârü'l- Cil, 1992, 2/187.
158 Buhârî, Libās, 21; Ebû Davud, Libâs, 2.
159 Ebû Nuaym, Ahmed b. Abdullah el-İsfahani, Hilyetü'l-Evliyä, Beyrut: Dârü'l-Kitabi'l-Arabi, 1405/1984, 1/80. Hadisin tam metni için ayrıca bk. Süyüti, Câmiu'l-Ehâdîs: el-Câmiu's-Sagir ve'z-Zeväiduh ve'l-Camiu'l-Kebir, Beyrut: Dârü'l-Fikr, 1414/1994, 29/276.
#TASAVVUFI #GÖRÜŞLERİ
#İMAM #SÜYÛTÎ #VE #TASAVVUF
#TASAVVUFUN #KAYNAĞI
#HAYATI #ŞAHSİYETİ, #TARİKATI VE #ESERLERİ
#i̇mâm#Suyûtî#TASAVVUFI GÖRÜŞLERİ İMAM SÜYÛTÎ VE TASAVVUFTASAVVUFUN KAYNAĞI HAYATI ŞAHSİYETİ#TARİKATI VE ESERLERİ
1 note
·
View note
Text
Tevekkül, dini ve tasavvufi bir terim olarak "bir kimsenin kendini yüce Allah'a teslim etmesi, rızkında ve işlerinde yüce Allah'ı kefil bilip sadece O'na güvenmesi" şeklinde tarif edilmiştir.
26 notes
·
View notes
Text
Ben çok kitap okumazdım hep bunalımdaydım,depresyondayım,ağlardım sonra birisi girdi hayatıma gönderdiği kitaplarla ruhuma dokundu @ferahlik bugün gönderdiği bir kitabı daha bitirip aklıma kazınan onca bilgiyi düşündüm ruhumun manevi desteğe ihtiyacı varmış canım karanfilim beni ayağa kaldırdı ufacık dokunuşuyla. Aynı zamanda @caninbabasi yusuf amcaya da çok teşekkür etmek istiyorum çünkü kendisinin yaptığı çekilişlerden kazandığım çok güzel kitaplar oldu manevi tasavvufi kitaplar hakkında bilgim çok sınırlıydı sizin sayenizde koskocaman yeni bir dünyam oldu diyebilirim,tam da kendimi dini açıdan geliştirmek isterken en ihtiyacım olduğu anda sizinle tanıştığım için Alemlerin Rabbine şükürler olsun dualarım hep sizinle içimden geldi teşekkür etmek istedim Rabbim binlerce kez razi olsun sizlerden🥹🩶🫂🌸✨️
25 notes
·
View notes
Text
kıyamet emeklisi: birinci cilt
şule gürbüz, birinci ciltte aziz’in çocukluk yıllarını, ailesiyle olan ilişkilerini ve köklerine duyduğu yabancılığı ustalıkla işliyor. yazar, gündelik detaylardan büyük hakikatler çıkarmayı başararak insanın kendiyle yüzleşmesini hikâyenin merkezine yerleştiriyor. dilin zenginliği ve derin gözlem gücü, metni adeta bir düşünce akışına dönüştürüyor.
aziz’in sürekli arayış hâlinde olduğu bu ciltte, bireyin kendini bulma çabasının zamanla çatışması ön planda. köpeklerle karşılaşma gibi basit bir olay bile aziz’in varoluşsal sorgulamaları için bir kapı aralıyor. şule gürbüz, sadece bir hikâye değil, okurun kendi geçmişine, çocukluğuna ve kayıplarına dönüp bakmasını sağlayan bir aynayı da sunuyor.
“insan sevk-i tabiisiyle bakar, ama gördüğünden memnun olur mu? aziz’in hikâyesi, bakmanın ötesine geçen bir yolculuk…”
---
kıyamet emeklisi: ikinci cilt
ikinci cilt, aziz’in olgunluk dönemine odaklanıyor. i̇stanbul’un kaotik ve bir o kadar da düzenli havasında aziz, kendi içsel karmaşasını çözmeye çalışırken, yaşamın ağırlığını daha derinden hissediyor. tasavvufi göndermeler ve bireyin yalnızlığına dair güçlü betimlemeler, bu cildi daha kişisel ve derin bir anlatıya dönüştürüyor.
şule gürbüz, aziz’in ailesiyle olan bağları ve kendi ruh dünyasındaki gelgitlerle modern insanın yalnızlığını anlatıyor. yaşamın geçici güzellikleri ve insanın içsel sorgulamaları, yazarın ince işlenmiş diliyle birleşiyor. özellikle mekânın ve zamanın geçiciliği üzerine yapılan göndermeler, bu cildi felsefi bir derinlikle donatıyor.
“bütün bu karmaşanın içinde bir fark yaratabilir miyiz? yoksa insan, sadece bir yolcudan ibaret mi?”
---
bu iki ciltlik eser, şule gürbüz’ün edebiyattaki ustalığını bir kez daha kanıtlıyor.
4 notes
·
View notes
Text
Ahlâka dair Mertebeler
İsâr:
Başkasını kendine tercih etmek şeklinde tanımlanan isâr(diğerkâmlık) kavramı, ahlâk terimi olarak, kişinin kendisi muhtaç durumdayken sahip olduğu imkânları başkalarının ihtiyacını karşılamak üzere kullanması ve onların yararı için fedâkarlıkta bulunması demektir.
Tasavvufi açıdan ise isâr, dünya, ahiret ve nefsin lezzet aldığı her ne haz varsa hepsine karşılık Allah'ı istemek ve onu murâd etmektir.
17 notes
·
View notes
Text
Müfredatta Yunus Emre; ilahileri ile bilinen dini tasavvufi halk edebiyatı şairlerinden biri, diyerek tanıtılır ama hiçbir şekilde ilahileri asla derste sınıfta okutulmaz; isimleri söylenir bunları bilmeniz gerek, diye sınav olur biter ve o şiirlerin isimleri de silinir hafızalardan. Sadece Yunus Emre' de değil neredeyse bütün şair ve yazarlarda böyledir bu durum. Ezbere dayalı sistem bunu gerektiriyor sanırım. Dini tasavvufi halk edebiyatına çalışırken Yunus Emre'nin Dertli Dolap adındaki şiiri önemlidir bilin, derler ama asla şiiri açıp okumazlar ancak öğrenci merak ederse dersten sonra bakar. Ayrıca şiiri çok güzel bestelemişler mutlaka onuda dinleyin dersten sonra ya da derste dinlemeliyiz de demezler, öğrenci merak eder ve araştırırsa öğrenir böyle bir şiirinin bestelendiğini.
12 notes
·
View notes
Text
Ödevler çok zor, kolay ama zorlanıyorum. Bir yandan ödev yaparken bir konuşma dinliyorum, konuşan kişinin alanı İslami ilimler değil, bilim ve dini tasavvufi bilgiyi birleştirmekten basitçe bahsetti. O sebeple bende coşkuyla ellerimi başıma götürüp ''Abi oralar hiç bildiğin gibi değil.'' dedim. Bunları bir yıl önce bilmiyordum, yarım dönem yüksek lisans bile bana çok fazla bakış açısı kazandırdı. Bunu fark ettim elhamdulillah zor olsa da güzel. Takvanı kaybetmeden bilmek güzel.
3 notes
·
View notes
Text
Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem), Rabbani alimleri: “Alimler peygamberlerin vârisleridir.” [Ebû Dâvûd, İlim, 1; Tirmîzî, İlim, 19; İbnu Mâce, Mukaddime, 17; Dârimî, Mukaddime, 32] buyurarak kendisine varis saymaktadır.
Hadisinden de anlıyoruz ki bütün Rabbanî alimler, Efendimizin manevî yükünü taşımakta, ümmetin manevî terbiye işini yürütmektedirler.
Öyleyse onların her biri, Allah rızası için ve Resulullah(s.a.v)’in hatırına sevilmeye, övülmeye layıktırlar. Mademki sevgileri Allah’ın Resulünün hatırınadır. Öyleyse onları hatırına sevilecek olan Peygamber ve sahabesiyle kıyas yapmak aklın bir ürünü değil, olsa olsa nefsin ve şeytanın tuzağıdır.
Ancak insan tabii olarak, terbiye ve sohbetine katıldığı bir arifin hukukunu korumada, onu sevip tanıtmada, güzel hallerini yaymada öncelikli davranabilir.
Ama bu, taraf tutma ve taassup olmamalıdır. Esasen bu durum, şahit olduğu bir güzelliği herkese duyurma gayretidir.
İnsan sevgide sınır koyamayabilir. Bu yüzden kendi üstadını, hocasını, mürşidini övmek isterken, bir başka salih insanı, kamil mürşidi karalama, yaralama, yalanlama yoluna gitmemelidir.
İmam Şa’rânî (k.s) demiştir ki: “Herkes, mürşidinin kamil ve mükemmil olduğuna, irşadının ve manevî nasibinin onun elinde bulunduğuna, bu yönüyle kendisi için mürşidinin tek olduğuna itikat etmelidir.“ [Şârânî el-Envâr, II, 95]
Fakat bu itikat müridi diğer mürşitlerin hürmetini çiğnemeye, kıymetini düşürmeye götürmemeli. Bütün ehlullah Allahu Teala’nın askerleridir. Allah onları vasıta ederek kullarını hidayete sevkeder. Onlar, Rasulullah’ın (s.a.v) âlidirler. O’nun sünnetini yaşar ve yayarlar.
Mürşid-i kâmiller, bütün insanlığa rahmettirler. Ayrılığa, fitneye ve kısır çekişmeye âlet edilemezler. Her mümin onları sever, sevmelidir. Ona minnet ve hizmet, diğerlerine kalben muhabbet edilmelidir. Senin mürşidin şöyle, benimki böyle çekişmesi boş bir iştir ve sonu zararlıdır.
(Tasavvufi Notlar)
11 notes
·
View notes
Text
İlhan İrem ve ruh eşi Hansu..İda dağlarında kalplerini birleştirdiler..normal insanlar değillerdi..Aşkı tasavvufi yani gerçek anlamda yaşadılar..İlhan öldü..ama Hansu'nun boyutunda hâlâ yaşıyor..🕯💙
3 notes
·
View notes
Note
Hayir, görmen mi gerekiyor illa konuşmaya karar vermen için?
tasavvufi bir hayat yaşamadığıma göre evet
0 notes
Text
Musıki Eğitim Vakfı Mevlana'ya özel sema töreni
https://pazaryerigundem.com/haber/196303/musiki-egitim-vakfi-mevlanaya-ozel-sema-toreni-2/
Musıki Eğitim Vakfı Mevlana'ya özel sema töreni
Musıki Eğitim Vakfı, büyük mutasavvıf ve düşünür Hz. Mevlana’nın vuslatının 751. yıldönümünü anlamına yaraşır bir etkinlikle anıldı. Yenikapı Mevlevihanesinin manevi atmosferinde düzenlenen özel gecede, Sadettin Heper’in “Hisarbuselik Mevlevi Ayin-i Şerifi” sema töreni eşliğinde icra edildi.
İSTANBUL (İGFA) – Sanat yönetmenliğini M. Hulusi Yücebıyık’ın üstlendiği etkinlik, Hz. Mevlana’nın derin felsefesini ve tasavvuf müziğinin ruhani etkisini katılımcılara taşıdı. Sema töreni, Mevlevi geleneğinin mistik derinliğini yansıtırken, Sadettin Heper’in ölümsüz eseri de bu anlamlı geceye unutulmaz bir müzik ziyafeti kattı.
Hz. Mevlana’nın evrensel mesajını anlamak ve gönüllerde hissedebilmek için düzenlenen bu gece, hem ruhani bir deneyim hem de kültürel bir buluşma niteliği taşıdı. Yenikapı Mevlevihanesinin asırlardır yaşattığı tasavvufi miras, bu etkinlikle yeniden canlandı.
Hz. Mevlana’nın “Gel, ne olursan ol yine gel” çağrısına kulak vermek ve onun vuslatına şahitlik etmek isteyen genç yaşlı tüm sanatseverleri buluşturan bu özel gece Musıki Eğitim Vakfı tarafından ücretsiz olarak düzenlendi.
0 notes
Text
YILDIRIM’DA ‘ŞEB-İ ARUS’ ÖZEL PROGRAMI
Tasavvufi öğretileriyle dünyanın her yerinde büyük ilgi uyandıran düşünce adamı ve mutasavvıf Mevlana Celaleddin-i Rumi, vefatının 751’inci yılında Yıldırım’da anıldı. -Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz: “Şehirlerin fethi kadar gönüllerin fethi de önemli. Ceddimiz bu coğrafyayı fethetmeden önce gönül coğrafyasını fethetmiş. Bugün bizler bu coğrafyada barışın, kardeşliğin, sevginin,…
0 notes
Text
Gavs kime denir nasıl seçilir - Ahmet ATAM
İslam'ın tasavvufi geleneğinde Gavs kime denir, nasıl seçilir görevleri nelerdir?
Gavs, İslam tasavvuf geleneğinde, kâinatın manevi yönetiminden sorumlu olduğuna inanılan en yüksek mertebeli velilerden biridir. Gavs kelimesi, yardım eden anlamına gelir ve bu makam, Allah'ın lütfu ve ihsanı ile, kişinin ibadet ve riyazetinin çokluğu ile değil, doğrudan Allah tarafından verilir. Gavs, aynı zamanda kutup veya kutbu'l-aktâb olarak da bilinir ve hakikat-i Muhammediye'nin, yani Muhammedî hakikatin mazharı olarak kabul edilir. Bu, onun kâinatın kalbi mesabesinde olduğu ve kâinatın onun etrafında döndüğü anlamına gelir. Gavs, aynı zamanda gayb erenleri adı verilen veliler örgütünün başıdır ve bu örgüt, Kur'an'da bahsedilen "dağlar" ile kıyaslanır.
0 notes
Text
Şeyh Galip Şiirleri
Şeyh Galip Şiirleri: Tasavvufun İfadesi Şeyh Galip, 18. yüzyıl Osmanlı edebiyatının en önemli isimlerinden biridir. Şiirleri, derin tasavvufi anlamları ve zengin imgeleri ile dikkat çeker. Bu yazıda, Şeyh Galip’in şiirlerinin temalarını, üslubunu ve edebi etkisini ele alacağız. Ayrıca, onun şiirlerinin Türk edebiyatındaki yerini ve önemini de inceleyeceğiz. Şeyh Galip’in Hayatı ve Edebi…
0 notes
Text
Şeyh Galip Kimdir?
Şeyh Galip: Bir Klasik Türk Edebiyatı İncisi Şeyh Galip, 18. yüzyılın önemli Türk şairlerinden biridir. Özellikle İstanbul’un sosyal ve kültürel hayatını, tasavvufi düşünceleri ve aşk temalarını şiirlerinde işlemesiyle tanınır. Eserleri, Klasik Türk Edebiyatı’nın en değerli yapıtları arasında yer alır. Hayatı ve Eserleri Şeyh Galip, aslen Sırp olan bir ailenin çocuğu olarak İstanbul’da…
0 notes