#tanrılar ve tanrıçalar
Explore tagged Tumblr posts
hafizamdakiufakdelikler · 2 months ago
Text
Nolan Odyssey filmini yapacakmış. Aslında açıklanalı biraz zaman oldu. Sevinsem mi üzülsem mi bilemediğim bir film olacak. Aslında Odiseus dizi olarak Herkül ve Zeyna'nın popüler olduğu dönemlerde yapılmıştı. Hatırladığım kadarıyla da güzel bir dizi olmuştu. Biraz önce baktım 1997 yapımıymış.
Benim mitolojiyi sevdiğimi çoğu arkadaşım bilir. Bunun içinde Truva özel bir yer alır. Çünkü baştan sonra müthiş bir mit. Çoğu insan Truva Savaş'ını bilir. Ama öncesini çok bilmez. Benim en çok ilgimi çeken tarafı da o. Kısa ve hızlı bir bildirme ile toplama hikayeyi size anlatmak isterim.
Öncelikle Paris ve Helen'in hikayelerinden başlayalım.
Paris'in annesi bir rüya görür. Doğacak çocuğun Truva'nın sonunu getireceğine, şehrin yakıp yıkacağına dair bir kehanet olduğunu düşünür. Bunun için Paris İda dağında ölüme terk edilir. Fakat bir çoban bebeği bulur ve büyütür. Sonrasında Paris iyi yetişmiş bir çoban olur. Güçlü hayvanlar yetiştirmektedir. Çobanken yaptığı bir yarışmada kendi boğalarını yenebilecek birine altın bir taç vereceğini taahhüt eder. Ares boğa kılığına girerek yarışmayı kazanır. Paris sözünde durur ve dürüst bir adam olarak tanrıların takdirini kazanır.
Helen Yunan mitolojisindeki en güzel ölümlü olarak geçmektedir. Öyle ki çok gençken ona aşık olan asiller birbirleri arasında o kadar çok kavga etmişlerdir ki, bu ülkeyi dışarı karşı zayıflatmıştır. Helen'in babası Tindareus, kızıyla evlenmek isteyen çok sayıda talipten birini seçmekte zorlanmıştır. Bu nedenle, tüm taliplerden bir yemin almıştı: Helen'i alan kişi, gelecekte başı sıkıştığında diğer tüm talipler tarafından korunacaktır. Öyle ki bu talihliler arasında Odiseus'ta vardır. Menelaos yarışmayı kazanır. Diğer Yunan asilleri de yemini ederler.
Şimdi Truva Savaşı'nın nedeni olan, çoğu kişinin bilmediği düğüne gelelim. Thetis ve Peleus düğününe tüm tanrılar davet edilir. Ancak, çekişme ve kavgaların tanrıçası olan Eris kasıtlı olarak davet edilmez. Bu durum, Eris'i öfkelendirir ve intikam almaya karar verir. Düğün sırasında Eris, gizlice salona girer ve altından bir elma bırakır. Bu elmanın üzerine "En Güzele" yazılmıştır. Elmayı gören Hera, Athena ve Afrodit, kendilerinin en güzel olduğunu iddia ederek birbirleriyle tartışmaya başlarlar. Bu tartışma, tanrıların arasında büyük bir çekişmeye neden olur. En sonunda Zeus araya girer ve Hermes'e Paris'i hakem olması için görev verir. Çünkü Paris dürüstlüğü ile bilinmektedir. Tanrıçalar Paris'i sırayla ziyaret eder ve ona çeşitli vaatlerde bulunurlar.
Hera, tanrıların kraliçesi olarak, Paris'e büyük bir güç ve otorite vaat eder. Eğer onu seçerse, bütün Asya'nın kralı yapacağını söyler. Yani, Paris, Hera'yı seçerek siyasi güç ve zenginlik elde edecektir.
Savaş ve bilgelik tanrıçası Athena ise Paris'e askeri zafer ve bilgelik vaat eder. Onu seçerse, savaşlarda yenilmez olacak ve her zaman doğru kararlar verebilecektir. Yani, Athena, Paris'e kişisel başarı ve zafer sunar.
Aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit ise Paris'e dünyanın en güzel kadını olan Helen'i vaat eder. Eğer onu seçerse, Helen'e sahip olacak ve sonsuza dek mutlu olacaktır. Yani, Afrodit, Paris'e aşk ve güzellik sunar.
Bildiğiniz üzere Paris Afrodit'i seçer, en güzel tanrıça "Afrodit" denilmesinin sebebi budur. Bunun yanında Truva Savaş'ına neden olacak Helen aşkını da almıştır. Ayrıca zamansal bir sıkıtı olsa da Thetis ve Peleus çocukları Aşil Truva savaşında ölmesini ben Eris'in intikamına dahil ederim.
Bir de Apollo'yla aşk yaşayan Kassandra var tabii. O da annesi gibi kehanetler görür fakat Apollo'nun laneti yüzünden kimse ona inanmaz.
Sonuç olarak Odiseus'un Truva Savaş'ı sonrası Yunanistan'a dönmesi anlatılacaksa, bu kısımdan bahsedilmeyecek. Ama işte benim hayalim bu anlatıklarımın sinemaya uyarlanmasıydı. Neyse uyarlayacaksa Nolan uyarlasın. Ama şu Ege ve Akdeniz'in muazzamlığı ile uyarlansa daha mutlu olurum.
3 notes · View notes
lysetsang · 3 months ago
Text
Bir masal anlatır ışığın gecesi; eski tanrılar ve tanrıçalar, bu masalda sessizce yanımızdan geçer. Tanrının soğuk soluğu rüzgâra karışır,Tanrıça’nın bereketi toprağın derinliklerine iner. Her nefes, eski çağlardan bir yankıdır.
Mumlar yakılır; ateşin titrek alevinde, insan ruhu yeminini hatırlar: “Karanlık ebedi değildir."
Çark döner, gece çözülür ve ışık, uzak ufukta bir kez daha kendini gösterir.
Ve biz, gece ne kadar derinleşirse derinleşsin, biliriz ki güneş, en nihayetinde yeniden doğar.
Zira her karanlık, içinde bir sabah saklar.
2 notes · View notes
ashabellq · 1 year ago
Text
"Geleneksel inanışlara göre," Duraksadı ve bana bir bakış attıktan sonra boğazını temizledi. "Milyonlarca yıl önce, tanrılar ve tanrıçalar hâlâ aramızdayken, Gökyüzü Tanrıçası ve Yeraltı Tanrısı'nın yasak bir meyvesi dünyaya geldi. Bunu öğrenen Yeraltı Tanrısının sadık eşi sinirlendi ve Yeraltı Tanrısına hak ettiğini vermek için büyük bir deprem yarattı. Bu depremde milyonlarca hasat zarar gördü, yüzlerce insan öldü ama en önemlisi, yeraltına açılan yarıkların birinden yeryüzüne doğru sıcak su akmaya başladı. Yaratılan deprem; suyu, yaşamı, yeniden getirmişti kurak topraklara.
"Depremi yaratan kadın, ceza vermek yerine ödüllendirdiğini fark ettiğinde daha da sinirlendi ama ona yağan övgüler tepki göstermesine engel oluyordu. O, onları yeniden canlandırmıştı. O, çiçekleri açtırmış, toprakları beslemiş ve yeryüzüne yaşamı getirmişti. Tüm bunlara ne diyebilirdi ki? Sadece bekledi. İntikamını almak için doğru zamanı kolladı ve doğru zaman olduğuna inandığı bir anda doğmaması gereken yasak çocuğun kalbine bir ağaç dalı sapladı. Küçük kız oracıkta can verirken kadın telaşlandı ve kaçtı. O gün suyu yeryüzüne taşıyan yarık kapandı. O gün, kuraklık yeniden boy gösterdi ve kadının lanetli olduğuna inanıldı. Asıl yaşam verenin küçük çocuk olduğuna.
"Burası," dedi ve durdu. Yanına gelmemi beklerken gözleri beni bulmuştu. Eliyle tam karşımızdaki ihtişamı göz kamaştıran çeşmeyi gösterdi. Çeşmenin ortasında bir heykel vardı. İnce işlenmiş ufak detayların yanı sıra bir kız çocuğu heykeliydi bu. Gözlerinden akan yaşlarla hüzünlü bir gülümseme takınmıştı suratına. Bir eli kalbinin üzerindeydi. Diğer eli ise bir yeri işaret edercesine uzanmıştı. Bakışlarım parmaklarını takip ettiğinde tapınakları gördüm. Küçük kız tapınakları gösteriyordu.
"Depremin getirdiği suyun vuku bulduğu yer. Yaşamın ve ölümün sıkıştığı yer. Masumluğun ve intikamın karşı karşıya kaldığı yer. Her bir saç telinin güneş gibi parıldadığı, her bir gözyaşının merhem misali yaralara şifa olduğu o küçük kızın son kez gülümsediği yer." Derin bir nefes alarak devam etti. "İnsanlar o öldükten yıllar yıllar sonra her daim onu anmak için bir su kuyusu açtılar. Ona tapındılar. Ondan dilek dilediler ve ona sığındılar." Sonlara doğru sesi kısılmıştı. "İşaret ettiği yeri görüyor musun? Tapınakları gösteriyor çünkü gözlerini yumarken bile annesinin onu kurtaracağına inanıyor." diyerek sözlerini bitirdi.
7 notes · View notes
iamtrouvaillee · 2 years ago
Text
"Afrodit ve Ares aşkı efsaneye göre Ares'in Afrodit'e aşık olmasıyla başlamıştır. Çünkü o sırada Afrodit, demirciler tanrısı Hephaistos ile evlidir. Ancak Afrodit bu evliliği kendi isteğiyle gerçekleştirmemiştir. Afrodit'in güzelliğinden dolayı tanrılar arasında savaş çıkabileceği endişesinden dolayı Afrodit, babası Zeus'un da isteğiyle Hephoistas ile evlendirilmiştir. Hephaistos hem en çirkin tanrı olduğu hem de iki ayağı topal olduğu için Afrodit'in babası Zeus tarafından tehdit olarak görülmemiştir. Ares o kadar severmiş ki Afrodit'i, onu etkilemek için diğer sevgilileriyle yaptıklarının aksine, ona bir sürü hediyeler alıyor ve durmadan iltifat ediyormuş. Afrodit'in Ares'in aşkına tümüyle karşılık vermesi uzun bir zaman almıştır. Bu zaman zarfında birlikte çok vakit geçirmişlerdir. Afrodit artık tümüyle Ares'in aşkına karşılık verdiğinde de bu iki aşık Hephaistos'un her geceyi atölyesinde geçirmesini fırsat bilerek şafak vaktine kadar birlikte oluyorlarmış. Ares bu durumun ortaya çıkmasından çok korktuğu için kapıya gözetmen olarak Alectryon adlı bir genci görevlendirmiştir. Alectryon'un görevi Helios'un ufukta göründüğünü Ares'e bildirmekmiş. Çünkü korkusunun en büyük sebebi Helios'un her şeyi görmesi ve Hephaistos'a anlatmasıymış. Bir gün Ares'in korktuğu başına gelmiş ve Helios her şeyi görmüş. Günlerden bir gün yine Ares ve Afrodit, Hephaistos'un atölyede olmasını fırsat bilerek Afrodit'in sarayında buluşmuşlardır. Geceyi birlikte geçirmişlerdir. Alectryon ise o gece beklemekten bitap düşüp uyuyakalmıştır. Helios her şeyi görmüştür ve hiç vakit kaybetmeden Hephaistos'a anlatmıştır. Hephaistos ise aldatılmayı hazmedemeyip bir ihanet planı hazırlamıştır. Hephaistos demir ocağında çalıştığı sırada bir ağ yapmıştır. Sonra da yaptığı bu ağı gizlice yatağın üzerine örtmüş ve saklamıştır. Afrodit ve Ares her gece gibi yine birlikte olmak için odaya gelmişlerdir. Hephaistos'un intikam planından bihaberdirler. Yatağa uzandıklarında ise neredeyse görünmeyecek kadar incelikte olan ağ büzüşerek Ares ve Afrodit'i yakalamıştır. Hephaistos'un bu ağı yapmadaki amacı Ares ve Afrodit'i rezil etmekti. Bu yüzden de Ares ve Afrodit neye uğradıklarını anlayana kadar Hephaistos sarayına Olimpos'taki bütün tanrı ve tanrıçaları toplamıştır. Saraya gelen bütün tanrı ve tanrıçalar hem Ares ve Afrodit'e, hem de Hephaistos'a kahkalarla gülüyorlarmış. Erkek tanrılar ise Ares'e güzellik tanrıçası Afrodit'i kendisine aşık ettiği için imrenerek bakıyorlarmış. Ares ve Afrodit artık insanların yüzüne bakamayacak hale gelmişlerdir. Bu olaydan sonra Afrodit Kıbrıs Adası'na kaçmıştır. Ares ise gözetmen olarak görevlendirdiği Alectryon'u horoza dönüştürmüştür ve Trakya'ya kaçmıştır. Bu olay yüzünden horozlar her sabah Güneş'in doğuşunu insanlara haber vermeye mahkum olmuşlardır."
Tumblr media
8 notes · View notes
bikdim · 2 years ago
Text
satranç
hayatta her şeyin mutlaka bir çözümü var. 
bir tek ölümün yok, onun bile yakında bir çözümü olabilir. 
fakat, çözümsüzlük üretmek, insanları çözümsüzlüğe alıştırmak, çözümün olamayacağını, imkânsızlığı, çözümün güç ile doğru orantılı olduğunu toplumun her kesimine yaymaya çalışan bir sistem var. bu dünyanın kuralı düzeni. 
[ki bu bile yakın bir gelecekte kendini formatlama çabası içine çoktan girmiş durumda. yeni bir sistem doğum sancısı çekmekte.]
peki çözümsüzlükten beslenen bu sistem ise özellikle nerelerde daha iyi çalışıyor? sorgulayabilmenin az olduğu yerlerde mi? peki sorgulayabilmek sadece okuma ve yazma oranı ile mi orantılı. yani okuma yazması az olan bir millet, ya da cehalet oranı yüksek olan bir millet, hür vicdanı ile sorgulamaktan da mı yoksundur? 
yani diyelim ki, hiçbir imkânın ulaşmadığı bir köydesiniz, kasabadasınız, ya da orası her neresi ise, belki de şehrin göbeğindesiniz. bilime, teknolojiye, ilime, irfana diyelim ki erişiminiz yok, ya da bu erişimi yadırgıyorsunuz, ya da bu erişimin farkında bile değilsiniz, ya da bu erişim sizin için bir şey ifade etmiyor. 
peki, böyle bir durumda size gelseler ve sorsalar, bir matematik sorusu, uzay bilim sorusu, fizik, kimya, vb. nitelikteki gerekli bilgilerin edinilmesinin dışında, bu soru daha da üstün bir soru olsa; size deseler ki, şurada acil yardıma muhtaç birisi var, açlıktan ölmek üzere, ya da x sebepten muhtaç durumda ve acil yardıma ihtiyacı var, senin ağzından çıkacak şey ile karar verilecek.
böylesi bir durumda, okuduğunuz kitaplar, ya da okumadığınız kitapların bir anlamı olur mu? yoksa sadece sizin o anda, nasıl yardım edebilirim ya da yok ben bir şey yapamam mı demeniz konuyu çözer/çözemez? 
konu, ahlâk, vicdan, etik, ar, iyilik ve bu uğurdaki insani boyutların toplamı olduğunda, hiçbir ünvanın anlamı olmaz. 
ordinaryüs titriniz olabilir ama vicdani muhasebeniz yoktur. 
ya da okuma yazmanız bile yoktur ama iyilik, ahlâk, vicdan, etik ve ar ile bütüncül olarak yaşamaktasınızdır. 
bu örnekler çoğaltılabilir, incelenebilir, göreceli olduğu da keza iddia edilebilir. 
ama ısrar ettiğim nokta her zaman şu olacaktır, iyilik ve kötülük arasında göreceli bir kavram yoktur. 
şimdi gelelim, her zamanki gibi ülkemize, yıllardır travmanın her türlüsüne maruz kalan bu ülkenin vicdan sahibi insanlarına. 
bu millet, yüz yılın en büyük felaketini yaşamış, hâlâ da yaşamaya devam ediyor, henüz hiçbir şeyin yarası sarılmamış, asla da tam anlamıyla sarılamayacağının da bilincinde çok insan varken, her şeyimizi bu felaketi yaşayanların ihtiyaçları doğrultusunda ve ülkenin geri kalanını refaha eriştirmeye çalışmak üzere kafa yormamız gerekirken, bakın şeytanlar nasıl da harıl harıl çalışıyor. 
seçim süreci hızlandıkça, şeytanlar öyle hamleler yapıyorlar ki, şah ve mat demek için öyle var güçleriyle çalışıyorlar ki, ve buna rağmen direnen bir strateji var. 
insanlar bu ülkede, o kadar güzel yaşayabilirler ki, bu ülke öyle de güzel refaha erebilir ki, öyle çok da imkânsız gibi görünen, yıllar alır denen şeyler öyle de güzel inşa edilir, öyle de kısa zamanda hayata geçer ki. 
işte tüm bunların olabilmesi için iyiliğin kazanması lazım.
isimlerin değil, iyiliğin. 
ve iyilik kendini nerede olsa belli eder.
ama kötülüğü hiçbir şekilde anlamazsınız, çoğu zaman saklanır, iyiliğin kılıfına hele öyle bir uydurur ki kendini. 
ama iyilik hiçbir zaman öyle bir kılıfa ihtiyaç duymaz. iyilik, her zaman, her yerde kolaylıkla görülebilir, hele ki gören sadece gözler değilse, gerçek iyilik en güzel yüreklerde hissedilir. 
çok kritik günlerden geçen bu ülke için satranç oynanıyor. 
bu hep böyledir.
izlediğiniz tüm filmlerde, tüm kitaplarda, mitolojide, öykülerde, masallarda. 
öykü sadece ve sadece iyi ve kötü arasında geçer. 
dinler, insanlar, mezhepler, tanrılar, tanrıçalar, şöhretler, ilim, irfan, teknoloji, vb. aklınıza ne gelirse. 
bunlar kazanan ya da kaybedenler değildir.
tek bir oyun vardır; o da iyilik ve kötülük arasında geçmektedir.
ya iyilik kazanır, ya da kötülük. 
biz de, milletçe işte bu satranç hamlelerinin içindeki kimi zaman piyonlar, kimi zaman vezirler, kimi zaman kaleler, kimi zaman atlar, kimi zaman filler olarak, ve tek bir yanlış hamle ile öngöremediğimiz kayıplar yaşanacağı gibi, tek bir hamle ile de bu oyunun galibi olmaya yaklaşabilecek olanlarız.
yapmamız gereken tek şey, hür vicdanlarınıza sormak, iyilik nerede? bir isim değil, bir cisim değil, gerçek iyilik nerede? vicdan sahibi olanlar, iyiliğin nerede olduğunu bilenlerdir. 
amaların arkasına sığınmadan, ama şusu var, ama busu var, ama gözünün üstünde kaşı var demeden, iyiliğin ne olduğunu bilenler ve aynı şekilde kötülüğü de, ama aslında onun da busu iyi, bir de şöyle düşün, kendini onun yerine koy vb.’leri ile oyalanmadan kötülüğün ne olduğunu da bilebilendir vicdanın ne olduğunu ve onun asli görevini bilenler.
vicdanın asli ve tek görevi; iyi ve kötüyü amasız, aslındasız ayırabilmektir. 
bugün yaşanan olaya ithafen, depremin yaralarını sarmaya çalışan bu millete, gündemi değiştirtecek tuzaklar kuran bir akıl, bir zihin, bir insan, ya da insanlar, tek kelime ile, herhangi bir amanın, aslındanın arkasına sığınamaz. 
ne büyük oyunlar çevriliyor ve olan yine vicdanen iyilikten başka bir şey bilmeyenlere, düşünemeyenlere oluyor. 
iyilik ve kötülüğün savaşı bu dünya var oldukça devam edecek, ama kötüler çoğaldıkça işte o zaman tanrıların da tepesi atmaya başlayacaktır elbet.
kötülüğün çoğalmasına izin verenler kimlerse, vicdanen buna hayır diyemiyorlarsa, işte o zaman, işte tam da o zaman şah ve mat dendiği gün olur.
oysaki bu ülkede az da kalsalar iyiliğe muhtaç olan onca birey varken. 
her şeye rağmen iyilik yolundan sapmayanlara inat dönüyor bu dünya, ve dengeler bozulmadan, umarım görebiliriz iyiliğin de iyiler tarafından hakedilmiş olduğunu ve şeytanlara inat kazanılabileceğini. 
eğer varsa nefesimiz, çok az kaldı görmeye. 
allah’ın, ahlâkın, iyiliğin, vicdanın, etiğin yolu birdir ve de şaşmaz.
iyilik kazanacak, allahım sen yardımcımız ol.
2 notes · View notes
fedbocom · 2 months ago
Text
Antik Yunan Mitolojisinde Tanrılar ve Tanrıçalar: Efsanelerin Gücü ve Etkisi
Antik Yunan mitolojisi, zengin hikayeleri, güçlü tanrıları ve ilham verici tanrıçalarıyla Batı kültürünün temel taşlarından biridir. Yunan mitolojisi, evrenin yaratılışından, doğanın döngüsüne kadar birçok konuyu açıklamak için tanrılar ve tanrıçaların eylemlerine dayalı efsanelerle doludur. Bu mitolojik figürler, yalnızca doğanın güçlerini değil, aynı zamanda insan duygularını ve toplumsal…
0 notes
paganizmturkiye · 7 months ago
Text
Yeni Cadılar İçin İpuçları
https://lapiscat.tumblr.com blogundan çeviridir. Bazı yerlerde kısa eklemeler yapılmıştır.
Oku. Büyü yapmayı denemeden önce ders çalışır gibi büyü çalışmalısın. Kulağa sıkıcı gelebilir ama Cadılık kolay bir zanaat değil.
Bir defter tut, topladığın tüm bilgileri saklamak için bunu kullanabilirsin, başlangıç için güzel bir gölgeler kitabı olabilir. Çok gösterişli bir defter olması şart değil (tabii istiyorsan öyle de yapabilirsin), standart bir defter yeterli. Öğrendiğiniz bilgileri, büyüleri, tüm başarı ve başarısızlıklarınızı, yaptığınız işlemleri kısacası zanaatla ilgili olabilecek her şeyi buraya kaydedeceksiniz.
Kendilerini uzmanlık alanlarına farklı spesifik başlıklar altında etiketleyen Cadılar olabilir, yabancıların kitchen witch, spirit witch, cosmic witch gibi onlarca kullandığı farklı terim var, tabi bu alanlardan sadece birini seçmek yerine kendini hepsinden besleyen eklektik Cadılar da var. Şu an için böyle bir tanımlamaya kendini sokmana gerek yok.
Yanınızda aklınıza aniden gelen fikirler için, ilham aldığınız anlarda kullanacağınız küçük bir not defteri taşımanız yararlı olacaktır. Tabii telefonunuzu da bu amaçla gayet kullanabilirsiniz. Bunları daha sonra ana defterinize / gölgeler kitabınıza yazabilirsiniz.
Ve son bir şey daha, öğrenmeyi, okumayı ve bunları kaydetmeyi asla bırakma. Cadılık öğrenmenin asla bitmediği bir yoldur.
Araştırabileceğiniz bazı şeyler;
Kristaller / taşlar / mineraller.
Bitki ve kristal denklikleri (Örneğin bitkilerin ve kristallerin belirli gezegenlerle denklikleri olabilir, gül ağacının Venüs ile ilişkili olması gibi).
Sabbat ve esbat tarihleri.
Temel cadılık araçları / eşyaları.
Sunaklar / altarlar.
Ayın evreleri.
Tarot, rune taşları ve sarkaç gibi kehanet yöntemleri
Tanrılar ve Tanrıçalar
Çember açma ve kapama yöntemleri
Güvenlik önce gelir, dikkatli olun. Birçok bitkiyi tüketmek, dokunmak, dumanını solumak zehirli olabilir. Bu nedenle önceden araştırın ve bilmediğiniz bir alerjiniz olmasına karşı da gereken önlemleri alın.
Cadılık için kolay bulunabilen ve ucuz araçlar arayın ya da yaratın. Çok pahalı ve gösterişli araçlara ihtiyacınız yok.
Cadılık hakkındaki efsaneleri, masalları, mitolojileri ve tarihi araştırın.
Kendi kültürünüzdeki Cadılık uygulamalarına göz atın.
Yeni Cadılar İçin Kolay Uygulamalar
Topraklanma. Topraklanma, enerjinizi merkezlemek ve içinize odaklanmak için bir yöntemdir. Doğada vakit geçirmek topraklanmak için en iyi yoldur ama eğer böyle bir şansınız yoksa imajinasyonunuzu kullandığınız bir meditasyon yapabilirsiniz. İnternette araştırırsanız bununla ilgili Türkçe meditasyonlar bulabilirsiniz.
Meditasyon.
İmajinasyon / zihinde görselleştirme teknikleri.
Sigil çizimi.
Rüya yorumlama.
Takıların, kristallerin, objelerin ve sigillerin şarj edilmesi.
Tumblr media
0 notes
jotem · 1 year ago
Text
Tumblr media
Mitos
"Yunan mitolojisine göre Zeus, kendisine en değerli hediyeyi verene kentin koruyuculuğunu verecektir ve bunun için bir yarışma duzenler.
Denizlerin tanrısı Poseidon, Zeus'a uzak diyarlara dahi uçarak gidebilen ve savaşta yenilmeyecek bir at armağan eder.
Athena ise zeytin ağacını. Yarışma çetindir çünkü ikisi de Zeus'a dünyanın en güzel hediyesini vermek isterler.
Kuşkusuz dünyanın en uzak diyarlarına gidebilecek ve yenilmez savaşçı bir
at mükemmel bir hediyedir, ancak zeytin ağacı daha mükemmeldir.
Zeytin ağacının muazzamlığı karşısında başta Zeus olmak üzere tüm tanrılar, tanrıçalar büyülenmiş ve ağacın kutsallığı karşısında donakalmışlardır.
Tüm hırsına ve kazanma isteğine rağmen Poseidon bile
zeytin ağacından o kadar etkilenmiştir ki, aralarındaki çekişmeye rağmen
zeytin ağacının üstünlüğünü kabul eder.
Bunun üzerine, Athena zeytin ağacından bir dal kırıp Poseidon'a verir ve öylece aralarındaki düşmanlık zeytin ağacının rakipsiz güzelliği karşısında yok olur. Ogünden sonra Athena'nın ismi Atina kentine verilir.
"Düşmana zeytin dalı uzatmak"
deyimi de neredeyse tüm dillere tam da bu mitten gelmiştir.
Çünkü Zeytin ağacı, düşmanınızın dahi kıyamayacağı güzellikte ve kutsallıktadır....
Dünyada kesilmesi yasak olan başlıca iki ağaç, zeytin ve sakız ağaçlarıdır.
Diplerine kimyasal dökülmediği müddetçe ya da dünyadan, doğadan ve çocuklarımızın güzel geleceklerinden nefret eden bir grup merhametsiz ve aç gözlü kesmediği müddetçe sonsuza kadar yaşarlar....
Zeytin, sonsuzluktur..."
0 notes
nisasamin · 3 years ago
Text
1.- Tanışma! Merhaba de
Kimin aklına gelir
İblisin kederi
(La trisstesse du diable adlı şarkının sözlerinden)
Müziğin tadını çıkarabilmek için yeterli bir ses seviyesinde tutmak gerekirdi. Sanatçının veyahutta şarkıcının haykırışlarını duymadan önceki sessiz part her ne kadar insanı ses seviyesini yükseltmeye, bağırarak o ölüm fermanı sözleri konuşmaya çağırsada, kendini tutabilmeliydi insan. Gerçek zevki yaşamak isteyenler o ses seviyesini yükseltme çabasından bile zevk alırdı.
Erguvan moru elbisesi ile dünyanın çilesini çekermişcesine yürüyüşü oldukça uyumsuzdu. Moru taşımak için yeterli asalete sahip miydi? Çevresindeki insanların sorgulaması gereken bir durum değil miydi? Sadece imparatorun taşıyabileceği bu renk; konu, konuma geldiğinde kartlar yeniden dağıtılırdı. İnce bedeni; dizinin altında biten, vücut kıvrımlarını güzelce saran elbisesi ve pekte geniş olmayan omuzlarıyla kadın tükenmişti. Hem ruhsal hem fiziksel.
İsminin anılmasından tanrılar bile korkarken kim onu hatırlardı ki! O hayatın gerçeği idi ve sadece bir avuç hayalpereste sahipti. Sonunda tek kalacağını görebileceklerine rağmen kendini en iyi yerde gören bir avuç hayalperest! Tanrı ve tanrıçalar bile ismi karşısında titriyordu, o Romalıların taktığı isim ile Necessitas: zorunluluk.
Kendisi ile barışık bir zorunluluk. Yalnız kalmaktan korkan ama kalan bir zorunluluk.
Belki de gerçek zevki yaşayan ve bunun sadece bakış açısı ile değiştirilebileceğinin farkına varan tek yaşayan...
Acıkmış vücudu ile avının burada olduğunu biliyordu. Bedeninin deyimiyle kalbinde; midesinde boşluk vardı.
Alçak bulutlar Trimphalis'i* çiselerken yıllardır bu mekanı nasıl fark edemediğini anlamaya çalışıyordu. İçinde bir huzursuzluk vardı. Tatsız hislerininin doğruluğunu kanıtlar adına Kara Saçlının varlığını hissediyordu. Ne olduğunu bakarak çözemeyeceğini anlamış olacak ki adımlamaya başlamıştı. Yürüdüğü taş yolun karşısında bütün endâmı ile altın kapı duruyordu ve padişahların göğsünü gere gere yürüdüğü taşlı yol ve etrafını sarmak üzere olan dört kale.
Zafer Takı , Kara Saçlıyı yanında bekletmek isteyecek kadar ne anlıyordu günlerden?
Son bir kez kaos un zorunluluğu kadar sessiz kalan zindanları; altınları, yolları, gökyüzünü ve bu sakin şarkıyı dinlemek istedi. Çok güzeldi burası Güneş'e aşık Ay'a yanık gibi.
Ve karmaşa.
Trimphalis: Yedikule Zindanları girişinde bulunan yolun Roma zamanındaki ismi
2.- Varoluşum'un Felsefesi: Yedinin Kulesi
Zamanın sonu altın yoldan geçen insanlar pek bir dertliler.
Ayrılan sevgililer gibi doğu romanın kapısı bir vakit.
Altın kapı denirdi ilk adım buradan gelmişti.
Allah'ın Resulü dünyaya ayak basmadan 280 yıl evvel doğmuştu taşlarım,
Benimle birlikte zaferini taçlandıran padişahlar imparatorlar gördüm hepsi hazin hepsi üzgün,
Ey adam! Ey mağlup olan! Geçebileceğini mi sanarsin yanımdan öylece! Küstahlıktır bu benim dilimde saygısızlıktır padişaha. Eğer bilmiyorsan vasfını ne durursun burada!
Ah benim canım kendim
Gözyaşları akıttığım zamanlar gelir aklıma seni böyle gördükçe
Göz nuru olan, geçilmek için yüzbinlerce hayatı feda edilen adım, sönmüş görkemim ile sonuçlanmak üzere...
57 yıllık bir azabımı hatırlarım bir aralar hayatımda. Çırılçıplak kalmışım, soğuğa alışmak zorunda kalmışım. Ben en gözde yerken sırların evine dönüşü vermiştim istilam sırasında. Her parçam sökülmüş, tamir edenler içine içine ağlamışlardı.
Yalnız kalırsam gideceğimi bilirlerdi onlar. Öldükleri zaman içinde kalan gözyaşlarını emdim de yaşayamaya devam ettim mezar topraklarından.
Beni kesmişlerdi yıllar boyu yaşayanlar, İhtişamımi da onlar söndürdü... Hem yaptılar hem yıktılar beni! Huzurluydum ben; dosttum herkese, görkemdim ben, istenilendim bir zamanlar! Gelip 57 yıl boyunca işkence ettiler bedenime. Altındım ben, şimdilerde bir kaç taş parçası sadece.
Ve şimdi ölüyorum; unutulmaya yüz tutmuş, padişahları mezara koymuş, imparatorların kemik kalıntıları bile kalmamış bu dünyada. Sisphyus'un Anenke tarafından vurulmuş taşı yeniden taşıması gibi yeniden ve yeniden umut dolduruyorum içimi ama ne fayda! Geldi en büyük yıkımım Kara Saçlı'm sonunda. Ölüyorum, çokça korkuyorum elbet! Gidiyorum bir karmaşada. Yalnızlık bile bana uğramaz bir başıma gidiyorum ben kanlı kuyuya.
3.- Haykırış öyküsü parti kısmı
Necessitas' a sunulmuştu kalenin yaşamı.
Ah şu insanlar ne garip yaratıklar(!)
Karmaşaya koşuyorlar en başında hep, kurulan basit düzeni didik didik edip bozuyorlar. Sonlarında ise ellerinde bir hiç kalacağını görmüyorlar, görmek istemiyorlar.
Dedim ya, çokça karmaşık sanarlar kendilerini. İçindeki en küçük parçalarını evrene benzetseler ne kadar orantılı çözümler bulacaklarını fark edebilirler aslında. Bir amatör sanatçının defteri karalaması gibi bu; bir sonraki çizginin nereye gideceğini kimse bilemez.
Lâkin o anda yanan, sanatçının yetişmeyecek eserleri değil; kağıt, kalem.
Ah şu insanlar görmezler çevrelerini bir şeylere odaklanınca. Bir çocuğu kurtarırken anlamazlar diğerini yaktıklarını. Konuşmazlar birbirleriyle kül olur aşıkları. Düşerler, kalırlar ve uçarlar; kalanları umursamazlar, yaşadıklarını sanarlar!
Zafer Takı bütün padişahlara en hızlı kendilerinin uçtuklarını hissettirmişti vücutlarına gönderdiği rüzgarla
Yedinin zindanları, koca Osmanların düştüğünü zannetirmişti yine vücutlarına gönderdiği rüzgarla
Uçan bir haber, düşen kader! Kalan, insanlar ve zalimler
Ey yerleri sarsan Kara Saçlı!** Açlığımı hissedip geldim ben buraya! Gizlemiş beyaz siyahı burada. Zalim kaderin, kaos un tanrıçasıyım ben! Kaos var diye gittim ne acılar gördüm hayatta ! Bu hayat nedir ki benim için, bir hayat nedir?
Sana bir çocuğun ilk kaybettiği balonla, aşığı ölen insanın yaşadığı acılar benzer desem ne söylersin bana? Görmemiş insanın, büyümemiş yetimin, düşmüş halkın suçlusu aranmaz. En çok acı çeken yok bu dünyada, acılarda boğulan bir avuç hayalperest var sadece.
Yere vurma üç kere başını yere vurma üç başlıyı desem sen benden korksan kaç can kalır üzerime kaleden?
Sessizce vur yere derim sadece. Dikkatlice izlerim belki zihnim karışmasın.
Gökyüzü karışırken birbirine derim ki sadece bu kale Güneş'e aşık Ay'a yanık.
En güzel şehri kurman arzun gibi keder gibi bu kale için
Sessizce vur yere sonlarca kez...
**Poseidon "Ey Yerleri Sarsan" veya "Kara saçlı" Tanrı olarak da çağrılır. En önemli silahı Trident denen üç dişli bir yabadır ve bu yabayı yere vurduğunda depremler meydana gelir.
4.- Kale Kule Kapanıyor Elini Çeken Oynamıyor
Dört kulemi bu günlere kalıntıları artık başkalaşım geçirmiş Bizans imparatorum kurmuştu en başlarımda. Üçünü Fatih, en büyük fetih edenim ekletmişti çevreme sönmek üzereyken. Her biri hüsran doldu her biri mutlu oldu çokça. Yağmurdan sonra kararmaya başlayan soğuk hava kadar huzurlu bir gün sanki.
Çocuklarım, kulelerim çok sıkılmıştı bu dünyadan onları neşelendirmek isterken elimi kaptırmıştım ben bu oyunda. Kaçacak yerim yoktu bir nevi.
Bir insan olmamak da zordu bu oyunda izlerdin ve izlediğinle kalırdın.
Evlere ışık dolduruyor Güneş ama benim zindanlarım, kulelerim hep karanlık. Karartı mesela; bütün gizemleri suçları o saklıyor zannederiz ama asıl saklayan aydınlık değil midir? Aydınlığın kendini katlayarak, ışığa istediği şekilde dönerek arkasındaki kısımları kusur olarak gördüğünü anlayacak kadar çok düşünüyordum şu son günlerde.
Birazda şeytanın 'ben kötülüklerim ama değilim asla kötü' dediği noktadayım.
Benimde karartılarım vardı oldukça huzurlu ve hüsran dolu.
Benim kulelerim vardı çokça sakladığım...
5.- Şapkasız Sôn
Genç Osman'ım ben, Osmanlıyım ben oldukça küçüğüm. Taşlarım büyük, kanlı kuyum derin, duvarlarımda öyküler kazılı. En zalim en kuytu köşeyim ben. Dilim peltek ve komik anlamazlar beni. En canlı kuleyim ben burada yitirmiş kendini 5 şanlı arasında.
Kansızlığı simgelerim ben. Bayrak kulesi kanı ile vatanı temsil ederken gecenin gündüze muhtaç olduğu gibi kansızlıktır benimki, olumsuzluk değil.
Zalimlerden, kalanlardan ve uçanlardan bitenler toplanır içime. Göğe doğru uzanan tepem aslında en derini temsil eder. Necessitas isminin geçmesi gibi içimde yapılan zalimlikleri, titreyek unuttururlar tarihe.
Gencecik kaldım ben hep. Yanlış vakitleri gözledim belki. Korktum hep, çekindim tek kalmaktan yalnızlıktan. İçimdeki insanlara arkadaş olmuştum bir vakitte neden gittiler?
En çok ben korkardım kutsal sayılı kardeşlerim arasında. Geceden ben korkardım, vücutlarından kopan başların neden konuşmadığından korkardım, duvarlarımdaki gizli mesajlarımızın gitmesinden korkardım. Vücutlarından koparılan başların içime atılması gibi bir korkuydu bu.
Onlar konuşmuyordu bir daha benimle benim de başım alınırsa bende mi konuşamayaktım bir daha? Baş nasıl kopar ki? Konuşmamak nedir ayrıca? Konuşmayan olur mu hiç konuşuyordur elbet! Neden yazamaz o zaman? Başın gidince yazamaz mısın Osman? Benim başım neresi? Ben neden yazamam? Yazarım ben başım yok bir kere!
Çokça sorum var bu geceye. Kale neden bize onların konuşmaması için bir sebep vermemişti. Çokça uzundu hayat hep yorgun. Kale öğretmemişti bize taşlarımız tek tek sökülürken ne tepki vermemiz gerektiğini. Kale öğretmemişti bize kendisi ölürken ne dememiz gerektiğini.
Kale bize sadece susun demişti.
İnsanlar merak eder ve tatmin olduktan sonra giderler sadece susun demişti.
Susmuştum yıllarca zaten konuşmak istediğim vakit sarsılan bu İstanbul nedir kale? Lütfen cezalandırma beni istemeden konuştum! Bırakma beni kale!!!
7 notes · View notes
uzunburakefendi · 3 years ago
Photo
Tumblr media
. "Herkesin günü belirlidir, her insanın ömrü kısadır, değişmez bu. Ama başarılarıyla yaymak ününü, ancak erdeme düşen bir iştir." syf.340 . "Zaman, kötü günlerin kaypak gidişini mutluluğa, döndürüverir çok defa. Kader adımlarını almaşalı atarak oyun eder insanlara, oturtur yeni baştan sağlam bir yere onları." syf.376 Troya yenilgisinden sonra ailesi ve yandaşlarıyla barınacakları yeni bir yer arayan Aeneas'ın çeşitli badirelerle İtalya'ya varışını anlatan Roma'nın kuruluş destanıdır. Ben böyle kısaca yazdım ama araya tanrılar, tanrıçalar, yeraltı dünyası, kızgın sular filan giriyor, ortalık karışık. Roma İmparatoru Augustus istemiş Vergilius'tan bu destanı yazmasını, Roma yücelsin, kültürel olarak Yunan baskısından kurtulsun, havalı bir geçmişimiz olsun istemiş. Virgil abimiz de mitolojik unsurların adını değiştirip kurgulayarak "işte bu bizim hikâyemiz" demiş. Zeus Jüpiter'e, Poseidon Neptün'e filan dönüşüyor. Tabii bu dönüşüm iyi anlatılmış bir destan olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Homeros'un İlyada ve Odysseia'larından sonra okunması, Aeneis'in daha iyi anlaşılmasını ya da Aeneis'ten daha çok keyif alınmasını sağlayabileceği de ayrı bir gerçek bana göre. Ki ben okumuştum. #vergilius #aeneis #çeviri #türkanuzel #jaguarkitap #kitap #neokuyorum #okumakiptiladır #okumahalleri #destan #aeneas #publiusvergiliusmaro https://www.instagram.com/p/CVlT90JtQWI/?utm_medium=tumblr
5 notes · View notes
hbkultursanat · 4 years ago
Photo
Tumblr media
Ağrı dağının eteğinde bulunan IĞDIR ovasının şu anki ismiyle melekli beldesi civarında yaşayan genç bir avcı günün birinde ovada ava çıkarken bir kuyuya düşer. Kuyuda bulunan yılanlar avcı gencin gözlerini bağlayıp genci yılanların şahı olan,şahları Şahmaranın bulunduğu büyük kuyuya götürüp Şahmaranın huzuruna çıkarırlar. Yine söylenenlere göre yılanların bulundukları o kuyuya düşüp Şahmaranın huzuruna çıkarılan hiç bir canlı sağ kalmazmış. Avcı gencin yakışıklılığını gören Şahmaran avcı gence aşık olur. KÜRT MİTOLOJİSİNDE KADIN BAŞLI YILAN ŞAHMARAN ziman Mitolojilerde tanrılar, tanrıçalar ve kralların yaratılış ve yaşayış öykülerini ölüler diyarı ve tufan mitlerinin tarihteki ilk bütünlüklü örneğini içinde barındırır. Bununla birlikte her şey maddi bir gerçekliğe dayandığından, maddi gerçekliği olmayan hiçbir şey yoktur. Mitolojide her ne kadar günümüzde söylence olarak tabir edilse de, esasında maddi gerçekliğin destansı, masalsı hali anlatımıdır. Köleci uygarlığa ve daha öncesine kökleri dayanmakla birlikte, daha çok köleci dönemde bir insan yaratımı olarak gerçeklik mitoloji ile bu dönemin egemen koşullarına uygun maskelenip insanlara bu tarz maskelenmiş bir yaşam sunulmuştur. Bununla mevcut yaşam koşulları, çoğu zaman meşrulaştırılmak istenmiştir. Maskenin arkasında dünyevi olan sosyal, siyasal çatışmalar ve iktidar olgusu vardır. Yunan mitolojisindeki evrenin ve insanın yaratılış öyküsü Sümer Mısır ve Babil mitolojilerinin bir versiyonudur. Yunan mitolojisinde olduğu gibi Batı mitleri çoğunlukla kaynağını Ortadoğu’dan alırlar. Kadın damgalı Neolitik Tanrıça kültünün kültürel yayılmayla Batıya kadar gitmesiyle, Sümer Rahiplerince oluşturulan Mitolojik erkek Tanrılarda köleci uygarlıkla birlikte buna eş bir yayılım gösterirler. Bunun için Yunan mitolojisindeki Tanrılar ve Tanrıçalar Sümer, Babil mitinin bir türevidir. Animizmin başat olduğu çok Tanrılıda diyebileceğimiz dinler döneminde Ana Tanrıçalar tarafından bir çok canlı varlık simgeleştirilip bunlara toplumsal değerler atfedilmiş ve anlamsal kılınmışlardır. Bunlardan genellikle Ana Tanrıçanın başında ve elinde taşıdığı yılan figürü anlamsal bazda “baştan çıkarmayı” simgelemektedir. Yine antın hilal kaynaklı Kürt mitolojisinde içerdiği dikkat çekici figürler ile birçok yeryüzüne yayılmış mitolojik figürün ana kaynağını teşkil eder niteliktedir. Örneğin Kürt mitolojisinde başında taç, kulağında küpe, gerdanına kolye takılı olan ve güzelliği ile göz kamaştıran kadın başlı yılan çağlardan bu yana tabletlere kazılmış bir figür olarak Şahmaranı simgelemektedir. Bu motif Mezopotamya’da yaygın olmakla birlikte Kürdistanda Şahmaranı simgeleyen bir tablo olarak hemen hemen her evde bulunur. Kürt halkının Şahmaranı bu denli sahiplenmesi de Anatanrıça kültürünün kendilerinde halen yaygın bir şekilde bulunmasından ötürüdür. O dönemden edindiği birçok toplumsal değeri-özelliği halen kendinde taşımaktadır. Kürt mitolojisi isimli kitabında yazar Cemşit Bender Toros-Zagros havzasına Tanrıçaların ellerinde taşıdığı yılan motifi,yılan mitosundaki iyilik-kötülük dualizminin bir zenginlik göstergesi olduğunu belirtir. Yılanın sürekli gömlek değiştirmesi, sürekli genç kalmayı işaret etmektedir inanca göre. Kürt toplumunda inanç ritüellerinde bile yılanın varlığı ve önemi bilinmektedir. Mesela Ezidi insanların merkezi olan Laleşteki Şeyh Adiy türbesinin duvarında bulunan yılan motifi hac döneminde öpülmektedir. Yine ayn şekilde Batmanın Beşiri/Qubînê ilçesine bağlı birçok Ezidi köylerinde ev kapılarının sağ kısmında siyah yılan figürü bulunmaktadır. Yine Ezidilikte yılan adeta bir şifa kaynağıdır. Kutsallığı bu yüzdendir. Özcesi Ararat (Ağrı) dağı eteklerinde medeniyete beşiklik eden Aras nehrinin (Çeme Erez) öte tarafı olan Ermenistanın Erivanı bu tarafında kalan Kars ile Iğdır ovasında Şahmaran efsanesi bu yörelerde bir semboldür. Şahmaranın önemi ve özelliği doğurganlık sembolü olmaktadır. Pek çok Kürt yerleşim merkezinde halen evlenecek genç kızlar el emekleriyle işleyip hazırladıkları Şahmaran resminin, bu mitolojik efsanenin bereket ve mutluluk getireceğine inanılır. Yine söylenenlere göre Ağrı dağının eteğinde bulunan IĞDIR ovasının şu anki ismiyle melekli beldesi civarında yaşayan genç bir avcı günün birinde ovada ava çıkarken bir kuyuya düşer. Kuyuda bulunan yılanlar avcı gencin gözlerini bağlayıp genci yılanların şahı olan,şahları Şahmaranın bulunduğu büyük kuyuya götürüp Şahmaranın huzuruna çıkarırlar. Yine söylenenlere göre yılanların bulundukları o kuyuya düşüp Şahmaranın huzuruna çıkarılan hiç bir canlı sağ kalmazmış. Avcı gencin yakışıklılığını gören Şahmaran avcı gence aşık olur. Genci öldürtmeye kıyamaz. Gence der bugüne kadar yerimizi gören, sırrımızı öğrenen kim olduysa hiç birinin canını bağışlamadık. Fakat senin canını bağışlayacağım ama seni bırakmayacağım da.Benim yanımda kalıp benimle birlikte yaşamanı istiyorum der.Bunun üzerine genç avcı,çaresiz Şahmaranın bu şartını kabul etmek zorunda kalır ve Şahmaranla birlikte yaşamaya başlarlar. Aradan uzunca bir zaman geçer. Aradan geçen zaman içinde genç avcı ailesini, dostlarını özlemeye başlar. Bu özlemi genç avcıyı hasta düşürür. Genç avcının her gün biraz daha mutsuz olduğunu fark eden Şahmaran genç avcını haline epeyce üzülür. Bu duruma dayanamayan Şahmaran bir gün gence der “seni bırakacağım, azad edeceğim fakat benim ve kabilemin yerini, sırrımızı başta bu yörenin gaddar ve acımasız beyi olan mirza beye ve başkalarına söylememen şartıyla. Sırrımızı ve yerimizi duyup öğrenirseler, bizleri bu topraklarda yaşatmazlar. Avcı genç bu duruma çok sevinir ve Şahmarana, Şahmaranın ona beslediği sevgi üzerine sırlarını kimselere söylemiyeceğine dair yemin eder. Şahmaran yılanlarına emreder gencin gözlerini tekrar bağlayıp ovaya bırakırlar. Gencin uzun bir zaman ortadan kaybolup tekrar ortaya çıktığını öğrenen acımasız mirza bey genç avcıyı yanına çağırır. Kayıp olmasını nedenini sorar, fakat ne kadar uğraşsada genç avcının ağzından tek bir laf alamaz. Durumdan şüphelenen mirza bey adamlarına genç avcının sürekli takip edilmesini emreder. Çünkü mirza bey yaşlı ve hasta biridir. Hastalığından kurtulmak ve tekrar genç olmak için mirza beyin Rahipleri Şahmaranın beynini kaynatıp yerse hastalığının iyileşeceğini ve ebediyen genç kalacağını söylemişler. Bu mirza bey Şahmaranı arayıp durmuş.Yine söylentilere göre Şahmaranı öldürüp yada beynini kaynatıp suyunu içen her kim olursa Şahmaranda bulunan güzelliğini, zenginliğini, aklını ve Şahmaranın zerafetine sahip olurmuş. Bir zaman sonra ovada ava çıkan avcı genç Şahmaranı ziyaret etmek için Şahmaranın bulunduğu kuyuya gider. Genç avcıyı gizlice takip eden mirza beyin adamları kuyunun etrafını sararlar ve yılanların hepsini öldürürler. Şahmaran ile genç avcıyı Mirza beyin huzuruna getirirler. Şahmaran mirza beye genç avcıyı öldürmeme şartıyla aklının, güzelliğinin ve zerafetinin ana kaynağının kafasında değilde kuyruğunda olduğunu https://t.co/YcEtLmllNV dönüp avcı gence ben seni çok sevdim canını bağışladım ama bu topraklarda sevgiyi, güzelliği yaşatmayacaklarını söylemiştim. Şahmaranın kafası kesilir Şahmaranın kuyruğunun suyunu mirza bey ‘Şahmarana ihanet ettiğini düşünen avcı genç te Şahmaranın kafasının suyunu içerler. Zehirli kuyruğun suyunu içen mirza bey oracıkta ölürken ölürken, Şahmaranın kafasının suyunu içen avcı genç te Şahmaranın aklına, ve zerafetine sahip olur. Hikaye her ne kadar Mitolojik olsa bile, insanlık tarihine bakıldığında egemenlerin ezilenlere uygulamış oldukları güce ve ihanete dayalı kar ve politik hırsı günümüze kadar dayanmaktadır. Şahmaranın şahsında Kadını bir yılan gibi görerek saldırmanın amacı doğal toplumsal düzene vurulan bir darbe ve ortaya çıkarmış olduğu toplumsal değerleri talan edilmesi, zenginliğine el konulmasıdır. Kadına aşt olan her şeyi, erkeğin zorbalığına dayanan gayri meşru yollarla tekelleştirilmesi gerçekleşiyor. Günümüzde Kadını hala bir yılan gibi gören gösteren anlayış ve yaklaşımlara fazlaca rastlamaktayız. Fakat günümüzde Kürt Özgürlük hareketi kadının toplumsal yaşam içindeki değerini tekrardan elde edebilmesinin yollarının zeminini ortaya çıkarmış ve egemen erkek zihniyetini, Kadına bakış açısını değiştirmiş özgür eş yaşam anlayışını ortaya çıkarmıştır. Ayrıca mitolojik anlayışın sosyolojik çözümlemesini gerçek anlamıyla ortaya koyarak hakikatin nasıl çarpıtılarak kadına yönetilmiş katliamcı bir silah olduğunu şimdi daha iyi görüyoruz… Erez Serhad
14 notes · View notes
aklingolgesi · 4 years ago
Text
TÜRK MİTOLOJİSİ BİLİNMEYEN EN İLGİNÇ 30 YARATIK
TÜRK MİTOLOJİSİ BİLİNMEYEN EN İLGİNÇ 30 YARATIK
TÜRK MİTOLOJİSİNDE BİLİNMEYEN EN İLGİNÇ 30 YARATIK Türk Mitolojisinde bilinmeyen, en ilginç 30 yaratık. Türk mitolojisi ve içinde barındırdığı efsanevi yaratıklar, destan ve mitlerde ki merak edilen canlılar bu videoda sizlerle. Mitoloji dediğimiz zaman hemen hepimizin aklına Yunan veya Antik Mısır’a ait tanrılar, tanrıçalar ve yaratıklar geliyor olabilir. Ama çoğumuzun bilmediği bir Türk…
Tumblr media
View On WordPress
1 note · View note
caglar-yusuf-yucedag · 4 years ago
Text
Tumblr media
2000 Yılı Sonrası Mitolojik Filmler;
Mitolojik filmler sinema tutkunlarının ayrı ilgisini çeken türlerden olarak biliniyor. Hayal gücünü zorlayan, tanrılar, tanrıçalar, evren ve yaratıklarıyla izleyicilerini büyüleyen mitolojik filmlere göz atalım dedik. 2000 yılı sonrası çekilen en iyi mitolojik filmler. Fantastik filmlerin bir alt türü olarak kabul edilen mitolojik filmler, her zaman sinema tutkunlarının farklı ilgisiyle karşılaşmıştır. Gösterime giren filmlerin büyük çoğunluğunda Antik Yunan ve Yunan Mitolojisi ile karşılaşsak da Mısır, Agnlosakson, İskoç, İskandinav, Roma, İnuit, gibi farklı mitolojilere de yer verilmiştir. Bu listede farklı mitolojilere dayanan 2000 yılı sonrası çekilmiş filmleri bir araya getirdim..
1. TROY / TRUVA - 2004
Antik Yunan Mitolojisi
Brad Pitt, Eric Bana, Orlando Bloom, Brendan Gleeson, Nathan Jones gibi isimleri bir araya Truva, İlyada destanını ele alıyor. Oscar adaylığı bulunan Wolfgang Petersen tarafından yönetilen film, Truva Savaşı'nda yaşananları gerçeğe en yakın derecede anlatan Antik Yunan Mitolojisi filmi olma özelliğini taşıyor.
2. 300 - 300 SPARTALI - 2006
Yunan Mitolojisi
Zack Snyder'ın yönetmen koltuğunda oturduğu film farklı ödül törenlerinden toplamda 16 ödül kazandı. Gerard Butler, Lena Headey, Dominic West, David Wenham, Michael Fassbender gibi isimleri bir araya getiren film, M. Ö. 480 yılında gerçekleşen Thermplae savaşını destansı bir şekilde ele alıyor.
3. PAN'S LABYRINTH / PAN'IN LABİRENTİ - 2006
Roma / Mısır/ Yunan Mitolojisi
Efsane yönetmen Guillermo Del Toro'nun kamera arkasına geçtiği yapım, hikayesini küçük bir kızın dünyasından masalsı beyaz perdeye taşıyor. Ivana Baquero, Sergi López, Maribel Verdú, Doug Jones, Ariadna Gil gibi isimleri bir araya getiren filmde Antik Yunan mitolojisinde yarı keçi olan Pan, II. Dünya Savaşı sırasında Ofelia'ya görünür ve labirentinde doğru yolu bulma yolculuğu başlar.
4. BEOWULF - BEOWULF: ÖLÜMSÜZ SAVAŞÇI - 2007
İskandinav Mitolojisi
Neil Gaiman ve Roger Avary'nin senaryosunu yazdığı Robert Zemeciks'in yönetmen koltuğunda oturduğu film, her türlü güce baş kaldırabilecek savaşçı Beowulf ile her yeri ve şehri kan gölüne çeviren Grendel'in karşı karşıya gelmesine odaklanıyor. Halk mitolojisi kahramanı Beowulf'un, İskandinav canavar Grendel ile imtihanına anlatan yapımda Ray Winstone, Crispin Glover, Angelina Jolie gibi isimler yer alıyor.
5. ONDINE - İLAHLARIN AŞKI - 2009
İskoç / İrlanda Mitolojisi
The Crying Game filmiyle Oscar'a uzanan Neil Jordan'ın yönetmen koltuğunda oturduğu film, balıkçılıkla uğraşan bir adam ve ağlarına takılan bir kadının destansı aşkını anlatıyor. İrlanda mitolojisinde geçtiği gibi Selkiler, denizde yarı fok olan ve karada yaşayabilen yaratıklardır. Balıkçının ağına takılması da bu miti gerçek hale getiriyor. Filmde, Colin Farrell, Alicja Bachleda, Dervla Kirwan gibi isimler yer alıyor.
6. THOR - 2011
İskandinav Mitolojisi
Odin'in sayısız oğullarından biri olan Thor'un hikayesi Marvel Studios tarafından işleniyor. Kenneth Branagh'ın yönetmen koltuğunda oturduğu film; güçleri elinden alınan ve dünyaya gönderilen Thor'un dünyayı ele geçirmeye niyetli Kral Laufey ve karanlık ordusuna karşı gelmesine odaklanıyor. Filmde Chris Hemsworth, Anthony Hopkins, Natalie Portman, Stellan Skarsgard, Tom Hiddleston, Idris Elba, Ray Stevenson, Com Foere gibi isimler yer alıyor. 2013'te Thor: Karanlık Dünya ile devam eden seri 2017'de vizyona girmesi beklenen Thor: Ragnarok ile üçleme haline gelecek.
7. BLESS ME, ULTIMA - 2013
Aztek Mitolojisi
Rudolfo Anaya tarafından yazılmış aynı adlı kitaptan beyaz perdeye adapte edilen film, Carl Franklin imzası taşıyor. Franklin'in yazıp yönettiği Bless Me, Ultima II. Dünya Savaşı zamanlarını o dönemin ekonomik ve sosyal hayatlarını şifacı yaşlı kadın Ultima ve 6 yaşındaki Antonio Mahrez'in gözünden anlatıyor. Filmde Luke Ganalon, Joseph A. Garcia, Miriam Colon gibi isimler yer alıyor.
3 notes · View notes
ridiculousboggart · 4 years ago
Text
Gülüşünün denizlerin dalgalarınu vurdu hüznün kıyılarına,
Sildi kasvet kumsalından öfkeyi,
Yıldızlar saçlarına dökülmüştü bakmaya doyamadım,
Güneş olsun yüzün göreyim de aydınlansın dünyam,
"Duygular yeniden doğacak" demişlerdi,
Bu yüzden gel yeryüzünde insanoğlunun kininden doğdu,
Aşkın göbeğinde oldu Berhava,
Yaşarım ben daha Tanrılar ve Tanrıçalar arzularken seni,
Tutsak olur tenine kadınlar ve adamlar,
Sen yoksan özgürlük bile karanlıkta,
Ölümün acısı yağıyor üstüme,
Tut elimden kurtar beni,
Tapınayım her günümün sabahı ve gecesi,
Berak sular sun tenin kadar temiz,
Sevgimi al benim kadar tükenmiş ve bitmiş...
-via @b612atlasi
1 note · View note
korayaker · 5 years ago
Photo
Tumblr media
Medusa Kafası- Yere-batan sarnıcı.
Bu resim aynı zamanda Bizans dönemi Pagan inancından Hristiyanlığa geçişinden sembolü sayılır. Tek tanrılar dine geçiş ile birlikte tüm eski tanrı ve tanrıçalar terk edilmiştir.
12 notes · View notes
fedbocom · 2 months ago
Text
Antik Yunan Mitolojisinde Tanrılar ve Tanrıçalar: Efsanelerin Gücü ve Etkisi
Antik Yunan mitolojisi, zengin hikayeleri, güçlü tanrıları ve ilham verici tanrıçalarıyla Batı kültürünün temel taşlarından biridir. Yunan mitolojisi, evrenin yaratılışından, doğanın döngüsüne kadar birçok konuyu açıklamak için tanrılar ve tanrıçaların eylemlerine dayalı efsanelerle doludur. Bu mitolojik figürler, yalnızca doğanın güçlerini değil, aynı zamanda insan duygularını ve toplumsal…
0 notes