#tanrılar ve tanrıçalar
Explore tagged Tumblr posts
Text
"Geleneksel inanışlara göre," Duraksadı ve bana bir bakış attıktan sonra boğazını temizledi. "Milyonlarca yıl önce, tanrılar ve tanrıçalar hâlâ aramızdayken, Gökyüzü Tanrıçası ve Yeraltı Tanrısı'nın yasak bir meyvesi dünyaya geldi. Bunu öğrenen Yeraltı Tanrısının sadık eşi sinirlendi ve Yeraltı Tanrısına hak ettiğini vermek için büyük bir deprem yarattı. Bu depremde milyonlarca hasat zarar gördü, yüzlerce insan öldü ama en önemlisi, yeraltına açılan yarıkların birinden yeryüzüne doğru sıcak su akmaya başladı. Yaratılan deprem; suyu, yaşamı, yeniden getirmişti kurak topraklara.
"Depremi yaratan kadın, ceza vermek yerine ödüllendirdiğini fark ettiğinde daha da sinirlendi ama ona yağan övgüler tepki göstermesine engel oluyordu. O, onları yeniden canlandırmıştı. O, çiçekleri açtırmış, toprakları beslemiş ve yeryüzüne yaşamı getirmişti. Tüm bunlara ne diyebilirdi ki? Sadece bekledi. İntikamını almak için doğru zamanı kolladı ve doğru zaman olduğuna inandığı bir anda doğmaması gereken yasak çocuğun kalbine bir ağaç dalı sapladı. Küçük kız oracıkta can verirken kadın telaşlandı ve kaçtı. O gün suyu yeryüzüne taşıyan yarık kapandı. O gün, kuraklık yeniden boy gösterdi ve kadının lanetli olduğuna inanıldı. Asıl yaşam verenin küçük çocuk olduğuna.
"Burası," dedi ve durdu. Yanına gelmemi beklerken gözleri beni bulmuştu. Eliyle tam karşımızdaki ihtişamı göz kamaştıran çeşmeyi gösterdi. Çeşmenin ortasında bir heykel vardı. İnce işlenmiş ufak detayların yanı sıra bir kız çocuğu heykeliydi bu. Gözlerinden akan yaşlarla hüzünlü bir gülümseme takınmıştı suratına. Bir eli kalbinin üzerindeydi. Diğer eli ise bir yeri işaret edercesine uzanmıştı. Bakışlarım parmaklarını takip ettiğinde tapınakları gördüm. Küçük kız tapınakları gösteriyordu.
"Depremin getirdiği suyun vuku bulduğu yer. Yaşamın ve ölümün sıkıştığı yer. Masumluğun ve intikamın karşı karşıya kaldığı yer. Her bir saç telinin güneş gibi parıldadığı, her bir gözyaşının merhem misali yaralara şifa olduğu o küçük kızın son kez gülümsediği yer." Derin bir nefes alarak devam etti. "İnsanlar o öldükten yıllar yıllar sonra her daim onu anmak için bir su kuyusu açtılar. Ona tapındılar. Ondan dilek dilediler ve ona sığındılar." Sonlara doğru sesi kısılmıştı. "İşaret ettiği yeri görüyor musun? Tapınakları gösteriyor çünkü gözlerini yumarken bile annesinin onu kurtaracağına inanıyor." diyerek sözlerini bitirdi.
#kitap#alıntı#ngkabal#gecenin hikayesi#gençlik serüveni#fetih yargıcı#gh4#maya efnan#amelya#nagihan kabal
6 notes
·
View notes
Text
"Afrodit ve Ares aşkı efsaneye göre Ares'in Afrodit'e aşık olmasıyla başlamıştır. Çünkü o sırada Afrodit, demirciler tanrısı Hephaistos ile evlidir. Ancak Afrodit bu evliliği kendi isteğiyle gerçekleştirmemiştir. Afrodit'in güzelliğinden dolayı tanrılar arasında savaş çıkabileceği endişesinden dolayı Afrodit, babası Zeus'un da isteğiyle Hephoistas ile evlendirilmiştir. Hephaistos hem en çirkin tanrı olduğu hem de iki ayağı topal olduğu için Afrodit'in babası Zeus tarafından tehdit olarak görülmemiştir. Ares o kadar severmiş ki Afrodit'i, onu etkilemek için diğer sevgilileriyle yaptıklarının aksine, ona bir sürü hediyeler alıyor ve durmadan iltifat ediyormuş. Afrodit'in Ares'in aşkına tümüyle karşılık vermesi uzun bir zaman almıştır. Bu zaman zarfında birlikte çok vakit geçirmişlerdir. Afrodit artık tümüyle Ares'in aşkına karşılık verdiğinde de bu iki aşık Hephaistos'un her geceyi atölyesinde geçirmesini fırsat bilerek şafak vaktine kadar birlikte oluyorlarmış. Ares bu durumun ortaya çıkmasından çok korktuğu için kapıya gözetmen olarak Alectryon adlı bir genci görevlendirmiştir. Alectryon'un görevi Helios'un ufukta göründüğünü Ares'e bildirmekmiş. Çünkü korkusunun en büyük sebebi Helios'un her şeyi görmesi ve Hephaistos'a anlatmasıymış. Bir gün Ares'in korktuğu başına gelmiş ve Helios her şeyi görmüş. Günlerden bir gün yine Ares ve Afrodit, Hephaistos'un atölyede olmasını fırsat bilerek Afrodit'in sarayında buluşmuşlardır. Geceyi birlikte geçirmişlerdir. Alectryon ise o gece beklemekten bitap düşüp uyuyakalmıştır. Helios her şeyi görmüştür ve hiç vakit kaybetmeden Hephaistos'a anlatmıştır. Hephaistos ise aldatılmayı hazmedemeyip bir ihanet planı hazırlamıştır. Hephaistos demir ocağında çalıştığı sırada bir ağ yapmıştır. Sonra da yaptığı bu ağı gizlice yatağın üzerine örtmüş ve saklamıştır. Afrodit ve Ares her gece gibi yine birlikte olmak için odaya gelmişlerdir. Hephaistos'un intikam planından bihaberdirler. Yatağa uzandıklarında ise neredeyse görünmeyecek kadar incelikte olan ağ büzüşerek Ares ve Afrodit'i yakalamıştır. Hephaistos'un bu ağı yapmadaki amacı Ares ve Afrodit'i rezil etmekti. Bu yüzden de Ares ve Afrodit neye uğradıklarını anlayana kadar Hephaistos sarayına Olimpos'taki bütün tanrı ve tanrıçaları toplamıştır. Saraya gelen bütün tanrı ve tanrıçalar hem Ares ve Afrodit'e, hem de Hephaistos'a kahkalarla gülüyorlarmış. Erkek tanrılar ise Ares'e güzellik tanrıçası Afrodit'i kendisine aşık ettiği için imrenerek bakıyorlarmış. Ares ve Afrodit artık insanların yüzüne bakamayacak hale gelmişlerdir. Bu olaydan sonra Afrodit Kıbrıs Adası'na kaçmıştır. Ares ise gözetmen olarak görevlendirdiği Alectryon'u horoza dönüştürmüştür ve Trakya'ya kaçmıştır. Bu olay yüzünden horozlar her sabah Güneş'in doğuşunu insanlara haber vermeye mahkum olmuşlardır."
8 notes
·
View notes
Text
satranç
hayatta her şeyin mutlaka bir çözümü var.
bir tek ölümün yok, onun bile yakında bir çözümü olabilir.
fakat, çözümsüzlük üretmek, insanları çözümsüzlüğe alıştırmak, çözümün olamayacağını, imkânsızlığı, çözümün güç ile doğru orantılı olduğunu toplumun her kesimine yaymaya çalışan bir sistem var. bu dünyanın kuralı düzeni.
[ki bu bile yakın bir gelecekte kendini formatlama çabası içine çoktan girmiş durumda. yeni bir sistem doğum sancısı çekmekte.]
peki çözümsüzlükten beslenen bu sistem ise özellikle nerelerde daha iyi çalışıyor? sorgulayabilmenin az olduğu yerlerde mi? peki sorgulayabilmek sadece okuma ve yazma oranı ile mi orantılı. yani okuma yazması az olan bir millet, ya da cehalet oranı yüksek olan bir millet, hür vicdanı ile sorgulamaktan da mı yoksundur?
yani diyelim ki, hiçbir imkânın ulaşmadığı bir köydesiniz, kasabadasınız, ya da orası her neresi ise, belki de şehrin göbeğindesiniz. bilime, teknolojiye, ilime, irfana diyelim ki erişiminiz yok, ya da bu erişimi yadırgıyorsunuz, ya da bu erişimin farkında bile değilsiniz, ya da bu erişim sizin için bir şey ifade etmiyor.
peki, böyle bir durumda size gelseler ve sorsalar, bir matematik sorusu, uzay bilim sorusu, fizik, kimya, vb. nitelikteki gerekli bilgilerin edinilmesinin dışında, bu soru daha da üstün bir soru olsa; size deseler ki, şurada acil yardıma muhtaç birisi var, açlıktan ölmek üzere, ya da x sebepten muhtaç durumda ve acil yardıma ihtiyacı var, senin ağzından çıkacak şey ile karar verilecek.
böylesi bir durumda, okuduğunuz kitaplar, ya da okumadığınız kitapların bir anlamı olur mu? yoksa sadece sizin o anda, nasıl yardım edebilirim ya da yok ben bir şey yapamam mı demeniz konuyu çözer/çözemez?
konu, ahlâk, vicdan, etik, ar, iyilik ve bu uğurdaki insani boyutların toplamı olduğunda, hiçbir ünvanın anlamı olmaz.
ordinaryüs titriniz olabilir ama vicdani muhasebeniz yoktur.
ya da okuma yazmanız bile yoktur ama iyilik, ahlâk, vicdan, etik ve ar ile bütüncül olarak yaşamaktasınızdır.
bu örnekler çoğaltılabilir, incelenebilir, göreceli olduğu da keza iddia edilebilir.
ama ısrar ettiğim nokta her zaman şu olacaktır, iyilik ve kötülük arasında göreceli bir kavram yoktur.
şimdi gelelim, her zamanki gibi ülkemize, yıllardır travmanın her türlüsüne maruz kalan bu ülkenin vicdan sahibi insanlarına.
bu millet, yüz yılın en büyük felaketini yaşamış, hâlâ da yaşamaya devam ediyor, henüz hiçbir şeyin yarası sarılmamış, asla da tam anlamıyla sarılamayacağının da bilincinde çok insan varken, her şeyimizi bu felaketi yaşayanların ihtiyaçları doğrultusunda ve ülkenin geri kalanını refaha eriştirmeye çalışmak üzere kafa yormamız gerekirken, bakın şeytanlar nasıl da harıl harıl çalışıyor.
seçim süreci hızlandıkça, şeytanlar öyle hamleler yapıyorlar ki, şah ve mat demek için öyle var güçleriyle çalışıyorlar ki, ve buna rağmen direnen bir strateji var.
insanlar bu ülkede, o kadar güzel yaşayabilirler ki, bu ülke öyle de güzel refaha erebilir ki, öyle çok da imkânsız gibi görünen, yıllar alır denen şeyler öyle de güzel inşa edilir, öyle de kısa zamanda hayata geçer ki.
işte tüm bunların olabilmesi için iyiliğin kazanması lazım.
isimlerin değil, iyiliğin.
ve iyilik kendini nerede olsa belli eder.
ama kötülüğü hiçbir şekilde anlamazsınız, çoğu zaman saklanır, iyiliğin kılıfına hele öyle bir uydurur ki kendini.
ama iyilik hiçbir zaman öyle bir kılıfa ihtiyaç duymaz. iyilik, her zaman, her yerde kolaylıkla görülebilir, hele ki gören sadece gözler değilse, gerçek iyilik en güzel yüreklerde hissedilir.
çok kritik günlerden geçen bu ülke için satranç oynanıyor.
bu hep böyledir.
izlediğiniz tüm filmlerde, tüm kitaplarda, mitolojide, öykülerde, masallarda.
öykü sadece ve sadece iyi ve kötü arasında geçer.
dinler, insanlar, mezhepler, tanrılar, tanrıçalar, şöhretler, ilim, irfan, teknoloji, vb. aklınıza ne gelirse.
bunlar kazanan ya da kaybedenler değildir.
tek bir oyun vardır; o da iyilik ve kötülük arasında geçmektedir.
ya iyilik kazanır, ya da kötülük.
biz de, milletçe işte bu satranç hamlelerinin içindeki kimi zaman piyonlar, kimi zaman vezirler, kimi zaman kaleler, kimi zaman atlar, kimi zaman filler olarak, ve tek bir yanlış hamle ile öngöremediğimiz kayıplar yaşanacağı gibi, tek bir hamle ile de bu oyunun galibi olmaya yaklaşabilecek olanlarız.
yapmamız gereken tek şey, hür vicdanlarınıza sormak, iyilik nerede? bir isim değil, bir cisim değil, gerçek iyilik nerede? vicdan sahibi olanlar, iyiliğin nerede olduğunu bilenlerdir.
amaların arkasına sığınmadan, ama şusu var, ama busu var, ama gözünün üstünde kaşı var demeden, iyiliğin ne olduğunu bilenler ve aynı şekilde kötülüğü de, ama aslında onun da busu iyi, bir de şöyle düşün, kendini onun yerine koy vb.’leri ile oyalanmadan kötülüğün ne olduğunu da bilebilendir vicdanın ne olduğunu ve onun asli görevini bilenler.
vicdanın asli ve tek görevi; iyi ve kötüyü amasız, aslındasız ayırabilmektir.
bugün yaşanan olaya ithafen, depremin yaralarını sarmaya çalışan bu millete, gündemi değiştirtecek tuzaklar kuran bir akıl, bir zihin, bir insan, ya da insanlar, tek kelime ile, herhangi bir amanın, aslındanın arkasına sığınamaz.
ne büyük oyunlar çevriliyor ve olan yine vicdanen iyilikten başka bir şey bilmeyenlere, düşünemeyenlere oluyor.
iyilik ve kötülüğün savaşı bu dünya var oldukça devam edecek, ama kötüler çoğaldıkça işte o zaman tanrıların da tepesi atmaya başlayacaktır elbet.
kötülüğün çoğalmasına izin verenler kimlerse, vicdanen buna hayır diyemiyorlarsa, işte o zaman, işte tam da o zaman şah ve mat dendiği gün olur.
oysaki bu ülkede az da kalsalar iyiliğe muhtaç olan onca birey varken.
her şeye rağmen iyilik yolundan sapmayanlara inat dönüyor bu dünya, ve dengeler bozulmadan, umarım görebiliriz iyiliğin de iyiler tarafından hakedilmiş olduğunu ve şeytanlara inat kazanılabileceğini.
eğer varsa nefesimiz, çok az kaldı görmeye.
allah’ın, ahlâkın, iyiliğin, vicdanın, etiğin yolu birdir ve de ��aşmaz.
iyilik kazanacak, allahım sen yardımcımız ol.
#deprem#türkiye#gündem#siyaset#iyilik#kötülük#vicdan#etik#ar#insanlık#ahlak#doğruluk#satranç#şahmat#seçim2023#sonuç#güzel günler#umut
2 notes
·
View notes
Text
Yeni Cadılar İçin İpuçları
https://lapiscat.tumblr.com blogundan çeviridir. Bazı yerlerde kısa eklemeler yapılmıştır.
Oku. Büyü yapmayı denemeden önce ders çalışır gibi büyü çalışmalısın. Kulağa sıkıcı gelebilir ama Cadılık kolay bir zanaat değil.
Bir defter tut, topladığın tüm bilgileri saklamak için bunu kullanabilirsin, başlangıç için güzel bir gölgeler kitabı olabilir. Çok gösterişli bir defter olması şart değil (tabii istiyorsan öyle de yapabilirsin), standart bir defter yeterli. Öğrendiğiniz bilgileri, büyüleri, tüm başarı ve başarısızlıklarınızı, yaptığınız işlemleri kısacası zanaatla ilgili olabilecek her şeyi buraya kaydedeceksiniz.
Kendilerini uzmanlık alanlarına farklı spesifik başlıklar altında etiketleyen Cadılar olabilir, yabancıların kitchen witch, spirit witch, cosmic witch gibi onlarca kullandığı farklı terim var, tabi bu alanlardan sadece birini seçmek yerine kendini hepsinden besleyen eklektik Cadılar da var. Şu an için böyle bir tanımlamaya kendini sokmana gerek yok.
Yanınızda aklınıza aniden gelen fikirler için, ilham aldığınız anlarda kullanacağınız küçük bir not defteri taşımanız yararlı olacaktır. Tabii telefonunuzu da bu amaçla gayet kullanabilirsiniz. Bunları daha sonra ana defterinize / gölgeler kitabınıza yazabilirsiniz.
Ve son bir şey daha, öğrenmeyi, okumayı ve bunları kaydetmeyi asla bırakma. Cadılık öğrenmenin asla bitmediği bir yoldur.
Araştırabileceğiniz bazı şeyler;
Kristaller / taşlar / mineraller.
Bitki ve kristal denklikleri (Örneğin bitkilerin ve kristallerin belirli gezegenlerle denklikleri olabilir, gül ağacının Venüs ile ilişkili olması gibi).
Sabbat ve esbat tarihleri.
Temel cadılık araçları / eşyaları.
Sunaklar / altarlar.
Ayın evreleri.
Tarot, rune taşları ve sarkaç gibi kehanet yöntemleri
Tanrılar ve Tanrıçalar
Çember açma ve kapama yöntemleri
Güvenlik önce gelir, dikkatli olun. Birçok bitkiyi tüketmek, dokunmak, dumanını solumak zehirli olabilir. Bu nedenle önceden araştırın ve bilmediğiniz bir alerjiniz olmasına karşı da gereken önlemleri alın.
Cadılık için kolay bulunabilen ve ucuz araçlar arayın ya da yaratın. Çok pahalı ve gösterişli araçlara ihtiyacınız yok.
Cadılık hakkındaki efsaneleri, masalları, mitolojileri ve tarihi araştırın.
Kendi kültürünüzdeki Cadılık uygulamalarına göz atın.
Yeni Cadılar İçin Kolay Uygulamalar
Topraklanma. Topraklanma, enerjinizi merkezlemek ve içinize odaklanmak için bir yöntemdir. Doğada vakit geçirmek topraklanmak için en iyi yoldur ama eğer böyle bir şansınız yoksa imajinasyonunuzu kullandığınız bir meditasyon yapabilirsiniz. İnternette araştırırsanız bununla ilgili Türkçe meditasyonlar bulabilirsiniz.
Meditasyon.
İmajinasyon / zihinde görselleştirme teknikleri.
Sigil çizimi.
Rüya yorumlama.
Takıların, kristallerin, objelerin ve sigillerin şarj edilmesi.
0 notes
Text
Mitos
"Yunan mitolojisine göre Zeus, kendisine en değerli hediyeyi verene kentin koruyuculuğunu verecektir ve bunun için bir yarışma duzenler.
Denizlerin tanrısı Poseidon, Zeus'a uzak diyarlara dahi uçarak gidebilen ve savaşta yenilmeyecek bir at armağan eder.
Athena ise zeytin ağacını. Yarışma çetindir çünkü ikisi de Zeus'a dünyanın en güzel hediyesini vermek isterler.
Kuşkusuz dünyanın en uzak diyarlarına gidebilecek ve yenilmez savaşçı bir
at mükemmel bir hediyedir, ancak zeytin ağacı daha mükemmeldir.
Zeytin ağacının muazzamlığı karşısında başta Zeus olmak üzere tüm tanrılar, tanrıçalar büyülenmiş ve ağacın kutsallığı karşısında donakalmışlardır.
Tüm hırsına ve kazanma isteğine rağmen Poseidon bile
zeytin ağacından o kadar etkilenmiştir ki, aralarındaki çekişmeye rağmen
zeytin ağacının üstünlüğünü kabul eder.
Bunun üzerine, Athena zeytin ağacından bir dal kırıp Poseidon'a verir ve öylece aralarındaki düşmanlık zeytin ağacının rakipsiz güzelliği karşısında yok olur. Ogünden sonra Athena'nın ismi Atina kentine verilir.
"Düşmana zeytin dalı uzatmak"
deyimi de neredeyse tüm dillere tam da bu mitten gelmiştir.
Çünkü Zeytin ağacı, düşmanınızın dahi kıyamayacağı güzellikte ve kutsallıktadır....
Dünyada kesilmesi yasak olan başlıca iki ağaç, zeytin ve sakız ağaçlarıdır.
Diplerine kimyasal dökülmediği müddetçe ya da dünyadan, doğadan ve çocuklarımızın güzel geleceklerinden nefret eden bir grup merhametsiz ve aç gözlü kesmediği müddetçe sonsuza kadar yaşarlar....
Zeytin, sonsuzluktur..."
0 notes
Link
0 notes
Text
1.- Tanışma! Merhaba de
Kimin aklına gelir
İblisin kederi
(La trisstesse du diable adlı şarkının sözlerinden)
Müziğin tadını çıkarabilmek için yeterli bir ses seviyesinde tutmak gerekirdi. Sanatçının veyahutta şarkıcının haykırışlarını duymadan önceki sessiz part her ne kadar insanı ses seviyesini yükseltmeye, bağırarak o ölüm fermanı sözleri konuşmaya çağırsada, kendini tutabilmeliydi insan. Gerçek zevki yaşamak isteyenler o ses seviyesini yükseltme çabasından bile zevk alırdı.
Erguvan moru elbisesi ile dünyanın çilesini çekermişcesine yürüyüşü oldukça uyumsuzdu. Moru taşımak için yeterli asalete sahip miydi? Çevresindeki insanların sorgulaması gereken bir durum değil miydi? Sadece imparatorun taşıyabileceği bu renk; konu, konuma geldiğinde kartlar yeniden dağıtılırdı. İnce bedeni; dizinin altında biten, vücut kıvrımlarını güzelce saran elbisesi ve pekte geniş olmayan omuzlarıyla kadın tükenmişti. Hem ruhsal hem fiziksel.
İsminin anılmasından tanrılar bile korkarken kim onu hatırlardı ki! O hayatın gerçeği idi ve sadece bir avuç hayalpereste sahipti. Sonunda tek kalacağını görebileceklerine rağmen kendini en iyi yerde gören bir avuç hayalperest! Tanrı ve tanrıçalar bile ismi karşısında titriyordu, o Romalıların taktığı isim ile Necessitas: zorunluluk.
Kendisi ile barışık bir zorunluluk. Yalnız kalmaktan korkan ama kalan bir zorunluluk.
Belki de gerçek zevki yaşayan ve bunun sadece bakış açısı ile değiştirilebileceğinin farkına varan tek yaşayan...
Acıkmış vücudu ile avının burada olduğunu biliyordu. Bedeninin deyimiyle kalbinde; midesinde boşluk vardı.
Alçak bulutlar Trimphalis'i* çiselerken yıllardır bu mekanı nasıl fark edemediğini anlamaya çalışıyordu. İçinde bir huzursuzluk vardı. Tatsız hislerininin doğruluğunu kanıtlar adına Kara Saçlının varlığını hissediyordu. Ne olduğunu bakarak çözemeyeceğini anlamış olacak ki adımlamaya başlamıştı. Yürüdüğü taş yolun karşısında bütün endâmı ile altın kapı duruyordu ve padişahların göğsünü gere gere yürüdüğü taşlı yol ve etrafını sarmak üzere olan dört kale.
Zafer Takı , Kara Saçlıyı yanında bekletmek isteyecek kadar ne anlıyordu günlerden?
Son bir kez kaos un zorunluluğu kadar sessiz kalan zindanları; altınları, yolları, gökyüzünü ve bu sakin şarkıyı dinlemek istedi. Çok güzeldi burası Güneş'e aşık Ay'a yanık gibi.
Ve karmaşa.
Trimphalis: Yedikule Zindanları girişinde bulunan yolun Roma zamanındaki ismi
2.- Varoluşum'un Felsefesi: Yedinin Kulesi
Zamanın sonu altın yoldan geçen insanlar pek bir dertliler.
Ayrılan sevgililer gibi doğu romanın kapısı bir vakit.
Altın kapı denirdi ilk adım buradan gelmişti.
Allah'ın Resulü dünyaya ayak basmadan 280 yıl evvel doğmuştu taşlarım,
Benimle birlikte zaferini taçlandıran padişahlar imparatorlar gördüm hepsi hazin hepsi üzgün,
Ey adam! Ey mağlup olan! Geçebileceğini mi sanarsin yanımdan öylece! Küstahlıktır bu benim dilimde saygısızlıktır padişaha. Eğer bilmiyorsan vasfını ne durursun burada!
Ah benim canım kendim
Gözyaşları akıttığım zamanlar gelir aklıma seni böyle gördükçe
Göz nuru olan, geçilmek için yüzbinlerce hayatı feda edilen adım, sönmüş görkemim ile sonuçlanmak üzere...
57 yıllık bir azabımı hatırlarım bir aralar hayatımda. Çırılçıplak kalmışım, soğuğa alışmak zorunda kalmışım. Ben en gözde yerken sırların evine dönüşü vermiştim istilam sırasında. Her parçam sökülmüş, tamir edenler içine içine ağlamışlardı.
Yalnız kalırsam gideceğimi bilirlerdi onlar. Öldükleri zaman içinde kalan gözyaşlarını emdim de yaşayamaya devam ettim mezar topraklarından.
Beni kesmişlerdi yıllar boyu yaşayanlar, İhtişamımi da onlar söndürdü... Hem yaptılar hem yıktılar beni! Huzurluydum ben; dosttum herkese, görkemdim ben, istenilendim bir zamanlar! Gelip 57 yıl boyunca işkence ettiler bedenime. Altındım ben, şimdilerde bir kaç taş parçası sadece.
Ve şimdi ölüyorum; unutulmaya yüz tutmuş, padişahları mezara koymuş, imparatorların kemik kalıntıları bile kalmamış bu dünyada. Sisphyus'un Anenke tarafından vurulmuş taşı yeniden taşıması gibi yeniden ve yeniden umut dolduruyorum içimi ama ne fayda! Geldi en büyük yıkım��m Kara Saçlı'm sonunda. Ölüyorum, çokça korkuyorum elbet! Gidiyorum bir karmaşada. Yalnızlık bile bana uğramaz bir başıma gidiyorum ben kanlı kuyuya.
3.- Haykırış öyküsü parti kısmı
Necessitas' a sunulmuştu kalenin yaşamı.
Ah şu insanlar ne garip yaratıklar(!)
Karmaşaya koşuyorlar en başında hep, kurulan basit düzeni didik didik edip bozuyorlar. Sonlarında ise ellerinde bir hiç kalacağını görmüyorlar, görmek istemiyorlar.
Dedim ya, çokça karmaşık sanarlar kendilerini. İçindeki en küçük parçalarını evrene benzetseler ne kadar orantılı çözümler bulacaklarını fark edebilirler aslında. Bir amatör sanatçının defteri karalaması gibi bu; bir sonraki çizginin nereye gideceğini kimse bilemez.
Lâkin o anda yanan, sanatçının yetişmeyecek eserleri değil; kağıt, kalem.
Ah şu insanlar görmezler çevrelerini bir şeylere odaklanınca. Bir çocuğu kurtarırken anlamazlar diğerini yaktıklarını. Konuşmazlar birbirleriyle kül olur aşıkları. Düşerler, kalırlar ve uçarlar; kalanları umursamazlar, yaşadıklarını sanarlar!
Zafer Takı bütün padişahlara en hızlı kendilerinin uçtuklarını hissettirmişti vücutlarına gönderdiği rüzgarla
Yedinin zindanları, koca Osmanların düştüğünü zannetirmişti yine vücutlarına gönderdiği rüzgarla
Uçan bir haber, düşen kader! Kalan, insanlar ve zalimler
Ey yerleri sarsan Kara Saçlı!** Açlığımı hissedip geldim ben buraya! Gizlemiş beyaz siyahı burada. Zalim kaderin, kaos un tanrıçasıyım ben! Kaos var diye gittim ne acılar gördüm hayatta ! Bu hayat nedir ki benim için, bir hayat nedir?
Sana bir çocuğun ilk kaybettiği balonla, aşığı ölen insanın yaşadığı acılar benzer desem ne söylersin bana? Görmemiş insanın, büyümemiş yetimin, düşmüş halkın suçlusu aranmaz. En çok acı çeken yok bu dünyada, acılarda boğulan bir avuç hayalperest var sadece.
Yere vurma üç kere başını yere vurma üç başlıyı desem sen benden korksan kaç can kalır üzerime kaleden?
Sessizce vur yere derim sadece. Dikkatlice izlerim belki zihnim karışmasın.
Gökyüzü karışırken birbirine derim ki sadece bu kale Güneş'e aşık Ay'a yanık.
En güzel şehri kurman arzun gibi keder gibi bu kale için
Sessizce vur yere sonlarca kez...
**Poseidon "Ey Yerleri Sarsan" veya "Kara saçlı" Tanrı olarak da çağrılır. En önemli silahı Trident denen üç dişli bir yabadır ve bu yabayı yere vurduğunda depremler meydana gelir.
4.- Kale Kule Kapanıyor Elini Çeken Oynamıyor
Dört kulemi bu günlere kalıntıları artık başkalaşım geçirmiş Bizans imparatorum kurmuştu en başlarımda. Üçünü Fatih, en büyük fetih edenim ekletmişti çevreme sönmek üzereyken. Her biri hüsran doldu her biri mutlu oldu çokça. Yağmurdan sonra kararmaya başlayan soğuk hava kadar huzurlu bir gün sanki.
Çocuklarım, kulelerim çok sıkılmıştı bu dünyadan onları neşelendirmek isterken elimi kaptırmıştım ben bu oyunda. Kaçacak yerim yoktu bir nevi.
Bir insan olmamak da zordu bu oyunda izlerdin ve izlediğinle kalırdın.
Evlere ışık dolduruyor Güneş ama benim zindanlarım, kulelerim hep karanlık. Karartı mesela; bütün gizemleri suçları o saklıyor zannederiz ama asıl saklayan aydınlık değil midir? Aydınlığın kendini katlayarak, ışığa istediği şekilde dönerek arkasındaki kısımları kusur olarak gördüğünü anlayacak kadar çok düşünüyordum şu son günlerde.
Birazda şeytanın 'ben kötülüklerim ama değilim asla kötü' dediği noktadayım.
Benimde karartılarım vardı oldukça huzurlu ve hüsran dolu.
Benim kulelerim vardı çokça sakladığım...
5.- Şapkasız Sôn
Genç Osman'ım ben, Osmanlıyım ben oldukça küçüğüm. Taşlarım büyük, kanlı kuyum derin, duvarlarımda öyküler kazılı. En zalim en kuytu köşeyim ben. Dilim peltek ve komik anlamazlar beni. En canlı kuleyim ben burada yitirmiş kendini 5 şanlı arasında.
Kansızlığı simgelerim ben. Bayrak kulesi kanı ile vatanı temsil ederken gecenin gündüze muhtaç olduğu gibi kansızlıktır benimki, olumsuzluk değil.
Zalimlerden, kalanlardan ve uçanlardan bitenler toplanır içime. Göğe doğru uzanan tepem aslında en derini temsil eder. Necessitas isminin geçmesi gibi içimde yapılan zalimlikleri, titreyek unuttururlar tarihe.
Gencecik kaldım ben hep. Yanlış vakitleri gözledim belki. Korktum hep, çekindim tek kalmaktan yalnızlıktan. İçimdeki insanlara arkadaş olmuştum bir vakitte neden gittiler?
En çok ben korkardım kutsal sayılı kardeşlerim arasında. Geceden ben korkardım, vücutlarından kopan başların neden konuşmadığından korkardım, duvarlarımdaki gizli mesajlarımızın gitmesinden korkardım. Vücutlarından koparılan başların içime atılması gibi bir korkuydu bu.
Onlar konuşmuyordu bir daha benimle benim de başım alınırsa bende mi konuşamayaktım bir daha? Baş nasıl kopar ki? Konuşmamak nedir ayrıca? Konuşmayan olur mu hiç konuşuyordur elbet! Neden yazamaz o zaman? Başın gidince yazamaz mısın Osman? Benim başım neresi? Ben neden yazamam? Yazarım ben başım yok bir kere!
Çokça sorum var bu geceye. Kale neden bize onların konuşmaması için bir sebep vermemişti. Çokça uzundu hayat hep yorgun. Kale öğretmemişti bize taşlarımız tek tek sökülürken ne tepki vermemiz gerektiğini. Kale öğretmemişti bize kendisi ölürken ne dememiz gerektiğini.
Kale bize sadece susun demişti.
İnsanlar merak eder ve tatmin olduktan sonra giderler sadece susun demişti.
Susmuştum yıllarca zaten konuşmak istediğim vakit sarsılan bu İstanbul nedir kale? Lütfen cezalandırma beni istemeden konuştum! Bırakma beni kale!!!
7 notes
·
View notes
Photo
. "Herkesin günü belirlidir, her insanın ömrü kısadır, değişmez bu. Ama başarılarıyla yaymak ününü, ancak erdeme düşen bir iştir." syf.340 . "Zaman, kötü günlerin kaypak gidişini mutluluğa, döndürüverir çok defa. Kader adımlarını almaşalı atarak oyun eder insanlara, oturtur yeni baştan sağlam bir yere onları." syf.376 Troya yenilgisinden sonra ailesi ve yandaşlarıyla barınacakları yeni bir yer arayan Aeneas'ın çeşitli badirelerle İtalya'ya varışını anlatan Roma'nın kuruluş destanıdır. Ben böyle kısaca yazdım ama araya tanrılar, tanrıçalar, yeraltı dünyası, kızgın sular filan giriyor, ortalık karışık. Roma İmparatoru Augustus istemiş Vergilius'tan bu destanı yazmasını, Roma yücelsin, kültürel olarak Yunan baskısından kurtulsun, havalı bir geçmişimiz olsun istemiş. Virgil abimiz de mitolojik unsurların adını değiştirip kurgulayarak "işte bu bizim hikâyemiz" demiş. Zeus Jüpiter'e, Poseidon Neptün'e filan dönüşüyor. Tabii bu dönüşüm iyi anlatılmış bir destan olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Homeros'un İlyada ve Odysseia'larından sonra okunması, Aeneis'in daha iyi anlaşılmasını ya da Aeneis'ten daha çok keyif alınmasını sağlayabileceği de ayrı bir gerçek bana göre. Ki ben okumuştum. #vergilius #aeneis #çeviri #türkanuzel #jaguarkitap #kitap #neokuyorum #okumakiptiladır #okumahalleri #destan #aeneas #publiusvergiliusmaro https://www.instagram.com/p/CVlT90JtQWI/?utm_medium=tumblr
#vergilius#aeneis#çeviri#türkanuzel#jaguarkitap#kitap#neokuyorum#okumakiptiladır#okumahalleri#destan#aeneas#publiusvergiliusmaro
5 notes
·
View notes
Photo
Ağrı dağının eteğinde bulunan IĞDIR ovasının şu anki ismiyle melekli beldesi civarında yaşayan genç bir avcı günün birinde ovada ava çıkarken bir kuyuya düşer. Kuyuda bulunan yılanlar avcı gencin gözlerini bağlayıp genci yılanların şahı olan,şahları Şahmaranın bulunduğu büyük kuyuya götürüp Şahmaranın huzuruna çıkarırlar. Yine söylenenlere göre yılanların bulundukları o kuyuya düşüp Şahmaranın huzuruna çıkarılan hiç bir canlı sağ kalmazmış. Avcı gencin yakışıklılığını gören Şahmaran avcı gence aşık olur. KÜRT MİTOLOJİSİNDE KADIN BAŞLI YILAN ŞAHMARAN ziman Mitolojilerde tanrılar, tanrıçalar ve kralların yaratılış ve yaşayış öykülerini ölüler diyarı ve tufan mitlerinin tarihteki ilk bütünlüklü örneğini içinde barındırır. Bununla birlikte her şey maddi bir gerçekliğe dayandığından, maddi gerçekliği olmayan hiçbir şey yoktur. Mitolojide her ne kadar günümüzde söylence olarak tabir edilse de, esasında maddi gerçekliğin destansı, masalsı hali anlatımıdır. Köleci uygarlığa ve daha öncesine kökleri dayanmakla birlikte, daha çok köleci dönemde bir insan yaratımı olarak gerçeklik mitoloji ile bu dönemin egemen koşullarına uygun maskelenip insanlara bu tarz maskelenmiş bir yaşam sunulmuştur. Bununla mevcut yaşam koşulları, çoğu zaman meşrulaştırılmak istenmiştir. Maskenin arkasında dünyevi olan sosyal, siyasal çatışmalar ve iktidar olgusu vardır. Yunan mitolojisindeki evrenin ve insanın yaratılış öyküsü Sümer Mısır ve Babil mitolojilerinin bir versiyonudur. Yunan mitolojisinde olduğu gibi Batı mitleri çoğunlukla kaynağını Ortadoğu’dan alırlar. Kadın damgalı Neolitik Tanrıça kültünün kültürel yayılmayla Batıya kadar gitmesiyle, Sümer Rahiplerince oluşturulan Mitolojik erkek Tanrılarda köleci uygarlıkla birlikte buna eş bir yayılım gösterirler. Bunun için Yunan mitolojisindeki Tanrılar ve Tanrıçalar Sümer, Babil mitinin bir türevidir. Animizmin başat olduğu çok Tanrılıda diyebileceğimiz dinler döneminde Ana Tanrıçalar tarafından bir çok canlı varlık simgeleştirilip bunlara toplumsal değerler atfedilmiş ve anlamsal kılınmışlardır. Bunlardan genellikle Ana Tanrıçanın başında ve elinde taşıdığı yılan figürü anlamsal bazda “baştan çıkarmayı” simgelemektedir. Yine antın hilal kaynaklı Kürt mitolojisinde içerdiği dikkat çekici figürler ile birçok yeryüzüne yayılmış mitolojik figürün ana kaynağını teşkil eder niteliktedir. Örneğin Kürt mitolojisinde başında taç, kulağında küpe, gerdanına kolye takılı olan ve güzelliği ile göz kamaştıran kadın başlı yılan çağlardan bu yana tabletlere kazılmış bir figür olarak Şahmaranı simgelemektedir. Bu motif Mezopotamya’da yaygın olmakla birlikte Kürdistanda Şahmaranı simgeleyen bir tablo olarak hemen hemen her evde bulunur. Kürt halkının Şahmaranı bu denli sahiplenmesi de Anatanrıça kültürünün kendilerinde halen yaygın bir şekilde bulunmasından ötürüdür. O dönemden edindiği birçok toplumsal değeri-özelliği halen kendinde taşımaktadır. Kürt mitolojisi isimli kitabında yazar Cemşit Bender Toros-Zagros havzasına Tanrıçaların ellerinde taşıdığı yılan motifi,yılan mitosundaki iyilik-kötülük dualizminin bir zenginlik göstergesi olduğunu belirtir. Yılanın sürekli gömlek değiştirmesi, sürekli genç kalmayı işaret etmektedir inanca göre. Kürt toplumunda inanç ritüellerinde bile yılanın varlığı ve önemi bilinmektedir. Mesela Ezidi insanların merkezi olan Laleşteki Şeyh Adiy türbesinin duvarında bulunan yılan motifi hac döneminde öpülmektedir. Yine ayn şekilde Batmanın Beşiri/Qubînê ilçesine bağlı birçok Ezidi köylerinde ev kapılarının sağ kısmında siyah yılan figürü bulunmaktadır. Yine Ezidilikte yılan adeta bir şifa kaynağıdır. Kutsallığı bu yüzdendir. Özcesi Ararat (Ağrı) dağı eteklerinde medeniyete beşiklik eden Aras nehrinin (Çeme Erez) öte tarafı olan Ermenistanın Erivanı bu tarafında kalan Kars ile Iğdır ovasında Şahmaran efsanesi bu yörelerde bir semboldür. Şahmaranın önemi ve özelliği doğurganlık sembolü olmaktadır. Pek çok Kürt yerleşim merkezinde halen evlenecek genç kızlar el emekleriyle işleyip hazırladıkları Şahmaran resminin, bu mitolojik efsanenin bereket ve mutluluk getireceğine inanılır. Yine söylenenlere göre Ağrı dağının eteğinde bulunan IĞDIR ovasının şu anki ismiyle melekli beldesi civarında yaşayan genç bir avcı günün birinde ovada ava çıkarken bir kuyuya düşer. Kuyuda bulunan yılanlar avcı gencin gözlerini bağlayıp genci yılanların şahı olan,şahları Şahmaranın bulunduğu büyük kuyuya götürüp Şahmaranın huzuruna çıkarırlar. Yine söylenenlere göre yılanların bulundukları o kuyuya düşüp Şahmaranın huzuruna çıkarılan hiç bir canlı sağ kalmazmış. Avcı gencin yakışıklılığını gören Şahmaran avcı gence aşık olur. Genci öldürtmeye kıyamaz. Gence der bugüne kadar yerimizi gören, sırrımızı öğrenen kim olduysa hiç birinin canını bağışlamadık. Fakat senin canını bağışlayacağım ama seni bırakmayacağım da.Benim yanımda kalıp benimle birlikte yaşamanı istiyorum der.Bunun üzerine genç avcı,çaresiz Şahmaranın bu şartını kabul etmek zorunda kalır ve Şahmaranla birlikte yaşamaya başlarlar. Aradan uzunca bir zaman geçer. Aradan geçen zaman içinde genç avcı ailesini, dostlarını özlemeye başlar. Bu özlemi genç avcıyı hasta düşürür. Genç avcının her gün biraz daha mutsuz olduğunu fark eden Şahmaran genç avcını haline epeyce üzülür. Bu duruma dayanamayan Şahmaran bir gün gence der “seni bırakacağım, azad edeceğim fakat benim ve kabilemin yerini, sırrımızı başta bu yörenin gaddar ve acımasız beyi olan mirza beye ve başkalarına söylememen şartıyla. Sırrımızı ve yerimizi duyup öğrenirseler, bizleri bu topraklarda yaşatmazlar. Avcı genç bu duruma çok sevinir ve Şahmarana, Şahmaranın ona beslediği sevgi üzerine sırlarını kimselere söylemiyeceğine dair yemin eder. Şahmaran yılanlarına emreder gencin gözlerini tekrar bağlayıp ovaya bırakırlar. Gencin uzun bir zaman ortadan kaybolup tekrar ortaya çıktığını öğrenen acımasız mirza bey genç avcıyı yanına çağırır. Kayıp olmasını nedenini sorar, fakat ne kadar uğraşsada genç avcının ağzından tek bir laf alamaz. Durumdan şüphelenen mirza bey adamlarına genç avcının sürekli takip edilmesini emreder. Çünkü mirza bey yaşlı ve hasta biridir. Hastalığından kurtulmak ve tekrar genç olmak için mirza beyin Rahipleri Şahmaranın beynini kaynatıp yerse hastalığının iyileşeceğini ve ebediyen genç kalacağını söylemişler. Bu mirza bey Şahmaranı arayıp durmuş.Yine söylentilere göre Şahmaranı öldürüp yada beynini kaynatıp suyunu içen her kim olursa Şahmaranda bulunan güzelliğini, zenginliğini, aklını ve Şahmaranın zerafetine sahip olurmuş. Bir zaman sonra ovada ava çıkan avcı genç Şahmaranı ziyaret etmek için Şahmaranın bulunduğu kuyuya gider. Genç avcıyı gizlice takip eden mirza beyin adamları kuyunun etrafını sararlar ve yılanların hepsini öldürürler. Şahmaran ile genç avcıyı Mirza beyin huzuruna getirirler. Şahmaran mirza beye genç avcıyı öldürmeme şartıyla aklının, güzelliğinin ve zerafetinin ana kaynağının kafasında değilde kuyruğunda olduğunu https://t.co/YcEtLmllNV dönüp avcı gence ben seni çok sevdim canını bağışladım ama bu topraklarda sevgiyi, güzelliği yaşatmayacaklarını söylemiştim. Şahmaranın kafası kesilir Şahmaranın kuyruğunun suyunu mirza bey ��Şahmarana ihanet ettiğini düşünen avcı genç te Şahmaranın kafasının suyunu içerler. Zehirli kuyruğun suyunu içen mirza bey oracıkta ölürken ölürken, Şahmaranın kafasının suyunu içen avcı genç te Şahmaranın aklına, ve zerafetine sahip olur. Hikaye her ne kadar Mitolojik olsa bile, insanlık tarihine bakıldığında egemenlerin ezilenlere uygulamış oldukları güce ve ihanete dayalı kar ve politik hırsı günümüze kadar dayanmaktadır. Şahmaranın şahsında Kadını bir yılan gibi görerek saldırmanın amacı doğal toplumsal düzene vurulan bir darbe ve ortaya çıkarmış olduğu toplumsal değerleri talan edilmesi, zenginliğine el konulmasıdır. Kadına aşt olan her şeyi, erkeğin zorbalığına dayanan gayri meşru yollarla tekelleştirilmesi gerçekleşiyor. Günümüzde Kadını hala bir yılan gibi gören gösteren anlayış ve yaklaşımlara fazlaca rastlamaktayız. Fakat günümüzde Kürt Özgürlük hareketi kadının toplumsal yaşam içindeki değerini tekrardan elde edebilmesinin yollarının zeminini ortaya çıkarmış ve egemen erkek zihniyetini, Kadına bakış açısını değiştirmiş özgür eş yaşam anlayışını ortaya çıkarmıştır. Ayrıca mitolojik anlayışın sosyolojik çözümlemesini gerçek anlamıyla ortaya koyarak hakikatin nasıl çarpıtılarak kadına yönetilmiş katliamcı bir silah olduğunu şimdi daha iyi görüyoruz… Erez Serhad
14 notes
·
View notes
Text
TÜRK MİTOLOJİSİ BİLİNMEYEN EN İLGİNÇ 30 YARATIK
TÜRK MİTOLOJİSİ BİLİNMEYEN EN İLGİNÇ 30 YARATIK
TÜRK MİTOLOJİSİNDE BİLİNMEYEN EN İLGİNÇ 30 YARATIK Türk Mitolojisinde bilinmeyen, en ilginç 30 yaratık. Türk mitolojisi ve içinde barındırdığı efsanevi yaratıklar, destan ve mitlerde ki merak edilen canlılar bu videoda sizlerle. Mitoloji dediğimiz zaman hemen hepimizin aklına Yunan veya Antik Mısır’a ait tanrılar, tanrıçalar ve yaratıklar geliyor olabilir. Ama çoğumuzun bilmediği bir Türk…
View On WordPress
#30 yaratık#bakmış#bakmış videoları#bilinmeyen#destan#destanlar#efsaneler#efsanevi yaratıklar#eğlenceli bilgiler#en ilginç#eski türkler#gizemli#gizli bilgiler#ilginç bilgiler#ilginç videolar#merak edilen#mitoloji#mitolojik yaratıklar#türk#türk efsaneleri#türk mitleri#türk mitolojisi#türk mitolojisi nedir#türk mitolojisi tanrıları#TÜRK MİTOLOJİSİNDE BİLİNMEYEN EN İLGİNÇ 30 YARATIK#türk mitolojisindeki yaratıklar#türkçe belgesel#türkiye#türkler#yaratıklar
1 note
·
View note
Text
2000 Yılı Sonrası Mitolojik Filmler;
Mitolojik filmler sinema tutkunlarının ayrı ilgisini çeken türlerden olarak biliniyor. Hayal gücünü zorlayan, tanrılar, tanrıçalar, evren ve yaratıklarıyla izleyicilerini büyüleyen mitolojik filmlere göz atalım dedik. 2000 yılı sonrası çekilen en iyi mitolojik filmler. Fantastik filmlerin bir alt türü olarak kabul edilen mitolojik filmler, her zaman sinema tutkunlarının farklı ilgisiyle karşılaşmıştır. Gösterime giren filmlerin büyük çoğunluğunda Antik Yunan ve Yunan Mitolojisi ile karşılaşsak da Mısır, Agnlosakson, İskoç, İskandinav, Roma, İnuit, gibi farklı mitolojilere de yer verilmiştir. Bu listede farklı mitolojilere dayanan 2000 yılı sonrası çekilmiş filmleri bir araya getirdim..
1. TROY / TRUVA - 2004
Antik Yunan Mitolojisi
Brad Pitt, Eric Bana, Orlando Bloom, Brendan Gleeson, Nathan Jones gibi isimleri bir araya Truva, İlyada destanını ele alıyor. Oscar adaylığı bulunan Wolfgang Petersen tarafından yönetilen film, Truva Savaşı'nda yaşananları gerçeğe en yakın derecede anlatan Antik Yunan Mitolojisi filmi olma özelliğini taşıyor.
2. 300 - 300 SPARTALI - 2006
Yunan Mitolojisi
Zack Snyder'ın yönetmen koltuğunda oturduğu film farklı ödül törenlerinden toplamda 16 ödül kazandı. Gerard Butler, Lena Headey, Dominic West, David Wenham, Michael Fassbender gibi isimleri bir araya getiren film, M. Ö. 480 yılında gerçekleşen Thermplae savaşını destansı bir şekilde ele alıyor.
3. PAN'S LABYRINTH / PAN'IN LABİRENTİ - 2006
Roma / Mısır/ Yunan Mitolojisi
Efsane yönetmen Guillermo Del Toro'nun kamera arkasına geçtiği yapım, hikayesini küçük bir kızın dünyasından masalsı beyaz perdeye taşıyor. Ivana Baquero, Sergi López, Maribel Verdú, Doug Jones, Ariadna Gil gibi isimleri bir araya getiren filmde Antik Yunan mitolojisinde yarı keçi olan Pan, II. Dünya Savaşı sırasında Ofelia'ya görünür ve labirentinde doğru yolu bulma yolculuğu başlar.
4. BEOWULF - BEOWULF: ÖLÜMSÜZ SAVAŞÇI - 2007
İskandinav Mitolojisi
Neil Gaiman ve Roger Avary'nin senaryosunu yazdığı Robert Zemeciks'in yönetmen koltuğunda oturduğu film, her türlü güce baş kaldırabilecek savaşçı Beowulf ile her yeri ve şehri kan gölüne çeviren Grendel'in karşı karşıya gelmesine odaklanıyor. Halk mitolojisi kahramanı Beowulf'un, İskandinav canavar Grendel ile imtihanına anlatan yapımda Ray Winstone, Crispin Glover, Angelina Jolie gibi isimler yer alıyor.
5. ONDINE - İLAHLARIN AŞKI - 2009
İskoç / İrlanda Mitolojisi
The Crying Game filmiyle Oscar'a uzanan Neil Jordan'ın yönetmen koltuğunda oturduğu film, balıkçılıkla uğraşan bir adam ve ağlarına takılan bir kadının destansı aşkını anlatıyor. İrlanda mitolojisinde geçtiği gibi Selkiler, denizde yarı fok olan ve karada yaşayabilen yaratıklardır. Balıkçının ağına takılması da bu miti gerçek hale getiriyor. Filmde, Colin Farrell, Alicja Bachleda, Dervla Kirwan gibi isimler yer alıyor.
6. THOR - 2011
İskandinav Mitolojisi
Odin'in sayısız oğullarından biri olan Thor'un hikayesi Marvel Studios tarafından işleniyor. Kenneth Branagh'ın yönetmen koltuğunda oturduğu film; güçleri elinden alınan ve dünyaya gönderilen Thor'un dünyayı ele geçirmeye niyetli Kral Laufey ve karanlık ordusuna karşı gelmesine odaklanıyor. Filmde Chris Hemsworth, Anthony Hopkins, Natalie Portman, Stellan Skarsgard, Tom Hiddleston, Idris Elba, Ray Stevenson, Com Foere gibi isimler yer alıyor. 2013'te Thor: Karanlık Dünya ile devam eden seri 2017'de vizyona girmesi beklenen Thor: Ragnarok ile üçleme haline gelecek.
7. BLESS ME, ULTIMA - 2013
Aztek Mitolojisi
Rudolfo Anaya tarafından yazılmış aynı adlı kitaptan beyaz perdeye adapte edilen film, Carl Franklin imzası taşıyor. Franklin'in yazıp yönettiği Bless Me, Ultima II. Dünya Savaşı zamanlarını o dönemin ekonomik ve sosyal hayatlarını şifacı yaşlı kadın Ultima ve 6 yaşındaki Antonio Mahrez'in gözünden anlatıyor. Filmde Luke Ganalon, Joseph A. Garcia, Miriam Colon gibi isimler yer alıyor.
3 notes
·
View notes
Text
Gülüşünün denizlerin dalgalarınu vurdu hüznün kıyılarına,
Sildi kasvet kumsalından öfkeyi,
Yıldızlar saçlarına dökülmüştü bakmaya doyamadım,
Güneş olsun yüzün göreyim de aydınlansın dünyam,
"Duygular yeniden doğacak" demişlerdi,
Bu yüzden gel yeryüzünde insanoğlunun kininden doğdu,
Aşkın göbeğinde oldu Berhava,
Yaşarım ben daha Tanrılar ve Tanrıçalar arzularken seni,
Tutsak olur tenine kadınlar ve adamlar,
Sen yoksan özgürlük bile karanlıkta,
Ölümün acısı yağıyor üstüme,
Tut elimden kurtar beni,
Tapınayım her günümün sabahı ve gecesi,
Berak sular sun tenin kadar temiz,
Sevgimi al benim kadar tükenmiş ve bitmiş...
-via @b612atlasi
1 note
·
View note
Photo
Medusa Kafası- Yere-batan sarnıcı.
Bu resim aynı zamanda Bizans dönemi Pagan inancından Hristiyanlığa geçişinden sembolü sayılır. Tek tanrılar dine geçiş ile birlikte tüm eski tanrı ve tanrıçalar terk edilmiştir.
12 notes
·
View notes
Text
Hekate Kimdir?
Bazıları İçin Hekate, Diğerleri İçin Hecate. O Cadı Anne. Geri Döndü. Uyandık.
Hekate, uzun bir geçmişi olan karmaşık bir tanrıçadır. Cadılık Tanrıçası, yol boyunca bir rehber ve evrensel Anahtarların Bekçisidir. Yazılı kayıtlardan Hekate hakkında öğrenilecek çok şey vardır, ancak bir cadının Hekate'yi gerçekten tanıması için onu deneyimlemesi gerekir. Bu, her zaman içimizde olan şeye uyanışımızdır. O, bizi ruhumuza geri götüren Rehber, Psikopomp'tur. Ve o, her şeyin yaratıcısı ve yok edicisi olan Büyük Anne'nin yüzüdür.
Hekate'nin Tıbbı
Hekate zihnin iyileştirilmesinden, kendisine kötü davranmaya çalışanlarda deliliğe yol açmaya kadar antik tıpla ilişkilendirilir. O, insanların dünyası ile ruhlar dünyası arasındaki boşluklarda ikamet eden, bize ruhsal dönüşüm için bir yol sunan korkusuz rehberdir. Maddeyi aşarak onun alemi olan görünmeyen nehre daldığımız kavşakta ikamet eder. Tüm öteki dünya rollerine rağmen, aynı zamanda "Yol" olarak tercüme edilen Enodia'dır, ancak sembolik olarak yollar ve hatta belki de atık yönetimi dahil olmak üzere medeni dünya üzerindeki güçlerine atıfta bulunur. Bu nedenle, onun ilacı hem ruhlar dünyasının hem de dünyevi olanın ilacıdır.
Hekate'nin Bahçesi: İyileştiren Zehir ve Cadı
Kesin olan şey, Hekate'nin Cadılarının her zaman büyü, tıp ve gizemle ilişkilendirilmiş olmasıdır. Bizler, ihtiyaçlarımıza bağlı olarak şifa veya zehir getiren şifalı otlara sahip tehlikeli büyücüleriz.
Hekate'nin ebedi kızları Medea ve Circe, pharmakeia, yani bitki ruhu tıbbı uygulamasını öne çıkardı. İlk mitlerde bu hikayeler şifa ile ilgiliyken, sonrakiler hikayelerini kontrolden çıkmış vahşi kadınlara karşı kin dolu bir intikama dönüşmüştür.
Anahtarların Bekçisi
Arketipsel anahtarları gizemli olana açılan kapıyı ve yeryüzü yolculuklarımızdaki rehberliğini temsil eder. O, tüm yaratılışın ruhu olan Anima Mundi'dir. O, öz, titreşim ve büyüdür. Bilinmez, ancak nefesimiz kadar yakındır. Cadılarına göre, o Anne'dir. Kurtarıcıdır. Bir'dir.
Hekate, görünmeyen dünyaların anahtarlarını elinde tutar. O, sıradan ve gizemli olanın kesiştiği noktada durur.
Hekate ve Karanlık
O, yukarıdan geceye hükmeden Yıldız Yürüyüşçüsü'dür, ancak aynı zamanda kayıp ruhları kurtarmak için geceleri dolaşan ve sevdiklerini kirletenlere intikam getiren kişidir. Yorgunlara dinlenme fırsatı sunan ve kötülüğün kovucusu olan Karanlık Anne'dir.
Hekate ve Karanlık Ay
Karanlık ay, astrolojik yeni ayın gecesi, antik çağlardan beri Hekate'nin Cadıları için kutsaldır. Bu gecede, onun onuruna kutsal ayinler yapılır.
Hekate'nin Adı
Rahminden doğduğumuz ve geri dönmemiz gereken Karanlık Ana. Cadıların Tanrıçası. Nekromansör. Şifacı. Yeraltı Dünyasının Dehşet Verici Kraliçesi. Hekate veya Hecate. İsminin nasıl yazıldığını veya telaffuz edildiğini umursamaz. O, bu tür şeylerin ötesindedir.
Hekate'nin Ordusu
Cadıları onun ordusunun bir parçasıdır. Bu bizim tanrıçalar, tanrılar ve diğer eterik varlıklardan oluşan ruhsal ailemizdir. Et ve ruhun ataları, haksız yere ölenler. O, et yiyen, pislik yiyen ve yenilmez olandır.
Cadıları Onun Seçilmişleridir
Hekate'ye geri dönüyoruz çünkü o cadının hareketsiz ama sürekli gelişen ruhudur. Kendisi ve akrabaları arasında bir ayrım yoktur. Kesinlikle herkes için bir tanrıça değildir. Cadıları kimin olduklarını bilirler. Zamanımızın geldiğini biliyoruz.
Uyanışımız şimdi. Kimin olduğunuzu hatırlayın.
Hekate ve Kadınlar
Hekate'nin tarihi, özellikle cadı olarak kabul edilen bizlerin tarihidir. Bazılarımız için gerçekten öyleyiz, ancak zulüm gören kadınların çoğu cadı değildi. Onlar sadece kendi zamanlarının bağımsız, asi kanun kaçaklarıydı. Hekate'nin tarihi kayıtlarda nasıl tasvir edildiği ile kadınların ataerkil güçsüzleştirilmesi arasındaki iç içe geçmişlik nedeniyle, atalarımızdan ders çıkarmak ve ruhlarımızı dinlemek için tarihin ötesine geçmemiz gerekiyor. Ancak tarih, bize güçlü olanlara karşı her zaman dikkatli olmamız gerektiğini hatırlatırken zengin ayrıntılar da sunuyor.
Kadınlar şüpheliydi ve hala öyleler. Sistem gücümüzü elimizden almaya çalıştı. Güçlü kadın/cadı arketipi olarak Hekate, ister sözleri ister eylemleriyle olsun, erkeklerin elinden çok şey çekti. Circe ve Medea gibi ebedi cadıları da tarih boyunca kirletildi. Onlar da bugün kudretli güçler olarak ortaya çıkıyor. Benim için onlar en yakın ruh rehberlerim. Bana Cadı Annemiz hakkındaki gerçeği anlatıyorlar ki bu genellikle tarihle taban tabana zıttır.
Hekate, görünmeyen dünyanın gizemidir. Her birimize farklı görünür. O, genellikle örtülü olandır, gücünü gizler, bizi kendi gücümüzü ortaya çıkarmaya çağırır.
Meşale Taşıyan Yeraltı Tanrıçası
Bu dönemde, yeraltı dünyasının tanrıçası imajı da doğmuştur. Homeros'un Demeter İlahisi'nde, Hekate, hiç kimse cevap vermediğinde Persephone'nin haykırışlarına cevap verir. Persephone'nin yeraltı dünyası ile insan dünyası arasındaki rehberi olur ve yolculuk boyunca meşalelerini kullanarak yolu aydınlatır. Hekate, meşale taşıyıcısı veya lamba taşıyıcısı olarak, antik çağlardaki tasvirlerinde baskın temalardan biri haline gelmiştir.
Hekate'nin Tekerleği: O, Üzerinde Yürüdüğümüz Zamanın Dokuyucusudur
Hekate'nin Çarkı, antik çağlardan beri onunla ilişkilendirilmiştir, aynı zamanda strophalos olarak da anılır ve iynx ile ilişkilendirilir. Bu dönen çark, onun zaman ve kaderlerimiz de dahil olmak üzere her şeyi yaratan Anima Mundi olarak sembolik temsilidir. Ordusunun bir parçası olan Kaderler (Mireler ya da Moiralar) üzerinde yönetimi vardır.
Triformis: Üçlü Tanrıça Olarak Hekate
Hekate'nin Anahtarların Bekçisi rolü, onun Anima Mundi, yani Dünyanın Ruhu olarak özünü anlamak için hayati önem taşır. Diğer antik yazarlar, bu metaforu, onun insanlar ve daha derin dünya arasındaki Arabulucu olarak gücünü tanımlamak için kullanmışlardır. Persephone mit döngüsünde, bu arketipi kopyalar. Persephone derinden sıkıntıya girdiğinde onun koruyucusudur, onu ileri geri yönlendirir, mevsimlerin değişmesini sağlar, bilgelik ve dönüşüm anahtarlarının koruyucusudur.
Hekate, Persephone ve Demeter, Üçlü Tanrıça'nın bir versiyonunu oluşturur. Antik yazarlara göre Üçlü Tanrıça, dönüşüm gücünü, şekil değiştirme yeteneğini ve mevsimsel ilerlemeyi temsil eder. Bu şekilde, Üçlü Tanrıça Triformis (Üç Biçimli) ve Trimorphis'tir (Üç Bedenli). Üçlü Tanrıça ayrıca ayın üç görünür evresini de temsil eder. Bu nedenle, Üçlü Tanrıça'nın bir parçası olan Hekate genellikle Selene (Latince Luna) ve Artemis (Diana) ile ilişkilendirilmiştir.
Hekate ve Ay
Gerçekten de kadim insanlar için ay Hekate'nin hakimiyeti altındaydı. Karanlık ay ile olan ilişkisine ek olarak, bir Ay Tanrıçası olarak da saygı görüyordu. Ay'ın kadınlar ve büyücülük ile ve her ikisinin de tanrıçaları ile olan derin ilişkisi, Hekate'nin muazzam güçlerinin karmaşıklığını daha da göstermektedir.
Tarihi Hekate
Hekate'nin kökenleri uzak geçmişin sislerinde yatar. Hekate'nin en olası başlangıcı Küçük Asya ve Doğu Avrupa'nın bazı bölgelerindeydi. Kültü bu bölgelerden, Titan olarak görüldüğü Antik Yunanistan'a yayıldı. Titanik panteonunun geri kalanının aksine, yeni yetme Olimposlular tarafından öldürülmedi. Bunun yerine Zeus, Hesiod'un Theogony'sine (yaklaşık MÖ 8. yüzyıl) göre ona kara, deniz ve gökyüzü üzerinde egemenlik verdi.
Antik Yunanlılar Hekate'ye çeşitli şekillerde tapınırlardı, özellikle de haneleri gözeten bir matron olarak görülürdü. Karanlık ayda ona adak sunmanın yaygın çağdaş uygulaması bu rolden doğmuştur. Antik Yunan'da, bir Hekate'nin Akşam Yemeği, genellikle üçlü bir kavşakta, gelecek ay için bir haneye olan ilgisini sağlamak için dışarıda bırakılırdı. Üç sayısıyla olan ilişkisi, üçlü bir tanrıça olarak görülmesine kadar uzanıyordu.
Antik Hekate'nin Birçok Rolü
Antik kaynaklardan, Hekate'nin özellikle yaşam ve ölümün eşiğinde, dünyalar arasında duran bir eşik tanrıçası olarak görüldüğünü biliyoruz. Kendisine, Her Şeyin Annesi, Kraliçe, Kurtarıcı, Cesetlerin Hanımı ve Dünya Ruhu gibi birçok (200'den fazla) sıfat verildi. Antikler tarafından kendisine verilen unvanların çeşitliliği genellikle çelişkili görünüyor. İki şeyi aklımızda tutmamız gerekiyor. Birincisi, antik yazarların Hekate hakkında çok farklı görüşlere sahip olması. Diğeri ise Hekate'nin her zaman birden fazla rolü ve yeteneği olan karmaşık bir tanrıça olması.
Ataerki güçlendikçe ve Hristiyanlık yayıldıkça, Hekate yönetimdekiler tarafından sansürlendi, kirletildi ve küçümsendi. Bir zamanlar Hesiod'un her şeye gücü yeten tanrıçası iken, Zeus'un boyun eğdiği yerde, kötü bir cadıya dönüştü.
Antik Hekate Hakkında Yazılar
Yunan, Roma ve Mısır tanrılarını birleştiren eski bir metin olan Yunan Büyülü Papirüsleri (PGM) , Hekate'yi her amaca uygun bir tanrıça olarak tasvir eder. Birçok büyüde, başlangıçları getiren kişiden cesetlerin hanımı olmaya kadar her şey olarak hitap edilir. PGM'de açıkça bir ay tanrıçası olarak görülür. Bazıları tarafından üçlü ay tanrıçası olarak görüldüğünü gösteren başka kanıt kaynakları da vardır.
Daha önceki metinlerden sonra yazılan Keldani Kehanetlerii'ndeki Hekate , Dünya Ruhu olarak görülen karmaşık bir figürdür. Bu nedenle, insan dünyası ile alemler arasında bir tür koruyucu zar görevi görür. İnsan ruhlarının yükselmesine yardımcı olan bir kurtarıcı olarak görülür.
Bu, antik dünyanın Hekate'sidir. Antik Hekate hakkında daha fazla okumakla ilgileniyorsanız, bunu yapmanın birçok yolu vardır. The Greek Magical Papyri veya The Chaldean Oracles çevirilerini kendiniz inceleyebilirsiniz. Sorita D'Este'nin Circle for Hekate adlı kitabı, tarihi Hekate hakkında harika bir özet sunar.
Tarihi Hekate: Erken Hristiyanlık Dönemi - 19. Yüzyıl
Hristiyanlık yayıldıkça, ilk propagandacılar kadınlara ve eski tanrılara karşı ortak kampanyalarının bir parçası olarak Hekate'nin kötülüğü hakkında vaaz verdiler. Hekate, yeteneklerinde çarpıcı bir daralma yaşadı. Antikler ona birçok özelliği ve yeteneği olan bir tanrıça olarak saygı duyarken, daha sonra ortaya çıkan görüntü bir yeraltı tanrıçasıyla sınırlıdır. Hekate'nin bu kısıtlı görüşünün bir örneği, temelde cehennemin kraliçesi olarak tasvir edildiği Pistis Sophia'da bulunur.
20. Yüzyılda Hekate
20. yüzyılın başlarında Hekate'nin yeraltı tanrıçası olarak sınırlı kapasitesi Aleister Crowley ve Gerald Gardner'ın eserleriyle daha da güçlendirildi. Hekate (genellikle Latince Hecate olarak yazılır) neo-pagan çevrelerde Cadılık Tanrıçası olarak yaygın olarak tanındı. Bu adamların ve onlar gibi diğerlerinin hayatlarından ve eserlerinden, kadınlara dair derinden rahatsız edici görüşlere sahip oldukları açıktır. Sözleri ilham verici olsa da, ahlaksızlık, kadın düşmanlığı ve taciz ruhlarıyla lekelenmiştir. Hekate'ye dair anlayışımız, bu tasvirlerin bazılarının güzelliğini kabul ederken, bu tür karışıklıklardan kurtarılmalıdır.
Bakire-Anne-Koca
Bir noktada, Hekate'nin bir kocakarı (crone) olarak görülmesi neo-paganlar arasında yaygın bir inanç haline geldi. Onun bir birey olarak yorumlanmasına ek olarak, aynı zamanda "Bakire Anne Kocakarı" üçlü tanrıça yapısına cadı veya üçlünün tamamı olarak yerleştirildi. Hekate'nin bu uygulamalarının doğruluğu tartışılırken, onu bir bakire olarak sağlamlaştıran eski kanıtlar vardır. Bir anne olarak rolü, Pammetor gibi eski lakaplarla güçlendirilir ve onu biyolojik bir anne olarak tasvir eden birkaç hikâye vardır. Hekate'nin üçlü tanrıça olarak eski karakterizasyonunun bu yeni uygulamasına eşlik eden, Wiccan'ın onu ay ile ilişkilendirmesiydi.
Hekate'yi geri almak
Bu nedenle, 20. yüzyıl cadılarının Hekate anlayışı iki rolle sınırlıydı. Üçlü Tanrıça imgesinin bir parçası olarak, genellikle bilge kadın olarak kutlanıyordu. Karanlık tanrıça enkarnasyonunda, Cadıların Kraliçesi olarak saygı gösterilebilir ve belirli cadılık türleri için çağrılabilirdi. Feminist akademisyenler ve tanrıçayı geri çağıranlar, ritüelleri ve yazıları aracılığıyla Hekate'nin gerçeğinden bahsetmeye başladılar.
Çağdaş Hekate: Karanlık Ana Yükseliyor
Günümüzde birçok Hekatean cadı Hekate'yi Karanlık Ana, Cadıların Tanrıçası ve ve Anima Mundi olarak görmektedir. Hekate hakkındaki bu anlayış, 20. yüzyılın sonlarında gerçekleşen antik kökenleri hakkındaki akademik çalışmalardan, özellikle S.I Johnston'ın Hekate Soteira'sından büyük ölçüde etkilenmiştir. 21. yüzyıl başladığında, diğer yazarlar da Hekate hakkında alternatif fikirler sunuyorlardı. Akademik bilginin genişlemesine eşlik eden, onun hakkında yazılan manevi yazıların artışı olmuştur. Thomas Moore, Dark Nights of the Soul'da ondan bahsetmiştir. Bu, Hekate'nin daha derin keşiflerinden bir tanesidir. Bu uyanış akımlarının yanı sıra, birçok pagan ve cadılık geleneği Hekate'yi içermektedir. Popüler kültürde, birçok kitapta, çizgi romanda, filmde ve şarkıda yer almıştır. Karanlık Anne Yükseliyor.
Modern Gelenekler
Bazen Hekate, ona dünyanın ruhu olarak yaklaşılması gibi belirli bir yolun odağıdır, ancak diğer zamanlarda odak olmaktan ziyade bir çerçevenin parçasıdır. Bu bakış açılarından bazıları daha entelektüel ve teürjikken, diğerleri daha çok cadılık temellidir. Bu yaklaşımların ortak noktası, Hekate'nin kudretli bir tanrıça olması ve uygulayıcıların kullanımına açık güçlü bir büyülü güç olmasıdır. Bir diğer ortak nokta ise tüm bu bakış açılarının anlayışlarını geliştirirken Hekate'nin tarihsel yorumlarını kullanmasıdır.
Kaynak: Cyndi Brannen - https://keepingherkeys.com/hekate
0 notes
Text
APRICITY
KURGU
Tanrı ve tanrıçaların dünyanın her yerinde mevcut olduğuna, doğa olayları ile insan yaşamını etkileyebildiklerine inanılırdı. İnsanlar kişisel nedenlerle olduğu kadar devlet ayinlerinde tapınaklarda ya da resmî olmayan mihraplarda tanrılar ile etkileşime geçerlerdi. Mısırlılar ilahî yardım almak için dua ederler, tanrıların harekete geçmesi için ritüeller düzenler ve tavsiye almak için yardımlarını isterlerdi. İnsanların tanrılarla olan ilişkileri Antik Mısır topluluğunun temel parçalarından biriydi.
Antik Mısır'da kendilerine tapınılan tanrı ve tanrıçalar dünyanın daha güzel bir yer olmasını istedikleri için insanlar ile birleşmiş bunun sonucunda mabeuthları yaratmışlardır. Mabeuthlar yarı tanrı yarı insan elçilerdir. O zamanlar yarı tanrılar arasındaki dostluk güzel bir şekilde ilerlemiştir ta ki günümüze kadar. Mabeuthların arasından çıkan isyancılar tanrılara ve tanrı tarafından yaratılan mabeuthlara isyan etmişlerdir.
Yeni çağ Mısır'da hem birlikte düzenli bir yaşam için dostluk ve düşmanlık sürmektedir.
TANRILAR VE MABEUTHLAR. (oyuna katılmak için kan bağınızın olmasını istediğiniz tanrıyı seçmek zorundasınız!)
Atum : İmparatorluk Tanrısı Atum ve insan tarafından elçi olarak yaratılmış yarı tanrı mabeuthlar; yüzyıllar boyunca ayakta kalmış kraliyet ailesi üyeleridir. Günümüzde hala asil kan taşıyan bu yarı tanrılar ülkenin yapıtlarını üstlenmektedirler. Birçok tarihi esere sahip olan kraliyet ailesinin mirasını saklar yeni miraslar eklemek uğruna çalışırlar. İhtişamlı baloları ve düzenledikleri etkinlikleri ile sevilen kişilerdir, anlaşamadıkları hiçbir mabeuth yoktur. İsyancı mabeuthlar ise mirasa zarar vermek ve günümüze kadar ayakta kalmayı başarmış kraliyet ailesinin zararı için ellerinden gelen her şeyi yapmaktadırlar. Tarihi eser kaçakçılığı günümüzde çok fazla görülmektedir.
Osiris : Ölüler Tanrısı Osiris ve insan tarafından elçi olarak yaratılmış yarı tanrı mabeuthlar; soğuk, soluk tenlere ve sessiz kişiliğe sahiptirler. Rüyaya girme ve onu bir kabusa çevirebilme yetenekleri vardır. Sezgileri ve el becerileri üst seviyededir. Günümüzde tıp alanında yüksek başarılar göstermişlerdir. Bunun yanı sıra becerilerini kötü amaçlar için kullanan mabeuthlar Osiris tarafından kabuslarını yaşamak üzere lanetlenmişlerdir.
Ra : Güneş Tanrısı Ra ve insan tarafından elçi olarak yaratılmış yarı tanrı mabeuthlar; iyilikleri, yardım kuruluşları ve bağış geceleri düzenlemeleri ile bilinirler. Hayatlarını iyiliğe ve yardımlaşmaya adamışlardır. Kendileri karşısındaki kişilerin nefes alışverişlerini kontrol edebilirler. Sembolleri güneştir. İsyancı mabeuthların baş düşmanlarıdır. Çoğu mabeuthlar başarılı iş adamları, dernek ve vakıf sahipleridir.
Horus : Gök ve Işık Tanrısı Horus ve insan tarafından elçi olarak yaratılmış yarı tanrı mabeuthlar; kendilerine olan güvenleri ile bilinirler. Birçok başarıya imza atmışlardır, güzel ve zenginlik içerisinde yaşarlar. En büyük miras olarak bilinen Horus'un gözüne sahip oldukları sürece ruhları kontrol etme güçleri Seth'in gözü çalması ile birlikte, kayıp gitmiştir ellerinden, büyük bir lanetle karşı karşıya kalmışlardır. Lakin hala karşısındaki kişilerin iyi hissetmeleri için ruhlara fısıldar, huzur ve rahatlık sağlarlar. Uzun boyludurlar ve güçlü bedenleri vardır. Spor alanında yüksek becerileri ile tanınmışlardır.
Hathor : Aşk ve Neşe Tanrısı ve insan tarafından elçi olarak yaratılmış yarı tanrı mabeuthlar; savaşma ve kendilerini savunma kabiliyetleri yoktur. ilk görüşte insanların kaderleri hakkında önsezileri oluşur. Günümüzde birçok eğence şirketlerinin sahipleri, magazin dünyasının gözdeleri ve sosyetelerin gözü mabeuthlar bulunmaktadır. Moda sektöründe ve güzellik alanında başarılı oldukları gibi dans ve şarkı söyleme kabiliyetleri de yüksektir. Narin yapıda bedenleri ve kırılgan yapılara sahiptirler. Bale ve buz pateninde efsaneleşmişlerdir. Aralarında neredeyse hiç denecek kadar az isyancı mabeuthlar vardır.
Maat : Adalet ve Hukuk Tanrısı Maat ve insan tarafından elçi olarak yaratılmış yarı tanrı mabeuthlar; kendilerini adalete adamışlardır. Adillerdir ve çoğu hukuk alanında büyük başarılar elde etmişlerdir. Tanrı'nın adaleti onlar için en büyük gerçektir lakin dünyanın düzenini koruyabilmek adına ellerinden geleni yapmaya çalışmaktadırlar. Mahkum mabeuthlar için adeleti Maat'ın sağladığı bilinir, hiçbir mabeuth kendi tanrısı ile iletişime geçemiyor olsa da Maat'ın yarattığı mabeuthlar kendisi ile iletişime geçme özgürlüğüne sahiptirler.
Sobek : Sular Tanrısı Sobek ve insan tarafından elçi olarak yaratılmış yarı tanrı mabeuthlar; deniz zaferleri ve savaşları ile bilinmektedir. Birçok savaşa ev sahipliği yapan denizler mabeuthların azmi ve güçleri ile birlikte kazanılmıştır. Mühendislik bakımından gelişim göstermişlerdir. Kendileri suyu hareket ettirebilirler ama birine onunla zarar veremezler, vermeye kalkışanların bedenlerinden su çekilir ve ölümle karşı karşıya gelirler. Bunun yanı sıra bazı mabeuthlar ve insanlar mimari yeteneklere sahiptirler ve kendilerine ait mimari yapılar bulunmaktadır.
Sekhmet : Savaş Tanrıçası Sekhmet ve insan tarafından elçi olarak yaratılmış yarı tanrı mabeuthlar; sert ifadeleri ve korkutucu güçleri ile bilinirler. Sekhmet'in parçasını taşıyan mabeuthların bir evi tek el üzerinde taşıyabilecek güçleri olduğuna inanılır. Kendileri hızlı ve girişkenlerdir. Güç gösterisinde bulunmayı severler. Dövüş sanatları bakımından başarılıdırlar ve çoğu makbeuth bu alanda isimlerini duyurmuştur. İsyan çıkaran veya yasa dışı dövüşlerle para kazanan mabeuthlar günümüzde artmıştır. Dövüşmeyi, güç gösterisi sevmeyen mabeuthlar ise güçlerini dekorasyon işlerinde kullanmayı seçmişlerdir.
Thoth : İlim Tanrısı Thoth ve insan tarafından elçi olarak yaratılmış yarı tanrı mabeuthlar; bilim adamları ve bilim kadınları olarak bilinirler. Birçok alanda bilgileri vardır ve bununla birlikte başarılı olduklarını gösteren ödüllere sahiptirler. Kendileri öğrenmeyi ve öğretmeyi severler. Neredeyse hepsi ülkenin en iyi okullarında eğitim görmüşlerdir. Şehirde bulunan iki üniversite onlara miras kalmıştır. Hafızaları kuvvetli ve kelime hazinesi geniştir. Birçok alanda başarı gösterebilirler onları yanıltabilecek kimse yoktur.
Geb : Toprak Tanrısı Geb ve insan tarafından elçi olarak yaratılmış yarı tanrı mabeuthlar; topraklarının zenginlikleri ile bilinirler. Tarım alanında gelişim için önemli rolleri vardır. Doğa için yaşarlar, tüm canlılar onlar için kutsaldır. Solmuş bir çiçeği veya çürümüş bir meyveyi canlandırabilme yetenekleri vardır. Çiçeklere karşı ilgileri fazladır. Fakat bazı mabeuthlar illegal alanda işler için güçlerini ve toprağını kullanıp, yasak yoldan zengin olmaya çalışmaktadır.
Seth : Kuraklık ve Kötülük Tanrısı Seth ve insan tarafından elçi olarak yaratılmış yarı tanrı mabeuthlar; saygı duyulan ve çoğu kişinin korkulu rüyasıdır. Kendileri Ra'nın gözünü çalabilen ve gücünü kötülüğe harcayan tanrının sadık elçileridir. Büyüleyici güzellikleri vardır, kokuları baştan çıkarıcıdır ve Seth onlara kendinden en korkutucu parçayı vererek ortalıktan yok olmuştur. Ölümün kokusunu alabilirler ve insanları güzellikleri ile kandırıp kendi kötü emelleri için kullanabilirler. Yasa dışı olan tüm alanda başarılıdırlar. Büyük kumarhaneleri ve zengin barlara sahiptirler. İsyancı Geb'in mabeuthları ile birlikte ürettikleri uyuşturucuları ve kaçak silah satımında başarıya sahiptirler. Mafya babaları, katiller, bilgisayar korsanları (hacker) ve birçok illegal suç örgütleri bu mabeuthlardır.
Isis : Analık ve Bereket Tanrıçası Isis ve insan tarafından elçi olarak yaratılmış yarı tanrı mabeuthlar; kendileri lezzetleri ile bilinir. El lezzeti ve tat alma becerileri üst seviyededir. Ünlü gurmelere ve başarılı restoran zincilerine sahip olan bu mabeuthlar, sevecen ve vicdanlıdırlar.
0 notes