#türkmenistan nasıl bir ülke
Explore tagged Tumblr posts
Photo
TÜRKMENİSTAN’ın Bilinmeyen Yüzü: Dünyanın En Acayip Ülkesi TÜRKMENİSTAN'ın Bilinmeyen Yüzü: Dünyanın En Acayip Ülkesi
#aşkabat#aşkabat uçak bileti#kurbankulu Berdimuhammedov#raid shadow legends#ruhi çenet#ruhi çenet 2#ruhi çenet 2 türkmenistan#saparmurat niyazov#saparmurat niyazov türkmen başı#sümeyra çenet#türkmen#türkmenbaşı#türkmenistan#türkmenistan hakkında bilgi#türkmenistan ilginç bilgiler#türkmenistan ilginç yasaklar#türkmenistan kanunları#türkmenistan nasıl bir ülke#türkmenistan uçak bileti#türkmenler
0 notes
Text
Göçmen Vatandaşların Askerlik Borçlanması Nasıl Yapılır?
Ülkemize göçmen olarak vatandaşlarımızın askerlik borçlanması yapabilmesi için, göçmen olarak gelen vatandaşlarımızın 22 taşını doldurmalarının ardından Türkiye vatandaşlığına geçmek zorunluluğu bulunur. Zorunlu tutulan bu şartı sağlayan vatandaşlarımız gelmiş oldukları ülkede askerlik yaptıklarını ispatlayan belgelerini teslim etmeleri gerekir.Ülkesinde askerlik yapıldığı ispat eden belgede askerlik tarihinin yazılı olması gerekir. Kişinin gelmiş olduğu ülkeden askerlik yaptığına dair belgesini alamaması durumunda ise göçmen vatandaşın askerlik borçlanması yapması söz konusu olamaz.
Göçmen Vatandaşların Türkiye'de Askerlik Borçlanması Yapması
Göçmen vatandaşların Türkiye'de askerlik borçlanması yapması konusu ile Türk vatandaşların askerlik borçlanması arasında farklılıklar bulunmaktadır. Geçerli sebeplerden dolayı zorunluluktan Türkiye’ye göç etmiş ve daha sonra Türk vatandaşı olmuş vatandaşların askerlik borçlanması ve daha erken emeklilik hakkı elde etme imkanları bulunur. Bu imkanları elde edebilmeleri için göç ettikleri ülke içinde askerlik görevlerini tamamlamış olmaları şartı vardır. Vatandaşlar göç etmiş oldukları ülkede 24 ay askerlik görevini tamamlamışlar ise Türkiye’de uygulan zorunlu askerliğin 6 ay olması nedeniyle 6 ay süresinde askerlik borçlanması yapmaları mümkündür. Bulgaristan’dan ülkemize göç eden vatandaşlar için askerlik borçlanması dışında hizmet borçlanması da yapma hakkı tanınıyor. Hizmet borçlanması yapmak istemeleri durumunda sadece Bulgaristan’da aktif olarak çalıştıkları süre göz önünde bulundurulur.
Göçmen Vatandaşların Askerlik Borçlanması Nasıl Yapılır? Bulgaristan'dan göç egen vatandaş göç etmeden önceki son 6 ay boyunca aktif olarak çalışmış olduğunu kanıtlayabildiği durumlarda hizmet borçlanmasını sadece 6 aylık süreç için yapabilir. İşsizlik, ev kadınlığı ya da öğrencilik gibi durumlarda hizmet borçlanması yapmak mümkün değil.
Göçmenlerin Askerlik Borçlanması Yapabilmesi İçin Gerekli Kriterler Nelerdir?
Ülkemize gelen göçmen vatandaşların askerlik borçlanması yapabilmeleri için için sağlanmaları gereken şartlar konusunda 57754 sayılı Kanun’un 79. Maddesi ve 3201 sayılı Kanun’un 6. Maddesine uyulmaktadır. Göçmenlerin askerlik borçlanması yapabilmesi için sağlanması istenen şartlar: 1 Ocak 1989 ve 8 Mayıs 2008 tarihleri içerisinde vatandaşı olduğu ülke yönetimi tarafından göçe zorlanmış olması gerekir. Göç sonrasında kişi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğunu kanıtlayan kimlik belgesi almalıdır. Kişin Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde ikamet etmesi gerekir. 2022 sayılı Kanun gereğince Türkiye’de hizmet veren sosyal güvenlik kurumlarından veya kuruluşlarından aldığı hiçbir aylığın olmaması gerekir. Kişinin göç etmiş olduğu ülkedeki çalışma süresinin ispatlandığı belgelere sahip olması gerekir. Bu şartları sağlayan vatandaşlar için askerlik borçlanması yapma hakkı tanınır.
Göçmenlerin Askerlik Borçlanması Yapabilmeleri Sahip Olmaları Gereken Belgeler Nelerdir?
Göçmen vatandaşlarımızın askerlik borçlanması yapabilmeleri için gerekli olan tüm evrakları eksiksiz olarak teslim etmeleri gerekir. Aksi durumda içinde bulundukları süreç uzayacak ve çok daha zorlu bir hal alacaktır. Göçmen vatandaşların askerlik borçlanması için gerekli olan evrakları: Vatandaşın göç etmiş olduğu ülkede askerlik yaptığını kanıtlayan belgeye sahip olması gerekir. Ülkesinde askerlik yaptığını kanıtlayan belgenin Türkçe diline noter şahitliğinde çevrilmiş olması ve üzerinde apostil onayı bulunması gerekir. Söz konusu belgenin aslının eksiksiz ve doğru bir şekilde anlaşılması oldukça önemli bir husustur. Kişinin “Hizmet Borçlanma Talep Dilekçesi” formunu eksiz olarak doldurmuş olması gerekir.(Bu aşama için kişinin yazılı istekte bulunulduğuna dair belgenin hazır olması gerekir.)
Göçmen Vatandaşların Askerlik Borçlanması Bu belgelerin tam olması ile göçmen vatandaşın tebliğ edilmiş olan borç miktarını ödemesi de şarttır. Ödemenin takip edildiği aylar içerisinde talebin eksiksiz tamamlanmış olduğuna ya da talepte herhangi bir kusur bulunmadığına dair hüküm çıkarsa işlemler başarılı sayılır Göçmenler bu aşamadan sonra en kısa sürede emeklilik maaşı almaya hak kazanmış olurlar.
Askerlik Belgesinde Tarih Yazmayanlar Askerlik Borçlanmasını Nasıl Yapabilir?
Askerlik borçlanması yapabilmek için yeni tarihli bir askerlik durumu söz konusu olduğu durumlarda askerlik görevinin yapıldığını ispatlayan belgede kesinlikle bir tarih ibaresi bulunmak zorundadır. Ancak eğer askerlik belgesi daha eski bir tarihe sahipse söz konusu askerlik belgesi üzerinde tarihin belirtilmediği durumlar olabilir. Bu tarz durumlarda Türkiye sınırları kapsamında yapılan askerlik emsallerine bakılması gerekir. Türkiye’de o dönem için geçerli olan askerlik süresi eğer 6 ay ise, göçmen kişi 24 ay boyunca askerlik yapmış olsa dahi sadece 6 ayı kabul edilecek ve sadece bu kadar borçlandırılabilecek. Bulgaristan’da 1986 yılında 24 ay askerlik yaptığı durumlarda ise eğer o dönem için Türkiye’deki askerlik süresi 18 ay şeklinde yapılıyorsa göçmen vatandaşın askerlik borçlanma süresi de 18 ay olarak kabul görür.
Bulgaristan Hizmet Borçlanmasından Kimler Yararlanabilir?
Bulgaristan hizmet borçlanmasından yararlanma durumu 5754 sayılı Kanun’un 79. Maddesi ve 3201 sayılı Kanun’a ekli bulunan geçici 6. Maddesi’ne göre düzenlenmiş olan yasa kabul edilir. Bu yasaya göre sosyal güvenlik sözleşmesini kabul ederek imzalamış olan ülkeler arasında 1 Ocak 1989 ve 8 Mayıs 2008 tarihine kadar zorunlu göçe tabi tutulan ve ardından Türk vatandaşlığına geçen kişiler için en erken emeklilik fırsatından yararlanmaları şansı verilir. Göçmen kişilerin Bulgaristan hizmet borçlanmasından faydalanabilmeleri için belirlenen şartlar: Erken emeklilik hakkından faydalanmak isteyen göçmen kişilerin 1 Ocak 1989 ile 8 Mayıs 2008 tarihi arasında ülkesi tarafından zorunlu olarak göçe tabi tutulmuş olması gerekir. Kişilerin Türk vatandaşı olması gerekir. Kişinin Türkiye Cumhuriyeti sınırı içinde ikamet ediyor olması gerekir. 2022 sayılı Kanun gereğince göç eden kişilerin Türkiye’de herhangi sosyal güvenlik kuruluşlarından gelir veya aylık almaması gerekir Kişinin göç etmiş olduğu ülkedeki gerçekleştirmiş olduğu çalışma süresini belgelemesi gerekir. Kişinin “Bulgaristan Hizmetlerini Borçlanma Talep Dilekçesi” formunda yazılı bir biçimde talepte bulunması gerekir. Kişinin tebliğ edilmiş olan borcunun 3 ay içerisinde ödenmiş olması gerekir. 5754 sayılı Kanun gereğince yapılan düzenlemeler sonucunda Bulgaristan’dan zorunlu olarak göç etmiş kişiler Bulgaristan’da çalışma süreleri kadar borçlanma yapmaya hak kazanırlar. Ev kadınları, öğrenciler veya kişinin çalışmadığı süreler için hizmet borçlanması kesinlikle söz konusu olamaz.
Bulgaristan Hizmet Borçlanması Talep Dilekçesi Örneği Nereden Temin Ediliyor?
Göçmen Vatandaşların Askerlik Borçlanması Nedir? Bulgaristan hizmet borçlanması için talep dilekçesi, ülkemizde bulunan Sosyal Güvenlik İl Müdürlükleri’nden ve Sosyal Güvenlik Merkezleri’nden alınır. Söz konusu olan hizmet borçlanması talep dilekçesi kesinlikle eksiksiz bir şekilde doldurularak göçmen olan vatandaşın bizzat Sosyal Güvenlik İl Müdürlükleri’ne teslim etmesi gerekir.
Göçmen Olup Vatandaşlığa Geçenlerin Askerlik Borçlanması Nasıl Gerçekleşir?
Göçmen kişiler için askerlik borçlanması hakkı sadece belirli ülkeler için geçerlidir. Göçmenlikten sonra Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçen göçmen vatandaşların askerlik borçlanması ise daha erken emeklilik hakkından faydalanmaları mümkündür. Söz konusu kişilerin 22 yaşını doldurmalarından sonra göç etmiş oldukları ülkede askerlik yaptıklarını ispat etmeleri zorunludur.
Hangi Ülke Vatandaşları Askerlik Borçlanmasından Yararlanabiliyor?
Türkiye'de askerlik borçlanmasından faydalanmak isteyen vatandaşların söz konusu haktan faydalanabilmeleri için vatandaşları oldukları ülkelerden zorla göç ettirilmiş olmaları gerekir. Savaş içinde olmaları veya bu şekilde kişilerin kendi kontrolleri ve istekleri dışında Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan; Bulgaristan, Suriye ve Türkmenistan benzeri ülke vatandaşlarına zorla göç ettirilmeleri nedeniyle askerlik borçlanması ve emekli olma hakkı tanınır.
Kendi Ülkesinden Askerlik Durum Belgesi Alamayan Kişiler Ne Yapmalı?
Göçmenlerin askerlik borçlanması durumu, kişinin göç etmiş olduğu ülkede askerlik yaptığını kağıt üzerinde kanıtlayamadığı sürece kabul görmez. Aynı zamanda askerlik belgesi için ülkeler arasında diplomatik ilişkiler yürütülmekte bu sebepten ötürü kişilerin vekalet usulü ile veya bizzat giderek askerlik belgesini temin etmesi zorunludur. Read the full article
0 notes
Text
A200 ... İSTANBUL'UN KAYBEDİLMESİ DURUMUNDA ... 126 ...
.
.
İSTANBUL'UN KAYBEDİLMESİ DURUMUNDA Kim Osmanlı Türklerinin müttefiki olarak kalır!
Çevre ülkeler, tarihi bağı olan ülkeler, Orta Asya Türk Devletleri, İslam Devletleri, liberal ekonomi Devletleri, Avrupa'nın kadim devletlerinden hangileri, İstanbul'un elden çıkması durumunda Ankara'nın değişmez ve sarsılmaz müttefiki olarak kalır.
Bu soru, müttefiklerin İstanbulla mı, yoksa Somlar ile mi ittifak kurduklarına dair olasılıkları inceler.
İstanbul kültür şehri!, öyle diyenler var.
İstanbul ekonomi ve finans,, her birinin anlam kapsamı farklı olduğundan ikisi aynı cümlede kullanılmış olabilir,, şehri!
İstanbul bir düğüm şehri, düğme şehir,, Avrupa ile Asya'yı birbirine bağlar, geçittir,,.
Tarihî zengin bir şehir,, neredeyse bütün Dünya'nın duygusal bağ kurabildiği bir coğrafik tarihî bölge,,!
Ulaşım merkezi noktası,, hava limanları, boğazı, neredeyse üç bölgesel Denizi birbirine bağlıyor olması, iki kıtaya açılan köprülerin varlığı, Asya'ya açılan tren merkezinin varlığı, yeni dönemde denizaltı boğaz geçidi,,, ? ,,,,!
Askerî okullar, askerî alanlar, savaş kontrol merkezleri, saraylar,,!
Gelişebilir, geliştirilebilir boş alanların miktarı, Yeni Tokistan Cumhuriyetçiliği mental merkezî,, Fehim Taştekin'den alıntı,,!
Üniversite sayısı ve kalitesi bakımından birçok il ve ülkeye göre ileri seviyede olması ve eğitim alanındaki örgütlülük, organize olma kabiliyeti!
Sadece bu özelliklerden dolayı Türkiye ile bağ kuran kaç ülke vardır.
Avrupa hangi değerler ve çıkarlar dolayısıyla Türkiye ile bağlarının sıkıldığını veya gevşekliğini tesis etmektedir.
Rusya, İstanbul olmasa bu kadar çok üzerinde düşünmeye değer bir ülke olarak görür müydü!
Türki cumhuriyetler İstanbul olmasaydı Osmanlı Türklerini kendi ortak geleceklerine bir öğe,, baş öğe veya tali öğe,, olarak yerleştirir miydi,, sorunun net olması açısından,, Türkmenistan İstanbul olmasaydı İstanbulsuz Ankarayı mı tercih ederdi, yoksa komşu Tahran'ı mı,,!
Amerika Birleşik Devletleri Anadolu'yu kontrol etmek için İstanbul'un yeni sahipleri ile mi ittifak kurardı, yoksa Anadolu'ya sıkışmış Osmanlı Türkleri ile mi ittifak yapılırdı!
Araplar, İstanbul bir müslüman topluluğun ellerine geçse, İstanbullu müslümanları mı tercih ederdi müttefik olarak, yoksa Ankara'da ki Osmanlı Türklerini mi!
Ve diğer bütün devlet ve topluluklar için sorular genişletilebilir!
Buna göre değerler üzerinde tekrar tekrar düşünmek gerekecektir.
Dünyayı dünya yapan nedir,
Kıtaları kıta yapan,
Ülkeleri ülke yapan,
Şehirleri şehir yapan,
Medeniyeti medeniyet, .. yapan nedir!
Ülkenin her tür kaynağının ne olduğu, zenginliklerinin ne olduğu, potansiyeli hakkında kesinleşmiş bilgiler eğitim olarak verilirken, noktaların birbirlerine kıyasına önem verilir.
Bu kıyas noktalarında değerli olanlar ile değersizleştirilenler arasında bağlar kurulur, bu bağlar doğal nedenlerle genç kafalara sunulur.
İstanbul bu yüzden bir tartışmanın merkezinde ve tartışma başlayabilecek potansiyelde olabilecek özelliklere sahiptir diyebiliriz.
Ülkenin değerini anlamak için İstanbul'un değerlerini ülke ile kıyaslayarak ORTAYA koymak, İstanbul üzerinden siyaset yapan akılların nasıl siyasi manevralar yaptıklarını anlamak için bir kapı aralar.
İstanbul lehine geri bırakılan başka şehirler var mıdır sorusu, örneğin süreci izleyenler için BASİT bir soru olarak sunulabilir.
.
.
HaNAR
.
.
#thehanardevelopment #personalconstutionaltrials #hanargelisim #HaNARgelisim #hanargelisimtakvimi #kişiselanayasadenemeleri #kişiselanayasa #God #bakışaçısı #dive #tasarım #religionofnewworldpeace
0 notes
Text
Kuşak-Yol projesi çerçevesinde Türkiye-Çin ilişkileri
Tarihi İpek Yolu’nu canlandırarak Pekin’den Londra’ya kadar kesintisiz bir ticaret yolu oluşturmayı hedefleyen Çin’in önderliğini yaptığı “Kuşak ve Yol Projesi” 2013 yılında kamuoyuyla paylaşıldı ve aynı yıl Türkiye bu girişimi destekleyeceğini duyurdu. Projenin kapsadığı ülkelerde gerekli alt yapıyı oluşturmak için Çin finansal ve teknik destek vermeye başladı. Kuşak ve Yol Projesi iki kısımdan oluşur. Bunlardan ilki kara ve demiryolundan müteşekkil İpek Yolu Ekonomik Kuşağı, diğeri ise 21. Yüzyıl Deniz İpek Yolu. Türkiye Orta Koridor Girişimi ile bu projeye destek olarak projenin vazgeçilmez bir parçası olma yolunu seçti. Orta Koridor Türkiye’den demiryoluyla Gürcistan ve Azerbaycan’a, buradan da Hazar denizini aşarak Türkmenistan ve Kazakistan’ı geçerek Çin’e uzanıyor. Geçtiğimiz yıllarda açılan Bakü-Tiflis-Kars demiryolu, Yavuz Sultan Selim ve Osman Gazi köprüleri, Marmaray ve Avrasya tünelleri, 1915 Çanakkale köprüsü, Türkiye içinde yapılan bölünmüş yollar, otobanlar, hızlı tren hatları, lojistik üsleri ve iletişim altyapıları da Orta Koridor Projesi kapsamında gerçekleşen alt yapı yatırımları. Türkiye’nin coğrafi konum avantajını altyapı yatırımlarıyla desteklemesi Kuşak ve Yol Projesinin gerçekleşmesine bir yandan katkı sağlarken, diğer yandan bu projeden elde edilecek maddi imkânlardan azami ölçüde faydalanmasına zemin hazırlayacaktır. Türkiye’nin coğrafi konum avantajını altyapı yatırımlarıyla desteklemesi Kuşak ve Yol Projesinin gerçekleşmesine bir yandan katkı sağlarken, diğer yandan bu projeden elde edilecek maddi imkânlardan azami ölçüde faydalanmasına zemin hazırlayacaktır. Bilindiği üzere, tarih boyunca ticaret yollarının geçtiği şehir ve ülkeler bundan hem maddi hem de kültürel kazanımlar elde etmiştir. Orta Koridor’un Kuşak ve Yol Projesine katkısı Günümüzde bir yıl içinde Çin’den Avrupa’ya gönderilen 10 milyon konteynırın yüzde 96’sı denizyolu, yüzde 4’ü ise Kuzey Koridoru olarak adlandırılan Trans-Sibirya demiryolu hattı üzerinden gitmektedir. Orta Koridor Kuzey Koridoru ile karşılaştırıldığında 2 bin kilometre daha kısa, daha ucuz, iklim koşulları bakımından daha elverişli. Bu sayede deniz yoluna kıyasla ulaşım süresini üçte bir oranda azaltarak ürünlerin hedeflerine 15 gün daha önce varmasını sağlayacak. Türkiye şimdiye kadar coğrafya kitaplarında okuttuğu ama bir türlü kullanamadığı coğrafi konum avantajını fırsata çevirmek ve bu koridoru tamamlamak için Çanakkale boğazı köprüsü, 3 Katlı Tüp Geçit Projesi, Filyos, Çandarlı ve Mersin limanları inşası ve Edirne-Kars hızlı tren ve bağlantıları demiryolu projesine yönelik çalışmaları, 2015 yılında Çin ile imzaladığı mutabakat çerçevesinde devam ettiriyor. Çin’in mallarını Avrupa’ya daha hızlı ulaştırmak için kurmak istediği Londra-Pekin kesintisiz ticaret hattında Türkiye’nin alacağı pozisyon, uzun dönem çıkarlarımız açısından hayati bir önem arz ediyor. Dünya pazarlarının ucuz ve bol Çin mallarıyla rekabet edemediği bir ortamda, Çin’in tek dezavantajı olan “mesafe” sorununu bu şekilde aşması pek çok ülkeyi endişelendiriyor. Bu noktada, bulunduğu konumu avantaja çevirmek isteyen Türkiye’nin bir kâr-zarar analizi yapması çok yerinde olacaktır. Çin mallarının daha hızlı ve kolay bir şekilde ülkemize gelmesi Türkiye imalat sanayi için ne kadar faydalı olacaktır? Ticaret yollarının üzerinden geçtiği bir ülke olarak, nakliyeden elde edilecek gelir ve imalat sanayi üzerindeki olası negatif etkiler karşılaştırıldığında, Türkiye artıda mı, yoksa ekside mi olacaktır? “Çin’e ne satabilirim” devri başlasın Sayın Cumhurbaşkanı’nın geçtiğimiz günlerde gerçekleşen Çin ziyareti, Türkiye ile Çin arasındaki stratejik işbirliğini güçlendirme konusundaki ��alışmaların bir devamı olarak görülüyor. Ayrıca, aynı hafta Çin’de Türkiye Ticaret Bakanlığı koordinasyonunda “Geleceği Yeşil ile Kucakla” temasıyla Türkiye Milli Günü etkinlikleri düzenlendi ve Türkiye markasının ve Türk ürünlerinin tanıtımı için önemli bir fırsat olan Expo 2019 Pekin etkinlik alanında Türkiye’nin yedi coğrafi bölgesi sembolik yapılar aracılığıyla tanıtılmaya başlandı. Türk iş insanlarının Çinli müşterilerle doğrudan iletişime geçebildiği Expo alanı, Türk firmaları için Çin’in sadece ithalat yapılan bir durumdan ihracat yapılan bir konuma geçmesine olanak sağlaması bakımından önemliydi. Bu tarz fırsatları kullanmak iş insanlarının, gereken teknik ve alt yapı desteğini vermek ise Ticaret Bakanlığı’nın sorumluluğundadır. Sayın Cumhurbaşkanı’nın Çin ziyaretinde öne çıkan konular Çin ile Türkiye arasındaki ticaretin iki taraf için de adil ve sürdürülebilir bir zemine oturtulması, bunun için Türkiye’ye Çin’den daha fazla yatırım çekilmesi oldu. Şu an Türkiye’de bini aşkın Çinli firma faaliyet gösteriyor. Görüşmelerde öne çıkan projeler tüp geçit, nükleer enerji, Kanal İstanbul ve demiryolları oldu; bu projelerin hem finansman hem yatırım anlamında Çin tarafından desteklenmesi konuşuldu. Türkiye’nin Pekin Büyükelçiliği bu ziyaretle eş zamanlı olarak, Türk işadamlarına Çin’i sadece ucuz mal ithal edecek bir ülke olarak görmemelerini söyleyerek, artık Çin’e nasıl daha fazla mal satabilecekleri konusunda çalışmaları gerektiği çağrısını yaptı. Türkiye’nin Çin’e daha fazla tarım ürünü ihraç edebilecek konumda olduğu belirtilirken, Çin’e kiraz ihracatının yolunun açıldığı müjdesi verildi ve ilk kalemde 20 ton, akabinde de 5 ton kiraz ihraç edildi. İhracatta önü açılabilecek diğer tarım ürünlerinin nar, fındık, narenciye, zeytinyağı, süt ve süt ürünleri, su ürünleri ve kanatlılar grubu olabileceği bilgisi paylaşıldı. Çin ile Türkiye’nin toplam ticaretine baktığımızda, Türkiye’nin Çin’e karşı yüksek bir ticaret açığı verdiği görülüyor. Türkiye’nin Çin’e karşı dış ticaret açığını azaltması, kendi içinde yapacağı teknolojik atılımlarla, katma değeri yüksek ürünler üretmesi ve satmasına bağlı. Çin ile Türkiye’nin toplam ticaretine baktığımızda, Türkiye’nin Çin’e karşı yüksek bir ticaret açığı verdiği görülüyor. Bu ticaret açığı 2007 yılında 12 milyon dolar civarındayken 2017 yılında 20 milyar dolara çıktı ve 2018 yılında bu seyrini devam ettirdi. Türkiye Çin’e daha çok hammadde veya yarı mamul satarken, Çin’den teknoloji ve sermaye yoğunluğu yüksek ürünler satın almakta. Türkiye’nin Çin’e karşı dış ticaret açığını azaltması, kendi içinde yapacağı teknolojik atılımlarla, katma değeri yüksek ürünler üretmesi ve satmasına bağlı. Ancak Çin ticaret yaptığı ülkelere karşı hep fazla vermekte ve o ülkelerden ithalatını yükseltmemektedir. Yani genel olarak hep daha fazla ihraç etmeyi ama az ithal etmeyi tercih etmektedir. Türkiye-Çin Stratejik İş Birliği çerçevesinde 2015 yılına kadar karşılıklı ticaret hacmini 50 milyar dolara ve 2020 yılına kadar da 100 milyar dolara çıkarma hedefi konulmuş olmasına rağmen, ticaret hacmi henüz 27 milyar dolar civarında kaldı. Türkiye-Çin ilişkilerinin “kazan-kazan” düzleminde ilerlemesi Son yıllarda Türkiye’nin altyapı finansmanını sağlamak konusunda Çin’in bir finansör olarak değerlendirilebileceği konuşuluyor ve buna uygun politikalar güdülüyor. Fakat bu noktada, pek çok Batılı ülkenin taşıdığı endişeleri de göz önünde bulundurmak ve Çin finansörlüğünün uzun vadeli bir bağımlılık ilişkisi yaratmasının önüne geçmek gerekiyor. Son yıllarda Türkiye’nin altyapı finansmanını sağlamak konusunda Çin’in bir finansör olarak değerlendirilebileceği konuşuluyor ve buna uygun politikalar güdülüyor. Fakat bu noktada, pek çok Batılı ülkenin taşıdığı endişeleri de göz önünde bulundurmak ve Çin finansörlüğünün uzun vadeli bir bağımlılık ilişkisi yaratmasının önüne geçmek gerekiyor. Türkiye- Çin ticaretini incelediğimizde asimetrik ve Türkiye aleyhine seyreden bir ilişki göze çarpıyor. Bu dengesizliğin temelinde, Türkiye’nin Çin’e ham madde ve yarı mamul ihraç ederken, Çin’den teknoloji ve sermaye yoğun ürünler satın alması yatıyor. Bu da Türkiye’nin ihracat gelirinin düşük, fakat ihracat harcamasının yüksek olması sonucunu doğuruyor. Türkiye toplam cari açığının üçte birini Çin’e karşı veriyor. Son yıllara damgasını vuran ABD-Çin ticaret savaşlarının çıkış noktalarından birisi de bu; yani Çin’in ticaret yaptığı ülkelere karşı verdiği yüksek ticaret fazlası. Çin tüm dünyada hem ucuz işgücü hem de kur avantajını kullanarak ihracatını artırıyor, fakat diğer ülkelerden ithalatı ihracatından çok daha az seviyede seyrediyor. Türkiye-Çin ilişkilerinin “kazan-kazan” düzleminde ilerlemesi, Türkiye’nin Çin’i büyük projelerde bir finansör olarak kullanırken yapacağı anlaşmalarda son derece dikkatli olmasına bağlı. Çin’in oldukça iyi olduğu yenilenebilir enerji, bilgi teknolojileri, robotik ve 5G alanlarında yapılacak işbirlikleri Türkiye açısından faydalı olabilir. Türkiye-Çin ilişkileri Read the full article
0 notes
Text
fsanevi İpek Yolu bir zamanlar modern Özbekistan topraklarından geçmiştir, bu nedenle bugün bir mimari anıtların hazinesi ve antik çağın birçok kentinin odak noktasıdır. Hive, Semerkant ve Buhara turistlerin en gözde mekanlarıdır, çünkü bu şehirlerde mevcut Antik Doğu’nun varlığı en güçlü şekilde hissedilmektedir.
Burada Asya’nın atmosferinin tadını çıkarabilir ve birçok cazibe merkezini ziyaret edebilir, ayrıca 10-11. Yüzyılların eski tariflerine göre hazırlanan gerçek Özbek pilavının tadını çıkarabilirsiniz.
Hazırlanırken…
Tadarken…
Özbekistan’a ulaşmak zor olmayacak: Türkiye ve Özbekistan arasındaki hava ulaştırma anlaşması, yeni uçuş noktaları ve sefer artışları yapıldı.
Konaklamalar
Özbekistan’da, çok sayıda otel bulamayacaksınız, ancak burada kiralık iyi bir konut bulabilirsiniz. Bu, hem büyük şehirler hem de çok küçükler için geçerlidir. Otel türleri arasında daireler (tek kişilik oda veya tüm konaklama birimleri), oteller veya mini-otelleri bulmak sizin için en kolay olacaktır. Nispeten geniş fırsatlar hosteller ve misafir evleri sevenler de mevcuttur. Turistler bu ülkede, bu tür konutlar için değerli bir alternatif, bulabilselerde, kamp alanları ve tatil otelleriyle ilgili durum daha da zor. Taşkent, Buhara, Semerkand ve Hiva gibi şehirlerde bulabileceğiniz en büyük konut seçeneği.
Otel konaklama hiç de pahalı değil, ancak hizmet kesinlikle yüksek seviyesi ile memnun edicidir. Özellikle yerel yemekleri denemelisiniz diye otelin restoranında akşam yemeği herkes için uygun fiyatlı olacaktır.
Oteller
Özbekistan’daki turistler için en popüler konaklama otellerdir. Çoğunlukla, bu tür konutlar, Özbekistan’ın küçük kasabalarında bile oteller bulabilmenize rağmen, Buhara, Taşkent ve Semerkant’ta yer almaktadır.
Mini oteller (konuk evleri, butik otelleri, çiftlik evleri)
Burada mini-oteller ağı oldukça zayıf. Özellikle, bu konuk evleri için geçerlidir. Özbek konuk evlerini nadiren bulabilirsiniz, sonra en fazla sadece Semerkant ve Hive’de. Özbek misafirhanelerinde ortalama olarak günlük fiyatlar 12 USD’den başlıyor.
Pansiyonlar
Özbekistan’da hosteller nispeten yaygındır. Ancak, bu tür konutların neredeyse tamamı ülkenin başkenti – Taşkent’te bulunmaktadır.
Kamp
Ne yazık ki, Özbekistan’da kamp alanı bulamayacaksınız. Ancak, açık hava eğlence meraklıları, ülkedeki mevcut “yurt kamplarından” birine yerleşebilir ve bu da birçok açıdan doğası gereği kamp alanlarına benzer.
Özbekistan: Mutfak ve Yemek
Mutfak Özellikleri
Özbek mutfağı, İran-Tacik kültüründen gelen etkilerin yanı sıra eşsiz yerel mutfak geleneklerinin birleşimidir. Slav mutfaklarından bazı borçlar var. Çoğunlukla, bu etkiler Sovyetler Birliği dönemlerinde Özbek mutfak kültürüne geldi.
Özbek mutfağında en çok kullanılan malzemeler et (özellikle kuzu, dana eti ve at eti), sebzeler (lahana, patates, soğan, havuç, biber, patlıcan), pirinç ve buğdaydır. Tabii ki, belirli zaman açısından ilk yerler, tabii ki, kızartma ve pilaki olmasına rağmen, çeşitli şekillerde yemekler hazırlanmaktadır. Özbekistan’da tatlı pişirme geleneği ve birinci ve ikinci dersler olarak güçlü bir şekilde gelişmiştir. Özbek yemeklerinin özelliği kalori ve yağ içeriğinin artmasıdır.
Gezi Rehberi
Birçoğumuz farklı noktalara seyahat etmekteyiz. Dünyadaki seyahatlerim sırasında, Orta Asya ülkelerini ziyaret etmeyi hayal eden yabancı turistler ve bu bölgeye ziyaretlerini sıra dışı bir coşkuyla anlatanlar tarafından sürekli olarak karşılaştım. Daha sonra yabancıların neden tüm vize ve dil engellerine rağmen Orta Asya’ya gitmeye çok hevesli olduklarını ve her şeyin daha basit olduğu, bu en ilginç bölgeyi hafife aldığımızı düşündüm.
Tüm Orta Asya ülkeleri dikkati hak ediyor. Ancak, benim için en canlı izlenim Özbekistan oldu.
Düşün ki: Semerkant’ın gök mavisi camileri, Taşkent’in hareketli pazarı, antik Hiva kenti, kaybolan Aral gölü, hepsi gerçek. Özbek pilavı ve sulu kirazlar ile çocukluktan ve gençlikten gelen nostaljik bir anıya sahiptir.
Vize ve Sınır Geçişi
Umuma Mahsus Pasaport Hamilleri vizeden muaftır. Türk vatandaşlarının Özbekistan’a geldiklerinde 3 gün içinde otelde veya yabancılar polisine başvurarak geçici ikamet kayıtlarını yaptırmaları çok önemli bir konudur. Aksi durumda idari cezalar ile karşı karıya kalabilirsiniz.
Oraya Nasıl Gidilir
Özbekistan’a kara ve hava yoluyla ulaşabilirsiniz.
Özbekistan coğrafi olarak Asya’nın tam merkezinde, Seyhun nehri ve Ceyhun nehri arasındaki geniş arazilerde yer almaktadır. Bu ülkenin sınırları Kazakistan , Türkmenistan, Tacikistan , Afganistan , Kırgızistan ve Afganistan ile komşudur . Özbekistan’ın % 60’ından fazlası bir çöl ve bozkır, geri kalanı ise dağlar, vadiler ve ovalarla doludur.
2016 yılı nüfus sayımına göre, ülke nüfusu toplam nüfusun 32 milyonunu aşmaktadır; bunların% 63’ü kırsal bölge sakinleri ve sadece% 37’si kentseldir. Nüfusun kompozisyonuna göre Özbekistan, Özbeklerin% 80’ini, Rusların% 5,5’ini, Tacik ve Kazakların% 5’ini, Karakalpaks’ın% 2’sini ve Tatarların% 1,5’ini oluşturuyor. Toplam nüfus yoğunluğu yaklaşık 60 kişi / km2‘dir.
Turist Bölgeleri
Taşkent Bölgesi
Taşkent, doğunun mirası. Orta Asya’nın Kalbi. Eski mahalleler ağırlıklı olarak Chorsu pazarında yoğunlaşıyor ve bütün şehir katedraller ve çeşitli yönlerden türbeler ile zengin bir şekilde doludur. Taşkent’te İsa’nın Kutsal Kalbinin Katolik Katedrali’ni ziyaret edebilir, görkemli Medreseler ve Eski külliyelerin mavi kubbeleriyle örtülü seramik fayanslarla zengin bir şekilde dekore edilmiş türbelerin önünde meditasyon yapabilirsiniz.
Semerkant Bölgesi
Registan – büyük bir kompleks; Bazı minarelerde, bir kuşbakışı görüntüsünden karenin manzarasını görebilir ve görebilirsin.
Ancak, klostrofobiden (korku) muzdaripseniz uygun değildir, çünkü minaredeki merdivenleri çok dar ve dikçedir.
Semerkant’ın ikinci ana cazibesi ise, 10-15 dakika Registan’dan yürüyerek ulaşabileceğiniz Amir Timur’un türbesidir.
Türbe birkaç efsane ile ilişkilidir ve yerel bir uzmanın hikayelerini paylaştığı için çok şanslıydım.
Semerkant’ın şehir sınırları dışında oldukça sıra dışı bir yer. Kızıl Kum çölü, yaklaşık 300 hektarlık kumsal genişliği vardır.
Buhara Bölgesi
Buhara , muhteşem bir antik kenttir ve en sevdiğim ise burada, Doğu Türklerinin Nasreddin Hocası, Lyabi evinin ve göletin yanında bulunan anıt.
Şehrin en eski anıtı olan bu minareli kompleksi önünde oturup yapıya bir bakıp eskiyi düşünün, ardından yerel lokantalardan birinde lezzetli Özbek yemeklerinden tadın, sonrasında pazarı ziyaret edin ve geleneksel hamamda güne son verin.
Aral Denizi
Özbekistan seyahat şirketlerinde tur satın alarak Aral Denizi’ne de bakabilirsiniz, ancak katılımcıların sayısına ve gün sayısına bağlı olarak bu seyahatin fiyatı pahalı olabilir. Gidecek yolcuları uygun bir fiyata getirmeyi kabul eden bir sürücü bulabilirsiniz, ancak dikkatli olun. İlk olarak, Özbekistan’daki Daewoo Nexia otomobillerinin popülaritesiyle, böyle bir taşımacılığın Aral Denizi’nin kuru dibinde bir gezi için uygun olmadığını anlarsınız. Ama yinede değer.
➤Abone Ol : YouTube…
➤Mail : [email protected]
Özbekistan Gezisi fsanevi İpek Yolu bir zamanlar modern Özbekistan topraklarından geçmiştir, bu nedenle bugün bir mimari anıtların hazinesi ve antik çağın birçok kentinin odak noktasıdır.
0 notes
Text
Yeni havalimanı çiçek trafiğinin de merkezi olacak http://ift.tt/2jpsWon
Süs Bitkileri Üreticileri Alt Birliği (Süsbir) Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Dündar, Türk üreticilerin ürettiği süs bitkileriyle Hollandalı üretici FloraHolland çiçeklerinin İstanbul Yeni Havalimanı çevresinde satış organizasyonu kuracağını belirterek, “Türkiye’den ve dışarıdan gelecek ürünleri ortak bir organizasyonla 3. ülkelere pazarlama projesi üzerinde çalışıyoruz. İstanbul Yeni Havalimanı’nın merkezi konumundan yararlanarak böyle bir oluşum kurgulamak istiyoruz.” dedi.
Süs Bitkileri Üreticileri Alt Birliği (Süsbir) Yönetim Kurulu Başkanı Dündar, AA muhabirine sektörle ilgili açıklamalarda bulundu.
Dündar, Hollandalı süs bitkisi devi FloraHolland’ın Türkiye’deki yerli üreticilerle beraber İstanbul Yeni Havalimanı etrafında bir kümelenme teklifinde bulunduğunu bildirdi.
Hollanda’nın süs bitkileri alanında yüz yıllardır biriken tecrübesine dikkati çeken Dündar, “FloraHolland temsilcileri şu anda bizlerle görüşme halinde. Türkiye’de yapımı yakın zamanda tamamlanacak İstanbul Yeni Havalimanı‘nın bulunduğu bölgede bizleri de dahil edecekleri bir organizasyonla hem Türkiye pazarında hem de Türkiye’den sonraki pazarlarda satış hedefleniyor. Malumunuz şu anda özellikle Orta Doğu coğrafyası savaşların pençesi altında ama savaş bir gün bitecek.
Burada biz Azerbaycan, Gürcistan, Türkmenistan gibi ülkeler aynı organizasyon içinde hem bizim ürettiğimiz bitkileri hem de bizde olmayan bitkilerle birlikte satılması için şu anda görüşüyoruz. Karşılıklı kazan-kazan anlayışıyla bir iş birliği hedefliyoruz. Hollanda’nın bizim eksikliklerimizi tamamlayacağını, bizim de onların eksikliklerini tamamlayacağımız düşünüyoruz.” diye konuştu.
Türk ve Hollandalı süs bitkisi üreticilerinin Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci önderliğinde bir araya geldiğini anımsatan Dündar, “Sayın bakanımız aynı daveti kendilerine sundu. Türkiye’den ve dışarıdan gelecek ürünleri ortak bir organizasyonla 3. ülkelere pazarlama projesi üzerinde çalışıyoruz. İstanbul Yeni Havalimanı’nın merkezi konumundan yararlanarak böyle bir oluşum kurgulamak istiyoruz.” dedi.
“BELEDİYELERİMİZİN AĞAÇLARDA YERLİ TÜRLERİ TERCİH ETMELERİNİ RİCA EDİYORUZ”
Dündar, “Süs bitkileri sektörü olarak bizim büyüklüğümüz 2002 yılında 400 milyon lira seviyesindeydi, şimdi ise 4 milyar lira büyüklüğe ulaştık. Bu ülke ekonomisi açısından ve sektörümüz için önemli bir gösterge. İhracatımız geçen yıl 82 milyon dolar oldu. Hedefimiz bunu 2023 yılında 500 milyon liraya çıkarmak. İthalatımız ise geçen yıl 87 milyon dolar gerçekleşti. İstihdamımıza bakıldığında sektör olarak 100 bin seviyesindeyiz..” bilgilerini verdi.
Süs bitkileri sektörünün son 15 yılda 10 kat büyüdüğünü söyleyen Dündar, bunda belediyelerin alımlarının önemli paya sahip olduğunu kaydetti.
Türk üreticilerin göz ardı edilemeyecek derecede kaliteli üretimler yapmaya başladığını anlatan Dündar, şunları söyledi: “Belediyelerimizin kullandıkları bitkilerde ve özellikle ağaçlarda olabildiğince yerli türleri tercih etmelerini rica ediyoruz. Özellikle ağaç türlerinde daha büyük ve gösterişli ağaçlar değil de, belki bir iki sene sonra gösterişli hale gelecek yerli ağaçları tercih edilebilir. Biz yasaklarla değil, ülkemizdeki paydaşların uyumuyla sektörümüzü geliştirmek istiyoruz. Belediyelerimiz eğer uygulamalarında yerli ağaçları tercih ederlerse hem ülkemiz ekonomisini hem de biz üreticileri desteklemiş olurlar.
Peki belediyeler hangi bitkiyi hangi yerel üreticiden bulacağını nasıl bilecek? Bunun için Süsbir Portal‘ı hayata geçirdik. Süsbir Portal’a her bir belediye girerek hangi üreticide hangi tür bitkilerin bulunduğunu görebiliyor. Ticareti kolaylaştıran ve şeffaflaştıran bir uygulama Süsbir Portal. Tüm belediyelerimize göz atmalarını tavsiye ediyoruz. Çünkü burada alıcılara ödeme yapmıyorsunuz, doğrudan üreticiden alıyorsunuz. Talep de artarak devam ediyor.”
Kaynak:http://ift.tt/Y2Rkt2
from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri http://ift.tt/2hvWIre via IFTTT
0 notes
Text
TÜRK DÜNYASI'NDA MİLLİYETÇİLİK HAREKETLERİ
Ruslar’ın, Çar İvan Grozni’den başlayan ve I.Petro döneminde sistemleştirilen bir politikaları vardır. Bu politika “Sıcak denizlere inmek” şeklinde özetlenebilir. Yayılmacı bir politikadır. Çar İvan Grozni’nin, Batıya ve Güneye doğru yayılması, o günün şartları altında mümkün değildi. Batısında ve güneyinde devrin en güçlü devleti Osmanlı İmparatorluğu vardı. Bu büyük gücün varlığı İvan Grozni’yi doğuya yönelmeye mecbur etti. Doğuya giderken takip edebileceği iki yol vardı. Hazar Denizinin güneyine inerek, İran üzerinden Orta Asya’ya ulaşmak yahut Hazar Denizinin kuzeyinden İdil (Volga) boyunu takip ederek Orta Asya’ya ulaşmak. Birinci yolda İran gibi güçlü bir devletin olması, ikinci yolun tercih edilmesine sebeb oldu. Ve Ruslar bu yoldan hareket ederek, 1551’de Çuvaşistan’ı, 1552’de Tataristan’ı işgal ettiler. Daha sonraları Sibirya üzerinden Orta Asya’ya indiler. 1800’lü yıllarda artık Orta Asya’nın işgali için bir engel kalmamıştı. Dağıstan’da Şeyh Şamil direnişinin kırılması ile boş kalan ordularını Orta Asya’ya yolladılar. Yedi Sular Bölgesinden Kırgızistan’a girerek kısa zamanda Orta Asya’yı ve son direnç noktaları olan Hivye, Hokand ve Buhara Hanlıklarını işgal ettiler. Ruslar’ın bu yayılmacı emelleri ve zalim tutumları Türk topluluklarında büyük bir nefret ve dikkatle izlenmiştir. Rusların zalim davranışları, daha Çarlık Rusyası zamanında Milliyetçi hareketlerin doğmasına sebeb olmuştur. Rus İmparatorluğu içindeki Kırım ve Volga Tatarları, modern milliyetçilikten ilk etkilenen Türk İslam ulusları olmuşlardır. Onların sayesinde milliyetçilik, tüm Türk Dünyasına bir ideoloji olarak yayılma imkanı bulmuştur. Şeyh Şamil’in destanımsı mücadelesi, Kuzey Kafkasya halklarının hiç unutmadığı bir mücadele olarak nesilden nesile aktarılmış ve Kuzey Kafkasya’da milliyetçi hareketleri hep ayakta tutmuştur. Denilebilir ki, Kuzey Kafkasya Türkleri, hiçbir zaman Rusya’nın tam boyunduruğu altına girmemişlerdir. Kırım Tatarlarından Gaspıralı İsmail Bey, Cafer Seyit Kırımer, Şah Cihan, Volga Tatarlarından Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan, Ayaz İshaki, Batulla Taymaz ilk aklımıza geliveren milliyetçi aydınlardır. Komünizmin Çarlık Rusyası ile olan mücadelesinde milliyetçiler bütünüyle Komünistleri desteklediler. Lenin’in “Halklara Özgürlük” sözü Türk Milliyetçilerinin Çarlık Rusyası’ndan kurtulma istek ve arzuları, onların komünistlerle birlikte olmalarına yolaçtı. Fakat komünistler ülkede hakimiyetlerini sağlamalaştırınca, bütün işbirlikçilerini yokettiler. M.Emin Resülzade, Hüseyinzade Ali Bey, Hüseyin Cavid, Ahmet Cevat, Sultan Galiyev, Zeki Velidi Togan gibi şahsiyetler ya öldürüldüler ya da ülke dışına kaçmak zorunda bırakıldılar. Bu arada Türkistan’da Korbaşılar, Kuşçubaşı Eşref Bey, Hacı Sami Bey gibi tecrübeli ittihatçılar tarafından organize edildiği için 1937’lere kadar mücadeleyi devam ettirdi. 1937’de son Korbaşı Şir Hikmet Bey’in ülkeyi terk etmesiyle bu hareket de sona erdirildi. Ve 1937 yılı, tüm Türk bölgelerinde milliyetçilerin hasadı bekleyen başaklar gibi biçildiği bir yıl olarak hafızalara nakş edildi. İkinci dünya savaşı yıllarında bilhassa Kafkasya ve Kırım’da, Almanya destekli kurtuluş hareketleri ortaya çıktı. Almanların kurduğu Türkistan taburları, Ruslara karşı savaşa girdiler. Fakat Almanlar savaşı kaybedince, Kırım Tatarları, Karaçaylar, Ahıska Türkleri, Balkarlar ve Çeçenler özgürlük mücadelelerinin sonucunu çok pahalı bir şekilde ödediler. Stalin’in hışmına uğrayarak, çoluk çocuk, yaşlı genç bakılmadan, tümü yurtlarından alınarak, Orta Asya’nın çeşitli bölgelerine, Sibirya’ya sürgün edildiler. Korkunç katliamlara, sonu gelmez acılara sebebiyet vermesine rağmen özgürlük mücadelesi hiç durmadı. Stalin celladının ölümünden sonra, Kruşov döneminde, Çeçenler, Karaçaylar, Balkarlar ve Kırım Tatarları’nın yurtlarına dönmelerine izin verildi. Tabii ki, bu dönemde ortaya çıkan ve bugün de özgürlük mücadelesine yılmadan devam eden Mustafa Cemil Kırımoğlu’nu burada anmamak hakka vefasızlık olurdu. 20.yy ikinci yarısından itibaren milliyetçilik kavramına “İnsan hakları” kavramı da eklendi. Mücadelenin boyutu böylece biraz daha genişletildi. Türk olmayan bir kısım halklar ve kişiler de, mücadeleye bu sayede destek verdiler. 1980’lere Brejnev’le gelen Sovyet toplumu, bu arada tankların, Çekoslovakya’daki özgürlük ateşini nasıl söndürdüklerini de gördüler. 1985 yılında Sovyetler Birliği’nin başına Mihail Gorbaçov geldi. Gorbaçov, sistemdeki aksaklıkların meydana getirdiği içinden çıkılmaz ekonomik bunalımın giderilebilmesi için, batılı ülkeler tarafından kendisine önerilen, (bilhassa ABD tarafından) reformlara başladı. Bu Sovyetler için sonun başlangıcı oldu. Oldukça hafif bir yumuşama gösteren rejim, Sovyetleri meydana getiren halkların kimlik arayışları ve isyanlarıyla karşılaştı. Artık Sovyetler Birliği’nin her tarafında milli kimlikleri için ayaklanan, hak arayan yüzlerce kuruluş ortaya çıktı.Önce Baltık ülkelerinde başlayan Halk hareketleri, diğer cumhuriyetlere sıçradı. Doğu Almanlar Berlin duvarını yıkarak, Batı Almanya ile kucaklaştılar. Dayanışma Sendikası Polonya’da iktidarı ele geçirdi. Azerbaycan’da Halk Cephesi, Özbekistan’da “Birlik” Hareketi açık bir şekilde komünistlere karşı verdiği özgürlük mücadelesini meydanlara taşıdılar. Bu arada bölgesel kimlik çatışmaları da görülmeye başladı. Abhaz-Gürcü, Moldovan-Gagavuz, Ahıskalılar-Özbek, Kırgız-Özbek, Moldovan-Rus gibi.... Bu dönemde Sovyetler Birliği, tam bir, kaynayan cadı kazanına dönmüştü. Ortaya çıkan olayların sebebi, yaratılmak istenen Sovyet insanı ve unutturulmaya çalışılan milliyetlerdi. Bu kargaşa ortamında Türk Cumhuriyetlerinde ve Türk bölgelerinde Milliyetçi, özgürlük mücadelesi veren kuruluşlar filizlendi. Bunlar; - Azerbaycan Halk Cephesi - Özbekistan "Birlik" Halk Hareketi - Kazakistan Alaş-Orda Hareketi - Türkmenistan Ağız “Birlik” Hareketi - Kırgızistan Alaş-Başan Hareketi - Tataristan Özek Cemiyeti - Çuvaş Kalkınma Partisi - Türk Halkları Asamblesi - Türk Dünyası Gençler “Birliği” - Kırım Milli İttifak Hareketi - Balkarya Töre Teşkilatı’dır.
0 notes
Text
Emperyalizm gerçekliğinde “Kıbrıs, Keşmir ve Venezuela” – Özkan Yıkıcı
https://wp.me/pXsHy-Kt6 Bugün dünyada gerek genel gerekse ulusal düzeyde binlere varan sorunlar yaşanmaktadır. Bunların bazısı da gündemleşip konuşturuluyorlar. Sorunların yoğunluğu veya çeşitliği karşısında hep bir genel kuram unuturumla başarısına gelindi! Emperyalizim….Gerçekten, krizlerin hem genelini hem de ülkeleri yakan boyutlarıyla sürekli yaşanarak gündemleşiyor. Gerek içsel gerek devletler arası sorunlar da savaşlara dek tırmanmaktadır. Genelde medya seçkisi ile bunların tercih edilenleri ile ancak alakadar olunuyor.Hepsi konuşulurken nedense, eskiden sık sık kulanılan genel sistemsel ayak hep yok saydırtılmaktadır. Emperyalizmin nedenleri üzerinde pek durulmaz. Tam aksi, sanki gülük gülüstanlı Emperyalizim ile sorunların çözüleceği yalanı da artık epey kamuoyunda inandırıcı hale getirildi. Oysa, her sorunda mutlaka geçmişten gelen sistemsel nedenler vardır. Ayrıca, bu sorun dilendiği anda çözülür gibi yapılıyor. Emperyalizmi, onun ilişkisel bir olmazsa olmazı olan Sömürgeciliği ve daha da ileri gidilerek, Klasik sömürgeleşme ile Yeni sömürgeciliğin de kurallarını bilmediğiniz anda kendinizi aldatılmış güncel sorunların içinde bulursunuz. Son günlerde Kıbrıs, Keşmir sorunu nedeniyle Pakistan Hindistan tırmanan kriz ile Venezuelada resmen dış müdahaleli siyasal basınç konularını Emperyalizsisz anlayamazsınız. Ama, siz Emperyalist dışı dar günceyle konulara bakarsanız da kolayca kandırılma moduna gelirsiniz. Günümüz Dünyası, Kapitalist sistem koşulalrında yaşamaktadır. Oluşan tüm konular da bu sistemsel işleyişlerin birer ürünüdür. Kapitalizmin üst aşaması ve Uluslararasılaşan gerçeği Emperyalizim ise bunun devamının sonucudur. Uluslarasılaşan gerçek ile sistemsel işleyişlerin özünü bilmeden konuları doğru anlamak mümkün değildir. Hat ta, işleyen Emperyalizim yapısında, değiştirilen sömürme taktiklerini de cahilce ötelersek, günümüz dünyasının özünü okuyamayız. Öyle ki Emperyalizmin çözüyorumla aslında klasik sömürgeciliği yeni sömürgeciliğe taşımasını bilmiyorsanız, Açık ik Şkalden gizli işkale geçişi de görmezden geleceksiniz. Devamında, Emperyalist siyasal dönüşümle olan bu süreçte de kaşılmaya aday Keşmir veya Kıbrıs gibi konuları da potansiyel kulanım aracı olarak da brakılacaktır. Ayni şekilde; Emperyalizmi bilmiyorsanız ve onun sermaye çıkarlı sınıfsal gerçekliğinden kaçarsanız, Venezulada olanları da yanlış algılarsınız. Çünkü, başta Amerikan tekeleri açıkca şunu söylerken “Venezule Petrolu fakirlere sağlık ve eğtim olarak dönemez* Bu kar sermayenin kasalarına girmesi gerekir” siyasi hedefini de anlayamazsınız. Halbuki, Venezuela müdahalesi özünde enerji kaynağının halka değil de sermayeye verilme müdahalesi olduğu söylenen taleplerle açıktadır. Ne diyorlar: “Petrol zenginliği çarçur ediliyor! Halbuki bu sermayeye kar olarak verilmelidir”. Yukarda verilen 3 ülke örneği, eğer Emperyalizmi bilmeden tek tek yorum yaparsanız, sunulan şekliyle ele alırsanız hep yanlırsınız.Hat ta, Kıbrısta olduğu gibi Klasik sömürgecilikten yeni Sömürgeciliğine geçerken, yapılandırılan Kıbrıs ile çizilen siyasal hedef bilinmeden konuşulursa; Şu basit aldatmaya kolayca inanırsınız: “iki toplum lideri konuyu çözecek”! Onca deneğim karşın bu aldatmaca öylesine yerleşti ki Kıbrısı şekilendirine başta ingilterenin hala adada “barış ve çözüm” istendiğine inanç yerleştirilmektedir… İster Kıbrıs ister Keşmir konusu Emperyalizm ile birlikte konuşulmaz, sömürgecilik taktiksel sıçramayı bilmezden gelirsek, Kıbrıs konusunu “iki lidere” Keşmir sorununu da “Pakistan Hindistan” daraltısına sıkıştırırız. Emperyalizmin sınıfsal özü ile sömürgeleştirme politikalarında çözüyormuş gibi görünüp yeni sorunlar yaratılan yönünü de yok saymış oluruz. Üstelik, yeri geldiğinde Kıbrıstan Keşmir sorununa öylesine direk müdahaleler yapıldı ki bunlar dikate alınsaydı, günümüz Venezuela gerçeği de daha kolay anlaşılıp, kamuoyu bukadar aptal yerine konulmayackktı! Hele şu ezber çok gülünç; Demokrasi getirilecekmiş! Iraktan SUriyeye veya bizde yapılan genel seçimlerdeki demokratik ortamın dersleri doluyken; Kıbrıs ve Suriyede yeni dönemde rol alacak Türkiyede olanlar sa başka bir yansıyış halindedir. Ama bize ne deniyor: uluslar arası güçlerin de istekleri budur! Venezuelaya demokrasi getirilecekmiş… Peki Yeri geldikçe unuturulan ve ansızın parlatılan Keşmir konusunda bu sistemin rolu ne? Acıdır, Hem Keşmir, hem de Kıbrıs bağımsızlıkların olmasıyla yeni sorunlarla sıçrama yapan konulardır. Emperyalizim Klasik sömürgecilikten yeni Sömürgeciliğe geçerken, açık işkaller sonlanırken,birden ayni coğrafyada yeni sorunlarla kontrolu krizler dönemine de geldi. Sistemin Yeni sömürgeleşmesi ile Bölgemizde Kıbrıs sorunu İngiltere işkal sorunundan garantörlü bağımsız yönüne kayarken, kurdurtulan İsrail ile de Filistin sorunu yaratıldı. Hint yarımadasında ise tek devlet yerine önce Pakistan Hindistan ve Yetmişlerde de Bangladeşle değişik devletler oluştu. Keşmir konusu ise göstere göstere çözümsüzleştirilip patlamaya hazır bonba gibi bölgenin ortasına brakıldı. Hem de B.M. kararlarıyla da bu taşlandırıldı. Venezuela ise bizim de ders alacağımız güncel bir durumdadır. Venezuela petrol zengini bir ülkedir. Fakat, petrol zenginliği uluslar arası tekelerin elindeydi. Halkın Y.82 cıvarında yoksuldu. Çavezle başlayan Bolivaris Sosyalizim anlayışı ile petrol zenginliğinin birkısmı halka dönük politikalarda kulanılmaya başlandı. Buda darbe girişimlerinden şimdiki aşamaya dek direk Amerikan müdahaleleri ve iç sermaye oligarşilerince yapıldı. Konu: Petrol zenginliği yoksulara sağlık ve eğitim harcaması olarak yapılmaması gerekiyordu! Bu iç oynama alanı daraldıkça, dış müdahale artıp, sonunda başkan ilan etme, ablukayı artırma yöntemleri ve dış askeri müdahale tehtitleriyle bu petrol kaynağının halka değil de sermayeye verilme kuralı işlemektedir. Yani; venezuelayı, salt denilen şekliyle değil, direk Emperyalizim içerikle ele almak gerektiği dayatması vardır. Bu Kıbrısa mesajdır! Özellikle de bizim tarafa. Çünkü, sanki burada çıkan gazın sadece Kıbrıs elinde olacağı ve bizim de etkimiz varmışcasına hem pay isteniyor, hem de boruların Türkiyeden geçme talepleri ağırlıkta sunulup doğru sanılmaktadır. Oysa, daha denizdeki araştırmalarla işin içindeki Amerikan tekelinin sahipleri baştan gereken mesajı vermesi gerekirdi. Örnek, bilgi edinme de olsaydı. Katarda çıkarılan Petrolun ancak Y.14 ülkedeki kesime kalıyor, Azerbeycan ve Türkmenistan emerji kaynaklı zenginken, kadınlarının buraya gelip nasıl çalıştığı gerçekler, gözümüzün içine sokulmaktadır. Üstelik, pek söylenmeyen Dünya Bankası stratejisi ile bunalr gerçekleşmektedir. Basit eski halk diliyle şimdilik makalemi baylayacam: eskiden konuştuğumuz bazı bilgili yaşlılar şu basit olgualrla bizi aydınlatmaya çalışıyorlardı! “İngiltere nerden çekildiyse, sorun brakıp gitmiş gibi oldu. Aslında gitmedi! Sadece rolunu gizledi. Kıbrıstan çekilirken, ta baştan bizi parçaladı, Filistinden çekilirken İsrail devletini kurdurtu, Pakistan Hindistan arasına Keşmir bonbasını koydu, Arap ülkelerini kendince sınırlarla ayırıp, mezhepsel ve etnik sorunlarla karşıkarşıya braktı” Zincir devam edip Sirilankadaki Tamil sorunundan tutun Afrikada başka ayrışmalarla bir sömürgeleşme politikasını anlatırlar. Tabi ki Kıbrıs konusundaki Taksim politikasının da aslında ingilizin ürünü olduğunu, belgelerle söyleyenler de oldu. Ama, bunlara bakarsanız, günümüz dünyasında Emperyalizim sürdüğü için, devamlılığının da olduğu kesin. Sadece, gerektiği anda kontrolu krizle tırmandırılıp savaş eksenine de tırmandırıldı. Bana eski bir Özalharpcının Kıbrıstaki olaylardaki taktik için kulandığı şu cümle önemli: “Dikat ediniz mi; öldürülen ve karşılık verilme olaylarında hep sınır vardır. Sadece karşılık verme ile sınırlandı. Bu bize hep anlatıldı” dedi. Özelharpın buradaki yerini de emperyalist ilişkisini de size braktım.
0 notes
Text
Uluslararası Satranç Turnuvası Heyecanı Başlıyor
Gülnar Haberleri Yeni Bir Haber Yayınladı... https://www.gulnarhaberleri.net/uluslararasi-satranc-turnuvasi-heyecani-basliyor/
Uluslararası Satranç Turnuvası Heyecanı Başlıyor
Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz, Büyükşehir Belediyesi ve Türkiye Satranç Federasyonu işbirliğiyle bu yıl 3.’sü gerçekleştirilecek olan ‘Uluslararası Mersin Satranç Turnuvası’nın basın toplantısını gerçekleştirdi.
9-15 Eylül tarihleri arasında düzenlenecek olan turnuvaya 10 ülkeden yaklaşık 300 sporcunun katılması bekleniyor. Turnuvada başarı elde etmiş sporculara da toplam 51 bin 850 TL ödül dağıtılacak.
Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz tarafından gerçekleştirilen 3. Uluslararası Mersin Satranç Turnuvası’nın basın toplantısına, Türkiye Satranç Federasyonu As Başkanı Halil Hilmi Darı, Mersin Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Demirtaş, turnuvada mücadele edecek olan sporculardan Burcu Melis Temel ile Mersad Khodasheas ve çok sayıda basın mensubu katıldı.
Başkan Kocamaz: “Hayat İle Satranç Oyunu Arasında Çok Yakın Bir Benzerlik İlişki Vardır”
Böyle bir turnuvanın üçüncü kez Mersin’de düzenleniyor olmasından onur ve gurur duyduğunu belirterek konuşmasına başlayan Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz, “Biliyoruz ki spor her şeyden önce insanın kendisiyle barışmasıdır. Ruhunu ve bedenini terbiye edip ufkunu kardeşliğe, dostluğa çevirmesidir. Sporun sadece insan sağlığına değil, toplum ruhuna da çok olumlu etkilerinin olduğunun bilinciyle Mersin Büyükşehir Belediyesi olarak Mersin’i markalaşmış bir spor kenti yapma yolunda kararlı adımlarla ilerliyoruz ve her alanda olduğu gibi sportif faaliyetlerde de ilkleri gerçekleştirerek 7’den 77’ye yerelden uluslararası camiaya kadar tüm dünyada, şehrimizi büyük bir onurla temsil ediyoruz” dedi.
Büyükşehir Belediyesi olarak göreve geldikleri günden itibaren birçok farklı spor dalında organizasyonlar düzenlemeye başladıklarını ve sporun her dalına önem verdiklerini vurgulayan Başkan Kocamaz, “Sporun her alanındaki özverili çalışmalarımızı, bir zekâ oyunu olmakla birlikte insanı durmadan geliştiren bir derinliğe sahip olan satrançta da gösteriyoruz. Çünkü insanoğlunun yaşamış olduğu hayat ile satranç oyunu arasında çok yakın bir benzerlik ilişki vardır. İnsanın, kısa ve uzun vadede gelecek ile ilgili atacağı adımlar veya alacağı kararlar, satranç oyuncularının oyun sırasındaki karar, taktik ve hamleleriyle paralellik taşımaktadır. Satrançta oyuncular nasıl bir sonraki ve hatta daha sonraki hamlelerin sonuçlarını iyice düşünmek zorundalarsa, insan alacağı kararlarda da aynı hassasiyeti göstermelidir” şeklinde konuştu.
“Önce Düşün, Sonra Oyna”
Ülkemizde satranç eğitiminin yaygınlaştırılması gerektiğine vurgu yapan Başkan Kocamaz, “İlköğretim okullarında bu yönde yapılan çalışmalar sevindiricidir. Çünkü satranç, çocuklarımızı ve gençlerimizi, zihinsel ve sosyal açıdan geliştiren bir spor dalı olma özelliği taşımaktadır. Satrançtaki ‘Önce düşün, sonra oyna’ ilkesi, çocuklarımızın ve gençlerimizin alacakları kararlar ve atacakları adımlar öncesinde gerektiği gibi düşünmelerini sağlarken, acele ederek yanlış atılımlar içerisinde olmalarını önleyecektir. Yapılan bilimsel araştırmalar, satrancın genel başarı düzeyini arttırdığını da göstermektedir. Çünkü satranç sporu, kişide konsantrasyon, dikkat ve odaklanmayı sağladığı gibi, ileri düşünme yeteneği ve analiz kabiliyetini de arttırmaktadır. Türk kültüründe önemli bir yeri olan satrancı yeni nesillere de erken yaşta öğretmeli, bu bilinci daha da yaygınlaştırmalıyız. Bu bağlamda Satranç Milli Takımımızın uluslararası arenada kazandığı başarılar, bizleri de gururlandırmakta ve sevindirmektedir. Geçen yıl yapılan Dünya Takımlar Şampiyonası’nda A Milli Takımımız, Türk satranç tarihinin en büyük başarısını elde ederek dünya 5.’si olmuştur. İnşallah, bu sporun daha da yaygınlaşması ve bizlerin vereceği destekle, ülkemizin başarı çıtası daha da yükselecektir” ifadelerini kullandı.
“En yüksek ödül miktarı, Mersin Satranç Turnuvasında”
Turnuva’nın Türkiye’deki reyting ortalaması en yüksek olan turnuva özelliğini taşıdığından bahseden Başkan Kocamaz, “Ayrıca Türkiye genelindeki satranç turnuvalarında dağıtılan en yüksek ödül miktarı, Mersin Satranç Turnuvası’nda verilmektedir. Turnuvamız, satrançta kategori atlama anlamına gelen norm almak isteyen sporcular için de önemli fırsat sunmaktadır. İran’dan Asya Gençler Şampiyonu sporcumuzun da yer alacağı turnuvada ayrıca Mersinli 6 milli sporcumuz da mücadele edecektir. Bu duygu ve düşüncelerle, turnuvaya katılan tüm sporculara başarılar dilerken, turnuvada emeği geçenlere teşekkür eder, tüm katılımcılara sevgi ve saygılarımı sunarım” dedi.
As Başkan Darı: “Mersin son dönemde Türkiye’de yıldızı parlayan bir ilimiz”
Türkiye Satranç Federasyonu As Başkanı Halil Hilmi Darı ise organizasyon hakkında kısa bilgiler vererek konuşmasına başladı ve “Mersin Satranç Turnuvası, Türkiye’deki birçok turnuva içerisinde çok yüksek bir kaliteye sahip. Çok iyi sporcular bu turnuvaya katılıyor. Turnuvadaki beklentilerimiz genelde bizim kendi Türk sporcularımızın puan almaları ve kaliteli bir platformda yarışmaları. Ben bu turnuva için bize katkı sunan Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Burhanettin Kocamaz’a çok teşekkür ediyorum. Mersin son dönemde Türkiye’de yıldızı parlayan bir ilimiz. Hem dikey hem de yatay gelişimde oldukça başarılı bir ilimiz. Bu konuda da bu başarıyı sağlayan tüm arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz” diye belirtti.
Ayrıca turnuvada mücadele edecek olan sporculardan Burcu Melis Temel ile Mersad Khodasheas da birer konuşma yaparak, turnuvaya ev sahipliği yapan Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz’a teşekkürlerini ilettiler.
Turnuva, Kongre ve Sergi Sarayı’nda oynanacak
3. Uluslararası Mersin Satranç Turnuvası ülkemizde bu yıl düzenlenen turnuvalar içerisinde en yüksek oyuncu ortalaması ile ilk sıralarda yer alıyor. Turnuva, satrancın başkenti olan Mersin’de, Kongre ve Sergi Sarayında oynanacak. Geçtiğimiz yıl 2.’si yapılan turnuvada iki IM (Uluslararası Usta) Normu çıktı ve iki Türk sporcu bu normları aldı. Turnuva A ve B olmak üzere iki kategoride gerçekleşecek. Toplam 51 bin 850 TL ödül dağıtılacak olup, A Kategorisinde birincilik ödülü 7 bin TL, B kategorisinde ise birincilik ödülü 2 bin TL. Turnuvaya şu ana kadar 5 Uluslararası Büyük Usta (GM), 2 Uluslararası Kadın Usta (WGM) 7 Uluslararası Usta, 2 Fide Usta (FM), 1 Bayan Fide Usta (WFM), 4 CM olmak üzere 21 unvanlı sporcu bulunuyor. Turnuvaya, Türkmenistan, Rusya, Azerbaycan, Ukrayna, Moldova, İran, KKTC, Suriye, Gürcistan ve Türkiye olmak üzere 10 ülke sporcusu kayıt yaptırdı. 16 masada canlı yayın yapılacak olup, maçlar dünyanın her yerinden izlenebilecek.
0 notes
Photo
Orıflame Kozmetik
Oriflame Kozmetik Eskişehir
Oriflame Üyelik Başvurusu
Oriflame üyelik çok kolay ve tamamen ücretsiz bir süreçtir. Üye olduğunuz andan itibaren ürünleri danışman fiyatları üzerinden indirimli olarak sipariş vererek ihtiyacınız olan ürünleri alırken tasarruf edebilirsiniz. Dilerseniz indirimli aldığınız ürünleri satış fiyatları üzerinden satarak satış kazancı da elde edebilirsiniz.
Sık Sorulan Sorular
Kimler Üye Olabilir?
18 yaşını doldurmuş her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı üye olabilir. Türkiyede oturma izni bulunan Azerbeycan, Türkmenistan veya diğer tüm ülke vatandaşları da üye olabilirler.
* Türk Vatandaşı Olmayan Yabancı Uyruklu Kişiler de Başvuru Yapabilir.
Her ay sipariş vermek zorunda mıyım?
Her ay düzenli sipariş verme zorunluluğu yoktur. Dilediğiniz sıklıklarlar sipariş verebilirsiniz. Üye olmak tamamen ücretsiz bir süreçtir.
Üyeliğimi sonlandırmak istersem?
12 ay boyunca herhangi bir sipariş vermediğiniz durumda üyeliğiniz otomatik olarak iptal olacaktır.
Ayrıca dilerseniz kazandığınız tüm haklarınızı birinci dereceden akrabalarınıza devredebilirsiniz
Yeni üyelere sunulan avantajlar nelerdir?
Kayıt olduğunuzda Hoş geldiniz ve Kat Kat Kazan programından (https://www.origuzellik.com/oriflame-hos-geldiniz-programi) yararlanmaya hak kazanırsınız. Hoş geldiniz programının içeriği her ay yenilenmektedir.
Üye olduktan sonra nasıl sipariş vereceğim?
Üyelik kaydınızın ardından tüm ürünleri özel danışman fiyatları ile almaya hak kazanırsınız.
Telefon : 05549894519
https://www.origuzellik.com
(https://www.origuzellik.com)
Orıflame Kozmetik
0 notes