Tumgik
#türkiyede bir koyun
martianderick · 1 year
Text
Aydınlatma işlevini yerine getirsin diye icat edilen ampul miadını doldurmuş olup, tarihin karanlık sayfalarına gömülmüştür.
0 notes
cagriii · 1 year
Text
Fikri Hür Vicdanı Hür
 
    Herkese selamlarrr.Daha yeni bitirdiğim kitabı direkt sizlerle paylaşmak istedim.İsmail Küçükkaya'nın kaleminden Fikri Hür Vicdanı Hür çok satanlarda yerini almıştı ben de aldım ve okudum şimdi de sizlere kitap hakkında fikrimi sunmak üzere yazıyorum.Kitap sevgili İsmail Küçükkaya'nın hayatı ile başlıyor, nerede çalıştığı ne işler yaptığı ve daha sonrasında ülkedeki olan bitene değinmiş,beni açıkçası saran bir kitap oldu bu gibi insanlar Türkiyede pek sevilmezler sebebi de sanıyorumki eleştirmen gazeteciler olduğundan ama gazeteciyi gazeteci yapan da farklı olanı görmesi değil midir?..
    Kitabın iç kısımlarına doğru girecek olursak;Sevgili Muharrem İncenin çok konuşulan ''adam kazandı''olayına değinilmiş,kendisinin moderatörlüğünü yaptığı Binali Yıldırım-Ekrem İmamoğlu programına değinmiş,kendisine yapılan haksızlıklara karşı nasıl ayakta durduğunu kendisini bazı zor durumlarda nasıl soyutladığını dili el verdiğince anlatmaya çalışmış,mevcut iktidarın 20 yıllık süre zarfında ilk on yıldaki davranışı ile son on yıldaki davranışına değinmiş,bazı şeyler çok daha farklı olabilecekken ne olduğuna değinmiş ama üstünde en çok durduğu şey de ''gazeticilik''.Çünkü kendisi bir gazeteci ve bizim memleketimizde eleştirenin haksız,onlardan olmayan biri gibi lanse edilmesine çok müsait bir ortam var.
Ama bunca olana rağmen bardağın dolu tarafına bakmayı bilen,yaşananlardan olumlu dersler çıkarabilen insanlara umut aşılayan,güne güzel başlamasına fırsat sunan bir isim İsmail Küçükkaya...Ve şuna da değinmek istiyorum.Sevgili İsmail abi de değinmiş kitap okumamız gerek,sorgulamamız gerek,hakkımızı aramamız gerek,koyun gibi yaşamamamız gerektiğine değinmiş hatta kitaptan şöyle bir alıntı da ekleyeyim;''Cephede dahi kitap okuduğunu bildiğimiz bir liderin vizyonunu kavramak,onu tanımak,anlamak için bunu yapmamız gerekiyor.''
   Üstüne düşününce daha farklı düşünceler,anlamlar türetilebilir benim yazıya döktüklerim bu kadar herkese iyi okumalar :)
0 notes
yenicagkibris · 1 year
Text
Oğul Petro yargıda - Özkan Yıkıcı
Şöylesine bir elinizi anlınıza koyun. Ufak ufak gözlerinizin önünden bazı olguları geçirin. K. Kıbrıs veya Türkiyede farketmez. Herhangibir makamcınının oğlu lveya yakını yolsuzluk veya rüşvet teklifine karşılık verdiği için tutuklanacağına ve yargılanacağına inanıyor gibi olurmusunuz? Brakın oğul veya eşi: kendileri dahi sayın deyince, birçok konu sayılıp da nasıl dokunulunmadığı bilgilerini…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
baybaykus · 4 years
Text
CAMBAZA BAK CAMBAZA OYUNU İLE NEREYE KADAR?
İktidar ve onun küçük ortağı olan MHP, teflon tavaya konulmuş tereyağı misali erimeye devam ediyor.
İşin trajikomik tarafı ise çözümler üretmek yerine yeni yeni senaryolar yazarak milleti oyalamaktan başka hiçbir şey yapmıyor, yapamıyorlar.
- İbadete açık olan Ayasofya’yı ibadete açalım…
- İki haftayı böyle atlattık bu cuma namazına yine Ayasofya’ya gidip tekrar hatırlatalım…
- Muharrem İnce’ye yeni parti kurdurtalım…
- Meral Akşener’i yuvaya davet edelim…
Ekonominin perişan halini bir şekilde gizleyelim.
18 yılda ülkeyi bu hale nasıl getirdiğimizi kimse anlamasın
Tüm dünyada değer kaybeden Amerikan dolarının Türkiyede neden zirve yaptığı sorulmasın
Altın ve Euronun rekorlar kırdığı duyulmasın
İşsizlik, enflasyon, hayat pahalılığı konuşulmasın
Suriye de elimizin kolumuzun bağlandığı, Doğu Akdeniz de geri çekildiğimiz bilinmesin.
Cambaza bak cambaza
Tam olarak sahneye koydukları oyun budur.
Ayasofya’yı koyun bir kenara Fener Patrikhanesini cami, Fener patriğini sünnet ettikten sonra kelime-i şahadet getirtip müslüman yapsanız ne olur, yapmasanız ne olur.
Muharrem İnce parti kursa ne olur kurmasa ne olur?
Meral Hanım o davate icap etse ne olur etmese ne olur?
MİLLET AÇ AÇ
Işsizlik Cumhuriyet tarihi rekoru kırmış…
İs yerleri tek tek kapanıyor…
TL dünyanın en fazla değer kaybeden parası durumuna düşmüş…
Bankaların yedek akçeleri bile tükenmiş…
Yabancı yatırımcıların bir çoğu ülkeyi terk etmiş…
Halk psikolojik sorunları nedeniyle sakinleştirici içmeden sokağa çıkmaz olmuş…
Ve siz halen daha bu ucuz oyunlarla yol alacağınızı düşünüyorsanız;
Eyvah eyvah
Vallahi billahi tallahi kiyametiniz çok yakın demektir.
Kendinize gelin oyun oynamayı bırakın ve bir çözüm bulun.
Hakkınızdan hayırlısı bu olur.
Temel Sağıroğlu
3 notes · View notes
Text
Çavuşoğlu Masöz Hakkında Bilgi
Çavuşoğlu Masöz Hakkında Bilgi türkiyede yapılan en iyi film diyebilirim bunu için ...her ne kadar savaş ve getirdiklerinden bunalmı$ hatta kafayı yemiş adamların kurduu bi felsefe ise de pek çok politik akıma göre daha mantıklı ve zararsız ( politik akım olmasa bile politikayı da reddedmesinden yolar çıkarak ). her$ey boooo$ , hepimis ölces.sırlar kapısı.(esrar plural)trende gidiyolar:raymond: hmmm 365 koyun var-nası saydın?raymond: ayaklarını saydım dörde böldüm Hep aynı bahane, firara teşebbüs, çizgiyi geçmek, ama bu kez iki katil, Madalyalı ve Hırvat, öylesine kurnazca davranmışlardı ki, beş yıllık kamp tecrübesi olan Rudolf bile durumu cakamamıştı. masöz avrupa yaka ..du$unceni harflerle anlatmanin bir ba$ka yolu . daha chok el yazisinin tespit edilmesini istemeyen illegal i$lere giri$ecek elemanlar kullanir . bunu yani sira bazi yazarlar da bu teknii kullanmi$tir (bkz: dadaizm)-nasi oluyo ? -$oole oluyo ; eline gaste dergi fanzin vs gibi uzerinde yazi olan $eyler aliosun , yazmak istediin $eyin harflerini teker teker kesip , ba$ka bir satha yapi$tiriosun ...-nie ?-i$te !herhangi bir filmde ki haliyle denise richardsforrest gump da ki haliyle adını bilmedğim jennycarpinti yapan rahatsiz maddedeeree - piyasa adamlarının piyasa dergi kaset bok pusurunu bulabileceenis , fai$ fiatla hizmet anlayı$ını benimsemi$ , yurdum maaza zincirine verilen ad ... from ataşehir escort
0 notes
olumsuzsozler · 7 years
Photo
Tumblr media
İnsan aklı, Kuran gibi tutarsızlıklarla ve aklı dışlamalarla dolu bir kitabın Tanrı'dan gelmiş olamayacağını anlayacak güçtedir.
İlhan Arsel
Tumblr media
╚►Sözler Gif Linki:
Tumblr media
İlhan Arsel sözleri: (1920-2010) Şeriât demek, insan denilen varlığın içindeki insanlık sevgisini yok eden sistem demektir. İlhan Arsel Sınırsız şekilde gelişmeye müsait bir insan beyni olduğu sürece, gericilik daima ezilecektir. İlhan Arsel Unutmayalım ki şeriatçının başlıca özelliği kurnazlıktır. İlhan Arsel 'İslâm uygarlığı' Eski Yunan'ın bilim kaynaklarının etkisiyle oluşmuş bir şeydir. İlhan Arsel Bilir ki, Arap bile kendi tarihini İslâmiyetle değil, fakat İslâm öncesi dönemler itibariyle başlatmayı gurur edinir. İlhan Arsel Kabedeki Kara Taşa Hacer El Esvede dokunmak, onu öpüp okşamak, arapların eski putperestlik döneminden kalma ve batıl inanç niteliğinde olan gelenekleridir. İlhan Arsel Ne yazık ki Diyanet, insanlarımızı akıl yoluyla değil fakat ‘hurafeler’ ve ‘şeytanlar’ ilmiyle eğiterek beyinsiz hale getirmeyi kendisine görev edinmiş gibidir. İlhan Arsel Şu muhakkak ki, biz Türkler, şeriat bataklığına saplandıktan bu yana özellikle iki güzel niteliğimizi yitirmişizdir ki, bunlardan biri "akılcılık" ve diğeri de "kadına saygı"dır. İlhan Arsel İnsan aklı, Kuran gibi tutarsızlıklarla ve aklı dışlamalarla dolu bir kitabın Tanrı'dan gelmiş olamayacağını anlayacak güçtedir. İlhan Arsel Müslüman Arab bile müslüman olmayan, yani Hıristiyan Arab'ı kendinden kabul eder de bizim din yobazımız Türk'ü ancak “şeriâtçı” ise makbul, değilse “kâfir” telâkki etme çabasındadır. İlhan Arsel Din adamı insanlarımızı acımasızlık, katı yüreklilik örnekleriyle yetiştirir. İlhan Arsel Türkiyede ki; şeriâtçı yazarlar aynı şekilde Türk'ün yaşam sorunlarının ele alınmasında Türk'e özgü değer ölçüsünü değil, fakat Arab'a özgü İslâmî ölçüleri göz önünde tutarlar. İlhan Arsel Esasen bizde ki gericiler, Arap çevrelerin de etkisi ve itişi ve maddî yardımlarıyla kendi öz ülkelerinde âdeta Arap Şeyhlerinin birer ajanı gibi hareketle Atatürk sevgisini bu ülkeden yok etmenin çabası içerisindedirler. İlhan Arsel Atatürk'ün getirdiği şey AKIL REHBERLİĞİ yoludur; o, bu yoldan kişilere ve topluma, müspet eğitim yolu ile gelişmiş akıl sayesinde yeryüzü mutluluklarını sağlama formülünü vermiştir. İlhan Arsel Yüzlerce yıl süren medrese eğitiminin nasırlaştırdığı "hazırcılıktan" ve "taklitçilikten" sıyrılmayı ilk kez Atatürk ile, onun getirdiği akılcı eğitim ile öğrenir olmuşuzdur. İlhan Arsel Gerici mihrakların Üniversite çevreleriyle, profesör unvanını taşıyan kişilerle işbirliği yaparcasına karşıma dikilmeleri, yalan ve iftira yöntemleriyle saldırıya geçmeleri beni o ölçüde üzmüştür... İlhan Arsel Batı dünyası ‘dini duygularını rencide etme’ endişesini yenebildiği ve dini, peygamberleri eleştirip yerebildiği içindir ki akıl çağına yönelmiş ve İslam dünyası bunu yapamadığı içindir ki geriliklere, ilkelliklere gömülmüştür. İlhan Arsel Arap'taki Atatürk düşmanlığı, Atatürk'ün 'Millet egemenliği' ve 'Layik Cumhuriyet' amaçlarına yönelmiş davranışlarının oluşmaya başlamasıyla kendisini duyurtmuştur. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş tarihinden bugüne gelinceye kadar bu düşmanlığı sürdürmekte Arap özel bir itina göstermiştir. İlhan Arsel Din adamının düşmanlığı sadece Türk'e karşı değil fakat Türk ile ilgili ne varsa ona karşı olmuştur: Türk'ün giyimi, kuşamı, yemesi, içmesi, gezmesi, eğlenmesi, sevmesi, düşünmesi, inanması ve saire... yani yaşantılarının her noktası din adamı geçinenlerin o ilkel, o bedevî ölçülerine göre ayarlanmıştır. Tıpkı bugün de yapılmak istendiği gibi.. İlhan Arsel Şunu artık iyice bilmemiz gerekir ki, bu köhne zihniyeti terk etmedikçe ve aklın vahye üstünlüğü düşüncesine yönelmedikçe, yani daha açıkçası akıl çağına erişmedikçe, bu ülkede ne hoşgörü ilkesi, ne insanlık sevgisi ve can güvenliği ve nihayet ne de uygarlığa geçiş diye bir şey söz konusu olamayacaktır. İlhan Arsel İslam dünyasının yazar ve düşünürleri, şeriat verilerine sarılmış olarak, kadının “aklen ve dinen” eksik yaratıldığını, nikah denilen şeyin kadın için kölelik olduğunu ve kadının dinsel görevinin erkeğin hizmetini görmek ve onu cennetlere hazırlamak bulunduğunu, tek bir ağız şeklinde söyler olmuşlardır. İlhan Arsel Şunu bilelim ki yakın bir geleceğe kalmayacak, şeriâtçının ellerine terk ettiğimiz yavrularımız, çağdaş uygarlık anlayışından, akılcılıktan ve millî benlik duygusundan yoksun olarak karşımıza dikilecek ve bizlere Atatürk ilkelerine bağlılığın suç olduğunu haykıracaklardır. İlhan Arsel Bizim azametli padişahlarımız saray havuzlarında cariyelere göbek attırırlarken Batıda Büyük Frederikler, en ünlü Batılı düşünürlerden, Leibnizden veya Thomasiustan, Voltaireden, Diderottan feyiz almakta, bu bilginlerin kültürü ile hal ve hamur olmakta idi. İlhan Arsel Şeriatçı güçsüz iken kuzu postuna bürünmüş olarak hoşgörendir, demokrasiye bağlı imiş gibi görünendir. Güçlenebilmek için her türlü aracı meşru saymaya hazırdır fakat güçlendiği an kuzu postunu çıkarıp kurt kılığına bürünmekte gecikmez ve bu postu çıkardığı an cellat kesilir. İlhan Arsel Müslüman olmayan Türkü, "Türk" telakki etmeyen ve "Türkü Türk yapan İslamdır," diyen zihniyet, İslamdan önceki Türk tarihini elbette yok farz edecektir ve nitekim yüzyıllar boyunca yaptığı gibi bugün de yok farz etmektedir. İlhan Arsel Yeryüzünde bir başka toplum gösterilemez ki, biz Türkler kadar öz benliğini yitirip mensup bulunduğu din içerisinde erimiş olsun. Bir başka Müslüman toplum yoktur ki, biz Türkler kadar ulusal gelenek ve niteliklerini, dilini, tarihini ve her şeyini İslâmiyet adına unutsun ve kendinden olmayan bir kılığa bürünsün. Ve üstelik bununla da kalmayıp, dini uygulayacağım diye kendi öz ceddinin ruhuna tükürsün. İlhan Arsel Şeriâtın; insan beynini kemirici, aklı ve mantığı yok edici, düşün gücünü yitirici, yaratıcı zekâyı körletici ve bütün bunlar dışında insan varlığını kul kertesine indirici ve tek bir tümce ile kişiyi uygar gelişmeden önleyici bir felâket kaynağı olduğunu anladığım ve şeriât ile beslenen yığınların insanlığa düşman kesildiğini izlediğim andan bu yana, şeriât zihniyetiyle savaşmayı ve Türkün kafasını ve ruhunu şeriât mikrobundan arınmayı kendime yaşam amacı bilmişimdir. İlhan Arsel Yeryüzünde bir başka toplum gösterilemez ki, biz Türkler kadar öz benliğini yitirip mensup bulunduğu din içerisinde erimiş olsun. Bir başka Müslüman toplum yoktur ki, biz Türkler kadar ulusal gelenek ve niteliklerini, dilini, tarihini ve her şeyini İslâmiyet adına unutsun ve kendinden olmayan bir kılığa bürünsün. Ve üstelik bununla da kalmayıp, dini uygulayacağım diye kendi öz ceddinin ruhuna tükürsün. İlhan Arsel İlginç olan şudur ki, İslâm ülkeleri içinde Kur'an'a en fazla ve en sadık şekilde bağlı olanlar, en ziyade geri kalmış olanlardır. Bunun böyle olduğunu anlayabilmek için, günümüzde İslâm şeriâtının en yoğun ve öz'üne en sadık şekilde uygulandığı ülkelere, örneğin Afganistan, Suudi Arabistan, İran, Pakistan, Sudan vs. gibi ülkelere şöyle bir göz atmak yeterlidir. Buna karşılık Kur'an'ı, yol gösterici rehber ve kaynak olmaktan çıkaran Atatürk Türkiyesi, yirmi otuz yıl gibi çok kısa bir zaman içerisinde uygarlaşma sürecine girmiş ve tüm İslâm ülkelerinin önüne geçmiştir. İlhan Arsel İslâm dünyası, Batı dünyasının yaptığını yapamadığı (yani vahyin rehberliği yerine akıl rehberliğini seçemediği) içindir ki ortaçağ karanlıklarından kurtulamamıştır. Kur'an'a bağlı ülkelerin, istisnasız olarak, yeryüzünün en geri kalmış ülkeleri arasında bulunmaları, bunun en açık bir kanıtıdır. İslâm ülkeleri tarihi şu gerçeği ortaya vurmaktadır ki Kur'an'a bağlı ve saplı kalındıkça ne akılcılığa ulaşmak, ne gerçek anlamda ilim yapmak, ne demokrasi yaratmak, ne insan varlığını değer ölçülerine kavuşturmak ve ne de insanın insana sevgisini oluşturmak mümkündür. İlhan Arsel Şeriât hükümleri (ve özellikle Kur'an ayetleri) arasındaki çelişkilerin yarattığı en sakıncalı sonuç, insan beyninin körlenmesi, düşünme gücünün yitirilmesi ve bu nedenle kişinin fikren gelişemez, akılcı yönde iş göremez durumlara sürüklenmesi şeklinde kendisini belli eder. Müslüman halkların 1400 yıllık bitmeyen gerilikleri, yaratıcı zekâ ve düşünme gücünden yoksunlukları, bunun en belirli kanıtıdır. İlhan Arsel Kur'an yakıldığı zaman tahrik olup vahşi hayvanlar gibi etrafa saldırarak dünyayı kana bulayan İslamcılar, İNSAN yakıldığı zaman kıllarını kıpırdatmazlar. Çünkü, kişinin insanlık haysiyetine, kısacası insan'a değer vermeyen bir dinin (İslam) mensupları olarak, inanmadı diye, erkeğe itaat etmedi diye, farklı dine mensup diye o insan'ı yakan bizzat kendileridir. Şeriat tarihi bunun nice örnekleriyle doludur. Bu ikiyüzlülük kökenini İslam Şeriatı'nın kendilerine aşıladığı ikiyüzlü tabucu ahlak anlayışından alır. İlhan Arsel "Atatürk, ...insanlık ve millet sevgisi adına din adamına karşı savaşmış ve onun etkisini ve baskısını yok etmiştir. Evet hiçbir yönetici, hiçbir iktidar sahibi, kendi saltanatı bakımından nimet sayılan destekten, yani din adamının desteğinden yoksun kalmayı düşünmemiştir. Halk yığınlarını hep din adamı aracılığıyla sömürmüş ve koyun sürüsü örneği yönetmiştir. Atatürk için de hiç kuşkusuz bunu yapmak mümkündü. Eğer istemiş olsa o da pek alâ din adamını kendisine ortak ve destek yapabilir ve halkı rahatlıkla sömürebilirdi. Böylece hayatını tehlikelere atmaz ve bugün softa yığınlarınca lânetlenmezdi. Abdülhamid'e övgü yağdıranlar bugün ona da el açarak dua ederlerdi. Fakat o bunu yapmadı ve her riski göze alarak din adamına karşı savaş verdi. Onun her sözünde ve her davranışında, açık ya da kapalı olmak üzere, din adamına karşı bir ihtar, bir hatırlatma, bir tehdit vardır." İlhan Arsel
youtube
.............................................. ╚►Facebook: https://www.facebook.com/Pusulasoz ╚►Tumblr: http://pusulasozler.tumblr.com/ ╚►Twitter: https://twitter.com/pusula1sozler  ╚►Pinterest: https://tr.pinterest.com/szler/ ╚►Site arşiv: https://pusulasozler.tr.gg/  ╚►Sözler Gif: http://i.hizliresim.com/2r8rgL.gif ..............................................
0 notes
martianderick · 3 years
Text
“Kaç yaşındasın” diye sorduklarında beyin yaşıyla cevap verilseydi 12’yi aşamayacak yüzlerce insan biliyorum ben.
1 note · View note
yenicagkibris · 5 years
Text
Çarşambanın malumu, perşembeye de yansır! – Özkan Yıkıcı
https://wp.me/pXsHy-Kxl Çarşanba ikindini, gezmeğe gitiğin Gaziverandan Lefkoşaya geri döndüm. Aklımda yine bir yazı derlemek geçti. Aslında, konumu daha çok uluslar arası alandan seçmeği düşünüyordum. Yorgunluk ve sonra yemek yeme harcanan zamanla, gecenin de eşiğine geldim. Aklıma Suriye ve Lipya geçiş yapıyor haldeydi. Ama, haberleri de dinleyip gecenin de gelişiyle, Çarşanbanın malumunu perşenbeyle örtüşme geçti. Nede olsa, yazdıklarımı Murat alıp da internete koyma zamanı Perşenbenin belki de öğlenine dek uzayacaktı. Haberlere daldım. K. Kıbrıs klasikleriyle, yeni kurdurtulan “hükümet” açıklaması söyleniyordu. Peşinden, konuşturulmayanlarla, gündem yaratma algısı ikilemindeki uyduruk, abartılı ve kriz döngülü gündemleştirme medyacılığın ta kendisiyle tekrardan merhabalaştım. Madem habercilikle başladım, ozaman Türkiye haberlerini de dinlemeye karar verdim. Özellikle ençok izlediğim TELE 1  kanalını açtım. Haberler yayılırken, birden YSK kararı açıklanıverdi! Artık, Karşımda Türkiye gündemi de konuldu. Birden; Uluslar arası boyut kafamda ansızın Kuzey AKdenizin Kıbrıs Türkiye eksenine dek geriledi. Söylenecek öylesi çok konu birden gelişti ki yazımı yine buralard sınırlama dürtüsü de gelişti. Tam konuya başlayacak ken, televizyonu da tarayarak, izleyip dinleyerek konuyu da geliştirmeği düşündüm. Sudanın Dafur katliyamı filimi de karşıma dikildi. Film ve arada reklamlarla, Çarşanbanın malumu makelesi koşulları da artık oluşuverdi.***** Kıbrıs yeni bir “hükümete” kavuştu! Türkiyede ise bilinen rejim süresinin YSk gerçeğinin, seçim versyonunun “YSK İstanbul seçim yasağının” da gerekçesi açıklandı. Söylenecek bol söz veya konun özüyle özetlenerek tekrar tekrarlardan da kurtulma ikilemi de genişledi. Bilimselik ile Cihaletin veya kitlelerin balık havızalılaştırıp geçmiş yaşanmışlıkla koparma kuralları yeniden kafamda şeytanlaştı. Cihalet veya yandaş ezberleştirme ile gerçeklerden koparılma veya unutarak kolay kulanım koşuluna gelmenin sonuçlarıyla tekrardan yüzleşmeğe başladım. Öyle başladım ki geçen yazımdaki kısaca geçtiğim Türkiyedeki eğitimdeki düzenleme ile “Felsefe ve Tarih veya Matematik seçmeli yapılırken, din ve ahlak kültürünün zorunlu olma” aşamasının nedeniyle tekrardan yüzleşiyordum. Bilgi ile bilmeden algıyla bilgiçleme farkının kitleseleştirme sonuçlarını yukardaki örneklerde sıra sıra yaşamaya başladım. Öyle başladım ki yaratılan koşullarla siyasal kültürleşme kurumsalaşma sonunda, böylesi acayipliklerin de normal hale gelmesini de doğalaştırıldı. K. Kıbrısta, sanki iç dinamiklerle hükümetler oluşup bozulurmuş gibi, normal ülke gibi buradaki siyasal yerelik gerçekten yönetiyormuşcasına ki görünümle, konu kendi gerçeği ile yaşanıyordu. Öyle yaşanıyordu ki daha yeni koltukcular “şefaf olacaklarını, yolsuzluk ile rüşveti engeleyeceklerini” söylerken, sadece kendi isimleri ekranda dolaşırken, önemli kesimin kafasında tam tersi resimler dolaşıyordu. Önemli dönemde koltukta oturup yapılanlar sanki hiç yapılmamış olma davranışı ile dürüstlük ve doğruluk kelimeleri tam tersine algılanması da normaldi. “Etler, mukaveleler, yolsuzluklar, geçip giden Lonra uçakları, koyun veya kesilmiş etler, dün kapından geçmem diyenin bugün brakın geçmemeği, nesgafeli ziyafetli ortaklaşmalar” peşin peşin akıyordu. Hele kurulan vatandaşlıktan teşviklere veya yeni atanacak siyasi birokratlar, hepsi sıraya dizildi. Bol bol da nasihatlı prokramlar okunuyor. Bu arada ilk rauntda koltuk alamayanlar da pusuya yatıverdi…. Bir önemli farkmı istiyorsunuz: gerçekten, daha kısır ve içi boş kelimelerle, söyleyenin tam aksi resminin aynada olma durumunu söylesem her şeyi anlatır. Tabi koltuk vedacıları da giderken, sanki yaptıkları yine unutulmuş gibi de kendilerine övgüler yağdırarak başarı sayfası karalıyorlardı. Kimse, işin özündeki Türkiye hüklümet bozup kurma gerçeğinin etrafına dahi gelmiyordu. Göstere göstere göze sokulan görüşmelerle, verilen talimatlar ve dahası, Fuat beyin iftarında alınmayan belediyeciler olayı dahi, kimseleri gerçeklere yaklaştıramıyor! Kısır alanda, minder yokken, güreş yapıp kendi kendine konuşan misali gündem yaşatılıp haberlerde saatlerce doldurulmaktadır. Şu meşur paket ve içeriği konusunu da değil, imzayla akacak para ceneti söylenmektedir.Bu arada; Türkiyeleşme gerçeği sonucu, burada da sanki her şey normal ve tek sorun parlementoymuşcasına, Türkiye deneğimine karşın “başkanlık dalkavuklaşmalar daa” konuşturulma zorlaşmasına gelindi. Tek çare başkanlıkmış! Türkiye gayet güzel uyguluyormuş! Bunu bazı politikacı ve gazeteciler gayet yüksek sesle söyleyip, birilerine mesajları da vermekle meşkul. Tabi kimi makamcı da “elerinde tahta kılıçla, gaz atarak, ses yükselterek” gemilere saldırma sözleri de savurup, kendilerini Türkiyeye beyendirme ve içte kitlesel destek bulmaya çalışıyorlar. Tam da bu noktada, artık girilen seçim dönemini de düşünüldüğünde, Akıncı da aklına takılıp daha ilk temasla yeni koltukcularla kriz oynuna girdi. Tatarın desdeksiz atışlarla kendini kanıtlama ve öteki saray hesapcısı Kutret hazretleri de elde kılıç kükreyerek yeni gündem krizine de oturdular. Oysa, dünün Kutreti ayni ama Akıncı saray rüyasında bulunuyordu. Şimdi kendilerini beyendirme ile Türkiyeye ters düşmeme ikilemindeki çenberde oynamaya başladılar. Üstelik, belli ki Kıbrıs sorunu gündemde yok. Atış serbes. Hele de Türkiyenin de krize oynayıp adeta iç politika mavzemesinin de gerekliği ortadayken!*** Kıbrısta böylesi gerçeklerden uzak, fakat gündem oluşan olgularla sarsılırken, kimisi de hafta sonu AB parlemento seçimleri konuşmaya çalışırken, Türkiyedeki gerçekten derslerin de ötesinde, kurgularla anlatıldığı söylense çok reytink yapacak film boyutuna gelen İstanbul seçimleriyle çalkalanıyor. Seçimin ertelenme hem de ayni zarfta 4  pusuladan sadece birisi için erteleme karar alma gibi saçmayı hafifletecek uygulamayla, epey tehlikeli savrulmalar olmaktadır. Sonunda haftalardı beklenen YSK neden istanbulun belediye başkanlık seçim ertelemesi nedeni açıklandı. Normal şartlarda hiç dikate alınacak bulgular yok. Hele, Binalinin “çaldılar” dediği konunun yanından dahi geçilmedi. Dünyada böylesi erteleme de ilk olarak siyasi demokrasi tarihine yazıldı. Beklenen sorulara yanıt verilmezken, bol laf ile yandaşı da inancına sığınarak oynanma koşuluna dayatıldı.Aslında, rahat şekilde Kıbrıstan izlerken, dişe dokunur gerekçe yok. Hele, ayni zarftaki 4  pusula yerine 3  kabul 1  yeniden ikilemine yanıtın dahi yanından geçilmiyor. Zaten, konuyu hukuk teknikleriyle incelerken, hep tersinin veya anlamsızlıklarla örülü olduğunu yakalarsınız. Birkaç örnek verelim; madem kamu çalışanı dışından görevlendirmeler sözkonusu, ozaman neden tümü değil de sadece İstanbul için yapıldı? Devamına gelince, ayni zarf içinde il, ilçe ve muhtarlıklar varken, hangi farklılıklar oldu ki sadece il genelindeki iptal edildi? Geneline gidersek, daha önceleri ayni anlayışla seçimler yapılırken neden dikagte getirilmedi? Bu soruları daha da çoğaltmak mümkün. Örnek, denilen yanlış eyer yapıldıysa, tüm ülkede uygulanmazken, seçmen görevini yaptı* Peki, bu kararı defalarca uygulayan YSK neden suçluluk olarak eleştirilmekten kaçınıldı? Dahası, kulanılan oy olayında seçmen suçlu değilken, çalma veya öteki sayıları etikleyen koşullşar yokken YSK kendi yanlışına rağmen hem de defalrca yapılmasına rağmen, neden salt İstanbul denilip de haftalarca oyalanıldı! Aslında, herkesin birleştiği, neden belirtilen olgu ile açıklanan içerik hiç de birbirine uymuyor. Ama, şu gerçek vardır: biz Türkiye gerçeğini unutursak, ordaki rejim değişim sürecinden kopuk ele alırsak, böylesi koşullarla savrulmanın ötesine gidilemez halde kalırız. İki önemli noktayla şimdilik makalemi bağlıyorum. Türkiyedeki yaşananlar net.K. Kıbrısta bunları görmezden gelinerek hem de ayni dönüşümü resmi eksenli kesimlerimiz ne acıdır ki talep etmektedirler. Bu sık sık belirtiğim Türkiye kIbrıs oluşturulmuş eksen idolojik gerçekliğinin yeni eklentisidir. İkinci nokta: Hala batı dünyası Erdoğandan vazgeçmiş değildir. Aynen AKP yönetimi gibi. Bakın, ABD uyarısıyla irandan petrol alımı durduruldu! Suriyede Kuzey kesimi için ilişkiler derinleşiyor. ABD hala Zaraf olayını tamamlamıyor! Halk Bankın banka kararını açıklamıyor! Türkiye elbet Yeni Osmanlı hedefli fırsat hareketiyle Rus ABD farklılıklarını kulanmak istemektedir. Nitekim, Rusya yine idlip için ateşkes ilan yapıverdi. İngilterenin tutumu ise sesizce, hala Türkiyedir. Tüm bunlar, var olan içsel sınıfsal çelişkiler yanında Samsun olayındaki “tıpış tıpış “Kılıçtaroğlu gerçeği ile İstanbul sermayesinin rahatsızlık çıkışları dahi hala net mesajlar almaya ve Erdoğanın gideceği noktasının gelmediğinin sinyaleri ve kırılganlıklarıdır. Resmi bütün okumak gerekir. Krizlerle kontrolu oyun ile hegemonya değişken girişimler, iktidarların da kaybedip kazanma ikileminde savurmaktadır. Halk tepkisi ve örgütlü muhalefet eylimi de iktidarların gelecğini belirler. Şimdiye kadar beyenmesek de AKP gerçekten kendine has hamlelerle yön belirme elde tutma önceliğini korumaktadır. Hele de CHP hep teslim veya peşinden koşma zincirinden boşalamadı.
0 notes
yenicagkibris · 6 years
Text
Sorgusal bakışla Dilirga savaşları - Özkan Yıkıcı
https://wp.me/pXsHy-KcY Yazımı yazmaya başlarken, saat gecenin 21 cıvarında bulunuyor. Gün tarihi ise “7 Ağustos” olmaktadır. Tam da bu saat ile gün tarihini 54 yıl öncesine alıyorum. Şimdiki gibi atmışlı yaşlı denecek konumda değil, tam da çocukluk sıcak gelişme sürecinde olduğum günlere kayıyorum. Yaşamımda önemli adına ne korsanız koyun, “göç, mülteci veya çekilme” denilen savaşın zorunlu yıkımını yaşıyordum. Türkçe adı Bozdağ, temel ismi AYtotoro olan ve benim doğup çocukluğumun önemli kesimini yaşadığım köyden anılarımla göç ederek göçmenliğin savaş bölümünü yaşamaya başlıyordum…. Günün sıcak çatışmaları aralanmış, çöken gecenin karanlığına da sığınan sığınaktaki insanlar, duvarlardan da korunan yerlerde toplanıp olanları konuşuyoarlardı. Bazılarının gördüğü “Mali tepesinin düşme” hikayesi yeniden anlatılırken, başlangıçta Mevsili fetihciliği beklentisi yerine, ne olacağı kuşkuları sözcüklerde damlıyordu. Mali tepesi Aytotoro ve Mansura köyleri için önemli tepeydi. Düşmesi demek iki köyün de bağlantılarının kopması ve kuşatılmaları demekti. Konuşma şüpeciliğini, kahveden gelen ortaokul öğrencisi Nevzatın haberiyle iyice alevlendi: “Erenköye çekiliyoruz”! Değişik sözlerle hem beklenmek hem de istememenin şaşkınlığı oluştu. Ardından gelen tanıdık bir mücahit de ayni haberi verdi. Mevsili hetihciliğinden birden Erenköye kaçma düşüşünün şaşkınlığı başladı. Sonradan adının Tuncer olduğunu öğrendiğimiz Türkiyeden gelen öğrencinin telaşla, hemen kocan ve tüfekleri alıp merkeze gidilmesi sözleriyle insanlar iyice şaşkınlaştı. Sonuçta, ben Köye kahvesine gelince, elimdeki bataniye ile öteki elinmi tutan kız kardeşim ile birlikte gecenein ürküten sesinden sonra, gelen Barışgücü arabasına binerek, büyüdüğüm köyden adeta karanlığa teslim edercesine uzaklaşan arabalarla göç yoluna düştük. ***** Ben Dilirga olaylarını dierk yaşayarak tanık oldum. Konuşulanlarla, yapılanların önemli kısmı da hala aklımda. Göçmenliği de erenköyde çok yönlü yaşadım. Batan çıplak ayaklarımdaki diken sızıları veya mağrada damlayan yağmur korkusu, rüzgarla yıkılacak çadır içi yaşamla bunun nedemek olduğunu yaşayarak beynime kazıldı. Çocukluk sürecinde gelen Kıbrıslı Türkiyede okuyan öğrencilerden, düşülen Erenköy göçmen olma sosyolojik kuramı, çocuk beynimle yaşayarak kazındı. Sonra, gidrek merak ve siyasalaşma sonucu, olaylardan çok kısa zaman içinde Yetmişlerde bu yaşananları tanıklarıyla ve söylenmeyenleri de öğrenerendim. Bunlar yetmedi ki Türkiyede Kıbrıs sorunu ile alakalı yoğun araştırma yaparken, Dilirga olaylarının salt bölgesel olan yüzünü değil, Uluslar arası boyutuna da ulaştım. Açerson planı, bölge savaşında piskolojik ve askeri yönü olan Grivasın adaya geliş biçimi gibi bilgileri de yakalayınca; resmen travma geçirdim. Yeniden belgeleri yan yana koyup hem Kıbrıs ve hem de Dilirga olaylarını daha geniş yorumlayıp, günümüz hem Kıbrıs hem de genel dünya görüşümü de şeklendim. Anlayacağınız, hem yaşayarak, hem yöresel araştırarak ve hem de genel evrensel boyutunu da deşerek, kendimce önemli bir birikim oluşturdum. Bundandır ki özellikle yazılan birçok eserin hem yetersiz, hem de gerktiğinde yalanlar içerdiğini de kolayca yakaladım. Dilirrga veya özleştirerek Erenköy olayları hakında anısal veya bazıları etiketini bilimsel koyup kitaplar da yazdılar. Bunları önemine göre de değerlendirdim. Nedense genelin etkisi veya kendini eleştirecek olgular hep yok saydırtıldı. Anıdan ve kendini aklama kitapalrından bilimselik çıkarsama gibi acayip kuramı da burada yakaladım. Bence, Orhan Oydaşın kitapı Antropolojik ve takvimsel olay oluş bilgi bakımından önemlidir. Siyasal yönüyle de deşmek isteyenler ise Halil Satrazamın Kıbrısla alakalı tarihsel kitaplarındaki Erenköy bölümü de önemli değeri vardır. Ötekiler, hep kişisel aklama veya anısal yaşanmışlıklarla yeniden duyulan biraz da geçmişe özlemle yazıldı. Bunalrla ve yapılan resmi belgeseller le Dilirga ve özünde Erenköy savaşı doğru öğrenilmesi mümkün değildir. Probaganda veya kişiselikle yapılan eserlerdir… Öyle ki tüm tarihsel olaylarda olayın başlangıcı veya sonucu konunun başlığı veya kutlama günü olurken, Dilirga olaylarında bu kulanılmadı! Geçen yılki yazımda bunu deştim. Dileyen arşivlerden bulup okur. Ama, Erenköy olaylarında da tüm Kıbrıs gerçeğinin aynasıdır.Tıpkı 1 Ağustos TMT kuruluşu gibi…. Türkiye uçaklarının müdahale yaptığı tarih hem de ortasındaki dönem olarak anma veya kutlama günü yapıldı. Hani teşkilat hep ne diyordu: “Bizim amacımız, Türkiyeyi buraya getirmektir”! Birçok olay da buna göre günleştirildi. ***** Yarın 8 Ağustos! Erenköy direnişi kimine göre anma,kimine göre kutlama olacak. Çok sırıtan bu günleştirmenin yanında başka bir olgu daha var: renköy Yolu hala Rumlara açılmadı! 67 Yılında tüm Kıbrısta yollar dolaşıma açılıp yumuşama yapılırken, yine de Erenköy yolu açılmadı. Yine; 67 Anlaşması ile çoğu göç eden köyler yerlerine dönerken, Dilirga köyleri dönmedi. Hat ta Bozdağ Mansura köylülerinin talebine rağmen izin verilmedi teşkilat tarafından! Erenköy resmen yeri geldikçe Kıbrıs haritasından dahi çıkarılıyordu……. Bu sonuç dahi bizi Dilirga olaylarında salt bölgesel değil, genele ulaşan birçok olguyla birlikte tarihi gerçeği ile yazmamızı konuşmamızı dayatıyor. Örneğin; neden Türkiyede okuyan Kıbrıslı Türk öğrenciler başka yere değil de Dilirga yöresine çıkarıldı* Bunun şüpesiz genel siyasal hesabı vardı. Zaten, son olayların savaşsal şidetinin yapıldığı zamanda, Denktaş, Buruşkan, Nalbantoğlu gibi önemli TNT liderleri de bölgede bulunuyordu. Karşıt olarak önemli sayıda Yunan askeri ve Grivas gibi diktatörlerin de ayni savaşta rol aldığı da kesin. İlk Kıbrısa Türkiye ve Yunanistan uçaklarının da katıldığı savaş oldu* Görüldüğü gibio dönem çoğu yerdeki savaşların yöreseliği veya Kıbrıslılığı burada üst düzeye sıçradı. Fakat, savaş sonrası nedense tıpkı Geçitkale olaylarında olduğu gibi anlaşmayla göç edenlerin köylerine dönmeleri dahi sağlanmadı!***** Dilirga olaylarını incelerken, basitce şu sorgularla başlamak ve deyerlendirmek şart! Neden Türkiyedeki okuyan öğrencielr bu bölgeye çıkarıldı? Öğrenciler gelince lehte sıçrama yapılırken ilk Havan ve Bazuka kulanımı da oldu. Bu Türk lehindeki gelişme yani Mart ayı sonu başlayan öğrenci taşıması 18 Haziran Mevsili saldırısıyla doruğa ulaştı. Örgütsüz ve hamlelerin acem,iliği ile birlikte oluşan başarısızlık Dilirga savaşlarında yeni karşı hamleği getirdi. Kıbrıs Cumhuriyeti uyandı ve içişleri bakanı Yorgacis Mevsiliğe birgün sonra gidip mesajı verdi. Özellikle Grivasın adaya gelişiyle de bölgede piskolojik dengeleri altüst yaptı. Verdiği demeçlerle acayip mesajlar veriyordu. Herkes anlıyordu ki yeni bölgesel savaş olma ihtimali artıyordu. Grivas tetiklemesi ve bölgedeki Türk komutan krizi ise ikili dengeleri değiştiriyordu! Sonuçta, Denktaş, Buruşkan ve Nalbantoğlu ile yüzlerce öğrenci Türk köylerinde yığılırken,Yunan askerli rum kesimi de saldırılara hazırlanıyordu. Böylesi bir gelişme eylimlerle 5 Ağustos 64 Dilirga saldırıları başladı…. Hiç konuşulmayan ve birkaç kişinin söylemeğe çalıştığı genel durum da göz önüne konulmalıdır: Uluslar arası Açerson planı da bu yıl içinde gündeme geldi. Grivas da adaya gelirken Türkiye kabulu da vardı! “Hani türk Dilirga tarafında önemli piskolojik olumsuzluk yaratan Grivas”! Açerson Planını okuyan ve Dilirgada yaşananları da yaşayarak aklına gelince, elbet bazı soru işaretli sorulara da kolay yanıt bulur. Örnek; Onca Türkiye uaçağı etrafa bonba yayarken Yunanistan uçaklarının arada gelip saldırı yapma acayipliğini Halil SAtrazam da bilgielriyle yazdı. Fakat, her Kıbrıs olayında olduğu gibi, bizler ezberlerle öylesine beyin doldurulup inanca kapıldık ki genel sistemsel planı düşünmeden olan birçok gerçeği de hala konuşmamakta direniyoruz. ***** Tam 54 yıl önce, doğduğum köyden göç etmek zorunda kaldım. 40 yıl sonra doğduğum köye gittim. Atotoro köyü o tarihten beri donduruldu. Yıkılan evlerin temelleri hala kalıntı şeklinde. Teraçelerle örülen toprak tuturup tarla oluşturup, ağaç dikmeler ise yola doğru kaydılar. Fakat, nedense buraya insan yerleştirilmedi! Kıbrısın savaşının en bedel ödenip dondurulan yerlri, 64 Yılında göç edilen köyler oldu. Not, konuyla alakalı birçok yazım bulunmaktadır. Yeni Çağ, Ortam gazetelerinde özellikle adına nederseniz deyin 8 Ağustoslu her yılda bir konuda yazı yazdım. Tehlikeli olan, konuları bilen insanların yaşamdan göç etmesi, durmadan uyduruk veya eksik bilgielrle yazılan tarihlerin, bilmeyenlerin olduğu dönemde yanlışın doğru olarak tabulaştırılmasıdır. İlginç bir örnekle yazımı noktalıyorum: Geçenlerde ayni köylü arkadaşım bana bir başına gelen olayı anlatı. Oda, benim gibi eski kölerimizin bilgilerini topluyordu. Benimle ortak olan eski şarkıların da olduğu kaset de doldurduk. Yalnız onda ve bende var! Bir türk erkek ile rum kadın ona gidip eski şarkı söylemesini ve eski giysi giymesini söylediler. Önce, araştırma yapıyoruz deseler de işin tılsımını kolay bozdum. Meyerlim: zamanında Barışçılarla görülmesin ve baremini veya müdrülüğü alamayacağını söyleyen Türk “sanatcı”! Şimdi dün karşı olduğu çalışma şekline, sırf başta AB ve bazı başka kesimlerden para alma adına, bu bilgileri alıp para elde etmek için “araştırma yapma” çabasına girdi. İşte bizim garip barışçıl Kıbrıs ironisinden de tanık olduğum konu…
0 notes