#suç devleti
Explore tagged Tumblr posts
Text
Kötülüğe Rehin...
Bariz, belirgin ve durağan addedilemeyecek kadar kötülüğe rehin, biteviye esir edilmiş bir menzil içindeyiz. Bariz, belirgin bir fasit döngünün tahakkümünden mülhem olagelen bir sahanlığın içindeyiz. Buradayız, burnumuzun ucuna kadar dibe batırılmış durumdayız. Denetim, gözetim ve imdat çığlıklarının bizzat erk, muktedir iktidarca yüceltilmiş surları aşamadığı bir deney sahnesindeyiz. Devletin, onu yönetip bugünkü sahibi olduğunu iddia edenin sunduğu tetikte bekleyişin namı diğer angajman bütünüyle kötülüğü normatif ilan bir düzlemdeyiz. Demokrasi, adalet, hürriyet kavramlarının hiçe yazılmasının neticesinde o kötürüm karanlığın bir ülke diye yutturulmasına devam olunuyor. Sınır içi, dışı farksız bir halde normalleşme nam tahayyül zikredilirken çürüme sahneye buyur ediliyor. Hemen her gün apayrı çürüten. Hiç addedilmiş, görülmez kılınmış feryatların, duyulmayan tüm ol imdat çığlıklarının, adaletin silikleştiği, çoğu zaman ezildiği bir düzlemde var edilmiş bir ucube düzlemin hakikatidir mesele. Muktedirin salt yakıp yıkmasının ve ezip geçmesinin öncelendiği bir zemin gerçek kılınıyor. Her tahayyül sonunda başa örülecek yepyeni bela, kötülüğün de demirbaşı kılınıyor. Her eylem, yine yeniden demokrasi idesinin gözetleme aracına dönüştürüldüğü, yaraların sorgulanmadığı bir yeri işaret ediyor. Bu yerin bir kurgu değil hakikatte cürmün esirliği söz konusu ediliyor. Hakikat kötülüğün biricik sabit kalıcı ve daim hamle ilan edildiği bir düzlemi işaretliyor. Bunun neresi yeni ülke?
Her şey gelip geçiciyken bunca badirenin, kötülüğün taşeronluğunun bu ülkeye katacağı şey nedir ki hakikaten? Yirmi üç yıllık iktidar tahayyülünün, duraksamadan tek adamın o tahayyüllerine göre biçimlendirilen son beş senenin var ettiği her eşik giderek daha kalıcı, derin açmazları birbirine lehimler. Genel ekonomik cenderenin var ettiği eldeki avuçtaki her şeyden olma halinden giderek umudun, ümit var kalma hallerinin de kaybettirildiği bir şema var edilir. Tümüyle bir girdap haline dönüştürülmüş esaretin öteki adına evrilen asgari ücret bahsinin sakız gibi sündürülüp, açıklandıktan daha bir ay sonra un ufak edile geldiği bir zeminde her şey yerindeymiş gibi, her gün normalmiş tavrına devam olunması sorundur. Spor olsun diye halkımızı ezdirmeyeceğiz, emeklimizi yedirmeyeceğiz, herkesi kucaklıyoruz lafları edilirken, asgari ücretlinin hayattaki sıkıntılarına kulak tıkanır. Emeği ile bir yerlere gelebilmiş, bir birikim sahibi olduğunu varsayan insanların eline geçenin o beklentiden çok uzak, yaşamda tutunmayı dahi var edemeyecek kadar hiç addedildiği bir zemindir mesela sorun, kötülüğün yansısı. Halkımızı ezdirmeyeceğiz bahsinden o Müsiad şaklabanı, yobaz sermayenin şimdi ağzımızın tadı kaçmasın, asgari ücreti baskılayın çıkışı gibi nicesinin olur verildiği, gerçekleşen kağıt üstündeki enflasyonun da altında bir oranın asgari ücret zammı olarak yansıtılmasını bildirdiği zemindir mesela sorun, kötülük dolu sarmalın var edilmesinin yarattığı iklimin grimsi, simsiyah sureti. Yol nereye!
Evrensel Gazetesine bağlanalım: “Emek Partisi (EMEP) Genel Başkan Yardımcısı ve Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca, 2025 yılı bütçesi üzerine TBMM genel kurulunda söz aldı.
AKP iktidarının, yoksulluğu yönetebilmek için ülkeyi ve yurttaşları çürütmek istediğini belirten Karaca “Bu çürümenin temelinde doğrudan doğruya Türkiye’nin sermaye düzeni var. AKP’yle ete kemiğe bürünen şey ise, piyasacılıkla dinciliğin ölümcül sentezi. Bu sentez çürümeyi, kokuşmuşluğu hızlandırdı. Bu düzenin programında en başa emeğin örgütsüzleştirilmesi yazıldı. Emek örgütsüz olacak, sendikalı olup greve gitmeyecek, boyun eğip kader diyecek ki ücretler asgaride tutulsun, çalışmak ölüm demek olsun. Türkiye Yüzyılı dediklerinin grev yasağı, iş cinayeti, çocuk işçi rakamları rekorlarıyla yazılması bundan" dedi.
Tarikatlar, cemaatler ve milliyetçi hamasetle halkın baskı altına aldığını söyleyen Karaca, “Yıkılan Hatay’ı inşa edemeyenler kalkıp Suriye'yi inşa edeceğiz diye gaz verir. Okul tuvaletine bir kalıp sabun koyamayanlar Ortadoğu'yu fethedeceğiz diye açları eyler. Yargı çürütülür, adalet sistemi çökertilir, hukuka güven sıfırlanır, cezasızlık alıp başını gider. Ülke fiili bir anayasasızlaştırmaya itilmişken, sarayın bekası için yeni anayasa tartıştırılır" diye konuştu.
“Bu bütçe, yalnızca halkı ezmenin değil; aynı zamanda halktan büyük korkunun bütçesidir” diyerek iktidar sıralarına seslenen Karaca "Özal'ı perişan eden 89 işçi direnişleri dalgasını, sizi iktidara getiren 2001 yıkımını unutmayın. Bugün bunlardan çok daha büyük bir gerilim birikiyor. Bu bütçe halkı yalnızca ezmenin değil; kadını erkeğiyle, genci yaşlısıyla, işçisi emeklisiyle, öğretmeni sağlıkçısıyla, çocuğu doğasıyla halktan büyük korkmanın bütçesidir. Bu halk birleşip bir gün ayağa kalkacak. Çürümenizin sonu böyle yazılacak!” dedi.”
Kötülüğün bir yol haritasına dönüştürüldüğü, size gelecek vaat ediyoruz derken çıkagelen ol katran karanlığının bir zafermiş gibi duyurulduğu zeminin hazin gerçekliğinden bir kesiti paylaşır vekil Karaca. Bütçenin halk için değil, halka rağmen o halkı kırdırma, açık ve aleni bir biçimde birbirine kırdırma adına yinelendiği bir tekerrür karşısında olmakta olanın her ne olduğundan bahis açar. Çürüten, ezen, yutan, yıkan bir gericilik karşısında nihai bir çözümün direnerek, umudu var edecek emek mücadelesini, ekmek çabasını tam ve eksiksiz ortaklaştırarak söz konusu olacağını anlatır, tane tane. Tümüyle AKP-MHP ve küçük ortakların paydaş olduğu memleket profilinin yerle bir etmek, tümüyle istimlak edip durulan hak talanına sahne bir menzil olduğunun gerçekliği karşımıza çıkartılır. Bir biçimde yoksunluk / yoksulluk gündem edilmesin, ezilen halklar olan bitenin farkına hiç varmasın diye sürgit yinelenen bir tehdit döngüsü, boşa doluya atılan naralar, ilerliyoruz, fethediyoruz, güçlüyüz, bir aradayız vesaire şablonların, illa ki din, bayrak figürlerini her gün yeniden bütünleyerek o kuşatma gerçekçi kılınır. Bu hallerin yekununda ortaya çıkan yer de hesapsız, kitapsız bir cendere sarmalıdır.
Yeni Yaşam Gazetesine bağlanalım: “Kuzey ve Doğu Suriye’de katledilen gazeteciler için düzenlenen açıklamaya katılan 7 gazeteci ve 2 siyasetçi tutuklandı.
Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG), Mezopotamya Kadın Gazeteciler Derneği (MKG) ve DİSK Basın-İş öncülüğünde bir araya gelen gazeteciler, Kuzey ve Doğu Suriye’deki gelişmeleri takip ederken Türkiye SİHA’sı ile katledilen gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin için 21 Aralık’ta Istanbul’un Beyoğlu ilçesinde bulunan Şişhane Meydanı’nda açıklama yapmak istedi. Çok sayıda siyasi parti ve sivil toplum örgütü temsilcilerinin de destek verdiği açıklamaya saldıran polis, 59 kişiyi gözaltına aldı.
Gözaltına alınanlardan 45 kişi emniyet işlemlerinin ardından serbest bırakılırken, 14 kişi ise savcılığa sevk edildi. Savcılık, 14 kişiden 5’ini adli kontrol, 9 kişiyi ise “örgüt propagandası yapmak” ve “2911 sayılı toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanuna muhalefet” iddiasıyla tutuklama talebiyle hakimliğe sevk etti.
Gerekçe Cihan ve Nazım’ın fotoğrafları
Hakimlik, 14 kişiden 5’inin adli kontrol şartıyla serbest bırakılmasına, 9’unun ise tutuklanmasına karar verdi. Tutuklama gerekçesi ise Gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in fotoğraflarını taşımak olarak gösterildi.
Tutuklanan gazetecilerin isimleri şöyle: “Gülistan Dursun, Hayri Tunç, gazetemiz Yeni Yaşam’ın yazı işleri müdürü Osman Akın, gazetemizin çalışanları Enes Sezgin ile Can Papila, Etkin Haber Ajansı’ndan (ETHA) Pınar Gayıp ve Mücadele Birliği Gazetesi’nden Serpil Ünal.” Tutuklanan diğer isimler de şöyle: İmam Şenol ve Hacı Ugiş.
‘Saltanatlar, saraylar da düşer’
Tutuklanan gazeteciler avukatları aracılığıyla şu mesajı gönderdi:
“Saltanatlar, saraylar da düşer. Geriye bir direnenler, bir de Nazımlar ve Cihanların mücadelesi kalır. DFG bir basın kuruluşudur, kriminalize edilemez. Gazetecilik suç değildir.”
DFG tutuklamalara tepki gösterdi
Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG), Türkiye’nin SİHA saldırısında katledilen gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin için açıklama yaptıkları için 7 gazetecinin tutuklanmasına tepki gösterdi.
DFG’nin açıklaması şöyle:
“İki meslektaşımızın katledilmesinin ardından günlerdir sokaklardayız. İnatla, onlardan aldığımız direnç ile ‘Hakikatleri yazmaya devam edeceğiz’ dedik. Önce Diyarbakır’da, sonra Van’da son olarak İstanbul’da açıklamamıza saldırdılar. 30 gazeteciyi gözaltına aldılar. Bugün de 7’sini tutukladılar. Yetmedi, dayanışma içinde olan gazetecilere, basın kuruluşlarına ve barolara soruşturmalar açtılar. Dün söylediğimiz gibi bugün bir kez daha söylüyoruz, boyun eğmeyeceğiz, her yerde gazeteciliği savunmaya devam edeceğiz.”
‘Susmayacağız’
Serbest bırakılan Gazeteci Zeynep Kuray, hukuksuz bir şekilde gözaltına alındıklarını söyledi. Açıklama yapmanın Anayasal bir hak olduğunu belirten Zeynep Kuray, “Bizi zorla darp ederek, ters kelepçe ile gözaltına aldılar. Saatlerce arabada kaldık. Bize emniyette de küfürler ettiler. Bir düşman hukuku uyguladılar. Saatlerce adliyede de beklettiler. Yemek yok, su yok. Sonunda 5 kişiyi adli kontrol ile bıraktılar. Arkadaşlarımız sadece döviz tuttukları için tutuklandı. Bize mesaj vermeye çalışıyorlar. ‘Kürt meselesinde konuşmayacaksınız. Hakkınız yok’ diyorlar. Biz arkadaşlarımıza sahip çıkacağız. Bu ülkede İsrail’in katlettiği gazetecileri anıyorsun ama Türkiye’nin katlettiklerini anamıyorsun. Biz susmayacağız” dedi.
‘Sarı torbalarla’ tehdit
Serbest bırakılan Yeni Yaşam Gazetesi çalışanı Mahsun Sağlam ise “Asıl olan Cihan ve Nazım’ı anmaktı” diyerek sözlerine başladı. Sağlam, “Gözaltında bizi sarı torbalarla tehdit ettiler. Yani bizi ölümle tehdit ediyorlar. Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük saldırılar burada kendini bu şekilde ortaya çıkardı. Havuz medyası Suriye’de yaşananları devrim diye yutturmaya çalışıyor. Asıl gerçekleri ortaya çıkaran arkadaşlarınız katledildi. Kürt gazeteciliğini kriminalize ediyorlar. ‘Dicle Fırat Gazeteciler Derneği’ne neden üyesiniz’ diyorlar. DFG vergisini veren resmi bir dernektir. Yine Nazım ve Cihan’ı nereden tanıyorsunuz’ diyorlar. Onları haberlerinden tanıyoruz, onlar arkadaşlarımız. Biz bunları kabul etmiyoruz. Biz gazeteciler olarak gerçeği savunacağız ve savunmaya devam edeceğiz” diye belirtti. Açıklama, “Nazım, Cihan ölümsüzdür”, “Özgür basın susturulamaz”, “Susma sustukça sıra sana gelecek” sloganı ile son buldu.”
Bariz, belirgin ve durağan addedilemeyecek kadar kötülüğe rehin, biteviye esir edilmiş bir menzil kendiliğinden ortaya çıkıyor. Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in katledilmeleri sonrasında, yaygın medyadan bir tetikçinin var ettiği onlar terörist yakıştırmasından bizatihi emekçi yoldaşlarının var ettiği anmaya saldırı ve gözaltılara kadar her şeyin bile isteye var edildiği bir katran karanlığı kötülüğe esir edilmiş menzil var edilir. Topyekun, sözün ve meramın hiç kılındığı, cerahatin beslendiği, güncellendiği, öncelendiği bir halin etrafında ol Rojava’dan çıkagelen hakikat mevzu olunmasın istenir. Onların katledilmesini soran eden insanların, sarı torbalarla tehdit edilmesinden, biteviye Daştan ve Bilgin’i nereden tanıyorsunuz sorgusuna kadar ezberci, kötücül, doğrudan didaktik olan bir tehdit / tahakküm dili var edilir. Gözaltılar sonrasında Gülistan Dursun, Hayri Tunç, Osman Akın, Enes Sezgin ile Can Papila, Pınar Gayıp, Serpil Ünal, İmam Şenol ve Hacı Ugiş tutuklanır. Son ikisi sıradan yurttaş, diğerleri gazeteci / basın emekçisi olagelen o toplu tutukluluk ile gözdağı var edilir. Böyle açmazları içinde debelenen, kendi sınırının içinde binbir türlü kötülüğe olur / yol veren, sınırın dışında ettiği kötülüğü sorgulayanları had ve hudut tanımadan katletme yolunu, gözaltı ve şiddete esir kılma hamlelerini süreğen kılarak bir ülke çürümeye rehin kılınır. Bütün bu karanlığa karşı direnenlerin sesleri, eylemleri, bildirdikleri aladır. Yıkımı, yok etmeyi, tahakkümü, cürmü hep daimi bir katran karanlığını matah bir şey addedenler karşısında hayatın çok sesliliğini, nihayetinde doğruların çoğaldığında vardığı bambaşka ufukları arşınlayanlar çoğaldığında bir ülkeden bahis açılabilecektir. Kötülüğe karşı iyiliğin öyle kendi başına değil doğrudan ortaklaşa mücadeleyle var edilebileceği muhakkaktır, bilginize.
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: İllüstrasyon – Roman MURADOV – New East Digital Archive
Meramda Paylaşılan Haberler
EMEP Milletvekili Sevda Karaca: "Okullara Sabun Koyamayanlar 'Ortadoğu'yu Fethedeceğiz' Diye Açları Eyliyor" - Evrensel https://www.evrensel.net/haber/537296/emep-milletvekili-sevda-karaca-okullara-sabun-koyamayanlar-ortadoguyu-fethedecegiz-diye-aclari-eyliyor
İstanbul’da 7 Gazeteci Tutuklandı - Yeni Yaşam https://yeniyasamgazetesi8.com/istanbulda-7-gazeteci-tutuklandi/
#söz hakkı#yıldırı#yara#meram#çürüme#hayat nereye?#kötülük sarmalı#karanlık çağ#suriye#terör devleti#kötülük#yıkım#tahakküm#denetim#nazım daştan#cihan bilgin#rojava#gazetecilik suç değildir#siyasa#politikmeram
0 notes
Text
bugün üniversitede ülkemizde “hukuk var mıdır, yok mudur?” tartışması vardı. elbette genel olarak gelen yorumlar caydırıcı cezaların olmadığı, dolayısıyla her geçen gün adalet ve hukuk gibi kavramların değerlerinin yittiği yönündeydi. ben ise konuya müdahil olmayan, en arka sıra çocuğuydum. fakat dönen muhabbetleri dikkatlice dinliyor, zihnimde belirli gözlemlere dayandırarak çözümlüyordum. sohbet güncel olayların, biricik narin’in, geçtiğimiz günlerde şehit edilen polis ablamızın katilinin suç kaydı dosyasının, engin ve dilan çiftinin dosyalarının örnekleriyle hukuğun olmadığının kanaatine varılan örneklerle ilerliyordu. hoca da her olayı ayrı bir hukuki yasaya dayandırarak, eski bir avukat olarak bir hâkim ve savcı gözüyle olayları irdelediğinin de altını çizerek, salınan şahısların hukuki boyutta belirli sebeplerinin olduğunu söylüyordu. bizlere de ısrarla bu tür olaylara bir hukukçu gözüyle bakmamızı tavsiye ettiğini, haberci veya kahvehanede dönen temellendirmesi olmayan “bu ülkede hukuk, adalet gibi kavramlar yok, bu suçlular nasıl salınır” muhabbetlerine müdahil olmamamız gerektiğini, bakış açımızı değiştirmemiz gerektiğini belirtiyordu. örneğin narin dosyasında delil yetersizliğinin olduğunu, dolayısıyla sanıklara bir ceza vermek için ancak ve ancak itirafçı olmalarının gerektiğini, bu yüzden sanıkların şu an için hücrelere tıkıldığını söyledi. bir ay içinde büyük bir azimle itirafçı olmadıkları takdirde onların da büyük bir ihtimalle salınacağını belirtti. polis ablamızı şehit eden caninin 22 suç kaydının olmasına da, zamanında işlemiş olduğu suçların sanığın 18 yaş altında işlemiş olmasından ötürü olabileceğine dayandırdı. benim de birden “hocam nasıl olur, ben suç kayıtlarını okudum, içinde gasp da vardı ve bildiğiniz üzere gaspın dosyası en az 10 yıldan başlıyor” şeklindeki eleştirim için de yine delil yetersizliği olabilir dedi. üstüne devletimizi zarara sokmamak için genelde hâkimlerin tutuklamak yerine bu şahısların tahliyelerini vererek onları tutuklamak için altı dolu delillerin olduğu bir suçu işlemelerini beklediklerini, sanıkların altı dolu delillerle birlikte tekrardan işlemiş oldukları bir suçun olması takdirinde geçmişteki dosyaları da ekleyerek güzel bir ceza vermek için salındıklarını belirtti. bir önceki cümlemdeki “devletimizi zarara sokmamak için” ifadesini de, sanığın altı dolu bir delile dayanarak işlemiş olduğu bir suçtan içeriye tıkıldığı takdirde diyelim ki 4 yıl yattırıldı, sonradan işlenildiği suçun kendisinin yaptığı tespit edildi ama işlenen suçun cezası 3 yıl olması takdirinde sanığın devlete boşu boşuna yatmış olduğu 1 yıllık süreç için tazminat davası açabildiğini ve bu davayı da yüksek bir ihtimalle kazandığını öne sürdü. açılan davaya göre sanığın bir yıllık boşuna yatmış olduğu süreç için açılan tazminat, sanığa bir yıllık asgari ücreti temin ettirebileceğini belirtti. hakim de bu tür sebeplerden ötürü devleti zarara sokmamak için, saldığını ve altı dolu bir suç işlemesini beklediğini ekledi. hâkim bu dosyayla sanığı içeri tıktığı takdirde ilerisi için sanığın açmış olduğu tazminat davasından kazanacağı davayı devletin hakime ayrı bir dosya açarak, uzun lafın kısası hakimden temin ettirdiğini belirtti. hakimin bu tür kararları bu minvalde verdiklerini açıkladı. elbette benim direkt araya girerek “hocam öyleyse geçtiğimiz günlerde şehit edilen polis ablamızın değeri 1 yıllık asgari ücretmiş” dememe hocamız açık ve net suspus oldu. hemen ardından sorulan dilan ve engin çifti için de bir arkadaşımızın “hocam sizce kara para akladılar mı, aklamadılar mı?” sorusuna “elbette akladılar, hatta sadece kara para değil, yasadışı bahis vb. suçların içine de girdiler, zaten unutmayın, hiç kimse kazanmış olduğu helal parasını, kahvesine gram altın serpiştirerek içmez” dedi. ardından ise, bunlar normal bir insanın vicdanı olarak yapmış olduğum yorumlar, olaya bir hukukçu gözüyle bakarsam, masak’ın raporunu elime alır, masak’ın “şahıslar herhangi bir vergi kaçırma olayı gerçekleştirmemiştir” dosyasını görür görmez ben de tahliyelerini verirdim dedi.
72 notes
·
View notes
Text
Sanki bu ülkemizdeki tüm sorunlar birmiş herkez refah mutluluk içinde de Şimdi tutturmuşlar sokak hayvanlarının yeri sokaklar değil barınaklardır..bu hangi vicdan hangi akıl ile bağdaşabilir biri bana anlatsın..Allah canlıları yaratırken ben kuşları yaratıyorum ama uçmasınlar kafese koyun,ben kuzuları koyunları yaratıyorum ama otlaklarda gezmesinler ahırlara tıkın,ben kedileri köpekleri yaratıyorum ama sokaklarda dolaşmasınlar insanları rahatsız edip çok yer işgal ederler siz öldürünmü demiş hangi ayet hangi hadiste var bu..kainatta hiç kimse sahipsiz değildir sizin sahipsiz başıboş dediğiniz sokak hayvanlarının sahibi sizinde bizim de sahibimiz olan Allah’tır hiçbir canlının canını sahibi olandan başkası alamaz müslüman bir milletiz ya ondan söylüyorum bunları…Bir hadisi şerifte “Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse, sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semâda bulunanlar da size rahmet etsinler. Rahim (akrabalık bağı) Rahmân'dan bir bağdır. Kim bunu korursa Allah onunla (rahmet bağı) kurar, kim de koparırsa, Allah da ondan (rahmet bağını) koparır." (Ebû Dâvûd, Edeb 58; Tirmizî, Birr 16)
Hadis, merhametin ehemmiyetini anlatmak açısından çok önemlidir. Merhametli olanlar derken ifâdenin mutlak bırakılmış olması dikkat çekicidir. Yani "insanlara" veya "mü'minlere" veya "sâlihlere" veya "fakirlere" diye bir kayıt yoktur. Öyleyse bütün mahlûkâta karşı merhametli olmak söz konusudur. Yani yeryüzünde bulunan sâlih-fâcir bütün insanlara, ehlî-vahşî bütün hayvanlara karşı gösterilecek merhamet, Rahmân'ı yâni rahmetine nihayet olmayan Allah'ı memnun edecek bir davranıştır.
Burdan anlayacağımız üzere bu konunun tartışılması bile müslümanlıkla insanlıkla bağdaşabilirmi sahibi olan yaşasın sahibi yoksa ölsün o zaman sokakta kimsesiz olarak yaşayan bir çok insan var şimdi napalım onlarıdamı uyutalım onların içinde de insana zararı olan saldıran öldüren katil olan hırsız olan sapık olan var..hatta barındığı bir çatısı sahip olduğu bir ailesi olupta bunları yapanda var ya bu ülkede sapıklar,seri katiller,tecavüzcüler ,gaspçılar aklınıza ne kadar suç gelirse işleyenlerin canı alınmıyor da konu hayvanlara gelincemi cezaları öldürülmek oluyor yaşam alanımı bıraktık onlara da siz yaşam alanının dışına çıktınız diye hesap soruyoruz ..devlet öldürmez devleti bırak müslüman öldürmez yaşatır… canın yaşama hakkının insan yada hayvan diye bir ayrımı olamaz..bu hayvanlar sokakta biçare aç perişan yaşıyorsa suç onların değil devletindir belediyelerindir..eğer devlet ve belediyeler bu hayvanları toplayıp her belediye bünyesinde barınmalarını iaşelerini sağlayıp yeterli miktarda barınak kuramıyorsa kendi suçlarıdır..Allah muhakkak ki görendir duyandır işitendir yerdeki karıncanın bile hakkını bizden soracak olan allah mutlaka böyle birşeye sebeb olanlarada o canlıların hakkını soracaktır… ben kendini sokak hayvanlarına adamış bir insanım lafta değil özde herşeyiyle bakımı tedavisi maması aklınıza gelen ne varsa.. sonuçta o hayvanlar üzerinde benim hakkım var ve ben hakkımı asla helal etmem mahşerde bile ..söyleyecek başka söz yok çünkü sözün bittiği yerdeyiz bunlar benim içimden geçen duygular kimse böyle düşünmek zorunda değil kimseyide bağlamaz. Şunuda unutmayın merhametliyim deyipte merhametin anlamını bilmeyenler merhamet insana yada hayvana acımak değildir acıtmamaktır!(Made in okan)
46 notes
·
View notes
Text
İKTİDARDAKİ ÇÜRÜME TERMİNAL EVREDE!
Bir devlet hastanesine gittiğinizde başınıza neler gelebileceğini bilmemenin yarattığı güvensizlik hissi, mahkemede adil bir şekilde yargılanmayacağınız ya da suç işleyenlerin hak ettiği cezayı almayacaklarına dair düşünceler, çok büyük bir stres kaynağıdır. Devletin en temel işlevlerinden ikisinde, yani adalet ve sağlık hizmetlerinde bu kadar ağır bir tabloyu yaratan bir iktidar, demokrasinin asgari ölçüde işlediği hiçbir ülkede ayakta kalamaz. AKP iktidarı halka karşı işlediği bunca kötülük ve suçtan sonra varlığını sürdürmesini, tamamen “Şahsım Devleti”ne borçludur.
Ancak gerçek nettir: Adaletsizlik Türkiye’de olduğu gibi toplumun tüm hücrelerine sızmışsa, iktidardaki çürüme terminal evrededir. Bu sürdürülemez.
2 notes
·
View notes
Text
🗣️ İnsanlık ile İnsanlık Düşmanlarının Savaşları
Birinci dünya savaşı Osmanlı imparatorluğu'nun topraklarını paylaşmak ve bizim topraklarımızda ki petrole el koymak için yapıldı.
Sonuçta petrolü ele geçirdiler.
Mustafa Kemal Atatürk Anadolu'yu kurtardı.
Anadolu da hedefti. Birinci dünya ve ikinci dünya savaşında bunu başaramadılar.
Yarım kalan bu niyeti gerçekleştirmek için ikinci dünya savaşı Almanya üzerinden Hitler kullanılarak yapıldı.
Milyonlarca insan öldü. Rusya üzerinden hedeflerine ulaşamadılar.
Her iki savaş aslında bitmedi. Savaşın yöntemleri değişti.
Türkler ikinci dünya savaşına girmedi yalnız o tarihten sonra doğru yönetilmediği için bugün yine hedef noktasına geldi.
Nato, çok partili siyasi sistem, liberal ekonomi, tarikat ve cemaatlerin yaygınlaştırılması, askeri darbeler, ekonomik kriz ve vurgunlar ve özelleştirme ikinci dünya savaşından daha fazla zararı bize verdi.
Birinci dünya savaşı sonrası Türkiye Cumhuriyeti devleti ve kamu ekonomisi ile kazandığımız üretim gücümüzü bu savaşta kaybettik.
Şeytan bizi savaşmadan gücümüzü tüketti. İçinizde kaleyi içten yıkan işbirliçileri güçlendirerek bunu başardı.
1938 sonrası ülkemiz üzerinde batı çetesi ortak bir plan uygulayarak bugün bizimle yeniden bir savaş aşamasına geldi.
Bugün atalarımızın kan ile savaşarak kazandığı vatanı, özgürlüğü, tam bağımsızlık ve huzuru içimiz sağlam olmadığı için şeytan içimizde at oynatarak siyasi partiler, medya, tarikat ve cemaat, sermaye vb unsurları bizim aleyhimize satın alarak ve kendi lehine kullanarak ikinci bir kurtuluş savaşı eşiğine geldik.
Yüzümüze gülene inandık soframızı açtık ve sırtımızdan vurulduk.
Cumhuriyetin üç sütunu vardı;
✓ Yasama gücü - Ulusun kendi yararına yasa yapma gücü,
✓ Yürütme ve yönetme gücü - Ulusun kendi kendini yönetmesi,
✓ Yargı ve adalet gücü - Ulusun çıkarının üstünde bir ayrıcalığı tanımama gücü.
Medya destekli aldatmaca ile özelleştirme talanı sonrası sözde hızlı karar vererek çok daha başarılı bir yönetim anlayışı adı ile bu üç kolonda kesildi.
Bugün Türk ulusu depremin değil bu enkazın altında kalmıştır.
Ülkeyi yöneten kişiye krallarda bile olmayan yetkiler verildi.
Bize bir tek Anayasa'nın ilk dört maddesi kaldı.
Bugün onu da hedefe koydular.
Planlarını adım adım uyguluyor uygulatıyorlar.
Tıyneti şaibeli tipler bugün çıkmış Anayasa tanımıyor Anayasa'nın yaratanın bir emri olmadığını depremi bahane ederek seçimden kaçmak için seçimleri yapmamayı dillendirmeye kalkıyor.
Deprem sonrası çadır kurduğumuz gibi orada insanların oy vermeleri için sandıkta kurarız. Tam seçim zamanıdır. 1999 depremi sonrası gelenler 2023 depremi ile gidecekler. Seçime de tıpış tıpış güdecekler iktidardan da gidecekler.
Türkiye Cumhuriyeti devleti kimsenin şahsi malı değildir. Tüm Türk ulusunun devletidir.
Kozmik odaya kozmetik oda diyenler verecekleri hesaba hazırlık yapsalar çok daha iyi olur.
Türk ulusunun sırlarını çalanlara çanak tutanlardan akıl mı alacağız?
Soma felaketi yaşandı sustunuz,
Ermenek felaketi yaşandı sustunuz,
Ormanlar cayır cayır yandı söndürme helikopteri yok dediler sustunuz,
Amasra da grizu patladı suç yaratana kaçıncı defa atıldı sustunuz,
Evin yıkılıyor yine susacak mısın?
Cumhuriyet ve Anayasa senin evin biliyor musun?
İnsan zulme itiraz edebilene denir.
Bağlı ve bağımlı özgürlük yoktur.
1938 tarihinden bu yana Anadolu coğrafyasında kavganın iki tarafı var;
✓ Cumhuriyet ve insanlık devriminden yana olanlar bir taraf,
✓ Emperyalizmin hizmetinde Cumhuriyet ve devrimlerine düşmanlık edenler diğer taraftır.
Bugüne kadar hile, yalan, talan, darbe, krizler ile vurgunlar vurarak bir tehdide dönüşenlerin sonu gelmiştir.
Türk ulusu Anayasal meşru müdafaa hakkı vardır. Bu hakkını henüz birileri kötüye kullanmasın diye kullanmamıştır. Gerekirse kullanacaktır.
Oysa Mustafa Kemal Atatürk bize efendi sizsiniz siz kimseyi efendi ve hükümran olarak kabul etmeyeceksiniz diye bizi uyarmıştı.
Adalet mülkün temeli esas alınarak Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.
Mustafa Kemal Atatürk bir kurtarıcıya ihtiyaç duymadı kendisi ile birlikte Türk ulusunun kendisini kurtarıcı olması için örnek oldu. Ve bir gün bir kurtarıcıya ihtiyaç duyarsak o kurtarıcının kendimiz olması gerektiğini de hatırlatmayı unutmamıştır.
O temele 1938 tarihinden bu yana dinamit döşediler. Her döşenen dinamiti paraya çevirdiler.
2021 yılında dünya bankası ülkemizde ki yapı stoğunun depreme dayanıklı olmadığını 465 milyar dolarlık bir yatırımla bu yapıların yenilenebileceğini rapor etmiş.
Dünya tefecileri önce dayanıksız yapı yapılmasını siyaset ve yasalar eliyle sağlıyor sonra da bunu tehlike olarak halka medya aracılığıyla satıyor bankaları aracılığıyla bu parayı cebe indiriyorlar.
Kahramanmaraş depremi sonrası bu parayı cebe indirmek için siyaset aracılığıyla bu konuda dayatmalarının sahne alması olasıdır.
Hile esasına dayanan ahlak bir fazilet olmadığı gibi güvene layık değildir.
Türk ulusu hileye, yalana, talana, sömürü ve zulme karşı karnı tok olup kendisi dışında kimseye güvenmeyecek kadar güceniktir.
Yaptığımız seçimler başkalarını tutsak ettirmeye devam edecek ise özgürlüğü yok eden kendine düşmanlığı sahiplenmeye devam edeceğiz demektir.
Soylu bir toplum olan Türk ulusu bu asil kararı eninde sonunda verecektir.
Atatürk Türk ulusunun kendi kendisini yönetmesi gerektiğini lidersiz bir yönetim anlayışını benimsemesi için ulusun kendisini yönetime taşıyan Cumhuriyeti tercih etti. Atatürk soylu bir asaletin ve kolektif eylem bilincinin bir sonucudur. O bilinç bugün bir asır öncesinden daha güçlü ve canlıdır.
Türk ulusunun lidersiz bir düzen kurulana kadar partisiz yönetime geçmek adına bugün ülkeyi yönetemeyen ve yönetmeye talip olanlardan bunu talep etmeye hakkı vardır.
] Önder KARAÇAY [
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#atatürk'ün insanlık devrimi#insanlık devrimi#insanlık düşmanlığı#savaş
11 notes
·
View notes
Note
Bir de bunca olana kader demezler mi gel de çıldırma!!!
Bu sözler esasında devlete küfür mahiyetindedir. En nihayetinde, insanın doğaya tabiiliğini aştığı ölçüde devlet yapılanmasını işlevsel bulmaktayız. Vergilerimizi bu durumlar için ödemekteyiz, toplumsal ve doğanın içindeki yaşamımızı refaha erdirmek veyahut herhangi bir muhtelif durumun önüne geçmesi için bu kurum varlığını sürdürür. Devlet yapılanması bazen hazırlıksız veyahut tam anlamıyla efektif olamayabilir ama bu kurum şu anki duruma böyle bakanlara emanetse, devlet işlevi bakımından tamamen tasfiye edilmiş demektir. Bu benim devlete karşı bakışım değil, bu sarf edilen sözlerin açıkça işaret ettiği durumdur. Ödenen özel ve genel vergilerle depremin yıkıcılığını azaltmıyorsa, deprem sonrası müdaheleler de işlevsel değilse ve bir de üstüne koordinasyon ve önlemlerde sınıfta kalınmasına rağmen sorumluluk kabul edilmiyorsa, kaynaklar seferber edilmiyorsa, yine halk çalışıyorsa bu devleti askıya almak değil midir? Devlet kurumlarına insanlar artık güvenmiyorsa bu insanlardan ziyade bu prestiji sırtlayanların suçu değil midir? Devlet kurumunun yöneticileri tarafından devlet doğa karşısında birey nezdindeki insan kadar aciz bulunuyorsa, bu kurumu kendi elleriyle çöpe atmışlar demektir. Kaçış cümlesinden öte adeta bir suç beyanıdır bu sözler.
10 notes
·
View notes
Text
Bir şeyi değiştireceğinden değilde laf kalabalığı olsun diye yazıyorum. Gündemi işgal ettiğinden ve edeceğinden Filistin meselesi.
Tumblr klasiği yapıp detaylara girmeden bir cümleyle anlatıyım istemiştim önceki yazı da. " İsrail'i hiçbir zaman yenemeyeceksiniz" dedim.
Bu çok net çünkü bi kere yüz yıldır yenemediniz. Yenebilecek olsanız bir asırda yenerdiniz. Şimdi ne değişmiş ki fark olsun?
İkincisi zaten yenmeniz karmaya aykırı düşer.
İsrail terörist bir devlet. Bunu herkes bilir. Nitekim şimdi terörle şehirleri bombalayıp boşaltıyor. Çoluk çocuk demeden öldürüyor. İnsani bir trajedi yaşanıyor.
Ama işin acı tarafı bu durumun benim yaşımda insanlar için hiç bir yeni tarafı yok. İsrail bunu başka bahanelerle defalarca yaptı. Her seferinde çoluk çocuk demeden bebek ölülerini sıraladılar. Kentleri bombaladılar, evleri havaya uçurdular.
Peki karşılığı ne oldu?
Eyyyy ümmeti müselman?
Hani kaç milyar adamsınız, bir sürü devletiniz var ve hocanız diyor ya "tükürsek boğarız" diye, doğru söz, söz doğru ama niye boğamıyorsunuz? Bir avuç israil. Milyar tane arabın ortasında bir kaç çöl kentinden ibaret minicik bir devlet. Niye yenemiyorsunuz o minicik devleti?
Arkasında ameriga var filan diye bahanelere sığınmayın da yanıta gelin. Neden?
Çünkü İNSAN umrunuzda değil. Hiç bir yerde, hiç bir zamanda insan umrunuzda olmaz, olmadı, olmayacak.
Sizin için o kentlerin taşı tuğlası tozu toprağı önemlidir ama insanı önemsizdir.
Tabii acı çeker gibi yapacaksınız ama kendinize karşı dürüst olsanız gerçekte acı çekmediğinizi, bir histeri krizi şovundan ibaret olduğunuzu anlardınız.
Daha dün sakallı bir adamla çarşaflı bir kadın benim de girdiğim markette alışveriş yapıyordu. Adam yüksek sesle isyan etti sözde. "Hep israil malları" diye yakındı. Yanındaki çarşaflı kadın dürüst cesur bir kadınmış, basitçe " öyleyse alma!" deyiverdi adama.
Sonra ne oldu? Arabaya doldurdukları ürünlerden birini bile bırakmadan kasaya doğru gittiler.
Bu iki yüzlülük o marketle sınırlı değil, hayatın her alanında.
Acı da bu iki yüzlülüğe kurban gidiyor ölüm de.
Sizin hayata saygınız olsa, önce kendi ülkenizde hayata saygı gösterirsiniz.
Burda yurtlarda yanarak ölen, tecavüze uğrayan çocuklar umrunuzda olmadı ki Gazzeli çocuklar size gerçekten acı versin. Marketteki adam en alttaki adam, o bile aldığı üç beş kurşluk maldan vazgeçemiyor ki, her ülkede krallarınızın şeyhlerinizn israille bir sürü ortaklığı, bir sürü maddi bağlantıları var. Onlar mı vazgeçsin? Milyar dolarlarına elveda mı desinler sizin için?
Zaten o ilişkileri bile bile siz değil misiniz o adamları kral seçen başkan seçen şeyh diye önünde eğilen?
Adından bahsedince lan demekte sembolik: suç örgütü lideri bile aylar önce ne soruyor: "Azerbeycanda şurda burda çok işe yarayan sihalarımızdan on tanesini niye filisitine gönderemiyoruz? Ülkemiz yoksulsa parasını biz toplayalım" diyor.
Lan beyin arayan, senin de aklına geliyor mu böyle bir soru hiç?
Niye göndermiyonuz lan?
----
Velhasılı. İşte o bir cümleyi açınca altından bu yazı çıkar. Gerçekte hayata saygı duymadığınız için, hayat sizin için değersiz olduğundan İsrail'i yenemiyorsunuz. İsrail en azından kendi yurttaşlarının hayatına değer verdiği için kazanmaya devam ediyor.
----
Bu yazıyı bir hafta önce yazmıştım ama yayınlamadım. Bu gün az önce Filistin başkanı açıklama yapmış. Bambaşka bir yapıyı haması değerlendirmiş ve ne diyor " Gazze yıkılmış, insanlar öldürülmüş Hamas'ın ne umrunda, örgüt militan devşirmeye ve eylem yapmaya devam edebiliyor. Öyleyse onlar için sorun yok kazanım var" meliande bir açıklama.
Nerden nereye... ben haması değerlendiremem ama genel değerlendirme işte onları da kapsıyor çünkü zihniyet aynı zihniyet. Anahtar kelime "ne umrunda" .
Filistin'de adını bile bilmediğim başkanla benim fikirlerimi benzerleştiren nedir?
Gerçek güneş gibi. Güneşi herkes nasıl görüyorsa gerçeği de görmek isteyen herkes görebilir.
1 note
·
View note
Text
Kanlı hamur - Siyasi Haber

Kanlı hamur
FEHİM TAŞTEKİN Gazete Duvar için yazdı: Sonuç olarak Orta Doğu’daki Amerikan düzenine tabi olmayan bir Arap devletini boğma operasyonu amacına ulaştı. Şimdiki misyon İsrail’e yanıt verebilecek güçte bir Suriye’ye izin verilmemesi. Bunun için hep tetikte olacaklarını anlıyoruz.
Sednaya hapishanesinden gelen dehşet görüntüler üzerinden yıkılan rejimin ne denli lanet olduğu anlatısı, Şam’ın yeni efendilerinin suç siciline sünger çekip tükenmez bir kredi açarken Suriye’nin çöküşüne omuz veren aktörlerin nasıl bir ülke hedeflediklerini gösteren müdahaleleri de gecikmiyor.
Birinci sıradaki ibretlik hamle İsrail’den geldi. Esad’ın düşüşündeki katkısına dair övüntüsünü Suriye’nin tepesine binen saldırılar ve yeni işgaller izledi.
Sürecin başından sonuna içinde olan Türkiye, SDG’siz (Suriye Demokratik Güçleri) bir Suriye için bütün imkanlarını zorluyor.
HTŞ’nin doğup büyümesi, orduya dönüşmesi, makyaj operasyonlarıyla dönüştürülmesi ve İdlib çeperlerinden çıkıp Şam’a gitmesi için koşulları hazırlayıp olgunlaştıran ABD ise gidişata yön vermeye çalışıyor.
Sırasıyla İsrail, Türkiye ve ABD’nin ne yaptığına bakalım.
***
Esad yönetiminin devrilmesinin ardından İsrail Suriye’deki işgali genişletiyor. Suriye üç aşamalı bir operasyonla yok edildi. İsrail, 27 Kasım’daki Saldırganlığı Püskürtme hamlesine kadar aylarca Suriye’de Şam’ın destekçilerine karşı ölümcül saldırılar yaptı, sahayı yumuşattı. Sonra Suriye yönetimi cihatçılar eliyle çökertildi. Ardından İsrail, Suriye’nin dişlerini sökmeye ve kaburgalarını kırmaya başladı.
İsrail’in Esad gider gitmez başlayan görülmemiş düzeydeki saldırganlığı iki boyutta ilerledi:
Birincisi, su kaynakları açısından önem arz eden Cebel el Şeyh’in (Hermon Dağı) Suriye’nin kontrolünde kalan kısımlarını işgal etti. 1967’de işgal ettiği Golan Tepeleri’nde 1973’te ikinci kez yaşanan savaşın ardından ateşkes hattı olarak belirlenmiş tampon bölgeye girdi. 1973’te Suriye’ye döndürülen Kuneytra’yı yeniden işgal etti. El Mayadin’e göre İsrail güçleri valilik binasına konuşlandı. Ayrıca Merid, Arne, Rima, Hina, Kale Cundul, Ufaniye, Kahtaniye, Hamidiyye, Marriye ve Katana gibi yerleri işgal etti.
Farklı kaynaklara göre İsrail güçleri Şam’a 25-30 km yaklaştı. İsrail bunu ‘steril bölge oluşturma’ diye sunuyor. Fakat müstakbel ABD Başkanı Donald Trump’tan alacakları destekle işgal altındaki toprakları ilhak etme konusunda tekrar el yükseltebilirler. Trump ilk döneminde BM kararlarını hiçe sayarak İsrail’in ilhak kararlarını tanımıştı.
İsrail saldırganlığının ikinci boyutunda şu var: Suriye’nin bütün askeri varlıklarını yok ediyor. 8 ve 9 Aralık’ta toplam 320 stratejik hedef vuruldu. Askeri merkezler, bütün hava üsleri, helikopter ve savaş uçağı filoları, karadan-havaya füze sistemleri, Minet el-Beyda körfezi ve Lazkiye limanındaki donanma gemileri, silah üretim tesisleri, mühimmat depoları, Şam ve çevresindeki Cumhuriyet Muhafızları’na ait tesisler ve Berze bölgesindeki bilimsel araştırma merkezi bombalandı. Türkiye de Kamışlı’da Suriye ordusundan SDG’nin eline geçen füze, ağır silah ve mühimmat yüklü 12 tır, 2 mühimmat deposu ve 2 tankı imha etti.
Yedioth Ahronoth gazetesine göre İsrail, 1967’den bu yana ilk kez Suriye’nin tüm hava üslerini vurdu. İsrail Ordu Radyosu’na konuşan bir İsrailli yetkili “Suriye’nin uçaklarını , savaş gemilerini ve stratejik tesislerini imha ettik. Tarihimizdeki en büyük hava operasyonunda Suriye ordusunun kabiliyetlerini yok ettik” diyor.
Savunma Bakanı Israel Katz, bu benzeri görülmemiş saldırganlığı “7 Ekim’den önce Gazze’dekine benzer bir gerçekliğin yaratılmasını önlemek için steril bir savunma bölgesi kurma” amacına bağlıyor. Yeryüzünün en organize terör devleti her türlü melaneti ‘terörü önleme’ adına yapıyor.
İsrail 2013-2017 arasında Nusra dahil 12 silahlı gruba silah, mühimmat ve para verdi. 27 Kasım’da Halep’i hedef alarak Şam’a giden Saldırganlığı Caydırma Operasyonu’nda cihatçıların işini kolaylaştırdı. Sıra yeni yöneticileri terbiye etme, nasıl bir Suriye istediklerini belletme ve bu ülkenin caydırıcı savunma kapasitesi edinemeyeceğine dair kırmızı çizgileri çizme aşamasına geldi.
Kantz açıkça “Her kim Esad’ın yolunu izlerse sonu Esad gibi olacaktır. Aşırılık yanlısı İslamcı bir terörist oluşumun İsrail’e karşı faaliyet göstermesine izin vermeyeceğiz. Bu tehdidi ortadan kaldırmak için her şeyi yapacağız” diye tehdit savuruyor. Esad’ın gittiği gün Netanyahu “Bugün tarihi bir gün. Rejim düştü. Bu, Esad rejiminin başlıca destekçileri olan İran ve Hizbullah’a indirdiğimiz darbelerin doğrudan bir sonucudur” demişti. Sonra “Golan Tepeleri’nin ebediyyen İsrail toprağı olarak kalacağını” söyledi.
Suriye’yi aradan çıkardılar. Şimdi gelenlere ‘sizinle Suriye’yi hallettik ama kırmızı çizgilerimizi aşarsanız size İslamcı terörist muamelesi’ yaparız diyorlar.
Yaptıkları katıksız bir savaş ilanı. Ama Şam’ın yeni efendileri İsrail ve ABD’ye minnettar oldukları için tek bir kelime edemiyor.
***
13 yıllık ‘kemik kırma’ operasyonundaki yüksek katkısıyla en fazla İsrail’i mutlu eden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da rejim düştükten sonra kendi savaşını Fırat hattında devam ettiriyor. HTŞ’ye dikensiz bir “Doğu Fırat” bırakmayı hedefliyor sanki. Tel Rıfat’tan sonra Menbic el değiştirdi. Fırat’ın doğusuna geçmek için Karakozak köprüsü ve Tişrin elektrik santrali etrafında çatışmalar yoğunlaşırken Kobani, Ayn İsa ve Tel Temir gibi ilk etapta kuzeyden ve güneyden kıskaca alınacak yerler vuruluyor. Rakka da atış menziline girdi.
Erdoğan bir yandan da Suriye Milli Ordusu’nu (SMO) yeni düzende ana yapı taşı yapmayı umuyor. Aynı zamanda iktidar aygıtları HTŞ’yi makulleştirmeye dönük PR operasyonunda başı çekiyor. Yandaş ve muhalif görünümlü yandaşlar cümleten cihatçı yığınların sanıldığı gibi tehlikeli olmadığına dair kampanyanın bir tarafından tutuyor. Suriye yeniden kurulacak, sığınmacılar dönecek, ekonomik fırsatlar oluk oluk akacak, 13 yıldır savaşa yatırım yapanların yüzü nihayet gülecek! Fakat Türkiye destekli geçiş hükümeti ile SMO’nun Şam’daki yeri hala belirsiz! Süreç HTŞ’nin tekelinde ilerliyor.
***
ABD de yeni rejimi nasıl yoğuracağına dair elindeki kartları karıştırıyor. Sezar Yaptırımları’nı kaldırmak ve HTŞ’yi terör örgütleri listesinden silme teklifi en önemli baskı aracı. Biden yönetimi yeni yönetimle çalışacak ülkelerin işlerini kolaylaştırma adına kara listeyi gözden geçirmeyi düşünüyormuş. Dikte etme sanatı hünerlerini göstermeye başlıyor.
Yanı sıra ABD, Türkiye ve bölgesel ortakların HTŞ üzerindeki etkisini kullanmaya çalışıyor. Şam’da yeni düzeni şekillendirmede elde tutulan bir diğer kaldıraç SDG olabilir. Fakat birbiriyle çatışan kartlar bunlar. Suriye’yi yoğurma operasyonunda daha işlevsel olan kart diğerlerini ekarte edebilir. Bu bakımdan ABD’nin elinde ‘kullan at’ durumuna düşmek de var.
***
SDG, Suriye’nin kıymetli hidrokarbon rezervleri ve tahıl ambarı üzerinde oturuyor. Mantıken bu avantajı yeni denkleme ve siyasi çözüm sürecine girmek için kullanabilir. Bu Ankara’ya rağmen kurulmaya çalışılan bir denklem. Bu avantajın bir kaldıraç işlevi görebilmesi için masa kuruluncaya kadar korunması gerekiyor. Fakat bu zenginlikler aynı zamanda SDG’yi hedef haline getiriyor.
Türkiye’nin kuzeydeki baskısına paralel olarak SDG’yi Deyr el Zor, Mayadin ve Elbukemal’den çekilmeye iten gelişmeler yaşanıyor. Yeni dinamik SDG’deki Kürt-Arap ittifakını mümkün kılan kartopu etkisini tersine çeviriyor. SDG bünyesindeki Deyr el Zor Askeri Konseyi’nin önde gelen isimlerinden Ebu el Haris el Şayiti, Şam’ı kontrol eden güçlere katıldıklarını duyurdu. Bu kopuşun askeri konseyin tamamı değil sadece Şayitat aşireti ile sınırlı olduğu belirtilse de geleneksel yapıların Şam’daki aktörlere yakın oldukları gerçeğini değiştirmiyor. Aşiretlerin Teym, Harata ve Tanak petrol sahaları ile Mücavere gaz sahasını ele geçirdiği aktarılıyor. Ayrıca muhalif kaynaklar SDG’nin Hecin, Şaafe, Bahra, Granij, Ebu Hamam, Ziyban, Tayyane, Dernaç, Ebu Cerdub gibi yerleşimlerden çekildiğini de aktarıyor.
Evet HTŞ, Halep operasyonun başında SDG ile çatışmamayı tercih etti. Çünkü Şam’ı hedefe koymuşlardı. Tüm gücü ele geçirmeden enerjilerini tüketmek niyetinde değillerdi. SDG Komutanı Mazlum Abdi, Şam’dakilerle diyaloga hazır oldukları mesajı veriyor. PYD yöneticisi Salih Müslim de, BBC Türkçe’ye demecinde, HTŞ’nin Halep operasyonu sırasında YPG’ye “Size saldırmak istemiyoruz” diye mesaj gönderdiğini hatırlatarak “Bu olumlu bir şey. Umarız devam eder. Ama politik çözüm için şimdiye kadar bir görüşmemiz olmadı” diyor. Fakat Türkiye’nin Fırat’ın batısından doğusuna yönelik hamleleri ve aşiret güçlerinin Deyr el Zor’da SDG’nin alanını daraltması HTŞ’nin işini kolaylaştırıyor. HTŞ lideri Ebu Muhammed el Colani’nin SDG’ye karşı savaşa dair sessizliği meseleye ne kadar pragmatik baktığını gösteriyor. Belki bu, onun ABD’yi karşısına almamak için sonraya bıraktığı bir hesaplaşmaydı. Fakat ilan edilmiş bir çatışma olmadan SDG’nin geriletilmesini kâr sayabilir.
***
ABD, Irak’tan Suriye’ye güç takviyesi yapsa da Suriye ve İran bağlantılı güçleri hedef aldığı gibi SDG’ye cephe açanlara saldırmıyor. Pentagon önceliklerinin bölgedeki Amerikan askerlerini korumak olduğunu söylüyor. Yani yeni gelenlerle kötü bir başlangıç yapmaktan kaçınıyor. Abdi’ye bakılırsa ABD, SDG için hem HTŞ hem de Türkiye ile iletişim kuruyor. Abdi, Menbic’teki güçlerin çekilmesi konusunda ABD’nin arabuluculuğunda bir anlaşma yapıldığını da teyit ediyor.
ABD’nin arabuluculuğunun Fırat’ın doğusuna yönelik hamlelerin önünü ne denli keseceği meçhul. Amerikalılar Şam’da kurulacak iktidarı şekillendirmenin yollarına bakarken temkinli gidiyor.
Beri taraftan Türkiye’yi dizginlemeye dönük temaslar var. Savunma Bakanı Lloyd Austin, CIA Direktörü Bill Burns, Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan Türk muhataplarıyla görüşüyor. Saldırıların durdurulması isteniyor. Yaptırım tehditleri de devreye girmiş durumda. Senatör Lindsey Graham, “Kürt güçlerinin Türkiye veya Suriye’yi ele geçiren radikal İslamcılar tarafından tehdit edilmesine izin vermemeliyiz” diye çıkışıyor. Fakat Graham, Türkiye’nin silahsızlandırılmış bir tampon bölgeyi hak ettiğini de söylüyor. Washington’da da geçiş dönemi. Trump gelinceye kadar denklem epeyce değişmiş olacak. Trump’ın dediği de; “Suriye’deki krizi Suriyeliler kendi başlarına çözmek zorundalar, biz oraya karışmayacağız. Fransa da karışmayacak. Önceliğimiz Ukrayna meselesi.”
***
Kürtler bu süreçte ABD başta olmak üzere uluslararası koalisyona bel bağlarken “eli uzun” İsrail’den de somut destek bekliyor. Salih Müslim gazeteci Saman Rasulpur’a röportajında şunu söylüyor: “İsrail’in tutumu uluslararası politikayı, özellikle de Avrupa’nın yaklaşımını etkileyebilir. Umarım bu konuda harekete geçme kapasiteleri daha belirgin hale gelir. Sözlü desteğin ötesinde pratik tedbirler bekliyoruz. Buradaki dostlarımız İsrail’in bu tutumunu olumlu buluyor ve yürekten karşılıyor.”
İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, “Menbiç’te gördüğümüz gibi Kürtlere yönelik saldırılar durdurulmalı! Bunu ABD yönetimindeki dostlarımızla ve diğer ülkelerle görüşüyoruz” demişti.
Kürt tarafından çıkan mesajlar sanki “Şam’daki cihatçılar ileride İsrail’i tehdit edebilir, o yüzden iktidarda kimi görmek istediğinize iyi karar verin” fısıltısını içeriyor.
Sonuç olarak Orta Doğu’daki Amerikan düzenine tabi olmayan bir Arap devletini boğma operasyonu amacına ulaştı. Şimdiki misyon İsrail’e yanıt verebilecek güçte bir Suriye’ye izin verilmemesi. Bunun için hep tetikte olacaklarını anlıyoruz.
0 notes
Text
HAYBECİ HAYTA
Biraz önce matemle baktığım fotoğraf,kısa süre önce göreve başlayan,daha bir yıllık evli, 27 yaşındaki şehit polis memuresine ait.Karıştığı bir asayiş vakası nedeniyle göz altına alınmaya çalışılan bir adi hırsız,kahraman evladımızı gözünü kırpmadan şehit etmişti.Yine görevi başındaki polisimizi sırtından bıçaklamaya çalışan bir kişi de göz altına alınmıştı.Dikkatinizi celp ederim,son dönemde önüne gelen GBT si bozuk kriminal tipler hakkındabenzer suçlardan çok sayıda işlem yapı Peki terör örgütü mensupları dahi,şehrin göbeğinde polis memuruna silah doğrultmayıgöze alamazken bu GBT si bozuk haybeci haytalar,bir kamu görevlisine nasıl silah doğrultabiliyor? Anadolu insanı, polis memuruna,jandarmaya hep saygı gösterip,görevini yapmasına yardımcı olup izzeti ikramda bulunmak isterken bu haytalar,polisimize silah doğrultur,bıçak sallar oldu.Bir kısmının savunmaları genelde ortak:Yok efendim,fitaminliymiş,mineralliymiş,promilliymiş,madde almışbağımlıymış da kendini kaybetmişmiş! Suç işleme kastı yokmuş, Haydi oradan! Bu martavalların ceza hukukunda asla yeri olamaz. TCK 34.maddesinin ikinci fıkrası son derece açık;İradi olarak alınan alkol veya uyuşturucu madde etkisinde iken suç işleyen kişi hakkında cezayı azaltan veya kaldıran sebepler,hiçbir şekilde tatbik edilmez. Nitekim Ceza kanunumuz kutsal kamu görevini yerine getiren polis memurlarımıza karşı işlenen suçları, suçun nitelikli hali olarak kabul ederek cezayı ağırlaştırmıştır. TCK 82.maddesine göre: Kastan öldürme suçu kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle işlenmiş ise ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir. TCK 82.maddesine göre kastan yaralama suçu kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle işlenmiş ise hapis cezası yarı oranında artırılır. TCK 125.maddesine göre bir kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret eden kişiye ağırlaştırılmış hadden ceza verilir. TCK 265.maddesine göre Yargı görevini ifa eden Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişiye de nitelikli halden hapis cezası verilir. Bu vakıaları, yeterli tedbirin alınmadığı, güvenlik güçlerinin yetersiz kaldığı, yasaklı madde bağımlılığının artarak kontrol dışına çıktığı gibi yaklaşımlara girerek işin ucunu siyasete getirmeye çalışmak da doğru değil, zira bu husus ulusal güvenlik sorunu hududunda olup topyekûn mücadeleyi icap ettirir. Elbette ki İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı’mız polis memurlarına saldıran bu haytalarla ilgili gerekli önlem ve tertibini alıyor. Adalet Bakanımız Sayın Yılmaz TUNÇ da açıklamalarında, ’bu tür eylemlere asla müsamaha gösterilmeyeceğini ve soruşturmaların titizlikle sürdürüleceğini’ vurgulamıştır. Hayta kelimeside sövgü bile olmayıp, mecazen ‘başıboş, bir baltaya sap olamamış kimse’ manasına gelen bir sıfattır ki bu GBT si bozuklara iltifat sayılır.Son cümlem de şu olsun; Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu güne kadar hangi terör örgütüne müsamaha gösterdi de bu haybeci haytalara meydanı boş bırakacak. Read the full article
0 notes
Text
40 gündür Narinin katilleri ve suç sebebi açıklanmadıysa söylenecek söz kalmadı demektir😤😠😈😢💔
0 notes
Text
Bir distopya burası - Eren Keskin
Yaşadığımız coğrafya bir suç coğrafyası. Devlet eliyle ya da devletin azmettirdiği o kadar büyük suçlar işlenmiş ve bu suçlar o kadar cezasız kalmış ki artık insanların bu coğrafyada hukuka ve adalete inançları kalmamış. Bundan 3 yıl önceye geri dönelim. Türkiye Cumhuriyeti devleti 2021 yılında, İnsan Hakları Eylem Planı’nı açıkladı. İnsan Hakları Eylem Planı çerçevesinde bir takım hukuki…
View On WordPress
0 notes
Text
Bursa'da provokatif paylaşıma gözaltı!
https://pazaryerigundem.com/haber/180650/bursada-provokatif-paylasima-gozalti/
Bursa'da provokatif paylaşıma gözaltı!
Bursa Valisi Mahmut Demirtaş, provokatif paylaşımlarda bulunan bir kişinin gözaltına alındığını açıkladı.
BURSA (İGFA) – Bursa Valisi Mahmut Demirtaş, konuyla ilgili açıklamayı sosyal medya hesabından duyurdu.
Bursa’da provokatif paylaşımlarda bulunan bir kişinin gözaltına alındığını açıklayan Vali Demirtaş, “Telegram ve sosyal medya platformlarında “Arapları Yıldırma” vb. isimlerle gruplar oluşturarak vatandaşlarımızı kin ve düşmanlığa sevk edecek şekilde provokatif söylemlerle Bursamızda huzur ve güven ortamını bozmaya yönelik paylaşımlar yapan F.K. adlı hesap yöneticisi şahıs yakalanarak gözaltına alınmış olup Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı ile koordineli şekilde adli işlemleri devam etmektedir. Bu şekilde provokatif faaliyetlere kesinlikle müsamaha gösterilmeyecektir” ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu ifade eden Vali Demirtaş, paylaşımında şunları kaydetti:
“Güvenlik güçlerimiz suç ve suçlularla mücadelesini kararlılıkla devam ettirmektedir. Bursamız tarih boyunca farklı kültür ve milletlerden insanların bir arada barış içinde yaşadığı, hoşgörü ve kardeşliğin simgesi olmuş kadim bir şehirdir. Toplumumuzdaki huzur ve güvenliği sağlamak hepimizin ortak görevidir. Hiçbir gerekçe şiddeti mazur gösteremez. Bu nedenle herhangi bir provokasyona kapılmadan yasalara ve insani değerlere uygun hareket etmeye davet ediyoruz. Şehrimizde huzuru ve güveni sağlamak adına emniyet güçlerimizin çalışmaları kararlılıkla devam etmektedir.Kamuoyuna saygıyla duyurulur.”
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Siber Dolandırıcılıkta yeni Sistem
BirPaylaş Paylaşım Platformu https://birpaylas.com/siber-dolandiricilikta-yeni-sistem.html
Siber Dolandırıcılıkta yeni Sistem
Siber Dolandırıcılıkta yeni Sistem
Kaspersky iyi bilenlerin tespit ettiği gizlilik sorunundan Faydalanmaya çalışmakta olan yeni stil dolandırıcılık yönteminde, Siber Dolandırıcılıkta Yeni Sistem Amerika Birleşik Devleti Ticaret Komisyonu tarafından doğmuş oldugu öne sürülen Kişisel Veri Koruması Fonu’na ait gibi görünen bir internet sitesi kullanılıyor.
Bu fonun, kişisel dosyalarını sızdırmış olabilecek kişilere tazminat ödeyeceği ve dünya çapında herkezin bundan faydalanabileceği belirtiliyor.
Bu sistemle Rusya, Cezayir, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri ilk başta olmak üzere 1’den ülkede çok sayıda kişinin kandırılıp dolandırıldığı belirlendi.
Reklam ( Siber Suç Dolandırıcılık )
Teknoloji Haberleri
Güncel Sağlık Bilgileri
Son Dakika Haberler
Siber Dolandırıcılıkta Yeni Sistem
Sitede kullanıcılar, dosyalarının sızdırılıp sızdırılmadığını da kontrol edebiliyor. Bunun için kullanıcıdan soyadını, ismini, gsm numarasını ve sosyal ağ hesaplarına girmesi isteniyor ve sonra kullanıcıya dosyaların sızdırıldığı söyleniyor.
Resimler, videolar ve iletişim bilgileri gibi dosyaları aktarılma sebebiyle kullanıcının binlerce dolar tazminat almak için hak kazandığı belirtiliyor. Fakat dolandırıcılar bu süreçten sonra sadece ödemeyi yapmak için bir banka kartı numarası istemiyor, öncesinde sosyal güvenlik numarası girilmesini istiyor.
9 haneli bu numara, ABD vatandaşlarına ve ABD’de çalışma izni olanlara verilmekte. Sosyal güvenlik numarası olmayanlar veya olup da girenler, her şekilde aynı ekranla karşılaşıyor.
Site, numarada bir hata olduğunu ve 9 dolar fiyatla geçici bir sosyal güvenlik numarası alınması gerektiğini söylüyor.
Bunu onaylayan kurban Rusça veya İngilizce ödeme formunu doldurup ruble veya dolar olarak parayı veriyor. Ödeme formunun dili, kurbanın IP adresine göre belirleniyor.
Bir Önceki Yazımız Olan Acı Badem Hakkında Bilgiler Konumuzuda inceleyebilirsiniz.
0 notes
Note
1984 kitabı hakkında ne düşünüyorsun? Vermek istediği mesaj ne sence? Konu hakkında herkesin illa ki belirli bir fikri vardır. Ama senin düşüncelerini okumak değerli benim için.
Sovyet Rusya'yı anlattığını düşünüyorum. Zaten zamanında bu görüş ile birçok kez yasaklatılmış bir kitap. Altlarda bir post var, Emma Goldman'ın "Bolşeviklerin devrime ihaneti" ve "1984"ü aynı zamanda okuyan birisi kesinlikle fark edecek benzerliği, hatta benzerlik bile değil bir noktada, aynı sistem. Sadece birisi ütopik bir dünyada geçiyor.
Vermek istediği mesaj aslında derin. İnsanların vatanseverlik, milliyetçilik duygularını sömüren devleti ifade ediyor. İlkel bir vatanseverlik yetiyor kitapta devlete. Şu dönemin törenleri, marşları kitapta "iki dakikalık nefret saatleri" olarak geçiyor, mesela. Bunu fark etmek için sahiden görerek okumak gerekiyor sanırım. Evet, kurgusal bir kitap. Ama gerçek bir zemin üzerinde kurgulanmış. Kitapta devletin, halkın her hareketini izlemesi bir kurgu değil mesela. Ya da işçi sınıfının her şeyden habersiz, cahil kesim olması. Ya da insanların aslında gereksiz işler ile vakit öldürmesi. Tarihin değiştirilmesi. Seksin yasaklanması. Düşüncenin bir suç sayılması. Bu suçu engellemek için polisten yardım alınması. Kurgu değil bunlar. Neyse, aslında bu kitabın sohbeti uzun uzun, keyifli bir şekilde yapılır ama özet olarak görüşlerim bunlar.
0 notes
Text
“Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’i “Yüce Türk Milleti” adına kınıyor ve istifaya davet ediyorum.!”
Çünkü ABD’de Dünya Bankası/IMF Bahar Toplantıları kapsamında Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) tarafından düzenlenen Küresel Görünüm Forumu'nda Türkiye ekonomisine ilişkin değerlendirmelerde bulunurken “Türk Milleti” yerine aşağılayıcı bir tabir olan “Yerel Halk” ifadesini kullanmıştır..
Bu Anayasal bir suçtur!
T.C. Devleti ve milletini temsilen konuşan üst düzey bir yetkilinin mesleki bir terim olsa bile hiçbir saikle ülkesini küçük düşürücü ifade kullanması kabul edilemez. Bu tür konuşmalar defalarca süzgeçten geçirilerek yapılmalıdır ve hiçbir mazeretle telafisi mümkün değildir.!
Zira “Yerel Halk” tabiri, sömürgelere atanan valilerin sömürülen halk için kullandığı bir tanımlamadır ve geçmişi itibarıyla Mehmet Şimşek’in eski bir İngiliz jargonu olan bu tanımlamayı çok iyi biliyor olması gerekirdi.!
"Dervişin fikri ne ise zikri de odur" sözü karşılık bulmuştur.!
Devleti bizler de yönettik lakin her zaman yönetim kademelerini kimlere teslim etmemiz gerektiğini bildik ve bu sayede de ülkemizi asla küçük düşürmedik..
Asıl suç onun değil onun gibilere stratejik ve milli görevleri verenlerindir!
Eee, balık baştan kokar..
Dr. Vecdet Öz
0 notes
Text
🗣️ Türk Ulusu Kuvayı Milliye Cephesinde Direnişe Geçmelidir
Özelleştirmeler, Türkiye Cumhuriyeti devletini ve Türk ulusunun varlığını sermaye çetelerine satmak demektir.*
Babalar gibi satarız dedikleri gün gösterdiğim tepkinin ilk cümlesi buydu.
Özelleştirmeler; vatana, ulusa ve devlete en büyük ihanettir.
Bu bir sermaye çetesinin operasyonudur.
Düşmana ülkeyi işgal ettirmenin örtülü ve ahlaksız formülüdür.
Nitekim tarih beni haksız çıkartmadı.
O gün bana sen ülkenin gelişmesini istemiyorsun diyerek bu zalimlige hizmet edenlerin hepsini bugün tarih hain olarak ilan etti.
Çünkü o işbirlikçi sermaye özelleştirmeler sonrası artık devlet yok şirketler var diyerek bizi tehdit etmeye başladı.
Bu bir milli güvenlik sorunudur ve bu tehdidin kamulaştırma yapılarak ortadan kaldırılması gerektiğini Mobbing Bank 2015 yılından bu yana yazmaktadır.
12 Eylül 1980 sonrası ülkemizin başına bela edilen kanlı terör örgütü ile çalıştığım bankanın söylemleri arasında hiçbir fark yoktu. Terör örgütü TC askeri ve devleti diyordu bu bankanın genel müdür yardımcıları ise banka adına TC riski diyorlardı. Hatta bankalarının riskinin devletin riskinden daha düşük bir risk taşıdığını ülke puanı üzerinde bir puana sahip banka olduklarını iddia ediyorlardı. Bugün bu bankanın sahipleri Malta vatandaşı olmak zorunda kaldılar.
Bizi kendilerinin bir askeri olarak görüyorlardı. Oysa karanlık sicillerini tutuyordum. Suratlarını mos mor edeceğim güne hazırlık olarak. Yaşam bir sır ile bu fırsatı verdi.
Mobbing Bank en tepeden birini mahser tufanında yere serdi. Diğerlerine yaşattıkları zulmü yaşamaları için uzatmaları oynama cezası verdi.
Bugün yabancılara ucuza yurttaşlık, toprak, mülk ve maden ruhsatlarını satan bir ülke haline gelmiş isek sebebi ve nihayi hedefi devleti parçalamak yok etmek isteyen bu arsız niyettir.
Yeni anayasa yapma niyeti Türkiye Cumhuriyeti devletini yok etmenin yasal kılıfıdır. Sermaye çetesi daha önce de Tesev adı altında böyle bir girişimde bulundu. Bunu herkes biliyor.
Bilderberg çetesinin ülkemiz ayağını yönetenler bu işin arkasında ki niyettir. Amerikan ve İngiliz derin devlet yapısı bunları kullanmaktadır.
Cemaat ve tarikat adı altında terör faaliyetleri yürütenlerden daha tehlikeli bir tehdittir.
Cebimizi soyarak bize karşı tehditlerini sürdürmektedirler. İktidar ve muhalefeti parti başkanları düzeyinde ele geçirmek yoluyla ve bilderberg'in adamlarını her partiye, medyaya yerleştirerek sonuç almaktalar.
Mobbing Bank oyunu deşifre etmiştir.
Ergenekon ve balyoz kumpaslarının yaşandığı yıllar da bankada bunun mücadelesini tek başına veriyordum. Benden kurtulmanın yolunu 12 Eylül 2012 tarihini seçtiler. Ayaklarına kurşun sıktıkları gün o gündü.
Meclis iktidar ve muhalefet ile birlikte bu amaca yönelik son seçim ile dizayn edildi.
Anayasa yapmaya kalkmaları isyan sebebidir.
Anayasalar kurucu meclisler tarafından yapılır.
Hukuksuz seçilmiş bir yönetimin Anayasa yapma hakkı yoktur. Mevcut Anayasa'nın 101. maddesine göre şu an Cumhurbaşkanı seçilmiş olan hukuksuz seçilmiştir. Bu suçtur. Bu suça alet olan hukukçu iktidar muhalefet medya herhes yargılanacaktır.
Çünkü ölümcül darbeyi ancak bu kadar suç işlemiş birine yaptırabilirlerdi. Bu sebeple muhalefeti dizayn ederek seçilmesini sağladılar.
İktidar ve muhalefet medyasının mamasını sermaye çetesi ödüyordu. İstediğini de parayla aldı.
Özelleştirmeler, sürdürülebilir sömürge düzenini devam ettirmek adına dayatılan yaşam pahalılığının, neyimiz var neyiniz yok hepsinin haraç mezat satışının, anayasa yapma amacının hepsi bu hedefe yönelik bir çabadır.
Sermaye çıkarına suç işleyen iktidar ve muhalefet anayasa yaparak bu suçlardan kurtulmanın çaresi peşindeler.
Buna asla izin vermemek gerekir.
Medya da bunun çözümü yoktur.
Çözüm, halkı kuvayı milliye güçleri olarak birleştirmektir.
] Önder KARAÇAY [
* 2002 sonrası özel bir bankada çalıştığım zaman söylediğim itirazın ifadesi aynen böyleydi. Çünkü iktidara sanki çalıştığım banka gelmiş gibi neler olacağını onlar bize anlatıyordu, hepsine karşı çıkıyordum. Bunun yazılı belgesi var elimde. Medya da zerre kadar ahlak var ise bu belgeyi benden isteyip neden yayınlamıyorlar. Çünkü bu medya sermaye çetesinin medyasıdır.
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#direnis#özelleştirme talanı#sermaye çetesi#bilderberg
6 notes
·
View notes