#sorumsuzluk
Explore tagged Tumblr posts
Text
"İnsanoğlunun dünyada başvurduğu en boş, en umutsuz, en aptalca iş sorumluluktan kaçmaya çabalamasıdır. Çünkü sorumluluktan kaçması, insanın kendine ve topluma karşı işleyebileceği en sefil suçtur."
13 notes
·
View notes
Text
Yok böyle bir sorumsuzluk...
Yok böyle bir saygısızlık...😡
Ülen beyni emcüklenmiş adam, asker komutanının karşısında esas duruşta konuşur. Mahalle kahvesinde asker arkadaşınla muhabbetmi ediyorsun densiz, hadsiz? Tuuu senin sıfatına...😡
37 notes
·
View notes
Text
Toplum artık tamamen tiplerden oluşuyor. Karakter görmeyeli çok zaman oldu. "Sıradanın yüceltilmesi" diye bir şey var Gogol'le çıkıp Dostoyevski'yle gelişen ama bu, o değil. Sıradanlar taklit etmez, yaşar gider. Bu tipler ise hep bir özeniş içinde tamamen aynılaşıyorlar.
Marjinal Kadıköylüler, siyasal İslamcılar, anime manga hayranı renkli saçlı koca kulaklıklı kızlar, dudak dolgulular, asgarî ücretli iphonelular, dünyayı gezenler, endüstri mühendisi veya moda tasarımcısı olmak isteyenler, pinterest kızlar, pinterest evler, sarma tütün ve çay övüp kötü şiirler yazarak analog fotoğrafa soyunanlar, pandoracılar...
Öbek öbek aynı insan.
Farklı olmakta sihir ya da maharet arayacak değilim. Kendini bu kadar kimliksizleştirmeyi anlamıyorum, sadece o kadar. Sanki dünyada yolunda gitmeyen şeylerin ana sebeplerinden biri bu kendine kayıtsızlık, sorumsuzluk, kendi inşaatına sırt çevirmekmiş de oradan itibaren hiçbir şeyden şikayet etmeye hakları yokmuş gibi düşünüyorum. Biraz sert ama böyle.
28 notes
·
View notes
Text
Dikkat eksikliği bozukluğu nedir? Ali İzmit’e gidecekti, muhtemelen pazar olduğu için baktı baktı bilet yok. Sonra “16:00’ya yer açılmış” diyerek bilet aldı. Çanta hazırladı, kalktı otogara gitti. Sonra saat 16:00’da bana mesaj attı “16:00’ya yer açılmamış ki ben kalkış İzmit varış Ankara seçtiğim için bilet bulabilmişim” diye, tıpış tıpış geri döndü sonra - bilet parası da çöpe gitti dldnfmsnd
Eskiden olsa içimden “salaaak”, dışımdan “bu ne sorumsuzluk” derdim, DEB farkındalığım sağ olsun artık yalnızca üzülmeli gülümseyip geçiyorum =D
Olm çok zor ya, kıyamam…
53 notes
·
View notes
Text
🎯 TÜRK TÖRESİNDE İYİ İNSAN YETİŞTİRMEK ÖZGÜR VE HUZURLU YAŞAMANIN TEMEL ŞARTIDIR 🎯
Bugün devrim sonrası kapatılacak olan siyasi partileri yöneten siyasiler (iktidar+muhalefet dahil) toplumun iyi yetişmiş olması gibi bir dertleri olmadığını artık her Türk yurttaşının bunu idrak etmiş olması gerekir.
İlk halk diktatörü Adnan Menderes'e köy enstitülerini neden kapattınız sorusuna verdiği yanıt bugün ki ziyniyetin o günkü anlayışın uzantısı olduğunu ortaya koyuyor.
Diyor ki;
✓ Yönetilen kesim (halkı yöneten yerine yönetilen olarak görecek kadar büyükleniyor) yöneten kesimden daha akıllı bir profil çiziyordu buna izin veremezdik diyor.
75 yıldır ülkemizi işte bu zihniyet yönetti ve bu noktaya getirdi.
Birincisi insan yönetilmez iş veya görev ile sorumluluk yönetilir.
Bir ağa zihniyeti olan bu işbirlikçi zihniyet ile emperyalizmin yolunun neden kesiştiği buradan belli.
O akıllı nesil Cumhuriyet devrimlerinin ve Köy enstitüleri eğitim ve öğretim sistemi ile üretim içinde eğitim ve öğretim, eğitim ve öğretim içinde üretim anlayışının bir eseriydi.
Mandacı bir zihniyetin buna tahammül etmemiş olması kimseyi şaşırtmamalı.
Bugün ismini kendi gibi işbirlikçi olanlar dışında kim anıyor.
Önemsediğim için değil zulmün başlangıç noktası olduğu ve din düzeyine düşürülmüş eğitim ve öğretim dayatması bir kitleye sonra kütleye, örgütlü bir cehalete ve ihanete ortak olacak kadar sorumsuzluk abidesi olarak tarihe geçtiler.
Bu arada Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitabını Mustafa Kemal Atatürk çok severek okumuş ve okullarda ders olarak okutulmasını talep etmiştir.
Bugün okullardan müfredata cihat girmiş durumda. Yarın Türkü Türk'e karşı cihat ettirme projesi olarak dayatılıyor.
Devrimin gerekçelerini anlatmaya Türk ulusuna devam edeceğim.
Özgürlüğün ve huzurlu yaşamanın temel şartı olan iyi insan yetiştirmek devrimin ilk önceliği olacak.
Önder Karaçay
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#iyi insan#yetiştirmek
2 notes
·
View notes
Text
babamla hasta oldugum icin kavga ettik kendime bakmiyosum sürekli hasta olmuyomusum sorumsuzluk ediyomusum ya sevgiye ilgiye ihtiyacım var karsıma gecmis kavga ediyo benimle ama benim icin kavga ediyo diye kizamiyorum da
5 notes
·
View notes
Text
2022 Biterken.
2021'in 16 Kasım'ında aşağıdaki, okumayı yeni öğrenmiş ve kendisine yaz tatili hedefleri yazmış bir minik kızın listesi tadında yıllık hedefleri hazırlamışım -kasımda yeni yıl hedefi hazırlamak bambaşka bir mesele-. En son 3 ocakta güncellemişim. Hatırlıyorum yazının rengini falan değiştirdim. Kendime karşı son derece samimiyetsiz ve soğuk dilim hiç dikkatimi çekmemiş ama yazı rengini en sevdiğim renk olan mavi yapmışım, bir de kalbim listesine eklemişim. Bu hareketimi sorumsuzca buluyorum. Kendime karşı bir sorumsuzluk.
Dürüst olmak gerekirse bugün bu listeyle bakışırken kendime karşı ne kadar acımasız olduğumu fark ettim. Kendime iyilik yaptığımı sanarken ne kadar yıprattığımı da.
Bu sene gelecek yıl için hedef yazmayacağım. 7 yıllık düzenli ajanda tutmam ve yaptıklarımı kayıt altına almam bana "başlamaktan değil işi yapmaktan ve bitirmekten zevk aldığımı" öğretti. Bu yıl geçen sene hedef olarak yazmadığım birçok şeye başladım. Listeye yazıp tamamladıklarımdan daha çok tatmin ettiler beni.
Okuduklarıma ve izlediklerime listelerime eklediğim sayılı maddeler olarak değilde hayatıma değer katan vitaminler olarak bakmaya başladım. Yine de bir liste olarak derli toplu olsun diye:
Yazılı Vitaminler:
Görsel Vitaminler:
Bu listeye kilo vermekle ilgili hedef yazdığımı unutmuştum. Mayıs ayında ruh halimdeki baş edemediğim dengesizlikler yüzünden yaptırdığım kan testinde şeker değerim, doktorun ilaca başlamasını önerdiği annemle aynı değerde çıkınca, her gün yürüyüş canım isterse koşu yapmaya başladım. Geçen ay tartıda -10'u gördüm. Gururluyum. Toksik bir şekilde vücut güzellemesi yapıp ben kendimi böyle seviyorum kandırmacası altında mışıl mışıl uyumuşum. Meğer elmacık kemiklerim varmış benim de.
Kendimi sevmeyi öğreneceğim maddesini neye güvenerek yazmışım hiç hatırlamıyorum. Kendimi sevmeyi henüz öğrenemedim fakat en azından kendimi acımasızca yargılamayı oldukça azalttım. Görünen o ki kendimi sevmeyi öğrenmek benim için bir hayat projesi.
Her ay kendime hediye alcağım maddesini bir podcast dinledikten sonra yazmaya karar vermiştim. Bu yıl hedefim olduğunu unutmadığım tek madde. Gerçekten kendime her ay bir şey hediye ettim. En sevdiğim kafede saatlerce tek başına oturmak, uzun zamandır listemde olan kitapları almak, saçlarıma kahkül kesmek, bitki ailemize 10'un üzerinde yeni bitki katmak, yeni mumlar almak....
yılın iyi ki' leri
Terapi almak. Her ne kadar çok mutlu olduğumu düşünsem de pandemi karanlığa düşüşümü hızlandırmış. İçimde söküp atamadığım melankoli olduğu için benim normalim bu sanarken artık siyahtan başka bir renk göremez bir hale geldiğimi fark ettiğimde 2022 mayıs ayındaydık. O kadar çok ağladım ki bu yıl, gözyaşlarımı biriktirsek şu an Ankara'nın bir denizi vardı. Mayıs ayında başladığım süreçte 4 ay boyunca her seansta ağladım. Bazen ağlamaktan konuşamadım, bazen çıkarken yollarda ağlamaya devam ettim. Ağladığıma üzülmedim. Çünkü terapiye başlamadan bir hafta evvel ağlayamadığımı ve duygusuzlaştığımı konuşuyordum balımla. Süreç hala devam ediyor. Karanlığa düşerken nasıl olduğunu fark etmedim ama çıkmak için çabalarken gerçekten zorlanıyorum. Yürümeyi yeni öğrenen bir çocuk gibi hissediyorum, sayısız defa düşüyorum. Yine de iyi ki.
Yazmak.
-Geçen sene Julia Cameron'dan Sanatçının Yolu kitabını okumuş morning pages adını verdiği her sabah ortalama bir deftere 3 sayfa yazı yazmak görevi dışında hiçbir etkinliğini tamamlamamıştım. Bu sene terapi ve tutkularımı keşfetme sürecimle birlikte yeniden okumaya karar verdim. Zihnimin çöplerini temizlememin en iyi yolu. İyi ki. -Gratitude Journal. Şükür, minnettarlık, artık ismine ne denirse. Zihin yapımı karanlıktan aydınlığa bu hızda değiştiren başka bir yöntem daha tanımadım. - Art Therapy Journal. İnternette onbinlerce örneği olan bir journal tekniği. Dürüst olmak gerekirse ben yaratıcılığımı engellediği için örneklere bakmaktan hoşlanmıyorum ama başlangıçta yol haritası olması için bakılabilir. Gelelim ben ne yapıyorum. Aklıma eseni. Örneğin geçen hiç istemediğim bir kavganın içinde buldum kendimi. Öyle doldum ki kalbim patlayacaktı nerdeyse, kalp atışım baş edemeyeceğim seviyeye yükseldi, defteri ve boya kalemlerimi alıp o an hislerimi önce resme döktüm sonra yazıya. Başlarda çok umudum yoktu ve tamamen hobi olarak başlamıştım fakat şaşırtıcı bir iyileştirici etkisi var. Anksiyete krizlerinde inanılmaz işime yaradı. -Ve canım 2022 ajandam. MattNotebook. Geçen sene sayfa yapısına vurulup almıştım. hedefim her bir gün için verilen boşluğu ikiye bölüp ilk sütuna to-do list yapmak, ikinci sütuna o günden bir an yazmak, dinlediğim bir müzik, okuduğum kitaptan bir cümle. Fakat çok kısa bir süre sonra yapılacak listesi yazmayı bırakıp tamamen o güne dair bir şeyler yazmaya başladım. Bilinçli yaptığım bir şey değildi fakat şu an açtığım her bir sayfada ne harika bir iş yaptığımı görüyorum. Aferin bana. Üzücü şeyler yaşamış bile olsam o güne dair duygularımı okumak çok hoşuma gidiyor. -Son defterim yılın ikinci yarısından itibaren başladığım bir alışkanlıkla ilgili. Work - Health - Finance - Relationship - Personal başlıkları altında belirlediğim sorulara cevap verdiğim bir aylık gözden geçirmeye dair yazılar. Ben ne demeye geldim bu dünyaya gibi sorularla boğuşmamda fazlasıyla yardımcı oluyor.
Ben bu yazının başına tam 18.00'da oturmuştum. Eşlik için açtığım liste kaçıncıya dönüyor bilmiyorum. Aslında böyle darmaduman yazmak hiç benlik değil. Hedefim başlıklara göre madde madde yazmaktı ama yazmaya başlayınca parmaklarımı durduramadım. Geri dönüp okumak istemiyorum. Okursam bir şeyleri silerim.
O zaman bu yıl en çok emek verdiğim müzik listelerimden birisinden seçtiğim bir çiçeğimle son vereyim.
youtube
25 notes
·
View notes
Text
“Martı Jonathan Livingston” dedi başkan. “Utanmazlığının, onursuzluğunun hesabını vermek için arkadaşlarının gözleri önüne, ortaya çık. Yaşam bizim için meçhuldür. Bilebildiğimiz tek şey bu dünyaya yemek ve olabildiğince uzun yaşamak için geldiğimizdir.”
Fakat Jonathan’ın sesi birden yükseldi: “Hangi sorumsuzluk kardeşlerim?” diye bağırdı. “Yaşamın gerçek anlamını arayan, bulmaya çalışan bir martıdan daha sorumluluk sahibi biri olabilir mi? Bin yıldır yaptığımız tek şey balık peşinde koşmak. Artık yaşamak için bir nedenimiz olmalı; öğrenmek, keşfetmek, özgür olmak gibi…” Hepsi bir ağızdan: “Kardeşlik bitti!” diye haykırdılar ve onu duymazlıktan geldiler. Ardından arkalarını dönüp çekip gittiler!
17 notes
·
View notes
Text
Ambulansı aramak için sigorta girişini yapmayı bekledikleri iddia edilen işçi hayatını kaybetti!
Ankara'da tatlı imalathanesinde çalışırken 4 metrelik merdivenden baklava arabasıyla düşüp ağır yaralanan ve sigorta girişi yapıldıktan sonra hastaneye kaldırıldığı iddia edilen 26 yaşındaki işçi İsmail Can Seçkin, yoğun bakımda 22 gün sonra hayatını kaybetti. Ambulansı aramak için sigorta girişini yapmayı beklemişler Yenimahalle ilçesindeki bir tatlı imalathanesinde 19 Ağustos'ta tatlı ustası İsmail Can Seçkin, iddiaya göre iş yerinde baklava arabası ile 4 metrelik merdivenden düşerek ağır yaralandı. Bilkent Şehir Hastanesi'ne kaldırılarak tedaviye alınan Seçkin, yoğun bakımda 22 gün sonra, önceki gün hayatını kaybetti. Seçkin'in, kazanın ardından sigorta girişi yapılana kadar bekletildiği, sigortası yapıldıktan sonra ambulans çağrılıp, hastaneye kaldırıldığı iddia edildi. Seçkin'in sigorta girişinin e-Devlet kayıtlarında da kaza tarihi olan 19 Ağustos'ta yapıldığı görüldü. Kayıtlarda, Seçkin'in 2 yıllık periyotlarla sigorta çıkışı yapıldığı, en son sigorta çıkışının ise geçen mart ayında yapıldığı görüldü. “Önce ambulans aransaydı belki hayattaydı” İsmail Can Seçkin'in cenazesi, Karşıyaka Mezarlığı'nda gözyaşları arasında toprağa verildi. Seçkin'in ağabeyi Halil İbrahim Seçkin (29), kardeşinin sigorta girişinin kazanın meydana geldikten hemen sonra yapıldığını ileri sürerek, "Düşme sonrasında patronun muhasebeciyi araması, muhasebecinin herhangi bir bilgisayara ulaşması, bu bilgisayarda kayıtlarını girmesi bunlar çok büyük zaman kayıpları. Sigorta ile uğraşmak yerine önce ambulans aransaydı belki kardeşim şimdi hayattaydı. Öldürmeye teşebbüse kadar gidiyor bu durum. Sorumlular suçlu ve cezalarını çekmelerini istiyoruz" dedi. Otopsi raporlarının sonuçları bekleniyor Halil İbrahim Seçkin, adalete güvendiğini söyleyerek, "Adaletimiz bunu ortaya çıkartacaktır. Otopsi raporlarının sonuçlarını bekliyoruz. Kardeşim düştü mü düşmedi mi bunlar meçhul; kamera kaydı yok. Kamerasız çalışmaları zaten ayrı bir sorumsuzluk, o merdivenlerin korkuluksuz olması ayrı bir güvenlik eksikliği. Bekletilmesi ayrı bir olay. Düştükten hemen sonra kardeşimin kafasının o kadar şişmesi; hastanede benim gördüğümde zaten kafası çok şişmişti. Bir insanın vücudu düştüğü zaman hemen öyle aniden morarmaz, siyaha doğru giden bir morarma. Sigorta ile uğraşmak yerine hastaneye götürülüp ilk müdahalesi yapılabilirdi. Bunların hiçbirisi yapılmadı. Size 8 yıl hizmet etmiş bir insana bu yapılmamalıydı" diye konuştu. İş yeri yetkilisi daha önce yaptığı açıklamada olayın merdivenden düşme şeklinde gerçekleştiğini, hastaneye kaldırılmasında da bir gecikme yaşanmadığını ileri sürdü. Ankara iş güvenliği raporu Ankara'da yaşanan iş kazaları ve meslek hastalıkları Ankara iş sağlığı ve güvenliği verilerine göre; 2013’den bu yana 1.018.478 iş kazası, 2.955 iş cinayeti yaşanmış, 1956 kişiye meslek hastalığı tanısı konmuştur. 2013’den bu yana 296.681 iş kazası, 1220 iş cinayeti yaşanmış, 367 kişiye meslek hastalığı tanısı konmuştur. 2023 yılında iş kazası geçiren kişi sayısı 46.802 olmuş, kayıp gün sayısı ise 298.237 olarak kayıtlara girmiştir. Bununla birlikte 2023 yılında 3’ü kadın 148 kişi iş cinayetleri sonucu yaşamını yitirmiştir. Yine 2023 yılında 23 kişiye meslek hastalığı tanısı konmuştur. Ankara, 2023 yılında 148 iş cinayeti ile, tüm zamanların rekorunu kırarken, 46.802 adet iş kazası ile, yine tüm zamanların, iş kazası rekorunu kırmıştır. Read the full article
0 notes
Text
🗣️ Ulus Bilincinin Kaybolması ve Yok Oluş
Bu gidişle Cumhuriyet'ten padişahlık benzeri krallığa dönen ilk ve tek ülke biz olacağız.
Nasıl bir kabullenmişlik, korku, sinmişlik var anlamak mümkün değil.
Yurttaşlığı ellerinden aldılar ses etmediler, devrimin ürettiği değerleri yok ettiler ses etmediler, maden ruhsatlarını yasa çıkartarak düşmana sattılar ses etmediler, mülk, toprak ve yurttaşlık satılıyor yine kimse ses etmiyor.
Cumhuriyet gittiğinde vatanın ve bayrağın gideceğini de bile bile yine ses etmeyecek bir sorumsuzluk örneği olmak isteyen bir toplum ile karşı karşıyayız.
Bu asılsızlığı bir tek helak olmak temizler! O da yakındır.
Böyle bir toplumun varlığı yerine yokluğu dünya ve insanlık adına daha doğru bir sonuç olacaktır.
Cumhuriyete ve Atatürk'ün devrimlerine sahip çıkmayanlar özgür bir yaşamı hak etmeyen kötülük toplumudur.
Herkes hak ettiğini yaşıyor/yaşayacak!
] Önder KARAÇAY [
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#korku tacirleri#aziz nesin#cumhuriyetdevrimleri#ulus bilinci
5 notes
·
View notes
Text
arkadaşlar saat on ikiden beri bekliyoruz saat ikide geldi ve sınıfta olan iki gruba geribildirim verdikten sonra şey dedi online bekleyenler beklemesin başka zaman bakıcam saat üçü geçti ya yeni mi aklına geldik bu nasıl sorumsuzluk ben hocam yetişmedi bir kısmı desem ağzıma tükürürsün cidden allah akademisyen egosundan korusun ya
5 notes
·
View notes
Text
İnanç: insanın bencilliğini şükür eylemi ile maskeleyip vicdan azabından muaflaştıran belki de bir begonvil kırılganlığının erişilmezliğine ulaştıran!Elimden birşey gelmez "Tanrı böyle istedi"bence naçizane bu tevekkül değil bir sorumsuzluk utanmazlığı aslında elimizden birşey gelir de bizler inanç adı altında kaçak merhamet sendromu edinmişiz!Ayyyy ne bileyim içimden geldi işte😎
0 notes
Text
Evrende bir şey yada aynı anlamda her şey sonsuz. Madde ve enerji sürekli dönüşümler geçiriyor. Bir kısmı bildiğimiz bir kısmı bilgilerimizi aşan dönüşümler.
Biz de dönüşüyoruz.
---
Genel bir ortamda yazmak istediğim konuların yüzde doksanını yazmışımdır burda. Kimi güncel kimi biraz daha kalıcı konular, Çoğu özel gibi görünse de aslında toplumsal olan konular. Sanırım yeterli. En azından şimdilik...
---
Son bir iki günde travmatik geçmişe döndüm. O kadar ...buraya yazacak bir cümle kuramadım... yalnız o kadar ....ki yarısında bıraktım. Varsın bir iki hatunda bana sövüyor olsun ne yapıyım yav. Arkamda hayatını mahvettiğim dullar yetimler mi bıraktım? Ne kadar ince düşünsen dünyadasın işte. Burası kendi başına sürgün yeri en başta. Kötü anıları bütün ömür sürükleyip durmak istemiyorum. Gömleğin ilk düğmesi yanlış olduktan sonra diğerlerinin doğru olmasına imkan yoktu. Bir vakitler, zamanında çevremdeki insanlar yada ben doğru davranmalıydık. Yanlış yanlışla gitti. Sonrada meşhur söz: Her şey için çok geç olan bir vakit hep vardır.
İnsan hayatında bir nokta var ki dünya yansa umrunda değil. Geçen bir video gördüm. İsrail askerleri aniden ateş ederken yaşlı bir kadın hiç umursamadan onlara doğru yürümeye devam ediyor. Ateş öncesi ve sonrası arasında fark yok kadında. O kadını anlıyorum. Artık umrunda değil. Bu dünyanın savaşları da, kendisinin ölmesi yada yaşaması da umrunda değil.
Bizim gibi insanlar için en doğal özgürlük bu. Yalnızlığın bir sürü dezavantajı yanında avantajı işte bu özgürlük duygusu: Sınırsız sorumsuzluk. Gözüm arkada kaldı diyeceğim bir şey yok çok şükür. Oğlumuzu kızımızı everdik. Torunu torbayı büyüttük. Daha ne isteyim.
---
Bir isteğim: Tenhaları hep severim. Gözden uzak olmayı severim. Burda samimi duygular-düşünceler paylaştım çok az takipçimle. Kem gözlerle, ruhunuzun karanlığıyla, kalbiniz de ki kötülüklerle gelip bu bloga stalk yapmayın.
Bir yol olsa buna engel olurdum ama bir yol yok.
Nasıl ben ortaya bir anda çıkıp hayatınıza müdahil olmaya çalışmış ve tepki görmüşsem aynısı geçerli. Sanal varlığımda bile istemediğim insanlar var artık.
Karanlık düşüncelerinizle, kararmış kalbinizle, bin türlü yüzünüzle gelipte benim edebi değerden yoksun olduğunu çok iyi bildiğim ama yine de değer verdiğim satırlarda dolaşmasın gözleriniz.
Emin olun aynı saygı bende de olacaktır.
----,
Cezmi Ersöz artık hiç popüler değil ama ben şiirlerini hala severim.
"Şimdilik beni en son sen ara üzünç meleği dolaşıp dursun odamda"
0 notes
Text
AHLAKIN SOSYOLOJISI
Ahlakın Sosyolojisi
BESİM F. DELLALOĞLU
14 Nisan 2022
Bir toplumda çalışma yaşında olanların yaklaşık yüzde 15’i işsizse, çalışanların yüzde 45’i asgari ücretle çalışıyorsa, asgari ücret açlık sınırının altındaysa, emeklilerin büyük bölümü asgari ücretin altında ve açlık sınırının yaklaşık yarısı kadar bir gelire sahipse o toplum ahlak-sızdır. Toplanan verginin üçte ikisinin tüketimden alındığı bir topluma ahlak henüz uğramamıştır.
Ahlaksız insan olur mu? Ya ahlaksız toplum? Bu tür sorulara cevap vermek kolay değildir. Zorluk, cevap bulmanın zorluğundan kaynaklanmaz. Öznenin kendini dâhil etmediği bir dünya için nesnel bir yargıda bulunmasının bizatihi kendisinin ahlaksızlık içermesidir asıl mesele. Dolayısıyla ahlak sorumluluktur. Kendi halinden, toplumun halinden, dünyanın halinden duyulan bir sorumluluk.
Genellikle ahlaksız insan ve ahlaksız toplum olmayacağını düşünürüz. Aslında pek de yanlış değil gibi gözükür bu değerlendirme. Çünkü eninde sonunda, iyi kötü, doğru yanlış herkesin bir ahlakı vardır. Herkes kendine göre bir ahlak evreni içinde yaşar. Ancak belli bir ahlak kavramına sahip olmak, belli bir ahlak evreninde yaşamak bir insanı, toplumu otomatikman ahlaklı yapar mı? Bence yapmaz. Çünkü meselenin ahlaklı olunup olmamasından öte, bir de sahip olunan ahlakın kalitesi sorunu vardır. Bunu tartışabilmek ise hiç de kolay değildir.
Ahlak ve Ahlakçılık
Sorumluluk içermeyen bir ahlakın ahlakçılığa dönüşmesi kaçınılmazdır. Ahlakçılık ise ahlak sahibi olmayı gerektirmez. Yani bir tür sorumsuzluk ahlakıdır ahlakçılık. Ahlakçılığın nesnesi, konusu hep başkalarıdır, ötekilerdir. Ahlakçılık başkalarının olmasını istediğimiz haldir ve toplumsal iktidar ağından beslenir. Ahlakçılık çoğu zaman çoğunluğun azınlığa olan baskısıdır. İşte tam da bu nedenle ahlakçılık aslında ahlak-sızlıktır. Ahlakçılık, öznenin kendisiyle eşit görmediğine yönelttiği bir dayatmadır.
Tek kişilik bir dünyada ahlak olur mu? Aslında hayır. Doğayı, diğer canlıları ve Cuma’yı saymazsak Robinson Crusoe için ahlak ne kadar geçerlidir? Bu son cümleyi içerebileceği bütün ahlak-sızlık risklerini göze alarak yazıyorum. Meramım beşerî bir evrende ahlaka işaret edebilmek. Bu anlamda ancak iki kişilik bir evrende ahlaktan söz edebiliriz. Çünkü ahlak diğerlerine yönelik sorumluluğumuzdur. Ahlak her birimiz için ötekilere yönelik davranışlarımıza dairdir. Elbette bu ötekilere tüm diğer canlılar ve hatta doğa da dâhildir. Ahlakı, hatta giderek hukuku bir mecburiyet haline getiren aslında toplumsal hayattır. Ötekilerin varlığıdır.
Ahlak kendimize yöneltmemiz gereken bir dayatmadır. Başkalarına değil. Ahlak bir özeleştiridir. İlkelere sahip olmak ve onlara uymaktır. Öz-erklik, yani otonomi tam da budur. En azından bu noktada artık Kant’a bir şapka çıkarmanın vakti geldi sanırım! Ama genelde pek çokları tam tersini düşünür ve yaşar. Özerklik, özgürlük, bağımsızlık bazı zihinlerde birbirine karışır. Özerk birey kendine özgü ilkeleri olan ama aynı zamanda onlara mümkün olduğu kadar uyan kişidir. Pek çokları bunun ikinci kısmını biraz hafife alır. Hatta bu ilkeleri kendine uygulamak yerine başkalarından hesap sormak için kullanır. Bu nokta tam da ilkelere sahip olmanın tek başına ahlaklı olmaya yetmediğini kanıtlar. İlkelere sahip olmak ama onları başkalarına uygulamak daha önce ifade ettiğim gibi ahlak değil ahlakçılıktır.
Teist, deist, ateist, agnostik, seküler, laik olmak ahlaklılık/ahlakçılık/ahlaksızlık ekseninde hiçbir şeyi garanti etmez ya da dışarıda bırakmaz. Bu beş sıfatı kendim kabullendiğim için değil, yaşadığım toplumda kendini öyle ifade edenler olduğu ve onlara ahlaki saygım nedeniyle kullanıyorum. Teist olmak ahlaklı olmayı garanti etmez. Ateist olmanız otomatikman ahlak-sız olduğunuz anlamına gelmez. Her tercihin ahlaklı, ahlakçı, ahlak-sız formları mevcuttur tarihsel olarak. Yaklaşık 57 yıldır bu hayatın içindeyim. Kişisel tecrübelerime göre şunu net bir biçimde ifade edebilirim: Benim tanıdığım komünistler, sosyalistler genel ortalamada İslamcılardan çok daha ahlaklılardır. Türkiye’de. Ama dediğim gibi bu söylediğim benim tecrübemdir. Bunun evrensel olduğunu iddia edemem. Bu, ahlaksız ateistler, ahlaklı teistler olmadığı anlamına da gelmez. Söylediklerim ancak belli bir zaman ve mekânda, belli öznel tecrübe açısından geçerlidir.
Komünist ve sosyalistler içinde teist olma seçeneğinin toplumsal ortalamaya göre daha düşük, diğer dördünün ise daha yüksek olduğunu ileri sürmek sanırım fazla iddialı bir önerme olmaz. Aynı şekilde İslamcılar içinde teist olma seçeneğinin toplumsal ortalamaya göre diğer dördüne göre çok daha fazla olması gibi. Bir teist için çoğu zaman öyle gözükse de deist, ateist, agnostik, seküler ve laik aynı şey değildir. Bunların hepsinin kendilerine göre bir ahlak anlayışları vardır. Ancak her birinin ahlak anlayışı diğerine göre ve özellikle de teiste göre farklılaşabilir.
Ahlakın İdeolojisi Yoktur
Ayrıca genel ya da en azından geniş bir insanlık mefhumuna sahip olamayanların bir ahlaka sahip olmaları da zordur. Çünkü mahalli, yerel, ideolojik ahlak olmaz. Ahlakı sadece kendi ideolojisinden olanlardan ibaret bir evren için geçerli sayan biri aslında çok özel bir biçimde ahlak-sızdır. Kendi köyünden, dininden, mezhebinden, ideolojisinden, hayat biçiminden olmayana her şeyi reva gören de ahlak-sızdır. Kendisi dürüst olmadan herkesten dürüstlük bekleyen, kendisi demokrat olmadan toplumdan demokrat olmasını uman ahlak-sızdır. Kendi hırsızlığını başkalarının hırsızlıklarıyla meşrulaştıran da ahlak-sızdır. Başkalarının giydiklerini veya giymediklerini ahlak konusu yapmak ahlak-sızlıktır. Örneğin, sürekli olarak kadınlar hakkında yargılayıcı bir şekilde konuşan bir erkek genellikle ahlak-sızdır.
Ahlak ilkeseldir. Kategoriktir. Vicdansaldır. Ahlakın ilkesi tek kişilik bir dünyada, uygulaması ikinci kişiden itibaren gündeme gelir. Ama bütün bunlar ahlakın aynı zamanda tarihsel, sosyolojik, hatta sınıfsal bir boyutu olduğunu göz ardı etmemizi gerektirmez. Aç olana, garibana ahlak sorulmaz. Bu anlamda ahlakın bile toplumsal, ekonomik konfor talep eden bir yanı vardır. Zenginler genellikle ahlak-sızdır. Sadece zenginliklerinin kökenindeki muhtemel ahlak-sızlıklar yüzünden değil. Daha çok içinde yaşadıkları toplumun, dünyanın içerdiği sefalete rağmen geceleri rahat uyuyabildikleri için. Komşuları açken, tok ve rahat uyuyabildikleri için. Sorumsuzlukları için. Aslında dünyanın mevcut halinden fakirlere göre daha fazla sorumlu olmalarına rağmen…
Ahlak-sız Toplum
Bir toplumda çalışma yaşında olanların yaklaşık yüzde 15’i işsizse, çalışanların yüzde 45’i asgari ücretle çalışıyorsa, asgari ücret açlık sınırının altındaysa, emeklilerin büyük bölümü asgari ücretin altında ve açlık sınırının yaklaşık yarısı kadar bir gelire sahipse o toplum ahlak-sızdır. Toplanan verginin üçte ikisinin tüketimden alındığı bir topluma ahlak henüz uğramamıştır. Gelir dağılımı eşitsizliği sadece iktisadi bir mesele değildir, aynı zamanda bir ahlak sorunudur.
Bir toplumda aşırı siyasallaşma, kutuplaşma var olan ahlakı da çürütür. Çünkü ahlaki ilkeyi uygulamayı layık bulduğunuz beşerî evren daraldıkça ahlaki evren de daralır. İyi olmayı sadece ailenize, yakın arkadaşlarınıza, partidaşlarınıza layık görüyorsanız ahlaktan tamamen kopmuşsunuz demektir. Bir toplumda iyilik ve kötülük ideolojik olarak kataloglanıyorsa o toplumda ahlak yoktur.
Ahlak içselleştikçe vicdan gelişebilir. Yerleşik toplumsal normların çerçevesini aşamamış bir ahlak ortamında bireysel vicdana, hatta toplumsal vicdana gerek yoktur. Bu durumda aslında bireye de gerek yoktur. Aslında böylesi bir sorumsuzluk ortamında suçun, günahın da bir anlamı kalmaz. Hukukun varlığını tescil eden kanunların varlığı değildir, sorumlu ve vicdanlı yurttaşların varlığıdır.
Sonuç olarak, ahlak üzerine konuşmak kolay, hatta cezbedici ama ahlaklı olmak zordur. Çünkü ahlak ahkâm kesmekle ilgili değil, eylemle ilgilidir. Sürekli ahlak üzerine konuşanlar genellikle en ahlaklı olanlar değildir. Ahlak üzerine konuşmaya başladığınızda, ahlakın dışına çıkma riskiniz yüksektir. Ahlakçılığa düşmeden ahlak üzerine fikir beyan etmek de oldukça zordur. Son paragrafta yapılan bütün değerlendirmelerden bu satırların yazarı da azade değildir. Ancak en azından ben bu sorunun farkındayım. Ahlak üzerine yazarken kendimle de mücadele ediyorum. Ama bu dünyada genelde ahlakın yanından geçmemiş ahlakçılar hükümran.
0 notes